04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 HA2İRAN 1997 CUMA 12 HABERLER Yunan profesör Athanasiadi'ye göre 'ortak kültürü olanlar düşman olamaz' 'Barış'a Yımusia ulaşabiliriz'LEYLA TAVŞANOĞLU Karşımda oturan kadın Yunanlı bir sanat tarihı profesörü. Kim bilir kaç kez Türkiye'ye gelmiş. Hem Atina hem de Ingıltere'de Oxford üniversitelerinde ders veriyor. Adı Pölymnia Athanasiadi. Esas ilgınç olan yanı da Yunjs Emre'yi Yunancaya çevirmiş olması Turkiye'yı çok ıyi tanıyor; koşullannı bıliyor. Bu kez Abdi İpekçi ödül töreni içın kalabalık bir Yunan akademisyen. politikacı. diplomat, yazar. gazetecı grubuyla birlikte tstanbul'a gelmiş. Türkıye'nin durumundan ve dünyadan konuşuyonız. Türkiye'deki Islam köktendıncı akımlann güç kazanması kaçınılmaz olarak gündeme geliyor. Polvmnıa Athanasiadi diyor ki: "Evet, ama Batı'da da benzer bir Hıristivan köktendinci akım güç kazanıyor. Belki sizdeki gibi radikal göriiniimlü değil. Ama vine de köktendinci bir akım. İstelik Ortodoks köktendinciliği. Kendilerine Yeni Ortodokslar diyorlar. Hepsi de gayet iyi eiğtimli. Bazılan yazar, bazılan üniversitelerde dersler veriyor. Geçen gün Fener Rum Ortodoks Patriği Bartholomeos'uriyaretettik. kendish le ilk kez karşılaştım. Çok etkilendim. Son derece hoş bir insan. Gayet güzel konuşuyor. Bize hitaben çok da parlak bir konuşma yapü. Banştan, insanlann yakınlaşmasından söz etti." Pekı, Yunus Emre'ye ilgisi nasıl başjadı Polymnia'nın? "Daha Otford Ünhersitesi'nde öğrenciy ken Doğu Anadolu'yu gezmek istedim ve Türkiye'ye geldim. Bir sanat tarihçisi olarak buralan öğrenmeın gerektiğini hissediyordum." Tam bu sırada fotoğrafının çekıldiğıni görünce bir kahkaha attı: "Bana önemli bir insannuşım gibi davranıyorsunuz. Oysa değUün." Bu sözlenn yansını Türkçe söylüyor. Sonra diyor ki. ""Türkiye'de dostlar insana her zaman önem veriyor." Sonra söze başladığı noktaya dönüyor: "Doğu Anadolu'da karşılaşüğım topluınsal mozaik beni büyüledi. Türklerin yanı sıra Araplar. Süryaniler, Kürtier. Ermeniler vardı. Bu ilginç yapıyı Türkçe öğrenmeden anlay amayacağınıı hissettim. O nedcnk Türkçeye başladım. Şimdi okuduğumu çok iyi anlıyorum. Ama konuşmakta zorlanıyonım. Her neyse, Türkiye'yi ve Türkçeyi öğrenmeye çahşırken şiire de merak sardım. Müthiş bir kültiırünüz var. Bu da zaman geçtikçe beni iyice sarmaladı. Bu arada \unus Emre'yi okumaya başladım ve dizelerini Yunan halkına tanıtmam gerektiğine inandım. Böylece • "Bu sürtüşme, anlaşmazlık ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın uzun süremez. Bir yerde noktalanacaktır. Kavgalaşmayı bırakmak için de Yunus Emre'yi daha çok okumamız lazım. Yunus, insanlara karşı duyduğu gerçek aşktan söz ediyor. İşte, bizlerin bunu iyice öğrenmemiz gerekiyor." de kitabımı haarladım. Yalnız orada bir şey yaptım: Sol sayfada Yunus'un dizelerinin Türkçesi. sağ sayfada ise Yunancası olması koşuluyla kitabı basnrdım. Yunus'un böylece çok daha iyi anlaşılacagını düşünüyordum. Bir de çeviride hata yapma olasıhğuu böylece en azuıa indirmiş oldum." Polymnia Athanasiadi. Yunus Emre çevirisı sırasında sürekli olarak Türkolog arkadaşlanna da danışmış. Karşılığını bulamadığı sözcükleri onlara sormuş. Birden dunıyor ve diyor ki: "Büiyor musunuz? Bugün büyükbabam Athanasios Athanasiadi'nin İstanbul'da Robert Kolej'den mezun oluşunun 100. yıldönümü." Çok şaşınyorum. Demek Polymnia'nın ailesı de Türkiyeli Rum. Anlatıyor: •"Büyükbabam Niğde'de doğmuş. Daha sonra okul îçüı ailesi onu İstanbul'a yollamıs,. Büyükbabam 20 yaşında Robert Koiej'i bitirince dünyayı tanımak istemiş ve Rusya'ya gitmiş. Orada Trabzonlu bir Rum olan büyükannemle tanışmış. Hemen evlenmişler. Babam Rusya'da doğmuş. Bolşevik İhtUali olunca İstanbul'a dönmüşler. 1922'de de, Türkiye'den ghmelerine hiçbir gerek olmadığı halde Yunanistan'a gftmişler. Kendimi Türklere ve Türkiye'ye bu kadar yakın hissetmemin nedenini bilmem anlatabiklim mi?" Sonra bir anısı aklına geliyor "Bir tarihte Konya'daydım. Konyalı bir ihtryar sürekli bana ikramlarda buiunmak istiyordu. Ona, 'Ben sızden daha Şarklıyım" dedim. Çok şaşınh." İyi de. Türkiye'yle Yunanistan arasındaki bu sürtüşmeyi, adeta dûşmanlığa varan kötü duyğulan nasıl yorumluyor? "Bu, iki ülkenin siyasileri taranndan yapa> olanak yaraûlan bir düşmanlık. Bir kere ortak bir kültürümüz var. Ortak kültürü olan halklar birbirlerine nasıl düşman olabilirler? Bu sürtüşme, anlaşmazlık ne kadar uğraşıhrsa uğraşılsın uzun süremez. Bir yerde noktalanacaktır. Kavgalaşmayı bırakmak için de Yunus Emre'yi daha çok okumamız lazım. Yunus, insanlara karşı duyduğu gerçek aşktan söz ediyor. İşte, bizlerin bunu iyice öğrenmemiz gerekiyor. Bu aşla Türkiye'ye gddiğün zaman derinden, büyük bir güçle hissediyonım. Havadaki titreşimleri duyaburyorum." Polvmnıa Athanasiadi '80'li yıllarda heryazlstanbul'agelirmış. '** "Cüıangir'de küçük bir apartman dairesi tutmuştum. Hep orada kalırdun. Sürekli de Türkçe dersler ahyordum. Burada oturmaya bayılıyordum. Ama tabii insan çoluk çocuğa kanşınca iş degtşiyor. Şimdi o kadar sık gelme nrsaü bulanuyorum." tzmir, Çevre Günü'nü, DYP ve RP imzalı en büyük "kentsel çevre suçuyla" karşılıyor... Kordonyolu'nda 'REFAHYOL kanraıu' OKTAV EKİNCİ "İzmir'in bağnna, deniz düşmanı da- yamış dozerini. Yok mu kurtaracak bahn kara made- rini?_" Bu dizeler, dostumuz Ali Sirmen'in. Millivet'teki köşesinde bıryandan Izmir Büyükşehır Belediye Başkanı Burhan Özfaruranın "Kordonyolu" ınşaatını eleştinrken, öbür yandan da gazetede ür- kütücü fotoğrafını gördüğü bu "deniz düşmanı" uygulamayı "sevgüisi"ne şöy- le anlatıyor: •"St> giü. hiç kuşkun olmasın ki bu pro- je bitince o cânını. eşsiz Kordon da bite- cek. Beni en çok şaşırtan da şu ana kadar elle turulur ciddi bir tepkinin doğmamış olması..." (Mıllıyet - 01.06.1997) Alı Sirmen. bırincı cümlesinde çok haklı. Zaten, Kordonboyu daha şimdiden "bitmiş" sav ılır. Izmirlilerin bugüne dek gördükleri "en hızn" inşaat olan kıyı dol- durma uygulaması "NATO'nun önüne kadar" geldi bıle. Eğer hukukun ve kentli bilıncinin "Ya- pamazsın" dedıği bu yasadışı inşaatı Öz- fatura aynı hızla yapmaya devam ederse. ışledıği suçun cezasını çekse bıle Izmir. bir büyük güzelliğıni daha "betondüşün- ceye" kurban edecek. Ya da sevgili Raif Ertem'ın deyişıyle. kentın kıyı kuşağı ar- tık insana değil, hep otoyol uygulamasıy- la ülkeyi bu hale getiren "teneke uygarlı- ğa" hızmet edecek... Sirmen'ın ikıncı cümlesi ise belli ki okuduğu habenn "eksikbilgüer" içerme- sinden kaynaklanıyor. Bu projeyi durdur- mak içın bir hukuk devletmde yapılabi- Mahkemenin geçen yıl iptal ettiği " Kordonyolu" projesini sanki geçeriiymiş gibi hükümete gönderen DYP'K Ozfatu- ra, RP'li Bayınduiık Bakanı'nın da yargı kararuu yok sayarak aynı plaıu onaylaması sonucunda amk "TC yasalan- nı" değil, "REFAHYOL kanununu"'uyguluyor. lecek her şey yapıldı. Kordonyolu'nun planlan, daha dolgu başlamadan çok ön- ce mahkeme tarafindan "iptal" edildi. Şu son zamanlardaki dolgu inşaatı ise yasa- lara ve yargı kararlanna "aykm" olarak gerçekleştiriliyor. Belki de asıl şaşırtıcı olan, bu hukuk dışı ve "kaçak" uygula- manın aslmda çok yönlü bir "suç" oldu- ğu ilgilı yerlere resmen bıldirilmesine karşın, Özfatura'nın hâlâ ve "hHb" de- nizi doldurmaya "özgürce" devam ede- bilmesı. Üstelik bunu yaparken de "Iz- mir'e hizmet ettiğini'' (!) söyleyerek su- çunu açıkça da ilan etmesi... Evet. Dünya Çevxe Günü'nü kutladığı- mız şu günlerde İzmir'in ünlü Kordonbo- yu kıyısında Türkıye Cumhuriyet'nin ya- salan ve yargı kararlan değil. "REFAH- YOL kanunu" uygulanıyor. Ne vali ne savcılar ne de tçışlen Bakanlığı. bu "hu- kuk dışı kanuna" dur diyebiliyorlar. D\T'li Burhan Özfatura, yargıntn ge- çen yıl iptal ettiği Kordonyolu planmı "sanki yürürlükteymiş" gibi hükümet onayına sunuyor. RP'lı Bayındırlık Ba- kanı da yine sanki yargı karanndan habe- ri yokmuşçasına aynı planı hemen onay- lıyor. Böyleee, tzmir 3. İdare Mahkeme- si'nın 1996/540 sayıli karanyla "hukuken yoksayüan" birplana, ardından Bayındır- lık Bakanlığı'nın 13.1.1997 tarih ve 120/547 sayılı yazısıyla "onay" (!) ver- mesi sonucunda denizin doldurulmasına başlanıyor. REFAHYOL kanunu. bir kez daha TC kanunlanndan ve TC mahkeme- lerinden sanki "üstün" olduğunu göster- meye başlıyor. Oysa ki idare mahkemesı. Mimaıiar Odası'nın açtığı davada Kordonyolu pla- nını iptal ederken. belediyeye bir başka "yasal göre\ini" de anımsarmıştı. Kordonboyu, İzmir'in kent kimliği içindekı tartışmasız değen ve sahıp oldu- ğu kültürel nitelikleri nedeniyle "SİT" statüsünde bır konum taşıyordu. Yine şu "İzmir'i seven" (!) belediye bu SİT kara- nna da itiraz ettiğinde ise bilırkişiler Kor- donyolu'nun aynı zamanda *tüm Türki- ye için" önem taşıyan bır "tarihsel SİT" olduğunu vurgulamışlardı. Çünkü bu alan. Kurtuluş Savaşı'mızın da "hem baş- ladığı hem de Mtngr bir yer olarak. tan- he tanıklık eden kıyı ö^ellığinin de korun- ması gereken bir "ulusal miras" değenn- deydi. Bu nedenle beledıyenın öncelikle bu mirasa saygılı bır "koruma planı" yap- ması, tzmir'e ve ülkeye karşı en önemli yasal görevlen arasındaydı. Kahraman'ın oyunu». Ne var ki bır yandan DYP'li Burhan Özfatura bu yasal görevi yerine "teneke uygarhğına" hizmet ızin Kordonboyu'nu öldüren bir otoyol yapımına girişirken, öbür yandan. RP'li Kültür Bakanı da RP'li Bayındırlık Bakanı'nın verdiği des- teğe "Koruma Kurulu operasyonlanyia" katılıyor. İzmir 1 Numaralı Koruma Kuru- lu'ndan "Kordonyolu'na karşı çıkan" ve Kordonbo^'nu tarihsel StT olarak "Cumhuriyet'in kuruluşuyia" da anlam- landıran Doç Dr. Numan Tuna, Kültür Bakanı İsmail Kahraman'ın artık pek şa- şırtıcı olmavan tutumuyla Erzunun'a ta- yin edildi. Cstelık, Izmir'deki eski kurul üyeliğı görevine de henüz birkaç hafta önceki yargı karanyla geri dönmüş olma- sınarağmen... İşte, eğer bütün bunlan da birilen dos- tumuz Ali Sırmen'e anlatabilseydi, belki de şjirini şöyle söyleyecekti: "İzmir'in bağnna, deniz ve tarih düş- manlan dayamışlar dozeıierini; Yok mu bu yasa tanımaz ortaklara uy- gulatacak, şu mahkemenin durdurma emirlerini._" ORUŞ/ YAVUZ TOP (Sanatçı) Hiçbirimizin Kürt doğmak, zenci doğmak, Ale- vi doğmak, Sünni doğmak veya doğmamak gibi bir şansı yoktur. Bunlar bize kendi isteğimizin dı- şında verilmiş alt kimliklerimizdir. Oysa ki bireysel çabalanmızla, emek vererek, zaman vererek bel- ki de uğrunda mahpuslaryatarak kazandığımız bir üst k'mliğimiz var. Bu da demokrat kimliğimiz. Bi- zi t ^ n alt kimliklerimizle sarıp sarmalayacak olan «e ortak bir paydada birleştirecek olan demokrat- lık h,, nliğimiz, yani üst kimliğimizdir. Tabii ki üst kimliğimızın oluşmasında eğitim, kültür ve sana- tın belirleyicıliğı yadsınamaz. Klan. aşiret kültu- ründen ve yansıması olan zevklerden giderek ulu- sal kültür ve zevke erişmek, alt kimlik mozaikleri- Türkiye'nin Onündeki Tehlike Sadece Şeriat mı? mizi sanki bir seramikten yapılma pano gibi hiç- birınden vazgeçılmez şekilde yerleştirerek ulusal bir zevk oluşturmak, ulusal bir pano yapmak zo- rundayız. İşte o zaman birtik ve beraberlik diye söz edilen tümceler anlam kazanır. Elbette ki işin ekonomik boyutu da göz ardı edi- lemez. Bu topraklan yurt edinmiş olan insanlann doyması. sırtının pek olması, geleceğinden emin olması insani bir istek ve ön koşuldur. Insanlan- mızın insan gibi yaşayabilmesi için emeğinin kar- şılığını alması gerekir. Ulkemizde 12 Eylül politikalannın sonucunda demokratik kitle örgütlerinin devre dışı bırakılma- sıyla birlikte, günümüz siyasetini hemşehrilik, böl- gecilik, Alevilik, Sünnilik vs. belirlemeye başladı. Ust kimliğinin sosyal demokrat kimlik olduğunu iddia eden insanlar bile, aynı düşünceyi paylaş- madıklan halde, öne çıkanlan hemşehrilik duygu- lanyla hareket ederek kendi siyasi anlayışıyla ör- tüşmeyen partilereoy vermeye başladılar. Bu an- layış, ülkemızi giderek bir aşiret yapılanmasına götürmeye başlamışhr. Oysa ki devlet olabilmenin ön koşullanndan bi- ri, aşiret yapılanmasından ulus yapılanmasına dö- nüşmektir. Aşiret yapılanmasından ulus yapılan- masına dönüşmemiş halklann, devlet kuımuş ol- salardahi soluklu olmadıklannı, iç kargaşalarage- be olduklannı, günümüz dünyasındaki çeşitli ör- neklerlegörmekteyiz. Kanımca bu olgunun, en az şeriatı getirmek isteyen akımlar kadar tehlikeli ol- duğunu göz ardı etmemeliyiz. Demokrat insanla- nmıza düşen en önemli görev; seçilebilmek için oy kaygısından uzak, Alevilik, Sünnilik, Kürtlük, Karadenizlilik vs. gibi alt kimliklerini öne çıkarma- dan üst kimliğıni, yani demokratlığını, beceri ve bi- rikimini sergileyerek halka gitmektir. ANKARA...ANKA... MÜŞERREF HEKİMOĞLU | Özlem Diner miydi? j Öldükten sonra yaşayan kaç politikacı var ülkemiz-; de! Kimıleri de yaşarken ölüyor. Karanlığa gömulen-' ler, fosılleşenler giderek artıyor. Oysa bir ozan, bir ya- zar, düşünür giderek boy veriyor; bir besteci yüzyılla-! ra karşın seslenıyor dünyamıza. Aydınlatıyor, yüreklen- • diriyor. İşte büyük ozanımız Nâzım Hikmet Şiirlerini; gizli gızli okuduk vaktiyle. Kitaplannı sakladığımız dö- • nemler de var, ama yasaklara karşı okumaktan geri' kalmadık. Ancak genç kuşaklar şiırin büyük ustasını tanımadı, okumadı uzun yıllar. Kurtuluş Savaşımızı en güze) anlatan ozan, ama Kuvayi Milliye Destanı da ya- sak bir destan uzun yıllar. 1940'larda Tübıngen'de bir yaz okulunda, değişik ülketerden gelen öğrencılede şı- ir söyleşılen yapıyoruz. Hötderiin'den, Rilke'den dı- zelerokurken Romalı birdelikanlı sordu bana; Nâzım'ı tanıyor, okuyor muyum? 1961 yılında Yugoslavya'ya grttim, Ujise'de devrimin 20. Yılı kutlanıyor, Tıto konu- şuyor; danslar, şarkılar, şiirter... Bir Sırp delikanlı da benzer bir soruyla büküyor boynumu. Nâzım'ı tanıyor muyum? Bizim ozanımız, elbet-tanıyorum, dedim, a- ma terslendim. '• Ona ne yapıyorsunuz? Yaptıklanmızla övünemeyiz elbet. Ancak utanarak anımsanır o dönemde yaşananlar... Gazetemizde Hakan Aksay'ın Moskova haberini okurken karar veremiyor insan. Mezann başında kim- ler var ve de kımnızı gülleıi.. Sevgili Dino, bir şiir krta- bını "Nasıl yaşanır şiirsiz" diye sunuyor bana. Yaşa- yanlar çook, ama şiirle yaşamanın mutluluğunu çok derinden hissederim ben. Moskova'ya ılk gıdişimde Vera Hikmet'le karşılaş- tığım zaman sanldım, coşkuyla öptüm onu. Vera, de- dim; sen benim çok sevdiğım bir ozanın, saçlan san, kirpikleri mavi sevgilisisin; onun dızelenyletanıdım se- ni, elbet böyle kavuşacağız. Önce Babayef'ın evinde, sonra Nâzım'ın evinde resimleri, heykellen seyrederek büyük ozanımızın sevdiği kuşüzümlü votkayı içerek uzun söyleşiler yaptık Vera Hikmet ıle. Vatan gazete- sinde yayımlandı o söyleşiler. Moskova'ya gittiği gün- den yaşamını yitirinceye dek sevdığı, güvendiğı bir dost olarak yanında kalan Ekber Babayef de katıldı bu söyleşiye. Büyük ozanı çok güzel ve özel çızgiler- le tanıdım o söyleşide. Vera Hikmet ile Ören'de bir ta- til yapmayı, söyleşimizi boyutlandırmayı düşledik, a- ma o düş gerçekleşemedı. Vera Ankara'ya gekji yal- nız; yemeğe çağırdım; politikacı, diplomat, sanatçı dostlanm da Nâzım'ın dızeleriyle selamladı onu. Saç- lan saman sansı, kirpıklen mavi değil artık, ama Nâ- zım'ı daha iyi tanıyor bence. Gözleri sevinçte pariaya- rak "Nâzım'ı çok seven varülkesinde" diye öpüyor be- ni. Doğru, çok seven var; ınsanı, sevgıyı, dostluğu, banşı, bır ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kar- deşçesine yaşamak özlemini dizeleriyle hissettik, a- ma Nâzım'ın özlemini dindıremedık hâlâ. Mezan Mos- kova'da, Mayakovskiy, Çehov, Puşkin ile birlikte ya- tıyor Novodevici'de. Her zaman çiçekler var başucun- da; Türkıye'den gelenler bır avuç da toprak atryor ki- mi zaman. Özlemi diner mi bilmem? Bir gidişimde kü- çük öğrenciler vardı mezan başında, Babayef konuş- malan aktardı bana. Bu birTürk ozanı, diyor oğretmen, "Rüzgâra karşı giden adamı" anlatıyor bu taş yontu. Rüzgâra karşı gkjıyor, ama Varna'da karşı yakadan gelen rüzgân kokluyor! Yazık, Ekber Babayef de Tür- kıye'yi görmeden aynldı dünyamızdan. Çok istedi, Dı- şişlen Bakanı Çağlayangil de hayli çaba gösterdi. a- ma vize vermedı Sovyetler. Keşke daha uzun konu- şabilseydim Babayef'le. Kimı sözlerı hâlâ etkiler beni. Orneğın Mayakovskiy'nin mezan başındaki sözleri." Nâzım çok seviyor Mayakovskiy'yi, dünyamızdan er- ken aynlmasını, yaşamına son vermesıni içine sindi- remiyor. Ben de Babayef'e sordum: "Mayakovskiy'nin intihar nedeni biliniyor mu?" Kesin değil, değişik yo- rumlar var; kimi umutsuz bir aşktan ötürü, kimı de Le- nin'in Mayakovskiy'yi bir şair olarak beğenmemesine çok üzüldüğü için ölümü seçtiğini söylüyor. Maya- kovskiy devrimin ozanı; bir devrimci gözüyle eleştiri- ler yapıyor; komünist partisini de sert biçimde eleşti- riyor. Partiye gidiyor bir gün, kimse içen giremiyor, ıçerdekıler de çaylar içiyor, sigara tüttürüyor! "Başlar ve ayaklarayrılmış" diye bir şiiryazıyor. Lenin de oku- yor. Sonra da şöyle diyor - Eleştiriye tümüyle katılıyorum, ama şiiri beğenme- dim. Benim şairim Puşkin. Mayakovskiy'i can evinden vuruyor bu sözler; çün- kü şiir seven, şiirden anlayan bir devrimci Lenın. Mos- kova'yı düşünürken bu sözler de çınlar kulağımda. Çoktan gitmedim, yeni yapılar, gökdelenlerie Mosko- va'nın yüzü de değişmiş olmalı. Stalin döneminde Kı- zıl Alan'daki kiliselere, saraylara karşı yapılan kuleli yapılar duruyor mu acaba? Çirkinliği çarpıyor ilk an- da, Nâzım Hikmet de hiç beğenmiyor; dahası mima- nna çatıyor, oysa mimar övünüyor, Stalin çok beğen- dı diye. Nâzım da soruyor: "Kim bu Stalin, böyle bir mimar tanımıyorum! Rüzgâra karşı giden adama yaraşır bir söz değil mi? Mezarı getırilse, istanbul'u, başkenti, başka kentle- ri, kasabalan, köyleri görse ne söylerdi acaba? Daha önemlisi biz ona ne söylerdik, rahat uyur muydu me- zannda? Özlemi diner miydi? Acı ama gerçek, bu so- rulan olumlu yanrtlamak da bir özlem bugün. Büyük ozanımızj, bu özlemi dindirmek umuduyla selam- Iryorum. B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 SOLDAN SAĞA: 1/ tnsan kulağı- nın alamayacağı nitelikte olan yüksek frekanslı ses titreşimi. 2/ Bir araştırma- 4 nın,birtartışrna- nın temeli olan anaöğc.Leyle- ğe benzer bır kuş. 3/ lstan- bul'unbirilçesi. 'VGûneyAfrika Cumhuriye- ti'nin bir eyale- tı... "Haberci, ulak" lamında eski sözcük. 5/ Rütbesiz asker... Klorun simgesi. # Bir düşünceyi, bir konuyu bır kişi ya da nedene dayandırma... "Ne OIUT kirn olduğunu bilsem 'nın/Ellerini birrutsam ölsem" (Attilâ Ilhan). II Eski Mısır'da güneş tannsı... Czüm şı- 8 rasının tortularını çökert- 9 mekte kullanılan kılle ka- nşık kireçli toprak. 8/Karaman'ınbırilçesi. 91 Abartılı gurur. kuşku. güvensizlik ve bencıllıkle bellı olan ruh hastalığı. YUKARIDAN AŞAĞrVA: 1/Çift öküzlerini yürütmek için kullanılan, ucu çivili uzundeğ- nek 2/Panltı... Türkiye ıle Gürcıstan arasındaki sımr kapısı. 3/Yunan mitolojisinde deniz tannsı... Fas'ın plaka ışareti. 4/ Tırpana balığına venlen bır başka ad... Türlü bıtkilerin yap- rak ve kabuklanyla kokulandınlmış acımtırak bır içki. 5/01- dürücü hastalık salgını... Olumsuzlukbelirten bırönek. fi/Me- zar.. Birşeyinvapılmasınıyasaklama. 7/lçi patlayıcı maddeler ve küçük mermılerle dolu top güllesi... Güney Amerika'da yünü içın yetiştirilen evcıl alpaka türü. 8/Nikelin simgesi... Bır şeyi kiraya veren.9/Asya'da bir ülke.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle