Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 TEMMUZ 1997 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
UYCARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCİ
Kültür ve Tabiat Varlıklarmı Koruma Genel Müdürü Altan Akat korumayı engelledi
Korumada4
genel müdür' gerflimiGeçen hafta "SözFatoTda"
- programını izleyenler, (Ka-
nalD-1 Temmuzl997)ön-
ce üzüldüler, sonra da şaşır-
dılar...
RP'lı Beyoğlu Belediyesi,
sözde "kente hizmet" (!) adı-
na inşa ettiği bır doğumevı bi-
nasına "yer açmak" içın ko-
ruma altmdakı Halıcıoglu Er-
meniProtestan Kilisesfnı yı-
kıyordu.
Fatma Girik, kilisenın yı-
kıntılan öniinde çekılen prog-
ramına bızleri de konıik et-
tikten sonra bu yasadışı da\ -
ranışın önlenmesı içın dev-
letin "enyetküimemurunu"
aradı. Ne \ar ki "Kültür ve
Tabiat Yarlıklannı Koruma
Genel Müdürü* olarak ko-
nuşan .Altan Akat kültür mı -
rasını yıkanlara değil. tam
tersine, Fatma Girik'e kızı-
yordu.
Çünkü Fato bu katliamı
belgelerken. yanına "eski"
Koruma Kurulu üyelen Prof.
Dr. Semavi Eyiceve Prof Dr.
Afıfe Batur'la birlikte. yine
hem eskı bır kurul üvesi ve
hem de Mimarlar Odası yö-
netıcisi olarak beni de almış-
tı. Genel Müdür Altan Akat
ıse izleyenlerin şaşkmlığı al-
tında önce bu beraberliğe
tepki göstenyor ve "yetkisiz
IdşUerk" olayı belgeledıği
için Fato'yu telefonda azar-
lıyordu...
Duyarsızhk 'resmileşti'
Ashnda Koruma Genel
Müdürü'nün korumadan ya-
na olan çevrelere tavır alma-
sı, "Söz Fato'da"da "dışa vu-
ran" ve kilise yıkımmın "Ko-
ruma Genel Müdürlüğü'ne
bağlı kurul karanna da ay-
kın olduğunu" vurgulayan
eski kurul üyelerine "kızgın-
bğryla" da sınırlı değildi. Bu
da\ ranış biçimı yine son 1.5
yıldır bırçok resmi işleme,
karara ve yazışmaya da yan-
sıtılmıştı.
Örneğin. 18 Ocak 1990
tarihli ve 142 sayılı biryö-
nergede. "görüşülmesinin ge-
I dkmesindc küJtür vartığuım
yok olmasına neden olabile-
cek" konulann. koruma ku-
rullannda "öncelikkgünde-
me alınması" öngörülmüş-
tü. Böv lece. çoğunlukla du-
yarlı kişı ve kurumlann yap-
tıklan "ihbarlar" hemen in-
celenıyor ve alınan ivedı ka-
_ raTİarla da yasadışı kültür ve
ı doğa katliamlan çoğu kez
"zamanında" durdurulabı-
liyordu.
1996 döneminde Altan
Akat"ın gerçekleştırdiği ye-
ni düzenlemelerle bu önem-
_ li kural yürürlükten kaldınl-
, dı. Okadarkıkimi kurul baş-
. kanlan bile kendilerine yapı-
lan "ivedi ihbariarT ancak
"aylar sonra" ve konu mü-
dürlükçe "gündemdeki sıra-
sıyla" önlenne getinlınce öğ-
Koruma Genel Müdürü Altan Akat'ın Mimarlar Odası'na "Bizi meşgul ermeyin" diverek koruma altına aldığı yasadışı yıkımlar sonucunda.
Galata'daki tarihi yapılann yerinde artközel "otopark" hizmeti veriliyor. (Fotoğraflar: KADER TUĞLA)
X/evletin kültür ve doğa değerlerini koruma görevini yönetmek üzere en üst
düzeyde bürokrat sorumluluğu üstlenen Koruma Genel Müdürü Altan Akat, son bir buçuk
yıllık ANAYOL ve REFAHYOL döneminde izlediği koruma karşıtı tutumuyla hemen tüm
olumlu çabaları engelleyen bir misyon üstlendi...
Duyarlı çevrelerin yükselen tepkileriKoruma Genel Müdürü Ahan Akat, son yıl-
larda korumacı çevrelerin en çok şikâyet ettik-
leri yüksek bürokrat oldu. Akat'a ilk örgütlü
tepkiyi, I996'nm ilk aymda Koruma Kurulu
üyeleri göstermişlerdi. 17 Ocak 1996 günü ts-
tanbul'da bir taruşma' toplantısı düzenleyen
Akat. SİT karan alan kurul üyelerini 'azartaym-
ca' karşısında çok imzalı bir •protesto
7
buldu. ller-
leyen aylarda ço|u 'görevden ahnan' kurul üye-
leri 23 Ocak 1996tarihinde ortak imzalı birya-
zryı Kültür Bakanı'na göndererek "Altan Akat'ın.
bir yüksek bürokrat olarak kaçınması gereken
birüslupla konuşması bizleri üzmüştür'* demek
zorunda kalmışiardı .
Böylece başlayan 'gerflimlidönem' içinde yi-
ne Altan Akat'ın koruma kurulian üzerindeki
baskısını arttırması üzerine benzer bir tepki OD-
TÜ'den yükseldi. Bu kez bir üniversitenin se-
hir ve bölge ptanlama bölümü harekete geçiyor
ve Prof. Dr. Rad BademM'nin Kapadokya Ku-
rulu'ndan 'çekflmesme* de destek vererek şu
karan alıyordu: "Bu anlayıştaki bir Koruma
Genel Müdürlüğü'ne kurul üyesi önermeyi u>-
gun bulmuyoruz»'*
ODTÜ'riün ardmdan Istanbul'da İTİ' ve Y*-
dtaÜıûversitei'ndetoplantılaryapılarak aynı doğ-
rultuda kararve açıklamalaryayımlandı. tTÜ üye-
leri, 10.6.1997 tarihli son açıklamaiannda "ko-
ruma KuruOan'na getirilen yeni kadrolaşma ve
anlayıştan endise ettiklerini" iları edcrlerken.
Yıldız Ünıversitesı Mimarhk Fakültesi Dekan-
lıği da "kurul üyekrinin bflimsel özerkliklerine
sınırlaınagetirmekistejen" Koruma Genel Vlü-
dürlügü tutumlannı sert bir dille eleşördı.
Bu tepki yağmunında. özellikle Tarih Vakfl
ile Mimarlar OdasTnın çıkışlan ise artık doğ-
rudan 'kişi' adı verilerek yapıhyordu. Tarih Vak-
fi Başkanı Prof. Dr. İlhanTekeİPnin kurullarda-
kisonatmalarnedeniyle 12.6.1997'debasınayap-
tığı açiklama şöyle noktalanıyordu: "Tümope-
rasyonlann arkasındaki başlıca kişi oian Koru-
ma Genel Müdürü Altan .Akat'ın aciltn görev-
denalınmasınıtalepedryoruz.'' İstanbul Mimar-
lar Odası ise 13.6.1997 tarihli basın duyuru-
sunda sunu talep ediyordu:
"Cumhuriyet rarihinin en büyük kültür kat-
Hanu gerçekkş.iyor. Bunun baş sonımlusu olan
Bakan Kahraman'ın istifasını ve Koruma Ge-
nel Müdürü .Altan Akafın adlen görevden uzak-
laşönlmasını. bu ülkcnin binferce >ıllık nıirası-
IUR korunabilme» için Uk koşul olarak görüyo-
ruz-."
Korumacı çevreler işte bu 'infial' içindeyken,
yine Altan Akat'ın hukuk dışı uygtılamalanna
karşı sürekli davalar açarak mücadele eden tz-
mir ÇevTe Avukaüan da Koruma Genel Müdü-
rü'nün 'ülkeye ve hukuka verdiği zararlan' bel-
geleyen dosyalarla hem Kültür Bakanlığı'na,
hem de Curnhurbaşkanı Demirel'e başvurdu-
lar.
4.3.1997'de Kültür Bakanlığı'na yapılan baş-
vuruda; "j^rgı tarafindan iptal ediien kararla-
nn .Altan Akat tarafindan yeniden yürürtüğe
sokuldugu" hatırlatılıyor. ancak bakanlık bu
uyanyı Yapdanlar yasridır' diverek geri çevi-
riyoniu. Cumhurbaşkanlığı'na sunulan 21/3/1997
tarihli dosya ise •DevletDenetieme Kurulu"nca
incelenmesi' talebini içeriyor ve Türkiye'nin ta-
rih ve doğa zenginliğini koruma görevini yeri-
ne getirmeyen Akat'ın "kişisel marvarlıgının' da
araştınlmasi isteniyordu...
Şimdi duyarlı kamuyu, korumanın bu 'geri-
limlibürokrarj" ile yeni Kültür Bakanlıgı yöne-
timınin nasıl çalışabileceğini merak ediyor. Du-
yumlara göre Akat zaten yakında 'emekli' ola-
. cak. Ne var ki kültürve doğa mirasımız üzerin-
de yarattığı tahribat elbette ki kolay "restore"
edilemcyecek...
renmeye başladılar. Bu aşa-
mada ıse ıhbar zaten "işlevi-
ni" yitirmış. tarih ve doğa
kıyımı çoktan gerçekleşmiş
oluyordu...
Benzer şekilde, yine Ko-
ruma Kurullan'nın özerklı-
ğe dayalı yetkilenni belirle-
yen 30 Ocak 1990 tarihli yö-
netmelik de 1996 dönemin-
de geçersiz kılınarak, Altan
Akat'ın yönlendirdiği An-
kara'daki Yüksek Kurul'a
"müdahaleci'' bırmisyon ge-
tırildı. Yeni ilke kararıyla.
Yüksek Kurul'un "ta\siye'
1
niteliğindeki görüşlerine Böl-
ge Kurullan'nm "kesinlikle
uvması" istendi. Bunun ne
anlama geldiği ise özellikle
"SİTalanlarında'' yaşanma-
ya başlanmıştı. Örneğin son
olarak İstanbul'un "Çamlı-
ca" bölgesinı "imara açmak
tstemeyen" Koruma Kurulu.
\'üksek Kurul'un "tamter-
si tavsi>esiyle''karşılaşmış v e
Altan Akat'ın "Bu ta>siye>e
ıryulacak" şeklındekı baskı-
sıdaRP'lı ÜsküdarBeledı-
yesi'nin etkin desteğinı al-
mıştı.
Korumacılar dışlaruyor
Genel Müdürlüğün. kimi
Koruma Kurullan'nda alı-
nan bazı yanlış kararların
"düzeltilmesini" ısteyen du-
yarlı kuruluşlara takındığı
dışlayıcı tav ır da giderek "ra-
dikal" bir tepkıve dönüsmüş
durumda.
1996 öncesinde. meslek
odalannın, derneklerin. ünı-
v ersıtelerin v e vatandaşlann
sakıncalı buldukları Koru-
ma Kararlan'na yönelık ıtı-
razlan, Koruma Genel Mü-
dürlüğü'nce "teşekkürle"
karşılanır ve bu konuların
kurul larda "yeniden görii-
şülmesi'' sağlanırdı. Böyle-
ce korumada "toplum vedev-
let işbirliğinin" güzel örnek-
len sergilenirdı.
Altan Akat'ın görev i Meh-
met Tuç'tan devralmasıyla
birlikte başlayan dönemde
ıse daha ilk günden bu uygar-
ca diyalog sona erdı.
Özellikle belediyelerden
ve kımı yatınmcı çevrelerden
Koruma Kurullan'nın "ko-
rumacı kararlanna" gelen
şikâyetler hemen dikkate alı-
nıp "gereği" yapılırken, (ör-
neğin bu kararlan alan kurul
üyelerinin görevden uzak-
laştınlması ve aynı SlT ka-
rarlannın engellenmesı gi-
bı) kültür v e doğa değerleri-
ni savunmaya yönelık itıraz-
lar ise sert bir dille "redde-
dikii".
Bu süreçte. Mimarlar Oda-
sı'na takmılan tav ır ıse deni-
lebilir ki işte bu anlayışın
"doruğa çıkan örnekleri"
olarak yaşandı. Altan Akat'ın
ashnda görevi gereği dost ol-
ması gereken bu meslek ku-
ruluşuna karşı ilk girişimi,
yine önceki dönemde bakan-
lıkla kurulan bilimsel işbir-
lığinin "iptal" edilmesıydi.
Örneğin koruma projele-
rinde mimarhk standardını
yükseltmek için odanın üst-
İendıği "mesleki denetim"
kuralı kaldırıldı. Böylece
Kültür Bakanlıgı gündemin-
deki kimı uygunsuz projele-
rin Mimarlar Odası'nca "ög-
renilmesr ve olası itirazla-
nn bakanlığa bildirilmesi de
"engellenmiş" oluyordu.
Bu adımın ardından, ka-
muoyunun yakından ızledı-
ği "Yıldız Sarayi Dış Kara-
kol Binası baskını" yaşandı.
Odanın "mahkeme kararla-
nna avkın olarak" binadan
polıs gücüyle "zorlaçıkanl-
ması" ve 2 Aralık 1996 ge-
cesi de aynı binanın yine po-
lıs eşliğinde ışgal edilmesi
operasyonuna, bakanlık yet-
kilisi olarak Altan Akatbız-
zat "nezaret" etmişti. Olaya
engel olmak isteyen millet-
vekillerine yine Altan
Akat'ın "Yargı karan elimi-
ze geçince binav ı mimarlara
vereceğiz" şeklindekı sözü
de 28 Kasım 1996 tarihli
mahkeme karannın 2 aralık-
ta tebliğ edilmesine rağmen
gerçekleşmemişti...
Galata'daki 'refleks'
Bütün bu davTanışlann kö-
keninde kültür mirasma olan
duyarlılığa karşı "kişisel bir
refleksin" yatmakta olduğu
ıse özellikle Galata Kulesi
çevTesindeki yıkımlarda bu
kez "resmi yazıyla" da bel-
gelenmişti. Kulenin karşı-
smdaki "kentsel SİT" doku-
sunu oluşturan eski binalann
Koruma Kurulu'nca kesin
proje onayı olmadan "yasa-
dışı nıhsatlarla yıkıldtğmı"
bakanlığa haber veren ve ön-
lem ahnmasını isteyen tstan-
bul Mimarlar Odası, yine Al-
tan Akat'ın ımzasını taşıyan
30 Eylül 1996 gün ve 4436
sayılı Koruma Genel Müdür-
lüğü yazısında şu yanıtı alı-
yordu: "Galata Kulesiveçev-
resi SİT alanı içindeki uygu-
lamalar konusunda taraAnı-
za bilgi verilmesi mümkün
değildir. Aynca ikinci bir uya-
nda bulunmaya gerek duyul-
madan bu tür >azışmalarla
bakanlığımızın meşgul edil-
memesL."
İşte böylesi bir Koruma
Genel Müdürlüğü anlayışı.
elbette ki tek başına Altan
Akat'ın varlığıyla değil, bu
turuma polıtik destek veren
Agâh Oktay Güner v e İsnıa-
il Kahraman'ın da benzer
Kültür Bakanlıgı anlayışla-
rıyla uygulama şansını bul-
du. Şimdi yeni Kültür Baka-
nı İstemihanTala>.6 7.1997
tarihli Millıyet'te NBgünCer-
rahoglu'nun sorusunu şöyle
yanıtlıyor: "Bakanlığıözgür
bir ortama kavuşturacağım,
ükanan kanaDan acıp berkes-
le iletişim kuracağımJ"
Kültür alanında özgür bir
ortam ve uygarca bir ileti-
şim için bu ülkenin değerle-
rini savunan duyarlı kesim-
ler 1.5 yıldır bakanlann ya-
nı sıra Koruma Genel Müdü-
rü'nü de aşmaya çalışıyor-
lar. Bakalım Istemihan Talay,
bu genel müdürlüğe nasıl bir
koruma anlayışı kazandıra-
cak...
Elvin Jones (davul), Reginald Veal (kontrabas), Carlos Mc Kinney (piyano) ve konuk sanatçı VYynton Marsalis (trompet) 4. Uluslararası İstanbul Caz Festh'ali kapsamında Cemil Topuz-
lu Açıkha\
>
a Sahnesi'nde ev\elki akşam verdikleri konserde izleyenleri büyüledl Sanatçılar. izlevicilerin yoğun ısrarlan üzerine iki defa bis yaptı. (Fotoğraflar: KUBlLAY TÜNTÜL)
Sınırsız müziğin 'çok' özel dörtlüsüKültür Servisi - Ehin Jones,
Regional Veal, VV^nton
Marsalis, Carlos
McKinney'den oluşan
'Special Ouartet' (Özel
Dörtlü) evvelki akşamki
konserleri öncesinde bir
basm toplantısı düzenleyerek
caz üzerine söyleştiler. Jones.
grubun isminin 'Özel Dörtlü'
olma nedenini çok özel
müzisyenlerden oluşmasına
ve çok özel bir repertuvara
sahip olmasına bağlıyor ve
ekliyor: "Bu kadar çok özel
öğe kolay kolay bir araya
gelmez."
Elvin Jones. John Coltrane
ile birlikte çalıştığı günleri
mutlulukla ve şükranla
anıyor.
**O günlerde her gün yeni
şeyler keşfediyorduk bu
nedenle de müziğimiz her gün
biraz daha zenginleşiyordu'*
diyor sanatçı.
Geleneksel caz mirasının
temsilcilerinden olan Jones,
caz müziğınde görülen avant-
garde yorumlan
değerlendirirken müziğin
kategorilere aynlmaması
gerektiğini savunuyor.
"Müzik çok degişik alanlara
yayıldı. Avant-garde da bunun
bir parçası. Ancak sonuçta
müzik müzikrir*' diyen Jones,
sanatçının bir felsefesi
olduğu ve çaldığı enstrüman
konusunda uzmanlaştığı
sürece her tür müziğe saygt
duyuyor.
Lluslararası tstanbul Caz
Festivali "ne üçüncü kez
katılan Wynton Marsalis, bu
yıl kazandığı Pulitzer müzik
Jones, Regional Veal, Wynton Marsalis
ve Elvin Jones'tan oluşan 'Special Quartet" çok
özel müzisyenlere ve çok özel bir repertuvara
sahip. Elvin Jones, "Bu kadar çok özel öğe kolay
kolay bir araya gelmez" diyor.
ödülünü değerlendirirken her
türlü ödülün sanatçıyı mutlu
edeceğini belirtiyor. Böyle
birödülü kesinlikle
beklemediğine değinen
Marsalis. sanatçının ödül gibi
göstergeleri düşünmeden
sadece kendi işini yapması
gerektiğini. takdirin ve
ödüllerin sonuçta kendisini
bulacağını savunuyor.
Marsalis, yeni caz türlerini
değerlendirirken cazın bu
zenginlik içinde daha çok
izleyiciye ulaştığını
savunuyor. Bu durumun
müziğin ve özellikle cazın
içindeki sınırsızlıktan
kaynaklandığını belirtiyor
sanatçı.
Müzisyen bir ailenin çocuğu
olan Marsalis. müziğin
yaşayarak öğrenilebileceğine,
bu nedenle de kendisinin
oldukça şanslı olduğuna
değiniyor. Sanatçı, cazın
geleceği konusunda da
oldukça umutlu.
Çünkü her zaman bu müziğe
gönül veren sanatçılar ve
izleyiciler olacak ve bu
müziği zenginleştirip
yaşatacak.
Müziğe klasik müzikJe
başlayan Marsalis klasik
müzik eğitimınin müzik
felsefesi ve terbıyesini
oluşturması bakımından caz
müziğine de olumlu
etkilerinin olduğunu
belirtiyor.
Müzik türleri arasında da çok
katı kurallar konulmaması
gerektiğine değinen sanatçı.
cazın doğaçlamaya ve ekip
arası iletişime daha fazla yer
vermesi bakımından biraz
daha özgür ve sınırsız bir dal
olduğunu belirtiyor.
Cazın kendisi için bir yaşam
tarzı olduğuna değinen
Reginald Veal. İstanbul Caz
Festivali'ne bövlc 'özel* bir
ekiple katıldığı için oldukça
mutlu. Elvin Jones ve
Wynton Marsalis ile sahne
paylaşmanın kendisi için
oldukça onur verici bir olay
olduğuna değinen kontrabas
sanatçısının gelecekle ilgili
tek planı cazın gelişimine
katkıda bulunmak.
Ekibin en genç elemanı ise
piyanist Carlos Mc Kinney.
Usta cazcılann yanında
bulunmaktan oldukça hoşnut
olan sanatçı, Elvin Jones ve
Wynton Marsalis gibi
sanatçılarla çalmanın oldukça
zor, bir o kadar da baştan
çıkancı bir iş olduğunu
belirtiyor.
Gelecekle ilgili planlar
konuşulurken McKinney de
tıpkı Veal gibi:
"Caz caz yine caz" diyor.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Giondano Bruno'dan
Sıvas'a...
Sonradan yeniçağın ilk filozofu diye de anılan Ital-
yan filozof Giordano Bruno, yaklaşık dört yüzyıl
önce engizisyonun karanyla Roma'da yakılmıştı.
Giordano Bruno'nun suçu, dünyayı ve uzayı açık-
lama çabalannda kilisenin öğretılerıni değil, ama
kendi aklını rehber edinmesiydi. Tann'nın doğanın
her zerresinde var olduğunu söyleyen Bruno, bu
nedenle doğayasalannı ve sonuçlannı akılcı birtu-
tumla araştırmanın Tanrı sevgısıne en yaraşır dav-
ranış olduğunu savunmuştu.
Tarihi boyunca din kisvesi altında hep güçlü bir
dünya iktidarını elinde bulundurma peşinde koşan
Vatikan'ın, Giordano Bruno gibi aklın sesine ön-
celik tanıyan bir "tanntanımaz"a yaşama hakkı ta-
nryabileceğini düşünmek, elbet olanaksızdı!
Giordano Bruno, 17.2.1600 günü Roma'da,
Campo de'Fiori'de yakıldığında, tek başınaydı.
Ama Batı'nın düşünce dünyası, aradan geçen dört
yüzyıl boyuncatek başına yakılan bu adamı hiç unut-
madı. Giordano Bruno, yalnızca ölüm yıldönüm-
lerinde anımsanan bir ad olup kalmadı, fakat dü-
şünce özgürlüğü uğruna canlannı bırakanlann son-
rasız simgelerinden birine dönüştü. Bundan dört
yıl önce, laik bir hukuk devleti olan Türkiye Cum-
huriyeti'nin Sıvas kentinde ise bir otelde tam 37
kişi, Tann adını her ağızlarına alışları Tanrı'ya yö-
nelik yeni bir sövgüden başka bir şey olmayan ka-
tiller tarafindan diri diri yakıldı. Ama Türkiye'den baş-
ka her uygar ülkede hükümetlerı bir anda değişti-
recek, devletin zirvelerınden sokaktakı adama ka-
dar bütün sorumlular zincirını mahkeme önüne
sürükleyip sorumluluklannı çoktan gün ışığına çı-
karacak boyutlar taşıyan bu olay. ülkemizde artık
sayısız olan acı yıldönümlerine bir yenısıni eklemek-
ten başka bir sonuç doğurmadı.
Anlamlann özünü değil, sadece yıllann dönümü-
nü önemseyen ortamların kaçınılmaz yazgısı, en
aa olaylar bağlamında bile sürekli yinelemelerte kar-
şılaşmaktır. Bizim ortamımızda da bundan farklı bır
şey yaşanmadı. Sıvas olabildiğı için, Metin Gök-
tepe de olabildi; Metin Göktepe olabildiği için,
Sincan da olabildi. Açıkça söylemem gerekirse, Sı-
vas'ın yıldönümleri beni artık hıç ilgilendırmiyor. Ara-
dan tam dört yıl geçmesine rağmen hâlâ sonuç-
lanmamış olan Sıvas davası da hiç ilgilendirmiyor.
Zamanın genel akışı içerisinde dört yıl elbet mik-
roskobik bir kesittir; ama adaietin akışı içerisinde,
daha doğrusu olması gereken akışı içerisinde, 37
kişinin yakıldığı bir olayın sorumlularını terazisinin
kefesinden dört yıldır indirememiş bır adalet dü-
zeni, ancak etkinliği ve inandırıcılığı artık geniş öl-
çüde sarsılmış bir adalet düzeni olabilir.
Toplumun genel tutumuna gelince, bana kalır-
sa o konuda da kendimizi aldatmayı sürdürmenin
pek yaran yok. Türk kamuoyunun çok genış bir bö-
lümü, aradan geçen dört yıl içerisinde 37 cinaye-
tin kapanmamış dosyasıyla, dahası kimi zaman da
o dosyalar hiç açılmamışçasına yaşamaya çoktan
alıştı. Bu da yadırganacak bir durum değil; helepek
meraklı olduğumuz "tarihi" ve "tarihte yeni bir
sayfa açmak" söylemlennden gerçektene anladı-
ğımız göz önünde tutulduğunda, hiç yadırgatıcı de-
ğil. Hangi konuya ılişkin olursa olsun, geçmış, an-
cak kapanmış dosyalar için geçeriı olabilecek bir
zaman nitelendiımesidir; henüz geçmemiş olan
ne zorla düne itilerek tarih sayılabilir, ne de böyle
henüz olmayan bir tarihte yeni bir sayfa açmak-
tan söz edilebilir. Batı düşüncesi, Giordano Bru-
no'yu düşünce özgürlüğünün hıç tükenmeyen sa-
vaşımındaki yerine oturtabıldiğı içın tarihiyle ve
bugünüyle bir düşünce serüveninden söz edebil-
me hakkını kazanabildi. Bize gelince, yine çuval-
dızı kendimize batırma bağlamında söylemek ge-
rekir ki, dört yıl önce Sıvas'ta ışlenen cınayetlere,
inançlanmız ve dünya görüşlerimiz ne olursa ol-
sun, sırf cinayet oldukları için karşı çıkma konu-
sunda bile birleşebilmiş değilız.
Tek olay deyip geçmeyelim: Böyle olayların ka-
panmamış dosyalanyla birlıkte yaşamaya alışan ve
alıştınlan toplumlar, zaman olur insanlıklarını hızla
yitirdiklerinin bilincine bile varamayabilırler.
Ve insanın temel ölçüt alınmadığı yerde, artık kül-
türden söz edebilmek de olanaksızlaşır.
Yunus Yaşar'ın resimli şiir sergisi
• Kültür Servisi - 12-19 Temmuz 1997 tarihleri
arasında Yunus Yaşar. "'47. Kişisel Resimli Şiir
Sergisi"ni Antalya Dev let Güzel Sanatlar
Galerisi'nde açıyor. Sergıde: fotoğraf. ebru.
suluboya ve desenlerinı şiırleyerek oluşturduğu
50'ye yakın tablo yer alıyor. 1996 Sabri Altınel Şiir
Ödülü'nü alan Yunus Yaşar'ın '"Düşe Kurulu
Zemberek" adlı şiir dosyası. Suteni Yayıncılık
tarafindan basıldı. Sergide Yunus Yaşar. okurlanyla
söyleşiler yapacak ve kitaplannı ımzalayacak.
BUGÜN
• GENÇ ETKİNLİK kapsamında TÜYAP'ta saat
11.00-13.00 arasında uzun metrajlı film gösterimi.
13.00-14.00 arası kısa metrajlı film gösterimi. saat
15.15-15.30 arası okuma. 15.40-16.10 arası
performans, 15.30-16.00 arası performans, 16.15-
16.30 arası okuma-performans, 16 40-17.10 arası
performans. 17.15-17.30 arası performans yer
alıyor.
• BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ Murat Dikmen
Salonu'nda saat 19.00'da Biket İlhanın yönettiği,
Metin Belgin, Suna Yıldızoğlu. Selda Özer, Mustafa
Avkıran ve Ali Sürmeli'nin rol aldığı 'Sokaktaki
Adam' isimli film izlenebılir
• İFSAK'ta saat 19.30'da Doğa Grubu'nun
'fotoğraf tarihi grubu toplantısı' yer alıyor.
4. ULUSLARARASI İSTANBUL CAZ FESTIVAU
BUGUN
• Açıkhava Sahnesi'nde saat 21 30'da Jan
Garberek Group yer alıyor.
• Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda saat
19.00'da TRT İstanbul Hafif müzik ve Caz
Orkestrası/Big Band izlenebilir
• Roxy de saat 23.30'da B-Sharp Quartet
dinlenebilir.
• QCazBar'da saat 23.30da Fleurine Plus Live yer
alıyor.
YAJRIN
• Açıkhava'da saat 21.30'da Goran Bregmic
Orkestrası izlenebilir.
• Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda saat 19.00'da
EHno Saluzzi yer alıyor.
• Roxy'de saat 23.30'da B-Sharp Quartet
dinlenebilir.