23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 HAZİRAN 1997 PA2AR 14 KULTUR Cesc Gelabert-Azzopardi Dans Topluluğu festivalde iki gösteriyle tuikulan sahneye taşıyor müziğin ve yaşamın devinmıiDLTGU DURGUN İspanyol asıllı koreograf Cesc Gelabert, topluluğu Companyia De Dansa Gela- bert - Azzopardi ıle birlikte 9. Lluslararası İstanbul T\- yatro Festivali'nin konukla- n arasmda. 'Armand Dust 2- Susaraak' adlı gösterisini 31 mayısta sergileyen top- luluk, bugün saat 21.30'da Muhsin Ertuğrul Sahne- si'nde festıval ızleyicısinin karşısında olacak. Cesc Gelabert, dans dün- yasında çağdaş birdıl yarat- ma arayışı içınde olan bir sa- natçı. Bedenın metni yazdı- ğını düşünen Gelabert, dansçıyı beden dilini kulla- nan kışı olarak görüyor. SözcükJer ıse bedenin uzuv - lan olarak karşımıza çıkı- yor. Metin, Gelabert'e göre dansçı tarafmdan yeniden yazılmak ıçın var olmak zo- runda. Her metın, dansçı ta- rafmdan yeniden yorumla- nan teknık bir malzeme. Sanatçı festival kapsa- mında sergilenen 'Armand Dust 2 - Susamak' adlı gös- tende sadece metin-koreog- rafı ilişkısıni değıl, var ol- makla temsil edilmek. kim- likle rol, gerçekle kurgusal olan arasındaki ilişkilen de sorguluyor. Yapıtlarında anahtar tema olarak 'tut- ku'ya yer veren Gelabert. insan tutkulannı, dansçıla- nn bedeninde sımgeleştıri- yor. - Istanbul'daki gösteriniz- de belli bir merinden yola çıkmıyor. tümüyle kendinize ait bir kurguyu sahneliyor- sunuz. Koreografi-metin iliş- kisine hakışınız nedir? CESC GELABERT-Bır metne bağlı olarak çalışmı- yorum. Yazılı metin sadece bazı bilgileri sunuyor bana. Ama sonuç olarak ben bir dansçıyım ve sahne üzerin- s.RKu nnmM dekı dans etmek. Dans anlamsız birtakım hareketler bütünü değıldir. Bence her devini- min kendine göre bir sem- bolik ve şiirsel bir anlamı var. Yazılı bir metın üzerine de dans edebilirim, ama ben sözcüklerin gerisindekıleri dansa dönüştürmeyı tercıh ediyorum. Dansı. insanın ve zamanın boşluğundaki de- vınimlen olarak görüyor ve öyle organize ediyorum. Sa- dece insanın değıt. zamanın. müziğin ve yaşamın da bir devinimi var. Dans, düşleri- nizi seyircıyle paylaşmak demek bana göre. Dansı se- viyorum, çünkü bilgisayar kullanmak beni mutlu errni- \or. Çağımızda ınsanoğiu öyle çok bilgiyle yükleniyor ki. Her şeyin çerçevesi bel li. Ama dans öyle değil. tn- sanlarla direkt olarak konu- şabiliyorsunuz ve bu bana çok ıyı geliyor. - Gösteriniz dans tiyatro- su tanıtnı içinde yer alıyor. Dansı ve tiyatroyu birbirin- den bağımsız olarak nasıl değerlendiriyorsunuz? - Dans. sınırlan çok kes- kin çizgılerle çizılmedıği için bence şiıre daha yakın duruyor. Tiyatroda ıse her şeyi yapabilirsinız. çünkü sözcüklerle konuşursunuz. Ama benım tercihim. şiirsel olandır -kı bu da danstır-. - Yazdı bir metni yorum- lamak dansçı>ı sınıriıvor mu? - Dans sözcüklerle yapıl- maz, bu yüzden metne bağ- lı olmak bana norma! gel- miyor. Tabiı, yazılı bir met- nın ışaret ertıği konseptten yola çıkarak dans eden top- luluklar da var. Yani sözcük- lerin sesıyle de dans edilebi- lir. Ben bunu yapmayı doğ- ru bulmuyorum. Tıyatro ve opera için çok sayıda kore- ografı yaptım, ama tiyatro- dakı deneyim benim için çok farklıydı. Oyuncunun kendı karakterini bulmasına yardımcı oluyordum. Me- tin. oyuncunun önünde du- rur ve onu yönlendırır. Oyuncu canlandırdığı ka- cjf'ağdaş bir dil yaratma arayışı içinde olan Cesc Gelabert, insan tutkulannı, dansçılann bedeninde simgeleştiriyor. Sözcüklerin gerisindekıleri dansa dönüştürmeyi yeğleyen Gelabert, "Sadece insanın değil, zamanın, müziğin ve yaşamın da bir devinimi var" diyor. Dansı seviyor, çünkü bilgisayar kullanmaktan mutlu değil. Dansla düşlerini paylaşıyor seyircıyle. rakteri tanımlarken devi- nimden yararlanır. Kimileri dansı. müzıkli hareket diye tanımtar. Hayır. dans sadece bu değildir. Dans için böyle kesin tanımlamalar geçerli olamaz. - Yani beden kendi metni- ni yine kendisi yazar. - Kesinlikle. Her devıni- mimin gerisinde bir sözcük yatıyor. Bu, dansçıya özgür- lük tanıyan bir şey. - İstanbul'da üç gfinhlk bir atölye çalışması gerçek- leştirdiniz. Bu çahşmanın içeriği neydi? - Genç ve profesyonel dansçılarla birlikte atölye çalışmalan yaptık. Daha ön- ce hakkında }ıiç bjlgi sahibi ,..„,.>/. . . ,- ,,. ,.• ı _* •, olmadığim bir yerde, İstan- bul'da bulunmak benim için önemliydi. Çünkü burada pek çok insanla ilişki kur- dum. Hem benım için hem de Türkiye'deki dansçılar için birbirimizden yeni bir şe\ ler öğrenmek çok önem- liydi. - Bu süre içinde yeni bir şeyler öğrendiniz mi? - Çok fazla değil. ama el- bette bir şeyler öğrendim. Burada insanlar geçmişle- riyle. tarihlenyle banşıklar. Benim üzerinde durduğum- da bu. Dansı *bu modern- dir', 'bu klasiktir' dıye kate- gorize edemezsiniz. Klasi- ğın ve çağdaşın en yetkın ör- neklerini birbirinden avır- madan sergilemek gerek. Koreografilerinizin anahtar teması neden 'tut- ku'? - Eserlerim üzerinde ge- niş açıklamalar yapmaktan pek hoşlanmıyorum. Bence bir eserin temasının oluşu- mu sırasında seyircinın ne düşündüğü, ne hissettıği çok önemlidir. Seyirci toplulu- ğunu yaratan her insana gö- re bu tema değışebilir. Çün- kü her insanın algılayışı bir- birinden farklıdır. Benim kendi koreografimi yorum- layışım seyircinin yorumuy- la örtüşmeyebilir. Hatta ona ilginç gelmeyebilir. Bu da çok doğal, çünkü herkesin hikâyesi farklıdır. Ankara Sanat Tiyatrosu, Straliev'in 'Otobüs' adlı yapıtını Ankara'dan sonra ilk kez festival kapsamında sahneliyor Sisteme sondar soran bir 'Otobüs' ESRA ALİÇAVTIŞOĞLU Ankara Sanat Tiyatrosu, Bulgar yazar Stanislav Straliev'in 'Otobüs'adlı yapı- tını Ankara'dan sonra ilk kez, 9. İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında sahneliyor. Yönetmenliğini İskenderAtan'ın. tasan- mını Hakan Dündar'ın yaptığı oyunda, Erol Demiröz. Altan Erkekli, Nuri Göka- şan, Nilbanu Engindeniz, Hakan Akın. Hakan Giiyen. Ebru Erkekli, Mete Ayhan ve Aykut Özbaltacı rol alıyor. Oyun bir otobüste geçiyor adından da anlaşılacağı gibi. Eğer nereye gidiyor bu otobüs diye soracak olursanız verecek bir yanıtımız yok. Çünkü otobüsün yönü bel- lı değıl. Aslında oyundaki karakterlerin de isımleri yok yalnızca; akıllı. akılsız, kadın. erkek. genç kız. sanatçı ya da yaş- lı gibi sıfatlarfa nitelendiriyorlar. Otobü- sün hangı ulusa ait olduğu da bellı değil. Yönetmen iskender Altın 'Otobüs'ün her ne kadar evrensel bir dilı olduğunu söy- lese de bizim insanlanmızı anlattığını vurguluy or. "Otobüs, Türkiye'yleçok ör- tüsen bir oyun. Aynca. bir ülke m ı dü- zenin birebiryansıüküğı bir oyun. Bu yüz- den de oyundaki karakterlerin isimleri yok. Aslında olaylar herhangi bir ülkede geçiyorolabilir. Ama bizimotobüsümüzü bizim insanlanmızı anlabyor." Oyunda. otobüs sistemi, yolcular ise sıstemin içinde sıkışıp kalmış, tavırlan- nı, istemlerini dışa vuramayan insanlan simgeliyor. Aslında 'Otobüs'teki insan- lar sistem sorununu değıl, insanlann ta- kındıklan tavırlan. verdikleri ya da ver- mek istemedikleri tepkiyı tartışıyorlar. is- kender Altın, Straliev'in tekstinden çok fazla uzaklaşmak zorunda kalmadıklan- nı, çünkü yazann evrensel bir dille söy- lemek istediklerini doğrudan söylediğinı ifade ediyor. "Oyunu kurgularken ülke- mizden esintiler taşımasına çok dikkatet- tik. Belediye otobüsü giderken güzergâh dışma çıkıyor ve bilinmeyen bir yöne dof- ru yol almaya başlnor. Aslında bütün hi- kâye burada. insanlar bu şaşkınlık içinde ne yapacaklar? Onlar gerçekçi bir \ol olan yüzteşmeyi seçmiyorlar. Yalan söyle- yip ikiyüzlülük yapıyoriar. Bu durumda Otobüs'ün yönetmeni İskender Aftm'a göre mnıu Türldye ile çok örtüşüyor. Günlük istemlerinde bile gerçeği göremeyen, yüzleşemeyen bir toplumda, Otobüs' her an 'Merej'e gidiyoruz' sorusunu soruyor. oyun. sadece olağanüstü insanlann hikâ- yesi değil. Kapının önüne çıktığımızda karşılaşabileceğimiz insanlann bulundu- ğu bir ortam bizim otobüsümüz. Otobü- sün içindeki insanlann hikâyesi; komik, trajik ama bir o kadar da hınzır bir nhe- lik taşıyor." Oyun. yaşadığı olumsuzluklara boyun eğmeye alışmış bir toplumun eleştirisini Robert Rauschenberg, fotoğraf kolajlanndan oluşan retrospektif sergisini New York'ta açacak 'Sanat,yaşamakiçin birbahane' Kültür Senisi - 71 yaşındaki Amerikalı sanatçı Robert Rauschenberg, Münih'te çok az ilgi gören eserlerinden oluşan retrospektif sergisini Nevv Y- ork'ta açmaya hazırlanıyor. - 'Camal Clocks' isimü, fotoğraf kolajlanndan olu- şan ve yalnızca bir kez sergilenen bu serginiz yıllar- dan beri ne AvTupa'da, ne de Amerika'da bir daha sergilenmedL Niçin? - Bunun en büyük sebebi, sergimde erotik motif- lerin yer almasıydı. O dönemde ben fotoğraflanmı kendim çekiyordum. Bu diğerlerinin yapmadığı bir şeydi. Aynca, bu benim için unutulmaz bir deneyim oldu. - Neden? Bu deneyimden rahatsız mı oldunuz? - Evet. çünkü fotoğraflannı çekmek istediğim in- sanlarla tek tek görüşmek zorundaydım. Kabul edip etmemekse onlann inisiyatifıne kalmış bir şeydi. Bu bir mağazaya girip, istediğiniz renkteki tüp bo- yalan almaya benzemiyordu. Bu yüzden diyebilirim ki; 'CarnalClocks' kendi içimdeki utangaçlığı yen- meme yardım eden bir tür terapiydi. - Peki, sizce bu terapi yararh oldu mu? 'O dönem fotoğrafianm unutulmaz bir denevdi.' - Evet. hiç olmazsa artık bu tür bir utangaçlık ya- şamıyorum. - Günümüzde, Cindy Sherman'dan Robert Go- bert'e kadar birçok genç sanatçı, eserlerinde vücu- dun erotik bölgelerini ele alıyorlar. Siz 'Carnal Clocks'u yaratırken bu seksüel özgürlügün farkına 69'lu yıllarda varmışnnız. Doğru mu? - Bunubılınçli olarak gerçekleşrirmiş olmasam da; hiç şüphesız, öyle. -Çahşmalaruuzda 'seks' ka\Tamnun önemli bir rol oynamadığı açıkça göriilüyor. Öyleyse Clocks ve on- lann erotizmi sizin çalışmalanntnn kara yönü diye- bilir miyiz? - Bu çalışmalan postfreudçu sancılar olarak ya da Amerika'daki baskıcılığa karşı birtepki olarak algı- layabilirsiniz. Bu konuda Sigmund Freud'u çok hak- lı buluyorum. Dünyanın bu kadar yalın bir şekilde ifade edilebileceğinı hiç düşünmemıştim. - Sizin Pop Art'ın öncülerûıden birisi olduğunuzu söyle>ebilir miyiz? - ...Fakat ben hiç bu harekete katılmadım. Aynca ben hiçbir zaman reklamcılığın bir sanat biçimi ol- duğunu düşünmedim. Pop Art sanatçılanndan on, on beş yıl kadar önce insanlara. özel yaşamlannın ne kadar değerli olduğunu göstermeye çalıştım. Doğ- rusunu söylemek gerekirse benim için sanat, yaşa- mak için yalnızca bir bahanedir. yaparken, "Aman aman bir tatsızlık çık- masın" zıhnıyetıvle davranan izleyıciye de hoş göndermeler yapıyor. "Mesaj ver- me>c çauşmakçok stratejik bir noktâ. Siz mesaj vereceğim kaygısnı la bir ise başlar- sanız onun yerini bulacağı şüphelidir za- ten. Böyle bir tiyatroyaçok inanmıyorum. AST. Brecht'in bahsettiği politik thatro anlayışına daha \ akın. İzleyici. insanlann >üzüne bir tokat gibi çarpan iki>üzlülü- ğü her dakika o> unun içinde bulabiliyor. Bu düzen zaten yolunda gitmhor. Şoför de bunun yolunda gitmemesi için her şe- yi yapıyor. Şoförün o> unda gösterihneme- sinin nedeni bu insanlarla bir türlü yüzJe- şilememesini. güzergâhın değiştirileme- mesini anlatıvor. Çünkü biz de doğal ola- rak yüzleşmiyoruz. Günlük istemlerinde bile gerçeği görmeyen bir toplumuz." Otobüs, insanlann kendilerini kıstırıl- mış hissettikleri bir yer, sanatçılann da oyun boyunca tek bir mekânda oyuncu- luklannı sergilemesi bu durumu kuvvet- lendırivor. Otobüsün şoförü yok iskender Altın, oyunun dekorunu oluş- turan otobüsün, yepyeni, panldayan bir otobüs olarak tasarlanmasını istemedık- lerini belirtirken, herkesin gündelik ha- yatta sürekli gördüğü bu objeyi tasarla- manın zorluklanna da değiniyor. "Dü- şündüğümüz şeylerin dışında bir otobüs bu. Oyunun başlangıç aşamasında anla- mı olan bir otobüs ölmasını istedik. Sanı- nm bunu gerçekleştirdik. Nereye gidiyo- ruz sorusunu sorabileceğim bir otobüsol- du. Tehükelerle karşılaşan bir otobüste bunlann hepsinin bir anlamı var." Otobüsün şoförü yok. Aslında şoförü var, fakat biz görmüyoruz onu. Otobüs bir sistemi. şoför ise ıdare edenı sembo- lize ediyor. Oyun, aslında ıçmde bulun- duğumuz sıstemin tüm öğelerini eleştiren bir içeriğe sahip. Orneğin. kadın karak- terlerin az olmasında da erkek egemen toplumun eleştirisi yapılıyor. 'Otobüs'ün bu kadar çok eleştiriyi içermesi politik yanını da fazlalaştınyor. "Dünyayıdeğiştirmeisteği olmayan bir tiyatro, sanat yapıh olamaz. Oyunun içe- riğinde de gündemi belirlemedik, ama gündemden a> n yaşayamıyoruz. Belki de bu o> unun bizim için çok önemli olmast- nı sağlayan bu özelliğL Çünkü her daki- ka, hem kendimize hem de izleyiciye ne- reye gidiyoruz diye soruyoruz. Genel bir Türktavn olarak bir kadeh rakı içmeden de sormaya başladık artık bu sorulan. Otobüsteki ya da taksideki adam da so- ruyor ne olacak bu memleketin haü diye. Çok yoğun konuşu\or insanlar bunu; çünkü bu ülkeyle, bu sistemle, bu yönetim- le dertleri var. Sistem istemlerimizi çöze- miyor." KÖŞEBENT f ENİS BATUR AlarmOturduğum mahallede hiç kimsenin yaşamadığı- nı geçen hafta bir gece, daha doğrusu geceden sa- baha geçerken öğrendim. Bir otomobil alarmı, derin uykumu ısrarlı üslubuy- la deldiğinde kalkıp önce saate baktım: 4.53. Yatak odasından salona sürüklendim, bir sigara yakıp pen- cereden, hemen aşağıdaki oto alarmı çalan, stop lambalan bir yanıp sönen 06 plakalı arabaya bakma- ya koyuldum. Neden bilmem, otomobilin sahibini merak etmiştim. Nasıl olsa bir iki dakika içinde, ça- lınmasından bunca korktuğu otomobilinin yanına gelecekti. Bu bir iki dakika içinde, bu bir iki dakikayi izleyen başka bir iki dakika içinde, çevredeki apartmanlann pencerelerini tek tek taradım. O zaman mahallemi- zin ıssız olduğunu anladım: Yoksa, yüzlerce pence- reden hiç değilse bir tekinde, bu amansız sesin ne zaman ve nasıl durdurulacağını merak edecek biri- nin daha belirmemiş olmasına açıklama getirebilir miydim? 5.18'de bir "polis imdat" arabası göründü. Durup arabadan indiler, oto alarmı ısrarla inleyen öteki ara- baya bir uzay aracıyla karşılaşmış gibi baktılar, etra- fında bir tur atıp uzaklaştılar. Çeyrek saat sonra, baş- ka bir "polis imdat" arabası göründü, hemen ardın- dan bir baskası. Dört-beş görevli, tıpkı öncekiler gi- bi, neredeyse çekinerek etrafında döndüler oto alar- mı yorulmak bilmeyen aracın, aralannda konuştular. Sanınm, durmadan copladıkları öteki canlılara ben- zemediğı için, bu nümayişperver hakkında nasıl bir işlem yapılabileceğini kestiremediler, mahalle nasıl olsa ıssızdı, çekip gittiler. 6.00'dan sonra bir hareket başladı sokaklarda. Birkaç erkenci, oldukça dalgın, oto alarmı çalan ara- banın yanından, galiba onun farkına varmaksızın geçtiler ve uzaklaştılar. Kapıcılar uyandı, evlerin önü- nü temizlemeye koyuldular. Bu aşamada, oto alar- mı çalışan arabanın, mahallenin kolektif çalar saati olabileceğini, herkes uyanınca kendi kendine susa- cağını düşünmeye başladım. 6.45 dolaylannda bir "polis imdat" arabası daha göründü. Bizimkinin yanında bir süre durdu ve gitti. Bu denli sık "polis imdat" arabası geçmesi beni ra- hatlattı: Huzur içinde uyuyabilirdim, bir olay olsa on- lar hemen el koyabileceklerdi. Mahallemiz elbette ıs- sız değildi, insanlar güven duygusu içinde uyuyor- lardı, belki biraz işitme özürü durumu söz konusu olabilirdi, aslında iyi bir şeydi bu, işitilmemesi gere- ken onca ses ve söz varken, hemen hemen sağır ol- mak, sağır kesilmek en doğrusuydu. 7.35'te bir münafık grubu ortaya çıktı. Fınncının önderliğınde oto alarmı iki buçuk saattir kimseyi ra- hatsız etmeyen aracı nedense susturmaya karar ver- diler, otuz saniye içinde bu işlemi tamamladılar da. Derin bir hüzne kapıldım birden, bütünüyle gevşe- yen sinir sistemimi neyle besleyeceğimi kestireme- menin aczi içinde yatağa döndüm. Uyumaya çalışırken bir iki soru zihnimi kemirme- ye başladı. Oto alarmı yük seksen dakika çalışan otomobil düpedüz Türkiye'nin kendisi olamaz mıy- dı? Bu durumda, insanlar neden uyanmıyoriardı? Herhangi birtehlike olmadığını bildikleri için mi duy- mazlıktan geliyoriardı^ öyleyse, gerçekten t'ehııke içinde olsalar nasıl duyacak, uyanacaklardı? Alarm hiç yoktan çalışmaya koyulduğunda ve susmadı- ğında kim konuya el atacaktı, tehlike anında çalış- maya koyulduğunda kim? Otomobilin sahibi kimdi, neden ortaya çıkmamıştı? Mahalleliler neden uyan- mıyorlar, uyanmışlarsa neden hiçbir şey yapmıyor- lardı? Ben neden iki buçuk saat olup biteni izlemek- ten ve kafamda bu yazıyı kurmaktan başka hiçbir şey yapmamıştım? Fınncı ve arkadaşları tam olarak ne- yi temsil ediyorlardı, onlar devreye girmese oto alar- mı hâlâ inlemeyi ve ünlemeyi sürdürüyor mu olacak- tı? Bu sorular, benzerleri kafatasımın içinde bir alarm sesi yaratmıştı. Sonra başka bir soru, yanıt buldu ka- famda; rahatladım, uyku diyanna yürüdüm gittim: Yedi ay önceydi, Cumhuriyet'teki yazılanma "mo- ia " diyerek ara vermiştim. Şimdi, neden yeniden "kö- şebent "lere döndüğümü düşünüp duruyor, beni ra- hatlatan yanıtı bulmakta zorluk çekiyordum. Sait Faik'in "Yazmasam çıldınrdım" gerekçesini nasılsa unutmuşum. Alarm sesini bastıracak sesler çıkarmamız gerek. Hâmiş: İnsanlara çeşitli araçlan kullanabilmeleri için ehliyet verilmesi tamam; bir de yaya olabilmeleri için ehliyet almalan gerekmiyor mu? PB\if den kınama Kültür Servisi - PEN Yazarlar Demeği Genel Sekreteri Alpay Kabacalı yaptığı açıklamada, Kastamonu Valiliği'nce 'Demokratik, Çağdaş Sekiz Yıllık Eğitimin Önemi' konulu panelde Öner Yağcı ve Mehmet Saydur'un konuşmalannın yasaklanmasını kınadı. Kabacalı açıklamasında PEN olarak bu tutumu 'düşünceyı açıklama özgürlüğünün engellenmesi ve temel insan haklanna aykın bir sansür eylemi' olarak gördüklerini belirtti. Kabacalı, "Demokratik, çağdaş eğitimin konuşulmasına izin vermeyen yasakçı ve sansürcü anlayışın çağdaşlıkla ilişkisinin araştınlıp sorgulanmasının zorunlu olduğuna ınanıyoruz" dedi Müzik festivali bfletieri Smartei'de • Kültür Servisi - 15 haziran-8 temmuz tarihleri arasında yapılacak olan 25. Uluslararası tstanbul Müzik Festivali'nde rezenasyonlar Smartel ile (telefonla rezervasyon sistemi) 24 saat boyunca hizmet verecek. Rezervasyon işleminin bitmesınin ardından AKM'deki festival gişesi 7 haziran cumartesi gününden itibaren saat 10.00-19.00 arası, 21.30'da gösteri olduğu akşamlarda ise 21.30'a dek açık kalacak. Smartel kullanımıyla ilgili geniş açıklamalar festival broşürü ve gazetelere verilen ilanlardan izlenebilir. Tt\ATRO FESTtVALİ NDE BUGÜN • Ankara Sanat Tiyatrosu"nun 'Otobüs' adlı oyunu saat 15.00'te Taksim Sahnesi'nde izlenebilir. Gelabert Azzopardi Dans Topluluğu'nun 'Arman Dust 2 - Susamak' adlı oyunu saat 21.30'da Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nde izlenebilir. 5. Sokak Tiyatrosu'nun 'O Salı' adlı oyunu saat 21.30'da Zarifi'de izlenebilir. TttATRO FESTlVALrNDE YARIN • Ankara De\let Tiyatrolan'nın 'Kuvayı Milliye' adlı oyunu saat 21 30'da Atatürk Kültür Merkezi Büyük Salon'da izlenebilir. 5. Sokak Tiyatrosu'nun 'O Salı' adlı oyunu saat 21.30'da Zarifi'de izlenebilir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle