Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 25 KASIM 1997 SAU
8 DIŞ HABERLER
THE DTOEPENDENT 'ın haberine göre Ingiltere'de sadece geçen yıl 11 bin hayvan bu deneylerde öldürüldü
Askeri deneylerde
hayvan katliaıııDış Haberler Servisi- lngiltere'de or-
dunun kimyasal ve bıyolojik süah de-
neylerinde kullanılarak kaüedılen hay-
van sayısının son yıllarda büyük bir
artış gösterdiği ortaya çıktı.
tngjltere'de yayımlananan Indepen-
dent gazetesi geçen yıl 11 bin hayva-
nın bu deneylerde katledildiğini yaz-
dı. 1992 yılında 4.500 hayvan dene-
ye tabi tutulurken bu rakam geçen yıl
tngiliz Savunma Değerlendirme ve
Araşürma Acentası'na (DERA) göre
iki kattan fazla artarak 11.22 l'e yük-
seldi.
Askeri deneylerde anestezi yapılmış
domuzlann bağlanarak yakın patlama
halinde vücutlannda oluşan hasar öl-
çüldüğu ve yüksek hızdaki fuzelerin
beyin dokusu üzerindeki etkilerini
araşürmak için maymunlann gözleri-
ninüstûndenvurulduğuaçıklandı De-
neylerde bu hayvanlar dışında koyun,
fare, keçi, sıçan ve tavşan gibi hayvan-
lann da kullanıldıgı biliniyor.
lngiltere'de hayvanlann bu tür test-
lerde kullanılmasına karşı gelen bü-
yûk bir kamuoyu olmasına karşın de-
neylerin hâlâ devam ettiğini yazan In-
• Ingiliz ordusunun
gerçekleştirdiği
deneylerde kullandığı ve
öldürdüğü hayvan
sayısının her yıl
katlanarak arttığı ortaya
çıkartıldı.
dependent. "savaşyaralanınasıvetrav-
mayönetinıi araşürmalan" yapan Sa-
vunma Tıbbi Servisi'nin bu yıl şim-
diye dek 46 domuz, 14 koyun ve se-
kiz tavşan kullandığını bildirdi.
'TesÜer güvenli ve etkin
koruma için yapıhyor'
Askeri testlerin artışı lşçi Parti-
si'ndenparlamenterPBulFlyiıııı'e DE-
RA yönetıcisi JohnChisholmtarafın-
dan verilen yanıtta ortaya çıktı. Chis-
holm, hayvan testlerinın "ordu güçle-
rine, özdoperasvtMirisklerinckarşı gii-
VHIBve etkin korunma saglamayı amaç-
ladtğuu'" belırtti.
Bu arada Liberal Demokrat parla-
menter Norman Baker, DERA'nın 36
askeri test proje lisansına sahip oldu-
ğunu, bunlardan alüsının ağır cezaya
çarptınlabilecek son derece acı veren
deneyler olduğunu açıkladı.
İşçi Partisi sözünü tutmadı
Ingiliz lşçi Partisi seçim öncesinde
parti politikasını açıklarken silah ge-
liştirilmesi ve testi için hayvanlann
kullanılmasını yasaklayacagını belirt-
mesine karşın bu sözlerinin gerçekleş-
memesi yüzünden eleştirilere maruz
kahyor. "Bu testlerin DERA'da yaph-
lan normal bir iş okluğunu söylüyor-
lar" diyen Baker, tngiliz Hükûmeti-
nin biyolojik ve kimyasal silahlann
panzehirleri için deneyler yerine kur-
şunlan ve patlayıcılan deneyen bu
testlere göz yumduğunu söyledi.
Hayvanlara Yardım derneği gibi
bazı dernekler ise insanlann savas, sı-
rasında hayvanlann verdiği tepkileri
vermediğini söylüyor. Bu dernekler,
ABD Savunma Bakanlığı'run Körfez
Savaşından dönen birliklerin, göster-
diği behrtilerin hayvan deneylerinde
görülmediğine ilişkin raporunu gös-
teriyorlar. Maymunlargöderinden vurularakfuzelerin beyin dokusundaki tahrip gücii öJçülüyor.
Filipinler'in başkenti Manila'da başlayacak yürüyüş haziranda Cenevre'de noktalanacak
Dünya çocıık îşçfler içîn yürüyecekDış Haberler Servisi-Ço-
cuk işçi çalıştınlmasını pro-
testo etmek amacıyla küre-
sel bir yürüyüş düzenlen-
mesi planlandı. 17 ocak
1998"de Filipinler'in baş-
kenti Manila'da başlayacak
olan yürüyüşe dünyanın her
yerindeki çocuk haklan ör-
gütlerinden destek yağıyor.
Amaç, küresel bir kamuoyu
yaratarak hükümetlerin, iş-
verenlerin ve toplumlann
üzerinde bir baskı kurmak
ve çocuk işçi çalıştınlması-
na karşı harekete geçirmek.
Şubat ve mart aylannda
Brezilya'nın Rio kenti ve
Güney Afrika'nın Cape-
town kentlerinden yürüyü-
şün diğer kollan harekete
geçecek. Eylemciler, hazi-
ran ayında Isviçre'nin Ce-
nevre kentinde Uluslarara-
sı Çalışma Örgütü'nde
(ILO) yürüyüşü sona erdi-
recekler. Dünyada çocuk iş-
çiliğin en yoğun olduğu ül-
kelerin başında gelen Hin-
distan'daki bir sivil toplum
kuruluşu bu küresel yürüyü-
şe önderlik ediyor.
Çocuk işçi çahştınlma-
sayısının her yıl
yüzde 25 arttığma
dikkat çeken
çocuk haklan
örgütleri
17 Ocak 1^98
tarihinde
başlayacak ve
dünya çapında
sürdürülecek bir
yürüyüş
gerçekleştirecekler.
sına karşı harekete geçen
ve bu küresel yürüyüşün
önderliğini yapan Çocuk
köleliğüıe karşı Gfiney As-
ya Birlği'nın kurucusu Hint-
h Kailash Sarvarthi, "20.
yüzyıl ekonominin ve silah-
lanmanın küreseüeşmesini
yeterince gördü. Önümüz-
dekiyüzyıklainsan sevecen-
liğinin ve dayanışmanın kü-
reseUeşmesi için mücadele
vermeliyiz'' diye konuştu.
Resmi rakamlara göre
Hindistan'da 14 yaşın altın-
da çalışma yaşamına atılan
çocuk sayısı 17.5 milyon.
Ancak Satyarthi gerçek ra-
kamın 60 milyon olduğunu
ilen sürüyor. Düşük maaş-
larla kimi zaman boğaz tok-
luğuna çalıştınlan bu ço-
cuklar her sektörde yer alı-
yorlar. Satyarthi, geçen ay
Norveç'ın başkenti Oslo'da
düzenlenen uluslarası kon-
feransta Hindistan gibi çok
sayıda çocuk işçi çalıştıran
ülkeleri boykot etme gibi
girişimlerin gündeme geldi-
ğini ancak bu durumun iş-
leri daha da güçleştireceği-
ni vurguladı. Omeğın Bang-
ladeş'te konfeksiyon atöl-
yelerinde çocuk işci çalış-
tınlmasmı engelleyen bir
yasarun uygulamaya geçiril-
mesi ile 50 bin çocuğun so-
kağa döküldüğü ya hırsız-
lığa ya da dilenciliğe başla-
dıklan belirtiliyor.
Yasalara uyulmuyor
Satyarthi'ye göre hem
Hindistan'da hem de diğer
ülkelerde, hükümetlerin
"eTîn'de çocuk işçi çaîıştml-
masını engelleyen bir sürü
yasa mevcut. Ancak uygu-
lanmıyorlar. Bu yüzden kü-
resel bir yürüyüş düzenle-
yerek topluma çocuklann
eğitim haklannın olduğu-
nu benimsetmek ve hükü-
metler ve işverenlerüzerin-
de toplumsal bir baskı ya-
ratmak istiyorlar. Hindis-
tan'da ise çocuk işçi çalış-
tırma giderek felaket bo-
yutlanna ulaşıyor. Çocuk
işçi sayısının her yıl yüzde
25 oranında arttığına dikkat
çekiliyor.
BIÇAKSIRTI
EROL MANISALI
Sermaye-Siyaset İlişkisl
ve Ekonomik Sonuçları
Türkiye'nin ekonomik gelışmesi ve büyümesi para-
lelinde, sermaye birikiminin ve gelirin dar bir alana sı-
kışıp kalması ve sıyaset ile bütünleşmesi büyük sorun-
lar yaratmaya başlamış bulunuyor.
Eğer dar alana sıkışan bu güç "U/us/ararası a/ana yö-
nelip" dışardaetkinlik kazanabilseydı, dışardan içeri net
gelir transferi sağlayacak ve içerdeki ekonomik ve sos-
yal sorunlann büyümesini engelleyebilecekti.
Japonya'da kapital-siyaset bütünleşmesi uzun yıl-
lardan beri bulunmasına karşın bunun sakıncalan;
- Sermayenin dış geürteri arttıran,
- Dünya ekonomisinde üstünlük sağlayan gelişme-
si ile törpülenebilmektedir.
Çünkü, dış ekonomik etkinlik ve dışardan ıçeriye
doğru yaratılan net gelir akışı, içerde, sermaye-siyaset
bütünleşmesinın olumsuz etkilerini hafifletmekte, hat-
ta fazlasıyla karşılayabilmektedir. Türkiye'de ise serma-
ye-siyaset bütünleşmesi, "sadece içerde işlevini sür-
dürmekte", dışardan içeriye, toplumu rahatlatacak bo-
yutlarda gelir sağlayamadığı için, içerde, bu beraber-
likten kaynaklanan sorunlan engelteyememektedir.
Japonya örneğinde "dış sepetten içeriye transfer",
Türkiye örneğinde, "uiusal sepetten payalma" durum-
lan, iki ülkede ortak parametre olan siyaset-sermaye
bütünleşmesini, çok farklı refah etkileri yaratmasına yol
açmaktadır. Türkiye'dekı sonuçlar gelir bölüşümünün
bozulması, kişı başına gelirin yeterince artmaması, rant
ekonomisine dayalı enflasyonist yapılanma, kronik ka-
mu açtklan biçiminde olagelmektedir.
Japonya örneğinde ise dışardakı etkinlikten sağla-
nan yüksek gelir,
- İçerde kişi başına geliri hızla büyütmekte,
- Vergi gelirleri arttınlabilmekte,
- Işsizlik azalmakta ve sosyal amaçlı transfer harca-
maları arttınlabilmektedir
Bu birbakıma, gelişmekte olan ülkelerin kısırdöngü-
südür. Sanayi ve teknolojıde önde gidip uluslararası pi-
yasalarda etkinliklennı arttıran ülkeler, net gelirtranfse-
ri yapabılmektedirier. Aynca verimlilik artışının ve yük-
sek teknolojının sağladığı ek avantajlardan da yararla-
nabılmektedirler. Buna karşıhk gelişmekte olan ülkeler,
içerden dışanya "gelir transferettıren" konumda kal-
maktadırtar. Uiusal düzeyde gelişme olsa bile, artan ge-
linn önemli bir kısmı, dışanya kaymaktadır. Her alanda-
ki göreceli geriliğin yol açtığı bu durum, sonuçta, için-
den çıkılmaz bir kısırdöngü yaratmaktadır.
Bu ille de, "Birileri kazanırken diğerieri mutlaka kay-
beder" kuralını doğurmaz. Birileri fazlaca kazanırken di-
ğerieri kaybetmese bile, marjinal sınıriar içınde kazanç
sağlamaktadıriar. Bu ise kısırdöngüyü kıımalanna yet-
memektedir. Bu nedenle siyaset-sermaye bütünleş-
mesi, gelışmiş veazgelişmış ekonomilerdefarklı sonuç-
lann doğmasına yol açmaktadır. Bunun ölçüleri de çok
açıktır Şu sorulara yanıt vererek aradakı farklan göre-
bilıriz:
- Siyaset-sermaye bütünleşmesi, dış ekonomik iliş-
kilere otumlu mu, olumsuz mu yansıyor?
- Gelir bölüşümünü bozuyor mu, düzeltiyor mu?
- Kişi başına geliri yeterlı düzeyde arttınyor mu, art-
tırmryor mu?
- Işsizligı azaltıyor mu, arttınyor mu?
Bu sorulara olumlu yönde yanıt veriyorsak, o ülke-
de siyaset-sermaye bütünleşmesi, demokrasinin man-
tığınaters düşmesine rağmen, ekonomikyönden olum-
lu etki yapıyor demektir. Japonya örneğinde olduğu gi-
bi.
Yanıtlar olumsuz ise, "uiusal gelirin, siyasal gûç ara-
cılığı ile bozuk paylaşımınrn" gerçekleştiği ortaya çıkar.
Türkiye'de siyaset-sermaye bütünleşmesi;
- Kamu kaynaklarının yanlış kullanımı,
- Içeride yaratılan "dışsal tasarruflann" dengesiz da-
ğılımı,
- Vergi adaletsizliği ve kamu açığı,
- Ucuz işgücünün ve işsizliğin devamı,
- Enflasyonist yapılanma ve fıziki altyapının yetersiz-
liği.
- Sosyal amaçlı fonların azalması gibi sonuçlar do-
ğurmakta, bir taraf kazanırken diğer taraf kaybetmek
zorunda bırakılmaktadır. Siyaset-sermaye bütünleş-
mesi "dışarda etkinlik sağlayamadığı zaman", içerde-
ki "tahribat" bütün çıplaklığı ile ortaya dökülmektedir.
Azgelışmiş ülkelerde sosyo-politik ve sosyo-ekonomik
kültürün yetersiz düzeyde oluşu, bu kısırdöngüden çı-
kılmasını engellemektedir.
ÖRÜŞ/Dr. ANDREW MANGO
Kıbns Sorununda Yeni GelişmelerKıbns sorunu, özü bakımından basit, günden
güne evrimi bakımından ise son derece karmaşık
bir sorundur. Işin özüne bakacak olursak, Kıbrıs
adası içinde ve etrafında başgösteren anlaşmaz-
lıklar kümesi, imparatoriuklann dağılmasmın kla-
sik sonucudur. Imparatortuklar tanımı gereği ço-
kuluslu ve çok toplumludur. Bu ulus ve toplumla-
n bir arada yaşatan ve yöneten güç çekilince, her
bir unsur kendi kendini yönetmek, kendi kaderi-
ni kendisi tayin etmek ister. Yabancınm yönetimın-
den kapı komşusunun yönetimine geçmek iste-
mez. Bu da yerel çatışmaya yol açar. Çatışmanın
sonucunu yerel güç dengesiyle dünya güç den-
gesi belirier. Sonuç bölünme, bölünmenin yol aç-
tığı göçler, şu veya bu tarafın zafer ya da yenilgi-
si, nadiren uzlaşmadır. Bu tür etnık çatışmalar sı-
rası ile Osmanlı, Avusturya - Macaristan, Ingiliz,
Fransız, Rus-Sovyet ımparatoriuklannın terekesi
olan topraklarda sık sık başgöstermiş, tasfiyesi dip-
tomatlan yıllarca uğraştırmıştır. Etnik sözünü kul-
lanmamın nedeni, bunun uiusal, dinsel, kültürel ol-
sun br toplumu diğertoplumlardan ayıran tüm özel-
likleri kapsamasındandır. Bu ayıncı özellikler Kaf-
kasya'da din ve dıl, Bosna, Lübnan'da ve Kuzey
Irlanda'da yalnız din, Ispanya ve Avrupa'nın diğer
birçok yerinde yalnız dildir. Kıbns'ta ise hem din
hem dildir ve buna eklenen örf ve âdet, yani kül-
tür sözüyle ifade ettiğimız yaşam biçimi farklan.
İmparatoriuklann banndırmış olduğu çokulus-
lu topluluklann çözülmesi acıklı bir süreçtir. Bir
arada yaşamanın yarattığı kültürzenginliği kaybo-
lur, iş bölüşümü bozulur; ocaklar söner. Dolayı-
sıyla bu çözülmeye çare bulmaya çalışmak, ge-
çici de olsa uzlaşmalar aramak, bir arada yaşa-
maya yeni temeller, yenı siyasi formül ve yasal çer-
çeveler yaratmak en doğru yoldur. Ne var ki za-
manında çözülme sürecine müdahale edilmeme-
si ya da müdahalenın başansız olması sonucu et-
nik toplumlar birbirinden kopmuşsa, hele bu ko-
puş silah zoru, kanlı bir biçimde gerçekleşmişse
geriye dönüş hemen hemen ımkânsızdır. Bunu
hem gelişmekte olan hem de gelişmış ülkelerde
görüyoruz. Son yıllann en büyük göç dalgasını
yaşamış olan Hindistan'a geçmiş Hindu'ların es-
kı yurtlanna dönmesini öneren yoktur. Avrupa'da
Almanlann eskiden Almanya'nın olan Batı Polon-
ya topraklanna, Polonyalılann da Ukrayna'ya ve-
rilen yerlere dönmesi söz konusu olmuyor. Avru-
pa'da bütün çabalar, çözülmemiş olan çokuluslu
topluluklan korumak, çözülmüş olanlar arasında
da iyi ilişkiler kurmak noktalannda toplanıyor. Ta-
pu paylaşılmış veya başkasına geçmişse, iyi kom-
şuluk, birbınnın tapusunu tanımakla başlar.
Gelelim Kıbns'a. Osmanlı Imparatoriuğu zama-
nmda oluşan ada nüfusunun kanşık etnik yapısı
Ingiliz yönetimi altında fazla değişikliğe uğrama-
mıştı. Türkiye ile Yunanistan arasında ahali mü-
badelesı olurken Kıbns'taki Rumlarta Türkler ay-
nı kasaba ve köylerde kanşık düzende yaşamayı
sürdürdüler. Ama tam bir kaynaşma hiçbir zaman
olmadığı için Ingiliz yönetiminin sonu ufukta gö-
rününce, iki toplum da ayrt isteklerini gerçekleş-
tirmeye koyuldu. Buisteklerbirbirinezıttı.Çoğun-
lukta olan Rumlar butün adayı Yunanistan'la bir-
leştirmeye çalışrken Türkler, Rum tdaresı altına geç-
mektense, adanın bölünmesinı ve bir kısmının
Türkiye'ye bağlanmasını ıstediler ki bu istek ka-
çınılmaz olarak nüfus mübadetesinı de içeriyor-
du. Ingiltere, önerdiğı çözümler Rumlar tarafından
reddedilınce, iki toplumun da kendi kaderinı tayin
etme hakkına sahip olduğunu ılanetri. Bunun ada-
nın bölünmesıne yol açacağını anlayan zamanın
T""V ış dönya, 1964'ten bu yana
m 1 yalnız Rumlar'dan oluşan
JL^r Kıbns Cumhuriyeti hûkûmetini
adanın tek meşru hükümeti olarak
tanımaya devam etti, KKTC ise
Türkiye dışında hiçbir devlet tarafından
tanınmadı. Dış dûnya, fıili durumu
tasdik etmedi ve sonuçta, meşhur
Fransız deyimiyle, "Pays legal", yani
yasal ülke ile "pays reel", gerçek ülke
arasında uçurum açıldı.
Yunan Başbakanı Karamanlis, sorunu iki taraflı
olarak Türkiye ile çözrneye yanaştı. 1959'da Zü-
nh'te bir araya gelen Türkiye ve Yunanistan baş-
bakanlan Kıbns sorununun çözümü için ortak bir
formül bulup anlaştılar. Ingiltere'nin de katıldğı for-
mül uyannca ada, iki Ingiliz askeri üssü hariç, ba-
ğımsız cumhuriyet olacak, iki toplum bu cumhu-
riyetin yönetimini paylaşacak, Türkiye ile Yunanis-
tan, Ingiltere ile bıriikte Kıbns'ın yeni statüsünü ga-
ranti ederek adada bir miktar asker bulunduracak-
tı. Ikitoplumlu bağımsızlıkformülü, ikisinidemem-
nun etmekten uzaktı, özellikle Rumlara baskı ile
kabul ettirildi.
İki toplum arasında gerçek uzlaşma olmayın-
ca, yeni kurulan dengeler derhal bozuldu. 1960ta
yürüriüğe giren Kıbns bağımsızlık anayasası hiç-
bir zaman tam olarak uygulanmadı. Rum toplu-
munun önderieri onu hukuki yoldan kendi lehle-
nne değiştirmeye çalıştılar. Bunu başaramayınca
Aralık 1963'te Türk toplumuna saldınp adada ha-
kimiyetlerine engel olan mevzuatı zorla kaldırma-
ya teşebbüs ettiler. Bu teşebbüs iki kez daha ye-
nilenecekti: 1967'de ve Temmuz 1974'te. Türki-
ye'nin müdahalesive Kıbns'taki Türk toplumunun
dırenci üç teşebbüsü de akım bıraktı. Ingiltere
müdahale hakkını kullanmak ıstemedi ve topu
1964'te Birteşmiş Milletler'e attı. Ne var ki o za-
rnandan bu yana adada bulunan BM Banş Gücü,
silahlı çatışmalara manı olamadı. Eninde sonun-
da Kıbns silah zoru ile ikiye bölündü. Diğer deyiş-
le, savaş çıktı ve savaşı Rumlar kaybettiler. Sava-
şı nüfus mübadalesi izledi. 1964'ten beri Rumlar-
dan ayn yaşayan Kıbns Türkleri adanın kuzeyin-
de toplanarak tek taraflı olarak 1975'te Federe
Türk Devleti'ni, 1983'te ise bağımsız Kuzey Kıb^
ns Türk Cumhuriyeti'nı kurdular. Ne var ki dış dün-
ya 1964ten bu yanayaJnız Rumlar'dan oluşan Kıb-
ns Cumhunyeti hükümetini adanın tek meşru hü-
kümeti olaraktanımaya devam etti; KKTC iseTür-
kiye dışında hiçbir devtettarafından tanınmadı. Ya-
ni dış dünya fiili durumu tasdik etmedi ve sonuç-
ta, meşhur Fransız deyimiyle. Pays legal, yani ya-
sal ülke ile pays reel, gerçek ülke arasında uçu-
rum açıldı. Bunun nedenlerinı düşunmekyararlı olur
sanınm.
Insanlık tarihinde eksik olmayan savaşlar ı
nellikle bir banş antlaşması ile sona erdirilir.
vaşa katılmamış devtetler de antlaşmanın yapıl-
ması için ağırlıklannı koyarlar. Savaşın yenilenme-
si, geçıcı de olsa, söz konusu değilse, antlaşma,
şuveya bu ödüne karşılık, fiili durumu tasdikeder.
1923te Lozan Antlaşması bu yoldan yapılmıştı.
Türkiye, Ingiltere ve Fransa ile anlaşınca, savaş-
tan yenik çıkan Yunanistan antlaşmayı ister iste-
mez kabul etti. Böytelikle Türk - Yunan ilişkileri uzun
süre normal bir hal alabildi. Elbette ki dünya iş-
lerini savaşsız ıdare etmek çok daha doğrudur, he-
le modern silahlann tahrip edicı gücü düşünülür-
se. l^rtekım Birieşmiş Mılletler savaşlara engel ol-
mak, savaşsız adil bir dünyayı sağlamak için ku-
ruldu. BM üyedevletlerin bağımsızlık veegemen-
lığini, sınırtannın dokunulmazlığını taahhüt etti. Fa-
kat yerel çatışmalan, savaşlan ve bunlann mey-
dana getirdikleri değişimleri önleyemedi. Deği-
şimleri önleyemediği gibi kabul da edemedi ve ka-
bul edemediği için anlaşmazlıklan uzattı.
BM, herkesın mutlak egemenliöinı tanıdığı için
karariannı tatbikte güçlük çekiyor. llgıli taraflar mu-
tabık değilterse, BM kararian havada kalıyor. Keş-
min ve Batı Sahra'da halkoylaması yapılması, Ku-
düs'ün uluslararası şehir olması gibi karariar yıl-
lardan beri raflarda toz topluyor. Bu koşullarda, BM
çatışmaya, savaşa, değışıme engel olamıyor ama
ortaya çıkan yeni durumlan tanıyamadığı için so-
runlar askıda kalıyor ve kaybeden taraflann rövanş
maçı ümitlen beslenıyor Birieşmiş Milletlerde Av-
rupa Biriiği de daıma asgan müşterekın peşinde-
dir. Birçok halde ise asgari müşterek sıfırdır.
SÜRECEK
Konforlu yatırım.
Opel Vectra.
Opel teknolojisi. birinci sınıf konforun ne anlama geldiğini kanıdadi: Vectra'yı yaratü. Ve bu otomobil.
beklenen performansı sergiledi: Bugün Vectra, ikinci el piyasası rakamlan göz önüne alındığında, sahibine
bir yılda % 100'ü aşkın kazanç getinyor O, her an değerine değer katan bir otomobil. Çünkü siz. ona hak
ettiği değen verdiniz. Bu değerin kevfıni doyasıya sürün '
AB1
- tren GL'de sürtıcu.
>JL> de surucu ve on
A B S ) yolcu.cn, CDX\e
Wagon'da surücu, on
e \ jn ha\a yasııklan Kaüanin pedal
\'e daha pek cok guvenJık onlemi
Lazer dokum
ceknıklenyle ureulen
Opeiın \enı nesıl
motoru Ecotec ^'akıt
tuketımını onemlı oranda duşuturken. eşsız
oerformarsından ısla odun \ermivor
Klıma (GL de o
polen filtresı
on camlar. y
avarlı surucu kolmğO
inahtara entegre uzakıan kumandalı merk<
kıl:t N'ectra'nın konfor <Jandartlan arasınd.
ie fs\e* rcnkka tırkiıiık