Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 24 NİSAN 1997 PERŞEMBE
10 DIZIYAZI
Çocukluğu sıkıntılar içinde geçen Kerim Afşar'm umudu ağabeyinin subay olmasıydı
-erim Afşar daha 4.5 yaşındayken anne
ve babası aynlırlar. Bahriye Hanım, üç
çocuğunu alıyor yanına, Kurbağalıdere'deki
dededen kalma ahşap eve sığmıyor. Bahriye
Hanım, oğullanmn adını uyaklı koymuştur:
Büyüğü Kenan, ortancası Adnan, en küçüğü
İlhan. r937'de, İlhan'ın elinden tutar,
ilkokula yazdıracak. Çıkarlar müdürün
karşısına. Müdür sorar: Oğlum adın ne?
- İlhan efendim?
- Nasıl olur oğlum? Senin adın Kerim!..
însanın 7 yaşından sonra isminin değişmesi
ne kadar korkunç bir şey bilir misiniz? Kerim Afşar, kurbağalıdere'deki dededen kalma evin önünde ailesiyle (Önde fıskıyeye elini dayayan).
Adını 7yaşında öğrendi
K
erim Afşar da-
ha 4 5 yaşında.
Anne ve baba
aynlıyorlar.
Bahriye Ha-
nım, üç çocu-
ğunu alıyor yanına, Kurbağalı-
dere'deki dededen kalma ahşap
eve sığınıyor. tki dayı da o evde.
Çoluk çocuk derken, sofra ku-
ruldu mu. en az 8-10 kişi oluyor-
lar. Dayılar marangozluk yapı-
yor. Geçim. kıt kanaat. Büyük
ağabey asken okula yazdınlıyor.
Bahnye Hanım. oğullanmn adı-
nı uyaklı koymuştur:
Büyüğü Kenan. ortancası Ad-
nan, en küçüğü İlhan. 1937'de.
ilhan'ın elinden tutar, ilkokula
yazdıracak. Çıkarlar müdürün
karşısına. Müdür sorar:
- Oğlum adın ne?
- tlhan efendim?
- Nasıl oluroğlum? Senin adın
Kerim!..
Sonrasını Kerim Afşar anlat-
suv.
"Aney. tam aney... Anneme
döndüm, 'Nasıl olur bu?" An-
nem, 'Sahi. bak hiç aklımıza gel-
medi...' demez mi! Meğer ba-
bam, Itimseyedamşmadan eöne-
den gitmiş niifus dairesine. Ke-
rim yazdırmış adımt Nüfiıs ka-
ğıdı lazım değil. Atümış sandığa,
kimse bakmamış... İnsanın 7 ya-
şından sonra isminin değişmesi
ne kadar korkunç bir şey bilir
misiniz? Havdi biz okulda Ke-
rim. ailede İlhan olduk..."
O yıllara denk gelir, ailede ya-
şanan bir aynlık öyküsü. Baba,
Eskişehır'den gelir. ortanca kar-
deş Adnan'ı kaçınrgötürür. Ke-
rim Afşar*ın minik yüreğinde bir
yandan kardeş özlemi. bir yan-
dan korku: "Ya babam beni de
kaçınrsa?"
Yağmurlu bir gün. Kerim Af-
şar'ın içinde kuşku. okulun ka-
pısında da arkası dönük bir
adam. Okulun etrafından dolaş-
malı. Öyle de yaptı. Baktı, o. Ba-
bası da gördü onu. Kovalamaca
başladı. Yakaladı. vurdu omzu-
na götürüyor. Kenm Afşar, avaz
avaz. Derken polis geldi. Küçük
Kerim yakaladı mı polisin kayı-
şını. "Oğlum bırak". Bırakmaz.
Karakol. şu bu, derken Kerim
Afşar anneye teslim edildi. Ge-
ride kısılmış bir ses ve teneke
çantanın kestiği yaralı birel kal-
dı.
Savaş ve acı
tlkokul paltosuz, pardösüsüz,
yanm yamalak ayakkabılar ile
bitti. Tek beklentı: "Büyük ağa-
beyim subay çıkacak, bize baka-
cak."
O sıra abandı tüm sıkıntılany-
la savaş. Anne. Eskişehir'e kaçı-
nlan ağabey Adnan'ı geri getir-
di. Ekmek vesikayla. Sabahle-
yin yumurta görmek bir ulaşıl-
maz düş. Bir yumurta 40 para.
Bahriye Hanım, satmak ıçin per-
de örüyor. Ağabey Adnan ile
teyzenin oğlu aynı yaşta. Çi-
nimürekkebinden taklit karne
yaptılar kı. daha fazla yıyecek
alabilinsin. Biruzun "OfflT'çe-
kiyor Kerim Afşar tam burada:
"Adnan ağabeyim, çaresiztik-
ten 'Ben' dedi, 'Leblebı satayım
okulda.' Arınem patiskadan tor-
ba yaptL 5-6 kilo sakız leblebLsi
alındı, ağabeyim başladı okulda
leUebi satmaya."
Bir anne düşünün. daha orta-
okul birdeki oğluna desin ki;
"Oğlum öğle yemeğine gelme."
Kahredici umarsızlık dedirtti
bunlan. Kerim Afşar da açlığını
bastırmak için ağabeyinin sattı-
ğı leblebiden çaldı.
Beklenen oldu, büyük ağabey
Kenan subay çıktı. Gelibolu'ya
tayin oldu. Küçük ağabey Hay-
darpaşa Lisesi'ne kaydedildi,
anne ile Kerim Afşar da Gelibo-
lu'ya taşındı. Ağabeyin üsteğ-
men maaşı 40 lira. Deniz kıyı-
sında kiralık bir ev turuldu. Eh,
okul da deniz kenannda. Gel de
yüzme:
"O zaman ortaokul bitirirken
sınavlar vardı. Baktun suıav kuy-
ruğu uzun, cup atladım denize.
'Sıran geldi' diye bağırmazlar
mı? Don gömleği zor giydik, bir
gfizel de azar işittik."
Tiyatro göz tarpıyor
tnsan yaşamının dönemeçleri
vardır. Bir söz, bir olay, bir oyun
öyle bir göz kırpar ki sana, tez
vurulursun, sevdalanırsm o yap-
tığın işe.
Kerim Afşar annesi ve ağabeyleri ile (kısa pantolonlu).
Halkçı cumhuriyetçiliğin
üretken uygarlık kurumlandır
Halkevleri:
"Necmettin Karakaya çok
muhterem bir insandı. Halkevi-
nin temsil koluna aldı bizL 'Ça-
nakkale Geçilmez'müsameresi
sahneye konacak. Necmettin
Bey, bıyığunızı yapıştırdı, subay
elbisesini giydirdi. Oynadık.
Oyundan sonra Necmettin Ka-
rakaya çağırdı beni, 'Ortaokul
bitince ne yapacaksın?' diye. Ne
yapacağız ki, parasız yatılı bir
okulun sınavına gireceğiz. Aske-
ri okul var, orman okulu var.
'Yav'dedi, "Sen konservatuvara
gitsene." Ne ola ki o? Bilmiyoruz.
Tiyatro bölümü varmış, şu ka-
dar seneymiş. bir de yatıüymış™
Anaaa, ne güzeL Uçmaya başla-
dımnu!"
Konu anneye açıldı. Acı çek-
miş. yaşamın sillesini yemiş an-
neler çoğu zaman güvensiz mi
oluyor? "Yok"oldu ilk tepkisi,
"Ben oğlumu hokkabaz okuluna
filan göndennem.'" Son bir umut
ağabeyde. O da "Annemin iste-
diği olur" deyiverdi! Yelkenler
suda...
Peki, Kerim bencileyin nere-
ye gidecek? Ağabeyin yanında
biryedeksubay var. Sultanahmet
Sanat Enstitüsü Müdür Muavini.
Oraya yatılı yazdınlacak. Anan
yahşı. baban yahşi. çaresiz bo-
yun eğme. Bir güverte bileti,
doğruTstanbul'a. Sultanahmet'e
kaydı yapıldı. İlk gün atölyeye
götürdüler, bir demir parçası
verdiler. Mengeneye sıkıştınp
bır eğe tutuşturdular eline...
'Usta dayım, çocuksu
dayım'
Burada dondurup zamanı, yıl-
lar öncesine uzanalım. Kerim
Afşar, aktarsın anılanru:
"Demiştim ya, dayım Sabri
Şengür marangozdu. Kurbağa-
lıdere'deki ev fakirdi filan ama,
acayip neşesi vardı. Dayım bah-
çeye havuz yapar, içine renkli
ışıklar koyardı. Vagon rulman-
lan getirir. araba yapardı onlar-
dan. Ama önce kendi biner, bize
iftirirdi. Çok iyi cila yapar, bize
deöğrerjrdi. Bir de ağabeyim an-
I
I
I
I
I
I
I
I
I
I
Yunus Koray Mehmet Ali Kûıçbay
Attila Kanbir Arthur Koestler
Vasquez de Sola Durmuş Akbulut
Osman Cemal [Kaygılı] Ratip Tahir
Burak Suavi Süalp Necati Abacı
Semih Gümüş Ali L/îvi Carles
Miralles Siegfriedjâkel
Pierre Mac Orlan Zanusuz Kapusta
Roch de Chamfort
Norman Knox
I
I
I
I
1
I
I
I
I
?r?s Gûldıkcn. Don Aylık Mırah Kûlıürû Dergısı, Kı$ 1997, Cılt 5. Sayr 12 Yazısma Adresi: Gûldıken Dergısı,
P K. 42 Baharıve S13! 1 lsi.ınbul • Telefon: 0.216.414 30 64-65. Telesckreıer-Faks: 0.216. 414 30 66
I
_ J
latmışû bir kızak öyküsü: Ev, bir
bayınn üstündeydi. Kışın dayım
gelmiş, bayirdan aşağı kova kova
su dökmüş. dondurmuş. Almış
ağabevimi kucağına. binmişler
kızağa. Kayıyoriar. O zamanlar
köylüler Kurbağalıdere'ye eşek
ile odun taşırlardı. Onlardan bi-
ri geçiyormuş tam o sırada aşa-
ğıdan. Sen vur eşek ile köylüye.
Köylü kızmış tabii,' Ulan' demiş
dayıma, 'Haydi şu çocuğu anla-
dım da. sana ne oluyor, kazık ka-
dar herif Dayım böyle bir
adamdı. Çocuğu gibi bakmıştı
bize_."
Sultanahmet Sanat Enstitü-
sü'ne geri dönelim. Kerim Af-
şar" ın bir elinde demir parçası,
bir elinde eğe. Akşama kadar
sürt baba sürt. Düşünmeye baş-
ladı:
"Ne halt edeceğim ben? Sece-
nek yok. Ağabey > anına. Gelibo-
lu'ya dönsek yük olacağu. Bu
okulda kalsak olmayacA)M>u
iş bana göre değil. Burada oku-
mayacağım...**
Küçük ağabey Adnan liseyi
bitiımiş, ış bulamıyor. Dayıdan
cila yapmasını öğrenmişler ya.
hem de en ıyisinden. Talk pud-
rası katıp en bilinmedik teknıği
kullanıyorlar. İki kardeş Yük-
sekkaldınm'agider. vanrlarmo-
bilyacıya "Biz cila yapanz, iş
varsayapalımr Usta. "Birgöre-
fim" der. Söz, Kerim Afşar'da:
"Ağabeyim, bir paket pudra
aldı, döktük. Usta, 'Ne o ulan'
dedi, 'Yoğurtlu patlıcana çevir-
diniz bunu.' Ama cilayı bir par-
lattık ki çok beğendi herif. Bir
hafta orada çalışok. Akuk para-
lan."
Kerim Afşar. bir geceyansı
Gelibolu iskelesine indi. Anne-
si ve Kenan ağabeyi ordugâhta.
Ağabey. şaşırdı doğal olarak.
Dönüşe gerekçeler bulundu ve
Kerim Afşar tek bir sivilin ol-
madığı o ordugâhta tam bir yıl
kaldı. Küçük bir bakkal dükkâ-
nı açıldı. Sonuç: lflas. Sonunda
Kerim Afşar. anneyi de, ağabe-
yi de kandırdı ve konservatuvar
sınavına girmek için İstanbul'a
gitti:
"Sınav, Galatasaray Lise-
si'nde. Heyette uzun boylu bir
adam var. Sonradan öğreniyo-
rum Muhsin Ertuğrulimiş. Ma-
hir Canova da heyette. Gelibo-
lu'dan Necmettin Bey, Ham-
let'ten bir pasaj vermiş. Onu
okuyacağım, hi mi? Hamlet oy-
nayacak adam mıyız biz o za-
man? Yıllar sonra, 1%5'te misa-
fir sanatçı olarak Rumelihisa-
n'nda oynadun Hamlet'L. Ney-
se, okuduk. çıktık. Kapı açridı.
Mahir Canova, bir daha içeri ça-
ğırdı. Ohhooo, diğer çocuklar
kutluyor benL. Girdik içeri, Al-
man şan hocası ile piyanoda se-
simc baktüar. Çıkardılar. Sonra
üçüncü kez çagınp, şiir okuttu-
lar. Yav ne oluyor? Çocuklar
omuza aldı bu kez. Mahir Cano-
va çıktı, sonucu açıkladı: Bu se-
ne imtiham kimse kazanama-
mışnr.*'
İnsanın içinde camlar kınl-
maz mı, düşler uçurumlara yu-
varlanmaz mı! Neyse ki. bır
uzak ışık yanmış o gün. Muhsin
Ertuğrul,"Bir ara Şehir Tiyatro-
su'na gel, beni gör" demiş. Ke-
rim Afşar, gitmiş gıtmesine tı-
yatroya da, kocaman bır kapıcı
var, koymaz bir türlü içeri. Al-
lem kallem, sonunda Muhsin Er-
tuğrul çıkıp gelmiş. bembeyaz
ipek gömlek ve tiril tiril panto-
lonla. Şöyle demiş:
"Haydarpaşa Lisesi'nin yatılı
ücretini öğren. Bu yıl orada okur,
gelecek yıl bir kez daha girersin
sınava_"
Kerim Afşar, öğrenmiş ki yıl-
lık 441 lira Haydarpaşa. Ama
Muhsin Ertuğrul bu parayı bula-
mamış. Tilkinin dönüp dolaşıp
gideceği yer kürkçü dükkânı.
Gelibolu. Ağabeyin "Hoşgeklin,
sefa gekün"ı.
Ertesi yıl bir kez daha dene-
miş şansmı Kerim Afşar:
"Bu kez Muhsin Ertuğrul yok
heyette. Bana yine not vermiyor-
lar. Sonradan öğreniyorum ki
Mahir Canova,' Bu çocuk geçen
sene kazandı, ama tek kişilik si-
nıf açılacağından büyük masraf
olacağı ıçin almamıştık. Haksız-
lık oldu. Şimdi bu çocuğu ala-
lım, şubatta ilk eleme ımtıhanın-
da, olmazsa haziranda atanz' de-
miş. Atamadılar sonra, başlan-
na kaldım." Konservatuvar. yıl-
lardır erişilemeyen pencere.
Bekle geliyor o çocuk... Orta-
okula da paltosuz. pardösüsüz
giden Kerim Afşar'a. ağabeyin
Harbıyeiden kalma ıki yüzlü par-
4
kara.
Söylev ile tanı$ma
Demokrat Parti iktidara gel-
miştir. îlk uygulamalanndan bi-
n. Türkçe okunan ezanı Arap-
ça'ya çevirmek olmuşrur. "Tan-
n uludur, Tanrı uludur, Tan-
n'dan başka yoktur tapacak.
Haydin namaza, haydin na-
maza^çağnsının değişmesi K-
erim Afşar ile Kenan ağabeyi
arasında önemli bir tartışmanın
odak noktasını oluşturur. Kerim
Afşar'a göre ezanın Arapça
okunmaya başlaması. cum-
huriyet devrimlerinden geri
adım atmanın, Atatürk il-
kelerinin reddedılmesinin ilk
önemli göstergesidır. Kerim Af-
şar. Atatürk'ün Söylev'ini oku-
maya başlar. Atatürk'ün bağım-
sızlıkçı. halkçı sesinden algılar
ulusal kurtuluşun ve devrimlenn
özünü. Okudukça bağlanır bu
yurtsever öyküye. O coşkudur kı
1960 sonrası Söylev'deki gür s-
esi radyolardan mılyonlara ilet-
menin itici gücü olur.
İlk oyun
Büyük Tiyatro"da Yaz
Dönümü Gecesi Rüyası oy-
nanacak. Orada bir periler pa-
dişahı var: Prens Oberon. Büyük
de bir rol. Konservatuvara çok
emeği geçmiş Carl Eberth, bu
rol ıçin ıstediği oyuncuyu bir tür-
lü bulamamıştır. Bir gün derler ki
Kerim Afşar'a, "Eberth seni is-
tiyt>r." Gider'
"Eberth bana aşağıdan yukan
bir baktL İki dörtluk\erdi,' Bunu
ezberle de gcl'Hiüiii_ Yüreğim
küt küt çarpıyor. Tiyatronun
helasına girdim. Ezberledim. E-
berth, "Asansörü yükseltin' dedL
Çıktık. Elinıe de bir mızrak ver-
dilcr. ucu mikalı. Zangır zangır
titriyonım. Gebereceğim. O-
kudıık. Eberth'in ağzından Al-
manca iki sözcük döküldü: Sehr
schön! Çok iyi. Rolü bize verdiler.
Verdiler vermesine de, öğrencryiz
diye para vermiyoriar. Büyük
Tiyatro gece yanmda bitiyor.
Vasrta yok. O soğukta yürüyerek
Samanpazan yokuşunu tırman,
aşağı in, okula gel. yat Bir de
sınavlara iyi hazırianamamışız
diye sınıfta bırakmaya kalk-
mastnlar mı! 7 ile geçiliyor, 6.5 ile
kalacağız. Birisi fazla numara
verdi de sıyırtnk."
Kerim Afşar, konservatuvann
yüksek bölümünden mezun olur:
Diksiyon: 10. Fonotik: 10. Sah-
ne: 10.
YARIN: Aydin
Menderes
ve Halil Tunç
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Uygar Kişi Saynıevinde ÖlürL
Prof. Hüsnü Göksel, kız kardeşim, ablam Mer-
yem'in saynevinde öldüğünü öğrenince şöyle dedi:
- Rahat ölüm, uygarlığın bir simgesidir. Uygar in-
sanlar, saynevinde doğar, saynevinde ölür!
Bu en büyük avuntu oldu. Kardeşim, Keçiören Sa-
natoryumu'nda 10 Nisan Perşembe günü sabahı
gözlerini yummuştu. O gece yansı, bir sayn telefon
etti:
- Sizi sayıklıyor, gelin dedi. Gecenin bir yansı, ga-
zeteden araba istedim. Sedat geldi, eşim Aldoğan,
kızım Eylem üçümüz gittik. Oksijene bağlanmış, se-
rum takılmıştı. Yeğenim Perihan başucundaydı.
Güçlükle soluk alıyordu:
- Abla, bak ben geldim, aç gözlerini! ' "•
Gözlerini açtı, elini tuttum. Konuştuklan anlaşılmı-
yordu:
- Ne diyorsun?
-Allah, diyonjm!.. (Yanm yamalak anlaşılıyordu.)
Daha önce gittiğimde de pek konuşmamıştı. Ye-
ğenime sormuş:
- Ne dedi, dayın benim için? . :
- Bir şey demedi, ne desin? Sen konuşmadın ki!
- Arkasından boylu boyunca baktım, ama gider-
ken...
10 nisan öğleye doğru, cankurtaranla onu doğum
yerimiz Hadim'e gönderdik. Yeğenim Perihan'la, eşi
Şimşek cankurtarandaydılar. Saynevine ilk yattığın-
da. akciğer fîlmine bakan bir sağın, "Bu ciğeri fare-
ler yemiş" demişti.
Bir ay yatıp, Antalya'ya grtmişti. Yeniden Ankara'ya
saynevine gelince, sağınlardan Nihal Başay'a şöy-
le demiş:
- Sizleri yeniden gördüğüm için çok sevıniyonjm.
Sizleri çok seviyonım. Bana çok iyi baktınız. Sağ oL
un!
Cumhuriyet'e ilan filan vermedik. Ne anam, ne ba1
-
bam ilanla ölmüşlerdi. 15 Nisan Salı günü 'Ankar&
Notlan'nüa, 'Güç Bir Yazı Denemesi' başlıkJı yazı çık;-
tı. Kızım Özlem, Ankara'da yoktu, ona hemen duyu^
mak da istemiyorduk. Hüsnü Göksel, yazıyı okumuş
telefon etti.
- Ne zarif bir yazı dedi. Gönlümü bir daha aldı. •
Daha önce yazdım ya, Meryem Ablam, benım ik£-
zim gibiydi. Ancak, benim gibi kara değildi. Yüzü bt-
raz daha açıktı. llkokulu bitirdıkten sonra, ortaokula
giderken okul dönüşlennde, Halkevi'nde, temsiller
yapardık. Kız oyuncu bulamadığımız için, bir arkadaş
kadın, kız rolüne çıkar, çeşitli oyunlar oynardık.
Bir gün ablam, çeşmede su doldururken bizırn
oyunlardan birini gören genç memurlardan biri, b&-
ni sanarak seslenir:
- Mustafa! ',
Ablam da döner bakar. Sen misin dönüp bakan!'
- Vay canına, demek kadın kıyafetine girdin deyin-
ce, ablam testisini bırakıp hızla kaçmaya başlar. Me-
mur kovalar:
- Kaçma, seni yakalayacağım!
Kaçarken 'Anaaa' diye bağınr ablam. Bereket ev
yakın, kendinı eve atar, kurtulur. Adam, gerçekten
ablam olduğunu öğrenince çok utanmış! •
Çok küçüktüm, dört beş yaşlannda varyoktum. Bir
gün, Muharrem Amcamın evine gitmiştik. Sıdıkâ
Yengem, aynlırken bize bir tane kelek verdi. KeleK,
kavunun yavrusu. Yengem, büyük olduğu için abla-
ma vermışti. Kavunun mevsimi geçmişti. Çiktıktalı
sonra, pörtakal büytUOğündeki keteği, bâfla*öJm4
si için yalvanyordum:
- Ne olur, bana verben taşıyayım! (Aslında nasıl o^-
sa birlıkte yiyecektik!)
- Olmaz diyordu. Göğsüne bastırdıkça bastınyor-
du. Yalvarmalanm boşunaydı. Eve yaklaşıyorduk.
Anam kapının önüne çıkmıştı. Ben bağırmaya baş-
ladım: ;
- Anaaaa! Kızın divlek çaldı! Meryem sesini çıkatr
mıyor, kıpkırmızı biryüzle, keleği göğsünde saklıyorz
du.
- Anaaaa, kızın divlek çaldı! Anam seslendi: \
- Biraz daha bağır oğlum, sesin iyi duyulmuyor! J
- Anaaa! Kızın divlek çaldı! ;
Anamın elleri arkasındaydı. Meğer bir elinde taş
varmış, bizim yaklaşmamızı beklermiş. Yaklaşınca
taşı fırlattı. Taş vınlayarak başımın üstünden geçtt
Ben 'anam' diyerek kaçtım. Kelekten detadamadıml
Kardeşimin ölüm haberini alan dostlar, okuriarteî-
lefonlar ediyor, başsağlığı diliyortardı. ',
istanbul'dayaşayan Cumhuriyet okuru Müfide G,
Anadol'dan şu mektubu aldım: ;
"Mustafa Bey, >
15 nisan tarihli Cumhuriyet gazetesindeki 'Güç B^
Yazı Denemesi!' isimli içli, hüzünlü bir şiir; yoğun bır
hikâye güzelliğindeki yazıntzı okudum. '
Sizizaten severim. o güzel insan, kardeşiniz Mer-
yem Hanım'ı da sevdim...
Ona, o güzel insana Tann'dan rahmet, sizlere sa-
bırtar diliyorum.
Saygı ve sevgilerimle..."
Dostlara, okurtara buradan teşekkür etmek istiyo-
rum, sağ olsunlar!
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
1 2 3 4 5 6 7SOLIKN SAĞA:
1/ Degerh ya da
değersız maden
ya da taştan ya-
pılmış, çoğun-
lukla taklit süs 3
eşyası. 2/ Büyük
erkek kardeş...
Çeşitli deliklere
taşlan koyup al-
maya dayanan bir
Afrika oyunu. 3/
Emile Zola'nm
birromanı... Gö- 8
zü kapalı ınanı- g
lan düşünce, dog-
ma. 4/ Erden çavuşa ka-
dar olan-askerlere verilen
ad... Birbağlaç. 5/Girişi-
lecek bır ışin hayırlı olup
olmadığını riiyadan anla- 3
mak için aptes alıp dua 4
okuyarak uyuma. 6/ Ru-
tenyum elementinın sim-
gesı... Eski ve bilinmeyen
bır tarihı anlatmakta kul-
lanılan deyim sözü. II
Düz ve geniş arazı... So-
nuçsuz. 8/ Yurdumuzda
bır dağ... Bir nota. W Sinema fılmlerinın sanat. eğitim ve
kültür amaçlan göz önünde tutularak toplandığı ve korun-
duğu kurum.
YUKARIDAN AŞAĞrYA:
1/Zilsiz büyük tef... Bır spor takımınm gözde oyuncusu.
2/ Kaz Dağı'nın mıtolojik dönemlerdekı adı.. Finlandı,-
ya'nın resmı adı. 3/ Amerika ve Güney Avrupa'ya yaşa-
yan bir kürk hayvanı... Atlann taşınması ıçin yapılmış ka-
palı taşıma aracı. 4/ Yiyeceği ortaklaşa sağlanan toplantr.
5/Uzaklık işaretı... Fütüvvet şeyhi... Kemıklenn yuvarlak
ucu. 6/Alan Parker'ın bır fîlmi... Üstün bir yetkinin gücünü
sımgeleyen değnek. 7/ Evcil bir geyık... Satrançta özel
birhareket. 8/Katma, ekleme... Düşünce. 9/Tecrübeli, us-
ta.. StefanZvreig'ın birromanı. j