Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 5ARALIK1997CUMA
12 KULTUR
KUŞ BAKIŞI MEMET BAYDUR
Kemaıımıla satıa birÜç beş hafta önce burada-
ki yerel gazetelerden binn-
de bir küçük ilan gözüme
çarptı: Babik Reinhardt
Beşlisi bilmem ne kahvesin-
de bir gece için çalıyor! Ba-
bik Reinhardt,dört baş,ı ma-
mur, gerçek bir efsane olan
Django Reihnardt'ın oğlu.
Django öleli neredeyse kırk
beş yıl olacak. Virginia'nın
bitmek bilmez gemş asfalt
yollannın kıyısında yüzler-
cesi bulunan bir barda çalı-
yorlardı Babik ve arkadaşla-
n. Bir tarafi benzin istasyo-
nu, öbûr tarafi süpermarket.
Ortasında Babik Reiahardt
Beşlisi. Gitar çalıyor ama
babasına benzemiyor tarzı.
Duygudan çok akılla yoğ-
rulmuş, tekniğe fazla yük-
lenmeyen, izlenimci bir caz
dirtledik. Geceyansınadoğ-
ru kısaca sohbet ettim Babik
Reinhardt'la. llk sorduğum
şey Stephane GrappelM'rıin
sağlığıydı. Ahdedi, Stepha-
ne çok kötü dunımda. Has-
tanede yatıyor. Paris'te ba-
şucunda bekliyoruz sırayla
ama yavaş yavaş umudu
kesmeye başladık.
Busabah(2Aralıkl997)
gazeteyi açtım. Onlü keman
virtüözü Stephane Grappel-
li 89 yaşında Paris'te ölmüş.
Dün gece. Böylece
1930'larda caz dünyasının
tozunu atan ûnlü Hot Club
Beşlisi'nin son üyesi de ara-
mızdan a>Tibtuş oluyor. Alt-
mış yıldan beri durup din-
lenmeden sürekli çalışmış,
kötü bir tek işi olmayan bü-
yük bir usta. Django'dan
sonra kimlerle çalmamış ki:
Oscar Peterson, Joe Pass,
Quincy Jones, Eari Hines,
McCoy Tyner, Michael Leg-
Konservaruvan yıllan. Ora-
da Louis Armstrong ve caz
kemancısı Joe Venuti'nin
yapıtlanndan etkıleniyor.
1920'li yıllann sonuna doğ-
ru Fransız ekonomisi kötü-
leyince Paris sokaldannda
keman çalıyor yemek para-
sı için. Sonra Django ile Pa-
ris'te Claridges Oteli'nde
çalmaya başjıyorlar basçı
Louis Vola'nın orkestrasın-
da. (Vola"nın oğlu da Babik
Reinhardt'ın beşlisinde
• Mükemmel bir tekniği vardı Grapelli'nin
ve su katılmamış bir romantikti. Grapelli,caz
müziğinde kemanı 'keman gibi' çalan bir
ustadır. Mehuhin şöyle diyor onun için:
"Sirklerde on adet tabağı havaya atıp hepsini
yere düşürmeden yakalayan jonglörlere
benzer onun çalışı."
rand'ın yanı sıra Vehudi
Menuhin, Yo Yo Ma'dan tu-
tun Paul Simon ya da Pink
Fkjyd ile de çalmış.
Mükemmel tekniği, bir-
çok keman arasında kendi-
ni hemen belli eden birtonu
vardı Grappelli'nin ve su
katılmamış bir romantikti.
Isadora Duncan okulunda
burs kazanıp keman ve pi-
yano çalışmış. Sonra Paris
ritim gitar çahyordu bura-
da.) Oradan ünlü Hot Club
Beşlisi çıkıyor ve altmış yıl
süren keman serüveni.
Cazda kemancı sayısı çok
azdır. Stephan Grappelli ve
Joe Venuti'nin yanına koya-
cağımız çok isim yoktur.
Akla Duke EDington orkest-
rasırun olağanüstü kornet ve
trompetçisi Ray Nance ge-
liyor hemen. Ray Nance
Demirtaş Ceyhun 'Osmanlılarda Aydın Kavramı' adlı kitabmda bu konuyu tartışmaya açıyor
6
Aydınlarıınız geçıııişiııi bflmiyor'
ESRA ALİÇAVUŞOĞLU
"Hiçbir Osmanh sultanı küçücük de ol-
sa sarayda bir fizik veya kinıya laboratu-
van kurmaya niyetknmemiş ya da bir ma-
tematik proMemi için beş dakika uğraş-
mamıştır. Ama. Fatih'ten bu yana şiir yaz-
mamış padişahımız da yok gibidir doğru-
su. O> sa, Osmanh İmparatorluğu'nun tek
eğitim kurumu olan medreselerde, edebi-
yat dersi hiç okutulmamışür. Bütün tarih
boyunca..."
Demirtaş Ceyhun'un, 'Osmanlılarda
Aydın KavramT adlı yenı kitâbi Sis Çanı
Yayınevi'nden çıktı. Ceyhun. yann 14.00-
16.00 saatleri arasında Cumhuriyet Kitap
Kulübü. Taksım Sergi Salonu'nda okuyu-
culanyla buluşacaği bir söyleşı gerçekleş-
tırecek.
Demirtaş Ceyhun'un yeni kitabı 'Os-
manhlarda Aydın Kavramı ve Edebiyat',
' Kimlik Tarüşması veTürldye',' Bağunsız-
lık ve Anadü", 'Tolerans ve HoşgöriT, 'Ba-
nş. Kuşu', 'Cevdet Kudret Usta', 'Kalemin
Ucu\ "Ağıt\ 'Öykücük Ustası Oktay Ak-
bal\ 'Fahri Erdinç de Yok Arük', 'Nuri
İyem'in İnsan ManzaralarT, 'Minya-
tür'den_Pentür'e...\ 'Nasip tyem'in tdol-
leri', 'Hanefi Yeter ve Marc ChagalP baş-
lıklı denemelennden oluşuyor.
- Daha önce, Varhk, Gösteri, Bih'm ve
Sanat gibi dergilerde yayımlanan raakale-
lerinizi bir kitapta toplamaktaki amacuuz
neydi?
DEMtRTAŞ CEYHUN - Son çahşma-
mı tarihin içınde aydının yen konusunda
yapıyorum. Bizim en önemli sorunlan-
mızdan bin aydın tarihimizin geçmışini
bilmememiz. Asıl çalışmam bu konu üze-
rine 'Osmanlılarda Aydın Kavramı' bu
"•çalışma sırasında ortaya çıktı. Yaptığım
çalışmalan önceden dergilerde yayımla-
mamın nedeni, aydınlann bu konuda tar-
tışmasını istememden kaynaklanıyor.
- Peki yaalannıa dergilerde yayımlaya-
rak amacuuza nla^hm/ mı?
- Bir bakıma ulaşmadı. Aydınlanmız
dergi okuma ahşkanlığına sahip olmadığı
için bu araştırmalanmın bir kısmını bu ki-
tapta topladım. Kimlik tartışması da bu
konunun içindeydi. Istediğim tepkiyi ala-
madım doğrusu. Bu ön çalışmalann kitap
olarak yayımlanmasının önemli olacağını
düşündüm. Belki böylece aydınlara ya da
bu konuyla ılgilenen insanlara ulaşabüinm
ve araştırmam genişler. Kitapta. 80'li yıl-
lardan bu yana değişik konularda yazılmış
konular da var. Yine aydın sorununa para-
^manhlard
• avdın
t
lel olarak. Türk toplumu içınde aydının
belkemiğıni yakalamaya çalıştım. Öteki
yazılarda birbirini tamamlayan, iç bütün-
lüğü olan çalışmalar. Orneğin, 'Cevdet
KudretUsta' başlıkh makalemde de Cum-
huriyet dönemı Türk aydınının bir profi-
lini çıkarmaya çalışıyorum.
- Bugünün aydın profilini çizmek için
Osmanh dönemine bakmak gerekiyor. Os-
manbda aydın kavramı nasıl şekilkndi?
bir boyut kazandırmıstır. Eğitim çeşitien-
dirflmiş ve ona yüksek bir eğitim nitehği ka-
zandırümış,ûr. Bu, Kanunı döneminde de-
vam etmiş ama özeüikle 3. Murat'la başla-
yan dönemde itibaren medreseier yozlaş-
ürdmış ve bilim yuvası otanaktan çıkarak
cahillerin yuvalandığı bir yer olmuştur.
Ulemalaryenibir boyutkazannuşür" şek-
linde bir tablo çiziyorlar. Benim eleştirdi-
ğim bu şekilde düşünen Batıcı aydınlan-
• "Aydınlanmız Batı'ya bakarak, yabancılann Osmanh kimliği
üzerinde yaptığı çalışmalara yorumlar getirerek kendini tanımaya
çalışıyor. Mustafa Kemal'in Tevhid-i Tedrisat Yasası'nı iyi
kullanamıyoruz. Eğitimi, ancak ve ancak devlet yapar. Bugün
artık vakıflann kurduğu üniversiteler var. Oysa adamlann tek
derdi para kazanmak ve kendine adam yetiştirmek. Türk aydınının
medreseyle uzaktan yakından bağlantısı yok. Osmanh
Imparatorluğu'nu da imparatorluk yapan değil, yıkandır
medrese."
- Şimdıye kadar hıçbir sosyoloğun, top-
lumbilimcinin ya da tarihçinin gündeme
getirmediğı yeni bir tez ortaya atmaya ça-
lışıyorum. Aydınlanmız garip bir şekilde
kendi geçmişlerinin Osmanlı lmparatorlu-
ğu'nun tek eğitim kurumu olduğunu san-
dıklan medreseden geldiğini düşünüyor-
lar ve kendilerini medresenın bir devamı
olarak değerlendinyorlar. Türk aydınının
medreseier konusunda bir kuşkusu yok.
"Osmanb tmparatorluğu'nun kuruluşun-
da medreselerin yetiştirdiği ukmalar son
derece vararlı işler yapmışûr. Fatih tstan-
bul'u fethettikten sonra medreselere veni
mız. Kendi köklerini ararken medreseyi
hiç incelemeden dört elle sanlarak kendi
geçmişlerini medreseymiş gibi değerlen-
dirip başka anlamlar yüklemeleri, hem Os-
manlılarahem de kendilerine büyük kötü-
lük olmuştur. Osmanh İmparatorluğu bü-
tün tarih boyunca hiç medrese açmamış,
medrese hocasına maaş vermemiş. Os-
manh împaratorluğu'nda 1857 yılına ka-
dar eğitim ile ilgili bir vekil yok. Medre-
se Osmanh'ya bağlı bir kurum değil. Ba-
şına buyruk, sayısını ve egitimini bile sap-
tamadığı bir kurum. Bugünkü anlamda fi-
zik, kimya, felsefe, edebiyat gibi eğitim-
Ceyhun,Türk toplumu içinde aydının
belkemiğini yakalamaya çahşouş.
ler de yok. Medrese mezunlanna ulema
denir, bu da âlimin çoğuludur. Osmanlı
medreselerinden mezun olan insanlara bi-
lim adamı gibi bakıyoruz.
- Mustafa Kemal ve Cumhuriyetin aydın
kavramına getirdikleri nelerdi?
- Mustafa Kemal'in Tevhid-i Tedrisat
Yasası'nı iyi kullanamıyoruz. Tevhid-i
Tedrisat'tan eğitimin biriiğini anlıyoruz.
Eğitim birliği de yanlış yorumlaruyor. Oy-
sa Mustafa Kemal "EğMmi birleştirdim"
demiyor, "Eğitimi teUeştirdim" diyor.
Eğitimi ancak ve ancak devlet yapar. Dev-
let kendi ulusunun nasıl bir eğitim alaca-
ğını saptar. Bugün artık vakıflann kurdu-
ğu üniversiteler var. Oysa adamlann tek
derdi para kazanmak ve kendine adam ye-
tiştirmek. Son derece niteliksiz gençler ye-
tiştirildiğini düşünüyorum. Mustafa Ke-
mal de medreselerin devletten bağımsız
olduğunu düşünerek, Tevhid-i Tedrisat Ya-
sası'nı koymuş ortaya. Türk aydınının
medreseyle uzaktan yakından bağlantısı
yok. Osmanlı tmparatorluğu'nu da impa-
ratorluk yapan değil. yıkandır medrese.
- Aydınlannuzuı bugünkü durumu ne-
dir?
- Aydınlanmız gerçek aydın kimlikleri-
ni bilmedikleri ve Osmanlı'yı iyi tahlil
edemedikleri için bu günlerde kendini dal-
galanmaya bırakmış durumda. Aydınlan-
mız Batı'ya bakarak kendini tanımaya ça-
lışıyor. Yabancılann Osmanlı kimliği üze-
rinde yaptığı çalışmalara yorumlar getire-
rek kendini tanımaya çalışıyor. Batı bize
nasıl bakmış, biz onun bakış açısıyla ken-
dimizi değerlendirmeye çalışıyoruz.
Gaziantep'te îlk uhıslararası festival
Kültür Servisi- 3. Avrupa Filmleri Fes-
tivali'nin Gaziantep ayağı bugün başlıyor.
Avrupa Birliği Bilgi Bürosu ve Gaziantep
Tıcaret Odası sponsorluğunda gerçekleşti-
rilecek olan festival, Gaziantep'te yapıla-
cak ilk uluslararası festival olma özelliği-
ni de taşıyor.
An Sineması'nda bugün saat 15.30'da
yönetmenliğini Peter Lord'un yaptığı 'A-
dem' (kısa), yönetmenliğini Jacques Audi-
ard'ın yaptığı 'Farkh Bir Kahraman', sa-
at 18.30'da yönetmenliğini Gil Alkabetz'in
yaptığı 'Rubicon' (kısa), yönetmenliğini
Wolfgang Becker'in yaptığı 'Hayat Bir tn-
şaat Alanıdır'. saat 21.00'de yönetmenliği-
ni Ale\andre Boubnov'un yaptığı 'Mavi
Sakal'ın Son Kansı' (kısa) ve yönetmenli-
ğini Marion Vernoux'un yaptığı 'Aşk vs.'
adlı filmler izlenebilecek.
Cumartesi günü ise saat 15.30'da, yönet-
menliğini MikeBooth'un yaptığı 'AzizMü-
fettiş'fkısa), yönetmenliğini ZekiÖkten'in
yaptığı 'Sürü', saat 18.30'da yönetmenli-
ğini Stefano Arduino'nun yaptığı 'Came-
ra Obscura' (kısa), yönetmenliğini Peter
Timar'ın yaptığı 'Fısüklar', saat 21.00'de
yönetmenliğini StefanEKng'ın yaptığı 'He-
inz'ı Öklürmek' (kısa). yönetmenliğini S-
rdjan Dragojevic'in yaptığı 'Güzel Köy,
Güzel Alev' adlı filmler izlenebilecek.
Pazar günü ise 15.30-18.30 saatleri ara-
sında, "Manhattan, Çorbada Tuzu Ohnak,
Konfor, VVat'ın Domuzu, Heinz'ı Öldür-
mek, Adem, Trainspotter, Aziz Müfettiş,
Şok, Ikarus ve Ma>i Sakal'ın Son Kansı"
adlı fılmlerin yer aldığı 'Çocuk Progra-
mı' yer alacak. Pazar günü aynca saat
18.30'da yönetmenliğini Stefanie Jor-
dan'ın yaptığı 'Gece Vakti' (kısa), yönet-
menliğini Rainer Werner Fassbinder'in
yaptığı 'Maria Braun'un Evüliği'. saat
21.00'de yönetmenliğini Laurent Fido-
re'nın yaptığı 'Meksikah Şarkıcmın Ölü-
mü' ve yönetmenliğini Mimmo Calopres-
ti'nin yaptığı 'İkinci Kez' adlı filmler iz-
lenebilecek.
gerçek bir keman ustasıdır
ama onun kemana yaklaşı-
rru, trompete yaklaşımını
andınr. Nanca büyük bir us-
talıkla, trompetçi kafasıyla
çalarkemanı. Grappelli, caz
müziğinde kemanı "kemaıı
gibi" çalan bir ustadır. Yehu-
di Menuhin şöyle diyor
Grappelli için: "Sirklerde
on adet tabağı havaya aüp
hepsini yere düşürmeden
yakalayan jonglörlere ben-
zer onun çahşL"
Doksan yaşuıa yaklaşır-
ken formundan hiçbir şey
yitirmemişti Stephan Grap-
pelli. Tekerlekli iskemlede
çahyordu ama aynı yoğun-
lukta, aynı enerjiyle, aynı li-
rik mizah duygusuyla. Iki ay
kadar önce Paris'te Elysee
Sarayı'nda Cumhurbaşka-
nı'na ve konuklara çaldı son
kez.
Caza hep oda müzigi ka-
fasıyla yaklaştığını söyler-
miş. Geride bıraktığı yapıt-
lan da doğruluyor bu savı-
nı. Şimdi izninizle meraklı-
sı için birkaç plağından söz
etmek istiyorum Grappel-
li'nin. Django ile çaldığı
plaklann hepsi birbirinden
güzeldir ama bir tanesinde
kemancı ShıffSmith ve bü-
yük tenor Coleman Haw-
kins'le çalarlar ki muhte-
şemdir. G*orge She-
aring'den Duke Ellington'a;
mandolin ustası DavtdGris-
man'dan Nebon Middle'a
kadar birçok büyük isimle
plağı olan bu ustanın 1979-
1995 arasında yaptığı üç
plak aklıma geliyor özellik-
le. Birincisi Danimarka'mn
başkenti Kopenhag'ın ünlü
konser salonu Tivoli'de kay-
dedilmiş bir konser. Plağın
adı Skol. Şerefe demek olu-
yor.
Grappelli'ye piyanoda
Oscar Peterson, gıtarda Joe
Pass, basda Nieta Pederson,
davulda Mkkey Rocker eş-
lik ediyorlar. Kanadalı pi-
yanist, Meksika asıllı gita-
rist, DanimaAşlı •basçı.
Amerikalı davulcu, Fransız
keman ustasınaeşlik ediyor.
Cazın evrensel yapısmı ku-
lak hizasına getiren bir plak.
Özellikle ılk parça, Djan-
go'nun ünlübestesiNuages
son derece incelikli bir yo-
rumla sunuluyor.
Ikınci plak Grappelli'nin
armoniko üstadı Tosta Tbi-
etemans ile birlikte çaldığı
Bringing It Together adlı ça-
lışma. Bu iki ustanın iki gi-
tar, bir bass eşliğinde söy-
leşmeleri romantik bir mi-
zah yaratıyor.
Son plak ise 1995 yıhnın
Haziranı'nda kaydedilmiş.
Büyük davulcu Roy Haynes
ile basçı GeorgeMraz, piya-
nist Mkhel Petrucciani ile
Stephane Grappelli'ye eşlik
ediyorlar. Bir müzik şöleni.
Burada da albümün ilk par-
çası These Foolish Things
ile son parçası (bir Grappel-
li bestesi) Valse Du Pass'e
öne çıkıyor. Stephane Grap-
pelli unutulmaz biryapıt bı-
rakarak aynldı dünyadan:
Bütün Yapıüan.
Kâmran
înce Müzik
Atölyesi
Kültür Servisi - Dünyaca
ünlü besteci Kâmran Ince
20 Aralık Cumartesi ve 21
Aralık Pazar günü Boğaziçi
Üniversitesi'nde bir atölye
çalışması sunuyor. Ilk gün
besteci adaylannın yapıtla-
rını dinleyip inceleyecek
olan Kâmran tnce. ikinci
gün de çağdaş Amerikan
müziği ve kendi yapıtları
hakkında örneklerle bir
konferans verecek. 1960
ABD doğumlu olan Ince,
ilk eğitimi Ankara ve tzmir
konservatuvarlannda aldık-
tan sonra Oberlin ve East-
man müzik okullarında
doktorasmı tamamladı.
Memphis Üniversitesi'nde
profesör olan Kâmran Ince,
çeşitli film müzikleri de
besteledi ve Prix de Rome
ile Lili Boulanger ödülleri-
nıaldı.
Atölye çalışmastna Istan-
bul dışından katılmak iste-
yenlere ise 19-21 Aralık ta-
rihlerinde ücretsiz olarak
üniversite misafirhanesinde
konaklama imkânı sağlana-
cak. Atölye çalışmasına ka-
tılmak isteyenler en geç 10
Aralık tarihine kadar Boğa-
ziçi Üniversitesi Halkla
llişkiler Müdürlüğü'ne baş-
vurarak kayıt yaptırabilir-
ler. (0212-263 15 40/1742)
YAZI ODASI
SELİM İLERt
Satıcı Sesleri
Ahmet Hamdi Tanpınar Beş Şehir'in Istan-
bul bölümünde 'satıcı sesleri'nden sözaçar
"Eski Istanbul mahallelerinde bu sesler bütün
bir günü baştan başa idare eder, saar/erin ren-
gini verirdi."
Halide Edib'in iyimser ütopyaya açılan güze-
lim hikâyesi "Kubbede Kalan Hoş Sada"da sa-
tıcı sesleri Istanbul'un özellikleri, adeta değerle-
ri arasında geçer:
"Salepçi, sütçü, börekçi ve bütün zerzevat-
çı..." Bunlar sabah sesleri arasındadır.
"Nihayet akşam sesleri yoğurtçu, simitçi, viş-
neli kaymaklı, mırmınk boza, mısır buğdaycı Ar-
navut çocuğu da geldi, geçti."
Kendine özgü cümle dokusuyla Halide Ed-
ib'de Istanbul akşamı işte böyle beliriyor. Istan-
bul'un hayatından çekip gitmiş, yitiklere kanşmış
bir şeyler duyumsanıyor. Sözcükler bile farklı:
'Mırmınk'\ sözlükte bulamadım. Belki çocukluk-
tan kalma, yankılar arasından çıkıp gelmiş bir
sözcüktü.
Tanpınar da usul usul el ayak çekmişlerden
konuşuyor:
"Artık ne lamba ve lamba şişesi satan ihtiyar,
ne simitçi, ne de sürahi, bardak, tabak satanlar
kalmadı. Simitçi geceleri fener taşımıyor, hele
mâni düzmesini hiç bilmiyor; macuncunun ye-
rini karamela satan çocuMann kiıii çekirge sürü-
sü aldı. Yalnız yoğurtçu, bazı eski köşk bahçe-
lerini tek başına bekleyen ihtiyar çınariar ve çam-
lar gibi dunıyor."
Şimdi durmuyor. Sokaktan yoğurtçu geçme-
yelikaçyıl...
Dahası, eski köşklerin bahçelerinde güngör-
müş çınariar, çamlar kalmadı. Eski köşkler kal-
madı.
Kalmayanlan uzaktan, ötelerden hayal edebi-
liyomz. Çocukluğumun satıcı seslerini bazen du-
yanm.
Yoğurtçu, çıngırağıyla geçer. Bümem neden,
çıngırak sesi durgun yaz günlerinden kalma gi-
bidir, hani hiç bitmeyecekmiş gibi geçen yaz gün-
lerinden ve çıngırak sesi hüzün verir.
Halide Edib'in "bütünzerzevatçı" dedikleri, bir
uçtan bir uca sokağı.. sokağımızı geçerlerdi. At
sırtında küfeler. Küfelerden mevsim sebzeleri. Ve
o zamanlar büyüklerimiz, tıpkı Halide Edib Ha-
nım gibi 'zerzevatçı' diyorlardı. Bir gün bu söz-
cük de sözlükten bile silinip gidecek.
Zerzevatçı sattığı mevsim ürünlerinin tazeli-
ğinden ısrarla söz açardı.
Bir de 'rx>stan' sözcüğü. Şehrin şurasında bu-
rasında son bostanlar. Ama biz onlann son bos-
tanlar olduğunu bilmezdik. Son dutluklar. Son
bahçeler. Yann, öbür gün onlan yerli yerinde bu-
lacağımızı sanmış olmalıyız.
Manrfaturacı geçerdi. At sırtında iki dolap. Ma-
vi dolaplar. Dolaplarda rengârenk iplikler, maka-
ralar, sutaşları, daha neler neler. Manifaturacı
yaşlı bir Istanbul Rum'udur. Seslendi mi, Türk-
çetniz-fîumcayladûBfllılcKurar... * '"
Son macuncu sokağımızdan geçmez; gelip,
tezgâhını çocuk parkı kapısında kurar. Tepsisin-
de bütün gökkuşağı, o pembeler, o sarılar, deniz
mavileri, nane likörü yeşilleri...
Sonra elma şekercisi. Ne tuhaf bir ağaçtı öy-
le, evet, bir ağaç gibiydi, satıcısının elinde gök-
yüzüne yükselmeye çalışır, dört bir yanından kıp-
kırmızı elma şekerleri çiçek açardı.
Macuncu kimileyin zurna çalar. Elma şekerci-
si genizden gelen sesıyle bağırmaya çalışır. Ba-
loncunun sesi gürdür; bütün çocuklan kışkırtır.
Dört tekerlekli arabasını ite ite balıkçı geçer. O
da Rum'dur. Sokağımızın evlerinde başlar uza-
nır. Palamut kaç paradır, çinakop kaç paradır,
hamsi, sardalye... Kalın, babacan bir ses mahal-
lenin hanımlannı yanıtlar. Arabanın önünde ardın-
da, sağında solunda kedi ordusu. Kedi ordusu
balıkçının geçmekte olduğunu mırnav borazan-
larıyla haber verir durur.
Akşam gezetecisi çocuklar geçer. Her akşam
bir cinayeti haber verirler.
Eskici geçer, eskiler aldığını söyler.
Tabakçanakçı geçer, kocaman sepetleri kolla-
nndadır; tabakçanaklan için seslenir.
Binde bir esansçı geçer. Onun sözleri yaşadık-
ça kulağımda çınlayacak sanınm: "Yıldız yıldız
esans/anm var/"
Niye 'yıldız yıldız'?
Böylece esanslar bir dizede yaşamaya koyul-
muyorlar mıydı?
Takvimde İz Bırakan:
"Sen küçük kız, ver bir gazete I Hangisi olur-
sa olsun! I Öperdim ellerini kötüye çekilmese, I
Çocukluğunu satıyorsun." Behçet Necatigil,
"Keyif" (Evler), 1952.
ÇİZİK • KÜLTÜR
KÂMÎL MASARACI