27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 ARALIK 1997 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 Fo Tiyatrosu'nun amacı uygar, çağdaş bir tiyatro için gereken bilinçli kamuoyu oluşturmak hep ldrli ve bozuktur' • Çağdaş tiyatro yazarlannın 'en günceli' ve bu yılın Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Dario Fo ve Franca Rame'nin oyunlannın ve kitaplannın Türkiye temsilcisi olan Füsun Demirel'in Nurettin Şen ile birlikte yönettiği Açılım Yayınlan, iki ustanın beş kitabını daha yayıma hazırhyor. KûMrServisi-''KırkdörtyıIlıkbuiki sanat kışkırtjcısuun >apıtlannı ülkemi- ze taşırnak, oğrencilik yıllanmdaki düş- lerimdi Onlann özeüikle Kadın Oyun- lan'nı izlediğimde. boğazıma bir şeyler düğümJenmiş, beynimde binierce soruy- faı salondan aynlmıştım. Kadın ve daha sonra da kadın sanatçı ofananm onııru ve keyflni bana Uk yaşatan bu iki ustanın oyunlandır." Bu yıl aldığı Nobel Edebiyat Ödü- lü'nü eşi. mücadele yoldaşı Franca Ra- me ıle paylaşan Dario Fo'nun oyunlan- nm ve yaymlannın Türkiye temsilcisi Füsun DemireL bu oyunlan İtalyancadan çevıriyor ve Nureflin Şen ıle yönettiği Açı- lım Yayınlan 'nda yayunlanıyor. F&N Ajans olarak Dario Fo'nun telif haklanna sahip olan Fûsun Demirel, ay- nı zamanda dostu olan, •çagımızın dahi- si' olarak nitelendırdiği aktör-yazar-yö- netmen Dario Fo'nun tüm yapıtlannın dilimize kazandınlması düşüncesinden yola çıkarak Kadın Ovunlan'nın birkıs- mını çevırmiş. 'Kadın Oyunlan I'de ka- dın ve erkeğin sonsuz yaşam serûveni, sevdalan, tutkulan, acılan, ihanetleri an- latıhyor. Okurken zaman zaman ağlatan ve çok güldüren yaşam serüvenlerini an- latan 11 kadın oyunu bulunuyor. Hep gerçeklerden yola çıkıyor Dario Fo. durumlan oluştururken hep gerçeklerden yola çıkıyor ve yazdığı her oyunda soru sormayı sürdürüyor. Stamm- heim Cezaevi'ndekı toplu kıyımdan sag olarak kurtulan tek kışi mahkûm Igmar Moefler'ın savunma avukatına anlattık- lan 'YannObcak'; Meinhof un cezaevin- deyken mektuplanna aktardığı duygula- n ve gözlemlenyle 'Ben Llrike, Bağın- yorum', Euripides'in tragedyası 'Me- dd^^yafarlanılarak, kendisıni genç âşı- ğı olarak terk edıp giden, kocasını ceza- landmnak için çocuklannı öldüren bir anneyi, bir halk kadını olarak düşünüp Umbro-Toscani diyalektiğı ile yazdıkla- n ve feminist politıkayı destekleyen en önemli oyun parçası 'Medea' ve 1970'li yıllarda siyasal görüşleri nedeniyle ka- çınlarak işkence ve tecavüze uğrayan FrancaRame'nin kendi yaşadığı bu ola- yı oyunlastırmasıyla ortaya çıkan 'Teca- vüz'... Özellikle 1977 yılında Italya'da femi- nist hareketin yogun yaşandığı sırada ortaya çıkar Kadın Oyunlan: Çarmıha Gerili Meryem Ana, Filistinli Bir Kadın, Dario Fove Franca Rame lşçi Kadın, Mahkûm Kadın, Tecavüze Uğrayan Kadın, Teröristin Anası, işken- ce Gören Kadın, Partizan Ana, Romalı Lysıstrata, Medea ve diğerleri... Kadın oyunlan feminist hareket için- •de mevdanlarda. salonlafdai'çatİırfard&;' fabrikalarda yüzlerce kez oynar. Ve Ital- ya sımrlannı aşarak dünyanın pek çok ülkesinin seyircisiyle buluşur. Bu monologlarda yaşamda olduğu gi- bi başkahramanm hep erkek olduğunu vurguluyor Fûsun Demirel. Buoyunlar- da kadın ve erkeğin sonsuz yaşam serü- veni, sevdalan, tutkulan, acılan, ihanet- leri anlanlıyor, okurken zaman zaman ag- latan ve çok güldüren yaşam serüvenle- ri. Açılım Yayınlan, Franca Rame ve Dario Fo'nun "Kadınlardan Konuşa- hm", Dario Fo'nun "Klakson, Borazan- lar ve BırÜar". "Bir Anarşistin Kaza So- nucu Ölümü"nden sonra yıne Rame- Fo'nun bırlıkte yazdıklan "Kadın Oyun- lan D", "Anlacak Kadın", "Ncredeyse Kadm: Enzabetn", "Aktörün El Khabı- V, "Aktörûn El Kitabı-II''yi yayıma ••naîftflıyor. Çıkışı ohnayan ûrkütücü dongfl 1979'da Aldo Moro cinayetini "Mo- ro Olayı'' adıyla oyunlaştıran Dario Fo, oyundakı 'soytan' olarak iktidan temsil eden siyasılere şöyle seslenir: "Öylebir tnzakkunlunuzkikmıseninbaşıağrnna- yacak Çıkışı ohnayan ürkütücü bir döngü. tüyler ürpertki bir labirent bu, son noktası daima ölüm sesi verijor!" 198I'de ikinci bir oyun daha yazar: "Klakson Borazanlarve Btrttar". Küçük bir değıştirme yapar: Kaçınlan bir siya- si değil de bir sanayici olursa, hele Fi- at'ın sahibi Gianni Agnefli kaçınlırsa acaba devlet bu kez ne yapardı? Oyun- da sermaye, devlet, halk üçgenindeki ılişkileri sorgulayan yazar, her zamanki modern fars üslubunu ve Commedia deH'Arte'nin sahneleme tekniklerinı kul- lanır. - • "Bir Anarşistin Kaza Sonucu ötânnl" ise en bilinen oyunu Dario Fo'nun. 1969'da Milano'dâ bir bomba patlar, 16 kişi ölür ve polis anarşistleri suçlayarak aralanndan birini tutuklar. Giuseppe Pi- neOi'nin ölüsü gözaltmda tutulduğu em- niyet müdürlüğünün penceresinden atıl- mış olarak buhmur. Pinelli'nin öiürnü apa- çık bir cinayettir. Güncel siyasetteki durumlan yansıtan bir tiyatro sunan Fo Tıyatrosu. "adalet- siztiğin vesosyal baskılann altmı kahn çiz- gUehe çizhor ve iktidan eUerinde bulun- duranlandeşjfre ediyor,ironiw taştomay- b." Günlük yaşamdaki haksızhkJara ve baskılara karşı, güldürürek karşı çıkıl- ması duygusunu güçlendiren Dario Fo ve Franca Rame; üısan haklan, tutuklu haklan, kadın hareketi, işçi haklan ve ben- zeri bir sûrü sorunla mücadele eden in- sanlar için daima hazırlar. Shakespe- are'den, Brecht'ten, ama özellikle Com- media dell'Arte 'den etkılenen Dario Fo, sanah, siyasetten, ideolojiden ayırma- nın çok tehlikeli olduğunu vurguluyor. "Sanat diğerierihden anndmlmış, saf, temiz kalabilir mi? Sanat kirlidir, bozuk- tur. Saf temiz sanat olamaz,çünkfi sanat yaşama kuvvetli bağlaria bağjMhr." "Dario Fo, yarun yüzyıla yaklaşan ti- yatroyaşamında,yaratbğı, ürettiğioyun- lar aracıhğryla her tûrlü iktidara, adakt- sizftge, haksızhğa, soygun düzenine, din sömürüsüne fars oyunlanyla tepki ve- rir." Halkm diliyk konuşuriar Füsun Demirel'e göre Dario Fo ve Franca Rame'yi izleyenler, alışageldiği gibi sadece ağlayarak ya da gülerek ev- lerine dönmezler. Izleyici katılımcıdır. Oyunlar izleyici ile paylaşılır. Çogu za- man onlann yönlendirmesi ile oyunla- nn metninde değişimler olur. izleyici sorgulayıcıdır. Oyunun politık aksiyonu- na katılır. Fo Tiyatrosu'nun amacı uygar, çağdaş, bir tiyatro için gereken bilinçli bir kamuoyu oluşumuna yardımcı ol- maktır. 1968 yılında Dario Fo ve Franca Ra- me, ülkedeki ve dûnyadaki politik deği- şimlerin etkisiyle tiyatro anlayışlanna farklıhk getirirler ve halk tiyatrosu yap- maya karar verirler. Bu anlayışla oyna- dıklan oyunlardaki seyirci sayısmda bü- yük patlamalar olur. Orneğın bir sezon- da 240 bın kişi oyunlannı izlemeye ge- lir. Bu sayının büyûk bir kısmı yaşam- lannda hiç tiyatroya gitmemiş insanlar- dır. Seyirciyi akın akın Fo'nun oyunla- nna çeken bu sihir nedir? Bu sihir en ya- lın şekliyle tiyatro anlayışıdır. Halk tiyatrosu yaparlar ve onlann di- lini konuşuriar. Onlann sorunlannı sah- neye taşırlar; şiddeti, açlığı, cesareti, onuru, bilinç kazanmayı, cinselliği, var oluşu konuşurlar. Bunu büyük bir eğlen- ceyle sunarlar. Geleneksel halk tiyatro- su (Commedia dell'Arte) özelliklerini sahneye taşıyıp, insanlan eglendirerek bir düşünce ortamı yaratırlar. Bunca başa- nlarnasıl elde edilmiştir? Elbette44 yıl- Iık sanat yaşamlannda sonsuz sorunlar yaşarlar. Her türlü baskı, sansür şiddet ve yasakla karşüaşırlar. Salon sorunu onlann yakasını bırakmaz. Ama tiyatro yapma inancı onlan yıldırmaz. Sokak- ta, meydanda, herhangi bir binada, bir alandaonlar oyunlannı sergilemeyi sür- dürürler. Bugüne dek 64 ülkede oyunla- n oynanır. "Ortaçağ soytanlanna özgû bir şekfl- deegemen gfiçleri iğnetemesinden ve so- kaktaki insanı \üceltmesi"nden ötürü Nobel Edebiyat Ödülü'ne layık görülen Fo'yu; Isveç Akademisi, çağdaş tiyatro yazarlannın 'en gûncefi' olarak nitelen- dirip gerçek anlamıyla 'soytan' unvanı- nı hak ettiğini ve "fevkaladedddibirhi- cfv ustası" olduğunu beiirtmişti. İris Yaymcılık, 6'sı çeviri olmak üzere 10 kitapla 'Mizah Kültürü Dizisi' hazırladı Gülme, karikatür ve komedi üzerine Küttûr Servisi- İris Yayıncıük, dört aylık mizah kültürü dergisi 'Güküken'den sonra 6'sı çeviri, 4'ü telif olmak üzere 10 kitapla •Mizah Kültürü Dizisi' hazırla- maya başladı. Gülme, mizah-komedi, karika- tür ve resim gibi ilgi alanlannı felsefı, estetik, psikolojık, kari- katür tarihi ve toplumsal açılar- dan irdeleyen kitaplar arasında Hippokrates'ın 'Gülme ve De- liliğe Dair', Cnarles Baudelaire Gülmenin Özü', Ernst rLGomb- rkh-ErnstKris Sanatta Karika- tür, Mizah ve Yergı', Franz Ro- senthal 'Erken tslamda Mizah', Arthur Koestler 'Mizahta Ya- ratma Edimi', John Morreall 'Gülmeyi Ciddiye Almak', Mns- tafa Şeİdp Tunç 'Niye Gülüyo- ruz ve Kime Güîüyoruz?', Tur- han Selçuk 'Grafık Mizah', Tan Oral 'Yaza Çize_\ Türgut Çevi- ker 'Karikatür Üzerine Yazılar'. Yaklaşık 2000 sayfa cıvannda bu 10 kitaplık 'Mizah Kültürü Dizisi'nin tümü 1998' in ilk haf- talannda yayımlanacak ve piya- sa\a dağıtılacak. Baudelaire'in başka yûzfi Delilik ve akıh ayıran çizginin, topromun genel geçer yargılan- nın 'sınınnda yer aldığını bilen Hippokrates için, çizginin öteki taraftna geçene deli sıfatını taka- rak acımak, aslında çoğunluğun kendi varoluş bıçimini aklama- sından başka bir şey değıldir. Ama çizgiyi aşma cesaretini ve bilgeliğini gösterebilen de, cid- diyet sayılanın komiğini ortaya koyabilme özgürlüğünü kazanır. MehmetAli Kılıçbay' ın Türkçe- siyle sunulan 'Gülmeye ve De- liliğe Dair'; ciddiyet-komıklik, akıl-delilik karşıtlıklannın bir durulan yer sorunu olduğunu Charles Bauddaire gösteriyor. Erken Islam'da Mizah, esas olarak Hicri II./ miladi VTI1. yüz- yılda yaşadığı sanılan ünlü bir Arap mizahçısı Eş'eb hakkmda bir monografi denemesi. Franz Rosenthal, aynca bu kitabı ts- lam mizahma ait çahşmalann bugünkü durumunu incelediği bir bölümle, Eş'eb'e mal edilen 161 fıkra ve hikayeyi içeren bir metin çevirisi bölümü eklemiş. Bu metinlerden hareketle Eş'eb dönemi Medınesi'nin ve daha genel olarak Arap dünyasının sosyal- kûltürel bir tasvirinı de yapmaya çalışmış. ProfDr. Ah- met Arslan'ın Türkçeleştirdiği kitap, Islam dünyasmda gülme konusundaki kuramlann kısaca incelendiği bir bölümle sona eri- yor. Şair ve eleştirmen Charles Ba- udelaire, genel olarak mizahla. özel olarak da karikatürle çok ilgilenmiş, 'Gülmenin Özü 'nde üçü uzun biri kısa dört metin ka- leme abnış. Bu metinler, birey- sel eleştiri öncülerinden birinin, kullandığı her sözcüğün tadını ve yoğunluğunu bilen derin bir oza- nın gülünce ilişkin düşünceleri- Arthur Koestler nin göstergesi gibi. Gülme, mi- zah ve karikatür üzerine yazılmış bir çok yapıtta 'kaynak' olarak gösterilen trfen Yalçın'ın çevi- risiyle sunulan bu metinler Ba- udelaire'in başka bir yüzünü gös- teriyor. Sanat tarihçisi Emst rLGomb- TanOral Gombrich'in metinlerinin bir bö- lümü kitaplara girmiş, kimileri ise dergilerde kalmış. Sevinç,Öz- can Kabakçıoglu ve Levent Gö- nençinçevırdiği 'SanattaKari- katür, Mizah ve Yergı 'yi oluştu- ran metinler ilk kez bu kitapta bu- luşmuş. . . U\Z\ĞQ Hippokrates, Baudelaire, Gombrich- Kris, Arthur Koestler, John Morreall, Mustafa Şekip Tunç, Turhan Selçuk, Tan Oral ve Turgut Çeviker'in kitaplan yer alıyor. rich ve ruhbilimci Ernst Kris, önce 'Karikatür llkeleri 'nde (1938) sonra 'Karikatür'de (1940) zaman içinde gülme. mizah, ko- mik, karikatür ve resimsel yergi olgulannı tarihsel, toplumsal, es- tetik ve ruhbılimsel açılardan ir- delemişler. Kitabı oluşturan sekiz metin- den biri, sadece Karikatür, bağım- sız olarak yayımlanmış, Kris'in çalışmalan ise sanat ve ruhbi- lim ilişkisinin ırdelendiği diğer yazılanyla bir kitapta buluşmuş; 'Mizah Yaratma Eylemi', Art- hur KoesÖer'ın 'Act ofCreation' (Yaratma Eylemi) adlı geniş kap- samlı, ilginç yapıtının mizahı tüm yönleriyle irdeleyen, hem bilgilendirici hem de kışkırüCT ilk bölümden oluşuyor. Kitap, bi- limsel keşfin, sanatsal özgünlü- ğün ve güldürüye özgü esinin temelinde yatana bilinçli ya da bilinçsiz süreçler hakkmda bir kuram öne sürüyor. Koestler, bü- tün yaratıcı etkınliklerin temel bir düzenı paylaştıklannı gösterme- Turhan Selçuk ye ve düzenin ana hatlannı çiz- meye çalışıyor. Sevinç ve Öz- can Kabakçıoğlu'nun Türkçe- siyle 'Mizah Yaratma Eylemi', 'gülmenin manügı', 'gülme ve duygular', 'mizah çeşirJeri' ve 'mizahtan buluşa' olmak üzere dört ana başlıkta ele almıyor ve sorunsalı etlcileyici bir dil ve an- latımla sunuyor. Nortwestem Üniversitesi Fel- sefe Bölümü öğretim üyelerin- den John Morreall, 'Gülmeyi Ciddiye Almak 'ta (Taking La- ughter Senousy) enine boyuna gülme olgusunu felsefe ve top- lumsal açılardan irdeliyor. Ku- bilay Aysevener ve Şenay Soyer çevirdiği kitapta Morreall, gül- me ve mizah üzerine genel bir ya- nıt bulmaya ve insan yaşamın- daki yerini göstermeye çalışa- rak, ınsan deneyiminde gülme- cenin yerini belirleyerek, daha ge- niş anlamda felsefi bir incele- meyi gerçekleştiriyor. Modern eğitim alaıunda ülke- mizin ilk pedagog ve felsefeci- lerinden olan Mustafa Şekip lunç'un 192I'de Suhulet Kita- bevi'nden çıkan 'KimeGülüyo- ruz ve Niye Güîüyoruz' adlı kü- çük risalesi, ilgi alanı üzerine yayımlanmış ilk eseri. Bu yapı- tı 1945'te bir denemesinde Berg- son'un 'Gülme' adlı yapıtuun bir tür adaptasyonu olduğunu söyler. Bu adaptasyon, renkli bir dün- yada geziniyor: Karagöz-Haci- vat, Kel Hasan, Nasreddin Hoca gibi beylik mizah dorukîannı içeren Türk mizah alaıunda, gün- lük hayatı kuşatan gelenek ve göreneklerden de yola çıkarak 'gülme' olgusu, Türk toplumun- daki 'gülme' ceşitli açılardan ir- deleniyor. 'Grafık Mizah', Turhan Sel- çuk'un karikatür üzerine yazdı- ğı yazılan, basma verdıği söyle- şiler, katıldığı açıkoturum ve so- ruşturmalarda dile getirdiği söz- lerden yapılmış bir kurgudan oluşuyor. Kitap bir bakrma Tur- han Selçuk'un romanı gibi de nitelendîriliyor. Mimarük ve çevre 'Yaza Çize'de, Tan Oral'ın mi- zah, komik ve karikatür dışrnda- eğitimini yaptığı- mimarhk ala- nında da yazılan yer alıyor. Bun- lann bir bölûmünde, mimarlık ve çevre kavramlan karikatür bağ- lamında irdeleniyor. 'Karikatür Üzerine Yazılar' ise, 1977'denbaşlayarak karika- tür ve Türk karikatür tarihi üze- rine çalışan Turgut Çeviker'in yayımladığı yazılardan yapılmış bir seçmeyi içeriyor. Kitap, ga- zete ve dergiler için yazılmış ya- zılannm yanı sıra, inceleme ve araştırma yazılan ve yayına ha- zırladığı karikatür albümlermin önsözlerine de yer veriyor. Bu derleme, Osmanlı'dan Cumhuri- yet'e uzanan Türk karikatürü de- neyiminin ana çizgilerini, sorun- lannı yansıtıyor. ODAK NOKTASI AHMETCEMAL Politik Olamayan Sanatın Kısırlığı... Bana şöyle diyenler var "Bir kûltür ve sanat say- fasına göre enikonu politik sayılabilecek yazılarya- zjyorsun..." Kanımca bu saptama, benim böyle bir sayfaya göre "biraz fazla politik kaçan " yazılar yazmamdan değil, fakat Türkiye'de sanatın politiklikten artık iyi- ce uzaklaşmış olmasından kaynaklanıyor. Türkiye'de sanatın gittikçe artan ölçüde politik ol- maktan, başka deyişle gerek toplumun sorunlan- nı, gerekse bireyi ve bireyin toplumsal konumla bağlantılı sorunlannı dün-bugün-yann ekseninde eleştirel tutumla yansrtmaktan uzaklaşmasının te- melinde her şeyden önce bulunduğumuz ortamın artık "düşünme özürtü" bir ortama dönüşmüş ol- ması gerçeği yatıyor. Enis Batur'un geride bıraktığımız pazar günü Cumhuriyette yayımlanan "Asıl Düşünce Suçu" başlıklı yazısı, kanımca bu bağlamda son zaman- lann en önemli yazılanndan biriydi. Yazısında dü- şünce üretmeyi çıkış noktası alan Batur, ağızlardan hiç düşürülmeyen düşünce suçuna çok farklı -ve temel!- bir açıdan değinirken şöyte diyor: "Türkiye, düşünce suçu' kategorisinde Batı demokrasileri tarafından yıllardır hakiı olarak sıkıştınlıyor. Bu ko- nuda fikirüretemryoruz pek; genellikle tavıralmak- la yetiniyoruz. Bazı kesimler için tavır almak yeter- li olabilir, gelgelelım, bir ülkenin düşünen insanla- n söz konusu olduğunda gerekli, ama yeterli değil tavır almak: Birde 'düşünce suçu1 konusunda dü- şünmek, düşünce üretmek gerekir: Siyasal, hu- kuksal, etik çerçevede ince ölçülere ulaşmak için çaba gösterilmeli." Batur, bu bağlamda kalyan aydınlannın kendi ül- kelerinde "düşünce suçu" kavramını beliriemek ve ortadan kalkmasını sağlamak için ne gibi düşünsel çabalar harcadıklannı en yeni ömeklenyie sergile- dikten sonra şu saptamayı yapıyor: "Avnjpa ente- lektüelleh.. kunı sıkı nûmayişler yapacaklanna ça- lışıyor, üretiyor, düşünsel bir baskı bulutu yaratma- ya çalışıyoriar. Türkiye'de, ister felsefi olsun, ister siyasal, düşünce üretme sıkıntısı yaşıyor durumun- da oluşumuz, bizim asıl düşünce suçumuz. Ne sol- da felsefi bir atak göze çarpıyor, ne merkezde, ne de sağda. Öyleyse: Henüz yokuz biz." Enis Batur^un düşünce suçuyla ilintili olarak de- ğindiği düşünce üretememe konumu, ülkemizde pek çok alandaki kısıriığın temel nedeni olarak gösteri- kebilir. Bu, öncelikle sanatın bir türlü yeterince po- litik olamaması için de geçeriidir. Burada bir durum saptaması olarak vurgulana- bilecek birkaç nokta var. Her şeyden önce, Türki- ye'de sanat, genelde artık tartışılmıyor. Üstelik bu söylediğimiz, sanatın yalnızca uygulaması için de- ğil, fakat ne yazık ki geniş ölçüde eğitımi için de ge- çerii. Hangi dalda olursa olsun, sanat eğitımi veren kurumlar, çoğunlukJa birer "uygulama okulu" ol- maktan ileri gidemiyor. Programlarda yer alan "ku- ramsal" nitelıktekı dersler, sanat oğrencıleri ıçın sa^ natın her bakımdan tartışılabileceğı düşünce fo- rumlan olma bağlamında yetersız kalıyor. Bu ders- lerin adı doğrultusunda, çoğunlukla kuram ezber- leyen öğrenciye, sonuçta sanatın düşünce temeli- ni oluşturabilecek bir kafa üretkenliğı becerisinin bi- linci aşılanamıyor. Durum, eğitimin dışındaki alan için de farklı de- ğil. Bugünün Türkiyesi'nde sanatı, içinde oluştuğu toplumsal temele oturtarak inceleme konusu yapan çalışmalar neredeyse parmakla sayılabilecek kadar az. Görünüştü yapılan kimi "sanat tartışmalannın" temeline inildiğinde ise ortaya çjkan tablo, genel- likle yinelenmekten iyice eskimiş yargılardan, stğ gö- rüntülerden başka bir şey yansıtmıyor. Bu duru- mun kaçınılmaz sonuçlanndan biri olarak kimi doğ- ru sooılann yanrtlan, yeterli bir düşünce temelının eksikliği nedeniyle, çoğunluklayanlış yerlerde ara- nıyor. Ve kaçınılmaz soru, kendiliğinden ortaya çıkıyor: Yoğun bir düşünce birikimiyle beslenemeyen bir sanatın, yeterince politik olabilmesi düşünülebilir mi? İTÜ Mezunlap Derneği'nden Eytem Arıca rositali • Kültür ServisH ITÜ Mezunlar Derneği, kûltürel etkınlıkler kapsamrnda konserlere ev sahipliğı yapmaya devam ediyor. Bu etkinlikler çerçevesinde bugün saat 18.30'da Eylem Anca'nın katılacağı keman resitali gerçekleştirilecek. Konser Bestekâr Hacı Faik Bey Sokak No. 3 Balmumcu adresınde bulunan Enka Rönesans Restorant'ta gerçekleştirilecek. Nazan Erkmen Japonya Bienali'ne secüdi • Kültür Servisi- 1998 Japon tllüstrasyon Bienali'ne seçilen sanatçılar arasında bir Türk kadın grafik sanatçısı da bulunuyor. Grafik sanatında kitap resimlemeleriyle tamnan Nazan Erkmen. bienale, direktör Nadayuki Hasegawa tarafından davet edildi. Bir yıl süreyle Japonya'nın 8 değişik kentinde yer alacak olan bienale, sanatçı, Dede Korkut resimleriyle katılıyor. 50x70 cm ebadında airbrush tekniğiyle yapılan resımler, Önel Yayınevi tarafından büyük boyutta ve üç ayn dilde Armanya'da kitap olarak basılacak. Aynca Bratislava Bienali'nde bu yıl Nasrettin Hoca resimlemeleriyle ügi çeken sanatçının yapıtlan dünyanın değişik kentlerinde sergileniyor. BUGUN • CRR'de saat 19.30'da Kamran Ince ve Susan Waterbury'ın katıldığı Keman-Piyano ikilisi konseri izlenebilir. (232 98 30) • tDSO saat 20.00'de Zehra Yıldız arusına 'Tosca'yı sahneliyor. (251 10 23) • tFSAK'ta saat 19.30'da Ali Öz'ün katıldığı 'Cumartesi Anneleri' başlıklı saydam gösteri izlenebilir. • BORUSAN KÜLTÜR VE SA1NAT MERKEZİ'nde saat 19.00'da Borusan Oda Orkestrası 4 Yaşında başlıklı söyleşi izlenebilir. (292 06 55) • RAHRKÖY BELEDtYE TİYATROLARI'nda saat 20.30'da 'Hadi Öldürsene Canikom' adlı oyun izlenebilir. (661 19 42) • AKSANAT'ta saat 12.30'da laser-disc'ten Paul Simon konseri ve saat 18.30'da Tahsüı Aydoğmuş'un katıldığı 'Piramitlerin Gölgesinde' başlıklı dia gösterisi izlenebilir. (252 35 00)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle