Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 1 HAZİRAN 1997 PAZAR
8 PAZAR KONUGU
Türk-Yunan dostluğuna inanmış Yunanlı Profesör Thanos Veremis, iki ülkenin Batı dışmda bırakılma kuramına şiddetle karşı çıkıyor
'Medeniyetler çatışmaz, kaynaşır'
i j LJ1\ LJ& Bugünlerde dünyanın bu bölgesinde ilginç, şaşırtıcı ve kısmen
de memnunlük verici gelişmeler oluyor. Bir haftadır İstanbul, Türk-Yunan
işadamlannın toplantılanna, Türk-Yunan sorunlannın çözümünü hedefleyen
konferanslara ve panellere tanıklık ediyor. îki ülke arasındaki sorunlann artık
aşılabilmesi ve bir işbirliği zemininin yaratılabilmesi çabalan sürerken
Cumhurbaşkanı Demirel de Yunanistan'ın Antenna televizyonuna verdiği
demeçte, iki ülkenin dost olmalannı içtenlikle istediği mesajını iletiyor. Bütün
bunlar olurken Dışişleri Bakanlığı Müsteşan Büyükelçi Onur Öymen ise
Atina'da, Yunanistan Dışişleri Bakan Yardımcısı Yorgo Papandreu'yla bir
panelde bir araya geliyor; Yunan kamuoyuna en verilmemesi gereken mesajlan
veriyor ve kendi Dışişleri Bakanı'nın gözüne "hoş görünebilmek" için hâlâ
"savaş nedeni"nden söz edebiliyor. Bunun üzerine de Yunan Dışişleri Bakanı
Theodoros Pangolos'un, "Türk Dışişleri Müsteşan, Cumhurbaşkanrnın
sözlerini yalanlamaya mı çalışıyor ki böyle konuşuyor" biçimindeki tepkisine
yol açabiliyor. Bu hafta İstanbul'a gelen Yunanlı akademisyenler ve eski
diplomatlar arasında, Türkiye-Yunanistan dostluğu ve yakınlaşmasına gerçekten
inanan bilim adamlanndan siyaset tarihi uzmanı Prof. Thanos Veremis de vardı.
Prof. Veremis. Türk-Yunan yakınlaşmasını çok fazla savunduğu için ülkesinde
"vatan hainliği" ile suçlanmıştı. Prof. Veremis'le iki ülke arasında yeni yeni
filizlenmeye başlayan yakınlaşma çabalannı değerlendirdik.
SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU
ı Sizce Türkiye 'yle Yunanistan arasın-
daki sorunlar neden çözümsüz gibi görünü-
yor?
VEREMİS - Bence bu, her iki ülkenin de
şimdıye kadar bir ortak çıkar zemıni bulmaya
çalışmamasından kaynaklanıyor. İki ülke, ön-
ce otuaıp ortak çıkarlannın nelerolduğunu dü-
şünmeli. Ki nıyet konusundaki büyük laflar
çok iyi de. bu sözler söylendikten sonra genel-
de unutuluyorlar.
Öncelikle kalicı bir ilişki için temel taşı bul-
mak lazım. Bu da daha önce söylediğim gibi
ortak çıkarlar olabilir.
^^••B Siz Türkiye 'yle Yunanistan 'ın bir or-
tak çıkar zemini bulabileceklerini düşünüyor
musunuz?
VEREMİS - Bence kolaylıkla bulunabilir.
Örneğin Doğu Akdeniz'de. Karadeniz Ekono-
mik lşbirliği'nde (KEİB) bu zemın oluşturula-
bılir. Ozellikle de petrol ve doğalgazın gelecek-
te nasıl ve nerelerden taşınacağı konusundan
yola çıkılabilir.
Batı "ya petrol taşıyacak boru hattı bu bölge-
den geçecektir. Bu gerçekleştiği zaman da Ba-
tı 'nın ıhtıyacı olan petrolün kaderini sınır kom-
şusu iki ülkenin anlaşmazlıklanna terk ede-
mezsiniz.
Bence şimdiden bir ortak zemın bulma ça-
ltşmalan yavaşyavaş da olsa başladı bile.
Her iki ülkenin ise, güven arttıncı ön-
lemierle başlamak üzere olduğunu ve bunu
istediklerini düşünüyor musunuz?
VEREMİS - Evet. kesinlikle. Bence bu işe
başlamanın datam zamanıdır. Yapılması gere-
ken bir şeyi neden ertelemeli? Üstelik ben, Me-
sut Yılmazla dönemin Dışişleri Bakanı Papuk-
yas'ın 1989"da bu işi başlartıklannı düşünüyo-
ruın. Bu alanda o zaman bir çalışma yapılmış-
tı. Bu temelin üzerine bina inşa etmeye başla-
nabilir.
O dönem Türk-Yunan ilişkilerinde ilkbahar
yaşanmıştı. Davos. ilişkilerin önünü açmıştı.
Daha sonra Özal ve Mitsotakis Da\os'un de-
vamını da getirdiler. Bence bu güven arttıncı
önlemleri hayata geçirmek olumlu sonuç ve-
recektir.
^^^^H İki ülkenin de buncayıl bir araya gel-
mekte isteksiz davranmalannın nedenleri siz-
ce nedir?
VEREMİS - Türk-Yunan ilişkileri iniş-çı-
kışlarla doludur. Tam bir med-cezir ilişkısı.
1988'de başlatılan çalışma. iki ülke için de iyı
bir firsattı. Çünkü o dönemde Türkiye'nin de,
Yunanistan'ın da güçlü Iiderleri vardı. Devlet
adamı nitelığine sahiptiler. Beğenin ya da be-
ğenmeyin Papandreu da, Özal da ülkelerinin
siyaset sahnesine hâkımdiler.
^ ^ ^ H Siz o dönemde Papandreu 'nun içten-
likle Türkiye 'yle biryakınlaşma istediğini dü-
şünüyor musunuz?
VEREMİS - Evet. Çünkü Türkiye'yle ya-
kınlaşma. Yunanistan'ın ABD'ye bağımlılığı-
nı ortadan kaldıracaktı. Her iki ülke, birbirle-
riyle sorunlu olduklan için ABD'nin arabulu-
culuğuna gerek duyuyorlar.
O dönem. Papandreu ABD'ye bu tür bir ba-
ğımlılıktan kurtulmak için bizzat Türkiye'yle
bir çözüme varma gereğini duymuştu. Bu bi-
nnci nedendi.
Ikinci neden ise Türkiye'yle anlaşmazlık yü-
zünden sürekli savunma harcamalanna para
aynldığı için sıkışık durumdaki bütçenin üze-
rinden bu baskıyı kaldırmaktı. Amacı, savun-
maya harcanan parayı olumlu ve üretken baş-
ka alanlara kanalize etmekti.
Türkiye'nin de çok önemli nedenleri vardı.
Türkiye. AB'ye tam üyelık bekliyordu. Özal,
çok doğru bir kararla Yunanistan'la sorunlan
çözerek AB tam üyeliğine başı dik olarak gir-
mek ıstiyordu. Yunanistan'la sorunlan, AB
üyelik başvurusuna taşımaktan kaçınıyordu.
Ama Türkiye'nin bu başvurusu kabul edil-
medi. Belki. Türk-Yunanyakınlaşması çabala-
nnda inişe geçilmesinin nedeni bu şekilde izah
edilebılir.
Öte yandan, Davos döneminın biraz sonra-
sında Papandreu hastalandı. Derken Özal'ın
da sağlığı bozuldu. Böylece iki tarafta da bir
araya selme konusunda ısteklerazalırgibi ol-
du.'
Ama bu, ilişkilerin kötüleştiği anlamına gel-
Prof. Thanos Veremis
Atina Üniversitesi Siyaset Tarihi
Bölümü öğretim üyesi. Hellenic
Foundationfor European and
Foreign Policv va da kısa adıvla
ELIAMEP 'in (Avrupa ve Dış
Polikayla İlgili Yunan Vakfı) Başkanı.
Vakıf, Atina 'da etkinlik gösteren
uluslararası ilişkiler konusunda bir
düşünce iiretme (think tank)
kuruluşu. Uluslararası
konferanslarda konuşmacı olarak sık
sık Türkiye 'ye geliyor.
ns'la başladı. Kıbns somnuna çözüm bulun-
ması çok yararlı olacaktır. Sadece Kıbns çözü-
müne bağlı kalınması gerektiğini söylemiyo-
rum. Ama tabıi ki Kıbns çözülebilirse bu Türk-
Yunan sorunlannın çözümüne büyük ölçüde
hizmet eder.
Ama bu noktada bir sorun var. Türkiye bu-
güne kadar Kıbns sorununun olduğu gibi kal-
masından yana göründü. Türk tarafından ko-
nuşruğum meslektaşlanm. diplomatlar, "Kıb-
ns sorununu bırakın. Siz bir tarafta, biz bir ta-
raftayız. Sulan bulandırmavın" diyorlar.
Ama galiba iki taraf aynı biçımde düşünmü-
yor. Kıbns Türk tarafı bugünkü konumundan
memnun olabilir. Ama Rumlar rahat değiller.
Çünkü sorun çözümsüz kalırken günün birin-
de yeni bir krizin patlak vermesinden ve Tür-
kiye'nin buna vereceği tepkiden korkuyorlar.
O nedenle de Rum tarafı soruna çözüm bulun-
masını yeğlıyor.
İki taraf için de kabul edilebılir bir çözüm bu-
lunması ikili ilişkilen akıl almaz biçimde dü-
zeltecektir.
Peki, sizce bu durumda Kıbns soru-
nu çö'zülebilir mi?
VEREMİS- lşte bütün sorun da burada. Bu-
na yanıt vermek çok güç. Ama bugün duruma
ivme kazandırabılecek başka bir gelişme var.
O da Rum tarafmın AB'ye tam üyeliği konu-
su. AB üyelen. "Önce çözüm bulun. Ondan
sonra tam üyeliği konuşalım" diyebılırler. Çün-
kü sorunu AB'ye taşımak istemeyebilirler. Bu
gırişim ürün verir mi. bilmiyorum. Ama bura-
da bence Türkiye'nin tutumu çok önemli. Tür-
kiye. Kıbns'ta Rum tarafınm üyeliğini isteme-
diği için her türlü çözümü de reddedecektir.
••^•i Burada Türkiye 'nin tutumu çok açık.
öncelikle kendisinin AB 'ye tam üye olmasını
istiyor...
VEREMİS-Evet. ama Türkiye'nin tam üye-
lik için şu sırada bir önceliği yok. Tabii bura-
da AB üyelerinin tutumu da önemli. Eğer Kıb-
ns'la Türkiye arasında bir bağ kurmak iste-
mezlerse öncelikle Kıbns'ı (Rum tarafı) üye-
Iiğe alma karan alabilırler. Ama tabii şu anda
memeli. Mitsotdkı» bajbakan olduğunda
Özal'la ilişkilen götürdü. Üstelik iyi de ahbap-
tılar. ilişkilerin gerçekten kötüleşmesi döne-
mi. 1993-94 döneminde Tansu Çiller'le başla-
dı. Yunanistan'a karşı çok sert bir tavır aldı. Sık
sık
4
*casusbeUi"den (savaş nedeni) söz etti. Yu-
nanistan'ın karasulannı 12 mile çıkarması ha-
linde bunun savaş nedeni olarak kabul edilece-
ğını söyledı.
^^^^M Peki Yunanistan bu sözleri ciddiye al-
dı mı?
VEREMİS - Karşı tarafın başbakanının söz-
leri her zaman ciddiye alınır. Ciddiye almama
gibi bir lüksünüz olamaz. Böylece ilişkiler gi-
derek bozuldu ve Kardak krizine kadar eelin-
di.
Bugün ise ikili ilişkilerde bir düzelmeye ta-
nık oluyoruz. Sarkaç yenıden olumlu tarafa
doğru sallanmaya başladı. Ama burada sorun.
sarkacı sallanmaya bırakmak yerine doğru ta-
rafa nasıl raptetmek gerektiği.
Demın de dediğım gibi iki ülke arasında ka-
lıcı bir uzlaşma yaratmak için ortak çıkar ze-
mıni bulmak gerekiyor. Bu örneğin KEİB ola-
bilir. İki ülke de KElB'e üye. Tabii NATO'ya
da üyeyiz, ama NATO sorun çözme nıteliğine
sahip bir kuruluş değil. Bu nedenle KEİB çok
iyi bir araç olabilir. Böylece iki ülke arasında-
ki ilişkilerin düzeltilmesinin başlangıcı yaratı-
labilir.
••Hi Sizin bir teziniz vardu Türk- Yunan so-
runlannı çö'zmeye Kıbrıs 'tan başlamakgerek-
tiğini söylüyordunuz. Bugün hâlâ bu görüşte
misiniz?
VEREMİS - Aslında bütün sorunlar Kıb-
ınuuıaıı devleti mi.yoksaye-
ni oluşacak devleti mi almak isteyecekler? So-
ru bu.
^^^^M4B, Kıbns 'ta önce bir çözümde ısrar-
lı görünüyor...
VEREMİS- Bunu söylüyorlar. ama mutlak
koşul olarak öne sürmüyorlar.
^ ^ ^ ^ " Türk- Yunan yakınlaşmasına döner-
sek... Yunan hükümeti, büyük ortağı İslam
köktendinci olan halihazırdaki Türk hükü-
metiyle görüşmeye oturmak ister mi?
VEREMİS - Yunan tarafında bunun bir so-
run oluşruracağını sanmıyorum. Çünkü görüş-
meler, o anda işbaşındakı hükümetle başlatıla-
bılir. Görüşmelen başlatmadan önce öbür ta-
rafa onlann nasıl bir hükümete sahip olmalan
gerektiğini dikte edemezsiniz. Üstelik, başka
bir devletin siyasetine neden kanşmalı? Ama
tabii, olaylann gelışmesine bakarsak bu hükü-
metin işbaşında kalıp kalmayacağı da belli de-
gil-
^^^™ Cumhurbaşkanı Demirel, Türkiye'nin
Yunanistan 'la sorunlarını çözmek ve yakın-
laşmayı içtenlikle istediğini Antenna televiz-
yonuna açıkladL Bu sözleri nasıl değerlendi-
riyorsunuz?
VEREMİS - Tabii ki çok olumlu bir geliş-
me. Üstelik bu sözler bir ülkenin cumhurbaş-
kanının ağzından çıkarsa...
W^^m Pekisizce Türkiye ve Yunanistan, Kar-
dak türü krizler yaratmaktan vazgeçer mi?
VEREMİS - Bence bir işbirliği ve uzlaşma
anlaşmasından elde edilecek kazançlann ya-
nında böyle knzler hiç kalır. Bir kayalık üze-
rinde egemenlık hakkı ıddia edılmek istenile-
bilir. Ama öte yandan önümüzde öylesıne
önemli konular var ki... Buarada. Amenkalıta-
rihçı Samuel Huntington'ın. Batı uygarlığına
ayak uyduramayacaklan için Türkiye ve Yuna-
nistan'ın Batı uygarlığı dışında bırakılmalan
gerektiğini savunan "Medeniyetlerin Çaöşma-
sı" kuramını kesinlikle kanıtlamak istemiyor-
sak somut bir şeyler yapmalıyız.
Karşı tarafa izlenecek sertlik politıkası kısa
vadede iç siyaset kazançlan yaratabilir. Ama
global baktığımız zaman nasıl bir kazanç elde
edilebılir?
••^^H Huntington 'ın "Medeniyetlerin Ça-
tışması" kuramı hakkında ne düşünüyorsu-
nuz?
VEREMİS-Buna tabii kıhıçbir biçimde ka-
tılmıyorum. Buna karşı çıkmamın nedeni, Tür-
kiye ve Yunanistan'ın Batı'nın dışında bırakıl-
ması gerektiği görüşünden kaynaklanmıyor.
Huntıngton'ın yola çıkış temeli tümüyle yan-
lış. Huntington'ın "medeniyetlerin çatıştığı"
düşüncesi temelde vanlış; çünkü medeniyetler
çatışmaz, birbirleriyle ılişkıye girer. Devletler,
ordular, etnık gruplar. hatta dinler çatışabilir.
Tarihte medeniyetlerin çatıştığı ne zaman gö-
rülmüş?
Medeniyetler kaynaşır, birbirlerinden unsur-
lar alır, birleşir. Bu kadar saçma bir düşünce ki
Huntington'ın bunu nasıl düşünüp de bulabil-
diğine şaşınyorum.
Ama bu kuramıyla peşinepek çok ki-
şiyitaktı,primyaptu.. "o „-,. ,...
VEREMİS-Yeni birkavram olduğu için do-
ğal olarak çok ilgi gördü. Esas, onun, Londra
merkezlı Uluslararası Stratejik Araştırmalar
Enstitüsü organı Survıval dergisinde çıkan bir
yazısı daha önemli. 80'li yıllann sonunda ya-
yımlanan o yazısında Huntington artık Sovyet
Bloku yıkıldığına göre NATO ve öbür ittifak-
lann \arlık nedenlerını sürdürebilmeleri için
Batı'nın yeni bir düşman bulması gerektiğini
yazıyordu. O yazıdan sonra tamamıyla yanhş
olan medeniyetlerin çatışması fikriyle ortaya
çıktı.
Türkiye ve Yunanistan, Hollanda
f
nm
tavsiyesi üzerine iki tarafta "akil adamlar "dan
oluşan komite kurma karan aldılar. Sizce bu
bir sonuç verir mi?
VEREMİS - Bu. tamamıyla onam yaratma,
iki tarafın birbirini tartma. ne istediklerini an-
lama amacını taşıyor. Bu iki komiteye çok faz-
la bel bağlamamakta yarar var. Ama iki tara-
fın birbirlerini tartma v e anlama sürecinin baş-
latılmasına yardımcı olabilir.
Bu girişim. koşulların değiştiği ve ıkı taraf-
ta da uzlaşma için gerçekten istek olduğunu ka-
nıtlarsa o zaman daha somut bir çalışmanm
başlangıcını oluşturabilir.
Yunan tarafı Atina Üniversitesi'nden benim
meslektaşım olan Argiris Faturos. öbürü de Ba-
tı Trakya Üniversıtesi profesörlerinden Krate-
rosİuan. Ikısi de çok saygın bilim adamlan. A-
ma ben, ıkısinden bırisinin yerınde bıraz yaş-
lıca bir diplomat olmasını yeğlerdim. Bir aka-
demisyen ve bir diplomat bu bağlamda çok da-
ha iyi iş yapabilirlerdi.
Öte yandan Türkiye tarafında. çok deneyım-
Ii bir diplomat olan Şükrii Elekdağ' ile Prof.
Suat Bilge var.
Dünyada yeni işbirliği zeminleri ve alanla-
nnın arandığı şu dönemde Türkiye'yle Yuna-
nistan arasında yakınlaşma çalışmalannı baş-
latmak. dünya konjonktürü bakımından da çok
uygun.
Herkes Doğu Akdeniz'de durumun istikrar-
lı ve güvenli olmasını istiyor. Sanıyorum bu
çalışmalara ABD ve Avrupalılar da yardımcı
olacaktır.
Ö ^ Ü Ş / M U R T A Z A D E M İ R Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı
Laiklığın kısa tanımı, din ve devlet işlerinin birbirınden aynlma-
sıdır. Bunun anlamı, dünya işlennin devlete, ahiret işlerinin ise bı-
reyin kendi iradesine bırakılmasıdır. Yanı bıreyın kendı öznel ala-
nında dıledığine. dilediği gibi ınanma ve ınanmama hakkının, öz-
gürlüğunün bulunması laıkliğın kesin koşuludur. Kaldı ki ınancın
tartışılması cennet-cehennem baskısı, kişinin hak ve özgürlükle-
rine kabul edilmez bir saldındır. Günah ve sevap bireysel birtasar-
ruf ya da tercih nedeni olduğuna göre yalnız sorumlusunu ılgilen-
dıren ve müdahale edilmemesi gereken bir alandır. Bu nedenle
anayasal laik devlet kavramında bireyin, inanma ve inanmama öz-
güriüğü, yasal güvence altındadır. Ve bireyin kişisel inanç özgür-
lüğü, her türlü baskı, şıddet vb gibi yaptırımlara karşı korunur. Bu
ilkeden hareketle laiklik, "inancını dilediği gibi yenne getırmek ar-
zusunda olan kişinin hak ve özgüriüğünü yasal güvence altına al-
dığı gibi, inanmama veya farklı inanma hakkını da konjr." Kaldı ki,
evrensel laısizm anlayışına göre farklı ınanma veya inanmama hak-
kı da ınanma hakkı kadar kutsaldır. Evrensel laıklık anlayışında ınan-
ma özgüriüğü gibi, inanmama özgürlüğü de korunmakta ve say-
gı görmektedir.
Laısizm, dinsızlık olmadığının yanında özgür inancın teminatı-
dır. Bu nedenle. "Laiklik dinsizliktır" diyenlerin bir bölümü laıklıği
bılinçli olarak saptıran cahıller; diğerleri ise gericilığin, taassubun,
irticanın ve şerıatın devlete egemen olmasını isteyen, dın taciri si-
yasal Islamcılardır.
Ülkemiz ve Laiklik
Evrensel laiklik, din bogazlaşmasına karşı barışın, birarada ya-
şama arzusunun ve ulusal bilincin güvencesi olmaktan öte, de-
mokrasınin de en güçlü öğelerinden birisidır. Demokrası, laik re-
jimler ıçın koşul olmamakla birlikte, demokratik rejimler açısından
laiklik. olmazsa olmaz koşuldur. Demokratik, laik ve sosyal hukuk
rejimlennde din. kamusal alanın dışındadır. Bir başka tanımlamay-
la, dın ışleri kamu görevlen (yol, su, eğıtim, sağlık. çevre vb) ara-
sında sayılamaz. Bu bakımdan dının yönlendınlmesı, vesayet al-
tına alınması. tıcaret ve sıyasetin aracı halıne getmlmesı demek
olan, "dın ve inanç işlen devletin denetim ve gozetımı altında ya-
pılmalıdır" (Anayasa md. 136) yaklaşımı, Türkiye'yı bulunduğumuz
noktaya getiren en talihsız yaklaşımdır.
Anayasamızda dının kamu alanı olarak kabul edılmesı ve dın-i-
nanç gereksinimine ulusal bütçeden kaynak ayırılması, bugüne dek
dine içtenlikle inanan yurttaşlann değıl, şenat devleti isteyen "mec-
zup "ların. sömürü düzenlerinı sürdürmek ısteyen çıkarcılann ve da-
ha çok da sermayenın ışıne yaramıştır. Bu çevreler. gıderleri ulu-
sal bütçeden karşılanan camı, mescit, Kuran kursu, imam-hatıp
okulu gibi devlet mekânlannı tepe tepe kullanmaya halen de de-
vam etmektedırler.
Laiklik evrenseldır. Bu bakımdan kuralları ülkelere göre değiş-
mez. Türkiye tipı laiklik, Uganda tipı laiklik vb yaklaşımlar, laıkliğı
sulandırmakta, onun anlaşılmaz bir kavram haline gelmesıne ne-
den olmaktadır. Ulkemızı yöneten sivıl ve askerlenn "laik devlet"
kavramından ne anladıklan da net değildir. "Türkiye tipi laiklik" ta-
nımlaması laikliğın alaturkasıdır, onun saptınlması vedejenereedil-
mesıdir. Laik devlet anlayışında yurttaş. inancının giderini devlete
fatura edemez. Çünkü yurttaşın kıme. neye. neden ve nasıl ınan-
dığı laik devleti değil, sadece kendisini ilgilendıren bir durumdur.
Bu nedenle, laik devlette Dıyanet Işleri Başkanlığı gibi, sadece bi-
ze özgü olan bir "kurum" kabul edilmemeli ve kaldınlmalıdır.
Kişiye şenatı benımsemesı ve uygulaması için yüzlerce okul, on
bınlerce kurs açan devletımızin, ücret verdiği öğretmenlerın ve di-
ğergörevlilerın denetımınde öğrencılere hergün "taık devleti" yık-
mak için yemın ettirmesı ve sonra da "Neden böyle giyindın" di-
yerek sokaktakı insanın sarığına, peçesıne, sakalına kanşması,
akıl almaz ve kabul edilemez çelişkilerle doludur.
Bugün içınde bulunduğumuz ırtıca ve şerıat sorunlannın temel
nedeni. işte bu laiklik sapkınlığıdır. Laikliğin evrensel anlamda uy-
guland'ğı hıçbır ülkede devlet din. mezhep ve ınançlar karşısında
taraf değildir. Laik devlet, inanç ışlerine ulusal bütçeden kaynak
ayırmaz. Hele hele devlet, bizde olduğu gibi hem şeriata karşı gö-
rüntü verip. hem de şenatın altyapısını oluşturan kursları, okullan
ve zorunlu dın derslennı (Anayasa md. 24) heryönüyle koruyup fi-
nanse ederek topluma dayatamaz. Bu bakımdan, geleceğın ka-
ranlık habercileri olan sanklı. takkeli, meczup görmekten rahatsız
olanlar; ımam-hatip okulu, Kuran kursu ve benzeri kurumlaşma-
lan bertaraf edecek olan laik. demokratik, kesıntısız ve tek diplo-
malı öğretim birliği ılkesıni derhal yasalaştırmalı ve uygulamaya
koymahdııiar.
Laik devletin güvencesi, laik ve çağdaş eğitim sistemınde yeti-
şen "fikn hür, vicdanı hür" yurttaşlardır. Diğer zorlamalar ve yap-
tınmlar yapaydır. Ayrıca kışiyı inanç konusunda zorlamanın, ona
yaptınm uygulamanın kalıcılığı da yoktur. Bu yöntemler, karşı tep-
ki yaratan, onu güçlendiren ve demokrası anlayışıyla savunulma-
sı mümkün olmayan yöntemterdir. 1920-1950 arası Cumhuriyet ve
Mustafa Kemal ruhu, Koy Enstitülen'nin de büyük katkısıyla 1960-
1970 yıllarındagördüğümüzbağımsızlıkyanlısı laik gençliği, 1950
sonrası ıktidariar ve özellıkle de 1980 asken ıhtılalcileri ise bugü-
nün şeriatçı gençlığıni yarattılar. Günumüzün sorunlannı tahlil et-
meden ve sorumlularını sorgulamadan. geleceğimizi sağlam te-
mellere oturtamayız. O nedenle. başta 12 Eylül ihtılalcılerı olmak
üzere. günümüze kötü örnek olan bütün sorumlular, ibret için yar-
gılanmalı, bundan toplumsal ders çıkartılmalıdır.