04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 NİSAN 1997 PERŞEMBE 14 KULTUR 'Insan tutkulannın ressamı' Claude Sautet, 16. Uluslararası Istanbul Film Festivali için tstanbul'da 4 Artık daha sade olana yöneliyorum' • Hep küçük burjuvaziyi anlattığım vurgulayan Claude Sautet, yavaş yavaş konusuz fılmlere yöneldiğini söyledi: "Yaş ilerledikçe insan daha sade olana yöneliyor. Seyirciden de bu sadeliği anlamasını bekliyorum." Sautet, "Nelly ve Bay Arnaud"daki Bay Arnaud'nun kendisi olmadığmı, o kişiliği Michel Serrault'un yarattığmı da belirtti. KültûrServisi-16. Uluslarara- sı Istanbul Film Festivali'nin ko- nuklanndan ünlü Franstz yönet- men Claude Sautet. önceki gün düzenlenen basın toplantısında sinemageçmişini, son fılmi "Nel- ly ve Bay Arnaud"yu ve 45 yıllık sinema geçmişinde geldiği nok- tayı anlattı. AtillaDorsay'ın sorulannı ya- nıtlayan Claude Sautet, "45yıüık meslek yaşamınızdan memnun musunuz" sorusuna, "İnsan hiç- bir zaman yaptıklanndan mem- nun olmaz. F.ski nimleriınde keş- ke öyle değil de böyie yapsaydım dediğim bölümler var" yanıtını verdi. Sautet, sinemaya başlama- dan önce bu alanda hiç yeteneği olmadığını; aslında müziğe ve heykele daha yatkın olduğunu an- lattı. Pek çok ünlü yönetmenin me- zun olduğu sinema okulu IDEC' i bitırdikten sonra uzun süre iş bu- lamadıgını söyleyen Sautet, bü- rokratlık ve caz müziği yazarlığı gibi farklı alanlarda çalişmış. Si- nemaya, asistan olan bir arkada- şının yanında asıstanhk yaparak başladığını anlatan Sautet, "ilk yaptoğun işler sandviç tasunak ve çekim terde ayak ahında dolaş- raaktı" diye konuştu. Kısa ve de- neysel filmlerle sinemaya başla- yan Sautet, bugün geçmişe bak- tığında yapmış olduğu bu filmle- ri "küçükvezavaflışeyler" olarak niteledi. Asistan olarak görev aldığı ti- cari fılmleriçin "çokkötü"diyen Sautet, ilk ftlmi "Hayat Bağla- n"na dek sinemada kayda değer bir yapıma imza atmadığını be- lirtti. Sautet, "Getecekte, Fransız bü- yük ve küçük burjuvazjsjnin res- samı olarak anılmak ister misi- niz" sorusunu ıse, "Ben hep kü- çük burjuvaziyi, yani içinden gel- diğim orta sınıft anlattım. Bu fllm- leri sosyolojik birer belge olarak düşiinmedim. Onlar, tanık oldu- ğum ilişkiler ve kişilcr sayesinde ortaya çıkü" sözleriyle yanıtladı. Son filmi "NeOy veBay Amaud" gibi bir filmi yapmasında bugün- kü birikiminin ve yaşının önem- li olduğuna değinen Sautet, "Bay Anıaud siz misiniz" sorusunu. "Hayır, o kişiliği Michel Serrault yarattı. Ben Bay Arnaud gibi içe kapalı bir insan degilim. Zengin bir sosyal yaşanüm var. Ama ço- cukluğumdaçok utangaçtun; ha- varjnı utangaçuğı yüzünden ziyan eden insanlan çok i>i anhyorum" diye yanıtladı. Son filmlennde daha sade bir anlatımı yeğlediğı- nı anlatan Sautet, yavaş yavaş ko- nusuz ııımıere yöneldiğini ve be- lirsiz, müzikal bir yapıda ilerledi- ğini söyledi. "Yaş ilertedikçe in- san daha sadeolana >öneliyor. Se- yirciden de bu sadeliği anlaması- nı beldiyorum". Sautet, Amenkan sinemasının dünya üzerindekı üstünlüğü ko- nusundaki görüşlerini ise şöyle açıkladr "Amerikan sineması ile mücadele etmek kolay iş değil. Çinlilerbelki bunu yapabilir,çün- kii eDerinde inanılmaz imkânlar var. Günümüzde bir ABD filmi dünyamn pek çok ülkesüide aym anda gösteriliyor. Bu filmlerin hepsi birertkari ürün. Bizter. ken- di küçük arka bahçemizde ekip biçtiklerimizi sergiliyonız yaunz- ca. Doğrusu 'Nelly ve Bay Arna- ud nun düma üzerinde pek çok ülkede izknmesi beni çok şaşırtb. Bu benim en büyük sürprizinı". 'Her oyuncu Sautet'nin kişiüğini yansıtır' Fransız yazar Michel Ciment ıse aynı gün Claude Sautet sine- ması üzerine verdiği konferansta, Sautet'nin klasik bir sinemacı ol- duğunu belirtti. Sautet'nin, mo- dern yönetmenlerin aksine, den- ge, açıklık ve şeffaflık gibi kay- gılar güttüğünü anlatan Michel Ciment, günümüz modern sana- tında tutkulann yerini görsel e- fekt ve şiddetin aldığına dikkat çekti. Sautet'nin "insan tutkula- nnın ressamı" olduğunu söyle- yen Ciment, Sautet sinemasını ABD'den verdiği ömeklerle kı- yaslayarak. "Bugün, ne De Pal- ma'da ne de Spielberg'de kadın- erkek ilişkisinin derinligine işlen- miş resmini göremiyoruz. Oysa Sautet'nin sinemasının önemi in- san ilişkilerini incelemesinden kaynaklanır. Sautet, bir oyuncuyu abr ve bir heykettıraş gibi onun farklı yönlerini keşfeder. Her oyuncu,Sautet'nin kişiliğinin baş- ka bir yüzünü temsil eder" dedi. Ciment, Sautet filmlerinin insan- lara yaşama iradesi aşıladığı için hâlâ ilgi gördüğünü belirtti. Festival kapsamında "Durgun Akardı Sular" adlı fılmi gösteri- len Fransız yönetmen Jacques Deschamps da. sinema anlayışını anlattı. Kısa fîlmle başladığı sine- ma serüveni üzerine konuşan Deschamps, "Klasik bir hikâye anlatmaktan çok, aynnolarla bezeli bir sinema dili yaratmak" istediğini belirtti. Fransız sinemasının bugününü değerlendiren Deschamps, son yıllarda yönetmenlerin sosyal ve polıtik konulara eğildiğini, ancak kişisel üslup yaratmadıklannı söyledi. Fransız kadın yönetmenlerin son yıllarda çok önemli işler yap- tığını anlatan Deschamps, değişik bir sinema dili ve farklı bakış açılannın kadın yönetmen- lerden geldiğıni belirtti. Ken- disini etkileyen en önemli yönet- menin Godard olduğunu söy- leyen Deschamps şöyle devam et- ti: "Godard'ın yaptjğı filmler, yapıldtgı zamanın 10 yıl ötesin- dedir. Saf sinemayı oluştururken geleneksel anlatım kurallarını kınp \enilerini inşa eder. Bin şaşırtan filmlerini gelecekte de konuşmaya devam edeceğimizi düşiuıüyorum". 'Durauıilar geçici, oysa fîbnler kalıcı' GÖNÜL DÖNMEZ-COLIN 1996 Feli.x Avrupa Film Ödülleri da- ğıtıldığında "Kafkas Mahkûmu" filmi- nin yönetmeni Sergej Bodrov, çalışma arkadaşlan Arif Aliev ve Boris Giller ile birlikte en iyi senaryo ödülü aldı. lyi bir film için, iyi biröyküyü temel koşul gö- ren Rus yönetmen Sergeı Bodrov daha ilk önemli filmi "Özgürlük Cennettir" ile 1989 Montreal Uluslararası Film Fes- tıvah'nde büyük ödül almıştır. Sovyetler Birliği'ndeki değişiklikleri izleyen yıl- larda yeni olanaklar bulan Bodrov, ltal- yan kökenli Amerikalı fotoğraf sanatçı- sı Carolyn Cavelleroile yaptığı ikinci ev- liliğin ardından Amerika'ya da açıkiı ve ömeğin bağımsız yönetmen Akxander Rockwell'in "Sevecek Biri" filminin se- naryo yazarlığı ve yapımcılığını üstlen- di. Son fılmi, güncel Çeçen-Rus çatışma- lannı ele alan "Kafkas Mahkûmu" bir Tolstoy uyarlaması. Dağıstan"da kuş uç- maz kervan geçmez bir köyde bir süre tutsak kalan iki Rus askerin öyküsünü anlatan bu film savaş. kin, vatan duygu- su ve tüm bunlann ötesinde insancıl duy- gulan kamera oyunlanna gereksinme görmeden tüm yalınhğıyla verebiliyor. Geçen Cannes Film Festivali'nde ulus- lararası film eleştirmenleri ve halk ödül- len alan "Kafkas Mahkûmu" yabancı film dalında Oscar'a adaydı. 16. tstan- bul Uluslararası Film Festivali edebiyat- tan sinemaya bölümünde gösterildi. Üç film birbirine bağh "Özgürlük CennettJr"den bu yana ça- lışmalannı yakından izlediğim Sergey Bodrov ile Selanik Film Festivali sırasın- da görüştük: - En başardı üç filminize bir göz aüp arada bir bağlantı kurmaya çahşıyorum. Üç filmde de kahraman genç bir erkek. "Özgürlük Cennerrir'*de Sasha babasmı anyor,"MeleklerGörmek Istiyorum "da Bob, mafyaya çahşıyor; son filminizde "Kafkas Mahkûmu" genç, acemi bir as- ker; nedenini bilmediği. bilse de inanma- dığı bir savaş için ölüm yoluna düşmüş. Bu üç kahraman ik yaşadıklan zaman arasmda bir bağlantı kurabilir mrviz? Bunu daha önce böyle düşünmedim, ama haklısın; ülke aynı ülke, zaman kı- sa bir zaman, 1989 ile 1996 arası, yedi yıl gibi bir zaman dilimi. Bu zaman di- İimi içinde olanlan yakalamaya çalıştım bu filmlerle. "Özgürlük Cennettir" bir başlangıçtı. Özgürlük düşü gibiydi, hü- zünlü bir filmdi, ama bir umut ışığı var- dı. Çocuk ve babası, ikisi de tutsak bile olsalar, çocuk belki babasına yardım edebilirdi. "Melekler Görmek Istiyo- rum" ise çok zor bir zamanı, 199 l'i yan- sıtıyor. Kimsenin olup bitenleri kavra- yamadığı bir dönemdi bu. Genç kuşak geriye dönmek istemıyor, özgürlük pe- şinde koşuyordu, ama yalnızca başımızı Rus yönetmen Sergey Bodrov. .ltın Lale jürisinde yer alan Sergey Bodrov'un 'Kafkas Mahkûmu' adlı filmi bu yıl Oscar'a adaydı. Yaşamında en önemli şeyin film yapmak olduğunu vurgulayan Bodrov, yaptıklannı beğenmediği için sürekli yeni film yaptığım, her düşkınkhğına uğradığında yeni baştan başladığını söylüyor. Gerçek konular üzerine film yapmayı yeğleyen Bodrov'un yeni çalışması sirk oyunculan üzerine. su üstünde rutabilmek bile büyük bir so- run olmuştu. Özgürlük yalnızca özgür olmak değildir, hiçbir kural olmaması da özellikle başlangıçta sakıncalı olabilir. Bu üç öyküyü birbirine bağlayabiliriz. Dediğim gibi ülke hep aynı ülke. Ma- sum askerkr ölüyor, ne için? "Kafkas Mahkûmu"ndaki iki askerden yaşı da- ha büyük olanının vatan borcu konusun- da sannlan var, birkaç 'vatan millet' tür- küsü kalmış belleğinde. oysa pisi pisine gideceğini çok iyi biliyor; aptalca bir ne- den için kurşunlanacağını. Yine de vata- nı için ölmeye hazır. Tşte bu çok acıklı bence. - "Özgürlük Cennettir"de çocuğun babasmı aramasını bir metafor ola- rak görebilir miyiz? Baba-oğul deyince bir metafor düşü- nülür, ama normalde babanın oğuluna yardım etmesi beklenir. Ben o öyküde oğlarun babasına yardım etmesini bekli- yordum. Çok zorbirdunımda da olsa is- riyor yardım etmeyi. - Tarihsel ya da siyasaJ bir metafor dü- şünecek olursak?.. Siyasal bir demeç vermekten çok sis- tem üzerine bir şeyler söylemeye çalış- mıştım. Durumlar geçici, oysa filmler kalıcıdır. Bu nedenle güncel siyasal ko- nulaıia ilgili filmler yapmaktan kaçını- yorum. Bugün okunup yann bir kenara atılan gazete gibi oluyor çünkü. Gerçek konular üzerine film yapmak daha iyi bence. - 1989'dan. "Özgürlük Cennettir"den bu yana neler değişti sizin için? Kişisel ge- Uşmeterden çok, siyasal dcğişmelerin ya- m sıra gelişen bir sanat yaşamı açısından demek istiyorum? Bir aynm yapmak güç bence. Yönet- menim ve aynı zamanda özel bir kişi- yim. Bu ikisi birlikte gidiyor. Çünkü ya- şamımdaki en önemii şey film yapmak. Şimdi daha çok deneyimim var. Daha akıllandım; istediğim yere gitmekte, is- tediğim ülkelerde film yapmakta özgü- rüm. Tüm bunlann yardımı oluyor. Bir- çok yönetmen için Glasnost'tan Prest- royka'dan önce film yapmak daha ko- laydı. De\ let destek veriyordu. Şimdi öz- gürüz, ama kimse özgürlüğün bu denli ederli olacağını beklemiyordu. Pazara çıktık şimdi. Izleyiciyi düşünmeli, para bulmahyız. Birçok yönetmen buna hazır değildi. Ama ben bu güçleri yeğliyorum. Geriye dönmeyi hiçbir zaman istemem. - Sizce tüm bu degişiklikkr sanatanıza nasıl yansıyor? Bence "Özgürlük Cennettir" en başa- nlı fılmimdi. Şimdi artık izleyiciyi çeken filmler yapabiliyorum. - Sizin sanaünıza bakış açuuzdı öğren- mek tstediğim_ Dediğim gibi bir kalım sorunu bu. Eğer film yapmayı sürdürmek istersem başanlı fılmler yapmahyım. Kimse ba- na hatır için para verecek değil. Eğerpro- fesyonel bir yönetmensem, iyi filmler yapıyorsam. ancak o zaman para yatıra- caklar. Belki deneysel filmler için para bulan şanslı kişiler var, ama salt bir de- ney için para verecek kimse tanımıyo- rum ben. "Kafkas Mahkûmu"na yatın- mı şimdi Kazakistan'da başanlı bir işa- damı olan eski bir öğrencim yaptı. Yıl- lar önce Moskova'da senaryo derslerime katılmıştı. Parasını akıllıca kullandığı için zengin oldu. Filmi Hazar Denizi yakınlannda bir bölgede, 36 ayn dilin konuşulduğu bir yerde çok zor koşullar altında çektik. Su yoktu, elektrik de bazen gelmiyordu. "OzgüriükCennettir" de zor koşullar al- tında gerçekleşmişti. Örneğin Gulagla- nn içine giren ilk kamera benimdi. Tu- tuklular, "Kimse bizim hakkınuzda bir şey bibnek istemiyor, bizim öykümüzü anlatmaltsm" diye direttiler. lmgelemim ile özgür kalmayı, yalın bir öykü anlat- mayı amaçladığımı anlatmaya çalıştım onlara. Sonuç fena olmadı. Çünkü öykü iyiydi. Son filrn de öyle. İyi bir öykü bul- mak önemli. Ben evrensel öyküleri yeğ- liyorum. Saraybosna olmuş, Afganistan olmuş, Sri Lanka olmuş fark ermez. Rus- ya'da film çekmek kuşkusuz daha kolay benim için. Öte yandan çok yakın olma- sı da bazen bir sorun çıkarabiliyor. Sirk oyunculannı konu alan bir film hazırlıyorum şimdi. Onlar da Çingene- ler gibi gezgindir. Bu nedenle çekim için örneğin Meksika'yı, Portekiz'i ya da Fransa'yı düşünebilirim. ABD ile Rusya arasmda fark yok - "Kafkas \lahkûmu"nda başrolde genç Sergei Bodro\ var. Yönetmenlerin çocuklannı filmlerde kullanmasına karşıyımdır, ama daha iyi bir oyuncu bulamadım. Gerçekte profes- yonel oyuncu da değildir oğlum. Ama şimdi ünlendi, iyi para yapıyor. O zaman benden ancak 1000 dolar koparabildi bu rol için. Ve bir daha filmlerimde o>Tia- maya tövbe etti. -BirazdaAmerikadeneyimlerinizian- latın, örneğin Alesander RockvveU ile ça- hşmalaruıızı? - Alexander Rockwell fılmlerimi tanı- yordu. Onun senaryoya, benim de para- ya ihtiyacım olduğu bir devrede karşılaş- tık. Sonuç olarak o fılmini yaptı, ben de son filmim için para kazandım. Ameri- ka'da film yapmakla Rusya'da film yap- mak arasındaki farkı soruyorlar bana. Hiçbir fark yok gerçekte. Yalnız Ameri- ka'da yemekler daha iyi. Amerikan sine- masına karşı nasıl ayakta durabileceği- miz konusuna gelince, benim iyi Ame- rikan fılmleri ile bir kavgam yok. Öme- ğin bir Scorcese'ye ne dıyebilirim? Öte yandan kötü Amerikan fılmleriyle çatış- maya da gücüm yok. Çünkü onlann mil- yonlan var. Bana kalırsa bu sorunlan hü- kümet çözmeli. Kendi fılmlerime gelince; yaptıklan- mı beğenmedığim için devamlı yeni film yapıyorum. Her düş kınklığına uğradı- ğımda yeni baştanbaşhyorum ve bu böy- lece sürüp gidiyor. Tiyatro Oyunevi, Sahne Foks'ta Jean Genet'nin 'Hizmetçiler'ini sergiliyor Suçun ve ölümün kutsandığı tören Oyunu Mahir Günşıray yönetiyor. Kültür Servisi - Tiyatro Oyunevi, Jean Genet'nin "Hizmetçiler"adlı oyununu Şişli-Bomonti'deki Sah- ne Foks'ta sahnelemeye başladı. İlk gösterimi 4 ni- sanda yapılan oyun, her hafta cuma (20.30) ve cu- martesi (15.30 - 18.30) günleri izlenebilir. Jean Genet'nin ilk oyunlanndan biri olan "Hiz- metçiler", egemen kültür-öteki kültür, efendi-köle. erkek-kadın kutuplaşmalannı ele alıyor. İki hizmet- çinin, hanımefendilerini öldürme planlan üzerine kurulan oyun, sıradan bir cinayet öyküsünün ötesi- ne geçiyor. Aynca, Tiyatro Oyunevi'nin yapımmda. oyundaici üç kadın rolü erkek oyuncular tarafından oynanıyor. Böylelikle, öldüren-öldürülen, doğru- yanlış, hanımefendi-hizmetçi, erkek-kadın arasın- daki aynmlar bir ölçüde belirsizleşiyor. Kimlikler bi- rer yanılsamay a dönüşüyor; o>oın, suçun ve ölümün kutsandığı bir törene doğru gelışiyor. tnsanlan ırk, cins ve sınıf aynmlan içinde kalma- ya zorlayan. onlara kendi seçmedikleri rolleri daya- tan egemen söylem. sahnede oynanan oyunun tehli- keleriyle yüz >üze bırakılıyor. Yerleşik değer yargı- lan tarafından aşağılanan, kendini bir türlü ıstediği biçimde ıfade edemeyen kadın-hizmetçi kimliği, sahnede düzenlenen şiddet töreninde topluma sunu- luyor. Mahir Günşu^>''ın yönettiği oyunun dramaturji çalışmasını Çetin Sankartal yaptı. Dekor ve kos- tümler Claude Leon ve Selim Birsel tarafından tasar- landı. Oyunun müzıklennı Turgay Erdener bestele- di. Zeynep Kologlu dekor ve kostüm asistanlığını üstlendi. Işığı Yüksel Avmazgerçekleştirdi. Oyunu Mahir Günşıray, Taner Birsel ve Erdinç Doğan oy- nuyorlar. Proje, Efes Pilsen'in desteğiyle gerçekleş- tirildi. Tiyatro Oyunevi'nin çocuklar için hazırladığı "Bir Avuç Hayvan Mayvan" adlı gölge oyunu da cumar- tesi ve pazar günleri 12.00'de Sahne Foks'ta sergi- leniyor. Geleneksel gölge oyunu tekniklerinden ya- rarlanılarak "anlaü"ya dayalı bir gösterim olarak kurgulanan oyunun metnini AyşeSeien yazdı. Yönet- menliğini Şehsuvar Aktaş ve Taner Birsel'in yaptı- ğı "Bir Avuç Hayvan Mayvan" 2-8 yaş gnıbundaki çocuklar (ve büyükler) için tasarlanmış. Biletler ti- yatro gişesi, Adam Kitabevi ve Vakkoramalardan sağlanabilir. (240 28 26) IŞILDAK VE YELPAZE ATİLLA BİRKİYE Ver Yine Sinema... Ikı haftadır, Istiklal Caddesi hernisan başında ol- duğu gibi, bu yıl da festival koşuşturmasıyla gün- lerini geçirdi. Gençlik ateşiyle yandı, sinema coş- kusuyla kucaklaştı. Istiklal Caddesi'nde bu coşku hiç eksik olmaz. Yi- ne de film festivalinin coşkusu farklıdır, hemen gö- ze çarpar; çünkü daha genç ve daha hareketlidir. Festivalseverler sinema salonlarını doldurdular, birinden ötekine koştular, aralarında ilk kez Ulus- lararası Istanbul Film Festivali'ni izleyenler vardı. Çok çok mutlu oldular. Kimileri de "doymuş'tu, ama bıkmamıştı. Hiç festivalden bıkılırmı? Üstelik, o büyûlü sanatın çekim alanından çıkabitmek ola- naklı mı? Bazı filmlerde beklenilen bulunamadı. Bazı film- ler hayretler içinde izlendi. Bazı fılmlere bilet yoktu; içeriye giremeyenler, sinemanın kapısından boynu bükük döndüler... Kafeler, kahveler, iki film arasmda daha da kala- balıklaştı. Bir çeşit kültür odaklanna dönüştü; sine- ma sanatının yoğun olarak konuşulduğu. Özcesi, yer gök sinemanın görkemiyle süslen- mişti; yer gök sinemanın kendi gerçekliğine dönü- şüvermişti. Büyü, kokusuyla her yere sinmişti. • AFA Yayınlan, yıllardır karariı bir biçimde sinema kitapları yayımlıyor. Her film festivaline de yeni ki- taplar yetiştirıyor. Bu yıl üç kitap birden yayımladı: Barry Norman'ın Yüzyılın En lyi 100 Filmi (çev: Vehbi Sargın-Jale Mutlu); Elia Kazan'ın Bir Ya- şam (çev: Nihal Yeğinobalı) ve Danusia Stok'un yayına hazıriadığı (ve Ingilizceye çevirdiği) Kıes- lowski Kieslovvski'yi Anlatıyor (çev: Aslıhan Ku- tay). Yüzyılın En lyi 100 Filmi adlı kitabın başında, Bar- ry Norman'ın sinema tarihine ilişkin bir incelemesi yer alıyor. Bu metin, sinemanın belli başlı dönem- lerini kapsamlı bir biçimde betimliyor. Daha sonra, yazann seçtiği yüz film alfabetik sırayla ve yazann yorumuyla geliyor. Yazar, kitaba aldığı filmleri, çok sevdiği ya da çok beğendiği filmler olarak tanımlıyor. Uyguladığı öl- çütü ise, "maratoncu bacaklanna sahip olma şar- tı" olarak adlandınyor. Zaman sınavından geçmiş fılmlere yer verdiğini açıklıyor. (Aynı konuda, geçen yıl Atilla Dorsay'ın da Rem- zi Yayınevi'nden, 100 Yılın 100 Filmi adlı kitabı ya- yımlanmıştı. Dorsay dakitabına, sinema tarihinden seçtiği yüz beş filmi kronolojik olarak -tanıtım ve yo- rumla- almıştı.) Elia Kazan'ın bir roman gibi kaleme aldığı Bir Ya- şam adlı kitabı daha önce yayımlanmıştı (Güneş Yay. 1989). Usta yönetmen Kazan'ın yaşamına bir film izler gibi tanık oluyoruz. Uzun bir film izler gibi; kitap 736 sayfa. Ama hızla akıp geçiyor sayfalar parmaklannızın ucundan. Bu yılki festivalın konuklarından olan ve açılış tö- reninde konuşan Kazan denilince aklıma hep "Iha- net Yılları" geliyor. Kitabın arka kapağında konuy- la ilgili bir not var. "McCarthy döneminde, Amerika Aleyhtan Faali- yetler Alt Komisyonu önünde isimler vermesinin nedenlerini, sonrasında bu olayın kişişglye sanat- sal yaşamındaki yans/ma/arı üzerinde itiraflahnı hu kitapta bulabilirsiniz." Bilmem, Kazan "diyet"\n\ ödedi mi? Ya da bu "diyet" ödenebilir mı? Kieslovvski Kieslovvski'yi Anlatıyor da bir anlatı ta- dında. Bir başka yaratıcının, Polonyah yönetmen Ki- eslovvski'nin yaşamına tanık oluyoruz bu kez. Ço- cukluğu hastalıklarla, gençliği film okulundafilm iz- lemekle geçen ve olgunlaşırken film yapma güçlü- ğünü iliklerine kadarduyumsayan büyük yönetme- nin yaşamı... Daha önceki yıllarda "Kör Talih", "Öldürme Üze- rine Kısa Bir Film", "Aşk Üzerine Kısa Bir Film", "Dekalog", "Üç Renk" (Mavi ve Beyaz) gibi filmle- ri gösterilen Kieslovvski'nin bu yıl da belgeselleri ('Dekalog' ile birlikte) sunuldu. Tüm fılmleri, öykü- leriyle kitapta yer alıyor. Bu kitaptan belki, bir başka yazıda daha uzun söz etmeli... • 12 nisan cumartesi günü, bir "heyecan" günü... Hem festivalseverlerin hem de sanatçıların; özellik- le de yönetmenlerin. Çünkü, uluslararası ve ulusal seçici kurul o gün sabah toplanıp ödülleri belirle- yecek. Akşam ise CRR'deki kapanış töreninde sonuç- lar açıklanacak: Sevinenler ve gizli buruklar; birlik- te ama coşkulu... Bir film festivalinin daha sonuna geldik. Pazardan sonra, sanki gözümüz doymamış gibi; vizyondaki filmlerin peşine düşeceğiz. Sinemanın büyüsünü "boza£»7me/(*olanaklı mı? Güzel Sanatlar Galerisi'nde Cemal Nadir sergisi • Kültür Servisi-27 Şubatl947'de yitirdiğimiz Türk karikatürünün büyük ustası Cemal Nadir'in 50. ölüm yıldönümünde anısına düzenlenen 'Selma Kurdakul Ödülleri' karikatür yanşmasında ödül alan karikatürler ile sanatçının özgün yapıtlanndan oluşan sergi bugün saat 18.00'deBeyoğlu 1Cemal Nadir Güzel Sanatlar Galerisi'nde bir kokteylle açılıyor. Karikatürcüler Derneği'nin düzenlediği sergi 16 nisan"da sona erecek. , - TÜYAP'ta İnterkamera fuarı •Kültür Servisi -tnterkamera 97' (6. fotoğraf, sinema, video, işitsel ve görsel sistemler ve diğer optik ürünlerjFuan bugün saat 11 .OO'de Türk sinemasının usta sanatçısı Türkan Şoray tarafından TÜYAP Tepebaşı tstanbul Sergi Sarayı'nda açılıyor. Büyük hızla gelişen birteknolojinin ürünlerini topluca sergilemek, dağıtım kanallanna. profesyonel ve amatör kişi ve kuruluşlara bu alandaki yenilikleri duyurmak, kalite. fiyat ve diğer özellikleri hakkında bilgilenmelerini sağlamak amacıyla düzenlenen İnterkamera 97 Fuan'na 20 ülkeden toplam 222 firma ve temsilcilik katıhyor. Aynca fuarda. 'Doğa' ve 'Portre' konulu fotoğraf yanşmalannda dereceye giren ve sergilenmeye değer görülen yapıtlar ile 'Türkan Şoray Fotoğraflan' sergisi de yer alacak. 13 nisan pazar akşamı saat 19.00'a kadar açık kalacak fuar süresince, 70'in üzerinde fotoğraf sanatçısı. yazar, gazeteci, sanatçı ve profesyonelin katıldığı etkinlikler düzenlenecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle