23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 MAYIS 1997 CUMA 14 KULTUR Eski Yugoslavya'daki iç savaşı konu alan'Welcome to Sarajevo' Cannes'da Altın Palmiye için yanşıyor Avrapa'nm Vietnamı'nda sanat...KiiltürServisi-Eski Yugoslav- ya'da dört yıl boyunca süren sa- vaş. insanlarda umutsuzluk ve vahşet duygulannı iyiden iyiye açığa çıkarrnıştı savaşm dışında yer alan pek çok kişiye göre. Vah- şetin. kan ve şiddetin sona erdi- ğı günlerde bir grup sinemacı sa- vaşın panoramasını çıkarmak üzere Saraybosna'dabulunuyor- du. Savaşm bir öykûsü olmalıy- dı. Onlar işte bu öyküyü anyor- lardı. Bulduklan ise Avnıpa si- nemasının Vietnann'yd]. Yönetmenliğini Mfchael VVîn- terbottom'ın üstlendiği, başrol- lerinde geçen aylarda sinemala- nmızda gösterilen 'Skandahn ls- mi: Larry Flynt' filminin Ber- Hn Film Festivali'ndcn ödül alan başrol oyuncusu VVoody Harrel- son, Stephen Dilane, Marisa To- mel ve Kerry Fos'un oynadık- lan '\\efcome to Sarajevo', Yu- goslavya iç savaşı sırasında ce- henneme dönen Bosna-Hersek'in başkenti Saraybosna'yı konu alı- yor. ITN muhabiri Mkhad Nk- hobonın 'Natasha's Story' adlı romanından sinemaya aktanlan fîlmde kentteki iç savaş ortamı- nın getırdiği acılar. zoıiuklar, böl- Michael NVmterbottom'un yönettiği fiünde Saraybosna'da görev yapan savaş muhabirlerinin bakış açısından iç savaş anlaübyor. gede görev yapan savaş muhabir- lerinin bakış açısından sergileni- yor. Görev sırasında hayatmı kay- beden bir Ingıliz gazetecinin ger- çek öyküsü niteliğindeki 'Wfeteo- me to Sarajevo", 50. Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye için yanşacak filmler arasında. Win- terbottom fılmi için şunlan söy- lüyor: "Amacun. burada oianla- n, biz dışandaldler için birkaç mil ötedeolanlan \ansıtabitmek- ti. Savaş boyunca bfcder otunna odalanmızda televizyonlanmı- zuı karşısında oturup izledik bu savaşı. Kanepelerin üstünde pi- neklevip bir o yana bir bu yana dönerek. Bütün bunlar bir Avnı- pa keDtinde olurken nasü oluyor da böyte duyarstzlaşabifiyonız?" Eski Yugoslavya dramını be- yazperdeye taşıyan fılmler ara- sında Ademir Kenovic'in yönet- menliğini üstlendiği 'PerfectCSrc- le' da var. Fransız ve Danimar- ka ortak yapımı olan film Can- nes'da ilk kez gösterilecek. Sa- rajevo Yazarlar Birliği üyesi olan Kenovic, savaş yıllannda Saray- bosna'da yaşayan entelektüelle- rin öyküsünü anlaüyor. Keno- vic'e göre 'terfectCircle' güçlü bir politik mesaj taşıyor olsa da politik bir film değil. "tnsanlar ûzerine bir öykü" diyor yönet- men. "savaşıyaşamayanlara bu- rada olup biteni anlatmak çok zor bir iş." Peki savaşm içinde bizzat yer alan sanatçılar neler düşünüyor- lar? Sanatsal üretimi nasıl gerçek- leştiriyorlar? Sarajevo sadece ga- zeteciler için değil, sanatçılar için de bol malzeme sunan bir öykü- yü yaşatıyor içinde. I994yılın- da düzenlenen Miss Sarajevo Gü- zellik Yanşması üzerine cilt cilt kitap bile yazılabilir. Bu olay, Amerikalı video sanatçısı BHI Carter tarafindan 'Miss Saraje- vo' adıyla bir belgesele dönuş- türülmüştü. Daha sonra da U2'nun solisti Bono tarafindan yazılan şarkı sözlenyle Bono ve Pavarotti'nin yorumuy la seslen- dirilmiştı (Bu kentte makyajyap- mak için zaman var mı? Ya da saç taramaya? ). Saraybosnalı sanatçılar, savaşla birlikte ayak- ta durmayı, her güne umutla bak- mayı öğrendiler. Obola Sanat Merkezi yönetıcisi Miro Puri- vatra, "Savaş döneminde Saray- bosna'da müthiş bir sanat faatt- yeti vardı. ama nitetiksei ürctim- den çoknkeiik olaraksürekii üre- tiyorduk. Sanki damarlanmız- da kanyerineadrenain dolaşıyor- du. Her gün,yaşadığımızı kanıt- lamak için yaratmak zorunday- dık" diye anlatıyor o dönemi. Ancak bır konudakı hassasıyeti- ni de belirtmeden geçemiyor: u 'Welcome to Sarajevo' gibi filmler ve böyle filmleri yapan insanlar bu kente olan borçlan- nı, bize yaşadıklannuzı ve yaşa- dıklanmızdan çıkardığımız so- nuçlan tartışma fırsatı \erdikle- rinde ödemiş olacaklar." 3. Sanatçılar Kurultayı'nda siyasiler sanatın siyasetten her zaman önde gittiğini vurguladılar 'Susıırlıık süahları, bir tiyatronun giderine bedel' Kültür Servisi - 'Sanatçi Haklan" konulu 3. Sanatçı- lar Kurultayı'nda son dö- nemde sanata ve sanatçıya yönelik baskılann karşısın- da sanatın özerk gehşiminin sağlanması gerektiği vurgu- landı. Öncekı gün Akatlar Kül- tûr Merkezi'nde resmi ola- rak açılan kurultaya Ulusal Sanat Kurulu Genel Başka- nı Şükran Kurdakul ve Özerk Sanat Konseyi Giri- şim Kurulu Başkanı Ttmer Levent'in yanı sıra bir süre önce Sağlık Bakanlığı göre- v inden istifa eden DYP mil- letvekili Yıldınm Aktuna, eski Kültür Bakanı ve CHP miletvekili Fikri SağUr, ANAP milletvekilİ Yüksel Yalova ve Beşiktaş Belediye Başkanı Ayfer Atay konuş- macı olarak katıldı. Alan toplantılan ve her sa- natçı örgütünün kendi alanı- na ilişkin faaliyet raporlan- nm sunulmasmdan sonra ger- çekleşen açılışın ikinci otu- rumunda 'tdif haklan' ko- nusunda raporlar tartışmaya açıldı. Açilışta ilk sözü alan Ayfer Atay, Türkiye'nin için- de bulunduğu durum itibany- Sağlar, 'Susurluk kazasında ortaya çıkan süahlann bedeli, bugün bir özel tiyatronun masraflannı karşılayacak kadardır' dedi. (KAAN SAĞ AN AK) Ia3. SanatçılarKurultayı'nın geEçekleşünlmesini önemli buldugunu belirterek Türki- ye'nin bugünkü ortamında sanata ve sanatçıya özlem duyulduğunu söyledi. ''Sa- nat özgür bir ortamda yeşe- ri)w,arnagörülüyorkiözgür- lûk yavaş yavaş geri alınıyor. 1400>Tİgeriy€çekfliyoruz-dı- yen Atay, kurultayın sanatın sorunlannı tartışmakla bir- likte laik, demokratik Tür- kiye özlemini duyan insan- lann sorunlannı da gündeme getirmesini diledi. Ulusal Sanat Kurulu Ge- nel Başkanı Şükran Kurda- kul ise Türkîye tarihinde bi- rey olarak yaratıcı özgürlü- ğe sahip çıkıldığını belirte- rek kurultayın bu kez örgüt- lü bir bütünlük ıçerisinde bu mirast sürdürdüğüne dikkat çekti. Kurdakul, "Türkiye şimdiye kadar çok dar bo- ğazhrdan geçtL KurtuluşSa- vaşı'nı başarmış yarabcıla- nn olduğu bir ülkedeyaşıyo- nız. Sajisal olarak az olabi- Ihiz. ama bu ne örgütienme buuıciınizi ne deyaratma öz- gûıiüğümüzü engelleyecek- tir" diyekonuştu. Özerk Sanat Konseyi Gi- rişim Kurulu Başkanı Tamer Levent ise 3. Sanatçılar Ku- rultayı'nın, Türkiye sanat ku- rumunun oluşturulmasında üçüncü büyük adım olduğu- nu anımsatarak Türkiye'nin çağdaş dünyada yerini ala- bilmesi için Türkiye sanat kurumunun şart olduğuna dikkat çekti. Anayasanın 64. maddesinde yer alan "Dev- let sanab ve sanatçryı korur, sanaon yaygmlaşması ve se- vilmesinisağlar" ifadesinin, bugüa görev başında olan Kültür Bakanlığı'nca çiğ- nendiğini belirten Levent. " Kültür Bakanı, kültürmer- kedyapacağıyerde Taksün'in orta yerine cami yapnrrjor. BuşarttardaTürkiye'de dev- let yapısı içerisinde sanatın gelişmesini sağlayacak bir özerk sanat kurumunun ku- rulmaa şarttır" diye konuş- tu. Levent, sanatçı haklanna da değinerek sanatçınm en önemli hakkının olaylara el koyabilmek. ülke sorunlan konusunda görüş bildirip ta- vır alahilmek olduğunusoy; ledi. Türkiye'de 'sanatçı' ta- nımının hâlâ 'vasıfsız işçi' olarak algılandığına dikkat çeken Levent, bu kurultayda sanatçılann mesleklerinin is- mıni ve faaliyet alanlannı or- taya koyacaklannı, kavram karmaşasına son verileceği- ni belirtti. Sanatçı örgütleri- nin üç yıl boyunca örgütlü bin çaba içinde kurultayı ger- çekleştirdığini vurgulayan Levent, tartışma konulann- da ülke sorunlannı ele alma- Karikatür karnavalı başhyorKültür Servisi - Başkente beş gün süreyle renk katacak karika- tür karnavalı bugün Kültür Ba- kanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü Sergi Salonu'nda başlayacak. Karikatür Vakfı'nın düzenlediği '3.LluslararasıAn- kara Karikatür Festhali' 13 ma- yısta son bulacak. Karikatür Vakfi'nın 1995 yı- lından bu yana Türk karikatür sanatına katkıda bulunan sanat- çılar arasmdan seçtiği 'Yıhn Ka- rikatürcüsü' bu yıl, 55 yıllık ka- rikatür sanatçısı Eflatun Nuri Er- koç \akfin 'OnurArmağanı'nı ise 54 yıllık karikatür sanatçısı Semflı Balaoğhı'na açılış törenin- de verilecek. Açıhşta, Romanya'dan ünlü karikatürcülerden kurulu 'Acade- mia Catavencu' adlı karikatür topluluğunun yanı sıra, Tan Oral'ın 'Siyasi Kçyfıvet' başhk- h karikatür sergisi de izleyici- lerle buluşacak. Festivalde 10 mayıs cumartesi günü Alman- ya'dan VVolfgang Kleienert, Neil Cosacu, ttalya'dan Assunta Toti BurattL Romanya'dan Ion Bar- bu, Tudor Octavian, Hırvatis- tan 'dan Srecko Puntaric, Çin 'den Zhang Yaoning. Moldova'dan Valeri Curtu ve Semih Baknoğ- lu, Hıfa Topuz, Eflatun Nuri Er- koç, PiyaleMadra,Semflı Pbroy, Güngör Kabakçıoğlu, tzel Ro- zental, İsmail Kaya, Önder Şen- yapıta gibi birçok ünlü Türk ka- rikatürcüsünün katılacağı 'Sa- natta Karikatür' adlı sempoz- yum gerçekleştirilecek. Sempoz- yuma katılan sanatçılann yapıt- lanndan oluşan bir de katalog hazırlanmış. Her yaştan karikatür sevdalı- smın birlikte karikatür çizeceği 'Nereye?' adlı work- shop ve im- za günü, 11 mayısta yapılacak. Festivale halya'dan 'Studio D'Arte Andromeda' topluluğu sergisi Başak Sigorta galerisin- de 10 mayısta, Çinli karikatürcü- ierin kafilacağı sergi Karaca Sa- nat Galerisi'nde 11 mayısta, Hır- vat sanatçılann yapıtlanndan olu- şan sergi Ankara Sanat Galeri- si'nde 12 mayısta izlenebilecek. Almanya'dan 'CartoonfabrikKö- penkk' topluluğunun sergisi, ay- nı gün Alman Kültür Merke- zi'nde açılacak. 'Sanatta Karikatür' adlı ulus- lararası karma sergi, TOBAV Sergi Salonu'nda 12 mayısta açı- lıyor. Almanya'dan Valeri Cur- tu'nun 'Karikatürier'. Füsun Ka- vala'nm 'Toprağm Işığı' başlık- lı seramik sergisi de festivalin son günü olan 12 mayısta llya- da Sanat Galerisi'nde ilginizi bekliyor. \ PARIS MEKTUBU Dolu dolu bir müzik adamı: Malgoire COŞKUN TUNÇTAN Herhangi bir klasik müzik tutkunu, Paris'te, her gün, onu zevklendirebilecek, en azın- dan yirmi, kimi zaman kırktan fazla temsil ya da konserden birini seçebilir. Bu mevsim, izlediğim operalar arasında il- ginç bir anlayışla sahnelenmiş ve kişilerin çoğunun güçlü ve berrak tınılı, üstelik oyunculuk açısından >"etenekli sanatçılarca canlandınldıklan ya- pıtlar boldu. Çok yankı uyandu^n başan- lı bir girişimden söz edeyim önce. .kan-ClaudeMalgoire, 1960*lı yıllann ba- şında, Paris Orkestrası'nda, Ingilizkorno- su sohstiydi. Aynca obua da çalıyordu. Özellikle çağdaş bestecilerin yapıtlanna tutkundu ve bu alandaki yeteneklen, Munch, Ozawa,Karajangibi ünlü şeflerin dikkahni çektiğinden, en tarunmış senfoni orkestra- lannın konserlerine, sık sık, konuk sanat- çı olarak katılıyordu. Çağdaş müzik alanın- daki başanlan böylece çoğaladururken, daha eski yapıtlara giderek derinleşen bir ilgi uyandı onda. 1966'da birkaç müzisyen dostuyla kurduğu " La Grande Ecurie et la Chambre du Roy" adlı toplulukla 17. ve 18. yüzyıllann, LuOy, Campra, Rameau, Chaıpentiergibi kalburüstübestecilerinin yapıtlannı aslma en uygun biçemlerle ic- ra etmek çabasına girişti. Artık salt bir çal- gıcı değil, aynı zamanda orkestra ve koro şefı, müzikolog, sahne yönetmeniydi. Mü- zik dünyasında ünü öylesine arttı ki birçok ülkenin en gözde opera ve orkestralannca degişik çağlann klasik müziklerini yönet- mek için Avrupa'nm en büyük kentlerine sık sık çağnldı. 1981 'de, Fransa'nm kuze- yindeki Tourcoingkentindeki Lirik atölye- ye müdür olarak atamşının ardından -sah- neye koyduğu operalar- Fransa'nın çeşitli yörelerinde sergilendi ve büyük başan ola- rak nitelendirildi. 1987'dedünyanınengör- kemli şatosunun bulunduğu Versailles'da, Barok Müzik Merkezi'nin başkanlığına da getirdiler onu. Bu arada kaydettiği CD'le- rin çoğunluğu en parlak ödülleri kazandı. Çoktandır gerçekleştirmek istediği bir gi- rişim 1995'tesomutlaştı. Mozart'ınherbi- ri Da Ponte'nin birer librettosu üzerine ku- rulmuş ünlü üçlüsünü ("Figaro'nun Dü- ğünü", "Cosi, Fan T\rtte", "Don Giovanjıi") deneyimli opera rejisörü PierreConstant'a sahneletti. Orkestranın başma da kendisi geçti. Bu mevsim, Paris'te, 2000 seyirci ağırlayabilen görkemli Champs Elysees Tiyatrosu'nda, bu çok başanlı temsilleri ben de gördüm. Yalmz halkm değil, uz- manlann tümünün çok övgülü değerlendir- meleri, Auvidis plak şirketini bu temsille- rin üçünü de kaydetmeye ve yayımlamaya özendirdi. Verdi'nin en sevdiği opera Verdi'nin yaşamöyküsünden öğrendim: Bestelediği otuzu aşkın opera arasında en çok "Rigotetto"yu sevdiğini sık sık söyler- miş. Gerçekten, her bölümü kendine özgü güzel ezgileriyle belleklere yerleşen nefıs biryapıt. Yıllardanberi Paris'tehiç sahne- lenmemişti. Bu mevsim, nihayet, Devlet Operası'nı Bastille sahnesinde tekrar zevk- le Lzleyebildik, Vıctor Hı^o'nun "Kral E|- leniyor"undan esinlenen bir başyapıtı, Jerome Savary çok özgün bir anlayışla sah- neye koymuştu ve benim seyrettiğim gü- nün kadrosunda, özellikle Eduard Tuma- gian (Rigoletto), Youngok Shin (Gilda) ve Ramon Vargas(Mantova Dükü) her açıdan başanlıydı. BeDini'nin operalanndan Romeo ve Jül- yet söylencesinden, Gounod'dan çok deği- şik bir biçimde esinlenerek bestelediği "I Capukti ei Montecchi" hakkmda hıçbir şey bilmiyordum. Bastille sahnesinde sergile- nişi sayesinde hem bu yapıtı tanımış, hem de olağanüstü başanlı bir temsil görmüş ol- dum. Robert Carsen'in rejisi ve Mkhad Levine'in dekor ve kostümleri eylemin öğe- lerini çok çarpıcı kılmıştı. Başlıca iki rolü üstlenen Laura Claycomb (Jülyet) ve Ve- selina Kasarova (Romeo) gerek sesleriyle, gerek oyunculuk yetenekleriyle ancak övül- meye değerdiler. Yine Bastille'de, Houston Operası sa- natçılan, Paris Lirik Orkestrası eşlığinde, Gershwin' in üstyapıtı "Porgy and Bess"i sundular. En çok "Mavi Rapsodi''si ve "Pa- ris'te Bir Amerikah"sıyla tanınan besteci, gerçek bir opera da yaratmayı, bir bakıma Amerika'nın Verdisi olmayı düşlemişti. Bunu becerebileceğini bu güzel yapıtla ka- nıtladı, Paris'te çok beğenı kazandı. Benim seyrettiğim akşam, Bess'i Marquita LJster adında çok yetenekli bir sanatçı canlandı- nyordu. nın kaçınılmaz oldugunu söy- ledi. 8 yıllık kesintisiz eğirim konusuna da değinen Le\ent, "Din egitimi olsun olmasın taruşmalannda hiç sanateği- timine değinilmivor. Oysa. 8 >ılhkeğiurnk' konservatuvar- lann da veniden ele alınma- sıgerekryor"dedi. Eski Kültür Bakanı ve CHPmılletvekıli Fikri Sağ- lar ise Türkiye'nin çağdaş uluslar arasında saygın bı- çimde yer almasının sanat ve sanatçılarla mümkün oldu- ğunu vurgulayarak "Türld- ye'nin saygırüığının tek ne- deni, sahip olduğu sanatçıa- dır ve o sanatçısının yalnız kalmasına rağmen verdiği , »ücadeledir* dedı. Son gün- . ferde yaşanan olaylarla ülke yönetiminin hukuk devleti olmaktan uzaklaştığını be- lırten Sağlar, sanatın siyaset- ten her zaman önde gittiği- ne dikkat çekti. Sağlar ko- nuşmasını şöyle sürdür- dü: "Bugün laiklik, demok- rasi ilkelerinden hızla uzak- laşıyoruz. Susurluk kazasın- da ortaya çıkan silahlann be- ddL bugün birözel tjyatronun masraflannı karşılayacak ka- dardır. İrtica ik darbe arasın- da sıkışnnlan Türkiye'de sa- natçılann gücü işte burada beüiolacak. Türkiye'de. siya- si kadrolannagelişigüzel yön veren bir "derın deviet" söz konusu. Siyasi partiler, şov yapmak amacıyla sanatçıla- n bünyelerine alıyor. Oysa Atatürk cumhuriyeti kurar- ken en önemli temelin kültür oldugunu söylemişti. Bugün- kü yöneticiler ise sanatınve sa- natçuun çok gerisinde." Demokrasi özlemi Eski Sağhk Bakanı Yıldı- nm Aktuna ise kültürün par- ti programlanna veparti tem- silcilennin anlayışlanna terk edilmeyecek kadar önemli bir konu oldugunu belirterek bugünkü Kültür Bakanlı- ğı'nın ıdeolojisini eleştirdi. Aktuna, de\letin kültür ve sa- nat alanındaki korumacılığı- nı Türk demokrasi gelene- ğiyle bağdaştırarak "Hiçbi- rimiz demokrat değfliz çün- kü öy le yetişmedik. Bizler de- mokrasi özlemi duyan insan- lanz" diye konuştu. ANAP Milletvekilİ Yüksel Yalova ise 64. maddede sözü geçen devletin korumacı zihniyeti- nin artık değıştirilmesi ge- rektiğini, dev letin sanatın ge- lişimine katkıda bulunması- nın zaten bir görev oldugunu belirtti. Yalova. "Devlet sa- natçıyı kinıe, neye karşı koru- yacak? Devletin sanatçryı ko- ruması işin 23 Nisan müsare- mesidir. Devietbu konudagö- revlerini yerine^tirmezse ce- za hukumın işiemesi gerekir. Btzimbubüinciduşturmamız gerek" diye konuştu. CHP milletvekilİ Ercan Karakaş. Başbakan Yardım- cısı ve Dışişleri Bakanı Tan- su ÇiBer, ANAP Genel Baş- kanı MesutYılmaz. CHP mıl- letvekili İsmail Cem. millet- vekilİ Hakan Tartan. Muğla Valisi Lale Aytaman, Çağdaş Yaşamı Destekleme Demegi Başkanı Türkân Saylan ve STK Koordinasyon Kurulu kurultayı, telgraf çekerek des- teklediler. YAZI ODASI SELİM İLERİ Öykülepim... Öykülerim... Feridun Andaç, son sıralar anlamlı kitaplar ha- zırladı: Aydınlanmanın Işığında Sanat Insanlanmız. İlk kitap Vedat Günyoî'u dile getiriyordu, ikincisi Salâh Birsel'i. Sonra Orhan Asena ve Fakir Bay- kurt. Hepsi değişik alanlarda edebiyata emek ver- miş kişiler. Vedat Günyol, Dile Gelseier1 ] hazıriayan yazıla- rında, daha 1940'larda, 1950'lerde Hüseyin Rah- mi'ye, Halide Edib'e, Yakup Kadri'ye. hele Sart Faik'e, 'yaratıcı eleştiri'nın yordamıyiayepyeni yo- rumlar getirmemiş midir? Salâh Birsel şiirinden denemesine Türkçe'de eş- siz çevrenlere alıp götürdü bizi. Bugün de götürü- yor. Doğrusu, Salâh Birsej'i okumaya doyamam... Feridun Andaç, Adam Öykü dergisinin yeni sa- yısı için bana sonjlar yöneltti. Gerçi son yıllarda çok az öykü yazdım, ama Andaç'ın sorulan beni aldı, otuz yıl öncesine götürdü. Şu soru: "Ve ilk kitabınız Cumartesi Yalnızlığı'n/ bin bir heyecanla, tutkuyla, sekiz öyküyü bir araya getirerek oluşturdunuz. Yazmak, yazılanlan birile- rine ulaştırmak çabası nasıl bir duygu yaşatıyordu o günlerde size?" Yanıtladım. Gelgelelim yanıtlayıp geçtikten son- ra, bu soruya yeni yeni yanıtlar da düşündüm. Yıl- lar geçip gitmemiş gibi geldi bana. Andaç'ın du- yumsattığı heyecanı yeniden yaşadım. Kitap yayımlamak benim için o kadar önemliydi ki! Gençliğimin ülküsü olup çıkmıştı handiyse. Bir kitabım çıkınca birdenbire ünlenecegimi sanıyor- dum. öylesine aşağılık duygusuyla kavruluyordum ki, üne ihtiyacım oldugunu sanırdım. Temel dürtü sanırım buydu. Cumartesi Yalnızlığı çıktı, kitabevlerinden geri çevrildi. Neyse ki dergi- ler bana kucak açtılar. Aşağılık duygum geçmedi, ama yazı yazmanın büyüsüne kapıldım. (Bugün o aşağılık duygusunu çok sevıyorum. Ezilip durma- ma; kişiliğimi borçlu olduğumu biliyorum artık.) Yazdıklarım birilerine ulaştı mı o günlerde? İlk hi- kâye kitabtmı okuyanlar ne düşündüler? Tank Dur- sun K. alabildiğine destekleyici bir yazı yazmıştı; 'güzel acemilik' diyordu. Bu sözün anlamını yazık ki çok yıllar sonra anladım. Hep acemi kalmak, her defasında güzel acemilıklerle donanabilmek... ...Ve o tutkuyu yeniden, her defasında duymak! Duyduğumu biliyorum, yazık ki seyrek anlarda. , Büyük heyecanlar duyardım, yazdıktanm soluH soluğa bırakırdı beni. Bir öyküye son noktasını ko« yar koymaz, yeni bir öyküye ille başlamak isterdim. Otuz yıl öncesinin arkadaşlan benden ne çok çektiler! İki sayfa yazsam koşup okurdum onlarai telefonlar eder, okurdum. Şımdı sessizliğe gömül4 müş yazıyorum, eski kıtaplan şurasından burasın^ dan kendi kendime bile zor okuyorum, kendi yaz-? dıklanmı tabii. Ne var ki o eski coşku bazan geri geliyor. CernH Şevket Bey, Aynalı Dolaba İki El Revolver'm kimi sayfalannı yazarken gençliğimdeki gibi soluk so- luğa kaldığım oldu, tatlar aldım. sonra sönüp gitth ler, sayfalarım sanki sarardı. ; Feridun Andaç bütün öykü kitaplanmı tek tek soruyor. Pastırma Yazı büsbütün uzaklaşmış. Bir Denizin Etekleri'ni iyi ki yazmışım diyebiliyorum. Son Yaz Akşamı'na ad veren uzunöykü yine gönlümü incitiyor, orada gençlik kitaplanmı uğurluyorum besbelli._. ... ^ ^ Feridun Andaç'a da söyledim: Öykülerim... öy^ külerim... Ama ben hep başkalannın öykülerini sev- dim. Dünya edebiyatından, Türk edebiyatından sa- yısız öykü kalbimde yaşadı. Benim yazdıklarım onlara birer sesleniş belkii onlarla bir arada olma, yan yana görülme isteği. Yazarken böyle hissetmezdim. Dört dörtlük bit hikâye yazdığıma inanırdım. Yıllarca Memet Fuafın gözünün içine baktım: Neler düşündüğünü gözün- deki ifadeden kavramaya çalıştım. Hümeyra'nın çok incelikli yeni çalışmasında bir şarkı var: 'Olmaz'. Talibrnin sözleri örüyor bu şar-i kıyı: "Hazne dolu akçem olsa I Tûriü kumaş boh- çam olsa I Yalan dünya bahçem olsa I Benden bir gül alan olmaz"... Nankörlük etmeyeyim, soluk güllerimi alan oldu. Mektuplar yazdılar, telefon ettiler, sokakta yolumu çevirdiler. İncelikli sözlenyle, karşılıkverilemezsev- gileriyle donandım. Ama hep 'suç 'un sancısını duy- dum; yoksa onları aldattım mı diye düşündüm. Ey okur, sen de bana yaz! Takvimde İz Bırakan: "Kendımi anlatmak! Kendim sandığım birini! Yıl- lar sonra o biri, bir başkası gibi. Anılanmdaki beni öyleyabancı buluyorum kendime. Dalıp gittikçe geç- mişe, birokunmuş romana, bir eski filme dönüşü- yor o geçmiş." Oktay Akbal, Batık Bir Gemi, Can Yaytnlan, 1997. KULTÜRİ ÇİZİK KÂMİL MASARACI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle