25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 HAZİRAN 1997 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 KİTAP TIRTILI SELtM tLERt Büyük yazarların hayat hikâyeleriSevgih okurlanm, dılerseniz önce "arka kapak yaasTnı okuyalım: "Ybl gösterici, rehber kitap türûnden 'fayrJalı eserleri okuriarımıza sunmak iizere açüğumz bu yeni serinin ilk sa>isı ' olarak size diinya kompozitörlerinden kırkanı tanıtan 'Büyük Kompozitörler' adlı kitabımızı \crnıişrik. Bugün de aynı metodla hazuianmış olan ve dünya ede- biyatının başlıca yetmiş yazannı hayatve eserijle tanıtan bu kitabımızı sunuyo- nız."' Onlar ıki kardeş kitaptılar: Büyük Kompozıtörler ve Büyük Yazarlar. Var- lık Yayınlan arasında okura sunulmuş- lar, benım gıbı kım bilir kaç okuru yıl- lar yılı oyalamışlardı. ' Herhalde Yaşar Nabi Nayır'ın kaleme aldıği arka kapak yazısı bıraz daha uzun. Alıntılamadığım bölümde aynı seriden ' birde Büyük Şairier kitabının yayımla- nacağı haber venliyor. Galiba yok öyle bir kitap Yayımlan- t dıysa bile ben görememışim. edineme- mişim. Dahası, Büyük Kompozitörler'i de birgün kaybettim. Binne mi ver- dim, gen gelmedi; yoksa evden 'eve taşınmalar sırasında mi sırra kadem bastı... Ama Büyük Yazarlar 'hâlâ yanı başımdadır. Bendeki 1964basımı. Fakat daha önce bir kez daha basılrruş. Dört beş yıl önce- sine kadar bir çatı ka- tında otururdum. Yagmur yağdı mı, ne kadar aktanlırsa akta- nlsın, dam ille akardı Yazı masamın üstünde ' kitap bırakmamaya özen gösterirdim. Bununlabirlik- te Büyük Yazarlar, büyük bir yağmurda. ben yetişinceye kadar smlsıklam olmuştur. Sayfalannın saranklığı o yüzden. Cil- dinin tutkalı da erimiş sanki, sayfalan dikışlı olduğundan yerli yerinde, ama kapak kitaptan sıynldı sıynlacak. Yeni- den yapıştırmalıyım. Alt başlık şu: Ban Edebiyatuıın Yetmiş Yazan. Onsözde Türk vazarlanna niye sayfa açılamadığına değiniiiyor: "Türk yazarlan eserimizin dışında tu- tulmuştur. Çünkü. Türk yazaıiannı da- ha iyi hazuianmış ayn bir cilt içindc sun- mak kararuuiayız." Yazık ki böyle bir cilt gerçekleşme- 1 miş. Oysa yazarlanmızı öylesi bir kitap- hosolabilirdi... • Goethe'yle başlayan 'Büyük Yazarlar' şaşırtıcı bilgilerle dolup taşar. Stendhal'ın hayatında aşkın biri biter ötekisi başlar. Balzac para sıkıntısı çeker, genç kızlardan çok olgun kadınlara tutulur. 148. sayfada Çehov'un uzun gezisi anlatılır. Selma Lagerlöf 143. sayfada kendi hayat hikâyesiyle karşımıza çıkar. Kitapta 'kadm yazarlar' arasında Bronte'lerle birlikte Colette, Katherine Mansfield ve bütün hüznüyle Virginia Woolf var. var? Otuz üç yıl önce bu sözü büyüleyi- ci bulurdum; o kadan yetmez mi? Sözgelimi Chateaubriand'm hayatın- da Madam Recamier'nin önemli bir ro- lü vardır. Yaşlı yazann anılan ilk onun salonunda okunmuştur. Seçkın dinleyi- ciler arasında Sainte-Beuve de vardır. Bunu o zamanlar öylesıne heyecan ve- rici bulurdum kı, günün birinde yaşlanıp anılanmı yazacağıma ve yazdıklanmı bir 'edebîsalon'da okuyacağıma bile ina- nırdun. Şimdi yaşlanıyorum, gelgelelim o edebî salonu nerede bu- labileceğimi bil- miyorum, kes- nrf bir cenaze töreninde, Dahiliye Nazırı General Baroche, yanında oturan Vic- tor Hugo'ya, yüksek perdeden: 'Kibar bir adamdi', deyince, Hugodan: 'Dâhi adamdr, cevabmı aidL Mezann başında toplananlara Hugo, Balzac'ın dehasını öven bir konuşma yaptı.*" Bronte Kardeşler iş başında Kitabın yetmiş yazan arasında Bron- ler. Bir okul açacaklarmış, ama tek öğ- renci bulamamışlar. Sonra ölüm yakala- nna yapışmış. Yirminci yüzyıl romanını hazırlayan ustalardan Henry James, Büyük Yazar- lar'da bir anlaşılmazlık sorunudur: "Bu romanlarda yazann muhayyilesi o kadar baş döndürücü yükseldiklere ulaşıyordu ki, belki lark yıl kendisini ancak sabırlı birkaç okuyucu anlayabüdi." O zaman bunlan okudukça, sonra ne oldu diye sorup dururdum. Hele Hen- ry James'ten dilimize o dönemler tek eser çev- ril- 1) H e n r i StendhaJ 2) J o h a n n VVolfgang von Goethe 3) Anton Çehov 4) Virginia VVoolf 5) Vlctor H u g o 6) Sidone-GabrieUe Colette Yazarlar geçit töreni - Büyük Yazarlar Goethe'yle başlar. A- ma Goethe bütün adlanyla karşımızda- dır: Johann VVolfgang von Goethe. Do- ğumveölümtarihi: 1749-1832. Ilkoku- • duğumda şaşırmıştım; Goethe'yi çağı- »mıza daha yaktn sanıyordum. Zaten andığım kitap şaşırtıcı bilgiler- le dolup taşar. Sözgelimi Goethe şöyle • demiştır "İtalya! Italya! Paris benim okulum olacak, Roma ise üniversitem!'' ' Acaba demiş midir? Fakat ne önemi öre- miyorum. Stendhal'ın ha- yatında aşkın bın biter öteki- si başlar. Armance yazan Büyük Yazar- lar'ın saptayımlanna göre bir aşk kırgı- nıdır ve âşık olduğu hanımlartarafından çoğu kez terk edilir Balzac para sıkıntısı çeker. O yüzden de üç dört romanı bir arada yazar. Bal- zac, genç kızlardan çok. olgun kadınla- ra tutulur. Bu soy kitaplarda hep rastla- yageldiğımiz o şaşaalı anlatım Balzac'ın ömür hıkâyesi noktalanırken karşımıza çıkacaktır: "Hazirana doğru Paris'e döndüklerin- de, kalp krizu n)mancıyı. bir daha kalk- mamak üzere yatağa mıhladı. tnsanlık Komedyası ile iki bin kişilik bir topluma can veren Balzac. 18 Ağustos 1850 Pazar gecesi, saat on bir buçukta ruhunu teslim etti." Hayır, daha bitmedi. Zaten asıl şaşa- alı anlatım da şimdi çıkageliyor; Hu- go'nun görkemlı yanıtını dinleyin hele: "21 ağustos çarşambagünü Saint-Phi- Kppe du Roule Kilisesi'ndeki üçüncü M- te Kardester de görünüp yıterler. Ne var ki, ağırlıklı olarak Emily Bronte üzerin- de durulmuştur Bronte Kardeşler'inaş- kı hemen hiç yaşamadan o derin. o yü- rek yakıcı aşk romanslannı nasıl yaza- bildıkleri üzerindeyse hiç durulmuyor. Derken Emily anlaolacakken vazgeçi- lıyor.ve CharlotteBmnte'de karar kılı- nıyor. Bir de ericeırİOTÖeşlerî soz koriu*- su: "Erkek kardeşleri çok haşan, çok ho- varda ve seflh bir insandL Üç kız karde- şin başansızlıklannda, kardeşlerinin bu halinin de etkisi olsa gerektir." Bır çeviri ya da özetleyiş yanlışı olsa gerek. Çünkü "hovarda, seflh" erkek kardeşin üç romancıya da esin kaynağı olduğu hatırlanabılir. Özellikle, Anne Bronte'nın yazdığı Agnes Gray'deki tu- haf genç adama bu erkek kardeş model oluşturmuştur. Bronteler birlikte iş kurmak istemiş- me- diğinden, yükseklere ulaş- mış 'muhayyile' konusunda hıçbır şey düşünemezdım. Yüz kırk sekizınci sayfada Çehov'un uzun gezisi anlatılır Çehov nerelere mı gitmıştır, sayıyorum: Singapur, Seylan, PortSaidJstanbul.. Evettstanbul! Aca- ba nerede, hangi otelde kaldı, kimlerle görüştü, nelerhissetti derdim kendi ken- dime. Yıl 1889. Knut Hanısun'urt, hayat hikâyesıni. "andmamış birTcayhaîrtarî tâecatign dili- * mize çevirmiştir; orada Selma Lagerlöf, Hamsun'a bir mektup gönderir. Mektu- bu, işte defalarca okumuşumdur' "Cihan harbi içinde. insanlann yüz yıl- lardan miras bunca emeği parçalamayL, yakıp yıkmayı kendilerine adeta vazife cdindikleri sırada, yapıcının çiftçinin, göçmenin yaratmaktan duyduğu hazla dohı kitabın çıktı. Liderleria, mUletkrin yakıp yıkarak kesip biçerek yeni toprak- lar, yeni ülkeler peşinde kızıştıklan bir sı- rada sen basit bir adarru. eline bir haha, bir saban vererek en aziz bir gazaya yol- ladın; evvelce hiçbir kalemin tasviretme- diği bir gazaya! Senin bu kitabın, ezelden beri insanoğjunun gönlüneferahhk veren tek şeyin, zahmetü yorgunluklar, sabuiı çahşmalar oldugunu. insanoglunu ancak böyle çahşmalaıia vücudunu zindeliğe, hayatını saadete, ismini saygıya, haürası- nı öKimsüzlüğe kavuşturacağını bpat et- ti." Selma Lagerlöf, DünyaNimeti'ni oku- duktan sonra yazmıştırmektubu. Bence, "zahmetli yorgunluklar, sabırlı çalışma- lar" sözü de en az Dünya Nimeti kadar etkileyici, yüreğe su seprici, umut uyan- dıncıdır. Bir IM kadın yazar Açhk'ın unutulmaz yazanna mektup yazan Selma Lagerlöf, Büyük Yazar- lar'ın 143. sayfasında kendi hayat hikâ- yesiyle karşımıza çıkar. Onun da hayli uzun, tumturaklı bır adı vardır: Selma Ottüiana Lovisa Lagerlöf. Sevgili okurlanm, çok güleceksiniz; okuma yazmayı yeni söktüğüm sı- ralarda Selma Lagerlöf *in bir yabancıyla evlenmiş bir Türk yazan olduğunu sa- nırdım. Evimizde bir ki- tabı vardı, hangisiydi, unutmuşum; yalnız hatırlıyorum, çevir- menı Safiye EjroL Demek. derdim kendi kendime. Sel- ma Lagerlöf yaban- cı bir ülkeye yerleş- miş ve orada artık Türkçe yazmıyor, ya- bancı bir dıltn edebıyat- çılan arasında... Portugal KraUçesi olabilir mi bu ki- tabın adı? Büyük Yazarlar'ın öteki "ka- dın yazarlan"ysa Colette ve Kathe- rine Mansfield'dır. Bronteler'le birlikte hepi topu alo kadm yazar. Yoo, yedi: Bü- tün hüznüyle Virginia Woolf var. Virginia Woolf içın, tkinci Dünya Sa- vaşı sırasında, "bütün eserlerinde işitilen, suyun o çağnsma karşı koyanıadı, canı- na kıyarak öMü*' deniyor. Benım içın Büyük Yazarlar'ın en unu- tulmaz saptayımı. Katherine Mansfı- eld'ın şu sözüdür M Ah! Çehov! Neden öMünüz? Neden akşamlan karanhkça bir odada sizinle konuşamryorum?-" Ve ardmdan şu yo- rum: "Katherine Mansfield, günlüğün- r *,dosüannuzoiacakkn aslattmıyama- yacagımız kimselerlc pek ar/ulanan o im- kânsız görüşmelerden böyle bahseder." Bu satırlan inamlmaz büyüleyici bu- lurdum. Öyle birçok yazarla, sanatkârla hayalimde dostluklar kurar, hayallerim- de onlan konuşturur ve onlara sığınır- dım. İşte, bazı sayfalan derme çatma, bazı sayfalan bize bugün az buçuk gü- lünç gelebilecek Büyük Yazarlar kitabı bana koskoca bir hayal ediş armağan edı- yordu. Böylesi kitaplara şimdi ne kadar çok ihtiyacımız var! :Çanakkale Seramik'ten tasarım yarışması Kültür Servisi - Çanakkale Seramık. 40. yıl etkinliklen kapsamında iki tasanm yanş- ması düzenliyor. Genç tasanm- cılan teşvık etmek ve onlan ge- liştirmek amacıyla düzenlenen yanşmalar: 'Yer Karosu ve Fa- yans Desen Tasarun Yanşma- sı' ve "Seramik Sağhk Gereçle- ri (VTtrifiye Takımlan) Tasa- nm Yanşması' kategorilerinde jyapılacak. Çanakkale Seramik Tasarun Yanşması'na; ODTÜ, tTÜ, Mannara, Mimar Sinan. 9 Ey- lül, Eskişehir(Anadolu) ve Ha- cettepe üniversitelerinin Sera- mik ve Endüstri Tasanm Bölü- mü öğrencilen katılabilecek. Yeteneklı gençlerin yaratıcılık- lannı endüstriyel alanda değer- lendirmek, Türk seramik sek- törüne özgûn yapıtlar kazan- -dırmak amacıyla iki kategori- de düzenlenen yanşma, iki aşamalı olarak gerçekleştırile- cek. Ön elemenin okullann bün- yesinde oluşturulacakjüri tara- findan yapılacağı yanşmada 'herokul l.,2.,3., vemansiyon- lannı kendi belirleyecek. Seçi- ilen yapıtlar 27 Haziran 1997 |cuma günü saat 17.00'e kadar 'yetkililere iletilecek. Birincilik ödülü "ttalya, İspanya, Alman- ya veya Hollanda'da iki ay staj olanağı". ıkincilik ödülü "ttal- ya Seyahati" (Bologna Fuan), üçünçülük ödülü 'Yüz mih/on Türk LJrası' ve mansiyon (3 adet) "EIIi milyon Türk Lirası' olarak belırlenen yanşmanın 'ikinci elemesi, belirlenen jüri üyeleri tarafından 1 Temmuz 1997 tarihinde Çanakkale Se- ramk Fabrikalan'nın yer aldı- ğı Can'dayapılacak HoUywood Tibet'i çok sevdiKültür Servisi - Dalai Lama'nın yaşa- dığı Dharamsalakasabasıyla Hollywood arasında coğrafik, kültürel, tanhsel ve tınsel bağlantılar son dönemde güçlen- dikçe güçleniyor. Yıl boyunca, sinema- nın kalbinin attığı Holh/wood'dan böl- geye giden çok sayıdakı oyuncu, yönet- men ve yapımcı banş sembolü olarak gördükleri Dalai Lama'yı ziyaretlerini arttırdılar. Tibetli Budistlerin ruhani li- deri Dalai Lama da geçenlerde Holly- wood'a yaptıgı ziyarette birçok yıldızla bir araya geldi. Bu ziyarette. bir bakıma Dalai Lama'nın gönüllü elçısi olan Ric- hard Gere da hazır bulundu. Aksiyon filmleriyle ünlenen Steven Seagal dini li- derin yanından çıkarken şunlan söylü- yordu: 'Dalai Lama hocamdır, öğütleri- ni dinletneye geldim'. Seagal gibi 'hoca'nın etrafında dola- şan ünlüler arasında Uma Thurman,OB- ver Stone, Harrison Ford, Pierce Bros- nan, Tina Turner ve Beastie Boys da var- dı. Dalai Lama bu kez Hollywood'da aradığından fazlasını buldu. Çin baskı- sı, tinsel arayış, egzotik temalar, Tibet tarihi gibi artık kanıksanmış malzemeyi içeten yedi film hazırlıyor Hollyvvood; belgesel ve müzik projeleri de sırada. Gösterime çıkan ilk fılm 2. Dünya Sa- vaşı sırasında Dalai Lama'yı tanıyan ve onu Batı'yla tanıştıran Avusturyalı dağ- cı Hemrich Harrer'in öyküsü 'Tîbette7 Yıl'. Alman Stern dergisinin Harrer'in bir SS ajanı olduğunu ispatlamasına kar- şın Dalai Lama'nın bundanrahatsızol- madıgı ve filmi beğendiğı belirtiliyor. Hollywood'da yıldızlarla konuşurken söyledikleri de bunun kanıtı: 'Fümlerin etkisi büyük, çünkü mflyonlarca insana uJaşıyorlar' Tibet'te 7 Yıl'dan sonra Tibet diliyle Kundun yani Varoluş adlı fılm gösteri- me çıkacak. Martin Scorsese'nin Dalai Lama'nın yaşamını anlattığı fılm daha gösterilmeden uluslararası boyutta skan- dal yaratmış durumda. Çm, yapımcı şır- ket Disney'ı fılmi ülkede gösterime sok- mamakla tehdit etmiş durumda. Dalai Lama ve Tibet'te yaşanan traje- di diger filmlerde de başrolde. Örneğin Steven Seagal, CIA'nın yardımıyla Çin hükümetine karşı direnen bir grup Ti- Dalai Lama, Buda ve Tibet, HoDywood'da başrolde. Ancak Annaud'un'Tîbet'te 7 Yıl' ı Brad Pitt bile kurtaramadı. betliyi Dcue Cup adlı fılmde işleyecek. Bu grubun faaliyetleri 1971'de Çin'le ilışkilen düzeltmek amacıyla bölgeye gi- den Henry Kissenger'ın Pekin'i Tıbetlı- lere tercih etmesı üzerine sona ermişti... Yapımcılardan Merchant- Ivory, 1987'de Llhasa'da geçen bir başkaldın öyküsünü, Superman'ın yapimcısı da II- ya Salldnd de bir antropologla Tibet'te yaşadığı varsayılan bir Yeti'yi senaryo- İaştırmaya çalışıyor. Çin, Hollyvvood'un bu atağına aynı sı- lahlakarşılık\ermeyehazırlanıyor. Kı- alNehrinVadisiadlı fılmde 1904teböl- geyi işgal eden tngilız birliklerini anla- tıp, ilk olmadıklannı kanıtlayacak Çin- liler Bır yıl önce Sony- Columbia, Heinrich Harrer'ın öyküsünü beyazperdeye getirmeye karar verdikle- rinde büyük iş yaptıklanna inanmışlardı. Hollywood'un yeni gözdesi Tibet ve bu- radaki tngiliz esir kampmdan kaçıp Da- lai Lama'nın yanında yedi yıl geçiren Harrer. yönetmen Jean Jacques Annaud ve başroldeki Brad Pitt büyük gişe hası- latı getirebilırdi. Ancak filmin gösterime çıktığı dönemde Stern dergisı Harrer'm Hitler'le bırlikte fotoğrafını yayımlama- sı ve Harrer'm SS ajanı olduğunu kanıt- laması fılmın gişe hasılatına büyük dar- be vurdu. Suçla- malan kabul etme- sine karşın. yalnız- ca Nazi subaylarının cimnastik öğretme- ni olduğunu belirten 84 yaşındaki Harrer, 2. Dünya Savaşı sırasında Ingilizlere esir düşüp Kaşmir kampında yaşamış. Dört kez kaçmasına karşın dördünde de yaka- lanmış. Beşinci denemede kaçmış ve üç yıl süren bir maceradan sonra Llhasa'ya ulaşıp Dalai Lama'nın 11 ile 18 yaşlan arasında hocalığını yapmış. 1951 yılında Avrupa'ya dönüp best seller olan romanı Tibet'te 7 Yıl'ı yazmış ve Harrer'in Nazi geçmişi unutulmuş. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL BHhnin Sınıf Geçme Notiarı... "Darülfünun'dan "üniversite"ye geçişin hemen ardından genç Türkiye Cumhuriyeti'nde gerçek anlamda üniversiteler oluşturma amacıyla atılan en önemli adımlardan biri, özellikle Nazi Almanya- sı'ndan kaçmak zorunda kalan değerli bilim adam- lannın ülkemize davet edilmeleriydi. Doğrudan Atatürk'ün girişimiyle atılan bu adımın hedefi, Ba- tı'nın bilimsel düşünme ve bilimsel çalışma gele- neğinin temellerinin Türkiye'de de atılmasıydı. Bu adım bağlamında hukuktan felsefeye ve ik- tisada, mimariıktan ve mühendislikten konserva- tuvar kurmaya kadar uzanan geniş bir yelpazede Türkiye'dekı yükseköğretim çalışmalanna katılan yabancı bilim adamlannın paha biçilmez hizmet- leri, gerek onlarla birlikte çalışan bilim adamlanmı- zın, gerekse onlann yetiştirdikleri kuşaklann tanık- lıklarıyla günümüze kadar ulaşmıştır. Özellikle bugün ile bir karşılaştırma açısından çok ilginç bir nokta, ülkemizde görev alan bu ya- bancı bilim adamlarının çalıştıkları üniversitelerde kitaplık oluşturulmasına vermış oldukları önemdir. Yakınlarda Sayın Prof. Dr. Bedia Akarsu'dan aldı- ğım bilgiye göre örneğin Istanbul Üniversitesi Ede- biyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nün kitaplığı, Prof. Dr. Hans Reichenbach tarafından kurulmuş, ba- zı Alman üniversitelerinde bile bulunmayan eser- leri ve alanla ilgili bütün süreli yayınlan içerecek ka- dar zengin olan bu kitaplığın gelişme hızı yetmişli yıllara kadar devam etmiştir. Sözü edılen konuk bilim adamlarının en önem- sedikleri noktalardan biri de başta doktora tezleri olmak üzere, üniversitelerde yapılan bilimsel çalış- maların üniversitelerce yayımlanması olmuştur. Üniversitelerin bilimsel araştırma yapma görevle- ri göz önünde tutulduğunda, araştırma sonuçlan- nın yayımlanması da çok dogal bir koşul sayılmak gerekir. Gelgelelim Türkiye üniversitelerinde uzunca bir zamandan bu yana ne kitaplıklar, ne de araştırma- lann yayımlanması önemsenmektedır. Bir araştırma kurumunun olması gereken kitap- lığı, araştırma alanlarındaki bütün yerli ve yabancı yayınlann sürekli izlediği ve alındığı, yine araştırma alanıyla ilgili bütün yerli ve yabancı süreli yayınla- ra abone olunmuş bir kitaplıktır. Kitaplıklar böyle bir nrteiik kazanmadığı sürece heıtıangi bir kurum- da evrensel anlamda bugünün gereksinimleri ve beklentileri doğrurtusunda araştırma yapılmasını beklemek, boşuna olur. Bunun gibi, lisansüstü ve doktora tezlerinden, öğretim elemanlannca alanlannda yazılan eserie- re kadar, kendi bünyesindeki araştınma ürünlerinin basılmasını önemsemeyen ya da buna olanak bu- lamayan kurumların bılimselliğınden söz edebil- mek de gerçekten zordur. Kendi bünyesinde yapı- lan araştırmalan yayın yoluyla yaygınlaştınp tartı- şılmasına olanak sağlamayan bir bilimsel kurum, nasıl bir bilimselliğin sözcüsü olabilecektir? Bundan iki yıl kadar önce kaleme aldığım "Üni- versite Yayınlan" başlıklı biryazıda şu görüşlere y- er vermiştim: "Üniversitelerin yeterince yayın ya- pabilme, başka deyişle e/de ed/7en bilimsel araş- tırmstsonuçtannı belgeye dönüştürmex3İanaklann- dan yoksun bulunmalan, ülkemizde bu kurvmla- nn temel sorvnlanndan biridir... Bugün Türk üni- versitelerinde bir öğretim üyesinin.. hazıriadığı bir bilimselesenüniversitesindeyayımlatabHmesi, ne- redeyse ütopya diye adlandınlabilecek kadaruzak bir oiasılıktır. Heryılkaç üniversite öğretim elema- nının kendi kurumlannda yayımlanamayan incele- meleriyle özel yayınevlerine başvurduklan sayısal olarak saptanabilirse, durumun 'vahameti' kendi- liğinden ortaya çıkacaktır. Kaleme aldığı bilimsel çalışmalannı görevli olduğu kurumda yayımlatabil- me olanağından sürekli yoksun kalan bır araştır- macının, başka araştırmalara girışmeye ne kadar 'istekli' olacağı, herhalde üzerinde ciddiyetle du- njlması gereken bir sorudur... Biryandan üniver- sitelerdekı hıyerarşinin temelini 'bilimsel liyakat'/n oluşturması istenirken, öte yandan üniversitelerin kendi araştırmacılannm çalışmalannı rahatça ya- yımlayabilme olanağından yoksun bırakılmalan, mantığa sığmaz bir çelişkidir. Çünkü 'bilimsel liya- kat', okulun öğrenci sayısıyla değil, fakat ancak gün ışığına çıkan bilimsel araştırmalaria kanıtlana- bilecek bır olgudur..." Bu yazım üzerine Boğazıçi Üniversitesi ilgililerin- den aldığım bir mektuptan, bu üniversrtenin kendi bünyesi içersinde yarattığı olanaklaria kendi ele- manlannın eserierini basmak için örnek bir çalış- ma gerçekleştirdiğini öğrenmiştim. Ne var ki bu örnek, bugün için yaygın diye nitelendirilebilecek bir örnek olmaktan uzaktır. Öte yandan bu örnek, Türkiye'deki üniversitelerin istedikleri takdirde bi- raz yukanda sayılan olanaksızlıklan aşabilecekle- rini kanıtlaması bakımından çok önemlıdir. Bu konuda yapılabileceklere ılişkin düşünceleri- mi bir hafta sonraki yazımda belirteceğim. PBJ'den açıklama • Kühür Servia-PEN Yazarlar Derneğı Başkanı Alpay Kabacalı. bir açıklama yaparak Yılmaz Odabaşı'nm 'Düş ve Yaşam' adlı kitabından dolayı dört yıl hapis cezasına çarpönlmasını "Türkiye'nin çağdaş hukukun gerisinde kaldığını ortaya koyan somut örnek" olarak değerlendirdi. Kabacalı, açıklaması şöyle: "Üyemız Yılmaz Odabaşı, Düş ve Yaşam adlı kitabından dolayı iki ayn mahkemece (Ankara 1 No'lu DGM ve Ankara 2. Asliye Ceza Mahkemesi) toplam dört yıl hapis cezasına mahkûm edilmiştir. Görüşlerine katılmasak da bir yazann, daha önce gazetelerde, dergilerde yayımlandığında kovuştunnaya uğramamış yazılannı bir araya getiren kitabından dolayı böylesi ağır bir cezaya çarptınlmasını, Türkiye'nin çağdaş hukukun gerisinde kaldığını ortaya koyan somut bir bir örnek olarak değerlendiriyoruz. Düşünce ve anlatım özgürlüğünü ortadan kaldıran ve Türkiye'yi çağuı gerisine düşüren antıdemokratik yasalann. köktendincı uygulamalar kadar tehlikeli olduğunu bir kez daha belirtme gereğı duyu\oruz." I Kültür Servisi - Kültür Bakanlığı 'Kültür ve Sanat Başan Ödülleri Değerlendirme Kurulu'ndan ünıversite temsilcileri çıkanhrken, kültür sanat temsilcilerinin sayısı da azaltıldı. Kültür Bakanlığı Ödüller Yönetmehğı'nin bır maddesinin değiştirilmesine ilişkin yönetmelik, Resmi Gazete'nin dünkü sayısında yayımlanarak yürürlüğe girdi. Buna göre, Kültür ve Sanat Başan Ödülleri Değerlendırme Kurulu'ndan Yükseköğretim Kurulu (YOK) ile ilgili fakülte temsilcisi çıkanldı, kültür sanat temsilcilerinin sayısı beşten üçe indinldi. Bu üç kişinin seçimi de Kültür Bakanı'nın yetkisine verildi. Daha önce, kültür ve sanat alanında tanınmış beş kişi, ilgili birimin teklifi ve bakan onayı ile kurula seçiliyordu. Böylece değerlendirme kurulunun üye sayısı, 11 'den 7'ye düşürüldü.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle