29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16 NİSAN 1997 ÇARŞAMBA 14 KÜLTÜR Türkiye, yedi yıldır üye olduğu Eurimages'e ikinci kez ev sahipliği yapıyor Âvrupa siııemaLan doruk toplantısı GÖNÜL DÖNMEZ COLİN Avrupa Sınema Bırliği Fonu (Eurima- ges) doruk toplantısının 14-16 nisan tarih- len arasında Türkıye'de yapılması nede- nıyle İstanbul'a gelen Türkiye temsilcisi Faruk Günahay. lcuruluş ve toplantı ûze- rine bilgi verdi: - Eurimages toplanusının Türkiye'deya- pılnıasına nasıl karar verüdi? -Türkiye. AvTupaKonseyı'ne 1950'den ben üye, 1990"dan bu yana da Eurimages üyesı. Eunmages'a üye olmanın Türk si- nemastna hem moralinın >r ükselmesi hem de dığer A\Tupa ülkeleriyle yoğun işbirli- ği ılişkilerinegirebilmesi açısından büyük faydalan oldu. Altı yıl içinde ana yapım- cısı Türk olan on dokuz projeye yardım çıktı. Şimdiye kadar otuz yedı mılyon frank gibi bır para alındı. 1997 yılı daha bitmedi. 1991 yılı mart ayında Eurimages toplantısı Istanburdadüzenlenmişti. Dör- dü Strasbourg dışında olmak üzere altı top- lantı olurher yıl. Toplantı bir dış ülkede ol- duğu zaman Eurimages'cılara o ülkenin sınema kişıleri ile ılışkı kurma fırsatı do- ğar ve böylece o ülkenm sinematografık sorunlan. ilerlemeleri ile ilgili bir sürübil- gi edınilir. Sinema satonlan ve dağrtımcılar Şunudaeklemekıstenm. Eunmagesay- nı zamanda Türkıye'de yabancı fılmlerin dağıtılmasına da yardımcı oluyor. 1995 ten bu yana lstanbul'da altı sınema salonuna yardun veriliyor. Tek koşul se- anslann. filmlerin ve haflalann yüzde el- lı bırinin Türkiye de ıçıne girmek üzere Avrupa filmlerine yöneük olması. Böyle- ce şu Hollyvvood baskısı döneminde en azmdan küçük bir pencere açılmış oluyor. Sınema salonlanna salon baştna yılda 200.000 frank veriliyor. Dagıtımcılara da genellikle 70-80.000 frankrBöylece bir- denbıre Avrupa fılmlerinin sayısı arttı ve artmaya da devam ediyor. Eskiden Avru- pa filmi olarak düzeysiz, erotik fılmler gösterilirdı. Şimdi "Kolya"."Breakingthe Waves", "GerminaT, "Kraliçe Margot" Xİ/ urimages, çok büyük ekonomik güçlükler içinde oluşan Türk sinemasına büyük bir oksijen sağladı, moral verdi. 7 yıldır Türk sineması bunalım geçiriyordu. Yalnız 'auteur sineması' ayakta kaldı. Şimdi çoksesliliğe yönelik bir titreşim görülüyor. iddialı görülüyor. Umanm kibir-iki Türkfılmi Cannes festivaline katılabilecek bu yıl. Bir film kesin olarak seçildi. Bir ya da iki film bölümlere seçilecek. 50.yılında Altın Palmiye kazanan yönetmenler arasında 'Yol' filminin yönetmeni Şerif Gören de çağnldı. 15yılönceyapılan haksızlık kısmen tamir edilmiş oluyor. gibi güzel fîlmler göstenliyor. - Topkutmın gündeminde neier var? - Genellikle on sekizle yirmi beş proje gündeme geliyor, genellikle on iki ile on dört film yardım alıyor. -Yanhmınne kadarolacagınasıl karar- laşünhvor? - Her filmın belli bir bütçesi var. Eun- mages yardımı bütçenin yüzde on beşini EurimagesTüridye temsJcisi Faruk Güaahay$ oluşturuyor. Çok yardıma uygunfilmvar- sa yardım yüzde on bir de olabilir, ama hiç- bir zaman yüzde ondan az değildir. Bu yar- dımdan yararlanabilmek için belli koşul- lann yerine getirilmesi gerekiyor Ana ya- pımcının yüzde yetmişten fazla, en küçük yapımcının yüzde ondan az katılımda bu- İunmaması gerek. tkıncı koşul üç ortak ya- pımcı. Bunun nedenı üç ortak olunca (dört de olabilir, ama altı ınandıncı ve yerinde olmaz) en azından üç ülkede gösterilmesi garantiye alınıyor. Hollyvvood fılmleri bü- yük ekranlann yüzde seksen beşini - dok- sanını kuşatmışken Avrupa filmlenne bir yardım oluyor. tkincı neden, çok taraflı or- taklıklar oluştuğunda Avnıpalı profesyo- neller arasında işbırlıği alışkanlığı doğu- yor. Sayılara baktığımızda Avrupa'da Basitleştirilen 'Rak3' notakm kapışıhyor R..ahmaninov'un ünlü Üçüncü Piyano Konçertosu ya da 'Rak 3V basitleştirilmiş versiyonuyla îngiltere'de 'en çok satan nota' rekorlan kınyor. Avustralyah piyanist David Helfgott rolündeki Geoffrey Rush'a en iyi erkek oyuncu Oscar'ını kazandıran 'Shine' filminde kullamlan Rahmaninov'un 'Rak 3'ü, şimdi de basit aranjmanıyla 'Shine pop versiyonu' nun notalan olarak mart başından bu yana beş bin adet satmış. 'Rak 3'ün kaset, plak ve CD'leri hızla tüketilirken Türkiye'de 'Shine' filminin albümüne de yoğun ilgi gösteriliyor. Kültür Servisi - Önce isrnini değıştirdiler: Sergei VasUycvich Rahmaninov,"Rak" oldu. Avust- ralyah piyanist David Helfgott ro- lündeki Geoffrey Rush"a en iyi erkek oyuncu Oscar't kazandıran "Shine" filminde kullamlan Rah- maninov'un ünlü Üçüncü Piyano Konçertosu ya da u Rak 3", şim- di de basitleştirilmiş versiyonuy- la Îngiltere'de piyasaya çıktı. Us- ta piyanistlerin bile kolay kolay el sürmediği bu parça, yeni, basit aranjmanıyla birlikte şu sıralar îngiltere'de 'en çok satan nota' rekorlan kınyor. Dünya müzik piyayasında, klasik repertuvar arasında her- hangı bir parçanın notalan üç bin adetin üzerinde satıldığı zaman büyük birbaşan olarak kabul edi- liyor. Rahmaninov'un Üçüncü Piya- no Konçertosu ya da şu sıralar daha çok bilinen adıyla "Shine pop versryonu"nun notalan mart başında satışa sunulduğundan be- ri yalnızca tngiltere'de beş bin adet satmış. Kitapçı ve plakçılar, şu sıralar notalann yeni basımını bekliyorlar. Geçmişte, Scott Joplin'in ün- lü parçası "The Entertainer" ve MichaelNyman'ın "Piyano" fil- minin müzik notalannın basitleş- tirilmiş versiyonlan da kapış ka- pış satılmıştı. Kısaltılmış ve ba- sitleştirilmiş "Rak3" ise ikisinin satışlan da geride bırakmış du- rumda. Rahmaninov'un Amerika'ya 1909 yılında yaptığı ilk ziyareti sırasında seslendirdiğı Üçüncü Piyano Konçertosu, o günden bu yana konser piyanistlerini ürkü- tüyor. Bunun iki nedeni var: Par- çanın teknik zorluklan bir yana, Rahmaninov parçayı o denli 'yo- ruma açık' bırakmış ki hiç hata yapmaksızın çalınsa bile başan şansı kesin değil. Bir piyanistin, parçanın ruhunu kavraması gere- kiyor... Londra'daki Kraliyet Mü- zik Akademisi'nden Profesör Christopher Elton, "Son derece ruhlu, harika,nostaljik yoğunluk taşıyan, tam bir Rus müziğL. A- ma aynı zamanda son derece zor. Farklı bir biçimde zor. Elbette ki teknikvirtüözite gerektiriyor. Aşt- n derecede bir dayanma gücü de gerekti bu parçayı çalmak için. A- ma bu ikisinin de ötesinde bir şey- ler gerektiriyor parça. Çünkü duygusal anlamda olağanüstü de- recede zor bir parça" diyor. Piyano repertuvannda Rah- maninov'un Üçüncü Piyano Konçertosu'ndan daha zor birkaç parça var. Prof. Elton, Ravel'in "Gaspard de lanırifsinden üçün- cü parçayı, "Scarbo"yu ve Bala- kirev'in "Islamey"ini örnek gös- teriyor. Brahms ve Bartok'un i- ki numarah piyano konçertolan da piyanistler için zorluklarla do- lu parçalar. Ancak Elton, özellik- le ilk iki örneğin yazıldığı yıllar- da çalınamadığını, ancak günü- müzde sık sık seslendirildigini de sözlerine ekliyor. Prof. Elton, Rahmaninov'un Üçüncü Piyano Konçertosu'nun basitleştirilerek piyasaya sunul- masını yanlış bulmuyor. "Eğer daha çok kişiyeulaşacaksa, sorun yok demektir. Yeter ki insanlar gerçek konçertoy la, bu basit ver- siyonu karıştuTnasuılar" diyor. Îngiltere'de Rahmaninov'un Üçüncü Piyano Konçertosu'nun kaset, plak ve CD'leri hızla tüke- tilirken, Türkiye'de "Shine" fil- minin albümünün saüşlan da çok iyi gidiyor. Akbal'a saygı gecesine yazanmız Ilhan Selçuk da katıldı 6 Oktay Akbalfleyaşamak onur' Kültür Servisi - "Bir pusula gibi gidi- len yönüu bir saat gibi içinde bulunduğu- muz zamanı gösteren bir vazarr Gaze- temiz yazan ve Yayın Kurulu Başkanı İl- han Selçuk. TOBAV ve İDE Organizas- yon'un Oktay Akbal için düzenlediği *Aydınlanmanm Işığuıda Sanattnsanla- nmız' başlıklı saygı gecesinde, Akbal'ı en özlü biçimde tanımhyordu. Aydınlanma devrimirun sanatçılannı onurlandırmak amacıvla beşincisi dü- zenlenen saygı gecesine konusmacı ola- rak tlhan Selçuk" un yanı sıra Ali Sir- men, DemirtaşCeyhun ve Doğan Hrdan katıldı. Gecenin senaryosu PirayeŞen- gel'e aittı. Serpü Tamur'un yönetmen- liğini üstlendiği saygı gecesinde tiyatro sanatçılan Deniz Gökçer, Seda Yıkhz, Serap Eyüpoğlu, Oztem Güveü MehB- ka Kaptanlar ve Cevdet .\ncilar rol al- dı. tlhan Selçuk, Akbal'la dostluklannın 1950'lere dayandığını anımsatarak Ak- bal'ın aydınlanma devrimi yazarlan ara- sında yer aldığını belirtti. Oktay Ak- bal'ın sade bir insan olduğunu vurgula- yan Selçuk, Akbal'ın sanatsal kişiliğinin içinde devrimci bir kişilik yaröğını söy- ledi. Selçuk, sözlerini şöyle sürdürdü: "tnsan, doğumundan ölümüne kadar kendi kişiliğinin he> kelini yapıyor. Oktay Akbal da kendi ho kelini yaparak bu- günlere ulaştL Ona bakarken güzel bir yontugörüyoruz.İyikiOktay Akbal var, Akbal, gecenin sonunda seyircfleri setamlarken.(Fotoğraf: HATlCE TUNCER) iyi Id onunla birlikte yaşadık. Geçmişin güzellikleri kadar bugünün güzeOikleri- ni de yansıtmayı bilen bir yazardır. Ok- tay Akbal ile yaşamak onurdur." Yazar dostlanndan birisinın, "Aydm- lık umudunu yitirmeyen umuttu bir ka- ramsar'' diye betimlediğı Oktay Akbal"ı eleştırmen, yazar Doğan Hızlan ise şöy- le anlattı: "Yazmak, bir yazar için kaçı- ralmaz bir tutku. Akbal da hayaön icin- den gecenvegünceliyakalayan biryazar. Birdüzyaa şairi. Edebiyaün iyi niyetiibir insanıdır Oktay Akbal. Başkaiannın yazdıklannı da okurla bölüşür, paylaşm" Pek çok yazann soruşturmaya uğra- dığı. hapis yattığı 12 Eylül döneminde Oktay Akbal'dan çok şey öğıendiğini belirten gazeteci-yazar Ali Sirmen ise AkbaFın bu dönemde hapse girmekten çok korktugunu, ancak yine de yazma- sı gerekenleri yazmaktabiran biletered- düt etmediğini söyledi. "Ben yazar ce- saretini onda gordüm. Ne korktugunu giztedi ne de yaalannı sakındı. Bize ay- dın cesaretininömeğiniverdi'" diyen Ali Sirmen, Akbal'ın muzıp kişiliğini yan- sıtan ortak anılannı da aktardı. Akbal ile TYS'de birlikte çalışan ya- zar Demirtaş Ceyhun ise gençliğinde Akbal 'a saldıran 'genç koraünisder ara- sında olduğunu anımsatarak Akbal'a hayran olduğu halde 'külhanbeyi raco- nuyla' ona saldırmaya çahştığını anlat- tı. Ancak, yapıtlanna olan hayranlığmı da gizleyemediğini belirten Ceyhun, "Oktay Akbal, geJeceğe gazete yazdan veya ekştirileriyie değil. edebiyatçı Idşi- Bğhie kalacaktır" diye konuştu. Zeynep Avcı, 'Yüın En Başanlı Çevirisi' ödülünü Tunç Yalman'danaldı.(Fotoğraf: üGUR GÜNYtJZ) 20. Avnipilligü Tiyatro Ödülleri verildi K01tûrServBİ-20.AvTÜ Diffigfl TiyatroÖdülleri ön- ceki gece AKM'de düzen- lenen törenle sahiplerini buldu. Jüri, 'YdmEnBaşa- rdı Yapımı' olarak Hadi Çaman Tiyatrosu yapımı 'Kûheybuı'ı ödüllendirdi. 'V din En Başardı Kadın Oyuncusu Ödülü'. Tîlbe Saran ile Sumru Yavru- cuk'a verildi. 'Yıhn En Ba- şarüi Erkek Oyuncusu Odülü' de Cüneyt Türel' in oldu. 'Yılın En Başanlı Yarduna Kadın Oyuncu- su Odülü' Özen lurucu > a verilirken 'Yıtaı En Başan- h Yanbma ErkekOvuncu- su' Cem Davran seçildi. 'Yıhn En BaşanhYönet- meni' ise 'Tijen Par ol- du. l Yüın En Başanlı Dekor Odülü' Duygu SağuDğ- hı'na verildi. 'Yıhn En Başanh Kostü- mü Ödühl' ise Sevhn Çav- dar'ın oldu. Jüri Ozel Odülü, 'Fntnıa' adh oyun- lanndaki başanlanndan ötürü Tiyatro Boğaziçi'ne, Jüri Ctondirme Odülü ise 'Küheylan'daki rolüyle genç oyuncu TolgaÇevik'e verildi. Belkıs Dilligil Onur Odülü ise 45 yıllık tiyatro oyuncusu Toron Karaca- oğlu'na verildi. (Rusya"yı dahil etmezsek) dört yüz elli ka- dar film üretiliyor. Amerikan pazanna baktığınızda, bağımsız ve Hollyvvood fılmlerini sayarak aynı sayı: üretim sayı- sal açıdan aynı. Ama Amerikan filmleri- nin yüzde ellisi-altmışı büyük pazarlama olanaklan ile her yıl dünya ekranlannın yüzde seksenini - seksen beşini fethetmek- tedir. Burada Eurimages'ın amacı hem üretimi ortak yapımlar aracılığıyla ayakta tutmak, destek gören ortak yapımlann en azından üç ülkede gösterilmesini sağla- mak, hem de bir işbirliği temelini oluştur- maktır. 'Eşkıya' büyük başan kazandı - Değişik ülkeler önceliklc parasal ne- denkriegirişiyor buortakyapunlara. Son- radan bunun devanu geliyor mu? Gerçek- ten bir ahşkanhk yaratıbyor mu? - Karşüıklı bır dayanışma oluyor. Diye- lim ki ana yapımcısı Türk olan projenın mmorite ortağı onu ana yapımcısı olacağı bir projede de kullanıyor. Bir işbırliği sa- hası saglıyor. Eurimages çok büyük eko- nomik güçlükler içinde oluşan Türk sine- masına büyük bir oksijen sağladı. Moral verdi. Yedi yıldır Türk sineması bunalım geçiriyordu. Belli bir sinema çöktü, yalnız 'auteur sineması' ayakta kaldı. şimdi çok- sesliliğe yönelik bir titreşim görülüyor. "Eşkıya" gibi bir filmin milyondan fazla izleyici bulması büyük bir başan. On yıl- dan beri en büyük rekorlan kıran iki Ame- nkan filmi "Braveheart" ve "Bodygu- ard"m iki katı izleyici topladı. Aynca Eu- rimages'dan yardım alan bir sürüfilmEn tyi Yabancı Film Oscan aldı. 1990'dan 1997'ye dört film. Birincisi konusu Türk ve mekânlan yüzde yetmiş Türk olan "Umuda Yofcuhık" filmi. O sırada Türki- ye Eurimages üyesi değildi, ama Feride Çîçekoğhı'nun senaryosu, Şerif Gören'in yapım şirketinin katılımlan ile yapılan bir fılmdi bu. Ikincisı "La Befle Epoque"; ana yapımcı lspanyol, üçüncüsü ana yapımcı- sı Hollandalı olan "Antonia's line", dör- 'düncüsü de bu yıl Çek Cumhuriyetı'nden "KoKa." ^ ^ ^ ^ - Bir de Europudding'ten " ~ ~ ^ ~ söz ediüvor. Ortak projeKerin artificie) olduğundan yakınıb- yor. Bu konuda ne düşünüvor- sunuz? - Eurimages'da Europud- ding sakıncası yoktur. Mo- zart'ın müziği: Yaratan Avus- turyah. librettoyu yazan ttal- yan, yorumunu yapan bir baş- ka ülkeden. Şimdi "Don Ju- an" Europudding mi? Kesin- likle böyle bır şey söylenemez. Sınema ile ilgili bir örnek: Vis- conti*rûıf "Leopar* filminde Burt Lancester Amerikalı, Alain Delon Fransız, Oaudia Cardinale ttalyan. Herhalde insan Europudding olduğunu söyleyemez. İster ortak yapım olsun ister bir tek ülkenin ya- pımcısınuı üstlendiği bir pro- je olsun. olanaklan yetenekli kullananlar ya da kullanama- yanlar bir projeye katılır. Ke- sinlikle ortak yapım olduğun- dan dolayı bir Europudding tehlikesi olduğunu söyleyen- lere katılmıyorum. Bir senar- yo sanatını, yönetmenlik sana- tını, yapım sanatını, montaj sa- natını iyi kullananlar, kullan- maya çalışıp becerenler ya da ıskalayanlar var. bir de sırf pa- ra almak isteyen üçkâğıtçılar var. Ama bu her ülkede var ve olacaktır. Ortak yapıma bağlı olduğunu sanmıyonım. Euri- mages'dan çok iyi fılmler çık- tı. kötü fılmler de çıktı. Bence yirmi düzgün film ve iki baş- yapıt için yüz film çekilmeli. Üd Türk projesi var Aynca Eurimagesbüyük bir şans. Bugün dengeli, çok yön- lü, dünya çapında bir sinema pazanndan söz edilmesi ola- naksız. Tek yönlü, dengesiz, eşitsiz bir sinema pazan var. Avrupa'da da eşitsizlik var. Av- rupa'da ekonomik gücü olan birkaç ülke var yalnızca. Örne- ğin Fransa, Ispanya gelismek- te, îngiltere sineması yeniden doğmakta. Bir de tümüyle yıpranmış, çok nitelildi yaratı- cılara sahip olsa da altyapısı ve faaliyet temeli açısından güç durumda olan bir sürü kü- çük ülke var. Eurimages bu açıdan değişik kulvarlarda koşması gereken sinemacılan aynı sahada toplamayı becer- digi için umut verici. - Toplantıda Türidye'den kaç fOm tarüşılryor? - Ana yapımcısı Türk olan iki, aynca minoriter Türk orta- ğı olan iki. Gündemde toplam yirmi proje var. - Kaç proje seçilecek? - Her toplantıda aşağı yuka- n 27-28 milyon Fransız Fran- gı dağıtılıyor, projelerin eko- nomik sağlamlığma ve artis- tik kalitesıne bağlı. Bunlargöz önünde tutuluyor. - Ömer Kavur'un fılmini söyledDer. - Ben hangisi olduğunu bi- liyorum, ama Cannes Festıva- li 22 nisandan önce açıklan- mamasını istediği için isim vermeyeceğim. Bir film kesin olarak seçildi, belki bir ya da iki film daha ya 'Bir Bakış" bö- lümune ya da yan bölümlere seçilecek. "Yol"filmininyö- netmeni ŞerifGören de çağnl- dı. Böylece on beş yıl önce ya- pılan haksızlık kısmen tamir edilmiş oluyor. DEFNE GÖLGESt TURGAY FİŞEKÇİ Rlmler Arasında Istanbul Film Festivali, dünya sinemalanndan seç- kin örneklerin gösterildiği programlanyia sinemasever- lere -Sinematekimizin olmadığı, tecimsel salonlanmı- an da Amerikan yapımcılannın ürünlerince paylaşıldı- ğını düşününce- sinema sanatının kimi yeni ürünleri- ni izleyebilme olanağını da sunuyor. Bu yıl gördüğüm filmlerden iki Italyan filmi, YolAr- kadaşı ve Benim Kuşağım, beni günümüz sineması- nın iki yeni yönetmeniyle tanıştırdı. PeterDel Monte'nin Yol Arkadaşı, birbirinden çok farklı iki insanın -biri yaşlı ve bunak bir adam, öteki he- nüz yirmisinde, hayatına bir yön verememiş, evi ve işi olmayan bir genç kız- kesişen hayat çizgileri içinde bir- likte geçırdikleri günleri anlatıyor. Yaşlı adam, gelip gi- den aklının rahatlığı içinde kendini yollara vurmuş, önüne gelen trene atlayıp, oradan oraya savurmakta- dır kendisini. Genç kız ise onu izlemek ve korumak için tutulmuştur. Film boyunca bu ikilinin başından olma- dık işler geçer. Önceleri asıl kahramanın yaşlı adam olduğunu düşünürken sonralan genç kızın kişiliğinde günümüzün daha başlangıçta hayattan beklentileri kalmamış amaçsız gençliğinin anlatıldığını anlanz. Rlm çoğun eğlenceü bir anlatım tuttursa da kimi sahnele- re giren yan kişilikler, günümüz toplumundan aci do- lu çizgiler sunar: Girdikleri bir mobilya fuannda yaşlı adam kendini evinde ya da bir otelde sanarak gördü- ğü bir yatağa yerleşirken genç kız da fuardaki baya- ğının bayağısı bir satcıyla geceyi geçirir. Ertesi sabah da kendini bir ırmağa atarak intihar etmek ister. An- cak ırmak kıyısındaki seramik fabrikasının kadın İŞÇH leri ırmağa atlayarak kızı kurtanrlar. Işıklar içindeki iş- çi kızın yüzü, belki de filmdeki tek olumlu görüntüdür. Bir de filmin sonunda yaşlı adam ve genç kız birbirle- rini yrtirmisken küçük bir istasyonun bekleme salonun- da karşılaştıklannda adamın onu tanımaması karşısın- da kızın yüzünde ilk kez beliren insanca gülümseyiş. Wilma Labate'nin Benim Kuşağım adhfilmindetee 1970'lerde Italya'da adlan sık duyulan sol terör örgüt- lerinden bir hükümlünün iç hesaplaşması işlenir Bir terör eyleminde yakalanarak otuz yıla hüküm giymiş olan Braccio, Sicitya'da bir cezaevinde yatmaktadır. Ancak olayla ilgili ne başka bir yakalanan olmuş ne si- lahlar bulunabilmiş ne de eylem sırasında işlenen ci- nayet aydınlanabilmiştır. Dört yıldır cezaevinde olan Braccio, Milano'da kalan sevgilisini görebilmek için oradaki bir cezaevine sevkini ister. Bu isteği olayın ka- ranlıkta kalan noktalannı aydınlatmayı uman yönetici- lerce kabul edilir. Bir zırhlı aracın içinde kendisi ile bir- likte yolculuk eden yüzbaşı. dostluk kurarak bilgi al- mayı ummaktadır. Milano'ya gelene dek girişimlerin- de başan sağlayamaz. Bu arada yakalanmayan, ey- lemin asıl sorumlusunun bir lisede öğretmenlik yapt- ğını, evlendığini, sıradan bir hayat kurduğunu görürüz. Kent girişinde bir benzın istasyonunda durduklannda yüzbaşı son kozunu oynar: "Işte telefon kulübesi, sev- giline telefon edipyann görüşmek için sözleşebilirsin ama bilgi vermek koşuluyla ya da izin falan yok, bu- radan Sicilya'daki cezaevine geri döneçeğız" der. Braccio, sevgılisine kavuşmak, intihar etmek, kaçmak ya da eski cezaevine geri dönmek seçenekleri arasın- da bir süre bocaladıktan sonra, "Geri dönüyonjz" di- yerek zırhlı araca biner. Her şey bitmiş de otea arka- daşını ele vermeyecektir. Geçen yıllarda Öpme, Sevdiğim Mevsim gibi günü- müz toplumJanndaki yabanctlaşma duygusunu bap» nyla işleyen filmlerinden tanıdığımız Fransız yönetmen Ândre Techine'nin son filmi Hırsızlar'da da yine ay- nı temalar egemendi. Bu filmdeki genç kız kişiliğiyle Yol Arkadaşı'ndaki genç kızın birbiriyle örtüşen kişi- likleri günümüz gençliğinin uğramakta olduğu kültü- rel yıkımın ne denli derinleşmiş olduğunun da bir gös- tergesi. Bu yıl da hiç değilse bir on beş gün gözümüzü, gön- lümüzü güzel filmlerie yıkayıp anttık. Çeşitlı nedenler- le bu festivalin uzağında kalanlara yazın alanından bir yardımcı öneriyorum: Uğur Kökden'in geçen günler- de yayımlanan Bin Dokuz Yüz'e Veda (Yapı Kredi Ya- yınlan) adlı kitabında Andrej Wajda'ntn Vaatler Ülke- si, Bernardo Bertolucci'nın 1900, Mario Monicel- li'nin Yoldaşlar, Ziya Öztan'ın Ateşten Günler, James Ivory'nın Günden Kalanlar, Vısconti'nin Tannlann Günbatımı, Francesco Rosi'nın Isa Bu Köye Uğra- madı, Fred Zinneman'ın Julia. Alain Resnais'in Sa- vaş Bitti, Aleksandr Dovçenko'nun Toprak, Lütfü Akad'ın Hudutlann Kanunu ve bu yılki festivalin onur konuğu Claude Sautet'nin Ayazda Bir Yürek filmi üs- tüne denemeleri yer alıyor. Sanatlar son günlerine girdiğimiz yüzyılımızı sorgu- lamada da hayatın başka alanlannda olduğu gibi eli- mizden tutuyor. BUGUN • BEKSAV'da saat 19.00'da Hector Oleveria'nın : 'Kalemlerin Gecesi' adh fılmi izlenebilir. • İFSAK'ta Doğa Fotoğrafçılar Grubu'nun 'Su' konulu saydam yanşması yer alıyor. • SAHAF CAFE KÜLTÜREVİ'nde saat 19.00'da 'Rumble Fish' adlı film gösteriliyor. • TARANTA BABU'da saat 16 OO'da 'Bob Marley' başlıklı film ve saat 19.00'da Boğaziçi Üniversitesi öğretim görevlisi Feza Tansuğ'un sunacağı Dünya Müziği başlıklı söyleşi izlenebilir. • AKSANAT'ta saat 12.30 ve 17.30'da 'TarasBulba' adh film laser-disc'ten tngilizce orijinal haliyle gösteriliyor. • ELEŞTİRİKİTABEVİ VE KÜLTÜR MERKEZİ'nde saat 14.00'te Jale Sinar'ın 'EstetikveFantastik Sanat' konulu söyleşisi ve Sibel Eşıyok'un şiirüzerine söyleşisi izlenebilir. K Ü L T Ü R » Ç t Z İ K KAMİL MASARACI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle