29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 ŞUBAT 1997 CUMA 14 KULTUR Öykümüzün köşe taşı, her yönüyle tanıtıldığı 'Bir Usta Bir Dünya' arşiv sergisi ile anılıyor Sabalıattiıı Ali 90 yaşmdaKültiir Servisi - Yapi Kredi Sermet Çıfter Kütüphanesı, 'Bir Usta Bir Dün- ya' dizısıne. 21 şubat - 31 mart tarihle- ri arasında gerçekleştirilecek 'Sabahat- tin Ali Arşh Sergisi' ile devam ediyor. Cumhunyet sonrası Türk öykücülü- ğünün gelişiminde köşe taşı olarak ni- lelendırilen Sabahattin Ali, sadece bu yönüyle degıl, şıirlem, çevirileri, maka- leleri ve fotoğraf sanatçılığı ile de yaşa- dığı döneme ışık tutan bir sanatçıydı. Arşı\ sergisinde sanatçının ödül kaza- nan fotoğraf çalışmalan, yargılandığı Nftıal AdsE davası için kendisinin hazır- ladığı savunma metınleri, Pertev Naili Boratav v e Nâam Hikmet gibi isimler- le mektuplaşmalan, hapıshane günlük- leri. eskizleri. defterleri. kişisel eşyala- n yer alıyor. Yapı Kredı Yayinlan da Sabahattin Ah'nin 90. doğum günü anısına sergi kataloğu dışında bir de kıtap yayımla- yacak. Mart ayında pıyasaya sunulacak olan. Ramazan Korkmaz tarafından ka- leme alınan 'Sabahattin Ali- Insan ve Eser' adlı kıtapta sanatçının yaşamı. sa- nat-edebıyat-siyasi görüşlen ve yapula- nna yer verilecek. 25Şubat 1907'deGümülcine'ninEğ- ridere köyünde doğan Sabahattin Ali, il- kokulu Edremit'te bitirdikten sonra öğ- renimine Balıkesir tlkögretmen Oku- lu'nda devam etti. 1928 yılında Yozgat Cumhunyet ll- kokulu'na atandı. Bu sırada bakanlığın açtığı sınavı kazanarak Almanya'ya git- ti (1930-32). Yurda döndüğünde Aydm ve Konya ortaokullannda Almanca öğretmenliği yaptı. Aydın'da öğretmenlıği sırasında 'yıiocı propaganda' yaptığı gerekçesiy- le üç ay tutuklu kaldı. Suçsuz oldugu an- laşılınca serbest bırakıldı Konya'da ise bir arkadaş toplantısın- daokuduğutas.lamaCumhurbaşkanı'na 'ima yoluyia hakaret' içerdiği iddiasıy- la jurnallendı. lki yıl hapse mahkûm edilen Sabahattin Ali bir süre Konya Hapishanesi'nde kaldı ve sonra Sinop'a nakledildi. Cumhuriyetin 10. yılı nede- niyle çıkanlan genel aftan yararlanarak çıİctı. Milli Eğitim Bakanlığı Yayın Müdûr- lüğü ve daha sonra konservatuvarda gö- rev aldı. 1944'te 'yayın yoluyla hakare- te uğradguu' söyleyerek mahkemeye başvurdu. Davayı kazandığı halde ba- kanlık emrine ahndı. 1946'da Aziz Ne- an, Rıfat Ilgaz ve Mim Uykusuz ile bir- likte 'Marko Paşa' dergisini çıkarmaya başladı. Burada yayımlanan bir yazısı nedeniyle üç ay hapis yattıktan sonra bir arkadaşının kamyonuyla yük taşı- maya başladı. Sürekli izlendiğini bildiği ıçin yurt- dışına çıkmaya karar verdi. Bulgaris- tan'a kaçmak isterken öldürüldü. Ölü- mü ve ölüm tarihi uzun tartışmalara yol açan, Türk edebiyatının en verimlı çağinda kaybettiği Sabahattin Ali, şim- di onu her yönüyle tanıtmayı amaçlayan sergiyle sanatseverlerin karşısında. Bugün Yapı Kredi Sermet Çifter Kütûphane- si'nde açılacak olan arşiv sergisinde; sanatçıhın ödül ka/anan fotoğraf çalışmalan, yargılandığı Nihal Adsızdavası için kcndisinin hazırladığı sa- vunma metinkri, Perte\ Naili Borata\ veNazmı Hikmet gibi isimierle mektuplaşmalan. hapis- hane günlükleri eskizleri, defterleri ve kişisel eş- valan ver ahvor. ClaudeLebuchAKM'deydi Kiittür Servisi - Yenı fümı 'Ap- res Tout - Her Şeyden Sonra"nın çekımleri için Türkiye'ye gelen ta- nınmış Fransız yönetmen Claude Lelouch, öncelu gece. Gian Carlo del Monaco'nun sahneye koyduğu 'Salome'"den, filmı için görüntü almak üzere 23 kişılik ekıbiy le bir- lıkte AKM'deydi. İstanbul Devlet Opera ve Balesi oyunculannm ba- şanyla sahneledikleri 'Salome'de çekimler, Zehra Yıkuz'ın nefes ke- sen *yeditül dansı' sırasında ve ku- liste gerçekleşti. Lelouch'un ka- meramanhğmı üstlendiği çekim- lerde fîlmin başrol oyuncusu Ales- sandra Martines de yer aldı. Ger- çek yaşamında da balenn olan Martines. fîlmde mesleki ve duy- gusal birdüşüş içındekı başbalenn Miriam'ı canlandmyor. Filmin gö- rüntü yönetmeni, Miriam'ın yaşa- mıyla paralellikler taşıdığı için "Salome"den görüntü alındığını belirtiyor. Toplam 10 gün sürecek Türkiye'deki çekimler, İstanbul, Nevşehir, Kaysen ve Denizli'de gerçekleşecek. tDOB Müdür ve Genel Sanat Yönetmeni Yekta Ka- ra, filmin konusu gereği bir bale- nnin gıttiği yabancı ülkede ziyaret edecegi ilk sanat kurumunun do- ğaldır ki. opera-bale olacağı dü- şüncesınden hareketle "Lelo- uch'un Türldye'de çekim yapaca- ğını haberaldığımızda Dışısleri Ba- kanlığı Yurtdışı Tanıtma Genel Müdür Yardımcısı Şule Soysal'ın da önerisi doğnıltusunda İFİOB'n- dc sergilenmekte olan Salome ope- rasının görüntülemesi düşüneesi sunuldu" dedı. AK.M, önceki ge- ce ılk kez uluslararası bir film çekimıne sahne oldu. Çağlayan'ın tasanmlan Moda Müzesi'nde Kültfir Servisi - Louvre Müzesi içinde Marsan pavyonunda. 11 yıl önce Jack Lang tarafından kurulan 'Moda ve Tekstil Müzesi', ıki yıl gibi uzun bir onanm süresinden sonra kapıiannı moda tutkunlanna yeniden açtı. Moda ve tekstil alanında önemli yen olan Belçika, Fransa. tngiltere, Japonya ve Amerika'dan beş genç ve yetenekli moda tasanmcısı müzeye kendi anlayışlannı taşıyor. Belçika"dan VV'alter Van Beirendock. Japonya'dan Junya \\atanabe, Fransa dan Daniel Jasiak. Amerika'dan Isabel Toledo'nun tasanmlannın sergılendiği müzede tngiltere. Kuzey Kıbnslı sanatçı Hüseyin Çağlayan tasanmlanyla yer alıyor. 1994 yılında kendi adını taşıyan çalışmalanyla moda dünyasına giren Çağlayan, moda müzelerinin gözde tasanmcılanndan biri aynı zamanda. Giysileri, West Soho, Barbıcan Art gibi galeriler ve Mode de Kyoto, Victoria/Albert gibi müzelerde sergılenen Çağlayan, çalışmalannı modadan çok 'stil yanrtma' olarak tanımlarken giysilerinde işlevsellik ve estetik arasındaki dengeyı ön planda rutuyor. Eğıtimini Kıbns ve Ingiltere'de gerçekleştiren sanatçının esin kaynaklan; mimari ve edebiyat. Genç sanatçıya göre moda, yaşama sanatmın birparçası... Grafik tasanmın baskenti Londra... SADIK KARAMUSTAFA LONDRA- British Council'ın 17 ocak- 5 şubat tarihlennde İstanbul Resim ve Heykel Müzesi'nde düzenlediği grafık sergisinin açılış günlerinde Londra'day- dım. Londra'nın hayatımızda özel bir ye- ri vardır; 1970'te Gükün'le evlenip, bir aylık bir tren yolculuğuyla, Avrupa'nın birçok şehrinde birer ikişer gün mola ve- rerek Londra'ya gıtmiş, altı ay kalmıştık. Evimiz Londra'nın kuzeyinde, Camden Town ile Halloway arasında. Brecknock Sokağı 58 numarada, bir oda ve başkala- nyla paylaştığımız mutfak ve banyodan ibaretti. Kanm o sıralarda İstanbul Radyo- su'nda spikerlik \^ programcıhk yaptığı için bir değişim progTamı çerçevesinde B- BC Türkçe Yayınlar Servısi'nde çalışa- caktı. Ingiltere'de iş bulmak kolay olma- dıği için bana da Londra sokaklannda al- tı ay sürtmek, günlerimı sıcak müze ve ser- gi salonlannda geçirmek düşüyordu. Sa- v ıstz güzel anıyla dolu Londra günleri ça- bukbitti. Dönüştebizi 12Martdarbesinin sıkıntılı yıllan ve 18 yıl sürecek pasaport yasağı bekliyordu. 1980'H yıllann sonun- da yeniden pasaport sahibi olduk; ikimiz de Londra'ya birkaç kez ama ayn ayn git- tik. Geçen ocak ayında, 26 yıl sonra, 6 günlüğüne de olsa Londra'da birlikte ol- manın keyfinı yaşadık. Çokrenklilikte tasanm kavgalan Türkiye'de, "Londra'dan Grafik Eser- ler''başlığı ile gösterilen sergi, hayatımın son 30 jnlında, istanbul'dan sonra en uzun süre yaşadığım, son 7 yıldır firsat bulduk- ça ugTadığım, yayınlardan izlediğim Londra'nın. tasanmın doğduğu ve büyü- düğü yer olduğu gerçeğini bana bir kez daha hatırlattı. Sergi broşüründeki sayılar bu olguyu perçinliyor, tasanmla ilgili 36 fuar, dünya çapında 8 müze, Ingiltere'de bulunan 24 tasanm kurumunun çoğu (dünyanın en ciddi tasanm kurumlanndan biri olan DesignCouncfl'ı özellikle anmak istiyorum), 8 sanat okulu, mesleki düzey- de 50, lisans düzeyinde 90, lisanüstü dü- zeyde 60 tasanm eğitim programı, tasanm hizmeti sunan 4000'e yaİcın şirket, tasanm kuruluşlannda çalışan 30.000 insan. Bü- tün bunlara bakarak Londra'ya tasanm başkenti dersem sanınm abartmış olmam. Uç boyutlu işlerin de sergilenmesine olanak verecek biçimde tasarlanmış mu- kavva panolar üzerinde Londra'da çalışan tasanmcılann ve tasanm gruplannın üret- tiği 180 parça halindeki yaklaşık 60 proje Londra'nın sosyal, kültürel ve ekonomik yaşamına grafik tasanmın penceresinden ' ç boyutlu işlerin de sergilenmesine olanak verecek biçimde tasarlanmış mukavva panolar üzerinde Londra'da çalışan tasanmcılann ve tasanm gruplannın ürettiği 180 parça halindeki yaklaşık 60 proje Londra'nın sosyal, kültürel ve ekonomik yaşamına grafik tasanmın penceresinden bakmamızı sağlıyor. Grafik tasanmcının yirmi birinci yüzyıla girerken sadece bir mesaj iletici değil, kültür yorumlayıcısı olduğunu anlıyoruz. bakmamızı sağlıyor. Afışler. gazete ve der- gi sayfalan, kitapiar. broşürler, kurumsal kimlik malzemeleri, kunım çalışma rapor- lan ve CD kapaklannı ızlerken, kültürü nasıl yorumladıklannı göriiyoruz. Grafık tasanmcımn yirmi birinci yüzyıla girer- ken sadece bir mesaj iletici değil, kültür yorumlayıcısı olduğunu anlıyoruz. Farklı anlayışlar ve yaklaşımlar Sergıyi gezerken ve sergi broşürünü okurken, Londra'da üretilen tasanmlann bütününün farklı grafik anlayışlar ve yak- laşımlarbanndırdığını gözlemliyonız. As- lında serginin bütününde ve Michael Hors- ham'ın kaleme aldığı metinde tasanmcı- lar arasındaki anlayış farklılıklan, kibar bir dille bir çatışmadan çok renklilik ola- rak gösteriliyorsa da ben biraz sapma ya- pıp Londra'daki tasanm kavgalanna de- ğinmek istiyorum. Aşağıda aktaracağım bilgileri Londra'da yayımlanan Eye dergi- sinin 13'üncü sayısında çıkan yine Hors- ham' a ait "Ben Mac kullanmıyorum, ama ku)lansın birini tanıyonım" başlıkJı yazı- sından derledim. Söz konusu tartışma. 1980'lerinMacin- tosh kuşağı tasanmcılan olarak nitelendi- rilen Ne\flİeBrody,MalcolmGarret,Cart- Bdge Levine, Wh>r not Assodates, 8vo, To- mato, Russel VVarren-Fisher ile Pentag- ram ve Partncrs şirketlerinin başı çektıği tasanmda "fikir''i (Ingilizce aslı idea olan bu sözcük Türkçeye espri diye de aktan- labilir) esas alan anlayışın temsilcisi "es- ldtüfek"ler arasında cereyan ediyor. "Rk- re dayab tasanmın" diyor Londralı tipog- rafi tasanmcısı Phfl Banes. "Bir kere an- ladıktan sonra hiçbir önemi kalmıyor. Şip- şak fotoğraf gibi bir şey Bizim yapmak iv tediğûniz, görsel olarak keyif veren ama zamana ve tekrar tekrar bakmaya karşı dayanıkhişler.T '"Fikredayah grafik dedik- leri şe>. zihinsel kavTamlann titerer ifade edüişjnden başka bir şe> değil ve son dere- ce sdaa. Partners ve Pentagram, tepki gös- terdiğimiz anlayışuı tipik temsilcileri Yap- üklan şey görsel olarak son derece yavan. Bizim yapoğunız işin içinde fikir yok de- mek tstemiyorum. Tabii ki >ı ar, ama bizim yaklasummız kişisel ve ifadeci" Müşteri parasıyla şov Daha önceleri Londra'daki büyük tasa- nm şirketlerinde çalışan Siobhan Keanev'e göre bütün bu büyük kuruluşlar tasanma sadece pazar ekonomısı bağlamında yak- laşıyorlar ve içlerinde kültürden söz eden hiç yok "Bazı büyük şirketier, müşterik- rini lüpleyen pirhanalara benziyorlar ve benim onlaria hiçbirortak yanım yok" di- yor Keaney. Bu suçlamalarkarşısında, At- İantik'in öte yakasında yaşayan, "Emigre'' dergısine "çöp fabrikası'' dıyen Paul Rand ve Massimo VineOi'nin lngiliz akranlan soğukkanlılıklannı korumayı tercih edi- yorlar. "Bir gnıp yetenekli tasanma'' di- yor. Partners grubunun kıdemli ortağı, Ar- navut asıllı Londralı tasanmcı AzfaCami, "kendi işlerine benzemeyen hiçbir şeyi an- lamamakta direniyor." Pentagram'dan John McConnefl yenılerin müşterinin pa- rasıyla şov yaptıklannı söylüyor. 1970'lerin yeraltı dergisi "Oz" ve halen yayımlanmakta olan "Tîme Oufdergısi tasanmlanyla tanınan Pearce Marchbank görüşlerini şöyle ifade ediyor: "Bana gö- re grafik tasanma bir doktor ya da otomo- bil tamircisi gibi probiem çözer ama yeni tasanmcüar biraz ünrversite kampusun- dan dışan çıkmayan araştırmacüara ben- ziyorlar. Onlann işleri çıkartma etiketler- le dolu bir pencereden dısarn. ı seyretmek ya da önünde devamlı bir sineğin dolaşnğı bir tekvizyon ekranına bakmak gibi geb- yor bana." Estdşehir'den sonra Ankara'da Yeni kuşak tasanmcılar eski tüfeklerin bilgisayar karşısındaki tavırlannı yanlış buluyor, eskılerin bilgisayan 'mütniş fi- kirler''i uygulamaya yarayan teknolojik araçlar olarak görmelerini eleştiriyorlar. "Tasanm sektörü henüz yeni düle temas kuramadı"" dıyor Neville Brody. "Yalon gelecektcyüksek kâroranı ile caltşan.araş- urmayave >eniteknolojiye olanaktanuna- yanbüyük tasanm şirketterineihtiyaç kal- mayacağını anlayarnadılar.Bilgisayann sa- dece basit bir araç değil kendi başuıa bir dil olduğunun biKncine varamadılar.'' Brody en azmdan bu konuda haklı. Bu tartışmalann yaşandığı 1990'lı yıllann ba- şından beri büyük tasanm şirketleri hızla küçülüyor. ABD'de, 40-50 kişilik tasanm şirketlerinde şimdı personel sayısı 10'u zor geçiyor. En ünlülerinden Push Pin'i 1994'te ziyaret ettiğimizde, koskoca şir- kette 13 kişi çalıştığını görmek bizi şaşırt- mışrı. Bu sayı nerçdeyse Türkiye'deki or- talama bir reklam ajansının grafik bölü- münde çalışanlann sayısma eşıt. Lond- ra'da da tasanm şirketleri genellikle 2-3 ki- şi ve bilgisayar donanımından oluşuyor. "Londra'dan Grafik Eserler" sergisi- nin altyapısında, özetlemeye çalıştığım bu tartışmalar yatıyor. Londra şehri, okulla- n, kurumlan, konferans ve seminerleri, yayınlan, kuşak kavgalan, tasanmcılan arasındaki iş rekaSetiyle grafık ortamını besliyor. Sergi, 27 şubata kadar Eskişehir Anadolu Üniversitesi'nde 3-15 Mart arasında Ankara Bilkent Üniversitesi'nde gezilebilir. YAZIODASI SELİM tLERİ Siz "Türkiye Gibi Aydınlık ve Güzelsin'lz Cahit Külebi, seksen yaşında. Gerisinde bir anıt şiir duruyor. Memet Fuat onun şiirinden söz açarken, "(-)ye- ni şiirin en sevilen, en kolay ısınılan şaiherinden bi- ri oldu" diyor. Cahit Külebi'nin şiirinden bir kor yü- rek alımlanır. Necatjgil başka açıdan yaklaşır: "Aydın birsazşa- iri içtenliği, bir Karacaoğlan rahatlığı ve temiz bir dil ile zaman zaman kötümser, güvensiz, kendi tür- küsûnü söyledi." Cahit Külebi'nin şiir kitaplannı, şiire nihayet yak- laşabildiğim o yıllarda, Sahaflar'dan edinmiştim. Bunlar hepsi Varlık Yayını cep kitaplanydı. Birkaç arkadaş şiirden konuşurduk. Birbirimize sevdiğimiz şairteri salık verirdik. Bir gece Veşeren Of- lar'dan bir şiir okundu; çarpılıp kalmıştım. Cahit Külebi'yi asıl memleket şiirieriyle hayatımın en önemli kişileri arasında buluverecekmişim. Ama bunu birazdan anlatacağım. Rüzgâr'da, Adamın S/n'nde, Yeşeren Otlar'da du- ru dil alıp götürürdü beni. "Dost" şiirini hiç unuta- mam. Zaten ezberlemiştim, sık sık yinelerdim. Bir iki kitabım yayımlandıktan sonra o zamanki Türk Dil Kurumu'na üye olmak sevdasına kapıldım. Ilk başvurum kabul görmedi. Tam o sıralar Cahit Kü- lebi kurumun genel yazmanı oldu. Kuruma üyeliğim onun desteğryle gerçekleşti. Cahit Bey'le tanıştık. Dünyanın en alçakgönüllü in- sanlanndandı. Ankara'da beni yemeğe bile götürdü. Yaşça büyük gibi davranmıyor, ustalığını gizliyor; hayranlığımı söyledikçe sözlerimi geçiştiriyordu. Bir lokantaydı, Kral Çiflliği'ydi galiba adı, Ankara'da, bir iki kadeh rakı içildi. Büyük bir şairle aynı masada ol- maktan elbette sevinç duyuyordum. O Ankara ge- cesinin büyüsü var. Kurumun dergisi -o zamanki- Türk Dili bir öykü özel sayısı hazırlayacaktı. Türk öykücülüğüne yöne- lik genel yazıyı Cahit Bey benim yazmamı istedi. Genç bir yazara güveniyordu besbelli. Yazdığım ve özel sayıda yayımlanan yazıda bir i- ki hikâyecimiz için sivri sayılabilecek sözler vardı. Ki- şisel görüşlerimdi; bugün de vazgeçmedim ve za- man galiba benden yana çıktı. Ne var ki yazı şim- şekleri üstüne çekti. Eleştirmenlerden, edebiyat ta- rihçilerinden, yanrtlar geldi. Cahit Külebi'ye bir mektup yazmış, derginin aley- hine tartışmalara yol açtığım için özür dilemıştim. Yanıtını elbette saklıyorum: Genç biryazan yine 'şid- detle' destekliyordu; gerçek düşünceni dile getir- mekten uzak durma, diyordu... Sonra bir gün, askere gideceğim sıra, Tokat'ı ha- ritada değil, Külebi'nin eşsiz şiiıierinde buldum. Yıl- lar önceyazılmışTokat, Niksar, oradagördüğümTo- kat'a, uzağından geçtiğim Niksar*a tıpatıp benziyor- du. Cahit Külebi'nin şiiri hiç eskimiyor. Geçen akşam "Hikâye"y\ yeniden okuduk. Bu şi- ir ne müthiş! Cahit Külebi aşkla memleket sevgisini suluboya inceliği, saydamlığıyla birleştiriveriyor. Acılar anlatıyor, anlatmak istemeyerek: "Benim doğduğum köylerde I Insanlar gülmesini bilmezdi. I Ben bu yüzden böyle nâçar kalmışım, IGÇI biraz!" Sonra acılan, sevdiğiyle siliveriyor: "Seıi Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin! I Benim doğduğum köyler de gûzeldi"... Bilmem neden, içimden ağlamak geldi. Gerçi ağ- lamadım. Burkulup kaldım. Cahit Külebi: Memleket sevgisinin şairi. Bize yur- dun niye sevilmesı gerektiğini altmış yıla yaklaşan za- man diliminde söylüyor. "Hikâye"nin bir dörtlüğü var, yazmadan geçeme- yeceğim: "Benim doğduğum köyleri /Akşamlan eş- kiyalar basardı. I Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sev- mem I Konuş biraz!" Ama hep umut var Cahit Kütebi'de. Geleceğe açı- lırken, kötümserliğini memleket sevgisiyle siliyor. Bir dönem çok seyrek şiir yayımlamıştı. 12 Mart önce- sinin kederli günlerinde unutulmaz 'ağıt'\ Cumhuri- yet'te yayımlandı. Şair artık 'siyasetten konuşmak zorunluğunu duyuyordu. Bu şiirler bugün de umut tazeliyor. Aydınlık ve güzel Türkiye'yi Cahit Külebi söyledi- ği için görebiliyoruz. "Hikâye"y\ okuduğumuz akşam, "Bu şiiri ne çok sevdiğimi yazmak istiyorum", dedim. Bir arkada- şım: "Adı, 'Siz Türkiye gibi aydınlık ve güzelsıniz' ol- sun... "dedi. BUGÜN • tüSO saat 19.00'da Frantisek Vajnar yönetiminde Mendelssohn'un yapıtlannı seslendirecek. Konserin solisti keman sanatçısı Pavel Sporcl. • FRANSIZ KÜLTÜR MERKEZİ'nde Prof. Haydar Kazgan 'Türk-Fransız llişkileri' konulu bir konferans verecek. Saat 19.00'daki konferans Türk-Fransız Kültür Derneği işbirliğiyle düzenleniyor. • AKSANAT'ta Abelard ve Heloise' adlı oyun saat 19.30'da sahnelenecek. Oyunu lşıl Kasapoğlu sahneye koydu. K U L T U R Ç İ Z Î K K Â M t L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle