Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET 29 ARALIK 1997 PAZARTESİ
•YJJİJSİ
OLAYLAR VE GORUŞLER
Claude Challe Boy George Jaydee
özel
Avrupa'nın 3 büyük başkenti;
_ondra, Paris ve Amsterdam'dan
%100 canlı yaymia
?ılgin bjr Yılbaşı Partisi sizi bekliyor.
Yeni Yıla
f JJüJJJau
jirmeye ne dersiniz?
Bu muhteşem armağan yine,
Aralık günü, saat 17:00'de şanslı bir
Povver FM dinleyicisinin olacak!
fekiiiş Sticker"mızı doldurmayı unutmayın!
k'tan
Memduk, Çocuk Esirgeme Kurumtfna^
bağlı 1500 çocuğa torbalar dolusu
c hediye dağıtacak.
Istanbul ÜniversHesi lletlşim Fafcâftesi
"STran Başanlı lletışimclterf Ödütü"
ÎKİYE'NİN EN ÇOK OİNLENEN YABANCI MÜZİK İSTASYC
Adana 105, Atonya 100, Antara 100, Antalya 100, Bodnun 100, Bolu 100, Buna 100,
İÇeyne 100, Deni/H 100, Eski^ehir 100.5, Fethiye 100.5, Gdcek 100.5, Istanbul 108, izmk 1
femft 100. Kuşadası 100, Marmaris 100.5, Mersin 105, Sakarya 105, Samsun 100
• ango Idaresmin B.02.1MPI 0 13 00.02/2066-8851 sav
Emperyalizmin 'Yeni Adı:
Küreselleşme
AYSEL ERDAŞ
K
üreselleşme olgusu
yaşamımıza o denli
yerleşti kı, hangi taşı
kaldırsanız altından
'o' çıkıyor. Küresel-
leşme yanlılan, küre-
selleşme karşıtlan Türkiye'nin ekono-
mik-politik-ideolojik platformunda
yerlerinı aldılar. Kimi zaman global-
leşme, evrenselleşme ve yeni dünya
düzenı denildi adına. Prof. Alpaslan
IşıkJı. "Çirkin bir kavramı unuttur-
mak için yeni bir isim bulunur" diyor.
Nedir bu çirkin kavram? Emperya-
lizm!
Gelişme süreci içinde bu olgunun
niteligine bakıldığında:
• Uretımin ve sermayenin yoğun-
laşması yüksek bir aşamaya geldiğin-
de, ekonomik hayatta belırleyicı rol
oynayan tekellenn oluştuğu,
• Banka sermayesi ile sanayi serma-
yesinın birleşip kaynaşmasıyla oluşan
'maliserma>e'temeli üzenndebirma-
li oligarşinın yaratıldığı.
• Meta ihracından ayn olarak ser-
maye ihracının istisnai (aynklı) bir
önem kazandığı,
• Dünyayı aralannda paylaşan ulus-
lararası tekelci kapıtalist birliklerin
kurulduğu,
• En büyük kapıtalist devletler ara-
sında bütün dünyanın toprak bakımın-
dan paylaşılmasının tamamlandıfı gö-
rülür. (Ama dünyanın paylaşılmış ol-
ması, eşit olmayan gelişme, savaş, if-
las vb. sonucu olarak güçler dengesi
değiştigi takdirde, dünyanın yeniden
paylaşılması olasılığını ortadan kal-
dırmaz. Sömürü yanşında emperya-
listler arası çehşkıleri ve çatışmalan
unutmamak gerekır.)
Kısaca tanımını yapmak gerekirse
emperyalizm, kapitalizmin tekelciaşa-
masıdır Günümüzde de tekeller, em-
peryalizmin genel görünümü (feno-
men) ve onun ekonomik özünü belir-
leyen olgudur. Çocuk oyuncaklann-
dan füzelere kadar her şeyi üretiyorlar.
Hem ulusal hem de uluslararası dü-
zeyde tüm hammadde kaynaklannı,
maden cevhen bakımından zengin
bölgeleri tekelleştirmek için dünyanın
her bölgesine el atıyorlar.
I900'lü yıllann uluslararası tekei-
ler analizinde kartellerden söz edilir-
ken, bugün çokuluslu şirketlerden söz
edilmektedir. Bu şirketler. birçok ülke
kapitalistinın ortaklıgı gibi görünse de
gerçekte sermayelerinin kime ait oldu-
guna, kimin denetiminde olduklanna
bakılırsa; etkinliklerini birçok ülkede
siirdürmelerine karşın. gerçekte birül-
keye aıt olduklan göriilür. (Ford, AEG
vb.)
Çokuluslu şirketlerle el attıklan
devietlerarasındakarşılıklıbağımlılık
ilişkisinden kaynaklanan sıkı bağlar
vardır. Bu şirketler emperyalizmin
kaldıraçlarıdır. Girdiklen ülkelerin
ulusal egemenliğine, bağımsızlığına
zarar vermekte; önlerine çıkan engel-
leri yok etmek için ekonomiyi felce
uğratmaktan siyasal liderleri. sendika
hderlerini satın almaya kadar her şeyi
yapmaktadırlar.
Yine 1900'lerde uretımin toplum-
sallaşmasında çok büyük bir ilerleme-
nin olacağı. ancak mülk edınmenin
özel kalmakta devam edeceğı ve top-
lumsal üretim araçlannın küçük bir
azınlığın özel mülkiyeti olarak kalaca-
gı belirlenmiş. Günümüzde de kaçita-
lizmin bu nıteliği değişmemıştir. Üre-
tim ve sermayenin yoğunlaşması süre-
cinin dennleşmesı, kapitalizmin temel
çelişkisini; yani üretimin toplumsal ni-
tetiği 3e müUdyetin özel niteiiği arasın-
daki çelişkiyi. obür çelişkilerle birlik-
te daha da şiddetlendirmıştir.
Kapitalıst düzenın üstyapısı tekelle-
nn egemenliğı üzerine kurulmuştur.
Bu üstyapı, tekellenn yağmasını küre-
sel düzeyde savunmakta ve onun adı-
na davranmaktadır (temsil etmekte-
dir). Tekeller, küresel düzeyde politi-
kaya, ekonomiye, toplumsaJ, askeri ve
başka politikalara yön vermektedirler.
Mali sermaye (fınans kapital) banka
sermayesi ile sanayi sermayesinin kay-
naşmasından doğan sermayedir. Em-
peryalizmin dev tekellerinin bu ser-
mayesi, dünya pazarlannı egemenliği
altına almış (finans oligarşi, mali oli-
garşi); yalnız ekonomik yaşamı değil.
devlet aygıtını da kendi çıkarlanna ta-
bi kılmıştır. Iç politikada hükümetleri
azletmekte ve atamakta; dış politika-
da da onun yayılmasını sağlayan ve
bunun yolunu açan tüm tutucu, gerici
güçleri desteklemektedir. Mali serma-
ye özünde özgürlük değil, egemenlik
peşinde koşar. Mali sermaye o kadar
büyük ve bütün ekonomik ve ulusla-
rarası ilişkilerde öylesine belirleyici
bir güçtür ki tam siyasal bağımsızlığa
sahip olan devletleri bıle kendine ba-
ğımlı kıfabilirve fiilende kılmaktadır.
Emperyalizmin ayırt edici niteliğin-
den biri de sermaye inracıdır. Serma-
ye fazlası. yığınlann yaşam düzeyle-
rini yükseltmek amacıyla kullanılmaz;
geri kalmış ülkelere ihraç edilerek ka-
pitalistlerin kârlannı arttırmak ama-
cıyla kullanılır. Geri kalmış ülkelerde
kârlar genellikle yüksektir; çünkü ser-
maye kıt, toprak fiyatı ve ücretler dü-
şük, hammadde de ucuzdur. Sermaye
ihracı, geri kalmış ülkeleri düfıy^ka-
pitalistjljşkilçr ağı içine çeker, ihraç
edildiği ülkeleıde kapitalizmin gelış-
mesini etkiler ve büyük ölçüde hızlan-
dınr.
Sermaye, yatınm, kredi ve borç ver-
me. ortak şirketlerde yer alma ya da
büyük şirketlerin kurulması yoluyla
gelişmemiş ülkelere. hatta sanayileş-
miş ülkelere ihraç edilir. Verilen kre-
diler, yapılan yardımlarla(!) gelişme-
miş ülke halklan baskı ve denetim al-
tında tutulur. Işte bu temelde de dün-
ya, bir avuç tefeci devletle çok sayıda
borçlu devlete bölünmüştür. Kapita-
listler, kânnın önceden hesabını yap-
madan hiçbir ülkeye yatınm yapmaz.
borç ve kredi vermez. kısaca sermaye
ihraç etmez. Borcun bir kısmı, borç
veren ülkeden yapılacak satın almalar
için, özellikle savaş malzemesi vb. sı-
parişlere harcanması koşuluyla verilir.
Kâr hırsı, zaman zaman degişik ül-
kelerin tekellerini uluslararası pazar-
lann paylaşımında (pefrol kaynaklan
ve pazarlan. bakır, kalay, uranyum ve
degerli öbür madenlerin paylaşımın-
da) anlaşma (uyuşma) ve işbirliğine
zorlamaktadır. Bu durum yalnızca
emek-sermaye çelişkisini degil, halk-
larla emperyalizm arasındaki çelişki-
len ve emperyalistler arası çelişkileri
de agırlaştırmaktadır.
Kapitalizm birdünya sistemidir. ya-
ni küresel (global) bir sıstemdir; geliş-
me, bunalım ve genışleme dönemleri
dikkate alınarak değerlendirilmelidir.
Kapitalizmin 1950'lerden 1970'lere
degin süren yükselişi 70'lerde egemen
sermaye birikimi rejiminin ve düzen-
leme sistemlerinin işlevlerini yitirme-
si ve değişmeye başlamasıyla ekono-
mik; devletler arası ilişkilerde hege-
monyanın değişimiyle politik; serma-
ye birikimi süresinin meşrulaştınlma-
sı ile buna bağlı seçenek (alternatif)
muhalefetin kendıni ifade ediş biçim-
lerindeki istikrarsızlıklar nedeniyle
ideoiojik boyutta yapısal bunalım
(kriz) dönemine gırmiştir (1). Bu bu-
nalım, emperyalizmin yeni yüzü küre-
selleşmenin ideolojisi neoliberalizmin
yükselmesine neden olmuştur. 20.
yüzyıl kapanırken dünya ekonomisin-
de baş döndürücü hızda değişiklikler
yaşanıyor. Sermaye 70'lerde içine düş-
rüğü bunalımı aşmak için yeni yollara
başvuruyor. Sermaye dolaşımının ola-
ğanüstü hızlanması. teknolojik geliş-
me (Bilgisayarların işlem hızında,
programlarda. bellek kapasitelennde-
ki gelişmeler, bılgi işlem depolama ve
telekomünikasyon etkinliklerini hız-
landırdı.) ve sermaye dolaşımınm tek-
noloji ile hızlanması sonucu etki ala-
nının genişlemesı; kapitalizmin
50"lerden sonra gelişme-genışleme
dönemini anımsatmaktadır.
Kapitalistler, dünyanın yeni bir dü-
zene doğru yöneldiğini, smıf mücade-
lelerinin artık geçerliligini yitirdiğini,
serbest piyasanın eşittir demokrasi(!)
veözgürlük olduğunu varsın bağırsm-
lar; çağırnızda, ^EmperysüiznfRâvTa-
mı hem küreselleşmenin süreclerini
hem de daha fadası nı içeriyor. Gerçek-
liğini ve sürecin özelliğini halen koru-
vor. Ve insanlığm dünvavı değiştirmek
için yapabilecegi çok şeyi olduğunu
gösteri>»r". (2)
(İJ Yıldızoğlu Ergin, Globalleşme
veKriz,s.3I.
(2) Aynı yapıt, s. 78.
Mohikanlann Sonuncuları...
NLIR BOLAY
1
920"lerin başla-
nnda doğan ku-
şak... Genç
Cumhuriyetin ilk
olanaklanndan
yararlanan, oku-
la ilk yeni Türk harfleriyle
başlayıp. daha sonra müte-
vazı halk çocuklanna kapıla-
nnı açan parasız yatılı lise-
lerde devam eden.. üniversi-
teyi devletin sagladığı ola-
naklarla bitıren. Oysabugün
bu "devletin sagladığı ola-
nak" sözcüğü bile kimıleri-
nin kafasında ne olumsuz
çağnşımlar uyandınyor!..
Ama o kuşak henüz dev -
letin kimılennce düşman. ki-
milerince bırarpalık. kimile-
rince de çeteler ıçın çatı ola-
rak algılandığı bir değerler
kargaşası içinde savrulmu-
yordu. Market kurdeleleri-
nın kabak çekirdeği fıyatla-
nnı denetleyen bir cumhur-
başkanı tarafindan kesilme-
si gülünçlügüyaşanmıyordu
henüz o dönemde. Okulla-
nn, demıry'ollannın. şeker
fabnkalannın ülke coğrafya-
sını sanp sarmaladıgı bir dö-
nemin coşkusu yaşanıyordu.
Kadınlann çuvala konduğu
degil. çuvaldan çıkanlarak
dünyada sadece birkaç ülke-
de var olan haklara kavuştu-
ruldugu yıllardı.
O yıllan yaşamayan biz
sonraki kuşaklar en azından
Cumhunyetin bu ilk olanak-
lanyla yetışen kuşaklannın
aydınlığına, dürüstlüğüne.
özverili çalışkanlıgına tanık-
lık ettık. Ama pek çoğu ar-
tık birer birer aynlıvor ara-
mızdan. Bir yaprak dökü-
müne turulmuş gibi çekjp gi-
dıyorlar bu dünyadan.
IÜ Orman Fakültesi'nden
1946"da mezun olan biri de
geçen günlerde yaşamını
noktaladı. Kendini yetiştiren
ülkeye bir şeyler borçlu ol-
duğuna bütün arkadaşlan gi-
bi ıçtenlikJe inamyor ve sü-
rekli bunun karşılıgını ver-
mek için çabalıyordu. Görev
süresinin uzunca bir bölü-
münü dag başlannda, ulaşı-
mı güç ormanlarda geçır-
miştı. Aylarca karla kapanan
yollar. günün ilk ışıidanndan
gece karanlığma kadar at
üzerinde yorucu bir çalışma
temposu, dışanyla baglantı-
nın sadece bir telsizle sağ-
landığı ve tek lüksün radyo
ve bir iki kitap olduğu ücra
orman köşelennde geçen
gençlik yıllan... Ama bu o
kuşak için öylesine doğaldı
kı, kendilerinden sonra ge-
lenlenn kasabalarda ve kent-
lerde yerleşerek ormanı da-
ha çok bürolardakı kâğıtlar-
dan ve haritalardan izJeme-
leri, altlanndaki cıpleri or-
man yollanndan çok asfalt-
larda kullanmalan gibi deği-
şimler onlarda herhangi bir
haksızhk duygusu uyandır-
mıyordu.
Dürüstlük de onlar için
aynı doğallıktaydı. Özal'ın
"işini büen" memurlanndan
ne kadar uzak bir kafa yapı-
sındaydılar. Tek bir kuruşun
dahı hesabını vermek onlar
için yaşamsal önem taşıyor-
du. Öysa ellerinden büyük
ihaleler geçiyor, önlerine öy-
lesine "köşeyi dönmc"" fır-
satlan konmak isteniyordu
ki... Bunlan kabul etmeleri,
orman arazilerini yapsatçı-
lara peşkeş çekmeleri için
kımi zaman çeşitli baskılar
dahi söz konusu olabiliyor-
du. Ama bu konuda inatçı bi-
rer kayaydılar. Ne göz ka-
maştıncı öneriler ne de teh-
ditler etkileyebiliyordu bu
kuşagin insanlannı.
Cumhuriyetin en büyük
kazanımlanndan birineelle-
rindeki bütün olanaklarla
omuz vermişlerdı: Kadınla-
nn özgürlüğü. Kızlanna iyi
bir eğitim sağlamanın bu
açıdan yapabilecekleri en
önemli katkı oldugunun bi-
lincindeydiler. Onlan özgür
düşünceli, kendine güveni
tam, toplumda etken roller
üstlenecek bıreyler olarak
yetiştirmek için özel birözen
gösteriyorlardı. Erkek ço-
cukJannın yetişmesine ağır-
lık veren geleneksel toplum
değerlenni ters yüz etmışler-
di kendi yaşamlannda.
Klasik bürokrat tanımla-
masından oldukça değışikti
geçen günler kaybettıkleri
arkadaşlan. Laçkalaşmış.
adam sendeciliğe alışmış,
sadece yapılması gereken en
altdüzey sıradanlığı yürütüp
giden memur tipinden çok
uzaktı. Hiçbir zaman kendi
çıkannı sağlama almak,
yüksek mevkilere gelmek
için susup oturmamıştı. Su-
ya da kanşmıştı. sabuna da!
Egnye eğn, doğruya dogru
demekten kaçınmamıştı.
Cesur kararlar almayı bilı-
yordu, bunlan savunmayı
da. Yeri geldiğinde, kişisel
siyasal çıkarlar doğrultusun-
da ya da yerel gerçekJerden
uzak yönlendirmeler yapan
Ankara ile mücadele edıyor-
du. Mevki peşinde koşmayı
ve bunun için üstlenne yal-
taklanmayı değil, her zaman
toplum çıkarlannı savunma-
yi birrefleks halinegetirrruş-
ti kendi kuşagının öbür tem-
silcileri gibi. Türkıye"de be-
lirli dönemlerde bu tür pek
çok insana yapıldığı gibi o
da cezalandınldı. sürüldü, en
verimli zamanlannda kıza-
ğa alındı. Gerçi sürgün onun
için önemli değildi. çalışa-
bıldıği sürece >aırdun her kö-
şesi birdı. ama kızağa alın-
mak bu çalışkan kuşağın in-
sanlanna verilebilecek en
büyük cezaydı.
Bir İç Anadolu kentinden
(Amasya) çıkan bu tnüteva-
zı halk çocuğu. kızına kü-
çüklük yıllannda Stefan
Zvveig'dan öyküler okurdu.
Ona sürekli gezme, görme.
bilmediklerini merak etme,
araştırma ve öğrenme tutku-
su aşılamıştı. Ve kızınm ge-
lenek dışı düşüncelerini her
zaman büyük bir doğalhkla
karşılamış, hiçbirzaman ona
"Sen bunu yapamazsın" de-
memiş. olanaksız bir şeyin
bulunmadığını öğretmişti.
Gittiğim her ülkeyi uzun
uzun anJatıyordum ona mek-
tuplanmda ya da kısa görüş-
melerimizde. Dünyayı hari-
ta üzerinden adun adım izli-
yordu ardımdan. Papua-Ye-
ni Gine'den Ateş Toprağı 'na,
Yakutistan'dan Zaire'ye...
En son Başkurtistan'da yap-
tığım çalışmayla ilgili soru-
lar sormuştu uzun uzun.
Oradaki petrol endüstnsinin
sorunlannı, kolhozlann şu
andaki dunırrdannı dıkkatle
dinlemışti. Hep daha çok
yerlere gıtmemi. daha çok
şey görmemi, araştınnamı
istiyordu. Ünıversiteöğreni-
mi için burs kazandığım
Amerika'ya yolcu ederken
bile verdiği ögüt. "Bir ola-
nak bulursan oraiarda Ay'a
falan gitmek için hiç tered-
dütetme" şeklınde oîmuştu.
Şaşkm şaşkın yüzüne bak-
mıştım şaka yapıyor sana-
rak. Ama çok ciddiydi ba-
bam!
Bu aydınlık. düriist ve ça-
lışkan kuşağın insanlanndan
çok az kaldı artık aramızda.
Mohikanlargibi yok oluyor-
lar birer ikışer. Bızim kuşa-
ğımızda ise dürüstiüğün,
doğruluğun, çalışarak ka-
zanmanın adı "enayüik" ol-
du.
Ve bizler, pek çok şeyi ha-
zır bularak, hangi koşullar-
da, hangi özverilerle ortaya
çıkanldığmı bile sorgulama-
dan doğal bir alışkanlıkla
kullandık. Yıllann biriki-
mıyle oluşturulmuş ülke
zenginliklerini hovardaca
dağıtıp savuruyoruz Ozal
felsefesinin ızinde. Ulusal
birparamızbile kclmadı. Ye-
ni türeyen bir sürü ülkenin
kendi paralannı basıp gurur-
la kulîandıklan bir devirde
bizim halkımız döviz büro-
lannın önünde kuyrukta.
Marlboro içip dolarla alışve-
riş ediyoruz artık. Ve aptal-
ca övünüyoruz bir de dün-
yaya açıldık diye. Dogru,
Özal bizi dünyaya açtı... Tür-
kiye pazan ağzına kadar
dünyaya açıldı, ama dünya
Türkiye'ye Kapandı. AB
üyeligini bırakın. Orta Asya
cumhuriyetlerine bile vize-
sız giremıyor artık yurttaş-
lanmız!..
ClMHURtYET'TEN
OKURLARA
ORHAN ERİNÇ
Uygarlaşmasak da
Kentleşiyoruz ya...
Perşembe günü yeni bir yıla gireceğiz. 1997 ge-
rilerde kalacak.
Yıllar sonra bugünlerimize bakan tarihçiler ne
diyecek bilemeyiz ama, yıl içinde yaşadıklanmızı
şöyle bir anımsarsak pek de iyi şeyler söylemeye-
cek/eri kesin gözüküyor.
Sivil yönetime geçişimizin üzerinden 15 yıl geç-
miş olmasına karşın 12 Eylül Hukuku'nun izlerini
silemeyişimiz ayıplarımızın başında yer alıyor.
Her yeni yıla, "demokratikleşeceğiz" sözleri ile
girmemizi sağlayan, ama demokratikleşmenin en
azından kendi siyasal çıkarlanna ket vuracağını
düşünen yöneticilerimiz ve çevrelerindekiler var
oldukça 1998'i de aynı karamsarlıkla geçıreceğı-
miz anlaşılıyor.
Işte 1997'nin yüzlerce olayından birkaç özet bi-
lançosu:
Susuriuk skandalının üzerindeki perdeyi kaldınp,
devletin içine sızmış çetelerı ortaya çıkaramadık.
Bağımsızlığımızın ve laik cumhuriyetin en büyük
dayanağı olan Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni, si-
yasal ve ekonomik çıkarfar adına kullanmak için oy
pazarlıkları yapılan bir yer olarak görenlere gerek-
ii dersi veremedik. Bu kapsamda, TBMM kürsü-
sünün şeriat propagandası için kullanılmasını da
ne idüğü belirsiz bir demokrasi anlayışıyla hak gö-
renleri, engin hoşgörümüzlekutsardurumageldik.
Metin Göktepe'nin gözaltında öldürülmesi ile
Manisa'da öğrencilere işkence yapma olaylarının
sanıklannı bınbirzorluklayargı önüne çıkardık ama,
sonucuna ulaşamadık.
Enflasyonu üç rakamlı tutarlara ulaştınrken, ver-
gi yükünü emekçilerin üzerinden alacak ve vergi
adaletinı gerçekleştirecek girişimleri yaşama geçi-
remedik.
Ama haksızlık etmeyelim. Bir nüfus sayımı ya-
pıp kentleşme yoluyta gelıştiğimizi kanıtlayıverdik.
Sayım sonuçlannı yorumlayan uzmanlar nüfus ar-
tış hızının azalması ile kentleşme oranının yüksel-
mesini "gelişmeningöstergesi" olarak yorumladı-
lar.
Acaba öyle mi diye içimize kurt düştü. Önce 7
Nisan 1924 günü 68 sayılı Resmi Gazete'de yayım-
lanan 442 sayılı Köy Kanunu'nun birinci maddesi-
ni okuduk:
"Nüfusu iki binden aşağıyurtlara 'köy' ve nüfu-
su iki bin ile yirmi bin arasında olanlara 'kasaba'
ve yırmi binden çok nüfusu olanlara 'şehir' denir.
Nüfusu iki binden aşağı olsa dahi belediye teşki-
latı mevcut olan nahiye, kaza ve vilayet merkezle-
ri kasaba itibar olunur. Ve Belediye Kanunu'na ta-
bidir."
Sonra 1990 sayımı sırasında sekizi büyükşehir
statüsünde 2 bin 53 belediye bulunduğunu ög-
rendik.
Aradan geçen yedi yılda belediyelerimizde
783'lük bir artış olmuş ve 2 bin 836 sayısına ula-
-şHmış:KirrHnı polrtikaatann oy kaygısı ile il yapıian
ilçelerden ve ilçe olarak onlara bağlanan köylerden
kazanmışız, kimini de nüfusu 2 bini aşan köyler-
den.
Insanlanmız, köylerindeki koşullar değişmeden
sırf nüfus artjşı yüzünden bir gecede kentlerde ya-
şamaya başlamışlar.
Özal döneminde gelişmişliğimizi kanıtlamak için
her başvurana sürücü ehliyeti verirdik ya (Sanırlar-
dı ki bu uygulama ile gelişmişliğimizi kanıtlarsak bi-
zi AB'ye alacaklar) şu kentleşme ışine de bir ko-
laylık getirsek diyorum.
Belediye olma koşulundaki nüfus sayısını 500'e
indirsek dünyanın en kentleşmiş ve dolayısıyla ge-
lişmiş ülkesi olmamız işten bile değil. Bakarsınız in-
san haklanna saygısızlık rekorunun yanına kentleş-
me rekorunu koyup, bizi eleştiren ülkelere "ama
ben senden daha kentliyim" diye hava atma hak-
kını kazanıveririz.
Uygarfaşma yolunda yalandan kim ölmüş ki...
•
Başbakan Mesırt Yılmaz'ın ABD gezisinin ar-
dından doğalgaz ve Bakû-Ceyhan petrol boru hat-
tı konusunda VVashington-Moskova arasındaki çe-
kişmeye koşut gelişmeleri Lale Sanibrahimoglu
yazdı.
•
DSP lideri ve Başbakan Yardımcısı Bülent Ece-
vit'in 1998'e ilişkin değerlendirmelerinı Ankara Bü-
romuz duyurdu. Haberimizi ız\eyen günlerde de
kimi gazetelerin manşetlerinde yer aldı.
•
1948'den bu yana otomotiv endüstrisinin gelişi-
mine ve yeni otoyollar yapımına olanak sağlamak
amacıyla gözden çıkarılan demiryolu taşımacılığı,
2. Ulusal Demiryolu Kongresi ile yeniden günde-
me geldi. TCDD Genel Müdürü Tekin Çınar'ın
açıkladığı, önemli yerleşim yerleri arasında açıla-
cak koridorlarla yolcu ve yük toplamının arttırılma-
sını amaçlayan projesiyi Oktay Ekincİ haberleş-
tirdi.
Dokunulmazlığının kaldınlması istenen DYP Mil-
letvekili Ömer Bilgin'le ilgili fezlekeleri ve yolsuz-
luk suçlamaJannın aynntılannı Ayşe Sayın haber-
leştirdi.
•
Avrupalı sendikacılar Francisca Sanchez ve
Patrick Itchert'in küreselleşmenin Avrupa'da da
sendikal hareketi olumsuz etkilediği. toplumsal ka-
zanımları zayıflattığı yönündeki görüşlerini kendi-
leriyle görüşen Banş Doster aktardı.
•
Bir süre önce yürürlüğe giren sigara yasağının
önlenmesine ilişkin yasağa rağmen cezai yaptı-
nmların eksikliğini ve uygulamadaki belirsizlikleri
Ipek Yezdani haberleştirdi.
Metin Göktepe davasını Merih Ak haberleştirir-
ken, Ozan Yayman görüntüledi. Manisa'daki iş-
kenceci polisler davasını Necati Aygın, polisin
ajanlık teklif ettiği üniversite öğrencisi Ali Serkan
Eroğlu'nun kuşkulu intiharını da Hakan Dirik ak-
tardı.
1998 yılının gönlünüzce geçmesi dileği ve say-
gılarımızla.
Orfıan.erincfr/ raksnet.com