25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 KASIM 1997 CUMARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER Atatürk'ü Anlamak... BAHİR M. ERÜRETE1S Hukukçu Y üce önder Atatürk'ü mik alanlarda devlerin etkinliği" ola- \e onun ilkelerini en rak görüyorsa; de\Tİmciliği "Bugün iyi biçimde anlama- eMeettiğjmizbaşarubize ancak ilerle- nın ve anlatmanın yo- me ve uygarüğa doğru bir yol açmış- lu öncelikle, O'nun tır. Yöksa, uygarhğa -henüz- ulaşmış çok açık olan, çesitli değiliz. Bize ve çocuklanmıza düşen iyi biçimde anlama- nın ve anlatmanın yo- lu öncelikle, O'nun çok açık olan, çeşitli söylev, demeç. bildiri, genelge, yöner- ge gibi devrimlerinin niteliklerini ve nedenlerinı açıklayan söylemlerini in- celemektir. Örneğin cumhuriyetçiliği "Demokrasi esasına müstenit hükü- metlerde, egemenlik. halka, halkın ço- ğunluğuna aittir. Demokrasi prensibi. egemenliğin ulusta olduğunu, başka bir yerde olamayacağını anlabr. De- mokrasinin en açık şekli cumhuriyet- tir" diyerek. cumhuriyeti. ulusal ege- menlik ve demokrasi ile eşanlamlı olarak açıklıyorsa: ulusçuluğu "Tür- kiye Cumhuriyeti'ni kuran halka Türk ulusu denir" diyor ve Türkiye Cumhuriyeti'ni. ulusal ant sınırlan içinde. ülke. ilke ve dil birliği idealin- de, tam bağımsız bir devlet olarak ta- nımlıyorsa; halkçüığı aralannda, bi- reysel ve sınıfsal ayncalık bulunma- yan, halkın devlete egemen olduğu, halk için, halk yaranna. halkla bütün- leşmiş ve emeğe yüce değeri veren bir toplumsal birliktelik olarak görüyorsa; devletçiliği "Bireysel çahşma ve etkin- liğL temel ilke saymakla biriikte, ola- bildiğince az zaman içinde, ulusu gö- nence, ülkeyi bayındıriığa eriştirmek için, ulusungenel ve üstün çıkariannın gerektirdiği işlerde ve özellikle ekono- görev, bu yol üzerinde duraksamadan yürümektir. Herhangi bir hedefe eriş- mekle yetinmeyeceğiz. Daima ileriye gjtmek için çabşacağız" diyerek sürek- li devrimcilığı. çağdaşlık için kaçmıl- maz sayıyorsa; laikliği "Laiklik yal- nızca, din ve dünya işlerinin aynlması demek değildir. Türk yurttaşlannın vicdan, ibadet ve din özgürlüğü de- mektir" diye açıklıyorsa, birilerinin ortaya çıkıp, bu söylemlere ters düşen açıklamalarda bulunması, bu ilkelere başka başka anlamlar vermeye kalkış- masının gerçeklerle bağdaştınlması olanaksızdır. Öteden beri bilinçli bir şekilde Ata- türk'e ve devrimlerine karşıt olanlann bu ilkeleri çarpıtma gayretleri yanın- da, kendisini çağdaş sayan bir başka kesimin, saptırma girişimlerini Ata- türkçü çağdaşlıkla bağdaştırmak ola- naksızdır. Yukanda. en özet şekilde Yüce Ön- der'in kendi ağzından sunmaya çalış- tığım ve her biri, öbürünün aynlmaz parçalan olarak bir bireşmeyi (sente- zi) içeren bu ilkelerden, yalnızca bir bölümünü, kendi işine geldiği gibi ka- bullenip, bir bölümünü ısrarla göz ar- dı etmeyi sürdürenlerbu kesimdir. Ör- neğın, devrim ilkelerinden yalnızca laikliği ya da devletçilik ya da devrim- ciliği ön plana alarak, ulusçuluk \e halkçılık gibi kavramlan göz ardı et- meye çalışanlar, bu kavramlara oldu- ğundan çok daha başka anlamlar ve- renler, hatta daha ileri giderek. ilke ve devrimlerin bir bölümünü açıkça red- dedenler, bunlan topluma bir dayatma imişçesine sunmaya çalışanlar. "Mus- tafa KemaT deyip de, "Atatürk" de- meyi kabullenemedikleri için, bu omıriu soyadı, ısrarla kullanmaktan kaçınanlar. Atatürk'e saldırmanın ge- tıreceği tepkiden çekınerek, tnönü'yü, ilkelere saldırmak için hedef göste- renler. giderek, gerici (mürteci) ke- simle bir noktada buluşmaktadırlar. Şu iyice bilinmelidir: Devrimlerin ve ilkelerin tümü birbirini tamamlayan bütünün parçalandır. Bir bölümünü yadsıyarak Atatürk'ü anlamak olanaksızdır. Sözde demok- rasi adına, kıyafet devrimini de. dayat- macılık olarak göstermek isteyenler de aynı yanlışlığın ıçindedir. L'ygar- lıkta "öz" ile "biçim" birbirinın ta- mamlayıcısıdır. Bugün hâlâ yeşil sa- nk ve kara çarşafı simge olarak kulla- nanlann kafa yapılannın da aynı dü- zeyde olduğunu kim yadsıyabilir? Tersini savunanlar mürtecılik ile de- mokrasiyi nasıl bağdaştırabilirler? Bu düşüncede olanlara en iyi yanıt yine Ulu Önder'den gelmıştir: 30 Ağustos 1925 'te bu konuda Kastamonu'da hal- ka yaptığı konuşmada şöyle diyordu: " Yapûğımız ve yapmakta oMugumuz devrimlerin ereği, Türkiye Cumhuri- yeti halkını bütünü ile çağdaş ve bütün anlam ve biçımı ile uygar bir toplum durumuna ulaştırmaktır. Devrimimi- zin temei ilkesi budur." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri. 1989 Bas. Cilt: Il.Sa. 224.) Kuşku yok ki, Atatürk'ü en doğru bilmenin ve anlamanın yolu, yine O'nun kendi söylemleridir. Ulu Önder'in kendi ağzından Türk ulusuna mesajı niteliğindeki belge "Büyük Nutuk" olarak adlandınlan ve onun 1927 yılında CHP Büyük Ku- rultayı'nda altı gün süre ile bizzat oku- duğu Söylev'dir. Bu büyük söylev, 1919 yılından başlayarak 1927 yılına kadar olan sü- recin öyküsünü kapsar. Sonunu ıse, Türk ulusunun tek dayanağı saydığı "gençliğe hitabı" ile bitirir. Sevgili Atatürk'ün tarihsel söylev- lerinden çok önem taşıyan bir başka- sı ise, cumhuriyetin onuncu yıldönü- münde. 1933 yılı Cumhuriyet Bayra- mı'nda verdiğı çok veciz söylev dir. "Onuncu Yü Nutku" olarak anılan bu söylevın, Büyük Nutuk'tan en önem- li farkı. Büyük Nutuk'un, önemli öl- çüde. devrimsel atılımlan, geçmişte kalmış olaylan. gelecek kuşaklara ak- tarması. eşanlatımla, büyük ölçüde geçmişi irdelemesi söz konusu oldu- ğu halde. Onuncu Yıl Nutku'nun da- ha çok, geleceğe dönük beklentileri açıklamasıdır. Bu nedenle Onuncu Yıl Nutku'nu, Ulu Önder'in Türk ulusu- na "vasiyeti" olarak algılamak gere- kir. Yüce Önder'in, yaşamını ve etkin- liklenni inceledığımizde, O"nun tüm girişimlerinin başan ile sona erdığini görmekteyiz. O. öylesıne gerçekçi, sağlam görüş ve kımlığe sahipti ki. atacağı her adımda. mutlaka başanlı olacağına yürekten inanıyor, yapma- yı tasarladığı ışlerin sonucundan ve başansından kuşku duymadığı için, daha tasanm ve karar aşamasında, so- nucu. oluşmuşçasına belirtmekte sa- kınca görmüyordu. Daha Erzunım ve Sıvas kurultaylan sırasında arkadaşla- nna "ulusal bir giz (sır)" olarak söy- ledikleri tek tek gerçekleşmiştir. Kanımca. Onuncu Yıl Nutku da, Ulu Önder'in, o güne değın henüz ger- çekleşmemiş. ancak kendisinin ger- çekleşeceğınden kuşku duymadığı ül- küsünü dile getiriyordu. Yüce Önder, o nutkunda, "Az zamanda çok ve bü- yük işler yaptık. Fakat yaptıklanınızı asla yeterii göremeyiz'" diyor ve ekli- yordu: "Çünkü. daha çok ve daha bü- yük işler yapmak zorunluluğunda ve karanndayız. Yurdumuzu dünyanın en bayındır ve en uygar ülkeleri düze- yine çıkaracağız. Lİusumuzu en geniş gönenç, araç ve kaynaklanna sahip kı- lacağız. Ulusal kültürümüzü, çağdaş uygartık düzeyinin üstüne çıkaraca- ğız'' \e ekliyordu: "Asla şüphem yok- rur ki. Türklüğün unutulmuş bü\ük medeni vasfi ve büvük medeni kabiü- yeti. bundan sonraki inkişaftv la. âtinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir gü- neş gibi doğacaktır." Cumhuriyet'in Temeli ERTUGRUL KAZANCI E& K urtuluş Savaşı'nın çetin koşulla- nndan geçerek, yepyenı bir dev- letın bağımsızhğını onaylattıktan sonra siyasal ve yönetsel yapıyı değiştıren Mustafa Kemal: "Cumhuriyet'in temeli kültür- dür" diyordu. Anadolu bozkınnın tam ortasında yükselen bu ses. Doğu dünyasında pek rastlanma- mış bir tavn da göstermekteydi. Önce Birinci Dün- ya Savaşı'nın, ardından da emperyalizmin ülke- sel saldınsının sancılanyla boğuşmuş bir halkın bağımsızlık sonrası ilk amaç olarak "kültürlü top- lum" olmaya yöneltilmesi çok düşündürücüydü. Çünkü: sanayı yoktu, tanm yoktu. tanmsal ko- şullar ilkeldi ve ekonomik yaşanun tümü ulusla- rarası sermayenin denetimi altındaydı. Yirminci yüzyılın son o.n beş yılına damgasını alabildiğine vuran "yeni dünya düzeni" veya "küresefleşme" adlan altındaki sömürünun ilk açık pazan olarak da Anadolu seçılmişti. Öte yandan Lozan'da bır ulus ve onun ülkesınin varlık nedenlerinı "yedidü- vele" kabul ettirmeye çalışan tsmet Paşa: "Küçük Asya'da yüzbinlerce insan serseriler gibi evsiz, barksız ve işsiz tam bir sefalet içinde dolaşıp dur- maktadır" derken acı bir sosyal tabloyu gözler önüne açıkça sermekteydi. Işte bu koşullarda. "Halife-Suhan" efsanesinin çarpık odağı etrafinda şekillendirilmiş bir toplu- mun bağnaz dünyası, ekonomik dengesizliklerin kapitülasyonlarla ağırlaştınlmış ortamında ken- disini yeni bir rejimin, yani cumhuriyetin içinde bulmuştu. Cumhuriyet ise: "temeli kültür" bulu- nan bir zemine dayanmayı kesinlikle öngörmek- teydi. "Kemalista\dınlanmadevrimi",genış halk kit- lelerinin kültürle yoğrulmuş bir bilincin etkisiyle, sonunda her aynntıyı sezerek sorunlan kavTayıp kalıcı ve başanlı çözümler üreteceğini tam bir isa- betle saptamıştır. Bundan dolayı da "Anadolu İh- tüali" bir kültür ihtilaline dönüşerek, toplumun ufkunu alabildiğine açarak genişletmiştir. Böylesi bir tutuma göre; aydınlatılmış bir dü- şünce yoğunluğunun çapı; tanmdan sanayiye, eği- timden sağhk ve ulaşıma kadar yaşanu ilgilendi- ren her aland^btlimsel ve çağcıl uygarlık düzeyi- ne kolayca:\ r arabiHr. tlerici vetoplumcu yapılı uy- gulamalann işlevi ise devrimci ivmeyi ayakta tut- maktır. Bunun tabanı da elbette kültürdür. 3 Mart 1924 tarihli "Tevhid-i Tedrisat" (Öğre- tim Birliği) yasası, bu ülke halkını akıl ve mantı- ğa dayalı bir eğitimin kültür birikimiyle tanıştıran son derece önemli bir adımdır. "Medeni hukuk" alanındaki düzenlemelerden tutunuz da harf dev- rimine kadar çeşitli yenilikler, ileri bir kültürel dü- zeye ulaşabilmenin tutarlı aşamalandır. Plana da- yalı sosyal adaletçi ekonomiden işe başlayıp, Hal- kevleri ve Halkodalannın bınlercesine doğru uza- nan yayılmalar hep toplumcu kültür ufkunun sos- yal yansımalandır. "Millet Mektepleri" sürecinin tüm yurttaşlan kapsayan atılımı. Köy Enstitülerin- de ülke gençliğinın her alanda bilgili ve becerili olmasıyla sürdürülmüştür. Kısacası; geri bıraktınlmış birtoplumun sosyo- ekonomik bo^tlu yaşamsal sorunlan ileri ve çağ- cıl düzeyli bir kültür potasında eritilerek. çözüm- lenmeye çalışılmıştır. Kemalist Devrimin en tutar- lı yanını da bu derinlilik oluşturur. Atatürk ve lnönü dönemlerinin ülke ve halk ya- ranna elde ettiği kazanımlar 14 Mayıs 1950 tari- hinde kesintiye uğratılmıştır. Anadolu insanının kendisine özgü yapısının yanı sıra halkçı ve dev- letçi öğeleri ağır basan bir ülke dokusunun kaza- nımlan yeni siyasal iktidarca yok sayılarak, yeri- ne "küreseHeşme" uyduluğuna bağh adımlar atıl- mıstır. Bu adımın ölçüsü de: "küçûk Amerika" olabilmenin etrafinda çerçevelendirilmıştir. Ar- dından ise, örneğin; Kamu tktisadi Teşekkülleri gibi kurumsallaşmış toplumcu yapılann tamamı işlevlerini yitirme dönemine sokulmuşlardır. Dı- şa bağımlı ve özentilerle dolu bir dünyaya gelişi- güzel kucak açılmıştır. Kitlelere yönelik ilerici ve katılımcı anlayışın yerini; bireyci, zaman zaman tutucu ve hatta emperyalizme destek verici bir ta- vır almıştır. Gerçekten de: göç toplumu durumu- na getirilmiş bir ülkede sağhksız sanayileşmenin, tanmsal zemine sırt çevirişin, gericilik ve uydu- culuğun, Asya-Afrika halklannın bağımsızlıkla- nna bile karşı çıkışın iç ve dış kötücül yönetsel po- litikası. "hükümet etme" sayılmıştır.Kuruluş yıl- lanndaki cıhz olanaklanyla yetenekli gençlerini yurtdışı öğrenime kültürel gelişimler için gönde- ren bu ülke, sonralan gençliğini çağın gerisinden yana karanlık dünyasına "rabıtalar" kurarak, gön- derir olmuştur. Dünya klasik edebiyat yapıtlannı birbiri ardı sıra yayımlatan bir devlet tutumunun yerine; kitaplan bile tutuklayan biranlayış geçmiş- tir. Düşünce suçlan icat eden, kovuşturan, sürgü- ne gönderen ve eziyet eden egemen bir tavır be- lirmiştir. Köşe dönücü. talan edici ve sosyal ada- letçiliği reddeden bir görüş halkımıza "çare" ola- rak sunulmuştur. Bağımsız. onurlu, uluslaraıası ıhşkilerde eşitlik- ten yana. ekonomide kCTdi-üyalcian'öziafede du- rabilen, bilirh yandaşı, çağcılVe topluhicû kültür yaklaşımı sona erdirilerek; değersiz, behcillikler- le yoğrulu ve kaımaşık özentilerle dolu öznel sap- tırmacıhklar "küreselleşme kültürü" olarak ko- nulmuştur. Atatürkçü aydınlanma devriminin "Cumhuriyetin temeli kültürüdür" yaklaşımındaki ulusalcı, ilerici ve toplumcu an- layış ve inanış varoluşumuzun sonsuza değin temeli olmalıdır. PENCERE Aypupa'ya Anadolu'dan Girilir... AB'nin Avaıpa birliği kapısındaki bekleme kuyru- ğuna bile giremiyoruz; ama, kimı zaman Alman hü- kümet ya da Fransız devlet adamlanndan birısi ağ- zımıza bır parmak bal çalıyor "Türkiye Avrupalıdır." Aman ne çok fşvıniyoruz, ellerimize zil takıp şıkı- dım şıkıdım oynuyoruz; ne var ki alaturka kafanın "or- yantal dansı" çok sürmüyor. Avnjpabizidışlıyor... -.. Ne zaman içledi?.. Bir: 1923 Devrimi'nden sonra kurulan Atatürk Cumhuriyeti'nin saygınlık sürecinde... Iki: ikinci Dünya Savaşfndan yeni çıkan Avrupa bi- tikken ve utanç içindeyken... Ne yazık ki o dönemler geride kaldı; şimdi Avru- pa'nın şamar oğlanıyız. • 19'uncu yüzyıl boyunca Osmanlı, Avrupa kapısın- da el pençe divan durdu. Fransız Cezayir'e sömürü prangasını vurmuştu; ama, Istanbul'daki Fransız Se- firi Türkiye'de insan haklan avukatı gibi davranabili- yordu; Ingiliz, Hindistan'dakı paryalann canınaoku- yordu; ama, Babıâli'de Ingiliz Sefiri'nin afrasından taf- rasından geçilmiyordu; Rusya, Orta Asya Türkleri'ni köleleştırirken Osmanh'daki Hıristiyanlara arka çtkı- yordu. Osmanlı süklüm püklümdü... Ne değişti?.. Osmanlı süklüm püklümdü, biz püklüm süklümüz, Avrupa'da sürekli aşağılanıyoruz. Neyapmalı?.. • Mustafa Kemal "Batılılaşma" sözcüğünü ya hiç kullanmadı ya da ancak birkaç kez kullandı; Atatürk "muasır medeniyet" dedı... Yani "çağdaş uygarlık!.." Avrupa'daki "Aydınlanma Devhmi"ni Türkiye'de "Batılılaşma" diye anlayıp "alafrangalaşma"y\ "uy- gariaşma" ile bir tutmak yanılgısınalkinci Dünya Sa- vaşı'ndan sonra başlayan çok partili rejimledüştük... Bugünkü halimiz gulünçtür. Lüks tüketimle eğlence ve fuhuş endüstrisinde Avrupa'yı çoktan solladık... Alafrangalaşma yolunda Avrupa'yı geçtik; ama, AB kapılan sımsıkı kapalı... Büyük devletlere Osmanlı'da "Düvel-i Muazza- ma" denirdi; 21 'inci yüzyılın eşiğindeki Türkiye bun- ların kapısında rezil rüsva oluyor. Avrupa'ya Ayrupa'nın kapısından girilmez. * ''. '' Avrupa'ya Anadolu'dan girilir. Nasıl?.. Aydınlanma Devrimi'ni benimseyeceksin, laiklik yaşam biçimine dönüşecek... insan haklanna gölge düşüren ne kadar yasa var- sa, çöp sepetine atacaksın... -' Temel özgürlükleri eksiksiz sağlayacaksın... Ceza ve tutukevlerinde ne kadar fikir suçlusu var- sa, hepsini salıvereceksin... Laik cumhuriyeti demokratikleştirme yolunda ne gerekiyorsa gerçekleştireceksin... • Bütün bunlan yaptığın, zaman AB'ye seni almasa- lardahiÇbirşeyd^işmez... J X ^EJt ^ ^ g O Başın dıktır ve onurlusun.. „ • • ir.-r . îS-iS Dünya neAB'den nedeAvrupa'dan oluşuyor, kos- koca bir insanlık var. Ve bu insanlıkta Türkiye'nin her zaman yeri var. HAYDİ CAM ŞİŞELER KUMBARAYA! Kullandığımız cam şişeleri, kavanozları... Bütün cam ambalajları Cam Şişe Kumbaralarına atalım, camın yeniden doğuşuna hep biriikte katkıda bulunalım. ÖA*. CAM AMBALA Bilgi için : (0262) 653 80 36 ÇEVKO VAKFI Ü T İ S İ D İ I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle