Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 11 MART1997SALI
12 KULTUR
SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL
Oyuncu ve bedenin sonsuz becerisiSöze dayalı bir tıyatro gelene-
ğinden gelip Batı tiyatrosunun
söze dayah romantik ve gerçek-
çi modelleri yoluyla çağdaş tiyat-
royu öğrendiğimız için, ''oyun-
culuk'" anlayışımız da hep aktö-
rûn ses, mimik ve diksiyon kul-
lammının üstünde odaklaşmış-
tır. Bir başka deyışle, sahne ola-
yını algılarken, çoğunlukla oyun-
cunun yüzünden taşan ya da sö-
zûüretiş biçiminden kaynaklanan
göstergelerle ılgileniriz.
1960"lardan buyana ise, tiyat-
ro olayından aldığımız tadın be-
lhieyicisi.Batı'daenparlakürün-
lerini veren "yönetmen tiyatro-
su"nun etkısiyle, sahne üstün-
deki hareket düzeni, sahneye ege-
men olan görsel, estetik, oyuncu-
luk biçeminde yansıyan "tavır",
bilınen bir metnin yönetmenin
yorumuyla sahnede farklı anlam
dizgelerine dönüştürülmesi gibi
gelişmeler oldu.
Ancak, oyuncunun bedensel
potansiyelini sahneye anlamsal ve
estetik bir değer olarak taşıma-
sının. düşüncesiyle bedeni bu-
luşturmasının yalnızca mim ve
dans sanatında "vazgeçflmez" ol-
duğu düşünüldü çogunlukla. Bu
nedenle de "yönetmen tiyatro-
su'' ürünleri, çalışmalardaki tüm
titizlığe karşın, yeterince görsel
bir anlamsallığa ulaşamadı. Ba-
tı ise son otuz-kırk yıldır, oyun-
cunun yalnız sesini, yûzünü, eli-
ni kolunu değil, tûm bedenini bir
enstrüman gibi kullanabilmesi
yolunda eğitim seferberliği için-
de...
'Çok disiplinlilik' anlayışı
Bir dansçının ya da şarkıcının,
oyunculuk yeteneği de olduğu
için ya da ünlü bir oyuncunun, se-
si de ''güzel" olduğu için, tecim-
sel mûzıkal ya da dans gösterisi
yapımlannda "yüdız" olarak yer
atması Batı'da ve bizde de yer-
leşmiş bir olgu, ("Evtta" müzi-
kalinde başrol oynayan bayan sa-
natçılanmızın sayısını neredey-
se unutacağız!) Oysa, gûnümûz
gösteri sanatlannda, bilinen "mü-
zikar anlayıvnın ötesine geçen
bır "çok disipünlilik" söz konu-
su. Oyuncu gösteri sanatlannın
içerdiği her dalda yeteneklı ve
egıtımli olacak.
Sahne
sanatçısı-
nın. göste-
ri sanatla-
nna ilişkin
tüm beceri-
leri edinme
yolunda ar-
tık dev adım-
larla ilerlemesi
gerektiği gerçeğini ço-
gunlukla görmezden
geliyoruz. Böyle ol-
masa, tiyatroculuk
ve oyunculuk an-
layışımızda -sınır-
lıdaolsa-birdeğı-
şim gözlenirdi.
Belkiozaman.
Robert Wil-
son'un geçen
yılki Ulusla-
rarası tstanbul
Festivali'nin açılış
oyunu olan "Persep-
none"sinı daha fark-
lı biçimlerde algüayıp
değerlendirebilirdik.
Tiyatroyu"çokdi-
siplinli birsanat" ola-
rak algılayanlardaha
çok amatörler ve de-
neysel tiyatrocular ülkemizde.
Belirli yönelişler adına ilk adım-
lan atanlar, bir anlamda belki
Bilsak ve tstanbul ŞehirTiyatro-
lan bünyesi içinde yer alan TAL.
Yine de şarkı-dans-akrobasi-
mim-oyunculuk disiplinlerini tüm
(total) bir anlayış içinde ele alan
eğitim ve uygulama anlayışı yo-
lunda önemli bir rol almdığı söy-
lenemez. Ya da şöyle diyelim:
Tiyatro eğitimi veren kurum-
lanmızın bır bölümünde bu "çok
disiplinlilik" anlayışına yönelen
eğitim uygulamalan bir oranda
yapılıyor.
Ancak, profesyonelliğe adım
atan genç oyuncu, kendini ço-
gunlukla yine *söz"ün, "söz"ü et-
kileyici birbiçimde söylemenin
öne çıktığı bir gösteri dünyasın-
da buluyor.
Ingiliz Kültür Heyeti'nin, Dev-
let Tiyatrolan. Bursa Kültür Sa-
nat ve Turizm Vakfı ve Bursa
Büyüksehir Belediyesi'nin kat-
luslararaşı bir turae topluluğu olarak tanımlanan Kosh, 'dans tiyatrosu'
nitelikleri ağır basan, gösteri sanatlannda çok disiplinliliği doğal bir
gereksinme olarak benimsemiş, yenilikçi bir gösteri ve oyunculuk anlayışını
örnekliyor. Biri kadın öteki erkek iki sanatçının hünerleriyle oluşturulan
"oyun"da, artık gösteri tarihinin derinliklerine gömülmekte olan birçok tûr,
"parodi" ağırhkh bir uzak bakış açısıyla sergileniyor. Sian Willams ve Mark
Hopkins'in birer "dinamo" etkisi yaratarak sürdürdüğü gösteride, gösteri
sanatçısının, yüzünün, sesinin ve bedeninin gizilgücûnü nasıl bir sahne-üstü
gücüne dönüştürebildiğini somut olarak görüyoruz.
kılanyla gerçekleştirdiği bir tur-
ne, geçen hafta başından bu ya-
na tiyatro gündeminde.
'Nesli Tükenmekte
Olan Türler'
Uluslararası birturne toplulu-
ğu olarak tanımlanan KOSH,
"dans tiyatrosu", nitelikleri ağır
basan. gösten sanatlannda çok di-
siplinliliği doğal bir gereksinme
olarak benimsemiş, yenilikçi bır
gösteri ve oyunculuk anlayışını
örnekliyor.
Geçen hafta başından bu yana
Trabzon, Ankara, Adana ve An-
talya'da sergilenen, önümüzdeki
günlerde de Izmir (12 mart, Ko-
nak Sahnesi), Bursa (14 mart,
Tayyare Kültür Merkezi) ve Is-
tanbul'da (15 mart, Taksim Sah-
nesi) sunulacak olan gösterinin
baslığı "NesHTükenmekteOlan
Türler?' Biri kadın öteki erkek iki
sanatçının sayısız hünerleriyle
oluşturulan "oyun"da artık gös-
teri tarihinin derinliklerine gö-
mülmekte olan birçok tür, "pa-
rodı" agirhkh bir uzak bakış açı-
sıyla sergileniyor. Gezginci bir
topluldk göriinümü içinde sahne-
ye gelen sanatçılar, önce gösteri
alanının sınırlannı belİTİiyoTİar.
Bu alan içinde olayın hem sah-
ne önü hem de sahne arkası dile
gelecek. Tepedeki ışık yandığın-
Hale Tenger ve Serdar Ateşer, ses ve görüntüyle ufak çaplı bir Türkiye kurguluyorlar
Galeri Nev 'Devren Sabbk'AHUANTMEN
28 Şubat 1997. Merakla
beklenen Milli Güvenlik Ku-
rulu toplantısvnın sürdüğü sı-
ralarda tstanbul'da bir sergi
açıldı. Siyasilerle askerler ay-
nı masada oturmuş Türki-
ye'nin geleceğini tartışırken
sergi. geçmişteki benzer top-
lantılan, benzer siyasetleri,
benzer seslen, aynı yüzleri
anımsatıyordu. Ne de olsa
hep aynı 'demokrağsi' değil
miydi yaşadığırruz?
Geçen yıl içinde Avru-
pa'nın yeni bıenali Manifes-
ta'nin yanı sıra New York'ta-
ki New Museum'da yapıtla-
nnı sergıleyen ve yurtdışında
adından epeyce söz ettiren
Hale Tenger. Galeri Nev'de
24 marta dek süren sergisin-
de belleğinı çoktan yitirmış,
aklını dayıtirmenin eşiğinde
olan bir toplumun yansıma-
lannı ve sayıklamalannı or-
taya koyuyor. Son yıllarda ürettiği işlerle
birlikte atölyesindeki bazı eşyalan ve bi-
riktirilmiş çeşitli nesneleri de galeri mekâ-
nına taşıyan ve karmaşık, çoksesli bir dü-
zen içinde sergüeyen Hale Tenger, Galeri
Nev"de ufakçaplı bir Türkiye kurguluyor.
1992'de aynı galeride açtığı sergide ay-
nı yapıtlan ahşılagelmiş bir galeri düzeni
içine yerleştiren sanatçı, bu kez galeri me-
kâmnı ele geçiriyor. Kirtoz içindeki salon,
masalar, sandalyeler. sıralar. sandıklar, der-
giler. koliler ve ambalajlar içinde eski ya-
pıtlarla dolu. Her şey üst üste, alt alta.
Adım atacak yer yok. Galerinin her bir kö-
şesinde yığılmış eşyalann arasında duran
eski bir saat, geçmekte olan zamana işaret
ediyor. Burası, *Devren Satihk*.
Ve de\Ten satılıklann her köşesine sinen
ihmalkârhğın, koy\
r
ermişliğin hissedile-
• Hale Tenger, Serdar Ateşer ile birlikte
gerçekleştirdiği sergisinde belleğini
çoktan yitirmiş, aklını da yitirmenin
eşiğinde olan bir toplumun
yansımalarmı ve sayıklamalannı
ortaya koyuyor.
bildigi birmekân oluveriyor Galeri Nev. Ser-
gi de, Hale Tenger'in son yıllarda ürettiği
yapıtlarla biraz olsıın günümüze gelirken,
ses düzenini üstlenen Serdar Ateşer'in
uzun yıllar öncesinden biriktirdiği sesler-
leyeniden geçmişe dönüveriyor, dün ile bu-
gün arastndaki mesafe silikleştikçeatmos-
fere uygun bir histeriye kapılıyoruz.
Hale Tenger'in son yıllarda gerçekleş-
tirdiği diğer işleri gibi, bu sergi de ömrü-
nüsergi süresmce koruyacak. sonra yok ola-
cak. "Temiztik" özlemi içinde yaşadığı-
mız şu günlerde, bir 'atiüye temiziiği', öte
yandan bir 'temiz Türkiye'nin arayışlan
var sergide. "Toprağm»aklannmaltmdan
kaydığı''nı hisseden, Türkıye'nin geçirdi-
ği hızlı degişim içinde yere sağlam basma-
nın çok güç olduğunu kavramış, toplum-
sal depresyonumuzun sıkıntılannı ta derin-
lerde yaşayan, hatta 'jübie' yapmaktan söz
eden Hale Tenger ve "kamyondançokön-
ce kamyon seslerine saplantıh" (ne tuhaf
bir rastlantı!), zaman içinde belleklerimiz-
den silinen ya da içinde yaşadığımız ses kir-
liliği içinde kulağımızdan kaçan sesleri
kaydeden, yasama kulağını kabartan Ser-
dar Ateşer'in birlikte yaşama geçirdiklen
"Devren Satdık", şöyle bir dunıp düşün-
mek, unuttuğumuz seslere kulak vermek,
bizi içten içe yiyen yaşam biçimimizin ar-
tık farkına bile varamazhale geldiğimiz bir-
takım öğelerine bir de dışandan. 'izleyid'
gözüyle bakma olanağı taşıması açısın-
dan, özellikle şu günlerde. büyük önem
taşıyor.
Sanatçının kişisel geçmişiyle Türkı-
ye'nin gündemine işaret eden çeşitli sim-
gelerin iç içe geçtiği "Devren Saühk"ta. Ha-
Başkaldıran fotoğrafçı îstanburda
Kültür Servisi- Tasanmlanyla
reklam sektöründe yeni bir dö-
nem başlatan ve 'dünyanın en çıl-
gın fotoğrafçısı' olarak tanman
Oliviero Toscani, nisan başmda
lstanbul'a gelerek United Colors
of Benetton'un 15 yıllık kam-
panyalanndan derlenen 'Mesaj-
larSergisi'nin açılışınakatılacak.
tstanbullular, 3-20 nisan tarihleri
arasında Kabataş Kültür Merke-
zi Hamdi Saver Salonu'nda geze-
bılecekleri sergide Benetton'un
AIDS, savaş. göç. yaşam, aşk ve
doğal afet gibi birbirinden çarpı-
cı 'olay' fotoğraflan ile yaşamı
sorgulama firsatı bulacaklar.
Kendisine yöneltilen eleştirile-
ri.u
Ben haflo, onlan sann almak
için uyutmaya çahşmıyorum. B€-
nim uğraşım halk ilefelsefi birgö-
rüşü paylaşmak ve onlara titre-
şim aktarmaktır'" diye yanıtlayan
Oli\nero Toscani. îstanbul'da bu-
lunduğu süre içinde bir konferans
verecek. Ev sahipliğini, Benetton
Türkiye Temsilcisi Boğaziçi Ha-
zırGiyim AŞ Genel Müdürü Ser-
dar Sunay'ın yapacağı konferans-
ta, Toscani, Benetton iletişim fel-
sefesini örneklerle açıklayacak.
15 marttan itibaren Benetton
vitrinlerinı süsleyecek ve mağaza-
larda satışa sunulacak "Reklam Bi-
ze Sıntan Leştir'' adlı kıtabını da
3 nisan tarihinde Akmerkez Be-
netton mağazasında imzalayacak
olan Oliviero Toscani; insanlann,
hayatla ilgili gerçekleri polıtika-
cı ve devlet adamlanndan daha
önce fark etriğini ifade ederek Be-
netton'un reklamlanyla bu gör-
me ve düşünme olayına katkıda
bulunmak istediğini açiklıyor.
Dünyadaki herkesin farklı renkte
olduğunu ve United Colors ofBe-
netton logosunda bulunan bu ger-
çeği reklam kampanyalan aracı-
ğılıyla tartışmaya açtığını da vur-
guluyor. Başansmm sırnnı. "Ko-
kuşmuş dünyanın karşısına diki-
Byonun" diyerek açıklayan Tos-
cani, ailesı ile birlikte Toscana'da
yaşıyor. Fotoğrafçılık ve sanat di-
rektörlüğünün yanı sıra, zeytin-
yağı ve şarap üretimi de yapan
ünlü fotoğrafçı, çiftliğinde Appa-
lossa atlan da yetiştiriyor.
le Tenger'in sergiye koydu-
ğu yapıtlardan çok, mekânı
nasıl kurguladığı önernkaza-
nıyor. Eski yapıtlar, geçmi-
şe göndermede bulunan bi-
rer ufak bellek oluştururken
sergiye hâkim olan kargaşa
ortamı içinde birer aynntı
olarak zaman zaman gözden
yitiyor. Oysa Tenger'in bu
sergiye dek yaptığı tüm işle-
rinin ortak bir noktası vardı:
Düzen. Ve, en 'aa ger^kle-
re' değindiği (Nezih Olüm
Gardiyanlan'nı anımsaya-
lım) zamanlarda bile koruya-
bildiği soğukkanlılığı, me-
safeliliği.
Ama artıkbir 'öğiirtü nok-
tasında' olduğunu söylüyor:
"Her günbaşka birfaciavı öğ-
rendiğimizçokagırbirdöoeın
yapyonız. 80'iw öncesinide
unutmadık. Amason birkaç
yıl içinde yaşadıklanmız ve
özellikle kamyonla birlikte
öğrendSderiıniz. arükinanıl-
maz boyutlarda. Sanatçılar olarak bu ko-
nulara eğildigimizde. sanki kendi kendi-
aıizegefingüve>r
ohıyoruzgibi hissediyoruın,
çünkü değjşen hiçbir şey yok. Ben ne yapı-
)tmıra, biz ne yapıyoruz? Devren Saühk,
'Verecek bir tek çakıltaşımızdan taşimız
yoktur'dan çıkü... 70 mihvn parselkse ül-
kevt uçkâğrtçılar yine en rvi arazileri kap-
sınlar şimdrye kadar olduğu gibL ama ben
kendihakkımıbileyim. kuflanabikvim, sa-
hiplenebQe>iın. AJnmdan toprakkaymasm
arük. Hiçbir zaman, 'Daha iyi olmak için
neyapalım?' diye düşûnmüyoruz. Ve ber
zaman oiduğumuz yeri korumak için eşe-
fenipdurdukça toprakçukurtastyorve san-
ki içine doğnı gömülüyoruz arnlcJ'
Hale Tenger, kendi işlerindeki 'düzen'i
yıkarak düzenbazlara işaret ediyor. Aydın-
lan yakjlan. heykellerine tükürülen, bale-
rinlerine birer erotik nesne
gözüyle bakılan, sanatçısına
beş paralık değer vermeyen
birülkede, aklını yitirmemek
için sanat yaptığûıı söylesek
abartmış olur muyuz? Sü-
rekli aydınlık için çeşitli ara-
yışlara girdiğimiz şu günler-
de özellikle izlenmesi gere-
ken bir sergi olan "DevrenSa-
ühk", bu noktaya nasıl gel-
diğimize dair ipuçlan da ve-
riyor. Bunun için fazla kafa
yormaya gerek yok.
Iş, serginin bir köşesinde
duran okul sıralanndan baş-
lıyor. Tenger'in dediği gibi,
"ulusaldefoınu7" düşünme-
mek. Düşünememek. Dü-
şündürültmemek.
Düşmek.
da, sanatçılann sahne üstünde
sunduklan türlerin kusursuzca
kotanlmış örnekleriyle karşılaşa-
cağız. Işık söndüğünde ise yine
onlarlabirlikteyiz. Sanattareka-
bet duygusunun sevgiyle, ortak
üretimin geurdiği dayaruşmaduy-
gusunun ıhanetle, öfkenin seve-
cenlikle çelişerek buluşacağı bir
sahne arkası ortamında... Bu bir-
birinden farklı iki ortamın aynı
gösteri düzleminde buluşturul-
masıyla, bir yandan nesli tüken-
mekte olan türlerin örnekleri yet-
kinlikle sergilenecek, bir yandan
da bu yetkinliğî oluşturan sanat-
çılann sahne arkasındaki firtına-
lı ilişkileriyle sahnedeki gösteri
arasındaki çelişkiler ve örtüşme-
ler dile gelecek.
Aralıksız bir devinim^.
JohnnyHutchve Mkhad Mer-
witzertarafından sahnelenen, ko-
reografısini oyunun bayan sanat-
çısı Sian Vvllliams'la Johnny
Hutch'ın yaptığı gösteride "mû-
zikhor biçemi gösteri anlayışı-
nın bir dolu örneği (komik şarkı,
sanatçı ikilinin sahne üstündeki
komık çahşması, akrobasi, dans,
vantrolog gösterisi, itme/düşme
güldürüsü) ile Broadvvay müzi-
kal geleneğinin, televizyonda sık
sık gösterilen eski Hollywood
fılmlerinden izlediğimiz ürünle-
ri iç içe sunuluyor. Bir saati bi-
raz aşan aralıksız bir devinim...
Sian Williams ve Mark Hop-
kins' in birer "dmamo" etkisi ya-
ratarak sürdürdüğü gösteride, gös-
teri sanatçısının, yüzünün, sesi-
nin ve bedeninin gizilgücûnü na-
sıl bir sahne üstü gücüne dönüş-
türebildiğini, yeteneği bileme,
zenginleştirme, başka yetenek-
Ierle buluşturma yolunda nasıl
yoğun ve disiplinli bir eğitim ve
çalışma sürecinden geçtiğini so-
mut olarak görüyoruz.
Sian Williams'ın hem balerin
hem modern dansçı hem şarkıcı
olabilecek düzeyde eğitimlibirse-
si var; hem mimci hem komed-
yen hem de yaman bir akrobat.
Mark Hopkins'in eksiği balet ol-
maması. artısı ise vantrolog hü-
neri gösterebilmesi.
Başarüı bir örnek
tki sanatçıda toplanan tüm bu
becerilerin rastlantısal olmadığı
kesin. Kuşkusuz yıllar boyu sür-
müş bir eğitim ve çalışma süre-
ci içinde oluşmuş. Somut olarak
bildiğimiz ise, iki sanatçının 60-
70 dakika süren gösterileri için,
o>-un öncesinde her seferinde en
az iki saatlik bir "snına* döne-
mi gerçekleştirdikleri...
"ÇokdJsâpinüfik" aynı zaman-
da çok "disiplin
r
'li bır sanatçılık
anlayışı gerektiriyor. Sonuç ola-
rak da usta sanatçı Sian Willi-
ams, sırtında arkadaşı Mark Hop-
kins'i taşıdığı iki büklüm konu-
munda bile, değme operacılara taş
çıkaran bir şan gösterisi yapabi-
liyor. Sahnede biraz hareket etti-
ği için soluk soluğa kalıp sözle-
rini duyuramaz olan deneyimli
oyunculanmıza uyan...
"Nesü Tükenmekte Olan Tûr-
ler" KOSH topluluğunun, çeşit-
li katmanlardan seyirciye sesle-
nen, yenilikçi olmakla birlikte
"popûkr" olmayı da amaçlayan
yaklaşımının başanh bir örneği.
Eski müzikhol ve müzikal ge-
leneğinden hoşlananlar, "çokdi-
siplinli" bir sanat anlayışını tanı-
maya gönüllü olanlar, dans tiyat-
rosundan bir örnek görmek iste-
yenler, en önemlisi de oyuncunun
kendisini bir enstrümana dönüş-
türüp bu enstrümanı nasıl kusur-
suzca değerlendirebildiğini izle-
mesi gereken oyuncu adaylan
"Nesli Tükenmekte Olan Tür-
ler'"i kaçırmamalı...
YAHODASI
SELtM İLERİ
Hayalimde Kalan İskeleler
Çocukluğumdaki Istanbul'un denizleri adeta bam-
başka iskelelerle çevriliydi. Vapurlar gelir gider, va-
puriar gün boyu bizi oradan oraya taşırlardı.
Şimdi düşünüyorum da, bu vapuriarla ne çok is-
keleye uğramışız! Kimilerinde biz inmemişiz, baş-
ka yolcular inmiş, sonra vapur kalkmış ve bizi baş-
ka bir iskeleye götürmüş...
Bu iskeleler, bu vapurlar kenti bir uçtan bir uca
birbirine bağlıyor, insanlan bir semtten bir semte bir-
birine kavuşturuyordu. Bu.yüzden birinin, hele is-
kelelerin, bir sevgiler birleştiricisi olduğu söylene-
bilir.
Denizi, vapuru, iskeleyi en uzak anılarımda nasıl
görmetiyim? Herhalde Kadıköyü'nden başlamalıyım.
Çünkü orada doğmuşum.
Kadıköyü'nün iskelesi bende hep martılarla, ka-
rabataklarla belirir. Bu beyaz binanın üst katından
bazan müzik sesleri gelir ve cazbant romantik par-
çalar çalmaktadır. Öyle ya, hatırladığım o yıllarda,
üst kattaki salonda nişan törenleri, düğünler olur-
du. Biz yolcular da aşağı kattaki sütunlu salondan
vapura binerdik. Vapurda üst kata çıkıp pencere ke-
nannda yer bulmuşsak, ille, iskeledeki mutlu top-
lantılann görüntülerini kapmaya çalışırdık.
Ama Kadıköyü'nden Karaköy'e çoğu kez gündüz
vakti geçtiğimizden nişan ve düğün törenlerine pek
seyrek rastlamış olmalıyım.
Kadıköyü'nün bir başka unutulmaz iskelesi el-
bette Moda vapur iskelesiydi. Orayı o kadar çok se-
verdim ki, sonra dayanamayıp bazı romanlarımda
yazdım. Moda iskelesi de beyazdı, mavi çiniliydi; bu-
gün de öyle ama, artık uğramıyor vapurlar, orada
kendi kendine duruyor.
Zaten Kadıköyü'nün böyte terk edilmiş ya da yı-
kılıp gitmiş iskeleleri var. Onlan yalnızca hayalimde
canlandırabiliyorum.
Sözgelimi -Moda'nın hemen karşısındaki- Kala-
mış. Bu Kalamış iskelesi, 2ya Osman Saba'nın eş-
siz "Neveser" hikâyesınde geçer. Kalamış çoktan
yıkıldı.
Cihangir'e taşındıktan sonra yaz günleri denize
girmek için karşıya geçerdik. Salacak iskelesini o
yüzden hatırlıyonjm. Yıkıldı gitti. Salacak plajında
bütün günü geçirip, akşama dogru iskeleye dön-
düğümüzde, az ötemizde günbatımına karışmış
Kızkulesi harikulâde görünürdü.
Bazan da Fenerbahçe plajına giderdik, bazan da
Suadiye'ye, Caddebostan'a... Bütün bu semtlerin
güzelim iskeleleri gözümüzün önünde yıkılıp gitti.
Her birinde, oralarda büyüklerimizle el ele tutuşla-
nmızın anılan kaldı.
Boğaziçi iskelelerinı unuttuğum sanılmasın. On-
lar artık birer küçük yalı inceliğindeydi. Hemen hep-
si ahşaptı; beyaz ve lacivert yağlıboyalanyla bay-
ram için bahriyeli çocuk kıyafetine bürünmüş gö-
rünürlerdi. Denize kavuştuklannda yosunlar yosun
yeşili, midyeler sedefli sedefli parlardı.
Bugünün dünyasına haylı gülünç gelebilecek bir
gezintimiz, eğlencemiz vardı: Boğaziçi'ni iskele is-
kele dolaşmak. Annem tavuklu, peynirli sandviçler,
poğaçalar yapar, sonra termosta çay...
O iskelelerimiz de hayalimde gitgide sönüyor.Han-
gileri yıkıldı? KandiHi dunjyor ama, -adı bana pek
tuhaf gelen- Vaniköy yıkıldı. Emirgân galiba yıkıldı.
Rumelihisan'nınki lokanta. Büyükdere'ninki ne ol-
du? Onun heykelleri bile vardı. Boyacıköy yıkıldı.
Böylece onlar birer ikişer yıkıldıkça, özel işletme-
ler kimliğine büründükçe, terk edilmiş kaldıkça Bo-
ğaziçi de kamunun olmaktan çıktı. Şimdi Boğaz'a
özel arabayla gidiyoruz, eskinin alçakgönüllü gezin-
tilerine gönül indirmiyoruz.
Istanbul denizlerinin en ilginç iskelelerinden biri
Eyüp'ünkiydi. Eyüpsultan'a karayolundan grttiği-
miz gibi, vapurla gittığimizi de bilirim. Sonra yine va-
pura binilir ve Kasımpaşa'ya gelinirdi. Haliç'in kö-
tü kokulan yeni mi başlamıştı, hatırtayamıyorum. Ama
Haliç'in koyu renk sulan altında Bizans imparator-
lannın hazineleri olduğu hep söylenirdi. Haliç bir
gün temizlenince altınlar ve ışıltılı mücevherler çı-
kacaktı.
Istanbul'un 'sosyetik' iskeleleri Adalar'ın iskele-
leriydi. Füruzan duyarlı hikâyesinde günübirlik Ada
gezmelerinı anlatır. Günübirlik gidenler arasınday-
dık Adalar'a. Örnekse Kınalı'ya, Burgaz'a. Heybe-
li'yi büyüklerimiz galiba kasvetli bulurlar, Büyüka-
da'nın pahalı olduğunu, 'b/zegöre'olmadığınısöy-
lerlerdi.
Ada iskeleleri belki de son Vneydan 1ı iskelelerdi.
Adalılar iskele meydanında toplaşırlar, gelenler sev-
giyle karşılanır, gidenler hüzünle uğurlanırdı.
Iskelelerden geriye meğerse o uğurlayışlar kalacak-
mış...
BUGUN
• İSTANBUL'DA BERLİN kültür etkinlikleri
kapsamında saat 19.30'da AKM Oda Tiyatrosu'nda
"Bertolt Brecht Dizisi" çerçevesinde "Cesaret Ana ve
Çocuklan" adlı filmin gösterimi yeralacak.
• BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ SİNEMA KULÜBÜ
Murat Dikmen Salonu'nda saat 16.00 ve 19.30'da
Emir Kusturica'nm "Underground" adlı filmi
gösterilecek.
• AYŞE ERCÜMENÜ KALMDC VAKn'nda saat
18.00'de Nur Koçak ile "'Mutluluk Resimlerimiz"
üzerine söyleşi izlenebilir (245 02 70).
• FOTOGRAFEVt'nde saat 19.00'da Tülin
Dizdaroğlu'nun "Anadolu Kadını" başhklı dia
gösterisi yer alıyor (251 05 66).
• ŞÜR UZAY1LABORATUVARI saat 18.00'de
BİLSAK'ta şiir etkinliği düzenliyor. Çağdaş Türk
şiirinden Fransızcaya çeviriler yapan Yaşar A\"unç
şiirlerden örneklerle, karşılaştırmalı bir konferans
verecek (337 21 46).
İZMİR KİTAP FLARI^NDA BUGÜN
• 11.00-12.00: Etki Yayıncılık'ın düzenlediği
'"Ezilenlerin Tiyatrosu" baslıklı söyleşinin konuğu
Semih Çelenk.
• 12.00-13.00: Edebiyatçılar Demegi'nin düzenlediği
"Despina'nın Gözyaşlan - Öykü ile Romana Değişik
Gözle Bakış" baslıklı söyleşinin konuğu Ahmet
Yurdakul.
• 13.00-15.00: Edebiyatçılar Demeği'nin düzenlediği
"Nahid Ulvi Akgün'ü Anarak" baslıklı panele
Mehmet H. Doğan, Sina Akyol ve Yunus Koray
konuşmacı olarak katıhyorlar.
• 15.00-17.00: Konak Belediyesi ve Izmir dergisinin
düzenlediği, Mehmet H. Doğan'ın yönettiği "Kendi
Anlatımlanyla Şairlerimiz" baslıklı söyleşiye Sina
Akyol ve Mehmet Mümtaz Tuzcu katıhyorlar.
• 17.00-18.00: Edebiyatçılar Derneği'nindüzenledigi
"Saydam ve Gizli - Yaşamı Sevgiyle Çiçeklemek"
baslıklı söyleşinin konuğu Hüseyın Atabaş.
• 18.00-20.00: Dünya Kitap'ın düzenlediği Cem
Erciyes'in yönettiği "tlk Kıvılcım Ege'de Çakmıştı -
Yazınımızda Kurtuluş, Savaşı" baslıklı panele Faruk
Şüyun, Hidayet Karakuş ve Efdal Sevinçli katıhyorlar.