Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 1 HAZİRAN 1997 PA2AR
14 KULTUR
Cesc Gelabert-Azzopardi Dans Topluluğu
festivalde iki gösteriyle tuikulan sahneye taşıyor
müziğin ve yaşamın devinmıiDLTGU DURGUN
İspanyol asıllı koreograf
Cesc Gelabert, topluluğu
Companyia De Dansa Gela-
bert - Azzopardi ıle birlikte
9. Lluslararası İstanbul T\-
yatro Festivali'nin konukla-
n arasmda. 'Armand Dust
2- Susaraak' adlı gösterisini
31 mayısta sergileyen top-
luluk, bugün saat 21.30'da
Muhsin Ertuğrul Sahne-
si'nde festıval ızleyicısinin
karşısında olacak.
Cesc Gelabert, dans dün-
yasında çağdaş birdıl yarat-
ma arayışı içınde olan bir sa-
natçı. Bedenın metni yazdı-
ğını düşünen Gelabert,
dansçıyı beden dilini kulla-
nan kışı olarak görüyor.
SözcükJer ıse bedenin uzuv -
lan olarak karşımıza çıkı-
yor. Metin, Gelabert'e göre
dansçı tarafmdan yeniden
yazılmak ıçın var olmak zo-
runda. Her metın, dansçı ta-
rafmdan yeniden yorumla-
nan teknık bir malzeme.
Sanatçı festival kapsa-
mında sergilenen 'Armand
Dust 2 - Susamak' adlı gös-
tende sadece metin-koreog-
rafı ilişkısıni değıl, var ol-
makla temsil edilmek. kim-
likle rol, gerçekle kurgusal
olan arasındaki ilişkilen de
sorguluyor. Yapıtlarında
anahtar tema olarak 'tut-
ku'ya yer veren Gelabert.
insan tutkulannı, dansçıla-
nn bedeninde sımgeleştıri-
yor.
- Istanbul'daki gösteriniz-
de belli bir merinden yola
çıkmıyor. tümüyle kendinize
ait bir kurguyu sahneliyor-
sunuz. Koreografi-metin iliş-
kisine hakışınız nedir?
CESC GELABERT-Bır
metne bağlı olarak çalışmı-
yorum. Yazılı metin sadece
bazı bilgileri sunuyor bana.
Ama sonuç olarak ben bir
dansçıyım ve sahne üzerin-
s.RKu
nnmM
dekı
dans etmek. Dans anlamsız
birtakım hareketler bütünü
değıldir. Bence her devini-
min kendine göre bir sem-
bolik ve şiirsel bir anlamı
var. Yazılı bir metın üzerine
de dans edebilirim, ama ben
sözcüklerin gerisindekıleri
dansa dönüştürmeyı tercıh
ediyorum. Dansı. insanın ve
zamanın boşluğundaki de-
vınimlen olarak görüyor ve
öyle organize ediyorum. Sa-
dece insanın değıt. zamanın.
müziğin ve yaşamın da bir
devinimi var. Dans, düşleri-
nizi seyircıyle paylaşmak
demek bana göre. Dansı se-
viyorum, çünkü bilgisayar
kullanmak beni mutlu errni-
\or. Çağımızda ınsanoğiu
öyle çok bilgiyle yükleniyor
ki. Her şeyin çerçevesi bel
li. Ama dans öyle değil. tn-
sanlarla direkt olarak konu-
şabiliyorsunuz ve bu bana
çok ıyı geliyor.
- Gösteriniz dans tiyatro-
su tanıtnı içinde yer alıyor.
Dansı ve tiyatroyu birbirin-
den bağımsız olarak nasıl
değerlendiriyorsunuz?
- Dans. sınırlan çok kes-
kin çizgılerle çizılmedıği
için bence şiıre daha yakın
duruyor. Tiyatroda ıse her
şeyi yapabilirsinız. çünkü
sözcüklerle konuşursunuz.
Ama benım tercihim. şiirsel
olandır -kı bu da danstır-.
- Yazdı bir metni yorum-
lamak dansçı>ı sınıriıvor
mu?
- Dans sözcüklerle yapıl-
maz, bu yüzden metne bağ-
lı olmak bana norma! gel-
miyor. Tabiı, yazılı bir met-
nın ışaret ertıği konseptten
yola çıkarak dans eden top-
luluklar da var. Yani sözcük-
lerin sesıyle de dans edilebi-
lir. Ben bunu yapmayı doğ-
ru bulmuyorum. Tıyatro ve
opera için çok sayıda kore-
ografı yaptım, ama tiyatro-
dakı deneyim benim için
çok farklıydı. Oyuncunun
kendı karakterini bulmasına
yardımcı oluyordum. Me-
tin. oyuncunun önünde du-
rur ve onu yönlendırır.
Oyuncu canlandırdığı ka-
cjf'ağdaş bir dil
yaratma arayışı
içinde olan Cesc
Gelabert, insan
tutkulannı,
dansçılann bedeninde
simgeleştiriyor.
Sözcüklerin
gerisindekıleri dansa
dönüştürmeyi
yeğleyen Gelabert,
"Sadece insanın
değil, zamanın,
müziğin ve yaşamın
da bir devinimi var"
diyor. Dansı seviyor,
çünkü bilgisayar
kullanmaktan mutlu
değil. Dansla
düşlerini paylaşıyor
seyircıyle.
rakteri tanımlarken devi-
nimden yararlanır. Kimileri
dansı. müzıkli hareket diye
tanımtar. Hayır. dans sadece
bu değildir. Dans için böyle
kesin tanımlamalar geçerli
olamaz.
- Yani beden kendi metni-
ni yine kendisi yazar.
- Kesinlikle. Her devıni-
mimin gerisinde bir sözcük
yatıyor. Bu, dansçıya özgür-
lük tanıyan bir şey.
- İstanbul'da üç gfinhlk
bir atölye çalışması gerçek-
leştirdiniz. Bu çahşmanın
içeriği neydi?
- Genç ve profesyonel
dansçılarla birlikte atölye
çalışmalan yaptık. Daha ön-
ce hakkında }ıiç bjlgi sahibi
,..„,.>/. . . ,- ,,. ,.• ı _* •,
olmadığim bir yerde, İstan-
bul'da bulunmak benim için
önemliydi. Çünkü burada
pek çok insanla ilişki kur-
dum. Hem benım için hem
de Türkiye'deki dansçılar
için birbirimizden yeni bir
şe\ ler öğrenmek çok önem-
liydi.
- Bu süre içinde yeni bir
şeyler öğrendiniz mi?
- Çok fazla değil. ama el-
bette bir şeyler öğrendim.
Burada insanlar geçmişle-
riyle. tarihlenyle banşıklar.
Benim üzerinde durduğum-
da bu. Dansı *bu modern-
dir', 'bu klasiktir' dıye kate-
gorize edemezsiniz. Klasi-
ğın ve çağdaşın en yetkın ör-
neklerini birbirinden avır-
madan sergilemek gerek.
Koreografilerinizin
anahtar teması neden 'tut-
ku'?
- Eserlerim üzerinde ge-
niş açıklamalar yapmaktan
pek hoşlanmıyorum. Bence
bir eserin temasının oluşu-
mu sırasında seyircinın ne
düşündüğü, ne hissettıği çok
önemlidir. Seyirci toplulu-
ğunu yaratan her insana gö-
re bu tema değışebilir. Çün-
kü her insanın algılayışı bir-
birinden farklıdır. Benim
kendi koreografimi yorum-
layışım seyircinin yorumuy-
la örtüşmeyebilir. Hatta ona
ilginç gelmeyebilir. Bu da
çok doğal, çünkü herkesin
hikâyesi farklıdır.
Ankara Sanat Tiyatrosu, Straliev'in 'Otobüs' adlı yapıtını Ankara'dan sonra ilk kez festival kapsamında sahneliyor
Sisteme sondar soran bir 'Otobüs'
ESRA ALİÇAVTIŞOĞLU
Ankara Sanat Tiyatrosu, Bulgar yazar
Stanislav Straliev'in 'Otobüs'adlı yapı-
tını Ankara'dan sonra ilk kez, 9. İstanbul
Tiyatro Festivali kapsamında sahneliyor.
Yönetmenliğini İskenderAtan'ın. tasan-
mını Hakan Dündar'ın yaptığı oyunda,
Erol Demiröz. Altan Erkekli, Nuri Göka-
şan, Nilbanu Engindeniz, Hakan Akın.
Hakan Giiyen. Ebru Erkekli, Mete Ayhan
ve Aykut Özbaltacı rol alıyor.
Oyun bir otobüste geçiyor adından da
anlaşılacağı gibi. Eğer nereye gidiyor bu
otobüs diye soracak olursanız verecek bir
yanıtımız yok. Çünkü otobüsün yönü bel-
lı değıl. Aslında oyundaki karakterlerin
de isımleri yok yalnızca; akıllı. akılsız,
kadın. erkek. genç kız. sanatçı ya da yaş-
lı gibi sıfatlarfa nitelendiriyorlar. Otobü-
sün hangı ulusa ait olduğu da bellı değil.
Yönetmen iskender Altın 'Otobüs'ün her
ne kadar evrensel bir dilı olduğunu söy-
lese de bizim insanlanmızı anlattığını
vurguluy or. "Otobüs, Türkiye'yleçok ör-
tüsen bir oyun. Aynca. bir ülke m ı dü-
zenin birebiryansıüküğı bir oyun. Bu yüz-
den de oyundaki karakterlerin isimleri
yok. Aslında olaylar herhangi bir ülkede
geçiyorolabilir. Ama bizimotobüsümüzü
bizim insanlanmızı anlabyor."
Oyunda. otobüs sistemi, yolcular ise
sıstemin içinde sıkışıp kalmış, tavırlan-
nı, istemlerini dışa vuramayan insanlan
simgeliyor. Aslında 'Otobüs'teki insan-
lar sistem sorununu değıl, insanlann ta-
kındıklan tavırlan. verdikleri ya da ver-
mek istemedikleri tepkiyı tartışıyorlar. is-
kender Altın, Straliev'in tekstinden çok
fazla uzaklaşmak zorunda kalmadıklan-
nı, çünkü yazann evrensel bir dille söy-
lemek istediklerini doğrudan söylediğinı
ifade ediyor. "Oyunu kurgularken ülke-
mizden esintiler taşımasına çok dikkatet-
tik. Belediye otobüsü giderken güzergâh
dışma çıkıyor ve bilinmeyen bir yöne dof-
ru yol almaya başlnor. Aslında bütün hi-
kâye burada. insanlar bu şaşkınlık içinde
ne yapacaklar? Onlar gerçekçi bir \ol
olan yüzteşmeyi seçmiyorlar. Yalan söyle-
yip ikiyüzlülük yapıyoriar. Bu durumda
Otobüs'ün yönetmeni
İskender Aftm'a göre
mnıu Türldye ile çok
örtüşüyor. Günlük
istemlerinde bile gerçeği
göremeyen, yüzleşemeyen
bir toplumda, Otobüs'
her an 'Merej'e gidiyoruz'
sorusunu soruyor.
oyun. sadece olağanüstü insanlann hikâ-
yesi değil. Kapının önüne çıktığımızda
karşılaşabileceğimiz insanlann bulundu-
ğu bir ortam bizim otobüsümüz. Otobü-
sün içindeki insanlann hikâyesi; komik,
trajik ama bir o kadar da hınzır bir nhe-
lik taşıyor."
Oyun. yaşadığı olumsuzluklara boyun
eğmeye alışmış bir toplumun eleştirisini
Robert Rauschenberg, fotoğraf kolajlanndan oluşan retrospektif sergisini New York'ta açacak
'Sanat,yaşamakiçin birbahane'
Kültür Senisi - 71 yaşındaki Amerikalı sanatçı
Robert Rauschenberg, Münih'te çok az ilgi gören
eserlerinden oluşan retrospektif sergisini Nevv Y-
ork'ta açmaya hazırlanıyor.
- 'Camal Clocks' isimü, fotoğraf kolajlanndan olu-
şan ve yalnızca bir kez sergilenen bu serginiz yıllar-
dan beri ne AvTupa'da, ne de Amerika'da bir daha
sergilenmedL Niçin?
- Bunun en büyük sebebi, sergimde erotik motif-
lerin yer almasıydı. O dönemde ben fotoğraflanmı
kendim çekiyordum. Bu diğerlerinin yapmadığı bir
şeydi. Aynca, bu benim için unutulmaz bir deneyim
oldu.
- Neden? Bu deneyimden rahatsız mı oldunuz?
- Evet. çünkü fotoğraflannı çekmek istediğim in-
sanlarla tek tek görüşmek zorundaydım. Kabul edip
etmemekse onlann inisiyatifıne kalmış bir şeydi.
Bu bir mağazaya girip, istediğiniz renkteki tüp bo-
yalan almaya benzemiyordu. Bu yüzden diyebilirim
ki; 'CarnalClocks' kendi içimdeki utangaçlığı yen-
meme yardım eden bir tür terapiydi.
- Peki, sizce bu terapi yararh oldu mu?
'O dönem fotoğrafianm unutulmaz bir denevdi.'
- Evet. hiç olmazsa artık bu tür bir utangaçlık ya-
şamıyorum.
- Günümüzde, Cindy Sherman'dan Robert Go-
bert'e kadar birçok genç sanatçı, eserlerinde vücu-
dun erotik bölgelerini ele alıyorlar. Siz 'Carnal
Clocks'u yaratırken bu seksüel özgürlügün farkına
69'lu yıllarda varmışnnız. Doğru mu?
- Bunubılınçli olarak gerçekleşrirmiş olmasam da;
hiç şüphesız, öyle.
-Çahşmalaruuzda 'seks' ka\Tamnun önemli bir rol
oynamadığı açıkça göriilüyor. Öyleyse Clocks ve on-
lann erotizmi sizin çalışmalanntnn kara yönü diye-
bilir miyiz?
- Bu çalışmalan postfreudçu sancılar olarak ya da
Amerika'daki baskıcılığa karşı birtepki olarak algı-
layabilirsiniz. Bu konuda Sigmund Freud'u çok hak-
lı buluyorum. Dünyanın bu kadar yalın bir şekilde
ifade edilebileceğinı hiç düşünmemıştim.
- Sizin Pop Art'ın öncülerûıden birisi olduğunuzu
söyle>ebilir miyiz?
- ...Fakat ben hiç bu harekete katılmadım. Aynca
ben hiçbir zaman reklamcılığın bir sanat biçimi ol-
duğunu düşünmedim. Pop Art sanatçılanndan on, on
beş yıl kadar önce insanlara. özel yaşamlannın ne
kadar değerli olduğunu göstermeye çalıştım. Doğ-
rusunu söylemek gerekirse benim için sanat, yaşa-
mak için yalnızca bir bahanedir.
yaparken, "Aman aman bir tatsızlık çık-
masın" zıhnıyetıvle davranan izleyıciye
de hoş göndermeler yapıyor. "Mesaj ver-
me>c çauşmakçok stratejik bir noktâ. Siz
mesaj vereceğim kaygısnı la bir ise başlar-
sanız onun yerini bulacağı şüphelidir za-
ten. Böyle bir tiyatroyaçok inanmıyorum.
AST. Brecht'in bahsettiği politik thatro
anlayışına daha \ akın. İzleyici. insanlann
>üzüne bir tokat gibi çarpan iki>üzlülü-
ğü her dakika o> unun içinde bulabiliyor.
Bu düzen zaten yolunda gitmhor. Şoför
de bunun yolunda gitmemesi için her şe-
yi yapıyor. Şoförün o> unda gösterihneme-
sinin nedeni bu insanlarla bir türlü yüzJe-
şilememesini. güzergâhın değiştirileme-
mesini anlatıvor. Çünkü biz de doğal ola-
rak yüzleşmiyoruz. Günlük istemlerinde
bile gerçeği görmeyen bir toplumuz."
Otobüs, insanlann kendilerini kıstırıl-
mış hissettikleri bir yer, sanatçılann da
oyun boyunca tek bir mekânda oyuncu-
luklannı sergilemesi bu durumu kuvvet-
lendırivor.
Otobüsün şoförü yok
iskender Altın, oyunun dekorunu oluş-
turan otobüsün, yepyeni, panldayan bir
otobüs olarak tasarlanmasını istemedık-
lerini belirtirken, herkesin gündelik ha-
yatta sürekli gördüğü bu objeyi tasarla-
manın zorluklanna da değiniyor. "Dü-
şündüğümüz şeylerin dışında bir otobüs
bu. Oyunun başlangıç aşamasında anla-
mı olan bir otobüs ölmasını istedik. Sanı-
nm bunu gerçekleştirdik. Nereye gidiyo-
ruz sorusunu sorabileceğim bir otobüsol-
du. Tehükelerle karşılaşan bir otobüste
bunlann hepsinin bir anlamı var."
Otobüsün şoförü yok. Aslında şoförü
var, fakat biz görmüyoruz onu. Otobüs
bir sistemi. şoför ise ıdare edenı sembo-
lize ediyor. Oyun, aslında ıçmde bulun-
duğumuz sıstemin tüm öğelerini eleştiren
bir içeriğe sahip. Orneğin. kadın karak-
terlerin az olmasında da erkek egemen
toplumun eleştirisi yapılıyor. 'Otobüs'ün
bu kadar çok eleştiriyi içermesi politik
yanını da fazlalaştınyor.
"Dünyayıdeğiştirmeisteği olmayan bir
tiyatro, sanat yapıh olamaz. Oyunun içe-
riğinde de gündemi belirlemedik, ama
gündemden a> n yaşayamıyoruz. Belki de
bu o> unun bizim için çok önemli olmast-
nı sağlayan bu özelliğL Çünkü her daki-
ka, hem kendimize hem de izleyiciye ne-
reye gidiyoruz diye soruyoruz. Genel bir
Türktavn olarak bir kadeh rakı içmeden
de sormaya başladık artık bu sorulan.
Otobüsteki ya da taksideki adam da so-
ruyor ne olacak bu memleketin haü diye.
Çok yoğun konuşu\or insanlar bunu;
çünkü bu ülkeyle, bu sistemle, bu yönetim-
le dertleri var. Sistem istemlerimizi çöze-
miyor."
KÖŞEBENT f
ENİS BATUR
AlarmOturduğum mahallede hiç kimsenin yaşamadığı-
nı geçen hafta bir gece, daha doğrusu geceden sa-
baha geçerken öğrendim.
Bir otomobil alarmı, derin uykumu ısrarlı üslubuy-
la deldiğinde kalkıp önce saate baktım: 4.53. Yatak
odasından salona sürüklendim, bir sigara yakıp pen-
cereden, hemen aşağıdaki oto alarmı çalan, stop
lambalan bir yanıp sönen 06 plakalı arabaya bakma-
ya koyuldum. Neden bilmem, otomobilin sahibini
merak etmiştim. Nasıl olsa bir iki dakika içinde, ça-
lınmasından bunca korktuğu otomobilinin yanına
gelecekti.
Bu bir iki dakika içinde, bu bir iki dakikayi izleyen
başka bir iki dakika içinde, çevredeki apartmanlann
pencerelerini tek tek taradım. O zaman mahallemi-
zin ıssız olduğunu anladım: Yoksa, yüzlerce pence-
reden hiç değilse bir tekinde, bu amansız sesin ne
zaman ve nasıl durdurulacağını merak edecek biri-
nin daha belirmemiş olmasına açıklama getirebilir
miydim?
5.18'de bir "polis imdat" arabası göründü. Durup
arabadan indiler, oto alarmı ısrarla inleyen öteki ara-
baya bir uzay aracıyla karşılaşmış gibi baktılar, etra-
fında bir tur atıp uzaklaştılar. Çeyrek saat sonra, baş-
ka bir "polis imdat" arabası göründü, hemen ardın-
dan bir baskası. Dört-beş görevli, tıpkı öncekiler gi-
bi, neredeyse çekinerek etrafında döndüler oto alar-
mı yorulmak bilmeyen aracın, aralannda konuştular.
Sanınm, durmadan copladıkları öteki canlılara ben-
zemediğı için, bu nümayişperver hakkında nasıl bir
işlem yapılabileceğini kestiremediler, mahalle nasıl
olsa ıssızdı, çekip gittiler.
6.00'dan sonra bir hareket başladı sokaklarda.
Birkaç erkenci, oldukça dalgın, oto alarmı çalan ara-
banın yanından, galiba onun farkına varmaksızın
geçtiler ve uzaklaştılar. Kapıcılar uyandı, evlerin önü-
nü temizlemeye koyuldular. Bu aşamada, oto alar-
mı çalışan arabanın, mahallenin kolektif çalar saati
olabileceğini, herkes uyanınca kendi kendine susa-
cağını düşünmeye başladım.
6.45 dolaylannda bir "polis imdat" arabası daha
göründü. Bizimkinin yanında bir süre durdu ve gitti.
Bu denli sık "polis imdat" arabası geçmesi beni ra-
hatlattı: Huzur içinde uyuyabilirdim, bir olay olsa on-
lar hemen el koyabileceklerdi. Mahallemiz elbette ıs-
sız değildi, insanlar güven duygusu içinde uyuyor-
lardı, belki biraz işitme özürü durumu söz konusu
olabilirdi, aslında iyi bir şeydi bu, işitilmemesi gere-
ken onca ses ve söz varken, hemen hemen sağır ol-
mak, sağır kesilmek en doğrusuydu.
7.35'te bir münafık grubu ortaya çıktı. Fınncının
önderliğınde oto alarmı iki buçuk saattir kimseyi ra-
hatsız etmeyen aracı nedense susturmaya karar ver-
diler, otuz saniye içinde bu işlemi tamamladılar da.
Derin bir hüzne kapıldım birden, bütünüyle gevşe-
yen sinir sistemimi neyle besleyeceğimi kestireme-
menin aczi içinde yatağa döndüm.
Uyumaya çalışırken bir iki soru zihnimi kemirme-
ye başladı. Oto alarmı yük seksen dakika çalışan
otomobil düpedüz Türkiye'nin kendisi olamaz mıy-
dı? Bu durumda, insanlar neden uyanmıyoriardı?
Herhangi birtehlike olmadığını bildikleri için mi duy-
mazlıktan geliyoriardı^ öyleyse, gerçekten t'ehııke
içinde olsalar nasıl duyacak, uyanacaklardı? Alarm
hiç yoktan çalışmaya koyulduğunda ve susmadı-
ğında kim konuya el atacaktı, tehlike anında çalış-
maya koyulduğunda kim? Otomobilin sahibi kimdi,
neden ortaya çıkmamıştı? Mahalleliler neden uyan-
mıyorlar, uyanmışlarsa neden hiçbir şey yapmıyor-
lardı? Ben neden iki buçuk saat olup biteni izlemek-
ten ve kafamda bu yazıyı kurmaktan başka hiçbir şey
yapmamıştım? Fınncı ve arkadaşları tam olarak ne-
yi temsil ediyorlardı, onlar devreye girmese oto alar-
mı hâlâ inlemeyi ve ünlemeyi sürdürüyor mu olacak-
tı?
Bu sorular, benzerleri kafatasımın içinde bir alarm
sesi yaratmıştı. Sonra başka bir soru, yanıt buldu ka-
famda; rahatladım, uyku diyanna yürüdüm gittim:
Yedi ay önceydi, Cumhuriyet'teki yazılanma "mo-
ia " diyerek ara vermiştim. Şimdi, neden yeniden "kö-
şebent "lere döndüğümü düşünüp duruyor, beni ra-
hatlatan yanıtı bulmakta zorluk çekiyordum.
Sait Faik'in "Yazmasam çıldınrdım" gerekçesini
nasılsa unutmuşum.
Alarm sesini bastıracak sesler çıkarmamız gerek.
Hâmiş: İnsanlara çeşitli araçlan kullanabilmeleri
için ehliyet verilmesi tamam; bir de yaya olabilmeleri
için ehliyet almalan gerekmiyor mu?
PB\if
den kınama
Kültür Servisi - PEN Yazarlar Demeği Genel
Sekreteri Alpay Kabacalı yaptığı açıklamada,
Kastamonu Valiliği'nce 'Demokratik,
Çağdaş Sekiz Yıllık Eğitimin Önemi' konulu
panelde Öner Yağcı ve Mehmet Saydur'un
konuşmalannın yasaklanmasını kınadı.
Kabacalı açıklamasında PEN olarak bu tutumu
'düşünceyı açıklama özgürlüğünün engellenmesi ve
temel insan haklanna aykın bir sansür eylemi'
olarak gördüklerini belirtti. Kabacalı, "Demokratik,
çağdaş eğitimin konuşulmasına izin vermeyen
yasakçı ve sansürcü anlayışın çağdaşlıkla ilişkisinin
araştınlıp sorgulanmasının zorunlu olduğuna
ınanıyoruz" dedi
Müzik festivali bfletieri Smartei'de
• Kültür Servisi - 15 haziran-8 temmuz tarihleri
arasında yapılacak olan 25. Uluslararası tstanbul
Müzik Festivali'nde rezenasyonlar Smartel ile
(telefonla rezervasyon sistemi) 24 saat boyunca
hizmet verecek. Rezervasyon işleminin bitmesınin
ardından AKM'deki festival gişesi 7 haziran
cumartesi gününden itibaren saat 10.00-19.00 arası,
21.30'da gösteri olduğu akşamlarda ise 21.30'a dek
açık kalacak. Smartel kullanımıyla ilgili geniş
açıklamalar festival broşürü ve gazetelere verilen
ilanlardan izlenebilir.
Tt\ATRO FESTtVALİ NDE BUGÜN
• Ankara Sanat Tiyatrosu"nun 'Otobüs' adlı oyunu
saat 15.00'te Taksim Sahnesi'nde izlenebilir.
Gelabert Azzopardi Dans Topluluğu'nun 'Arman
Dust 2 - Susamak' adlı oyunu saat 21.30'da Muhsin
Ertuğrul Sahnesi'nde izlenebilir. 5. Sokak
Tiyatrosu'nun 'O Salı' adlı oyunu saat 21.30'da
Zarifi'de izlenebilir.
TttATRO FESTlVALrNDE YARIN
• Ankara De\let Tiyatrolan'nın 'Kuvayı Milliye'
adlı oyunu saat 21 30'da Atatürk Kültür Merkezi
Büyük Salon'da izlenebilir. 5. Sokak Tiyatrosu'nun
'O Salı' adlı oyunu saat 21.30'da Zarifi'de
izlenebilir.