Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 30 MART 1997 PAZAR
Esrarengiz
uçaklar
TBMM'de
• ANKARA (ANKA) -
Devlet Bakanı Ahıret
Cemil Tunç. esrarengiz
kazalara uğradıklan öne
sûrülen 'Dromader 18' tipi
uçaklara bir süre uçuş
yasağı getirildığini, ancak
yapılan araştırmalar
sonrasında temız çıkmalan
üzerine söz konusu uçaklara
yeniden uçuş izni
verildiğini bildirdi. Devlet
Bakanı Tunç. DSP Denizli
Milletvekili Hilmı
Develi'nin ismindeki gibi
18 esrarengiz kazaya konu
olmasma karşın "Dromader
18' uçaklanyla uçuşa
devam edıldıği konusundaki
yazılı soru önergesinı
yanıtladı.
Emin Çölaşan'a
dava
• A.NKARA (AA) - Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığı,
çeşitli tarihlerde
yayımlanan köşe
yazılannda Ankara
Büyükşehir Belediye
Başkanı Melih Gökçek'in
kişilik haklanna hakaret
ettiği gerekçesıyle Hürriyet
gazetesi köşe yazan Emin
Çölaşan hakkında 6 aydan 2
yıla kadar hapis istemiyle
dava açtı. Cumhuriyet
Savcısı Metin Sezgin
tarafmdan hazırlanan
iddianamede, sanık
Çölaşan'ın, Hürriyet
gazetesinin 22-24-25-26
Eylül 1996 tarihli
nüshalannda. Melih
Gökçek'le ilgili köşe
yazılan yayımlandığı
beiirtildi.
Belediye E-5'i
satın aldı
• İSTANBUL(AA)-
Boğazıçi Köprüsü
aracılığıyla Avrupa ve Asya
lcıtalannı birbinne bağlayan
yol olarak planlanan, ancak
zaman içinde kentin hızla
büyümesı ve nüfus artışıyla
toplayıcı ana arter
konumuna gelen E-5
karayolu, ICarayollan ile
yapılan bir protokolle
Istanbul Büyükşehir
Belediyesi'ne devredildi.
Istanbul Büyükşehır
Belediye Başkanı Recep
Tayyip Erdogan. E-5
karayolunun şehir ile olan
ilişiğıni keseceklerini ve
burada görûntü kırliliğine
izin vermeyeceklenni
söyledi.
TURBAN dosyası
Bizim Gazete'de
• Istanbul Haber Servisi -
TURBAN yolsuzluklanyla
ilgili dosya, pazartesi
gününden itibaren Türkıye
Gazeteciler Cemiyeti'nin
çıkardığı Bizim Gazete'de
yayımlanacak. Istanbul
Milletvekilı Haht
Dumankaya. bir yıl süren
çalışmalar sonunda 149
klasörü dolduran 150 bın
belgenın incelendiğini
belirterek, TURBAN
yolsuzluklanyla ilgili
hazırlanan bu raporun
üstünün, "'koltuk uğruna 10
dakikada" örtüldüğünü
savundu. TÜSlAD'ın
hazırlattığı' Sivil Toplum
Örgütleri" başlıklı raporda
aynı gün Bizim Gazete'de
yayımlanmaya başlayacak.
DYP'de istifa
• ANKARA (ANKA)-
DYP Genel Sekreter
Yardımcısı Bekir Altunok,
bugün yayımlanmaya
başlanacak Öncü
gazetesindekı göreviyle
partideki görevinin basının
tarafsızlık ilkesiyle
çelişeceğı düşüncesiyle bu
görevinden istifa etti.
HABERLER
Cünümüzde benzerlerinin yaşandığı 31 Mart olayı
Hareket Ordusu devredeBARIŞ DOSTER ğun da artmasıyla 31 Mart akşamı,
Tevfîk Paşa yapılan sadrazamlık
önensinı kabul etti. tkdam, Os-
manlı. Volkan. Nizam, Serbesti gi-
bi gazeteler ayaklananlardan yana
tavır aldılar.
Ittihat ve Terakki'ye karşı oldu-
ğu açıkça bellı olan isyandan son-
ra Ittihatçılann önemli isimlerin-
den Hüseyin Cahit Bey ve Cavit
Bey saklandılar ve Rumeli'ye kaç-
manm yollannı armaya başladılar.
Ayaklanma haberi Rumeli'ye ula-
şır ulaşmaz buradaki lttihat ve Te-
rakki önderleri kesin tavır aldılar
ve hemen Mahmut Şevket Paşa,
Istanbul'a yollamak üzere ordu
kurulması için hazırlıklara başla-
dı. Hüseyin Hüsnü Paşa'nm ko-
muta edeceği orduya Hareket Or-
runması, ülkenin geliştirilmesı ve
refahın sağlanması noktalannda
odaklanıyordu. Burada dikkatı çe-
ken, ilk 3 maddenin 31 Mart ola-
yıyla ilgili olmakla birlikte Os-
manlı meşrutiyet tarihinde hiç
kimsenin kolay kolay itiraz ede-
meyeceği noktalan içermesiydi.
Tevfık Paşa sadrazam olduktan
sonra vilayetlere çekilen telgrafta
ayaklanmadan söz edilmiyor ve
kurtuluş aracı olarak şeriat hü-
kümlerine daha fazla sanlmak ge-
rektiği öngörülüyordu.
Ayaklanmanın 2. günûnde vali
ve kumandanlara çekilen telgraf-
ta Hilmi Paşa kabinesinin istifa-
sından sonra Tevfik Paşa kabine-
sinin göreve geldiği. Kanun-u Esa-
si'nin ve şenatın uygulanmasına
lis-i Mebusan'ın dağılmasıydı. Zi-
ra böyle bir durumda mutlakiyet
tehlikesi büyüyordu.
Mebusan ise toplanmayı bece-
remıyordu. Basm isyancılara toz
kondurmamaya çalışıyordu ama
kentte yaşam tedirgindi, Kapalı-
çarşı'daki dükkânlann çoğu açıl-
mamıştı.
Ortalıkta subaysız ve başıboş
gezen isyancılar sık sık havaya
ateş açarak paniğe yol açıyor, ka-
za kurşunlanyla yaralananlar olu-
yordu. Bu arada isyancılar rastla-
dıklan mektepli subaylan öldür-
meye kalkmışlar ve iş bir süre son-
ra Harbiyeli subay avmdan çok su-
bay olsun olmasın tüm mektepli-
lere karşı bir ava dönüşmüştü. lt-
tihat ve Terakki Kulübü'nün kapı-
O ana kadar ki tutumuyla ayak-
lanmayı bastırmaktan çekinmeye-
ceği anlaşılan Mahmut Muhtar
Paşa ıse emrindeki birliklerin
ayaklanmaya katılmalannı önle-
meye çalışmaktaydı. Fakat, padi-
şah, meclıs ve hükümetin kararsız
tavn sonucu ortaya çıkan yetki
karmaşası Mahmut Muhtar Pa-
şa'nın da önce istifasına ardından
da vapurla Yunanistan'a kaçması-
na yol açtı. Aynı kararsızlık tstan-
bul'daki Ittihatçılar arasında da
egemendi.
Bu nedenle Sadrazam Hüsevin
Hilmi Paşa'nın şaşkınlığını hoşgö-
rüyorlardı. Hüseyin Hilmi Paşa ise
tttihatçılardan gelebilecek bir öne-
riye evet demeye hazır-
dı ama böyle bir isyanı
kan dökerek bastırmaya
kalkmanın, dökülecek
kan nedeniyle oldukça
güç olacağının da far-
kındaydı. Aynca, asker-
lenn askerlere karşı ve-
rilecek bir emirde ku-
mandanlanna ne kadar
itaat edecekleri de bir
başka soru işaretiydi.
tşin bir başka tehlikeli
boyutu da isyana farklı
çevrelerin katılmasıyla
isyancılann sürekli art-
ması ve düzenin giderek
bozulmasıydı. Bu du-
nım, ısyancılardaki en-
dişenin artmasına ve
muhatap bulmakta güç-
lük çekılmesıne de ne-
den oluyordu.
Öyle kı. ayaklananla-
nn lideri konumundaki
Hamdi Çavuş Harbi-
ye'ye gitmiş ve tttihat
\e Terakki'ye muhalif
Harbiyelilerden yardım
istemışti. tstanbul'daki
Harbiyeli subaylar ara-
sında da tttihat ve Te-
rakki 'ye karşıt \ e Prens
Sabahattineı birçok su-
bay olmasına karşın.
onlar böyle bir ayaklan-
mayı bastırmakta sö- Mustafa Kemal, Hareket ürdusu erkâm Ue birtikte (orta sırada sağdan alüncı).
nülsüz davranıyorlardı. Bu arada dusuadınınverilmeside. ordunun özen gösterileceği belirtilıyordu. lankınlmış. mobilyalar parçalan-
kurmay heyetine kolağası olarak
atanacak oİan ^Ipştafa
B
isyancılann farklı zamanlarda ka-
bineye ve yetkililere ilettikleri is-
teklerin bazı maddelerinin farklı
olması da aralannda tam bir uyu-
mun ve eşgüdümün olmadığının
göstergesıydi. Akşamüstü göze
batan bir diğer önemli gelişme de
Mahmut Muhtar Paşa'nın azledıl-
difinın duyulmasıydı. Fakat azlın
mi, yoksa istifanın mı daha önce
gerçekleştiği bilinmiyordu.
lsyanm ilk gününde Hüsevin
Cahit Bey'e benzetilen Lazkiye
(Sunye) Mebusu Emir
Arslan Bey ile Meclis-ı
Mebusan Reısi Ahmet
Rıza Bey'e benzetilen
Adlıye Nazın Nazım
Paşa'nın yanlışlıkla öl-
dürülmeleri. aynca Şe-
rif Sadık Paşa ve uşağı
ile 4 subayın katledilme-
si tarihe geçecek acı
olaylararasındaydı. ttti-
hatçılara yakın olan Şu-
ray-ı Ümmet \e Tanin
gazetelennin merkez
bürolan da basılarak
yağmalanmıştı.
İsyancılar, genelde
meşrutiyete karşı otma-
dıklannı sık sık vurgula-
malanna karşın, Mec-
lıs'in kararsızlığı sonu-
cu kendilerine muhatap
olarak padışahı almamn
en doğru yol olacağını
anladılar. Hükümetin is-
tifasından sonra Sadra-
zam ve Harbiye Nazı-
n'nın atanmasının ge-
cikmesi de huzursuzluk-
lannı iyice arttırdı. Fa-
kat hükümetsizlik uzun
sürmedi ve huzursuzlu-
Fıkriydi,,,,.
».'^ ~.»
İkinci Cün. 14 Nisan
1909 çar$amba, 1 Nisan
1525
Tevfik Paşa kabinesinin izleye-
ceği siyaset şerıata bir kat daha
dikkat edilmesi. Kanun-u Esa-
si'nin uygulanması, asayişin ko-
Meydana gelen cinayetler. lttihat
ve Terakki üyelennin kaçmak zo-
nında kalmalan, Meclis-ı Mebu-
san'ın çoğunluğu sağlayamadığı
için toplanamaması ve ayaklanan-
lann affedılmesı ıse saklanıyordu.
İsyanın 2. günü gerek Ittihatçılar,
gerekse Ahrarcılar Istanbul'da top-
lantı yaptılar. Ahrarcılar, lttihatçı-
lara yapılan zorbalığı kınadılar ve
tüm mebuslar için toplantı özgür-
lüğü istediler. Çünkü bu dönemde
Ahrar'ın en son istediğı şey Mec-
mıştı. tsyancılann bir bölümü de
^Abdülhamid lehine, gösteri yapı-
yor. padişah da pencereye çıkıp
onlan selamlayarak gösterilere
karşılık veriyordu. Mahmut Şev-
ket Paşa ise İstanbul'a yürüyece-
ğıni Harbiye Nezareti'ne çektiği
bir telgrafla duyuruyordu.
Harbiye Nezareti'nden çekilen
cevabi telgrafta ıse Istanbul'a yü-
rümekten özenle kaçınılması is-
tenmekteydi. Selanik'te ise 31
Mart aleyhine 30 bin kışinin katıl-
31 Mart'ın
analizi İsyanın kaynağı tartışması
aşlangıçta padişaha karşı
düşünülen bir isyan, geçici
de olsa onu güçlendirmiştir.
Ahrar. isyanın sonunda kötü
gelişimden ulemayı sorumlu
tutmuştur. 31 Man'tan lttihat ve
Terakki'yi sorumlu tutanlann
başında ise Abdülhamit yanlısı
kişiler ve muhalefetin ünlü
isimlerinden Murat Bey
gelmektedir. Abdülhamit yanlılann
göre isyan lttihatçılarca çıkartılmış
sözde bir harekettir ve tttihat ve
Terakki'nin amacı isyanı sert
biçimde bastırarak. azalmış olan
otoritesini güçlendirmek.
muhalefete gözdağı vermek ve
Abdûlhamit'i tahttan indirmektir.
Murat Bey'e göre de isyan tttihat ve
Terakki'nin birkaç geniş mezheplisi
tarafından çıkartılrnış ve görûnüşte
gerici bir hareket yaratılarak
Abdülhamit istibdadı canlandırmaya
itilmek istenmiştir. Bu görûşü
savunanlar iddialanna karut olarak
da isyanı Meşrutiyet bekçileri adıyla
anılan 4. Avcı Taburu'nun
çıkarmasını gösterirler. Fakat bu
görüş çok zorlama ve öznel bir
görûstür. Zira lttihat ve Terakki'nin
zaten Istanbul'da çok zayıfladığı bir
dönemde ve Osmanlı împratorluğu
gibi zor durumda olan bir ülkede
ayaklanma dûzenlemesi kolay
değildır. tttıhatçılara çok karsı olan
tarihçiler bile bu teze
karşı çıkmışlardır. Bu tezler
dışında isyanın temelde dış
kaynaklı olduğunu savunanlar da
vâtdır. Ittihatçılar, 31 Mart'ı
tasarlayan Ahrar Fırkası'mn lngiliz
yanlısı olmasmdan yola çıkarlar ve
Ahrar'ın tngilizlerden aldığı para ve
silahı askerler ile ulemaya
dağıtarak ayaklandırdığını öne
sürerier.
Buna göre Ahrar iktidara gelimesi
durumunda Ingilizlerden destek
sözü almıştır. ingiltre'nin tttihat ve
Terakki'ye soğuk bakması ve 31
Mart'ı olumlu karşılamsı, lngiliz
gazetelennin 31 Mart'ı öven
yayınlar yapmalan, İngiitere
Sefareti'nin Hareket Ordusu'nun
istanbul'a gelmesini önlemeye
çalışması bu tezin başlıca
daynakİ2ndır. Doğan avcıoğlu'na
göre de isyanda önemli ölçüde dış
tezgâh vardır. Avcıoğlu'na göre,
Osmanh'nın çöküş döneminde
hiçbir gelişme dış tezgâh olmadan
sahneye konamamıştır.
Ahmet Emin Yalman da
anılannda 31 Mart'ın bir lngiliz
tertibi olduğunu yazar.
O dönemde Amerikan
elçiliğinde görevli bir diplomat olan
Lewis Einstein da anılannda
Yalman'ı doğrular. îsyanm dış
kaynaklı olduğunu savunan
Abdülhamitçiler ise ayaklanmayı
uluslararası
siyonizmin ve Yahudilerin
tasarladığını. bu konuda tttihatçılan
kullandıklannı belirrirler. Fakat bu
da tarinçiler tarafından gülünesi bir
komplo teorisi olarak
nitelendirilmektedir
dığı görkemlı bir miting yapılır-
ken aralannda Amavut. Bulgar ve
Rumlann da bulunduğu pek çok
kışı Hareket Ordusu'na gönüllü
yazıldılar. Dedeağaç üs olmak
üzere asker sevkıyatı başlarken,
Hareket Ordusu'nda nızamiyeden
olmayan askerler önemli bir yer
tutuyordu.
Bunun en önemli nedeni ku-
mandanlann Osmanlı ile anlaş-
mazlık içinde olan devletlerin en
başta da Bulgarlann saldtnsından
çekinerek Rumeliyi bir an olsun
boş bırakamamalanydı. Bınbaşı
Enver Bey'in de ateşe militer ola-
rak bulunduğu Berlin'den Sela-
nık'e doğru 14 nisan günü yola
çıktığı haber veriliyordu. Derviş
Vahdeti de 14'ünde çıkan yazısın-
da Abdülhamid için en
büyük şerefın meşrutıyeti
korumak olduğunu yazı-
yor. tarafsız bir hükümete
razı olduğunu belirtıyor.
hem meşrutiyet hem de
şeriattan yana kanunlann
uygulanmasını istiyordu.
Harbiyelilere göre ise
meşrutiyet tehlikedeydi.
Üçüncü Gün. 15
Nisan 1909 Per-
şembe. 2 Nisan
1325.
Önceki iki gûn Osman-
lı meşrutiyetinin en buna-
lımlı günleriydi. Çünkü
Meclis-i Mebusan. yete-
rince mebus gelmediği
için toplanamamış, ortada
sözü geçen bir tek padi-
şahlık kaimıştı. Bu da
mutlakıyete geri dönmek
isteyenler için bulunmaz
bir fırsattı. 15 Nisan günü
ise Meclis-i Mebusan top-
landı ve askerler karşısın-
da yatıştıncı bir tavır takı-
narak onlan soğukkanlı
olmayaçağırdı.
Ahrar Fırkası ve Ittiha-
dı Muhammedi Cemiye-
ti'nin ayaklanmada önem-
li rolleri olduğu anlaşılı-
yordu. Dikkat çeken bir önemli
nokta ise 31 Mart önderlerinin ço-
ğunluğunun Arnavut olması ve
.Ainavut kuvvetlerinin önemli bir
bölümünün31 Mart'ı destekleme-
leriydi. Bunun nedeni Arnavutla-
nn, tttihat ve Terakki'nin merke-
ziyetçi ve Türkleştinci eylimlenn-
den ürkmeleriydi. Ademı merke-
ziyetçiliğı benimseyen Ahrar'ın
iktidarda bulunması Arnavut mil-
liyetçiliğınin çıkanna daha uygun-
du.
Kısacası 31 Mart'ta Arnavut
milliyetçilığının varlığını
ve etkısi kendisinı açıkça
belli etmekteydı. Alaylılar
da mebuslara yönelık teh-
ditkar bir ifadeyle. başlan-
na gelen haksızlıklann gi-
derilmesini, ordudan atı-
lanlann gen dönmesini ve
Harbıyelilerle aynı düzeye
gelmeyi istıyorlardı. Bu
gelişmeler üzerine Hükü-
met, hafiften de olsa Der-
viş Vahdeti ve Volkan ga-
zetesi aleyhine harekete
geçti ve 31 Mart'ın en bü-
yük sorumlusu olarak Vah-
deti 'yi gördü.
Bu sırada fiilen bağım-
sız davTanan fakat bağım-
sızlıklannın resmen tanın-
masını isteyen Bulgarlar
da Osmanlının 31 Mart ne-
deniyle içine düştüğü bu-
nalımdan faydalanarak
kendilerinin Osmanlıya
savaş açacağı dedikodusu-
nu yayıyorlardı. 15 Nisan
1909 gecesı Bınbaşı Muh-
tar Bey komutasındaki Ha-
reket Ordusu'nun ilk bırli-
ği Selanik'ten yola çıktı.
SÜRECEK
TIRMIK /AYDIN ENGİN
8O'Iİ yılların Batı Avrupası'nda, yük-
selen banş hareketinin ürettiği bir slo-
gan vardı:
"Düşün savaş var ve hiç kimse git-
miyor!"
ABD ile Sovyetler Birliği arasındaki
çılgınlıkboyutlarınavarmışsilahlanma
yarışına karşı topiumun hemen herke-
simini saran banş özlemi bir ütopyayı
sloganlaştırmıştı. Asık suratlı general-
lerin ve onlardan daha asık suratlı po-
litika esnafının ardı arkası kesilmeyen
savaş çığtıklanna karşı ince bir mizah
duygusudan fışkırmış bu hınzır slogan
afişlerde, duvar yazılannda, otomobil-
lereyapıştınlmış pullarda, dergı kapak-
lannda. gazete sayfalannda banşçıla-
ra göz kırpıyor, savaş kışkırtıcılanna
nanik yapıyordu: "Düşün savaş var ve
hiç kimse gitmiyor!"
Düşünürdük ve kıkır kıkır gülerdik.
Politikacıların terlemiş suratlarıyla
"Vatan, Millet, Sakarya" nutukları attı-
ğı, generallerin emirler yağdırdığı bir
dünyada, duvar diplerinde toplanıp el-
leri ceplerinde ıslık çalan, aralannda
sohbet eden, top oynayan, uçurtma
uçuran, cigarasını
tüttüren, seksek
oynayan, dans e-
den, şiir okuyan.
türkü söyleyen, deniz kıyısında su üs-
tünde taş sektirmeceyle oyalanan, ip
atlayan, minik çakısıyla bir dalı hiçbir
amaç gütmeksizin yontan, çıçektop-
layan ve onca çağnya, onca emre rağ-
men savaşa gitmeyen milyonlarca ve
milyonlarca kadın, erkek, çocuk gelir-
di gözlerimizin önüne ve bizi gerçek-
tenbirgülmealırdı.
Kıkır kıkır gülerdik...
Şimdi 9O'lı yıllardayız ve üstelik son-
lanna geldik. Artık Batı Avrupa'da de-
ğil, baba ocağında. anayurtta, Türki-
ye'deyiz.
"Düşün savaş var ve hiç kimse git-
miyor" banşçıların ütopyasıydı. O
umutlu ütopyasarardı, soldu, umutsuz
bir yaşam gerçeği olup karşımıza di-
kildi. Ama kıkır kıkır gülemiyoruz. Ter-
sine korkuyoruz, sırtımız ürperiyor.
Düşünün darbe var ve hiç kimse
umursamıyor!
Görmemek için kör, sezmemek için
Düşün Darbe Var ve...
budala olmak gerek. Refah - DYP ko-
alisyonu ülkeyi adım adım bir askeri
darbe ortamına taşıyor. Ama darbe
kimsenin umurunda değil. Sanki bir
askeri darbe olursa bu ülkede olma-
yacak. Sanki bir başka ülkede Refah
Partisi adlı tuhaf bir siyasal örgütlen-
me ile ordu arasında bir çekişme ya-
şanıyor. Görünüşe göre Refah Partisi
orduya nasıl darbe yaptıracağına iliş-
kin bir dizi hesap yapmış, bunlan birer
ikişer uygulamaya koyuyor. Ordu da
sonunda "Eh, madem bu kadar isti-
yorsunuz. Hatınnız kalmasın, işte dar-
be yaptık" filan diyecek. Birileri ere-
cek muradına, birileri de çıkacak ke-
revetine.
Ama milyonlarca ve milyonlarca ka-
dın, erkek, çocuk için bu sanki kendi
dıştannda, onlann yaşamını etkileme-
yecek, onlan ilgilendirmeyen bir dar-
be olacak.
İş çığrından çıktı ve kara mizah sını-
nna vanldı. Ko-
alisyon partileri
dışında kalan si-
yasi partilerin bir
iki sade suya tirit demeç dışında olup
biteni etkileme, önleme, çözüm öner-
me gibi birdertleri yok. Yaşam gibi, si-
yasal yaşam da oianca doğallığı ile sü-
rüyor sanki.
Üç beş evhamlı aydın, beş on solcu
dışında insanlarbirbirlerine "Saatkaç"
diye sorarcasına darbenin tarihini so-
ruyorlar. Beşiktaşlı Sergen'in futbol
kariyerinin geleceği, darbeden çok da-
ha yoğun bir ilgi odağı.
Sanki Refah elebaşılan ile general-
ler arasında bir maç oynanıyor ve ül-
kenin geri kalanı tribünlerde. Ama maç
öyle soluklan tutmacasına önemli bir
maç gibi de değil. Tribünlerde oturan-
lar arada bir oyun alanına göz atsalar
da, çoğunca aralannda sohbet ediyor-
lar, tribünlerde piknik yapıyoriar, is-
kambil oynuyotiar, onu bunu çekiştiri-
yorlar, dolar-mark paritesindeki olası
değişimlerı tartışıyorlar.
Oysa maç çığnndan çıkmak üzere.
Kural mural hak getire. Ha bire ofsayt-
tan goller atılıyor. Golü yiyen itiraz edi-
yor. Itirazını sürdürürken bu kez de
kendisi ofsayttan bir gol atıyor ve sant-
ra yuvariağına koşmaya başlıyor. Tri-
bünlerde taraftan coşturmaya çaba-
layan amigolar kendi seslerini nere-
deyse kendileri dinliyorlar.
Anlı şanlı, (üstelik) sosyal demokrat,
üstelik milletvekili bir politikacı, gaze-
teci tanıdığına telefon ediyor. "Darbe
hakkında ne düşünüyorsun" diye so-
ruyor. Bir yanrt alıyor. Bir an duraladık-
tan sonra "Valla azizim ben de aynen
senin gibi düşünüyorum" diyor.
Gazeteciyi bir gülme değil, bir dü-
şünce alıyor.
Artık kara mizahın sınırlanna vanldı-
ğını düşünüyor. Ama kıkır kıkır gülmü-
yor. Tersine bir hapishanenin ıslak ve
karanlık hücresinde soğuktan kıkırda-
nacak günler geliyor gözünün önüne.
Bir de gardiyanların molla sanğı mı,
onbaşı, çavuş apoteti mi taşıyacağıni
düşünüyor... Düşünün, darbegeldım,
geliyorum diyor ve kimse umur-
samıyor !
MKRO
DIJVÇ TAYANÇ
Yarın, Dün Olursa...
Adlan; Kör AN, ismail Hakkı, Arnavut Hamdi Ça-
vuş, Artin Kemal, Said-i Kiirdi ya da Derviş Vah-
deti...
Gazeteleri; Volkan, Mizan, Serbesti ya da Ikdam...
Mekânlan; Fatih Camii, Sultanahmet Meydanı, Ba-
bıâli ya da Meclis-i Mebusan...
Teraneleri; "Dın elden gidiyor", "Kadınlarbaşıaçık
geziyoıiar, ordu namaza izin vermiyor" ya da "Kah-
rolsun mektepliler"...
Eylemleri; alaylı askeri kışkırtmak, mekteplileri böl-
meye çalışmak ya da aydınlan katletmek...
Amaçlan; hertürlü ilerlemeyi önlemek ve bu amaç-
la 'Ulu Hakan Abdülhamit Han Hazretleri'nin(!)
mutlakçı yönetıminı hortlatarak Meşrutiyet'in çomak
soktuğu çıkar çarklannı yeniden çalıştırabilmek, iba-
det ayağına ışten kaytarmak ya da tarihin akışını ter-
sine çevirmek...
Gunün koşullan; Meclis-i Mebusan'ın çıkarcılık uğ-
runa kararsız kalması, hükümetin iç ve dış saygınlı-
ğınıyitiımesı, parti çetelerinin oluşması, "matbuat"ın
satış kaygısıyla olaylara "bigâne" kalışı ya da Meş-
rutiyet aydınının(!) irticaya "hoşgörü" göstermesi...
Tarih;31 Mart 1325 yada 13 Nisan 1909...
Gelişme; Selanik'ten yola çıkan Hareket Ordu-
su'nun hızla Dersaadet'e yaklaşışı, sanklı ve başıbo-
zuk ve alaylı makulesınin ölümcül korkuya kapılıp ka-
çacak yer arayışı ya da kışkırtıcı karayobazlann ve de
mevkutelennin anında ağız değiştirmesi.
Sonuç; Hareket Ordusu'nun istanbul'u kurtarma-
sı, Ulu Hakan'ın(!) hal'i, irticanın köpekleşmesi ya da
kızıllanmış Vak Vak Ağaçlan...
Tarih; 14 Nisan 1325 yada27 Nisan 1909...
"Osmanlı Hilâfeti'nin şeriatını beğenmeyip şallak
mallak olan mürteci makulesinin hükmü, 20. Yüzytl'ın
ilk onluğunda bile 14 günü aşamamış. Ne varki, ka-
rayobaz sürüsü halklaşmış asker dayağı yemedikçe
akıllanmıyormuş"diye geçiriyorum içimden...
Sonra. ansızın aklım şu "muş"atakılıveriyori
Gerçekten dayak yıyip de uslanıyor mu bu karayo-
baz sürüleri; yoksa topiumun yeniden zaafa düşece-
ği anı mı kolluyorlar?
Ya da 20. Yüzyıl'ın ilk onluğundan, aynı çağın son
onluğuna dek değişebiliyor mu kafalan, söylemleri,
istekleri, eylemleri?
"Kafa, içinde beyın olursa değişip iteriye doğru
gelışebilir" dıyorum kendi kendime, "örümcek olur-
sa değil. Çok şükür, bugün çevremizde ne Derviş
Vahdeti var, ne Satd-ı Kürdi, ne Artin Kemal ne de
KörAli'ler; ne Volkan yayirrilanıyor ne Mizan ne Ser-
besti ya da tkdam..."!
• • •
"Söylem dediğinın değışmemesi için, önceogün-
den bugüne ülkede ve dünyada yaşanan gelişme ve
değişimlen ve sonuçlan göremeyecek denli budala
olunması gerek. Çok şükür bugünün karayobazlan
ne 'ümmetçi' ne 'mürteci' ya da 7. Yüzyıl artığı..."
Geliyor sıra ";steWer"faslına! "Ço/f£ü/cür"diyorum,
"bugünkü karayobazlann ne eğitimde şeriat istedik-
leri var, ne kadınlan aşağıladıklan ya da ulusu ümmet
sandıklan... Bugünkü karayobazlanmızüniversiteler
bitinrıış, yabancı dilleri sular seller gibi konuşuyorlar
ve de dillennden 'hoşgörü' ballan akıyor. Hiç böyle-
sı karayobazlarkışkırtıcılıkyapar, halkı alaya alırya da
karanlık ister mi?"
"Ya eylemleri" oluyor sonraki sorum. "Sövmekle
başlayıp dövmekle geliştiğine göre, ham heveslerisi-
lah olsa gerek. Çok şükür, ne laitdiğe sövdükleri ne
laikleri dövdükleri ne topluca yakıp seyrine baktıkla-
n ya da ellerinde bellehnde silah taşıdıkian var bu-
günkü karayobazlanmızın" diyorum gözlerimi keyif-
le yumarakü!
"Günün koşullan mı?" Çevreme şöyle bir bakıp
"Çok şükür, şükür TBMM 'deki MV'lerimiz en azından
namusluluklan denli kararlı! Hükümetimiz içte dışta
güvenden başka bir şey vermiyor! Medyamızın tiraj
kaygısı yok! Aydınımız şeriat değil, İkinci Cumhuri-
yet istiyor" diye geriniveriyorumü!
Ana fikir Yann 31 Mart'mış! MGK varmış. Olsun,
ne yazar? Çok şükür 1909'un koşullan ve karayobaz-
lan başka, 1997'ninkiler başka; 1909'un Hareket Or-
dusu başka, 1997'nın TSK'si bambaşka...
Ana fikrin ana fıkri: Söz ve yazıdan anlayamayanı
dayak paklaıi
Cezaevleri
Kitie örgütleri
genel af istiyor
tstanbul Haber Servisi -
tHD, ÇHD, TOHAV ve Ce-
zaevleri tzleme Komıtesı.
cezaevlerindeki sorunlann
çözümlenmesini ve genel af
ilan edilmesini istedi.
Insan Haklan Derneği
(İHD), Çağdaş Hukukçular
Derneği (ÇHD). Toplumsal
Hukuk Araştırmalar Vakfı
(TOHAV), Cezaevleri tzle-
me Komitesi temsilcileri ile
tutuklu \e hükümlü aileleri
dün Sultanahmet Meyda-
nı'nda açıklama yaptılar.
Ortak açıklamayi gazeteci-
lere okuyan Mukaddes Ala-
taş cezaevlerindeki tutuklu
ve hükümülerin insanca ya-
şamlannın en asgan düzey-
de bile çözümlenmemesının
ölümler \e sakatlıklara ne-
den olduğunu söyledi. Ala-
taş, Kjşisel ve Siyasal Hak-
lar Uluslararası Sözleşme-
si'nın 10. maddesinın "Ce-
zaevi sistemi. temel amacı
hükümlulerin ivişleştirilme-
si ve topluma veniden kazan-
dınlması olan u\gulamayı
içerir" hükmünü içerdığını.
Türkiye'nin ise bu sözleş-
menin altına imza attığını
belirtti. Alataş. "Oysa dün
okhığu gibi bugün de cezaev-
lerinde binlerce nıtukiu ve
hükümlünün asgari >asam
koşullanna sahip olmadan
kısıtlı vaşadığı tlriki koşul-
lardan kavnaklanan hasta-
hklara \akalandığı. bu has-
tahklar nedeni\1e sakat kal-
dıgL, hatta öldüğu herkes ta-
rafından bilinen bir gerçek-
tir" dedi. CMUK'un "_..
hürmtti bağlayıa bir ceza-
nuı infazı halinde mahkû-
mun ha> atı için kati bir teb-
like tcşkil ediyorsa bu hasta-
hktadahi aynı hüküm tatbik
olunur" filini düzenleyen
399. maddesine de uyulma-
dığını ıfade eden Alataş,
Ankara Merkez Kapalı Ce-
zaevi'nde bulunan Reşit
K^Tan'ın akcığer kanseri,
SaBh Çeiikpençe'nin siroz,
Siirt Cezaevi'ndeki SeUmi
Çelik'in de akciğer kanseri
olduğunu. ancak bu kişilerin
cezaevinde ölümü bekledi-
ğini söyledi.