Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
5ARAUK1997CUMA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
'Koza' adlı kısa filmiyle dikkati çeken Nuri Bilge Ceylan'ın ilk uzun filmi iki haftahğma gösterimde
Hayat üstüne farkh bir filıııFotoğraftan yetişerek 1995'te
yaptığı, başta Cannes olmak üze-
reçeşitli uluslararası festivallerde
gösterilen, siyah-beyaz, kısa fil-
mi "Koza"yla dikkati çeken Nu-
ri Bilge Ceyian'ın ilk uzun filmi
"Kasaba", şimdiye dek seyretti-
ğimiz yerli filmlerden aynlan,
kendine özgü, alabildiğine faıklı
kişisel bir film, baştan belirtmek
gerekirse. Gerçekçiliği gidereky-
er yer şiirselliğe dönüşen, yalın,
yavaş, ağır aksak ritmde seyreden,
baştan sona değişik bir 'İk fihn'
denemesi var, Beyoğlu Peraadlı o-
da sinemasında.
Filmin daha. karda oynayan,
köyün delisine takılan çocuklann
şamatasını yansıtan ilk görüntû-
lerini izleyenjenerik yazılan akar-
ken, bütûnüyle piyasanın dışın-
dan, farkh' bir filrnle karşı karşı-
ya olduğunu başlan seyircisine
sezdiriyor 'Kasaba'. Herkesin ya-
şamının birdöneminde, ilkokuida,
topluca her sabah bağnş çağnş
tekrarladığı, "_. varhgıni Tfirk
varhğuıa armağanobun" diye bi-
ten tekerlemelerin. yıllann ötesin-
de kalmış nostaljisini depreştiren
okul ve dersane görüntüleri. Ha-
vadaki tüye üflemeyi oyuna dö-
nüştüren, hayatm dikenli ve sarp
yollannın daha çok uzağındakı
saf, masum, kaygısız çocuklar.
Yoklama yapan öğretmen. Karh
çamurlu bayırlardan düşe kalka
gelerek yokJamayı kaçıran, ıslak
çoraplanıu, üstünü başını soba ba-
şında kurutan öğrenciler. Kafası-
nı sınıftaki kokunun kaynağını
bulmaya takmış öğretmenin öğle
yemeğini döktürttüğü, 10 yaşla-
nndaki Asiye'yle (Havva Sağlam)
kûçük erkek kardeşinin (CihatBü-
tûo) okuldan sonra ormandan,
mezarlıktan, çayırlardan, tarlalar-
dan geçerek aile büyükleriyle bu-
luşacaklan yolculuklannı izliyo-
ruz daha sonra. Büyûklerinin bek-
ledıği iki kardeş, ağaçtan erik top-
layıp yiyor. Çocuğa özgü bir gad-
darlıkla birtürlürahatbırakmadı-
ğı kaplumbağayı, ablasından öğ-
rendigi gibi ters çevirip debelenir
SUNGU ÇAPAN
Kasaba
Yönetmen, senaryo, kamera:
Nuri Bilge Ceylan / Montaj:
Ayhan Ergürsel / Oyuncular:
Fatma Ceylan, M. Emin
Ceylan, Hayva Sağlam,
Sercihan Alioğlu, Semra
Yılmaz, M. Emin Toprak, Cihat
Bütün, Latrf Altıntaş, Muzaffer
Özdemir/1997 NBC Film
(Beyoğlu Pera Sineması)
durumda bırakan haşan oğlan
(yönetmen Nuri Bilge Ceylan'ın
küçüklüğü), yaptığmın kötü oldu-
ğunu sonradan anlayacaktır, an-
nesinin düştüğü, kötû bir rüya gö-
rerek.
Asiye'yle kardeşinin babası
(Serdhan AIioğlu),kasabadan çık-
mış biricik okumuş adam, sûrek-
li kendi kendini geliştirmiş, Ame-
rika'lara okumaya gitmiş, yaban-
cı dil öğrenmiş, mühendis çıkmış,
ama sonunda yine kasabasına, ai-
le evine dönmüş, tek dostu kitap-
lar olan, akıl ve bilimden yana, ay-
dmlık biri. Onun babası olan de-
de ise Birinci Dünya Savaşı yılla-
nnda Bağdat'ta Ingilizlere karşı
savaşmış, Ortadoğu'da, Hındis-
tan"larda askerlik yapmış. yıkılan
Osmanlı devletinin yerini alan
Türkiye Cumhuriyeti'nin doğu-
munu yaşamış, yıllar yılı rençber-
lik ederek çoluk çocuğa kanşmış,
inanç ve tevekkül sahibi, nur yüz-
lü bir ihtiyardelikanlı. Nine de sü-
rekli tencereye bir şeyler doğra-
yarak yemek hazırlayan, aklına
geldikçe vaktiyle onlan bırakarak
oralardan çekip gitmiş, ama bir
baltaya sap olamadan, asalak ya-
şamış ve ansızın ölmûş büyük oğ-
lu için gözyaşı döküyor hâlâ. O-
nun tıpkı babası gibi kasabayı ge-
ride bırakıp büyük kente gitmek
isteyen, askerden yeni gelmiş oğ-
lu olan sorumsuz, sabırsız, asi ve
muhalif delikanlı Saffet'in (M.
Emin Toprak) bir kulağından gi-
np ötekinden çıkıyor, dedesiyle
amcasının bütün dedikleri. Saffet
otlara sırtüstü uzarup gökyüzünü
seyrederek lspanya'da şato kuru-
yor genellikle boş boş. Ağaçlann
altına, ateşin çevresine yayılmış
aile yiyip içerek sohbeti koyult-
muşken günboyu yerinde durama-
mış çocuklann da süngüsü düşü-
yorufaktan ufaktan. Büyükanney-
le gelinin de kaüldığı konuşmala-
n sürükleyen dedeyle amcanın
söyleşmesinde, birtakım değerler-
BahkkrüyaÇulsuz, keş tavırlı, Nick
adındaki bir genç (ünlü ada-
şı Brad Pht'i çağnştıran fızi-
ğiyle ünsüz oyuncu Brad
Hunt) soymaya girdiği dük-
kânda, tesadüfen kabank
cüzdanını görüp paralanna
iştahlandığı varlıklı ama tat-
minsız ve ezik büzük Ter-
ry'yi (David Aıtjuette) takip
eder gece vakti. En sert içki-
yi kafaya dikip düşe kalka
yürüyerek ıntıhar etmek üze-
re, karanlığa aldırmadan San
Francısco köprüsünün par-
maklıklanna tırmanan Ter-
ry'ye yanaşıp saati sorunca
Nıck, her nedense Türkçe bir
isim takılmadan, orijinal
adıyla afişlere çıkmış 'Dre-
am with the Fishes'ın ne me-
nem bir film olduğu açığa çı-
kıyor . Kendini öldürmenin,
yüksekten düşüp betona ça-
kıimakla eş anlamlı bu köp-
rüden (suyaatlayarak) intihar
tarzmdan kuşkusuz daha iyi
yollan olduğuna ikna ettiği,
içine kapanık, takıntılı Ter-
ry'ye yüksek dozda alınacak,
kuvvetlı uyuşturucu hapla-
nyla, çok daha sağlıklı, ağn-
sız sızısız bir intihar yolu
önerir Nick, Terry'nin Rolex
saatı karşılığında. Konu kom-
şuyu dürbünle röntgenleyen,
klinik vaka Terry'nin kan gö-
rünce bayıldığından bilekle-
rini kesemediğini, hiç de rü-
ya görmediğinı filan daha
sonra öğrenip sonunda
Nick'in verdiği haplan yutu-
şunu izleriz.
Ne var ki Nick'in Terry'ye
verdiği haplar sadece vitamin
haplandır ve kısa süre sonra
bed tribe girerek ölmekten
vazgeçen Terry'yi midesini
yıkatacağı hastaneye zar zor
yetiştıriyor Nick. Âldatıldım
diyerek saatini geri almak
amacıyla, Liz adındaki döv-
meci bir kızla (Kathryn Er-
be) takılan Nick'i arayıp bu-
lur Terry, böylece Nick'le L-
iz'in hayatına girer, bir daha
da çıkmamacasına. Giderek
sıkı dost olan Nick-Terry iki-
lisi beraber takılır, iki çıplak
kızla bovvling oynarlar salo-
nu kapatıp. Berduş Nick'in
pis şınngasmdan tiksinen
Dream with the
Fishes
Yönetmen: Fınn Taylor /
Senaryo Jeffrey D.
Brown, F.Taylor /
Kamera:Barry Stone /
Müzik:Tıto Larriva /
Oyuncular:David
Arquette, Brad Hunt,
Cathy Moriarty, Kathryn
Erbe, Patrick McGaw, /
1996ABD(Pinema)
Terry, ığne yerine likit asit
yeğler ve birlikte bir LŞD tri-
bi yaparlar. Yolda ikiliyi çe-
virip kontrol eden polisin bil-
meksizin tribe girdiği sahne
gibi, dolu dolu güldüren, gır-
gır bölümlerle bezeli filmde,
lunaparktaki atlıkanncada
patlar asit. Tarotcu kadtnın
falına bakıp 'önceki vaşamın-
da balıkmışsın, bundan son-
raki yaşamında da kendini
bahkîan konımaya adaya-
caksuı ve sadece 3 baftahk
ömrfin kalmış' yorumunu
yaptığı Nick, aslında günleri
sayılı, ölümcül bir hastadır.
'Sana istediğin fantezhiyaşa-
tacağun, icabuıda takil bana,
hayabnı yaşa' diyen Nick'in
peşisıra gider Terry. Artık
rolleri değiştiren ikili yollara
düşüp Nick'in büyüdüğü ka-
sabada bulur kendini ama
Nick'in ailesi oğullanna kar-
şı hiç de sevecen değildir. Ec-
zane soyar, kilise çanı çalar,
düzmece Loto ikramiyeleri,
vb. gibi çocuksu abuk-sabuk-
luklar yaparlar. (kilinin öy-
küsü, Nick'in dramı üstüne
yoğunlaşır, trajik tonlara bü-
rünürken kaybetmeye mah-
kûm bu iki tutunamayanın
öyküsü, Terry'nin söyledik-
lerinin belki de tümüyle pa-
lavra olduğunu hissettirerek
hüzünle sonuçlanıyor. Sena-
rist Finn Tayior'un ilk yönet-
menlik denemesi olan 'Dre-
am whh the Fishes', alışılmış
deyişle, bağımsız, uçuk ka-
çık bir dostluk ve yol filmi.
Buruk gülümsemeler eşliğin-
de tüketiliyor bu Balıklı
Rüya.
' 'Balıklı Rüya' bağımsız bir dostiuk ve yol fîlmL»
Vicente Aranda'nın yeni filmi 'Libertarias' izleyidyi 1936 tspanya iç sa%aşının karmaşasına götürüyor.
36 JUII anarşist kadınları
Ortalığı her hafta san-
veren cicili bicili Ameri-
kan yapımlanndan fırsat
bulamayarak görmekte
ve yazmakta geciktiğim
Ispanyol filmi 'Liberta-
rias', en son 30 yıldır gö-
rüşlerinden sapmaz, ilke-
lerinden ödün vermez,
Ingiliz yönetmen Ken
Loach ustanın, iki mev-
sim önce sinemalanmızı
şenlendirmiş olan, güzelim 'Land
and Freedom-Ülke ve Özgüriük'
filmiyle içine daldığımız 1936 Is-
panya iç savaşının ölümcül karma-
şasına götürüyor bizi yeniden.
En son sinemalanmızda, 'Ha-
mam'ı da etkilediğini, 'Hamam'ı
seyrettikten sonra anlayıverdiğimiz
4
Lâ Pasion Turca-Türk Tutkusu'
adlı çok satmış, vasat bir roman
uyarlamasını seyrettiğimiz, Ispan-
yol sinemasının deneyimli ustala-
nndan Vicente Aranda'nın yönet-
tiği 'Libertarias', aslmda yirminci
yüzyıl tarihini başka yönlere doğ-
ru götürebilecek bir dönüm nokta-
sı niteligindekj 'evrensd' İspanya iç
savaşma odaklanıyor.
Tıpkı bizim 'Eşkıya' gibi, geçen
mevsim tüm gösterişli, albenili
Amerikan yapımlannı geride bıra-
kıp 4.5 milyon seyirci toplayarak
ülkesinde gişe şampiyonu olan 'Li-
bertarias', faşist Frankocularla
devrimci Cumhuriyetçilerin ölü-
müne kapıştığı, 1936'dapatlakver-
miş İspanya iç savaşı döneminin
kargaşasında, boşaltılan manastır-
dan Saragosa'daki evine gitmek
üzere dışan çıkınca sudan çıkanl-
mış balık gibi çırpınan, saf, şaşkın
bir rahibenin, gencecik Ma-
ria'nın(Ariadne GU) öyküsü gibi
başlıyor.
Devrimin karmaşık, kanlı, san-
Libertarias
Yönetmen: Vicente Aranda / Senaryo: Antonio
Rabinad, VAranda, Jose Luis Guarner'in
eserinden / Kamera: Jose Luis Alcaine /
Müzik: Jose Nieto / Oyuncular. Ariadna Gil,
Ana Belen, Vıctoria Abril, Jose Sancho, Jorge
Sanz, Miguel Bose, Leotes Leon, Juan
Crosas /1996 İspanya (Belge Film)
cıh ilk aşamalannda, kendisini, can
derdiyle sığuıdığı ve boyalı. bakım-
lı, şık bir mama'nın çekip çevirdi-
ği, lüks bir genelevde, kaşarlanmış
fahişelerin arasında buluveriyor
dünyadan, hayattan habersiz Ma-
ria. Derken birgrup anarşist, femi-
nist, devrimci kadın basıyor gene-
le\i. Rahibe genç kız. bu kez gene-
levi boşaltıp dünyanın en eski mes-
leğini icra eden tüm çalışanlan ser-
best bırakmak isteyen ve 'Liberta-
rias' denen bu anarşist kadınlann
peşine takılıyor.
Yeni başrahibesi yerine koydu-
ğu, Libertarias'lann lideri Pi-
lar'a(Ana Beten) sevgi bağlanyla
sıkı sıkıya bağlamyor, kutsal kitap-
lardan sonra bu kez Pilar'ın verdik-
lerini devirip hatmediyor. hem de
içlerinden alıntı yapacak kadar
Kropotkin len, Bakuoin'leri oku-
yor habire. Iç savaş kaosunun labi-
rentlerinde kör topal yol alan genç
bakire rahibe, artık geçmişinde i-
nan(dınl)dığı her şeyden şüphe et-
meye başlayacaktır...
Düşündüğünü dobra dobra ifade
eden, cesur, sert feminist Pilar'ın
önderliğinde, hayalperest, topal gü-
zel anarşist Floren (VTctoria Abril)
ve cephede kadmsızhk başılanna
vuran devrimcileri de geri çevirme-
yip bedava memnun eden, iyi yü-
rekii fahişe Charo'nun başını çek-
tiği devrimci kadınlarla
iyice yakınlaşan Maria,
tıpkı erkekJer gibi savaş-
rnak üzere cephenin yo-
lunu tutan, hertürlü mül-
kiyete son vermeyi
amaçlamış bu gözükara
bacılannı yalmz bırak-
mıyor tabii ki.
Köle gibi yaşamak-
tansa cepheye yollanıp
erkek gibi savaşarak öl-
meye kararlı kadınlann öyküsüne,
zafere ulaşmak için her yola baş-
vurmayı geçerli sayan ve kadın
devrimcileri harcayan devrim lide-
ri Durrutti'nin adamı olan, genç ve
güzel Maria'ya da ilgi duyan eski
bir rahip Miguel Bose gibi erkek-
ler de kanşıyor.
Cephede çarpışmalara ara veril-
diği, karşılıklı ateşkes uygulandığı
anlarda, megafonla (sövgülere de
varan) beyin yıkama sekansı, iki
yıldır kadınsız kalmış devrimciye
veren fahişe sahnesi vb. gibi etki-
leyici bölümler içeren 'Libertari-
as'tn fınalinde, tam bir koyunu ke-
sip yemeye hazırlanırken Faslı as-
kerlerin beklenmedik saldınsına
uğrayarak ve tecavüze maruz kalıp
boğazlan kesilerek vahşice katle-
diliyor tüm kahramanlanmız, arök
bekaretini kaybetmiş Maria'nın dı-
şında.
Özgüriük, eşitlik uğruna verilen
devrim mücadelesinde, erkek gibi
ön plana çıkmayı amaçlayan kadın
kahramanlanmızın serüvenlerini
karşımıza getiren filmin tarüşma-
lı, vahşi fınali, doğrusu oldukça ko-
yuyor adama ama bu şamar gibi fi-
nal, 'LJbertarias'ın son haftalarda
gösterime çıkan yığınla yeni filmin
arasında, parlayan ve görülmeyi
hak eden, ilginç bir film olduğu
gerçeğini değiştiremiyor tabii ki.
le değişimlerin de altı çiziliyor.
Yorgun argın, ana baba kucağına
serilip yatan iki kardeş, büyükle-
rin anlatbklannı (kimi konularbil-
mem kaçıncı tekrar olsa da) yine
de merakla dinliyor uykuyla uya-
nıklık arasında. Abla-kardeş, de-
denin ya da amcanın ezberlenmiş
kınlan Osmanlı ordusu anılanna
ya da Mezopotamya uygarhğı hi-
kâyelenne hınzırca limon sıkmak-
tan da geri durmuyorlar yeri gel-
diğinde. Evlat acısını içlerine
gömmüş büyükler yine eskileri
kanştınp sırayla söz alarak konu-
şuyor ve acı acı tiradlar döktürü-
yorlar. Diyaloglar makul, abartı-
sız, yalın ve zaman zaman üpkı
'hayattaki gibi' ancak karşıt ku-
tuplardaki amca ile yeğeni Saf-
fet'in konuşmalan, bazen fazlaca
kitabi kaçıyor.
Sonu sanki biraz aceleye getiril-
miş izlenimi veren 'Kasaba'nın
senaryosunu, ablası Emine Cey-
lan 'ın (filmdeki Asiye) yazmış ol-
duğu bir öyküden yola çıkıp kimi
otobiyografık anektodlar ekleye-
rek ve Anton Çehov'dan alıntılar-
la destekleyerek yazan yönetmen
Nuri Bilge Ceylan, filmin kame-
ramanlığım da üstlenmiş, aynı za-
manda Ayhan Ervûksd'le birlik-
te montaj masasına da oturmuş,
tam anlamıyla dört dörtlük bir ya-
rancı sinemacı.
1960'lann sonlan, 1970'lerin
başlannda, Çanakkale yöresinde-
ki küçük bir kasabada (yönetme-
nin çocukJuğunu yaşadığı Yenice)
geçen fümde, amatör oyuncular-
la çalışmayı yeğleyen Nuri Bilge
Ceylan, yöre halkından da yarar-
lanmış. Dedesiyle ninesiyle ken-
di aile bireylerinin kahramanJan-
nı oluşturduğu, son derece gerçek-
çi, yalın, duru bir öyküyü görün-
rüleyen 'Kasaba'da, siyah-beya-
za vurgun genç yönetmenin, fo-
to-göz'ünün üriinü, her karesine
belirgin birözenin damgasuu vur-
duğu, ölçülü-biçili anlaömını ve
farklı tavnnı örneklediği 'Ko-
a'daki lirik atmosferi bu kez 1.5
saate yayarak sürdürüyoryine Nu-
ri Bilge Ceylan. Bu 'farkh
yazar-kameraman-yönet-
men'in, ticari kaygılarla ge-
nelgeçer modalarakapılma-
dan, tüm klişelere, piyasa-
nın zevklerine ve beklentile-
rine bütûnüyle sırtını döne-
rek kendi bildiğinden ödün
vermeksizin, iğneyle kuyu
kazarcasına, sabır ve sebat-
la, 'eş-dost- akraba' deste-
ğiyle ortaya çıkardığı 'Ka-
saba', ilkokul- dersane, iki
kardeşin okuldan çüap aile-
lerinin yanına gidişleri ve
çocuklann antenlerini bü-
yüklerin karmaşık dünyası-
na çevirdiği, açık havada,
ateş baştndaki aile akşamı
gibi bölümlerden oluşuyor
kabaca. Hayatı gözlemle-
miş, gerçekçi bir tutumla
göriintülere aktarmanın üs-
tesinden gehniş bu farklı
fibn, herkesin kendi kişisel
geçmişinden bir parca bula-
bileceği çocukluk anılannın
siyah-beyaz fotoğraflannı
çekerken, insani ilişkilere,
değerlere de yer veriyor bol-
ca.
Yan belgeselimsi, son de-
rece gerçekçi bir yaklaşım-
la çekümiş 'Kasaba'da, ay-
nen hayattaki gibi, duygula-
nn ifadesi! Otobiyografik
özelliklerle kurmaca bir ya-
pıyı harmanlayan, küçük ay-
nntılan vurğulayan, ağu"
ağır gelişen ve şaşırtıcı yüz-
ler içeren bu ükfihn' dene-
mesi, Nuri Bilge Ceylan'ın
hikâye anlatmada, sahne
kurmada, atmosfer yarat-
mada ustalaştıkça, tekniğe
daha hâkim ve vakıf olduk-
ça, kısacası deneyimi arttık-
ça, ileride daha iyi filmler
yapacağını da açık ediyor
besbelli. Bu yıl Antalya ve
Adana'dan iki saygın ödülle
dönen, Altın Portakal 'da jü-
ri özel ödülünü, Alnn Ko-
za'da da özel Yılmaz Güney
ödülünü kazanan 'Kasa-
ba'dan çıkarken Nuri Bilge
Ceylan'a özgü kimi fotoğ-
raflar, görüntülerve sekans-
lar birbirine girmiş, al takke
ver külah dans ediyorlardı
kafamın içinde. Bulutlann
kapladığı gökyüzünün ko-
caman bir gök kubbeye dö-
nüştüğü, esen rüzgânn kı-
mıldatuğı ağaçlarla yaprak-
lann hışırtısına, kuş cıvıln-
lannın, cırcır böceklerinin
yaz gecesi güzellemelerinin
ve AB Kayaa'nın klarneti-
nin de kanştığı 'Kasaba',
yedinci sanata gönül düşür-
müşlerin aklında, gözünde,
yüreğinde, nostaljik, siyah
beyaz güzelliklerle keyifler
vaateden, farklı, depdeğişik
bir çalışma sonuçta. Başya-
pıt değilse de özgün, kişisel,
farklı ve görülesi bir film
'Kasaba'.
KEDİ GOZU
VECDt SAtAR
Humpbpey'e Mektup
Sevgili dostum,
Ne zamandır sana yazmayı düşünüyordum, bir
türiü fırsat olmadı. Son günlerde haberlerini basın-
dan izliyorum. Downing Street'teki yuvandan Lond-
ra dışına sürülmen, muhalefet için dört dörtlük bir
malzeme oluşturdu. Önce nerede olduğunun bilin-
mediğini yazdı gazeteler. Doğrusu telaşlanmadım
değil. Her ne kadar "faili meçhuHer sizin oralarda
bizdeki kadar yaygın değilse de gene de belli mi
olur?..
Neyse, çok geçmeden Ingiliz hükümetinin açık-
laması yüreğimize su serpti. Gönderildiğin "huzu-
revi'nde çekilmiş görüntûleri izleyince endişe edi-
lecek bir durum olmadığını anladık. Hükümet söz-
cüsü "rahatsız edilmemen için" böyle yaptıklannı
soylüyor. Gerçek nedeni cümle âlem bilryor oysa:
Bayan Blair'in kedılere alerjisi var!
Sıkma canını sevgili Humphrey, sen üç başbakan
eskittin, daha biro kadannı daha eskitirsin... Baş-
bakanhk kedisi olmak kolay değil.
Tabii başbakan olmak da kolay değil. Hele bazı
ülkelerde...
En iyisi sana bizim buralardan haberter vereyim
de biraz için açılsın. Buralarda asayiş berkemal...
Içerde çete mete kalmadt, hepsıni bıraktılar.
"Çatlılar ölmedi, kalbimizde yaşıyor", "Susurluk
ovası bozkurtlann yuvası" son günlerin en gözde
parçalan.
"Kanuni görev yaparken" adam öldürenler de
suçlu sınıfından sayılmıyor.
Ve televizyonda "sanatçı ruhlu" bir darbeci gene-
ral, "Bugün de söylüyonım. Asmasaydık da besle-
se miydik? Benim vicdanım gayet rahat" diyor ge-
rine gerine. Sonra da bir şarkı mınldanmaya başlı-
yor
"Söööyle... Söööyte... Hiç mi beni sevmedin..."
•••
Hafta sonunda sayım vardı Türkiye'de. Sayılma-
sı gerekenler sayıldı, sayılmaması gerekenler de sa-
yılmadı... Nasıl olur diye sorma, böyle işte. Nüfusu-
muz artacağına, eksilmiş çıkarsa hiç şaşma! Bazı
kentlerin belediye başkanlannın şikâyetleri belki se-
nin kulağına kadar ulaşmıştır.
Garip ülke şu Türkiye, bir yandan da idari reform
yapıp yetkilerin büyük bölümünü "mahalli idarele-
re'bırakacağız diye açıklamalaryapıyor hükümet...
Sen inanıyor musun buna? Senin ülkende yerel yö-
netimlerin nedenli önemsendiğini bildiğim için söy-
lüyorum bunlan. Ömeğin, kültüralanında... "Sanat
Kurumu"nun "Bölgesel Sanat Kurullan" aracılığı ile
ülke çapında gerçekleştirdiği etkinlikler, tüm dünya-
ya ömek olacak nitelikte.
Sırası gelmişken, Işçi Partisi hükümetinin, Kültür
Bakanlığı oluşturma karanna ilişkin düşünceni öğ-
renmek istiyorum. Bizler, "Bakın Ingiltere'de Kültür
Bakanlığı mı var? Ama, kültür alanı çok da iyi ör-
gütlenmiş" deyip dururduk...
Gecenlerde, birpartamenterinizletanıştım. Kültür
Bakanlığı oluşturmalannın başlıca nedeninin, mu-
hafazakâr hükümetlerin gözandı ettiği kültür alanı-
na önem vermek olduğunu anlattı. Ama "Arts Co-
uncil" -yani Sanat Kurumu- ortadan kalkmayacak-
mış. Aksine bakanlık, sanat alanına tüm desteğini
gene bu kurum aracılığı ile yönlendirecekmiş.
Gerçekten de bakanlığın kuaılması ile birlikte,
kültür- sanat alanını destekleyecek yasalann parla-
mentoya seyk edilmesi bir oldu.
Hele şu sinemayaparayatıran işadamlannın. bu
paranın tümünü -1 milyon poundluk bir limit içinde-
vergiden düşmelerini sağlayan yasa, Ingiliz sine-
masına yeni bir altın çağ yaşatacak gibi... Önceki
hükümetin başlattığı Loto'dan aynlan fon da caba-
sı. Biliyorum, bana kızacaksın ama Tony Blair'i be-
ğeniyorum, kendi payıma. En azından kültüre ver-
diği önem açısından... Devletçi bir kültür politikası
uygulamaksızın, kültür alanına sağladığı destekler-
den ötürü.
Bize gelince, bu alanda da ülkemden gelen ha-
berler pek iç açıcı değil. Bizler, bütçede kültüre ay-
nlan pay, uygar ülkelerde olduğu gibi en az yüzde
1 olmalı diye çırpınaduralım, Meclis komisyonu ge-
çen yıl binde 4.2 olan bu oranı binde 3.1 'e indiriver-
miş!
Kültür Bakanlığı'mıza gelince, kalıcı politikalar
üretmek yerine °nıtin"\ izlemekleyetiniyor. Yani, es-
ki hastalıklara devam... Cesur kararlar almak, dev-
rimci atılımlara girişmek, politikacı için riskler taşır
çünkü...
Hâlâ doğru dürüst bir sinema yasası yok bu ül-
kenin. Sansür olduğu gibiduruyor... Yirmi yıldır üze-
rinde çalıştığımız, sansür denen ayıbı ortadan kal-
dıran yasa tasansı da üzerine bir şal örtülmüş bek-
liyor.
Ve biz hâlâ, adamlar bizi Avrupa Birliği'ne almı-
yor diye ağlıyoruz. Ama yapabileceğimiz en basit
şeyleri yapmıyoruz. Örneğin, şu sinema yasasını çı-
kartmak... Hangi Avrupa ülkesinde sinema sansü-
rü var, söyler misiniz?
İşte böyle, Humphrey... Blair'i överek seni kızdır-
dım belki, ama beterin beteri var. Haline şükrede-
sin diye anlattım bunlan.
Rüyalanmız bile o kadar farklı ki...
Dün gece bir kâbusla fırfadım yataktan; karakol-
da polisler bir kediye işkence yapıyor, bir yandan da
hep bir ağızdan bağınyoriar
"Söööyle... Söööyle... Hiç mi beni sevmedin?"
BUGUN
• Bakırköy Belediye Tiyatrolan Yunus Emre Kültür
Merkezi 'nde saat 20.30'da "Acıl Susam Açıl" adlı oyun
izlenebilir.
• Istanbul Devlet Opera ve Balesi saat 19.00'da "Bir
Tenor Aranıyor"u sahneliyor.
• Aksanat'ta saat 19.00'da "Abelard ve Heloise" adlı
oyun izlenebilir.
Hatay Şür Ödühi
I Kültür Servisi - Bostancı'daki Hatay
Restaurant'm düzenlediği şür ödülüne katılma süresi
10 Aralık'a dek uzatıldı. 30 yaşını aşmamış amatör
ve profesyonel ozanlann başvurabileceği yanşmada
yalnızca ödül ya da mansiyon kazananlar
açıklanacak. Yanşmaya karılacak yapıtlar, Egemen
Berköz, Eray Canberk, Aydın Hatipoğlu, Mustafa
Oneş ve Tüğrul Tanyol'dan oluşan seçici kurul
tarafından değerlendirilecek. Ödüller 9 Ocak Cuma
günü Hatay Restoran'da düzenlenecek olan Cemal
Süreya'yı Anma Toplantısı'nda verilecek.
Hale Sontaş'm resimleri
• Kültür Servisi - Hale Sontas'ın resimleri 8-29
Aralık tarihleri arasında Kadın Eserleri
Kütüphanesi'nde sergilenecek. Sanatçının son
serigrafi baskı çalışmalanndan oluşan sergide, son
yıllarda üzerinde ısrarla çalıştığı 'yeryüzü tannlan"
(burçlar), 'hapsedilmiş doğa' (natürmort) gibi
temalar yer alıyor.