Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 29 NİSAN 1997 SALI
14 KULTUR
PORTAL DİKMEN CÜRÜN
Kültür yoksunhığu şiddeti getirir"Yönetenkre bakuğımızda şiddetin
sokaklara taşmasını beklemek olağau-
dre."
Bir sûre önce bir "taciz" fırtınası
Türkiye'nin gündemine oturuverdi. Bır
doktor. bir gün içinde "cinsel tatizüı"
anti-kahramanı oldu. Manşetlere geç-
ti, haber saatlenne girdi, tartışma prog-
ramlanndayer aldı. Bir-iki gün önce ise
doktorun artık gündemden düştüğünü
gazetelerin arka sayfalanndaki kısa ha-
berlerden öğrendik: Ikinci kez yargı
önüne çıkmıştı. İkinci kez. çûnkü daha
önce toplumun bir kesimi tarafından
yargılanmış ve mahkûm edılmişti.
Kendı içinde bir şiddet olgusu içeren bu
olayın öncelikle ırdelenmesi gereken
yönü, insanlann bu kişinin teşhir edil-
mesi yolunda kolayca aldıklan karardı.
Nedir taciz? Sözliik anlamı "tedirgin
etme, rahatsız etme." Her gün yaşadı-
ğımız, farkma bile varmadığımız ya da
tepki vermediğimiz pek çok taciz ola-
yı sıralamak mümkün. Havaalanında
milletin vekillerini don-parça izlemek
estetik duygulanm taciz etmiyor mu?
Yine aynı insanlan çiğköfte partilerin-
den sonra düzenlenen zikir ayinlerinde
kendilerinden geçmiş birbiçimde izle-
mek yeterince taciz edici değil mi? Ya
Meclis'teki seviyesiz atışmalar. itiş-ka-
kış? Sanklı kafalar, kara çarşaflar? Ci-
• Edward Bond'un"Kurtanldı" (Saved) adlı oyununda acımasızlık ve şiddet gündelik yaşamın
bir parçasıdır. Yazar, diğer oyunlannda olduğu gibi burada da toplumun ekonomik ve kültürel
yapısını irdeler. "tnsan cinsi.. siyasal suçlular tarafindan tehdit ediliyor. Yönetenlere
baktığımızda şiddetin sokaklara taşmasını beklemek olağandır."
• Bond'a göre akıldışılığa ödün veren bir düzende yaşamak insanı çılgınlığa sürükleyebilecektir.
Bu gerçek üzerinde duruîduğunda; Sincan'daki Kudüs Gecesi'nde bir avuç gencin öfke ve kin
kokan ve de maalesef her yerde "tiyatro" gösterisi olarak değerlendirilen etkinliği ile yine aynı
özellikleri taşıyan "Bir Hak Düşmanı"nın gündeme gelmemesi olanaksız.
nayetler. saldınlar, hırsızlıklar? Hepsi
de tedirgin edici, rahatsız edici ve hep-
si de şiddeti ıçeriyor. Şiddetin nedenle-
rini Edward Bond'un şu sözlerinde bu-
labiliriz: "tnsanlar dünyaya gelişlerin-
dc sahip olduklan duygularla değiL on-
dan sonraki süreçteki koşullanmalan
doğrultusunda hareket ederler."
Olaya tvyatro penceresinden bakacak
olursak. Edvvard Bond'un "'Kurtanl-
dı" (Saved) adlı oyunu üstünde biraz
durabilinz. Oyunda acımasızlık ve şid-
det gündelik yaşamın bir parçasıdır. Ya-
zar, diğer oyunlannda olduğu gibi bu-
rada da toplumun ekonomik ve kültü-
rel yapısını irdeler. "KurtanMTnın yıl-
lar sonra Birmingham'da bir tiyatro
okulunda sahnelenmesi nedeniyle yaz-
dığı "Şiddet ve Kültür Üstüne Kısa Bir
Not" başlıklı yazısmda şöv le der: "_ln-
sanlar,içindeyaşadıklan kültürün özel-
liklerini yansrnriar, toplumu yörüendi-
ren düşünceier, görenekler... Bu düşün-
celer, görenekler genelde yöneterder ta-
rafindan ohıştundur. Bir toplumun ya-
pısını belirieyen ise bu ohışumlara gös-
terilen tepkilerin niteliğidir. Bizler icgü-
dülerimizle değü, kültürüınüzle vanz-
dır."
Yazann bu sözlerle altmı çizmek is-
tediği, sağlam bir altyapının koşullan
olan ekonomik ve sosyal dengelerin el-
de edilemediği toplumlarda, cehalet.
şiddet ve saldırganlığm birbirine kenet-
lendiğidir. "Kurtanldı''mn bir sahne-
sinde, parktaki bebek arabasını taşla-
yan delikanlılann kültürleri, öfke ve
hınç üstüne kuruludur.
Burada söz konusu olan sevgisizlik,
iletişimsizlik, uyumsuzluktur. Bond'un
irdelediği taşlama eylemi değil, bu ey-
leme yol açan toplumsal ve ekonomik
koşullardır. "'İnsancinsL siyasal suçlu-
lar tarafindan tehdit ediliyor. Yöneten-
lere baktığımı/da şiddetin sokaklara
taşmasını beklemek olağandır*
Bond'a göre akıldışıUğa ödün veren
bir düzende yaşamak insanı çılgınlığa
sürükleyebilecektir. Böyle bir sistem
bılgiye karşı savaşarak. cehaleti besle-
yerek çöküşü hızlandıracaktır. Bu ger-
çek üzerinde duruîduğunda; Sincan'da-
ki Kudüs Gecesi'nde bir avuç gencin
öfke ve kin kokan ve de maalesef her
yerde "tiyatro" gösterisi olarak değer-
lendirilen etkinliği ile yine aynı özellik-
leri taşıyan "Bir Hak Düsmanı"nın
gündeme gelmemesi olanaksız. Bu iki
olay insanlan kışkırtmaya, saldırganlı-
ğı körüklemeye, insanı insana vurdur-
maya yönelik çabalardır. Sanatın ceha-
letle bağdaşamayacağının kanıtlandır.
Sanat, kültürün oluşumunu yönlendirir.
Edvvard Bond. "Kültür insan yapısı-
run mantıksal yaraüsıdır, insanın eko-
nomikpoiitik,sosyaltüm etkinliklerinin
mantıksal bütünüdür* der "lnsanea
yaşamak; kültürü özümsemek, onun
içerdiği teknotojik. bilimseL siyasal, eko-
nomik değerier bütünüyie voğrulmak-
la mümkündür... Kültür, insanın ne ol-
duğu ve ne otacağıdır. Aynı zamanda
günlûk yaşamın nedenklir ve günlük
yaşamın getirdikleridir-. Kültür, insa-
nın beyninde yer eder, onu uyandınr,
sorgulamaya iter, ona düşünme yetisini
kazandmr.7
"
Edward Bond'un "kühür" anlayışı
elbette ki belırli bir sınıfın tekelinde
değildir, toplumu var eden önemli et-
menlerden biridir, toplumun temelidir.
Sözünü ettiği "kühûr" insanın kendiy-
le hesaplaşması, varlığını sorgulaması
için vardır ve onun kimliğini belirler.
Burada da sanatın ve sanatçmın işlevi
gelir gündeme. Bond'a göre yaratıcı
gücü de kucaklayan sanat akılla ve in-
san değerleriyle bağlantılıdır.
Birbirinden farklı gibi gözüken iki
olay. tkisi arasındaki ortak payda, şid-
det eylemini içermeleri. Aralanndaki
boş alanda ise bunun pek çok örnekle-
rinı yaşıyoruz. Şiddet olgusu, yönetici-
lerden başlayarak bireysel ilışİcilere ka-
dar iniyor. Bond'un da dediği gibi eko-
nomik ve siyasal çöküntü içinde olan
bir sistemde kültürün altyapısını oluş-
turan etmenlerle içgüdüler yer değişti-
riyor.
u
Edward Bond" David L Hirst.
MacMillan Modern Dramatists.
Atila Ergür'ün ilk kişisel fotoğraf sergisi 8 mayısa dek Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'nde
'Doğaya bakmasım bflmiyoruz'DUYGU DURGUN
Öğretım görevlisi, ressam
Atfla Ergür. on beş yıldır ama-
tör birtutkuyla çektiği fotoğraf-
lannı ilk kez, Nâzım Hikmet
Kültür Merkezi'nde açtığı ser-
gide sanatseverlerle paylaşıyor.
Fotoğraflann bir bölümü Er-
gür'ün değişik tarihlerde Barse-
lona, Vatikan, Granada ve Va-
lencia gibi Akdeniz kentlerine
yaptığı yolculuklardan doğa gö-
rüntülerini betimlerken bir bölü-
mü de nesnenin üzerinde taşıdı-
ğı başka görüntüleri yansıtma
olgusunu inceliyor,
Atila Ergür'ün fotoğraflann-
da resim etkısi hemen sezinlene-
biliyor. Fotoğrafı belgeci tavny-
laalgılamayan sanatçı, fotoğraf-
la olan ilişkisinde resimsel öğe-
leri ön plana çıkanyor.
Fotoğraflann bir bölümünde
aynntıya dayalı çekimler ağır-
lıklı. Doğal ve yapay çevrede
var olanlan olduğu gibi sapta-
mayı yeğleyen sanatçı. aynntı-
larda resim tadını yakalıyor.
Yansıma etkisini kullandığı fo-
toğraflarda bir nesnenin üzenne
akseden görüntüleri veriyor. Iz-
leyiciyi merakJandıran. görün-
tünün arkasmdakiyle ilgilendi-
ren, kavranmak içın çaba iste-
yen fotoğraflar bunlar.
Doğanın kendi içindeki devi-
nimi ile nesnenin doğayla ilişki-
.zikdeniz kentlerine
yaptığı yolculuklann
fotoğraflannı sergileyen
Atila Ergür, güzelliklerin
yeterince
keşfedilmediğini
düşünüyor: "Biz
bakmasım bilmiyoruz.
Hele kent insanını
düşünün. Ayda kaç kez
gökyüzüne bakıyor?"
Ergür'ün başhca kaygısı,
doğanın güzelliklerini
insanlarla paylaşmak.
Giderek bozulan doğayı
üzülerek izliyor.
"Sanatçmın tek esin
kaynağı doğa. Bize
çağnşımlanyla
inanılmaz f ikirler
veriyor."
sini buluşturan Ergür, "Nesneler
genelfikle yapay olduğu için do-
ğadald zenginlikten nasibini al-
mamış oluyorlar. Bu yüzden
yansımalar, nesnenin üzerinde
var olan doğal çevreyle birliktc
yeniden zenginleşiyorlar'' diyor.
Fotografın gerçek, resmin ise
'yapay' dünyayı yansıttığını dü-
şünen sanatçı, "Benimfotoğraf-
(Fotoğraf:
KADERTUĞLA)
lannı var olanı saptadıklan içm
tümüyle somut bir gerçekük söz
konusu. Belki aynntı ve yansı-
mayla bu gerçeklik, yrenlmişlik
duygusu veriyor. Oysa bu somut
bir görsellik. Fakat resmin kur-
duğu dünya. başlı başına yapay
bir dünya. Tekniğiy le, malzeme-
siyle tümüyle kurmaca: sanatçı-
nın var ettiği bir dünya. Benim
fotoğraflarun ise resimsel değer
taşımasuıa rağmen, somut ger-
çekliğe oturan bir anlatun biçi-
mini kavnyor" diyor.
Peki, en çok nerede daha öz-
gür? Fotoğrafin gerçek dünya-
smda mı yoksa resmin yapay ev-
reninde mi? "Gerçeklik olgusu,
var olan değerlerin saptanması
beni hevecanlandınyor. Onlan
başkalaşürmayi, yeniden bozup
var ermeyi düşünmüyorum. Za-
ten güzeDiklerin yeterince keşfe-
dilmediği kanısındayım. Biz
bakmasım bilmiyoruz. Helekent
insanını düşünün. Ayda kaç kez
gökyüzüne bakıyor? Kaç kişi bir
kedinin üzerindeki lcketerin gör-
sel anlanmını fark ediyor?"
Atila Ergür'ün başhca kaygı-
Bu kez Türkiye'de yapılacak
'Genç Avrupalı
Sanatçılar îstanbul
Grafik Projesi'
Kültür Servisi- BP-Türkiye, Mimar Sinan Üni-
versitesi işbirliğiyle. genç grafık tasanmcılanmı-
za önemli bir fırsat sunuyor. 'Genç Avrupalı Sa-
natçılar İstanbulGrafık Projesi' 1990yıhndanbu
yana düzenlenen 'Genç Avrupah Sanatçılar' pro-
jesi, daha önce resim, heykel. müzik. fotoğraf ve
grafik gibi değişik sanat dallannda gerçekleşti-
rildi.
BP Oil Avrupa'nın, Avrupa çapında faaliyette
bulunduğu 14 ülkeyi kapsayan projeye bu yıl BP-
Türkiye ev sahipliği yapıyor. 'Genç Avrupalı Sa-
natçılar İstanbul Grafik Projesi' 35 yasın altında,
grafik alanında eğitim görmüş vey a eğitimini sür-
düren tüm genç sanatçiîara açık olarak gerçekleş-
tirilecek. Projeye katılmak isteyen adaylann, el-
lerinde mevcut 6 tasanm çalışmasıyla 21 mayıs
tarihine kadar BP-Türkiye'ye başvurmalan gere-
kiyor. Mimar Sinan Oniversitesi öğretim üyesi
Sadık Karamustafa. Marmara Üniversitesi öğre-
tim üyesi Doç. Gürbüz Doğan Ekşioğlu ve grafık
tasanmcısı Hakkı Mısırlıoğlu'ndan oluşan seçici
kurul ve BP Türkiye Dış llışkiler Müdürü Deniz
Güaelgözve grafık tasanmcısı EmreSenanise ye-
dek üye olarak kurulda yer alıyor.
'Genç Avrupalı Sanatçılar İstanbul Grafık Pro-
Jesi'nde yer almak üzere, 14 Avrupa ülkesinden
1 'er, Türkiye'den ise 2 grafık tasanmcı seçilecek.
Seçilen tasanmcılann işleri 13-17 ekim tarihleri
arasmda Mimar Sinan Üniversitesi'nde düzenle-
necek sergide yer alacak.
BP'ce. seçilen tasanmcılara, çalışmalannda
destek olmak amacıyla 1000'er dolar ödenecek
ve bu tasanmcılann proje için özel olarak hazır-
layacaklan 'YolveTtâfikEmniyeti'ni işleyen afış-
ler, hem Türkiye'de hem de proje dahil tüm Av-
rupa ülkelerinde sergilenecek. Son başvuru tari-
hinin 21 mayıs olarak belirlendiği proje ile ilgili
ayTintılı bilgi ve katılım formu, BP-Türkiye Fah-
rettin Kerim Gökay Caddesi No 62, A Blok Al-
tunizade-Üsküdar-lstanbul adresinden temin
edilebilecek.
'Filmler ve Kimlikler'
Kültür Servisi - British Councıl
'Filmler ve Kimukler' başlıklı yeni
bir etkinlik düzenliyor. Etkinlik
kapsamında bir dizi seminer ve film
gösterimi yer alacak. Aksanat ve
Mimar Sinan Üniversıtesi
işbirliğiyle gerçekleştirilen
etkinlikler, 25 nisanda Neil
Jordan'ın "Crying Game / Ağlatan
Oyun"uyla başladı.
Dİin British Council'de
Elizabeth Cowie'nin konuşmacı
olarak katıldığı 'The Crying Game:
An English Question of
Identity and Desire' başlıklı bır
seminer verildi. Bugün 17.30-20.30
saatleri arasında Aksanat'ta,
Gurinder Chadha'nın 'Bhaji on the
Beach" adlı fılminin gösteriminin
ardından, Ayşegül Bayhan'm fılmle
ilgili yorumlannın yer alacağı
seminer izlenebilir. Çarşamba günü
18.00-21 -00 saatleri arasında Tül
Sualp Akbal, Terence Davies'ın
'Distant Voices Still I jves' adlı
fılminin gösteriminden sonra
British Council'de bir seminer
verecek.
British Council'in 'Filmler ve
Kimlikler' başlıklı etkinlikleri
mayıs ayının ilk iki günü de
sürecek. Persembe günü Aksanat'ta
Ken Loach'ın yönettiği 'Raining
Stones' adh film ve Chris
Rumfbrd'un semineri izlenebılir. 2
Mayıs Cumartesi etkinliğin son
günü saat 18.00-20.00 arası yine
Bntish Council'de Christopher
Petit'ın 'An Unsuitable Job for a
Wbman' adlı filmi gösterilecek,
ardından SeHm Eyüboğlu'nun
semineriyle etkinlikler son bulacak.
Crying Came
Çarpıcı anlatımıyla unutulmaz
filmler arasmda çoktan yerini aldı
"Crying Game". Neil Jordan'rn
bu ödüllü filmi beklenmedık
olaylarla dolu.
Bhaji on the beach
Birmingham'dayız. Simi'nin
başkanlığındaki Saheli Kadm
Merkezi Blackpool'a
günübirlik bir gezi düzenliyor.
Duygusal ve fiziksel olarak sorunlar
yaşayan ve bir an için rutin
yaşamlanndan uzaklaşmayı
düşleyen farklı yaş gruplanndan on
kadın huzura ve sorunlann
çözümüne: Blackpool'da
günbatımına doğru yol alıyorlar.
1993 yapımı filmin yönetmeni
Gurinder Chadha. Kültürlerin
kaynaşmasındaki doğallık ve kadın
gözüyle yaşam bu filmde buluşuyor.
Ralnlno stones
Orta yaşın üstündeki iki işsiz
arkadaş Bob ve Tommy para
kazanmaya karar verirleT ve
yakınlardaki çiftlikten koyun
çalarlar. Ancak hikâyenin
sonu tam bir felakettir. Ken
Loach'ın yönettiği filmde Bruce
Jones ve Ricky Tomlinson başrolleri
paylaşıyorlar.
sı, doğanın güzelliklerini insan-
larla paylaşmak. Giderek yok
olan güzellikleri fotoğraf kare-
lerine sığdınrken çarpık sanayi-
leşme ve insanlann bilinçsiz
yaklaşımı sonucu bozulan do-
ğayı üzülerek izliyor. "Sanatçı-
nın tek esin kaynağı doğa. Ren-
gi, biçimi, doku>u doğadan ab-
yoruz, Doğa bize çağnşımlany-
la inanılmazfikirler veriyor. Bu-
luüann geçişü geçis. sırasında al-
dtğı fbrmlar, bir ışık huzmesinin
düşüşü, kayalann yüzeyine vu-
ran suyun hareketi» L stelik sa-
dece esin kaynağı değil doğa,.
matzemeyi de oradan alryoruz."
Doğanın yerini hızla, tekno-
lojinin kitle kültürüne yönelik
ürettiği ve popülerleştirdiği
•fast-food" ürünlere bıraktığı ça-
ğımıza ilişkin düşüncelerini
şöyle açıklıyor sanatçı:
"Özellikle son dönemde kav-
ramsal sanat ürünlerinin, ensta-
lasyonlann gündeme gefanesi, tü-
ketinı toplumlannın sıkışmışlığı
halinde kendini gösteriyor. Bü-
rün bunlar bir protestonun, bir
okanmısbğuı sonucu ortaya çık>
yor. Dadaizmde olduğu gibi bu-
gün de sanat yaprb nheligi taşı-
mayan nesnelerin sanat eseri gi-
bi sunulması sanatçuun bu t>
kanmışbğa yönelik protestosu."
K.a\Tamsal sanat ürünlerini, sa-
nayileşme sonrası yaşanan kri-
zin getirdiği problemler
karşısuıda post-modernbir
yaklaşımın tepkisi olarak
değerlendiren Ergür,
"Duchamp bir dönem pi-
suvar sergflemiştL Aynı
yaklaşımı bugün Türki-
ye'de görüyoruz. Bir arka-
daşımı/ da klozet sergili-
yor. Böyteversiyonlarla as-
lında sanat yaprtma ihaıtet
edflmiş olunuyor" görü-
şünde.
Sanatın her şeyden önce
kendisini aşma çabası için-
de olması gerektiğini dü-
şünen Ergür, sanat uğraşı-
nı geleneğe değil, gelece-
ğe yönelik bir çaba olarak
tanımlıyor. "Geleneği tu-
tuculuk boyutuna taşıma-
mak gerek. Aradan bu ka-
dar yıl geçmişken bir dö-
nem yapılmış ürünlerkı de-
ğişik versiyonlanm ortaya
koymak ne derece anlam-
h? Sanat gefişmez, değişir.
Bu değişim sürecinde sa-
natçı, geçmişten izler taşı-
makla birlikte geçmişi tek-
rariamamak zorundadır"
diyen Ergür, sanatm kendi-
sinden önce yaratılanlar-
dan farklı ve aykın bir dü-
şünceyi ortaya koymak zo-
nında olduğunu vurgulu-
yor. "Ancak bizim toplu-
mumuzda aykın düşünce
kadar vahim bir şey yok-
tur. Aykın düşünen her ki-
şi ya somşturmaya uğrar
ya hapse girer. Böyle bir
toplum yapısı içinde sana-
tın gelişmesi ve dolayısry la
sanatçmın yaratma zen-
ginliğinin gelişmesini dü-
şünmek bir ham hayaldir.
Ben sanatçıyu Müslüman
mahaOesinde salyangoz sa-
tan kişiolarak görüyorum.
Ancak biz bunu benimse-
mişiz. salyangoz satmayı
sürdüreceğiz.''
YAZIODASI
r
SELİM İLERİ
Cemal Siireya'mn Günleri
Cumartesi Yalnızlığfm 1968'de yayımlandığın-
da hayranlık duyduğum şair ve yazarlara kitabı
göndermiştim. Elbette Cemal Süreya'ya da gön-
dermiştim.
Kitap gönderdiğim sanatçılardan pek azı yanrt-
ladı. Cemal Süreya yanıtlamayanlar arasındaydı.
Sonra tuhaf bir şey oldu, Kadıköyü'nün şimdi unut-
tuğum bir semtinden, hiç tanımadığım, adını artık
hatırlamadığım bir genç telefon etti ve Cemal Sü-
reya'ya imzalanmış kitabımı, mektubumu, galiba
vapurda bulmuş olduğunu söyledi.
Öyküleri okumuş, galiba sevmiş... Ama ben onu
dinlemiyordum, kitabımın vapurda bırakılrvermesi-
ne, telefon numaramı kaydettiğim mektubun yine
orada unutulmasına derin öfke duyuyordum.
Cemal Süreya'ya ikinci kez yine Papirüs dergisi-
ne yazdım. Papirüs, o yıllann en güzel edebiyat
dergilerinden biriydi. Mektubumda bir daha Papi-
rüs'ü almayacağımı da belirtiyordum.
Gençliğin coşku ve düşüncesizlikleri.
Çünkü bu kez, koskoca usta Cemal Süreya be-
ni yanrtlamış, yatnız kitabımın, mektubumun değil,
çantasının da unutulduğunu yazmıştı. Papirüs'e
çağınyordu.
Hikâyenin yanı sıra düzyazı önerisi Cemal Süre-
ya'dan geldi. Cemal Süreya; şairin, hikâyecinin il-
le düzyazı yazarak, deneme, ınceleme, kitap tanıt-
ma yazılan yazarak kalemini bilemesi gerektiğine
inanıyordu.
Papirüs'te "Kınk Incelikler Şairi Behçet Necati-
gil" başlıklı uzunca incelemem dergi okurunun il-
gisine sunulduğunda ise sevinçten uçuyordum,
böylece Papirüs'ün Cağaloğlu Atasaray'daki yazı
odasma sık sık gider oldum.
_ Orada Muzaffer Buyrukçu'yu Füruzan'ı, Atillâ
Özkınmlı'yı. Nihat Ziyalan'ı tanıdım. Cemal Sü-
reya'nın Türk edebiyatına ilişkin eşsiz söyleşilerini
dinledim. Bunlar harıkulâde hasretli anılardır.
Cemal Süreya, edebiyatımızın en dar arka sokak-
lannı, çıkmaz sokaklannı bile evinin yoluymuşça-
sına bilirdi. Hepi topu iki şiir... Ama ikisi de 'güzel'
şiir yayımlamış ve silinmiş bir şairi birden bire gün-
deme getirirdi.
Unutulmuş hikâyeciler, popüler romancılar, elli
altmış yıl önce yazılmış 'tek' bir roman belleğindey-
di. Yeni bir 'edebiyat tarihi' yazılması gerektiğine
inanıyordu.
Görüşlerinin etkisi altında kaldım. Hele 'popüler
edebiyat'm savunulması cesaretini bütünüyie ona
borçluyum.
Daha lisedeyken Göçebe"ye vurulmuştum: "Bir
de yine sevgili çocuk I Biliyorsun kişi tutkulanyla I
Yalnızlığını adlandınyor o kadar..."
Şimdi Gün/er'i (Yapı Kredi Yayınlan) okuyorum
Cemal Süreya'dan. Daha önce, dergilerde, bölük
pörçük okuduğum bu yazılar, şair Cemal Süre-
ya'nın nasıl özbeöz bir 'edebiyat adamı' olduğunu
yeniden kanıtlıyor. Diyebilirim ki edebiyatımızın en
güçlü 'edebiyatavcısı', boyuna edebiyat avlamış...
Şairler, yazartar bir geçit töreninde karşımıza çı-
kıyorlar. Ama hayat da çıkıyor. Edebiyatsız bir ha-
yat düşünemeyen Cemal Süreya, günlerini edebt-
yata bölüyor, sonra hayatın kendisini edebiyat kı-
lıyor.
416. Gün'de beni çok utandıran, kıvançlara bo-
ğan şu satıriar
"Milliyet Yayınevi'nde Selim lleri'y/e konuşuyo-
ruz.
"Küçük bir çocuk olarak düşünürvm hep Se-
lim'i.
"Onu ilk gördüğüm gün... Yazar olacağı betöy-
di. Yüzünden belliydi. Yüzünden belli olur mu? Ba-
zen olur.
"Baştan ben saygım vardır Selim'e."
Bir şairin 'saygv'sını kazanmak! Ister istemez ür-
periyorsunuz.
Tam 992 günü -arada yayımlamayı gereksinme-
diği günler var- "Kan Var Bütün Kelimelerin Altın-
da" şairiyle birlikte yaşıyorsunuz. Cemal Süreya'nın
dikkatini, özenini, hoşgörüsünü, o kadar kucakla-
yıcı geniş edebî bakış açısını saptama fırsatı doğu-
yor. Cimri değil, yüce gönüllü. Köstekleyici değil,
yol açıcı.
Milliyet Yayınlan'nda kimbilir ne zamanmış? O
rastlaşmayı anımsayamıyorum. Ama Yenikapı'da
küçük bir meyhanede bir akşam çilingir sofrasına
oturduğumuz hep aklımdadır. Sanattan konuşul-
muştu. En çok da resimden. Cemal Süreya'nın bü-
tün sanat dallanna nasıl yelken açtığını ilk kez ayırt
etmiştim.
Günler, son sıralar, dayanılmaz tutkuyla okudu-
ğum kitap.
Takvimde İz Bırakan:
"Polis romanı niteliğindeki ilk kitabımın adı Ya-
kut Yüzük. llkokul dörtte okumuştum. Yerli bir ki-
taptı. Yazan kimdi, bugün de bilmem. Zaten o gün-
lerde yazar adlarma da bakan yoktu. Aşk, hırsızlık,
cinayet, her şey vardı bu kitapta. Bayağı güzel bir
kitaptı. Her şey vardı." Cemal Süreya, Folklor Şi-
ire Düşman, Can Yayınlan, 1992.
Uvanelî ve Theodorakis turnede
• Kühür Servisi - Zülfü Livaneli ve Mikis Theodorakis 4
-13 mayıs tarihleri arasmda Avrupa tumesine çıkıyor.
Alman Dişişleri Bakanı Klaus Kinkel, Livaneli ve
Theodorakis'in Avrupa turnesine başlaması onunına bu
akşam resmi konukevi Gastehaus Petesbeg'de bir yemek
daveti veriyor. Sanatçılar, Bonn'da Avrupa
Parlamentosu'nda bulunan partilerle görüşecek ve basm
toplantısınm ardından Berlin'e geçerek Alman, Türk ve
Yunanh müzisyenlerden oluşan orkestrayla birlikte üç
gün prova yapacaklar. Konserlere, Alman Opera Korosu
da eşlik edecek. Livaneli ve Thedorakis 4 mayısta Berlin,
7 mayısta Paris. 8 mayısta Brüksel, 10 mayısta Frankfurt,
12 mayısta Münih ve 13 mayısta Stuttgart'ta konserler
verecek. Sanatçılann Kıbns'taki Yeşil Hat'ta verecekleri
konser ise 13 haziranda gerçekleştirilecek.
Bilge AIKor'un söyleşisi
• Kühür Servisi - Bilge Alkor, Ayşe Ercüment Kalrruk
Vakfi'nda sergilenen 'Düş ldolleri' dizi sergisi
bağlamındabugün saat 17.30'da AEKV'nin
Gümüşsuyu'ndaki merkezinde bir söyleşi
gerçekleştirecek. Alkor, söyleşide 'Düş tdolleri'ni
açıklayacak ve sanatçımn renk dünyasında kendisine
aracı olanlan anlatacak.
G.Saraylı besteciler CO'de toplandı
• Kültür Servisi - Galatasaraylı besteciler Ulvi Cemal
Erkin, Cemal Reşit Rey, Timur Selçuk, Ali Doğan
Sinangil ve Yalçm Tura, Bilkent Senfoni Orkestrası
tarafindan seslendirilen bir CD ile müzikseverlerle
buluşacak. Kaydı tamamlanan CD, 24 Mayıs'ta
'Galatasarayhlar Konseri' ile tanıtılacak. Bilkent Senfoni
Orkestrası 'run şef Gürer Aykal yönetiminde vereceği
konser Lütfü Kırdar Salonu'nda gerçekleşecek.