23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2MAYIS1997CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Cannes'da uluslararası seyirci önüne çıkacak olan 'Akrebin Yolculuğu' bugün gösterime giriyor 6 Sen her saati onarahilir ıııisiıı usta?'Çalışırken ansızın belirip 'Zaman yoktur' diyen ve 'Sen her saati onara- îrihr misin' diye soran esrarengiz bır ya- baccıdan (Aytaç Arman) aldığı adres ve anahtarla trene atlayarak yollara dü- şen gezginci saat tamircisi Kerem Us- ta (Mehmet Aslantuğ), vardıği cennet gibı bır kasabaya hâkım bir yamaçta di- kilmiş, bütûn yöreyi kuşbakışı gören bir saat kulesinde karşılaştığı gizemli bir kadımn, Esra'nın (Şahika Tekand) etki ve çekim alanında buluverir kendi- ni. Saat kulesının. bu arada kasabadaki çok şeyin sahibi ve kadımn da kocası olan, 'insanı genç rutan, bilgi, maharet, sabır işi' ava meraklı. güçlü kudretli. sert, yaşlı Agâh Bey'in (Tuncel Kurtiz) tamir işini vermesiyle, yıllar önce bir müşteri tarafından bırakılmış, konuş- maz bir papağanla sürekli konuşan, hiç dışan çıkmaz, insan sarrafı bir kâti- bın(NüvitOzdoğnı) çekip çevirdiği. yö- renin biricik oteline yerleşerek kulede çalışmaya koyulan Kerem Usta, biraz kurcalayınca saatin derdinin aslında sa- dece uzun süre çalıştınlmamış oldu- gundan kaynaklandığını anlar. Evlilik hediyesi saat kulesi Günortasında yıne gördüğü esraren- giz Esra'yı kasabadan göl kîyısına ka- daruzaktan gözleyip izlerken duyduğu iki el silah sesiyle bir cinayete tanık ol- duğunu sanır. Bir gece önce otelde gör- düğünü zannettiği, kırmızı atkılı bir adamın ölüsü suda, gölün sazlıklı kıyı- sındadır. Koşup komisere (Kenan Bal) ve polislere anlaürsa da göldeki tam do- nanımlı arama-tarama sonucunda hiç- bir şey bulunmaz. Kirnseyi. görüp anlattıklanna inandı- ramayan, üstelik panikleyip kaçarken düzenli tuttugu gûncesini de düşürüp yitiren, ancak Esra'nın da suç mahallin- de bulunduğnndan kimseye söz etme- yen Kerem Usta. giderek bu gizemli ka- dma fena halde tutulur. kocası Agâh Bey'in tüm tehditkâr ve saldırgan tavır- lanna rağmen. Feleğin çemberinden geçmiş, bıçkın Agâh Bey'in Esra'ya evlilik armağanı olarak vaktiyle vermiş olduğu saat ku- lesine, 'tnsanlar zamanı nasıl anlaya- cak?' diyerek bir de çan takmasını is- ter kadın ustadan. Çanı döktürmek için başvurduğu dökümcü de (Mach Ko- per), yıllar önce, kendisininkinin tıpkı- sının aynısı, okkalı, büyücek bir çan si- parişinin verildiğini, ama sonradan •İoitnsem*rgderek bu dökühnüş, işi bit- miş çanı almadıgını öğrenen Kerem Usta, bununla sahibince geri alınma- mış, otel kâtibinin papağanı arasında paralellik kurar. Zamanın içinde savrulmak Dökûmcüde yıllardır duran çanm es- rannı sorduğu sinirli Agâh Bey tarafın- dan terslenerek ilk trenle kasabadan postalanma emrini çaresiz kabullenen Kerem Usta, 'İşini bitirmeden gidecek- sen çek git' diyerek bozuk atan kadını kıramadığından saat kulesine dönerek çanı yerine takar. Artık çanın her çalı- şında hatırlayacağı, kuleye herbakışın- da düşüneceği, hiç kaybetmek isteme- diği âşığının birlikte gitmek önerisini de geri çeviren ve bundan böyle de kuş- kusuz bir yerden bir başka yere savru- larak öteki yitik beldelerdeki saatleri tamir etmeye yollanacak Kerem Us- ta'ya onca istediği gerçeği sonunda SUNGU ÇAPAN Akrebin Yolculuğu Yönetmen: Ömer Kavur/ Senaryo: Macit Koper, Ö. Kavur / Kamera: Erdal Kahraman / Müzik: Attila Özdemiroğlu / Sanat yönetmeni: Selma Gürbüz / Oyuncular: Mehmet Aslantuğ, Şahika Tekand, Tuncel Kurtiz, Nüvit Özdoğru, Rana Cabbar, Macit Koper, Tomris Oğuzalp, Kenan Bal, Aytaç Arman / 1997 Türk, Macar, Çek ortak yapımı (Alfa Film) açıklar Esra, daha 7 yaşındayken öl- müş, küçük kızının mezan baştnda. Aslında yıllar öncesinde küçük kızı Deniz'in öldüğü gün sessizliğe gömü- lüp o tarihten beri bir daha çalışmayar» saat kulesi. çanıyla yeniden tüm kasa- baya zamanı bildirecektir artık. Alışılmış kronolojik sıra izlemeksi- zin geçmişle geleceğin. karanlıkla ay- dınlığın, geceyle gündüzün ve kişilik- lerin birbirine kanştığı. yan düşsel ya- n gerçek. karmaşık bir oyun ya da gi- zemli aşkmasalı gibi hikâyeedilmişbu hafıf polisiye soslu zaman üstüne labi- rentimsi öykü, sonunda mal sahibi, mü- tehakkim Agâh Bey'e tamirini tamam- layıp ince ayar çektıği, çanlı saat kule- sini teslim eden. aldığı ücreti de kâtibin, sevgili papağanının gidişiyle üzüntü- sünden ölmesi ve otelin kapanması du- rumu üzerine köyüne dönmeye hazırla- nan temizlikçı kadına (Tomris Oğuzalp) veren. "içinde artık bulunmadığı bir za- manın boşluğunda savrulan'. kırmızı atkılı. 'lanetlenmis,' Kerem Usta'nın, her şeye rağmen gerçeği öğrenmek ıs- temesiyle sürüp gidecek, kısır döngü devam edecektir... L'stahklı çevre-mekân kullanımın- dan hayli özenilmiş sahne düzenleme- lerine, zevkli çerçevelemelenne, renk, ışık. gölgelerin kaynaştığı başanlı gö- rüntülerinden görüntü ve ses-müzik akışının belirgın uyumuna kadar ger- çekten hayranlık venci bir zengınliğe sahip bir görselliğin ön plana çıktığı 'Akrebin Vbkuluğu.' 23 yılda 11 uzun film yaptıktan sonra sinema dılini yet- kin biçimde kullanarak estetık ve plas- tik bir düzey tutturan ve kendine özgü, dingin. olgun bir üslup oluşruran. sine- mamızın belki de en önemli, \ izyon sa- hibi yönetmeni sayabileceğımiz Ömer Kavur'un. 6 yıl önceki •Gizli Yüz'le yo- ğunlaştığı 'bireyin zaman içindeki gi- zemli serüvenini' yine sürdürdüğü son filmı. 6 ödül topladığı Ankara'dan sonra son Istanbul Film Festıvalı'nde de ulu- sal yarışmanın en iyi film ve yönetmen Altın Lale'lerini alan. önümüzdekı gün- lerdede seçildiği Cannes'da. 'Belli Bır bakış" yan bölümünde gösterilecek 'Akrebin Yolculuğu 1 , estetik ve tematik bütünlük bakımından Ömer Kavur si- nemasının toplamı gibi duran, mekân- la zamanı birleştirip kaynaştıran, labi- rentimsi bir yapıda simgelerle kurul- muş. 'AnaynrtÖteli*,'Gece Yolculuğu'. 'Gizli Yüz'ün arayış. zaman-zamansız- lık. yalnızlık, içsel-dışsal ve kişilikler arası yolculuk. vb temalannın ve belli ögelerin bileşkesi niteliğinde. farklı bir film. Hayranlık verici görseUik Kavur'un otel. tren. istasyon, kasa- ba, yollar. pavyon-konser. cinayet so- ruşturması. vb gıbı aşınası olduğu du- rum ve mekânlara bu kez yeşilin her to- nunu barındıran orman, göl. vb gibi renk cümbüşünden geçilmeyen, izle- nimcı doğa manzaralannı da kattığı 'Akrebin Vbkuluğu,' aynı temanın çeşit- lemeleri üstüne gelişen, sessizliği büyü- ten doğal seslerle örülü. Atilla Ozdemi- roğiu imzalı müziğı. kameraman Erdal Kahraman'ın neredeyse tüm doğay ı şık bir ambalajla paketleyerek kadrajına sığdırdığı nefis görüntüleri ve yönet- menin son dönemde ı> ice benimsediğı. açık seçık biçimde 'labirentburcu'nda dallanıp budaklanarak gelişen, masal geleneklerine yaslanan. ayna, göl, ma- dalyon, saat kulesi, elma, vb gibi sim- geleri kapsayan, usta işi anlatımıyla seçkinleşiyor. Bütün bu izlediğimiz, arayış, yolcu- luk temalanyla örtüşen, geçmişle gele- ceğin birbirine kanştığı, hem duru hem bulanık. düşsel bir atmosferde seyre- den, zaman kavramına ilişkin bu tutku- lu, karmaşık aşk öyküsü gerçek mi yok- sa Kerem'in hafızasında yarattığı, kişi- liklerin içiçe geçtiği bir arayış oyunu mudur sadece? Finalde de verilen, göl sulannın üs- tünden hızla akarak geçen modern bir jenerikle daldığımız, kronolojiye boş- vererek geçmişle şimdiki zaman ve ge- leceğin birbirine girdiği, kanşık bir o- lay örgüsüne dayanan, 'zaman içinde zamansızhğın peşine düşülen,' fizıksel ve psikolojik bir arayış yolculuğunu, zaman kadar mekânın da önem ve an- lam kazandığı gerçeküstücü bir rutku fantezısini hikâye eden film, bulma- camsı 'meüıi' nedeniyle farklı okuma- lara açık bir görünüm arz ediyor aslın- da. Geçmiş ve gelecek içiçe Kolayca anlaşılmaz, belirsiz, yer yer soğuk yanlanyla, kıskıvrak yakala- dığı pek söylenemeyecek vasat seyirci- yi agır bir atmosfere garkedebilecek fil- min, iki yanlı soru-cevaplarla, iç ses'lerle, bılgece diyaloglarla. Kerem, Esra, Agâh Bey üçgeni ekseninde sey- reden öyküsü, birtakım yan kişilik ve öykücüklerle kaynaştınlmış, badem bı- vıklı otel kâtibi, Agâh Bey'in kabasa- ba, sohbetine doyum olmaz, 'boyundu- ruklu öküz'den farksız adamı (Rana Cabbar çok iyi), dökümcü usta ve kör- lerden oluşan sazekibi gibi. Kasabanın geleneksel panayın içın gelip otelde ka- lan ve kadın vokalistin sesiyle lambayı patlattığı konserlerinde Dead Can Dan- ce'vari mistik bir müzik yapan, kara gözlüklü. gezginci saz ekibinin varlı- ğıylaçeşnilendirilmiş fılme, gereklı ya- ratıcı katkıyı sağlayan performanslar almış oyunculanndan yönetmen genel- de. Çoğumuz gibi gördüğü rüyalan uyandığında hatırlamayan Kerem - Mehmet Aslanruğdan. Agâh Bey ro- lünde, genç kansını elinden kaçırmak istemeyen, hayatta herşeyi denemekten yana, despot ve unutulmaz bir yöre ağa- sı kompozisyonu çizen, yıllann usta ak- törü Tuncel Kurtiz'e kadar. Çemberin tamamlandığı finalde. Ke- rem'le Esra'nın pırinç karyolalı yatak sahnesinde, kahramanlannın belki de çocukluk yıllanndan tanıştıklan, vak- tiyle aynı aynaya suretlerini sığdırmış, aslında örtük, kapalı. gizli bir ortak geç- mişe sahip iki eski sevdalı olduklannı 'Hep aradım seni - Hep bekledim seni' diyaloglanyla sezdiğimiz 'Akrebin Yol- culuğu'. bana 35 yıl öncesinin, geçmiş- le geleceğin iç içe geçtiği o güzelim Alain Resnais- Alain Robbe Grillet baş- yapıtı 'Geçen Yıl Marienbad'da'yı ve unutulmaz Giorgio Albertazzi - Delphi- neSeyrig-SachaPitoerTüçlüsünüanım- sattı. Özellikle sıradışı görsel zenginlığiy- le öne çıkan. Ömer Kavur'un ustalık dönemi ürünü 'Akrebin Yolcuğu,' bakalım Cannes'da. uluslararası are- nadan nasıl ses getirecek? Resmin James Dean^imn Hızıuı sanaü, losa hayaü9 Bugün gösterime giren, son lstanbul Film Festivali'nde yan- şıp jüri özel ödülüyle değerlen- dirilen "Basquiat". kimine göre modern Amerikan resminin en parlak ressamlanndan biri sa>n- lan, kimine göreyse fazla değer biçilen, sanatı abartılan serseri ruhlu bir artist addedilen Jean- Mfchel Basquiafnın portresini çiziyor. 1960 Brooklyn doğumlu, Ha- itili babayla Portorikolu anne- den olma Basquiat, 1980'li yıl- lann başında, annesi akıl hasta- nesine kaldınlmış, nerde sabah orda akşam sokaklarda takılan, çulsuz, keş. kimsenin tanımadı- ğı, Greenwich Village duvarla- nnı, metroyu filan 'graffiti'le- riyle renklendiren, yoksul üste- lik karaderili bir genç ressam- ken, tesadüfen şık bir restoran- da And>' Warhol'a resim satarak birdenbire New York'un en çok sözü edilen, tablolan kapışılan, ünlü galeri sahipleriyle para ba- bası koleksiyonculan peşinde koşturan, ünlü bir ressam haline gelir. Vahşi cangıldan beter New Y- ork sanat dünyasının jet sosye- tesine dahil olan, 15 yaşınday- ken LSD ile tanışmış. eski Vil- lage kloşan, çok sıkı çalışıp sü- rekli ağır uyuşturuculara abone bu genç siyahi ressam, her yap- tığıyla medyaya konu edilir, ırk- çı önyargılann egemenliğindeki beyazlarca 'Siyah Picasso' nite- lemesiyle doruğa çıkanlır. Ün ve parayla pusulayı şaşı- ran genç resim stanna ünlü 'fab- rika'sının kapılannı açan Pop Art'ın Prensi (ya da Papa'sı) Andy Warhol kol kanat gerer. dostluk eder, beraberce resim yapar, birlikte üretirler. Ancak başannın her türlüsü- nü tattıkça yalnızlık duygusu ve intihar saplantısı katmerlenen Basquiat'yı. 1987'de hamisi ve arkadaşı Warhol'un beklenme- dik ölümü >nkar, kendıni tahrip edişini hızlandınr ağır uyuşturu- cularla. Siyah Picasso biyografisi Henüz daha 27'sindeyken aşı- n dozdan ölüverir 1988'de, şöh- retin zirvesındeki, bu renk usta- sı, alabildiğine üretken, kafası hep iyi ama acayip mutsuz, res- mi yiyip bitirmiş siyahi ressam Arabasıyla hız yaparken bir ba^ka araca çarpıp genç yaşta ölen James Dean'den esinlenen New York Times>'ııı Basqu- ıat'nın ölümünü duyururken kullandığı "resim dünyasının James Dean'i" nitelemesiyle anılan 1980'lerin efsanevi siya- hi ressammın kısa ve dokunak- lı yaşamını aktaran "Basquiat*\ kendi de tanınmış bir ressam olan tuvalleri çok satan, New Y- ork sanat âleminın gözde isım- lerinden Basquiat'nın arkadaşı olan (kimi kaynaklara göre Bas- quıat'nın pek de hazzermedıği) Juüan Schnabel'in yazıp yönet- tiği ilk filmi. İlk büyük sergisini 1979'da New York Mary Boone galen- sinde açan, eserleri Modern Sa- nat Müzesi'nden Paris Pompı- dou merkezine ve Londra Tate galerisindeki en seçkin ortam- larda yer alan ressam-heykeltı- ra^ Julian Schnabel, ünlülerden oluşan zengın bıroyuncu kadro- sunu bir araya getirerek doğru- su bir ilk yönetmenlik deneme- sinden umulmayacak ze\kli ve estetik bir düzey tutturmuş •t Basquiat"da. New York sanat ortamı Fılmde Basquiat'nın resimle- n olarak seyrertiğimiz tuvalle- nn de yaratıcısı olan Schnabel. ölümünden 10 yıl sonra resim sanatından şımşek hızıyla gelip geçerek arkasında renk cümbü- şü bınlerce eser bırakmış, ku- şakdışı. arkadaşı efsanevi kara derili ressamın anısına saygı ni- teliginde kotardığı bu ilk fılmin- de Jean-Michel Basquiat'nın ay- kın sanatçı kişiliğini, körü körü- ne ölümüne uyuşrurucu bağım- lıliği velihidosu güçlü cınselya- Basquiat Yönetmen, Senaryo: Julian Schnabel / Kamera: Ron Fortunato / Müzik: John Cale, J. Schnabel / Yapım Tasarım: Dan Leigh / Oyuncular: Jeffery Wright, David Bowie, Dennis Hopper, Gary Oldman, Benicio Del Toro, Michael Wincott, Courtney Love, Claire Forlani, Christopher VValken, VVillem Dafoe, Tatum O'Neal, Parker Posye/1996ABD (Miramax, WB). şamını filan es geçerek hayli de- nnliksiz ve düz tarafından hikâ- ye ediyor. gözalıcı. artistik bir Ne\v York sanat ortamı tasviriy- le kanşık. Fırçasını bırakıp kameranın gensine geçerek ressam-sine- macılar kervanına katılan Schnabel'in. Basquiat'nın, ka- rizmatik ve karmaşık karakteri- nı yüzey sel tarafından yansıtan, tedirgin edici yanlannı, aykın özelliklerini geçiştiren. kişisel görüşlerini teğet geçen 'elitist snobizmi'nin ürünü bu biyogra- fık filmi. 5-6 yılda binden fazla kocaman tuval boyamış bu anti- konformist renk ustası ressamın yaşamını nerdeyse her sahneyı yürek burkucu bir trajediye çe- virerek naklediyor. Tutucu Amerikan seyircisinin nabzına göre şerbet veren 'te- miz, uslu, bohem sanatçı' ımajı- nın, alışılmadık, gözüpek bir ressam portresi bekleyen seyir- ciyi biraz hayal kınklığına uğ- rattığı "Basquiat'',yeterincede- rinlikli. nesnel ve gerçekçi ola- masa da, kimi samimi bölümle- ri, başanlı görüntüleri, Tom Wa- its'den Cale'e uzanan sıradışı müziği ve parlak performansla- nyla ilgi çekiyor yine de. Sonuçta "boyanın kokusunu ve bir dönemin atmosferini' az buçuk duyumsatan, günümüzde Paris'in yerini alan New York sanat âlemine ilişkin seyirciye bir fikir veren "Basquiat", 15 bin dolarlık resimleri öldüğün- de 300-500 bin dolara fırlayan, çok tartışma konusu edilmiş, Andy Warhol'un 'fabrika- sı'ndan nasibını almış, hızlı ya- şamış, genç ölmüş bu coşkun taşkın siyahi ressamın 1980'le- re damgasını vurmuş yaşamını karşımıza getiriyor. Öncelikle Jean-Michel Bas- quiat'yı oynayan zenci aktör Jeffrey VVright'la kusursuz bir makyajlatıpatıp Andy Warhol'a benzetilmiş David Bowie'nin öne çıktığı parlak kadroyu, Schnabel'i (Milo adıyla) can- landıran Gary Oldman, sanat ta- ciri Dennis Hopper, mahalle ar- kadaşı Benicio Del Toro, gazete- ci Christopher VValken,elektrik- çi VVlllem Dafeo, Tatum O'Neal ve 'groupie gjrl' Courtney Love gibi ünlü oyuncular tamamlıyor. Resimle, plastik sanatlarla haşır neşir seyircinin özellikle keyif alacağı, sığ ama renkli, ilginç bir bağımsız sinema örneği "Bas- guiat". KEDİ GOZU VECDİ SAYAR Bir Mayıs Günü Siz bu satırları okurken, takvimler 2 mayısı gös- terecek. Oysa, ben şu an 1 Mayıs'ı yaşıyorum. Gü- neşli, pınl pınl bir Paris sabahı, bütün köşeleri tut- muş çiçekçilerin arasından geçerek geldim, otur- dum bilgisayann başına. Yol boyunca rastladığım insanların gözlerinden yansıyan yaşama sevmcıni nasıl anlatsam? Belki • size haksızlık gibi gelecek ama, şu an öylesine mutluyum ki! Bir kediyi mutlu etmenin hiç de zor olmadığını bilenler bılir... Kuşkusuz, ben de daha fazla mutluluk isterdim. Örneğin, bu sabah yeşil gözlü bir kediyle, Bastille meydanındaki kahvelerden birinde kahvaltı etme- yi, ona bir minik buket "müge" vermeyi, sonra bir- likte 1 Mayıs yürüyüşüne katılmayı... Ne yapalım kı "Bır koyundan iki post çıkmaz" (Yani, postlardan bırini THK'ye verelim, ötekini de isteyen alabilir, diyerek işin içinden çıkamazsınız!). Bir kediden, kendi gücünden ve verebildiklerin- den fazlasını ıstemek olmaz. Öyle ise biz de yetinmesini biliriz. Bir köşede sessizce durur, önümüzden geçen kalabalıklan seyrederiz. Sosyalistlerin, komünistlerin ve yeşil- lerin güçbirliğini hasetle ızleriz. "Elbet bir gün biz- de de bu olgunluğa erişilir" diye teselli buluruz. Ama, kaygılar yakamızı bırakır mı kolay kolay? Bırakmaz elbet. Günü "Acaba, şu an ülkemde ne- ler oluyor?", "Gazetelerde yarın hangi başlıklarla karşılaşacağız?" türünden endişelerle geçireceği- mizi, akşam televızyonun düğmesine basarken el- lerimizin titreyeceğıni bal gibi biliyoruz. Biliyoruz da bu gecenin bir başka özelliği daha var: Ingiliz seçimlerinden Işçi Partisi'nin zaferle çık- ması bekleniyor. Bundan daha güzel bir 1 Mayıs armağanı olabilir mı? Açarsın telefonu, "Haberle- ri izledin mi?" diye sorarsın yeşil gözlü kediye. • • • Mayıs ayı, göçmen kediler için zorlu günlerin ha- bercisidir. Dünya basınında Türkıye'nin adının sık sık ve pek de "sitayişkâr" olmayan biçimde geç- mesi için pek çok neden vardır. 1 Mayıs'ı kazasız belasız atlattık diyelim, bu kez sıra 3 Mayıs'a ge- lir: "Dünya Basın ûzgühüğü Günü". Hapisteki ga- zeteci, yazar sayımızla dünya şampiyonu olduğu- muzu bir kez daha öğrenip utançtan nerelere sak- lanacağımızı bilemezsiniz. "Elin ağzı torba değil ki büzesin" demiş atalarımız. Herkes hak ettiği dal- da kazanır birinciliği. • • • Neyse ki adamlar bizim basını yeterince takip edemiyorlar. Oysa o kadar çok malzeme var kı kul- lanabilecekleri. Örneğin, deseler ki "Sanat Olim- piyatlan'nın ülkenizde yapılacağını duyduk, çok. sevindik. Sevindik de nasıl olacak bu iş?" "Bir iktidar partısi milletvekilı, 'Senfonı orkest- ralanyla bu şerefli Türk milletinin alakası yoktur. Onlara hayranlık duyacak, dinleyecek kadar da düşmemiştir' demiş, doğru mu?" "Kültür Bakanınız, kültür merkezlehndeki kok- teyllerde içki ikramına izin vermiyormuş..." "lstanbul Belediye Başkanı, yeni Belediye Sa- rayı projesini onaylamıyormuş, bınanın çatısı kili- selerin çan kulesini andınyor diye..." "Bir başka Belediye Başkanı Sivhhisar'daki ta- rihi kiliseyi briket fabrikası yapıyormuş..." "Refah'lı bır milletveikli 'Liselerde hep ahlaksız insanlar yetiştiriliyor' diyormuş..." "Başbakanınız, 'Insanın maymundan geldiği yanlıştır' buyurmuş. ..Vede bulunduğu yeıierde Is- tiklal Marşınızın yalnızca erkek korolar tarafından okunmasını istiyormuş..." "Kültür Bakanlığı'ndaki kadın yöneticilehn bü- yük kısmı görevlerinden alınmış... Devlet Halk Danslan Topluluğu'nun adı Devlet Halk Oyunlan Topluluğu'na dönüştürülmüş. 'Halk dans etmez' gere/cçes/y/e..." "Nâzım Hikmet'/n 'Memleketimi Seviyorum' şi- iri Kültür Bakanlığı'nın yayımladığı bır kitaptan çı- kartılmış." "Dinçer Sümer';n hazırladığı 'Dünya Tiyatrolar Günü' bildirisi, 'Çağdışı siyasetçilerin, 2000'e 3 kala, sanata, sanatçıya ve sanat kurumlanmıza bakış ve saldırılan bağışlanabilir gibi değildir' de- diği için Büyük Tiyatro 'daki törende okutulmamış, oyun mehter marşlan ve tekbir sesleri arasında si- yasi bir şova dönüştürülmüş." "Bütün bunları gazeteleryazdı, ne diyorsunuz? Bu anlayışla nasıl yapacaksınız 'Sanat Olimpiyat- ları'n;" diye soracak olurlarsa ne diyebilirız? Elbette ki yanıtımız hazır. Büyüklerimizin yaptığı gibi, derin bir nefes alıp "Hepsi yalan bunların. Medyanın uydurması" deyiveririz. Ardından da ek- leriz: "Bakın, basınımızın ne kadar özgür olduğu- nu görüyorsunuz!" Hapisteki tüm kedilerin, gazetecilerin, yazarlann. kültür emekçıleriinn 1 Mayıs bayramları ve "Dün- ya Basın Özgühüğü Günü" kutlu olsun! BAFTA İngiliz Hasta' ve Sırlap ve Yalanlar'ın • REUTERS - İngihz Akademisi Film ve Televizyon Ödülleri (BAFTA) 'İngiliz Hasta' ve 'Sırlar ve Yalanlar" adlı filmlerin oldu. 1997 yılının en çok konuşulan filmlerinin başında gelen ve geçen günlerde 9 Oscar'la ödüllendirilen Antohny Minghella'nın yönettiği İngiliz Hasta", En lyı Film ve En İyi Uyarlama Senaryo Ödülü'ne layık göriildü. Julıette Binoche'un 'tngilız Hasta' filmindeki rolüyle En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu seçildiği törende, Mike Leıgh'ın yönettiği 'Sırlar ve Yalanlar' adlı film En tyi tngiliz Filmi olarak Alex Korda ödülünü ve En İyi Orijinal Senaryo ödülünü aldı. 'Sırlar \e Yalanlar' filmindeki rolüyle Brenda Blethyn. En İyi Kadın Oyuncu seçılirken Geoffry Rush, En tyi Erkek Oyuncu, Paul Scorfield. En iyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülüne sahip oldu. BUGÜN • İDSO'da saat 19.00 da şef Ender Sakpınar yönetiminde Nihan Yapalı (piyano) konseri izlenebilir. (243 10 68) • AKSANAT'ta saat 12.30'da 'Hamlet' adlı film ve saat 19.30'da TilbeSaran ve CüneytTürel'in rol aldığı 'Abelard ve Heloise' adlı oyun izlenebilir. • AYŞE ERCÜMENT KALMIK VAKFInda saat 17.00'de Devrim Erbil'ın başkanlığında Mustafa Aslıer, Saim Buga>. Dinçer Erimez ve Ekrem Kahraman'ın konuşmacı olarak katıldığı 'Tfirkhe'de Sanatçı Örgiitlenmelerinin Bugünü ve Dünö' başlıkh panel İTÜ Taşkışla-Taksim 109 No'lu Konferans Salonu'nda izlenebilir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle