Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
19 HAZİRAN 1997 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
KİTAP TIRTILI SELtM tLERt
Büyük yazarların hayat hikâyeleriSevgih okurlanm, dılerseniz önce
"arka kapak yaasTnı okuyalım:
"Ybl gösterici, rehber kitap türûnden
'fayrJalı eserleri okuriarımıza sunmak
iizere açüğumz bu yeni serinin ilk sa>isı
' olarak size diinya kompozitörlerinden
kırkanı tanıtan 'Büyük Kompozitörler'
adlı kitabımızı \crnıişrik. Bugün de aynı
metodla hazuianmış olan ve dünya ede-
biyatının başlıca yetmiş yazannı hayatve
eserijle tanıtan bu kitabımızı sunuyo-
nız."'
Onlar ıki kardeş kitaptılar: Büyük
Kompozıtörler ve Büyük Yazarlar. Var-
lık Yayınlan arasında okura sunulmuş-
lar, benım gıbı kım bilir kaç okuru yıl-
lar yılı oyalamışlardı.
' Herhalde Yaşar Nabi Nayır'ın kaleme
aldıği arka kapak yazısı bıraz daha uzun.
Alıntılamadığım bölümde aynı seriden
' birde Büyük Şairier kitabının yayımla-
nacağı haber venliyor.
Galiba yok öyle bir kitap Yayımlan-
t dıysa bile ben görememışim. edineme-
mişim. Dahası, Büyük Kompozitörler'i
de birgün kaybettim. Binne mi ver-
dim, gen gelmedi; yoksa evden
'eve taşınmalar sırasında mi
sırra kadem bastı...
Ama Büyük Yazarlar
'hâlâ yanı başımdadır.
Bendeki 1964basımı.
Fakat daha önce bir
kez daha basılrruş.
Dört beş yıl önce-
sine kadar bir çatı ka-
tında otururdum.
Yagmur yağdı mı, ne
kadar aktanlırsa akta-
nlsın, dam ille akardı
Yazı masamın üstünde
' kitap bırakmamaya özen
gösterirdim. Bununlabirlik-
te Büyük Yazarlar, büyük bir
yağmurda. ben yetişinceye kadar
smlsıklam olmuştur.
Sayfalannın saranklığı o yüzden. Cil-
dinin tutkalı da erimiş sanki, sayfalan
dikışlı olduğundan yerli yerinde, ama
kapak kitaptan sıynldı sıynlacak. Yeni-
den yapıştırmalıyım.
Alt başlık şu: Ban Edebiyatuıın Yetmiş
Yazan. Onsözde Türk vazarlanna niye
sayfa açılamadığına değiniiiyor:
"Türk yazarlan eserimizin dışında tu-
tulmuştur. Çünkü. Türk yazaıiannı da-
ha iyi hazuianmış ayn bir cilt içindc sun-
mak kararuuiayız."
Yazık ki böyle bir cilt gerçekleşme-
1
miş. Oysa yazarlanmızı öylesi bir kitap-
hosolabilirdi...
• Goethe'yle başlayan 'Büyük Yazarlar' şaşırtıcı bilgilerle dolup taşar. Stendhal'ın
hayatında aşkın biri biter ötekisi başlar. Balzac para sıkıntısı çeker, genç kızlardan çok
olgun kadınlara tutulur. 148. sayfada Çehov'un uzun gezisi anlatılır. Selma Lagerlöf 143.
sayfada kendi hayat hikâyesiyle karşımıza çıkar. Kitapta 'kadm yazarlar' arasında
Bronte'lerle birlikte Colette, Katherine Mansfield ve bütün hüznüyle Virginia Woolf var.
var? Otuz üç yıl önce bu sözü büyüleyi-
ci bulurdum; o kadan yetmez mi?
Sözgelimi Chateaubriand'm hayatın-
da Madam Recamier'nin önemli bir ro-
lü vardır. Yaşlı yazann anılan ilk onun
salonunda okunmuştur. Seçkın dinleyi-
ciler arasında Sainte-Beuve de vardır.
Bunu o zamanlar öylesıne heyecan ve-
rici bulurdum kı, günün birinde yaşlanıp
anılanmı yazacağıma ve yazdıklanmı
bir 'edebîsalon'da okuyacağıma bile ina-
nırdun. Şimdi yaşlanıyorum, gelgelelim
o edebî salonu nerede bu-
labileceğimi bil-
miyorum,
kes-
nrf bir cenaze töreninde, Dahiliye Nazırı
General Baroche, yanında oturan Vic-
tor Hugo'ya, yüksek perdeden: 'Kibar
bir adamdi', deyince, Hugodan: 'Dâhi
adamdr, cevabmı aidL Mezann başında
toplananlara Hugo, Balzac'ın dehasını
öven bir konuşma yaptı.*"
Bronte Kardeşler iş başında
Kitabın yetmiş yazan arasında Bron-
ler. Bir okul açacaklarmış, ama tek öğ-
renci bulamamışlar. Sonra ölüm yakala-
nna yapışmış.
Yirminci yüzyıl romanını hazırlayan
ustalardan Henry James, Büyük Yazar-
lar'da bir anlaşılmazlık sorunudur: "Bu
romanlarda yazann muhayyilesi o kadar
baş döndürücü yükseldiklere ulaşıyordu
ki, belki lark yıl kendisini ancak sabırlı
birkaç okuyucu anlayabüdi."
O zaman bunlan okudukça, sonra ne
oldu diye sorup dururdum. Hele Hen-
ry James'ten dilimize o
dönemler tek
eser çev-
ril-
1) H e n r i StendhaJ
2) J o h a n n VVolfgang von Goethe
3) Anton Çehov
4) Virginia VVoolf
5) Vlctor H u g o
6) Sidone-GabrieUe Colette
Yazarlar geçit töreni
- Büyük Yazarlar Goethe'yle başlar. A-
ma Goethe bütün adlanyla karşımızda-
dır: Johann VVolfgang von Goethe. Do-
ğumveölümtarihi: 1749-1832. Ilkoku-
• duğumda şaşırmıştım; Goethe'yi çağı-
»mıza daha yaktn sanıyordum.
Zaten andığım kitap şaşırtıcı bilgiler-
le dolup taşar. Sözgelimi Goethe şöyle
• demiştır "İtalya! Italya! Paris benim
okulum olacak, Roma ise üniversitem!''
' Acaba demiş midir? Fakat ne önemi
öre-
miyorum.
Stendhal'ın ha-
yatında aşkın bın biter öteki-
si başlar. Armance yazan Büyük Yazar-
lar'ın saptayımlanna göre bir aşk kırgı-
nıdır ve âşık olduğu hanımlartarafından
çoğu kez terk edilir
Balzac para sıkıntısı çeker. O yüzden
de üç dört romanı bir arada yazar. Bal-
zac, genç kızlardan çok. olgun kadınla-
ra tutulur. Bu soy kitaplarda hep rastla-
yageldiğımiz o şaşaalı anlatım Balzac'ın
ömür hıkâyesi noktalanırken karşımıza
çıkacaktır:
"Hazirana doğru Paris'e döndüklerin-
de, kalp krizu n)mancıyı. bir daha kalk-
mamak üzere yatağa mıhladı. tnsanlık
Komedyası ile iki bin kişilik bir topluma
can veren Balzac. 18 Ağustos 1850 Pazar
gecesi, saat on bir buçukta ruhunu teslim
etti."
Hayır, daha bitmedi. Zaten asıl şaşa-
alı anlatım da şimdi çıkageliyor; Hu-
go'nun görkemlı yanıtını dinleyin hele:
"21 ağustos çarşambagünü Saint-Phi-
Kppe du Roule Kilisesi'ndeki üçüncü M-
te Kardester de görünüp yıterler. Ne var
ki, ağırlıklı olarak Emily Bronte üzerin-
de durulmuştur Bronte Kardeşler'inaş-
kı hemen hiç yaşamadan o derin. o yü-
rek yakıcı aşk romanslannı nasıl yaza-
bildıkleri üzerindeyse hiç durulmuyor.
Derken Emily anlaolacakken vazgeçi-
lıyor.ve CharlotteBmnte'de karar kılı-
nıyor. Bir de ericeırİOTÖeşlerî soz koriu*-
su:
"Erkek kardeşleri çok haşan, çok ho-
varda ve seflh bir insandL Üç kız karde-
şin başansızlıklannda, kardeşlerinin bu
halinin de etkisi olsa gerektir."
Bır çeviri ya da özetleyiş yanlışı olsa
gerek. Çünkü "hovarda, seflh" erkek
kardeşin üç romancıya da esin kaynağı
olduğu hatırlanabılir. Özellikle, Anne
Bronte'nın yazdığı Agnes Gray'deki tu-
haf genç adama bu erkek kardeş model
oluşturmuştur.
Bronteler birlikte iş kurmak istemiş-
me-
diğinden,
yükseklere ulaş-
mış 'muhayyile' konusunda
hıçbır şey düşünemezdım.
Yüz kırk sekizınci sayfada Çehov'un
uzun gezisi anlatılır Çehov nerelere mı
gitmıştır, sayıyorum: Singapur, Seylan,
PortSaidJstanbul.. Evettstanbul! Aca-
ba nerede, hangi otelde kaldı, kimlerle
görüştü, nelerhissetti derdim kendi ken-
dime. Yıl 1889.
Knut Hanısun'urt, hayat hikâyesıni.
"andmamış birTcayhaîrtarî tâecatign dili- *
mize çevirmiştir; orada Selma Lagerlöf,
Hamsun'a bir mektup gönderir. Mektu-
bu, işte defalarca okumuşumdur'
"Cihan harbi içinde. insanlann yüz yıl-
lardan miras bunca emeği parçalamayL,
yakıp yıkmayı kendilerine adeta vazife
cdindikleri sırada, yapıcının çiftçinin,
göçmenin yaratmaktan duyduğu hazla
dohı kitabın çıktı. Liderleria, mUletkrin
yakıp yıkarak kesip biçerek yeni toprak-
lar, yeni ülkeler peşinde kızıştıklan bir sı-
rada sen basit bir adarru. eline bir haha,
bir saban vererek en aziz bir gazaya yol-
ladın; evvelce hiçbir kalemin tasviretme-
diği bir gazaya! Senin bu kitabın, ezelden
beri insanoğjunun gönlüneferahhk veren
tek şeyin, zahmetü yorgunluklar, sabuiı
çahşmalar oldugunu. insanoglunu ancak
böyle çahşmalaıia vücudunu zindeliğe,
hayatını saadete, ismini saygıya, haürası-
nı öKimsüzlüğe kavuşturacağını bpat et-
ti."
Selma Lagerlöf, DünyaNimeti'ni oku-
duktan sonra yazmıştırmektubu. Bence,
"zahmetli yorgunluklar, sabırlı çalışma-
lar" sözü de en az Dünya Nimeti kadar
etkileyici, yüreğe su seprici, umut uyan-
dıncıdır.
Bir IM kadın yazar
Açhk'ın unutulmaz yazanna mektup
yazan Selma Lagerlöf, Büyük Yazar-
lar'ın 143. sayfasında kendi hayat hikâ-
yesiyle karşımıza çıkar. Onun da hayli
uzun, tumturaklı bır adı vardır: Selma
Ottüiana Lovisa Lagerlöf.
Sevgili okurlanm, çok güleceksiniz;
okuma yazmayı yeni söktüğüm sı-
ralarda Selma Lagerlöf *in bir
yabancıyla evlenmiş bir
Türk yazan olduğunu sa-
nırdım. Evimizde bir ki-
tabı vardı, hangisiydi,
unutmuşum; yalnız
hatırlıyorum, çevir-
menı Safiye EjroL
Demek. derdim
kendi kendime. Sel-
ma Lagerlöf yaban-
cı bir ülkeye yerleş-
miş ve orada artık
Türkçe yazmıyor, ya-
bancı bir dıltn edebıyat-
çılan arasında... Portugal
KraUçesi olabilir mi bu ki-
tabın adı?
Büyük Yazarlar'ın öteki "ka-
dın yazarlan"ysa Colette ve Kathe-
rine Mansfield'dır. Bronteler'le birlikte
hepi topu alo kadm yazar. Yoo, yedi: Bü-
tün hüznüyle Virginia Woolf var.
Virginia Woolf içın, tkinci Dünya Sa-
vaşı sırasında, "bütün eserlerinde işitilen,
suyun o çağnsma karşı koyanıadı, canı-
na kıyarak öMü*' deniyor.
Benım içın Büyük Yazarlar'ın en unu-
tulmaz saptayımı. Katherine Mansfı-
eld'ın şu sözüdür
M
Ah! Çehov! Neden öMünüz? Neden
akşamlan karanhkça bir odada sizinle
konuşamryorum?-" Ve ardmdan şu yo-
rum: "Katherine Mansfield, günlüğün-
r *,dosüannuzoiacakkn aslattmıyama-
yacagımız kimselerlc pek ar/ulanan o im-
kânsız görüşmelerden böyle bahseder."
Bu satırlan inamlmaz büyüleyici bu-
lurdum. Öyle birçok yazarla, sanatkârla
hayalimde dostluklar kurar, hayallerim-
de onlan konuşturur ve onlara sığınır-
dım. İşte, bazı sayfalan derme çatma,
bazı sayfalan bize bugün az buçuk gü-
lünç gelebilecek Büyük Yazarlar kitabı
bana koskoca bir hayal ediş armağan edı-
yordu.
Böylesi kitaplara şimdi ne kadar çok
ihtiyacımız var!
:Çanakkale
Seramik'ten
tasarım
yarışması
Kültür Servisi - Çanakkale
Seramık. 40. yıl etkinliklen
kapsamında iki tasanm yanş-
ması düzenliyor. Genç tasanm-
cılan teşvık etmek ve onlan ge-
liştirmek amacıyla düzenlenen
yanşmalar: 'Yer Karosu ve Fa-
yans Desen Tasarun Yanşma-
sı' ve "Seramik Sağhk Gereçle-
ri (VTtrifiye Takımlan) Tasa-
nm Yanşması' kategorilerinde
jyapılacak.
Çanakkale Seramik Tasarun
Yanşması'na; ODTÜ, tTÜ,
Mannara, Mimar Sinan. 9 Ey-
lül, Eskişehir(Anadolu) ve Ha-
cettepe üniversitelerinin Sera-
mik ve Endüstri Tasanm Bölü-
mü öğrencilen katılabilecek.
Yeteneklı gençlerin yaratıcılık-
lannı endüstriyel alanda değer-
lendirmek, Türk seramik sek-
törüne özgûn yapıtlar kazan-
-dırmak amacıyla iki kategori-
de düzenlenen yanşma, iki
aşamalı olarak gerçekleştırile-
cek.
Ön elemenin okullann bün-
yesinde oluşturulacakjüri tara-
findan yapılacağı yanşmada
'herokul l.,2.,3., vemansiyon-
lannı kendi belirleyecek. Seçi-
ilen yapıtlar 27 Haziran 1997
|cuma günü saat 17.00'e kadar
'yetkililere iletilecek. Birincilik
ödülü "ttalya, İspanya, Alman-
ya veya Hollanda'da iki ay staj
olanağı". ıkincilik ödülü "ttal-
ya Seyahati" (Bologna Fuan),
üçünçülük ödülü 'Yüz mih/on
Türk LJrası' ve mansiyon (3
adet) "EIIi milyon Türk Lirası'
olarak belırlenen yanşmanın
'ikinci elemesi, belirlenen jüri
üyeleri tarafından 1 Temmuz
1997 tarihinde Çanakkale Se-
ramk Fabrikalan'nın yer aldı-
ğı Can'dayapılacak
HoUywood Tibet'i çok sevdiKültür Servisi - Dalai Lama'nın yaşa-
dığı Dharamsalakasabasıyla Hollywood
arasında coğrafik, kültürel, tanhsel ve
tınsel bağlantılar son dönemde güçlen-
dikçe güçleniyor. Yıl boyunca, sinema-
nın kalbinin attığı Holh/wood'dan böl-
geye giden çok sayıdakı oyuncu, yönet-
men ve yapımcı banş sembolü olarak
gördükleri Dalai Lama'yı ziyaretlerini
arttırdılar. Tibetli Budistlerin ruhani li-
deri Dalai Lama da geçenlerde Holly-
wood'a yaptıgı ziyarette birçok yıldızla
bir araya geldi. Bu ziyarette. bir bakıma
Dalai Lama'nın gönüllü elçısi olan Ric-
hard Gere da hazır bulundu. Aksiyon
filmleriyle ünlenen Steven Seagal dini li-
derin yanından çıkarken şunlan söylü-
yordu: 'Dalai Lama hocamdır, öğütleri-
ni dinletneye geldim'.
Seagal gibi 'hoca'nın etrafında dola-
şan ünlüler arasında Uma Thurman,OB-
ver Stone, Harrison Ford, Pierce Bros-
nan, Tina Turner ve Beastie Boys da var-
dı. Dalai Lama bu kez Hollywood'da
aradığından fazlasını buldu. Çin baskı-
sı, tinsel arayış, egzotik temalar, Tibet
tarihi gibi artık kanıksanmış malzemeyi
içeten yedi film hazırlıyor Hollyvvood;
belgesel ve müzik projeleri de sırada.
Gösterime çıkan ilk fılm 2. Dünya Sa-
vaşı sırasında Dalai Lama'yı tanıyan ve
onu Batı'yla tanıştıran Avusturyalı dağ-
cı Hemrich Harrer'in öyküsü 'Tîbette7
Yıl'. Alman Stern dergisinin Harrer'in
bir SS ajanı olduğunu ispatlamasına kar-
şın Dalai Lama'nın bundanrahatsızol-
madıgı ve filmi beğendiğı belirtiliyor.
Hollywood'da yıldızlarla konuşurken
söyledikleri de bunun kanıtı: 'Fümlerin
etkisi büyük, çünkü mflyonlarca insana
uJaşıyorlar'
Tibet'te 7 Yıl'dan sonra Tibet diliyle
Kundun yani Varoluş adlı fılm gösteri-
me çıkacak. Martin Scorsese'nin Dalai
Lama'nın yaşamını anlattığı fılm daha
gösterilmeden uluslararası boyutta skan-
dal yaratmış durumda. Çm, yapımcı şır-
ket Disney'ı fılmi ülkede gösterime sok-
mamakla tehdit etmiş durumda.
Dalai Lama ve Tibet'te yaşanan traje-
di diger filmlerde de başrolde. Örneğin
Steven Seagal, CIA'nın yardımıyla Çin
hükümetine karşı direnen bir grup Ti-
Dalai Lama, Buda ve Tibet, HoDywood'da başrolde. Ancak Annaud'un'Tîbet'te 7 Yıl' ı Brad Pitt bile kurtaramadı.
betliyi Dcue Cup adlı fılmde işleyecek.
Bu grubun faaliyetleri 1971'de Çin'le
ilışkilen düzeltmek amacıyla bölgeye gi-
den Henry Kissenger'ın Pekin'i Tıbetlı-
lere tercih etmesı üzerine sona ermişti...
Yapımcılardan Merchant- Ivory,
1987'de Llhasa'da geçen bir başkaldın
öyküsünü, Superman'ın yapimcısı da II-
ya Salldnd de bir antropologla Tibet'te
yaşadığı varsayılan bir Yeti'yi senaryo-
İaştırmaya çalışıyor.
Çin, Hollyvvood'un bu atağına aynı sı-
lahlakarşılık\ermeyehazırlanıyor. Kı-
alNehrinVadisiadlı fılmde 1904teböl-
geyi işgal eden tngilız birliklerini anla-
tıp, ilk olmadıklannı kanıtlayacak Çin-
liler
Bır yıl önce Sony-
Columbia, Heinrich
Harrer'ın öyküsünü
beyazperdeye getirmeye karar verdikle-
rinde büyük iş yaptıklanna inanmışlardı.
Hollywood'un yeni gözdesi Tibet ve bu-
radaki tngiliz esir kampmdan kaçıp Da-
lai Lama'nın yanında yedi yıl geçiren
Harrer. yönetmen Jean Jacques Annaud
ve başroldeki Brad Pitt büyük gişe hası-
latı getirebilırdi. Ancak filmin gösterime
çıktığı dönemde Stern dergisı Harrer'm
Hitler'le bırlikte fotoğrafını yayımlama-
sı ve Harrer'm SS ajanı olduğunu kanıt-
laması fılmın gişe hasılatına büyük dar-
be vurdu. Suçla-
malan kabul etme-
sine karşın. yalnız-
ca Nazi subaylarının cimnastik öğretme-
ni olduğunu belirten 84 yaşındaki Harrer,
2. Dünya Savaşı sırasında Ingilizlere esir
düşüp Kaşmir kampında yaşamış. Dört
kez kaçmasına karşın dördünde de yaka-
lanmış. Beşinci denemede kaçmış ve üç
yıl süren bir maceradan sonra Llhasa'ya
ulaşıp Dalai Lama'nın 11 ile 18 yaşlan
arasında hocalığını yapmış. 1951 yılında
Avrupa'ya dönüp best seller olan romanı
Tibet'te 7 Yıl'ı yazmış ve Harrer'in Nazi
geçmişi unutulmuş.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
BHhnin Sınıf Geçme Notiarı...
"Darülfünun'dan "üniversite"ye geçişin hemen
ardından genç Türkiye Cumhuriyeti'nde gerçek
anlamda üniversiteler oluşturma amacıyla atılan
en önemli adımlardan biri, özellikle Nazi Almanya-
sı'ndan kaçmak zorunda kalan değerli bilim adam-
lannın ülkemize davet edilmeleriydi. Doğrudan
Atatürk'ün girişimiyle atılan bu adımın hedefi, Ba-
tı'nın bilimsel düşünme ve bilimsel çalışma gele-
neğinin temellerinin Türkiye'de de atılmasıydı.
Bu adım bağlamında hukuktan felsefeye ve ik-
tisada, mimariıktan ve mühendislikten konserva-
tuvar kurmaya kadar uzanan geniş bir yelpazede
Türkiye'dekı yükseköğretim çalışmalanna katılan
yabancı bilim adamlannın paha biçilmez hizmet-
leri, gerek onlarla birlikte çalışan bilim adamlanmı-
zın, gerekse onlann yetiştirdikleri kuşaklann tanık-
lıklarıyla günümüze kadar ulaşmıştır.
Özellikle bugün ile bir karşılaştırma açısından
çok ilginç bir nokta, ülkemizde görev alan bu ya-
bancı bilim adamlarının çalıştıkları üniversitelerde
kitaplık oluşturulmasına vermış oldukları önemdir.
Yakınlarda Sayın Prof. Dr. Bedia Akarsu'dan aldı-
ğım bilgiye göre örneğin Istanbul Üniversitesi Ede-
biyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nün kitaplığı, Prof.
Dr. Hans Reichenbach tarafından kurulmuş, ba-
zı Alman üniversitelerinde bile bulunmayan eser-
leri ve alanla ilgili bütün süreli yayınlan içerecek ka-
dar zengin olan bu kitaplığın gelişme hızı yetmişli
yıllara kadar devam etmiştir.
Sözü edılen konuk bilim adamlarının en önem-
sedikleri noktalardan biri de başta doktora tezleri
olmak üzere, üniversitelerde yapılan bilimsel çalış-
maların üniversitelerce yayımlanması olmuştur.
Üniversitelerin bilimsel araştırma yapma görevle-
ri göz önünde tutulduğunda, araştırma sonuçlan-
nın yayımlanması da çok dogal bir koşul sayılmak
gerekir.
Gelgelelim Türkiye üniversitelerinde uzunca bir
zamandan bu yana ne kitaplıklar, ne de araştırma-
lann yayımlanması önemsenmektedır.
Bir araştırma kurumunun olması gereken kitap-
lığı, araştırma alanlarındaki bütün yerli ve yabancı
yayınlann sürekli izlediği ve alındığı, yine araştırma
alanıyla ilgili bütün yerli ve yabancı süreli yayınla-
ra abone olunmuş bir kitaplıktır. Kitaplıklar böyle
bir nrteiik kazanmadığı sürece heıtıangi bir kurum-
da evrensel anlamda bugünün gereksinimleri ve
beklentileri doğrurtusunda araştırma yapılmasını
beklemek, boşuna olur.
Bunun gibi, lisansüstü ve doktora tezlerinden,
öğretim elemanlannca alanlannda yazılan eserie-
re kadar, kendi bünyesindeki araştınma ürünlerinin
basılmasını önemsemeyen ya da buna olanak bu-
lamayan kurumların bılimselliğınden söz edebil-
mek de gerçekten zordur. Kendi bünyesinde yapı-
lan araştırmalan yayın yoluyla yaygınlaştınp tartı-
şılmasına olanak sağlamayan bir bilimsel kurum,
nasıl bir bilimselliğin sözcüsü olabilecektir?
Bundan iki yıl kadar önce kaleme aldığım "Üni-
versite Yayınlan" başlıklı biryazıda şu görüşlere y-
er vermiştim: "Üniversitelerin yeterince yayın ya-
pabilme, başka deyişle e/de ed/7en bilimsel araş-
tırmstsonuçtannı belgeye dönüştürmex3İanaklann-
dan yoksun bulunmalan, ülkemizde bu kurvmla-
nn temel sorvnlanndan biridir... Bugün Türk üni-
versitelerinde bir öğretim üyesinin.. hazıriadığı bir
bilimselesenüniversitesindeyayımlatabHmesi, ne-
redeyse ütopya diye adlandınlabilecek kadaruzak
bir oiasılıktır. Heryılkaç üniversite öğretim elema-
nının kendi kurumlannda yayımlanamayan incele-
meleriyle özel yayınevlerine başvurduklan sayısal
olarak saptanabilirse, durumun 'vahameti' kendi-
liğinden ortaya çıkacaktır. Kaleme aldığı bilimsel
çalışmalannı görevli olduğu kurumda yayımlatabil-
me olanağından sürekli yoksun kalan bır araştır-
macının, başka araştırmalara girışmeye ne kadar
'istekli' olacağı, herhalde üzerinde ciddiyetle du-
njlması gereken bir sorudur... Biryandan üniver-
sitelerdekı hıyerarşinin temelini 'bilimsel liyakat'/n
oluşturması istenirken, öte yandan üniversitelerin
kendi araştırmacılannm çalışmalannı rahatça ya-
yımlayabilme olanağından yoksun bırakılmalan,
mantığa sığmaz bir çelişkidir. Çünkü 'bilimsel liya-
kat', okulun öğrenci sayısıyla değil, fakat ancak
gün ışığına çıkan bilimsel araştırmalaria kanıtlana-
bilecek bır olgudur..."
Bu yazım üzerine Boğazıçi Üniversitesi ilgililerin-
den aldığım bir mektuptan, bu üniversrtenin kendi
bünyesi içersinde yarattığı olanaklaria kendi ele-
manlannın eserierini basmak için örnek bir çalış-
ma gerçekleştirdiğini öğrenmiştim. Ne var ki bu
örnek, bugün için yaygın diye nitelendirilebilecek
bir örnek olmaktan uzaktır. Öte yandan bu örnek,
Türkiye'deki üniversitelerin istedikleri takdirde bi-
raz yukanda sayılan olanaksızlıklan aşabilecekle-
rini kanıtlaması bakımından çok önemlıdir.
Bu konuda yapılabileceklere ılişkin düşünceleri-
mi bir hafta sonraki yazımda belirteceğim.
PBJ'den açıklama
• Kühür Servia-PEN Yazarlar Derneğı Başkanı
Alpay Kabacalı. bir açıklama yaparak Yılmaz
Odabaşı'nm 'Düş ve Yaşam' adlı kitabından dolayı
dört yıl hapis cezasına çarpönlmasını "Türkiye'nin
çağdaş hukukun gerisinde kaldığını ortaya koyan
somut örnek" olarak değerlendirdi. Kabacalı,
açıklaması şöyle: "Üyemız Yılmaz Odabaşı, Düş ve
Yaşam adlı kitabından dolayı iki ayn mahkemece
(Ankara 1 No'lu DGM ve Ankara 2. Asliye Ceza
Mahkemesi) toplam dört yıl hapis cezasına mahkûm
edilmiştir. Görüşlerine katılmasak da bir yazann,
daha önce gazetelerde, dergilerde yayımlandığında
kovuştunnaya uğramamış yazılannı bir araya getiren
kitabından dolayı böylesi ağır bir cezaya
çarptınlmasını, Türkiye'nin çağdaş hukukun
gerisinde kaldığını ortaya koyan somut bir bir örnek
olarak değerlendiriyoruz. Düşünce ve anlatım
özgürlüğünü ortadan kaldıran ve Türkiye'yi çağuı
gerisine düşüren antıdemokratik yasalann.
köktendincı uygulamalar kadar tehlikeli olduğunu
bir kez daha belirtme gereğı duyu\oruz."
I Kültür Servisi - Kültür Bakanlığı 'Kültür ve Sanat
Başan Ödülleri Değerlendirme Kurulu'ndan
ünıversite temsilcileri çıkanhrken, kültür sanat
temsilcilerinin sayısı da azaltıldı. Kültür Bakanlığı
Ödüller Yönetmehğı'nin bır maddesinin
değiştirilmesine ilişkin yönetmelik, Resmi
Gazete'nin dünkü sayısında yayımlanarak yürürlüğe
girdi. Buna göre, Kültür ve Sanat Başan Ödülleri
Değerlendırme Kurulu'ndan Yükseköğretim Kurulu
(YOK) ile ilgili fakülte temsilcisi çıkanldı, kültür
sanat temsilcilerinin sayısı beşten üçe indinldi. Bu
üç kişinin seçimi de Kültür Bakanı'nın yetkisine
verildi. Daha önce, kültür ve sanat alanında tanınmış
beş kişi, ilgili birimin teklifi ve bakan onayı ile
kurula seçiliyordu. Böylece değerlendirme
kurulunun üye sayısı, 11 'den 7'ye düşürüldü.