03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30 MART 1997 PAZAR Esrarengiz uçaklar TBMM'de • ANKARA (ANKA) - Devlet Bakanı Ahıret Cemil Tunç. esrarengiz kazalara uğradıklan öne sûrülen 'Dromader 18' tipi uçaklara bir süre uçuş yasağı getirildığini, ancak yapılan araştırmalar sonrasında temız çıkmalan üzerine söz konusu uçaklara yeniden uçuş izni verildiğini bildirdi. Devlet Bakanı Tunç. DSP Denizli Milletvekili Hilmı Develi'nin ismindeki gibi 18 esrarengiz kazaya konu olmasma karşın "Dromader 18' uçaklanyla uçuşa devam edıldıği konusundaki yazılı soru önergesinı yanıtladı. Emin Çölaşan'a dava • A.NKARA (AA) - Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, çeşitli tarihlerde yayımlanan köşe yazılannda Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'in kişilik haklanna hakaret ettiği gerekçesıyle Hürriyet gazetesi köşe yazan Emin Çölaşan hakkında 6 aydan 2 yıla kadar hapis istemiyle dava açtı. Cumhuriyet Savcısı Metin Sezgin tarafmdan hazırlanan iddianamede, sanık Çölaşan'ın, Hürriyet gazetesinin 22-24-25-26 Eylül 1996 tarihli nüshalannda. Melih Gökçek'le ilgili köşe yazılan yayımlandığı beiirtildi. Belediye E-5'i satın aldı • İSTANBUL(AA)- Boğazıçi Köprüsü aracılığıyla Avrupa ve Asya lcıtalannı birbinne bağlayan yol olarak planlanan, ancak zaman içinde kentin hızla büyümesı ve nüfus artışıyla toplayıcı ana arter konumuna gelen E-5 karayolu, ICarayollan ile yapılan bir protokolle Istanbul Büyükşehir Belediyesi'ne devredildi. Istanbul Büyükşehır Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdogan. E-5 karayolunun şehir ile olan ilişiğıni keseceklerini ve burada görûntü kırliliğine izin vermeyeceklenni söyledi. TURBAN dosyası Bizim Gazete'de • Istanbul Haber Servisi - TURBAN yolsuzluklanyla ilgili dosya, pazartesi gününden itibaren Türkıye Gazeteciler Cemiyeti'nin çıkardığı Bizim Gazete'de yayımlanacak. Istanbul Milletvekilı Haht Dumankaya. bir yıl süren çalışmalar sonunda 149 klasörü dolduran 150 bın belgenın incelendiğini belirterek, TURBAN yolsuzluklanyla ilgili hazırlanan bu raporun üstünün, "'koltuk uğruna 10 dakikada" örtüldüğünü savundu. TÜSlAD'ın hazırlattığı' Sivil Toplum Örgütleri" başlıklı raporda aynı gün Bizim Gazete'de yayımlanmaya başlayacak. DYP'de istifa • ANKARA (ANKA)- DYP Genel Sekreter Yardımcısı Bekir Altunok, bugün yayımlanmaya başlanacak Öncü gazetesindekı göreviyle partideki görevinin basının tarafsızlık ilkesiyle çelişeceğı düşüncesiyle bu görevinden istifa etti. HABERLER Cünümüzde benzerlerinin yaşandığı 31 Mart olayı Hareket Ordusu devredeBARIŞ DOSTER ğun da artmasıyla 31 Mart akşamı, Tevfîk Paşa yapılan sadrazamlık önensinı kabul etti. tkdam, Os- manlı. Volkan. Nizam, Serbesti gi- bi gazeteler ayaklananlardan yana tavır aldılar. Ittihat ve Terakki'ye karşı oldu- ğu açıkça bellı olan isyandan son- ra Ittihatçılann önemli isimlerin- den Hüseyin Cahit Bey ve Cavit Bey saklandılar ve Rumeli'ye kaç- manm yollannı armaya başladılar. Ayaklanma haberi Rumeli'ye ula- şır ulaşmaz buradaki lttihat ve Te- rakki önderleri kesin tavır aldılar ve hemen Mahmut Şevket Paşa, Istanbul'a yollamak üzere ordu kurulması için hazırlıklara başla- dı. Hüseyin Hüsnü Paşa'nm ko- muta edeceği orduya Hareket Or- runması, ülkenin geliştirilmesı ve refahın sağlanması noktalannda odaklanıyordu. Burada dikkatı çe- ken, ilk 3 maddenin 31 Mart ola- yıyla ilgili olmakla birlikte Os- manlı meşrutiyet tarihinde hiç kimsenin kolay kolay itiraz ede- meyeceği noktalan içermesiydi. Tevfık Paşa sadrazam olduktan sonra vilayetlere çekilen telgrafta ayaklanmadan söz edilmiyor ve kurtuluş aracı olarak şeriat hü- kümlerine daha fazla sanlmak ge- rektiği öngörülüyordu. Ayaklanmanın 2. günûnde vali ve kumandanlara çekilen telgraf- ta Hilmi Paşa kabinesinin istifa- sından sonra Tevfik Paşa kabine- sinin göreve geldiği. Kanun-u Esa- si'nin ve şenatın uygulanmasına lis-i Mebusan'ın dağılmasıydı. Zi- ra böyle bir durumda mutlakiyet tehlikesi büyüyordu. Mebusan ise toplanmayı bece- remıyordu. Basm isyancılara toz kondurmamaya çalışıyordu ama kentte yaşam tedirgindi, Kapalı- çarşı'daki dükkânlann çoğu açıl- mamıştı. Ortalıkta subaysız ve başıboş gezen isyancılar sık sık havaya ateş açarak paniğe yol açıyor, ka- za kurşunlanyla yaralananlar olu- yordu. Bu arada isyancılar rastla- dıklan mektepli subaylan öldür- meye kalkmışlar ve iş bir süre son- ra Harbiyeli subay avmdan çok su- bay olsun olmasın tüm mektepli- lere karşı bir ava dönüşmüştü. lt- tihat ve Terakki Kulübü'nün kapı- O ana kadar ki tutumuyla ayak- lanmayı bastırmaktan çekinmeye- ceği anlaşılan Mahmut Muhtar Paşa ıse emrindeki birliklerin ayaklanmaya katılmalannı önle- meye çalışmaktaydı. Fakat, padi- şah, meclıs ve hükümetin kararsız tavn sonucu ortaya çıkan yetki karmaşası Mahmut Muhtar Pa- şa'nın da önce istifasına ardından da vapurla Yunanistan'a kaçması- na yol açtı. Aynı kararsızlık tstan- bul'daki Ittihatçılar arasında da egemendi. Bu nedenle Sadrazam Hüsevin Hilmi Paşa'nın şaşkınlığını hoşgö- rüyorlardı. Hüseyin Hilmi Paşa ise tttihatçılardan gelebilecek bir öne- riye evet demeye hazır- dı ama böyle bir isyanı kan dökerek bastırmaya kalkmanın, dökülecek kan nedeniyle oldukça güç olacağının da far- kındaydı. Aynca, asker- lenn askerlere karşı ve- rilecek bir emirde ku- mandanlanna ne kadar itaat edecekleri de bir başka soru işaretiydi. tşin bir başka tehlikeli boyutu da isyana farklı çevrelerin katılmasıyla isyancılann sürekli art- ması ve düzenin giderek bozulmasıydı. Bu du- nım, ısyancılardaki en- dişenin artmasına ve muhatap bulmakta güç- lük çekılmesıne de ne- den oluyordu. Öyle kı. ayaklananla- nn lideri konumundaki Hamdi Çavuş Harbi- ye'ye gitmiş ve tttihat \e Terakki'ye muhalif Harbiyelilerden yardım istemışti. tstanbul'daki Harbiyeli subaylar ara- sında da tttihat ve Te- rakki 'ye karşıt \ e Prens Sabahattineı birçok su- bay olmasına karşın. onlar böyle bir ayaklan- mayı bastırmakta sö- Mustafa Kemal, Hareket ürdusu erkâm Ue birtikte (orta sırada sağdan alüncı). nülsüz davranıyorlardı. Bu arada dusuadınınverilmeside. ordunun özen gösterileceği belirtilıyordu. lankınlmış. mobilyalar parçalan- kurmay heyetine kolağası olarak atanacak oİan ^Ipştafa B isyancılann farklı zamanlarda ka- bineye ve yetkililere ilettikleri is- teklerin bazı maddelerinin farklı olması da aralannda tam bir uyu- mun ve eşgüdümün olmadığının göstergesıydi. Akşamüstü göze batan bir diğer önemli gelişme de Mahmut Muhtar Paşa'nın azledıl- difinın duyulmasıydı. Fakat azlın mi, yoksa istifanın mı daha önce gerçekleştiği bilinmiyordu. lsyanm ilk gününde Hüsevin Cahit Bey'e benzetilen Lazkiye (Sunye) Mebusu Emir Arslan Bey ile Meclis-ı Mebusan Reısi Ahmet Rıza Bey'e benzetilen Adlıye Nazın Nazım Paşa'nın yanlışlıkla öl- dürülmeleri. aynca Şe- rif Sadık Paşa ve uşağı ile 4 subayın katledilme- si tarihe geçecek acı olaylararasındaydı. ttti- hatçılara yakın olan Şu- ray-ı Ümmet \e Tanin gazetelennin merkez bürolan da basılarak yağmalanmıştı. İsyancılar, genelde meşrutiyete karşı otma- dıklannı sık sık vurgula- malanna karşın, Mec- lıs'in kararsızlığı sonu- cu kendilerine muhatap olarak padışahı almamn en doğru yol olacağını anladılar. Hükümetin is- tifasından sonra Sadra- zam ve Harbiye Nazı- n'nın atanmasının ge- cikmesi de huzursuzluk- lannı iyice arttırdı. Fa- kat hükümetsizlik uzun sürmedi ve huzursuzlu- Fıkriydi,,,,. ».'^ ~.» İkinci Cün. 14 Nisan 1909 çar$amba, 1 Nisan 1525 Tevfik Paşa kabinesinin izleye- ceği siyaset şerıata bir kat daha dikkat edilmesi. Kanun-u Esa- si'nin uygulanması, asayişin ko- Meydana gelen cinayetler. lttihat ve Terakki üyelennin kaçmak zo- nında kalmalan, Meclis-ı Mebu- san'ın çoğunluğu sağlayamadığı için toplanamaması ve ayaklanan- lann affedılmesı ıse saklanıyordu. İsyanın 2. günü gerek Ittihatçılar, gerekse Ahrarcılar Istanbul'da top- lantı yaptılar. Ahrarcılar, lttihatçı- lara yapılan zorbalığı kınadılar ve tüm mebuslar için toplantı özgür- lüğü istediler. Çünkü bu dönemde Ahrar'ın en son istediğı şey Mec- mıştı. tsyancılann bir bölümü de ^Abdülhamid lehine, gösteri yapı- yor. padişah da pencereye çıkıp onlan selamlayarak gösterilere karşılık veriyordu. Mahmut Şev- ket Paşa ise İstanbul'a yürüyece- ğıni Harbiye Nezareti'ne çektiği bir telgrafla duyuruyordu. Harbiye Nezareti'nden çekilen cevabi telgrafta ıse Istanbul'a yü- rümekten özenle kaçınılması is- tenmekteydi. Selanik'te ise 31 Mart aleyhine 30 bin kışinin katıl- 31 Mart'ın analizi İsyanın kaynağı tartışması aşlangıçta padişaha karşı düşünülen bir isyan, geçici de olsa onu güçlendirmiştir. Ahrar. isyanın sonunda kötü gelişimden ulemayı sorumlu tutmuştur. 31 Man'tan lttihat ve Terakki'yi sorumlu tutanlann başında ise Abdülhamit yanlısı kişiler ve muhalefetin ünlü isimlerinden Murat Bey gelmektedir. Abdülhamit yanlılann göre isyan lttihatçılarca çıkartılmış sözde bir harekettir ve tttihat ve Terakki'nin amacı isyanı sert biçimde bastırarak. azalmış olan otoritesini güçlendirmek. muhalefete gözdağı vermek ve Abdûlhamit'i tahttan indirmektir. Murat Bey'e göre de isyan tttihat ve Terakki'nin birkaç geniş mezheplisi tarafından çıkartılrnış ve görûnüşte gerici bir hareket yaratılarak Abdülhamit istibdadı canlandırmaya itilmek istenmiştir. Bu görûşü savunanlar iddialanna karut olarak da isyanı Meşrutiyet bekçileri adıyla anılan 4. Avcı Taburu'nun çıkarmasını gösterirler. Fakat bu görüş çok zorlama ve öznel bir görûstür. Zira lttihat ve Terakki'nin zaten Istanbul'da çok zayıfladığı bir dönemde ve Osmanlı împratorluğu gibi zor durumda olan bir ülkede ayaklanma dûzenlemesi kolay değildır. tttıhatçılara çok karsı olan tarihçiler bile bu teze karşı çıkmışlardır. Bu tezler dışında isyanın temelde dış kaynaklı olduğunu savunanlar da vâtdır. Ittihatçılar, 31 Mart'ı tasarlayan Ahrar Fırkası'mn lngiliz yanlısı olmasmdan yola çıkarlar ve Ahrar'ın tngilizlerden aldığı para ve silahı askerler ile ulemaya dağıtarak ayaklandırdığını öne sürerier. Buna göre Ahrar iktidara gelimesi durumunda Ingilizlerden destek sözü almıştır. ingiltre'nin tttihat ve Terakki'ye soğuk bakması ve 31 Mart'ı olumlu karşılamsı, lngiliz gazetelennin 31 Mart'ı öven yayınlar yapmalan, İngiitere Sefareti'nin Hareket Ordusu'nun istanbul'a gelmesini önlemeye çalışması bu tezin başlıca daynakİ2ndır. Doğan avcıoğlu'na göre de isyanda önemli ölçüde dış tezgâh vardır. Avcıoğlu'na göre, Osmanh'nın çöküş döneminde hiçbir gelişme dış tezgâh olmadan sahneye konamamıştır. Ahmet Emin Yalman da anılannda 31 Mart'ın bir lngiliz tertibi olduğunu yazar. O dönemde Amerikan elçiliğinde görevli bir diplomat olan Lewis Einstein da anılannda Yalman'ı doğrular. îsyanm dış kaynaklı olduğunu savunan Abdülhamitçiler ise ayaklanmayı uluslararası siyonizmin ve Yahudilerin tasarladığını. bu konuda tttihatçılan kullandıklannı belirrirler. Fakat bu da tarinçiler tarafından gülünesi bir komplo teorisi olarak nitelendirilmektedir dığı görkemlı bir miting yapılır- ken aralannda Amavut. Bulgar ve Rumlann da bulunduğu pek çok kışı Hareket Ordusu'na gönüllü yazıldılar. Dedeağaç üs olmak üzere asker sevkıyatı başlarken, Hareket Ordusu'nda nızamiyeden olmayan askerler önemli bir yer tutuyordu. Bunun en önemli nedeni ku- mandanlann Osmanlı ile anlaş- mazlık içinde olan devletlerin en başta da Bulgarlann saldtnsından çekinerek Rumeliyi bir an olsun boş bırakamamalanydı. Bınbaşı Enver Bey'in de ateşe militer ola- rak bulunduğu Berlin'den Sela- nık'e doğru 14 nisan günü yola çıktığı haber veriliyordu. Derviş Vahdeti de 14'ünde çıkan yazısın- da Abdülhamid için en büyük şerefın meşrutıyeti korumak olduğunu yazı- yor. tarafsız bir hükümete razı olduğunu belirtıyor. hem meşrutiyet hem de şeriattan yana kanunlann uygulanmasını istiyordu. Harbiyelilere göre ise meşrutiyet tehlikedeydi. Üçüncü Gün. 15 Nisan 1909 Per- şembe. 2 Nisan 1325. Önceki iki gûn Osman- lı meşrutiyetinin en buna- lımlı günleriydi. Çünkü Meclis-i Mebusan. yete- rince mebus gelmediği için toplanamamış, ortada sözü geçen bir tek padi- şahlık kaimıştı. Bu da mutlakıyete geri dönmek isteyenler için bulunmaz bir fırsattı. 15 Nisan günü ise Meclis-i Mebusan top- landı ve askerler karşısın- da yatıştıncı bir tavır takı- narak onlan soğukkanlı olmayaçağırdı. Ahrar Fırkası ve Ittiha- dı Muhammedi Cemiye- ti'nin ayaklanmada önem- li rolleri olduğu anlaşılı- yordu. Dikkat çeken bir önemli nokta ise 31 Mart önderlerinin ço- ğunluğunun Arnavut olması ve .Ainavut kuvvetlerinin önemli bir bölümünün31 Mart'ı destekleme- leriydi. Bunun nedeni Arnavutla- nn, tttihat ve Terakki'nin merke- ziyetçi ve Türkleştinci eylimlenn- den ürkmeleriydi. Ademı merke- ziyetçiliğı benimseyen Ahrar'ın iktidarda bulunması Arnavut mil- liyetçiliğınin çıkanna daha uygun- du. Kısacası 31 Mart'ta Arnavut milliyetçilığının varlığını ve etkısi kendisinı açıkça belli etmekteydı. Alaylılar da mebuslara yönelık teh- ditkar bir ifadeyle. başlan- na gelen haksızlıklann gi- derilmesini, ordudan atı- lanlann gen dönmesini ve Harbıyelilerle aynı düzeye gelmeyi istıyorlardı. Bu gelişmeler üzerine Hükü- met, hafiften de olsa Der- viş Vahdeti ve Volkan ga- zetesi aleyhine harekete geçti ve 31 Mart'ın en bü- yük sorumlusu olarak Vah- deti 'yi gördü. Bu sırada fiilen bağım- sız davTanan fakat bağım- sızlıklannın resmen tanın- masını isteyen Bulgarlar da Osmanlının 31 Mart ne- deniyle içine düştüğü bu- nalımdan faydalanarak kendilerinin Osmanlıya savaş açacağı dedikodusu- nu yayıyorlardı. 15 Nisan 1909 gecesı Bınbaşı Muh- tar Bey komutasındaki Ha- reket Ordusu'nun ilk bırli- ği Selanik'ten yola çıktı. SÜRECEK TIRMIK /AYDIN ENGİN 8O'Iİ yılların Batı Avrupası'nda, yük- selen banş hareketinin ürettiği bir slo- gan vardı: "Düşün savaş var ve hiç kimse git- miyor!" ABD ile Sovyetler Birliği arasındaki çılgınlıkboyutlarınavarmışsilahlanma yarışına karşı topiumun hemen herke- simini saran banş özlemi bir ütopyayı sloganlaştırmıştı. Asık suratlı general- lerin ve onlardan daha asık suratlı po- litika esnafının ardı arkası kesilmeyen savaş çığtıklanna karşı ince bir mizah duygusudan fışkırmış bu hınzır slogan afişlerde, duvar yazılannda, otomobil- lereyapıştınlmış pullarda, dergı kapak- lannda. gazete sayfalannda banşçıla- ra göz kırpıyor, savaş kışkırtıcılanna nanik yapıyordu: "Düşün savaş var ve hiç kimse gitmiyor!" Düşünürdük ve kıkır kıkır gülerdik. Politikacıların terlemiş suratlarıyla "Vatan, Millet, Sakarya" nutukları attı- ğı, generallerin emirler yağdırdığı bir dünyada, duvar diplerinde toplanıp el- leri ceplerinde ıslık çalan, aralannda sohbet eden, top oynayan, uçurtma uçuran, cigarasını tüttüren, seksek oynayan, dans e- den, şiir okuyan. türkü söyleyen, deniz kıyısında su üs- tünde taş sektirmeceyle oyalanan, ip atlayan, minik çakısıyla bir dalı hiçbir amaç gütmeksizin yontan, çıçektop- layan ve onca çağnya, onca emre rağ- men savaşa gitmeyen milyonlarca ve milyonlarca kadın, erkek, çocuk gelir- di gözlerimizin önüne ve bizi gerçek- tenbirgülmealırdı. Kıkır kıkır gülerdik... Şimdi 9O'lı yıllardayız ve üstelik son- lanna geldik. Artık Batı Avrupa'da de- ğil, baba ocağında. anayurtta, Türki- ye'deyiz. "Düşün savaş var ve hiç kimse git- miyor" banşçıların ütopyasıydı. O umutlu ütopyasarardı, soldu, umutsuz bir yaşam gerçeği olup karşımıza di- kildi. Ama kıkır kıkır gülemiyoruz. Ter- sine korkuyoruz, sırtımız ürperiyor. Düşünün darbe var ve hiç kimse umursamıyor! Görmemek için kör, sezmemek için Düşün Darbe Var ve... budala olmak gerek. Refah - DYP ko- alisyonu ülkeyi adım adım bir askeri darbe ortamına taşıyor. Ama darbe kimsenin umurunda değil. Sanki bir askeri darbe olursa bu ülkede olma- yacak. Sanki bir başka ülkede Refah Partisi adlı tuhaf bir siyasal örgütlen- me ile ordu arasında bir çekişme ya- şanıyor. Görünüşe göre Refah Partisi orduya nasıl darbe yaptıracağına iliş- kin bir dizi hesap yapmış, bunlan birer ikişer uygulamaya koyuyor. Ordu da sonunda "Eh, madem bu kadar isti- yorsunuz. Hatınnız kalmasın, işte dar- be yaptık" filan diyecek. Birileri ere- cek muradına, birileri de çıkacak ke- revetine. Ama milyonlarca ve milyonlarca ka- dın, erkek, çocuk için bu sanki kendi dıştannda, onlann yaşamını etkileme- yecek, onlan ilgilendirmeyen bir dar- be olacak. İş çığrından çıktı ve kara mizah sını- nna vanldı. Ko- alisyon partileri dışında kalan si- yasi partilerin bir iki sade suya tirit demeç dışında olup biteni etkileme, önleme, çözüm öner- me gibi birdertleri yok. Yaşam gibi, si- yasal yaşam da oianca doğallığı ile sü- rüyor sanki. Üç beş evhamlı aydın, beş on solcu dışında insanlarbirbirlerine "Saatkaç" diye sorarcasına darbenin tarihini so- ruyorlar. Beşiktaşlı Sergen'in futbol kariyerinin geleceği, darbeden çok da- ha yoğun bir ilgi odağı. Sanki Refah elebaşılan ile general- ler arasında bir maç oynanıyor ve ül- kenin geri kalanı tribünlerde. Ama maç öyle soluklan tutmacasına önemli bir maç gibi de değil. Tribünlerde oturan- lar arada bir oyun alanına göz atsalar da, çoğunca aralannda sohbet ediyor- lar, tribünlerde piknik yapıyoriar, is- kambil oynuyotiar, onu bunu çekiştiri- yorlar, dolar-mark paritesindeki olası değişimlerı tartışıyorlar. Oysa maç çığnndan çıkmak üzere. Kural mural hak getire. Ha bire ofsayt- tan goller atılıyor. Golü yiyen itiraz edi- yor. Itirazını sürdürürken bu kez de kendisi ofsayttan bir gol atıyor ve sant- ra yuvariağına koşmaya başlıyor. Tri- bünlerde taraftan coşturmaya çaba- layan amigolar kendi seslerini nere- deyse kendileri dinliyorlar. Anlı şanlı, (üstelik) sosyal demokrat, üstelik milletvekili bir politikacı, gaze- teci tanıdığına telefon ediyor. "Darbe hakkında ne düşünüyorsun" diye so- ruyor. Bir yanrt alıyor. Bir an duraladık- tan sonra "Valla azizim ben de aynen senin gibi düşünüyorum" diyor. Gazeteciyi bir gülme değil, bir dü- şünce alıyor. Artık kara mizahın sınırlanna vanldı- ğını düşünüyor. Ama kıkır kıkır gülmü- yor. Tersine bir hapishanenin ıslak ve karanlık hücresinde soğuktan kıkırda- nacak günler geliyor gözünün önüne. Bir de gardiyanların molla sanğı mı, onbaşı, çavuş apoteti mi taşıyacağıni düşünüyor... Düşünün, darbegeldım, geliyorum diyor ve kimse umur- samıyor ! MKRO DIJVÇ TAYANÇ Yarın, Dün Olursa... Adlan; Kör AN, ismail Hakkı, Arnavut Hamdi Ça- vuş, Artin Kemal, Said-i Kiirdi ya da Derviş Vah- deti... Gazeteleri; Volkan, Mizan, Serbesti ya da Ikdam... Mekânlan; Fatih Camii, Sultanahmet Meydanı, Ba- bıâli ya da Meclis-i Mebusan... Teraneleri; "Dın elden gidiyor", "Kadınlarbaşıaçık geziyoıiar, ordu namaza izin vermiyor" ya da "Kah- rolsun mektepliler"... Eylemleri; alaylı askeri kışkırtmak, mekteplileri böl- meye çalışmak ya da aydınlan katletmek... Amaçlan; hertürlü ilerlemeyi önlemek ve bu amaç- la 'Ulu Hakan Abdülhamit Han Hazretleri'nin(!) mutlakçı yönetıminı hortlatarak Meşrutiyet'in çomak soktuğu çıkar çarklannı yeniden çalıştırabilmek, iba- det ayağına ışten kaytarmak ya da tarihin akışını ter- sine çevirmek... Gunün koşullan; Meclis-i Mebusan'ın çıkarcılık uğ- runa kararsız kalması, hükümetin iç ve dış saygınlı- ğınıyitiımesı, parti çetelerinin oluşması, "matbuat"ın satış kaygısıyla olaylara "bigâne" kalışı ya da Meş- rutiyet aydınının(!) irticaya "hoşgörü" göstermesi... Tarih;31 Mart 1325 yada 13 Nisan 1909... Gelişme; Selanik'ten yola çıkan Hareket Ordu- su'nun hızla Dersaadet'e yaklaşışı, sanklı ve başıbo- zuk ve alaylı makulesınin ölümcül korkuya kapılıp ka- çacak yer arayışı ya da kışkırtıcı karayobazlann ve de mevkutelennin anında ağız değiştirmesi. Sonuç; Hareket Ordusu'nun istanbul'u kurtarma- sı, Ulu Hakan'ın(!) hal'i, irticanın köpekleşmesi ya da kızıllanmış Vak Vak Ağaçlan... Tarih; 14 Nisan 1325 yada27 Nisan 1909... "Osmanlı Hilâfeti'nin şeriatını beğenmeyip şallak mallak olan mürteci makulesinin hükmü, 20. Yüzytl'ın ilk onluğunda bile 14 günü aşamamış. Ne varki, ka- rayobaz sürüsü halklaşmış asker dayağı yemedikçe akıllanmıyormuş"diye geçiriyorum içimden... Sonra. ansızın aklım şu "muş"atakılıveriyori Gerçekten dayak yıyip de uslanıyor mu bu karayo- baz sürüleri; yoksa topiumun yeniden zaafa düşece- ği anı mı kolluyorlar? Ya da 20. Yüzyıl'ın ilk onluğundan, aynı çağın son onluğuna dek değişebiliyor mu kafalan, söylemleri, istekleri, eylemleri? "Kafa, içinde beyın olursa değişip iteriye doğru gelışebilir" dıyorum kendi kendime, "örümcek olur- sa değil. Çok şükür, bugün çevremizde ne Derviş Vahdeti var, ne Satd-ı Kürdi, ne Artin Kemal ne de KörAli'ler; ne Volkan yayirrilanıyor ne Mizan ne Ser- besti ya da tkdam..."! • • • "Söylem dediğinın değışmemesi için, önceogün- den bugüne ülkede ve dünyada yaşanan gelişme ve değişimlen ve sonuçlan göremeyecek denli budala olunması gerek. Çok şükür bugünün karayobazlan ne 'ümmetçi' ne 'mürteci' ya da 7. Yüzyıl artığı..." Geliyor sıra ";steWer"faslına! "Ço/f£ü/cür"diyorum, "bugünkü karayobazlann ne eğitimde şeriat istedik- leri var, ne kadınlan aşağıladıklan ya da ulusu ümmet sandıklan... Bugünkü karayobazlanmızüniversiteler bitinrıış, yabancı dilleri sular seller gibi konuşuyorlar ve de dillennden 'hoşgörü' ballan akıyor. Hiç böyle- sı karayobazlarkışkırtıcılıkyapar, halkı alaya alırya da karanlık ister mi?" "Ya eylemleri" oluyor sonraki sorum. "Sövmekle başlayıp dövmekle geliştiğine göre, ham heveslerisi- lah olsa gerek. Çok şükür, ne laitdiğe sövdükleri ne laikleri dövdükleri ne topluca yakıp seyrine baktıkla- n ya da ellerinde bellehnde silah taşıdıkian var bu- günkü karayobazlanmızın" diyorum gözlerimi keyif- le yumarakü! "Günün koşullan mı?" Çevreme şöyle bir bakıp "Çok şükür, şükür TBMM 'deki MV'lerimiz en azından namusluluklan denli kararlı! Hükümetimiz içte dışta güvenden başka bir şey vermiyor! Medyamızın tiraj kaygısı yok! Aydınımız şeriat değil, İkinci Cumhuri- yet istiyor" diye geriniveriyorumü! Ana fikir Yann 31 Mart'mış! MGK varmış. Olsun, ne yazar? Çok şükür 1909'un koşullan ve karayobaz- lan başka, 1997'ninkiler başka; 1909'un Hareket Or- dusu başka, 1997'nın TSK'si bambaşka... Ana fikrin ana fıkri: Söz ve yazıdan anlayamayanı dayak paklaıi Cezaevleri Kitie örgütleri genel af istiyor tstanbul Haber Servisi - tHD, ÇHD, TOHAV ve Ce- zaevleri tzleme Komıtesı. cezaevlerindeki sorunlann çözümlenmesini ve genel af ilan edilmesini istedi. Insan Haklan Derneği (İHD), Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD). Toplumsal Hukuk Araştırmalar Vakfı (TOHAV), Cezaevleri tzle- me Komitesi temsilcileri ile tutuklu \e hükümlü aileleri dün Sultanahmet Meyda- nı'nda açıklama yaptılar. Ortak açıklamayi gazeteci- lere okuyan Mukaddes Ala- taş cezaevlerindeki tutuklu ve hükümülerin insanca ya- şamlannın en asgan düzey- de bile çözümlenmemesının ölümler \e sakatlıklara ne- den olduğunu söyledi. Ala- taş, Kjşisel ve Siyasal Hak- lar Uluslararası Sözleşme- si'nın 10. maddesinın "Ce- zaevi sistemi. temel amacı hükümlulerin ivişleştirilme- si ve topluma veniden kazan- dınlması olan u\gulamayı içerir" hükmünü içerdığını. Türkiye'nin ise bu sözleş- menin altına imza attığını belirtti. Alataş. "Oysa dün okhığu gibi bugün de cezaev- lerinde binlerce nıtukiu ve hükümlünün asgari >asam koşullanna sahip olmadan kısıtlı vaşadığı tlriki koşul- lardan kavnaklanan hasta- hklara \akalandığı. bu has- tahklar nedeni\1e sakat kal- dıgL, hatta öldüğu herkes ta- rafından bilinen bir gerçek- tir" dedi. CMUK'un "_.. hürmtti bağlayıa bir ceza- nuı infazı halinde mahkû- mun ha> atı için kati bir teb- like tcşkil ediyorsa bu hasta- hktadahi aynı hüküm tatbik olunur" filini düzenleyen 399. maddesine de uyulma- dığını ıfade eden Alataş, Ankara Merkez Kapalı Ce- zaevi'nde bulunan Reşit K^Tan'ın akcığer kanseri, SaBh Çeiikpençe'nin siroz, Siirt Cezaevi'ndeki SeUmi Çelik'in de akciğer kanseri olduğunu. ancak bu kişilerin cezaevinde ölümü bekledi- ğini söyledi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle