Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 6 HA2İRAN 1997 CUMA
12 HABERLER
Yunan profesör Athanasiadi'ye göre 'ortak kültürü olanlar düşman olamaz'
'Barış'a Yımusia ulaşabiliriz'LEYLA TAVŞANOĞLU
Karşımda oturan kadın Yunanlı bir
sanat tarihı profesörü. Kim bilir kaç
kez Türkiye'ye gelmiş. Hem Atina hem
de Ingıltere'de Oxford üniversitelerinde
ders veriyor. Adı Pölymnia
Athanasiadi. Esas ilgınç olan yanı da
Yunjs Emre'yi Yunancaya çevirmiş
olması Turkiye'yı çok ıyi tanıyor;
koşullannı bıliyor. Bu kez Abdi İpekçi
ödül töreni içın kalabalık bir Yunan
akademisyen. politikacı. diplomat,
yazar. gazetecı grubuyla birlikte
tstanbul'a gelmiş. Türkıye'nin
durumundan ve dünyadan
konuşuyonız. Türkiye'deki Islam
köktendıncı akımlann güç kazanması
kaçınılmaz olarak gündeme geliyor.
Polvmnıa Athanasiadi diyor ki:
"Evet, ama Batı'da da benzer bir
Hıristivan köktendinci akım güç
kazanıyor. Belki sizdeki gibi radikal
göriiniimlü değil. Ama vine de
köktendinci bir akım. İstelik Ortodoks
köktendinciliği. Kendilerine Yeni
Ortodokslar diyorlar. Hepsi de gayet iyi
eiğtimli. Bazılan yazar, bazılan
üniversitelerde dersler veriyor.
Geçen gün Fener Rum Ortodoks
Patriği Bartholomeos'uriyaretettik.
kendish le ilk kez karşılaştım. Çok
etkilendim. Son derece hoş bir insan.
Gayet güzel konuşuyor. Bize hitaben
çok da parlak bir konuşma yapü.
Banştan, insanlann yakınlaşmasından
söz etti."
Pekı, Yunus Emre'ye ilgisi nasıl
başjadı Polymnia'nın?
"Daha Otford Ünhersitesi'nde
öğrenciy ken Doğu Anadolu'yu gezmek
istedim ve Türkiye'ye geldim. Bir sanat
tarihçisi olarak buralan öğrenmeın
gerektiğini hissediyordum."
Tam bu sırada fotoğrafının çekıldiğıni
görünce bir kahkaha attı:
"Bana önemli bir insannuşım gibi
davranıyorsunuz. Oysa değUün." Bu
sözlenn yansını Türkçe söylüyor.
Sonra diyor ki. ""Türkiye'de dostlar
insana her zaman önem veriyor."
Sonra söze başladığı noktaya dönüyor:
"Doğu Anadolu'da karşılaşüğım
topluınsal mozaik beni büyüledi.
Türklerin yanı sıra Araplar. Süryaniler,
Kürtier. Ermeniler vardı. Bu ilginç
yapıyı Türkçe öğrenmeden
anlay amayacağınıı hissettim. O nedcnk
Türkçeye başladım. Şimdi okuduğumu
çok iyi anlıyorum. Ama konuşmakta
zorlanıyonım.
Her neyse, Türkiye'yi ve Türkçeyi
öğrenmeye çahşırken şiire de merak
sardım. Müthiş bir kültiırünüz var. Bu
da zaman geçtikçe beni iyice sarmaladı.
Bu arada \unus Emre'yi okumaya
başladım ve dizelerini Yunan halkına
tanıtmam gerektiğine inandım. Böylece
• "Bu sürtüşme, anlaşmazlık ne kadar
uğraşılırsa uğraşılsın uzun süremez.
Bir yerde noktalanacaktır. Kavgalaşmayı
bırakmak için de Yunus Emre'yi daha çok
okumamız lazım. Yunus, insanlara karşı
duyduğu gerçek aşktan söz ediyor. İşte, bizlerin
bunu iyice öğrenmemiz gerekiyor."
de kitabımı haarladım. Yalnız orada
bir şey yaptım: Sol sayfada Yunus'un
dizelerinin Türkçesi. sağ sayfada ise
Yunancası olması koşuluyla kitabı
basnrdım. Yunus'un böylece çok daha
iyi anlaşılacagını düşünüyordum. Bir de
çeviride hata yapma olasıhğuu böylece
en azuıa indirmiş oldum."
Polymnia Athanasiadi. Yunus Emre
çevirisı sırasında sürekli olarak
Türkolog arkadaşlanna da danışmış.
Karşılığını bulamadığı sözcükleri
onlara sormuş. Birden dunıyor ve diyor
ki: "Büiyor musunuz? Bugün
büyükbabam Athanasios
Athanasiadi'nin İstanbul'da Robert
Kolej'den mezun oluşunun 100.
yıldönümü."
Çok şaşınyorum. Demek Polymnia'nın
ailesı de Türkiyeli Rum. Anlatıyor:
•"Büyükbabam Niğde'de doğmuş.
Daha sonra okul îçüı ailesi onu
İstanbul'a yollamıs,. Büyükbabam 20
yaşında Robert Koiej'i bitirince
dünyayı tanımak istemiş ve
Rusya'ya gitmiş. Orada Trabzonlu bir
Rum olan büyükannemle tanışmış.
Hemen evlenmişler. Babam Rusya'da
doğmuş. Bolşevik İhtUali olunca
İstanbul'a dönmüşler.
1922'de de, Türkiye'den ghmelerine
hiçbir gerek olmadığı halde
Yunanistan'a gftmişler. Kendimi
Türklere ve Türkiye'ye bu kadar yakın
hissetmemin nedenini bilmem
anlatabiklim mi?"
Sonra bir anısı aklına geliyor
"Bir tarihte Konya'daydım. Konyalı bir
ihtryar sürekli bana ikramlarda
buiunmak istiyordu. Ona, 'Ben sızden
daha Şarklıyım" dedim. Çok şaşınh."
İyi de. Türkiye'yle Yunanistan
arasındaki bu sürtüşmeyi, adeta
dûşmanlığa varan kötü duyğulan nasıl
yorumluyor?
"Bu, iki ülkenin siyasileri taranndan
yapa> olanak yaraûlan bir
düşmanlık. Bir kere ortak bir
kültürümüz var. Ortak
kültürü olan halklar
birbirlerine nasıl düşman
olabilirler? Bu sürtüşme,
anlaşmazlık ne kadar
uğraşıhrsa uğraşılsın uzun
süremez. Bir yerde
noktalanacaktır.
Kavgalaşmayı bırakmak için de
Yunus Emre'yi daha çok
okumamız lazım. Yunus,
insanlara karşı duyduğu gerçek
aşktan söz ediyor.
İşte, bizlerin bunu iyice
öğrenmemiz gerekiyor. Bu aşla
Türkiye'ye gddiğün zaman
derinden, büyük bir güçle
hissediyonım. Havadaki titreşimleri
duyaburyorum."
Polvmnıa Athanasiadi '80'li yıllarda
heryazlstanbul'agelirmış. '**
"Cüıangir'de küçük bir apartman
dairesi tutmuştum. Hep orada kalırdun.
Sürekli de Türkçe dersler ahyordum.
Burada oturmaya bayılıyordum. Ama
tabii insan çoluk çocuğa kanşınca iş
degtşiyor. Şimdi o kadar sık gelme
nrsaü bulanuyorum."
tzmir, Çevre Günü'nü, DYP ve RP imzalı en büyük "kentsel çevre suçuyla" karşılıyor...
Kordonyolu'nda 'REFAHYOL kanraıu'
OKTAV EKİNCİ
"İzmir'in bağnna, deniz düşmanı da-
yamış dozerini.
Yok mu kurtaracak bahn kara made-
rini?_"
Bu dizeler, dostumuz Ali Sirmen'in.
Millivet'teki köşesinde bıryandan Izmir
Büyükşehır Belediye Başkanı Burhan
Özfaruranın "Kordonyolu" ınşaatını
eleştinrken, öbür yandan da gazetede ür-
kütücü fotoğrafını gördüğü bu "deniz
düşmanı" uygulamayı "sevgüisi"ne şöy-
le anlatıyor:
•"St> giü. hiç kuşkun olmasın ki bu pro-
je bitince o cânını. eşsiz Kordon da bite-
cek. Beni en çok şaşırtan da şu ana kadar
elle turulur ciddi bir tepkinin doğmamış
olması..." (Mıllıyet - 01.06.1997)
Alı Sirmen. bırincı cümlesinde çok
haklı. Zaten, Kordonboyu daha şimdiden
"bitmiş" sav ılır. Izmirlilerin bugüne dek
gördükleri "en hızn" inşaat olan kıyı dol-
durma uygulaması "NATO'nun önüne
kadar" geldi bıle.
Eğer hukukun ve kentli bilıncinin "Ya-
pamazsın" dedıği bu yasadışı inşaatı Öz-
fatura aynı hızla yapmaya devam ederse.
ışledıği suçun cezasını çekse bıle Izmir.
bir büyük güzelliğıni daha "betondüşün-
ceye" kurban edecek. Ya da sevgili Raif
Ertem'ın deyişıyle. kentın kıyı kuşağı ar-
tık insana değil, hep otoyol uygulamasıy-
la ülkeyi bu hale getiren "teneke uygarlı-
ğa" hızmet edecek...
Sirmen'ın ikıncı cümlesi ise belli ki
okuduğu habenn "eksikbilgüer" içerme-
sinden kaynaklanıyor. Bu projeyi durdur-
mak içın bir hukuk devletmde yapılabi-
Mahkemenin geçen yıl iptal ettiği " Kordonyolu" projesini sanki geçeriiymiş gibi hükümete gönderen DYP'K Ozfatu-
ra, RP'li Bayınduiık Bakanı'nın da yargı kararuu yok sayarak aynı plaıu onaylaması sonucunda amk "TC yasalan-
nı" değil, "REFAHYOL kanununu"'uyguluyor.
lecek her şey yapıldı. Kordonyolu'nun
planlan, daha dolgu başlamadan çok ön-
ce mahkeme tarafindan "iptal" edildi. Şu
son zamanlardaki dolgu inşaatı ise yasa-
lara ve yargı kararlanna "aykm" olarak
gerçekleştiriliyor. Belki de asıl şaşırtıcı
olan, bu hukuk dışı ve "kaçak" uygula-
manın aslmda çok yönlü bir "suç" oldu-
ğu ilgilı yerlere resmen bıldirilmesine
karşın, Özfatura'nın hâlâ ve "hHb" de-
nizi doldurmaya "özgürce" devam ede-
bilmesı. Üstelik bunu yaparken de "Iz-
mir'e hizmet ettiğini'' (!) söyleyerek su-
çunu açıkça da ilan etmesi...
Evet. Dünya Çevxe Günü'nü kutladığı-
mız şu günlerde İzmir'in ünlü Kordonbo-
yu kıyısında Türkıye Cumhuriyet'nin ya-
salan ve yargı kararlan değil. "REFAH-
YOL kanunu" uygulanıyor. Ne vali ne
savcılar ne de tçışlen Bakanlığı. bu "hu-
kuk dışı kanuna" dur diyebiliyorlar.
D\T'li Burhan Özfatura, yargıntn ge-
çen yıl iptal ettiği Kordonyolu planmı
"sanki yürürlükteymiş" gibi hükümet
onayına sunuyor. RP'lı Bayındırlık Ba-
kanı da yine sanki yargı karanndan habe-
ri yokmuşçasına aynı planı hemen onay-
lıyor. Böyleee, tzmir 3. İdare Mahkeme-
si'nın 1996/540 sayıli karanyla "hukuken
yoksayüan" birplana, ardından Bayındır-
lık Bakanlığı'nın 13.1.1997 tarih ve
120/547 sayılı yazısıyla "onay" (!) ver-
mesi sonucunda denizin doldurulmasına
başlanıyor. REFAHYOL kanunu. bir kez
daha TC kanunlanndan ve TC mahkeme-
lerinden sanki "üstün" olduğunu göster-
meye başlıyor.
Oysa ki idare mahkemesı. Mimaıiar
Odası'nın açtığı davada Kordonyolu pla-
nını iptal ederken. belediyeye bir başka
"yasal göre\ini" de anımsarmıştı.
Kordonboyu, İzmir'in kent kimliği
içindekı tartışmasız değen ve sahıp oldu-
ğu kültürel nitelikleri nedeniyle "SİT"
statüsünde bır konum taşıyordu. Yine şu
"İzmir'i seven" (!) belediye bu SİT kara-
nna da itiraz ettiğinde ise bilırkişiler Kor-
donyolu'nun aynı zamanda *tüm Türki-
ye için" önem taşıyan bır "tarihsel SİT"
olduğunu vurgulamışlardı. Çünkü bu
alan. Kurtuluş Savaşı'mızın da "hem baş-
ladığı hem de Mtngr bir yer olarak. tan-
he tanıklık eden kıyı ö^ellığinin de korun-
ması gereken bir "ulusal miras" değenn-
deydi. Bu nedenle beledıyenın öncelikle
bu mirasa saygılı bır "koruma planı" yap-
ması, tzmir'e ve ülkeye karşı en önemli
yasal görevlen arasındaydı.
Kahraman'ın oyunu».
Ne var ki bır yandan DYP'li Burhan
Özfatura bu yasal görevi yerine "teneke
uygarhğına" hizmet ızin Kordonboyu'nu
öldüren bir otoyol yapımına girişirken,
öbür yandan. RP'li Kültür Bakanı da
RP'li Bayındırlık Bakanı'nın verdiği des-
teğe "Koruma Kurulu operasyonlanyia"
katılıyor.
İzmir 1 Numaralı Koruma Kuru-
lu'ndan "Kordonyolu'na karşı çıkan" ve
Kordonbo^'nu tarihsel StT olarak
"Cumhuriyet'in kuruluşuyia" da anlam-
landıran Doç Dr. Numan Tuna, Kültür
Bakanı İsmail Kahraman'ın artık pek şa-
şırtıcı olmavan tutumuyla Erzunun'a ta-
yin edildi. Cstelık, Izmir'deki eski kurul
üyeliğı görevine de henüz birkaç hafta
önceki yargı karanyla geri dönmüş olma-
sınarağmen...
İşte, eğer bütün bunlan da birilen dos-
tumuz Ali Sırmen'e anlatabilseydi, belki
de şjirini şöyle söyleyecekti:
"İzmir'in bağnna, deniz ve tarih düş-
manlan dayamışlar dozeıierini;
Yok mu bu yasa tanımaz ortaklara uy-
gulatacak, şu mahkemenin durdurma
emirlerini._"
ORUŞ/ YAVUZ TOP (Sanatçı)
Hiçbirimizin Kürt doğmak, zenci doğmak, Ale-
vi doğmak, Sünni doğmak veya doğmamak gibi
bir şansı yoktur. Bunlar bize kendi isteğimizin dı-
şında verilmiş alt kimliklerimizdir. Oysa ki bireysel
çabalanmızla, emek vererek, zaman vererek bel-
ki de uğrunda mahpuslaryatarak kazandığımız bir
üst k'mliğimiz var. Bu da demokrat kimliğimiz. Bi-
zi t ^ n alt kimliklerimizle sarıp sarmalayacak olan
«e ortak bir paydada birleştirecek olan demokrat-
lık h,, nliğimiz, yani üst kimliğimizdir. Tabii ki üst
kimliğimızın oluşmasında eğitim, kültür ve sana-
tın belirleyicıliğı yadsınamaz. Klan. aşiret kültu-
ründen ve yansıması olan zevklerden giderek ulu-
sal kültür ve zevke erişmek, alt kimlik mozaikleri-
Türkiye'nin Onündeki Tehlike Sadece Şeriat mı?
mizi sanki bir seramikten yapılma pano gibi hiç-
birınden vazgeçılmez şekilde yerleştirerek ulusal
bir zevk oluşturmak, ulusal bir pano yapmak zo-
rundayız. İşte o zaman birtik ve beraberlik diye söz
edilen tümceler anlam kazanır.
Elbette ki işin ekonomik boyutu da göz ardı edi-
lemez. Bu topraklan yurt edinmiş olan insanlann
doyması. sırtının pek olması, geleceğinden emin
olması insani bir istek ve ön koşuldur. Insanlan-
mızın insan gibi yaşayabilmesi için emeğinin kar-
şılığını alması gerekir.
Ulkemizde 12 Eylül politikalannın sonucunda
demokratik kitle örgütlerinin devre dışı bırakılma-
sıyla birlikte, günümüz siyasetini hemşehrilik, böl-
gecilik, Alevilik, Sünnilik vs. belirlemeye başladı.
Ust kimliğinin sosyal demokrat kimlik olduğunu
iddia eden insanlar bile, aynı düşünceyi paylaş-
madıklan halde, öne çıkanlan hemşehrilik duygu-
lanyla hareket ederek kendi siyasi anlayışıyla ör-
tüşmeyen partilereoy vermeye başladılar. Bu an-
layış, ülkemızi giderek bir aşiret yapılanmasına
götürmeye başlamışhr.
Oysa ki devlet olabilmenin ön koşullanndan bi-
ri, aşiret yapılanmasından ulus yapılanmasına dö-
nüşmektir. Aşiret yapılanmasından ulus yapılan-
masına dönüşmemiş halklann, devlet kuımuş ol-
salardahi soluklu olmadıklannı, iç kargaşalarage-
be olduklannı, günümüz dünyasındaki çeşitli ör-
neklerlegörmekteyiz. Kanımca bu olgunun, en az
şeriatı getirmek isteyen akımlar kadar tehlikeli ol-
duğunu göz ardı etmemeliyiz. Demokrat insanla-
nmıza düşen en önemli görev; seçilebilmek için
oy kaygısından uzak, Alevilik, Sünnilik, Kürtlük,
Karadenizlilik vs. gibi alt kimliklerini öne çıkarma-
dan üst kimliğıni, yani demokratlığını, beceri ve bi-
rikimini sergileyerek halka gitmektir.
ANKARA...ANKA...
MÜŞERREF HEKİMOĞLU |
Özlem Diner miydi? j
Öldükten sonra yaşayan kaç politikacı var ülkemiz-;
de! Kimıleri de yaşarken ölüyor. Karanlığa gömulen-'
ler, fosılleşenler giderek artıyor. Oysa bir ozan, bir ya-
zar, düşünür giderek boy veriyor; bir besteci yüzyılla-!
ra karşın seslenıyor dünyamıza. Aydınlatıyor, yüreklen- •
diriyor. İşte büyük ozanımız Nâzım Hikmet Şiirlerini;
gizli gızli okuduk vaktiyle. Kitaplannı sakladığımız dö- •
nemler de var, ama yasaklara karşı okumaktan geri'
kalmadık. Ancak genç kuşaklar şiırin büyük ustasını
tanımadı, okumadı uzun yıllar. Kurtuluş Savaşımızı en
güze) anlatan ozan, ama Kuvayi Milliye Destanı da ya-
sak bir destan uzun yıllar. 1940'larda Tübıngen'de bir
yaz okulunda, değişik ülketerden gelen öğrencılede şı-
ir söyleşılen yapıyoruz. Hötderiin'den, Rilke'den dı-
zelerokurken Romalı birdelikanlı sordu bana; Nâzım'ı
tanıyor, okuyor muyum? 1961 yılında Yugoslavya'ya
grttim, Ujise'de devrimin 20. Yılı kutlanıyor, Tıto konu-
şuyor; danslar, şarkılar, şiirter... Bir Sırp delikanlı da
benzer bir soruyla büküyor boynumu. Nâzım'ı tanıyor
muyum? Bizim ozanımız, elbet-tanıyorum, dedim, a-
ma terslendim. '•
Ona ne yapıyorsunuz?
Yaptıklanmızla övünemeyiz elbet. Ancak utanarak
anımsanır o dönemde yaşananlar...
Gazetemizde Hakan Aksay'ın Moskova haberini
okurken karar veremiyor insan. Mezann başında kim-
ler var ve de kımnızı gülleıi.. Sevgili Dino, bir şiir krta-
bını "Nasıl yaşanır şiirsiz" diye sunuyor bana. Yaşa-
yanlar çook, ama şiirle yaşamanın mutluluğunu çok
derinden hissederim ben.
Moskova'ya ılk gıdişimde Vera Hikmet'le karşılaş-
tığım zaman sanldım, coşkuyla öptüm onu. Vera, de-
dim; sen benim çok sevdiğım bir ozanın, saçlan san,
kirpikleri mavi sevgilisisin; onun dızelenyletanıdım se-
ni, elbet böyle kavuşacağız. Önce Babayef'ın evinde,
sonra Nâzım'ın evinde resimleri, heykellen seyrederek
büyük ozanımızın sevdiği kuşüzümlü votkayı içerek
uzun söyleşiler yaptık Vera Hikmet ıle. Vatan gazete-
sinde yayımlandı o söyleşiler. Moskova'ya gittiği gün-
den yaşamını yitirinceye dek sevdığı, güvendiğı bir
dost olarak yanında kalan Ekber Babayef de katıldı
bu söyleşiye. Büyük ozanı çok güzel ve özel çızgiler-
le tanıdım o söyleşide. Vera Hikmet ile Ören'de bir ta-
til yapmayı, söyleşimizi boyutlandırmayı düşledik, a-
ma o düş gerçekleşemedı. Vera Ankara'ya gekji yal-
nız; yemeğe çağırdım; politikacı, diplomat, sanatçı
dostlanm da Nâzım'ın dızeleriyle selamladı onu. Saç-
lan saman sansı, kirpıklen mavi değil artık, ama Nâ-
zım'ı daha iyi tanıyor bence. Gözleri sevinçte pariaya-
rak "Nâzım'ı çok seven varülkesinde" diye öpüyor be-
ni. Doğru, çok seven var; ınsanı, sevgıyı, dostluğu,
banşı, bır ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kar-
deşçesine yaşamak özlemini dizeleriyle hissettik, a-
ma Nâzım'ın özlemini dindıremedık hâlâ. Mezan Mos-
kova'da, Mayakovskiy, Çehov, Puşkin ile birlikte ya-
tıyor Novodevici'de. Her zaman çiçekler var başucun-
da; Türkıye'den gelenler bır avuç da toprak atryor ki-
mi zaman. Özlemi diner mi bilmem? Bir gidişimde kü-
çük öğrenciler vardı mezan başında, Babayef konuş-
malan aktardı bana. Bu birTürk ozanı, diyor oğretmen,
"Rüzgâra karşı giden adamı" anlatıyor bu taş yontu.
Rüzgâra karşı gkjıyor, ama Varna'da karşı yakadan
gelen rüzgân kokluyor! Yazık, Ekber Babayef de Tür-
kıye'yi görmeden aynldı dünyamızdan. Çok istedi, Dı-
şişlen Bakanı Çağlayangil de hayli çaba gösterdi. a-
ma vize vermedı Sovyetler. Keşke daha uzun konu-
şabilseydim Babayef'le. Kimı sözlerı hâlâ etkiler beni.
Orneğın Mayakovskiy'nin mezan başındaki sözleri."
Nâzım çok seviyor Mayakovskiy'yi, dünyamızdan er-
ken aynlmasını, yaşamına son vermesıni içine sindi-
remiyor. Ben de Babayef'e sordum: "Mayakovskiy'nin
intihar nedeni biliniyor mu?" Kesin değil, değişik yo-
rumlar var; kimi umutsuz bir aşktan ötürü, kimı de Le-
nin'in Mayakovskiy'yi bir şair olarak beğenmemesine
çok üzüldüğü için ölümü seçtiğini söylüyor. Maya-
kovskiy devrimin ozanı; bir devrimci gözüyle eleştiri-
ler yapıyor; komünist partisini de sert biçimde eleşti-
riyor. Partiye gidiyor bir gün, kimse içen giremiyor,
ıçerdekıler de çaylar içiyor, sigara tüttürüyor! "Başlar
ve ayaklarayrılmış" diye bir şiiryazıyor. Lenin de oku-
yor. Sonra da şöyle diyor
- Eleştiriye tümüyle katılıyorum, ama şiiri beğenme-
dim. Benim şairim Puşkin.
Mayakovskiy'i can evinden vuruyor bu sözler; çün-
kü şiir seven, şiirden anlayan bir devrimci Lenın. Mos-
kova'yı düşünürken bu sözler de çınlar kulağımda.
Çoktan gitmedim, yeni yapılar, gökdelenlerie Mosko-
va'nın yüzü de değişmiş olmalı. Stalin döneminde Kı-
zıl Alan'daki kiliselere, saraylara karşı yapılan kuleli
yapılar duruyor mu acaba? Çirkinliği çarpıyor ilk an-
da, Nâzım Hikmet de hiç beğenmiyor; dahası mima-
nna çatıyor, oysa mimar övünüyor, Stalin çok beğen-
dı diye.
Nâzım da soruyor: "Kim bu Stalin, böyle bir mimar
tanımıyorum!
Rüzgâra karşı giden adama yaraşır bir söz değil mi?
Mezarı getırilse, istanbul'u, başkenti, başka kentle-
ri, kasabalan, köyleri görse ne söylerdi acaba? Daha
önemlisi biz ona ne söylerdik, rahat uyur muydu me-
zannda? Özlemi diner miydi? Acı ama gerçek, bu so-
rulan olumlu yanrtlamak da bir özlem bugün. Büyük
ozanımızj, bu özlemi dindirmek umuduyla selam-
Iryorum.
B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN
1 2 3 4 5 6
SOLDAN
SAĞA:
1/ tnsan kulağı-
nın alamayacağı
nitelikte olan
yüksek frekanslı
ses titreşimi. 2/
Bir araştırma- 4
nın,birtartışrna-
nın temeli olan
anaöğc.Leyle-
ğe benzer bır
kuş. 3/ lstan-
bul'unbirilçesi.
'VGûneyAfrika
Cumhuriye-
ti'nin bir eyale-
tı... "Haberci, ulak"
lamında eski sözcük. 5/
Rütbesiz asker... Klorun
simgesi. # Bir düşünceyi,
bir konuyu bır kişi ya da
nedene dayandırma...
"Ne OIUT kirn olduğunu
bilsem 'nın/Ellerini
birrutsam ölsem" (Attilâ
Ilhan). II Eski Mısır'da
güneş tannsı... Czüm şı- 8
rasının tortularını çökert- 9
mekte kullanılan kılle ka-
nşık kireçli toprak. 8/Karaman'ınbırilçesi. 91 Abartılı gurur.
kuşku. güvensizlik ve bencıllıkle bellı olan ruh hastalığı.
YUKARIDAN AŞAĞrVA:
1/Çift öküzlerini yürütmek için kullanılan, ucu çivili uzundeğ-
nek 2/Panltı... Türkiye ıle Gürcıstan arasındaki sımr kapısı.
3/Yunan mitolojisinde deniz tannsı... Fas'ın plaka ışareti. 4/
Tırpana balığına venlen bır başka ad... Türlü bıtkilerin yap-
rak ve kabuklanyla kokulandınlmış acımtırak bır içki. 5/01-
dürücü hastalık salgını... Olumsuzlukbelirten bırönek. fi/Me-
zar.. Birşeyinvapılmasınıyasaklama. 7/lçi patlayıcı maddeler
ve küçük mermılerle dolu top güllesi... Güney Amerika'da
yünü içın yetiştirilen evcıl alpaka türü. 8/Nikelin simgesi... Bır
şeyi kiraya veren.9/Asya'da bir ülke.