05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22 EKİM 1997 ÇARŞAMBA 10 KULTUR Türkiye'den seçilecek en iyi yabancı film Oscar aday adayı tartışma yarattı Bakanbk ^Hamam'ı sevmediCUMHUR CANBAZOĞLU Oscar yanşında bu yıl Türki- ye'yi hangi filmin temsil edece- ği konusunda sinema çevreleriy- le Kültür Bakanlığı karşı karşıya geldi. Bakanlığın isteğiyle Antal- ya Altın Portakal ve Adana Altın Koza'da sezonun tümfilmlenniiz- leyen Nur Sürer (ÇASOD), Ni- daKarabol (SESAM), Selda Al- kor (SODER), Turgay Aksoy (Fl- YAP), Erdoğan Tokatlı (Film- Yön). Belma Baş (TÜRSAK) ve Kadri Yurdatap (Türk Sin. Vak- fı), sivıl sinema örgütlen adına oybirliğiyle Ferzan Ozpetek'ın ilk uzun metrajlı denemesi Hamam ı Oscar'a aday adayı olarak seçmiş, karannı da 14 Ekim tarihli bir ya- zıyla Kültür Bakanlığı'na bildir- mişti. Ancak bakanlık, sivil sinema örgütlerinı arayıp Hamam'ın ya- nına iki film daha ekleyip aday adayı sayısını üçe çıkarmalannı is- tedi. Örgütler önenyi gen çevı- rince bakanlık, aralannda Tanju Gürsu, Burçak Evren, Mahmut Tali Öngören, Oğuz Onaran gibı sinema adamlanndan, bakanlıkta sinema işlenyle görevli yetkili- lerden oluşan bir komisyonu dev- reye sokup, adayı seçme yoluna gitti. 'Demokrasi yok bu işte* Konuyla ilgili görüşlerinı aldı- ğımız Bakanlık Sinema Işlerin- den Sorumlu Müsteşar Yardım- cısı Halit Toraman böyle bir ko- rrusyona gerek duyulmasının ne- denini şöyle açıkladı : "Meslek birliklcri olarak biz bir tane seçe- riz, size göndeririz. Siz bunu onay- lamaya, bütün masrafları karşıla- maya mecbursunuz denirse bunu kabuletmemizmümkün değiL De- mokrasi yok bir kere bu işin için- de. Ama meslek birliği olarak üç seçenek gönderelim, siz komite olarak değerlendirin, gönderin denseydi olabilirdi. Sonuçta çok masraflı bir iş bu, 25 mihar mali- yeti var". Bu noktada Oscarlan dağıtan Amerikan Sinema Sanatlan Aka- demisi'nin şartnarnesıne bakmak gerekıyor. Akademi, şartnamede, her ülkenin en iyi filmini sanat- çılardan ve film alanında çalışan kışilerden oluşacak bir organizas- yon, jüri ve konute tarafından se- çilmesini öngörüyor. Bu tanıma göre Oscar aday adayını sivil si- nema örgütlerinın seçmesi nor- mal. ancak HaBtToraman'ın açık- lamasına göre bakanlık da kendi- nı film alanında çalışan kişiler ka- tegorisinde görüyor ve söz hakkj olmasını normal karşılıyor. Ayn- ca. bir çeşit parayı verdiğime gö- re son sözü de söylerim anlayışı var işin içinde. Bu konunun su üzerinde görü- nen, prosedür yanı. Tabii bir de per- de arkası varçekişmenın. Bakan- Bakanlığı ve sinema örgütleri Oscar'a aday adayı Türk fılminin seçiminde karşı karşıya geldi. Sivil sinema örgütleri, bakanlığın isteğiyle filmleri izleyerek Ferzan Özpetek'in 'Hamam' filmini seçti. Ancak tek adaydan hoşlanmayan, gönlü, popülaritesi yüksek olan 'Eşkıya'da olan bakanlık. yeniden bir komisyon kurup adayı saptayacak. lığın her yıl olduğu gibi sivil si- nema örgütlerinin seçtiği filmi, Altın Portakal galibi. Altın Koza ikincisi Hamam'ı tekbaşına aday adaylığına yeterli görmeyip baş- ka adaylara gereksinim duyma- sında Eşkıya faktörünün büyük payı var. Kendini yanşmalar üstü ilan edip hiçbir yanşmaya katilmadı- ğı içın ödülü olmayan ama 2.5 milyon insanı sinemaya çeken Eş- kıya gibi popülaritesi çok yüksek bir filmin es geçilmesınden ba- kanlığın rahatsızlık duyduğu or- tada. Sanınz bu polemik, daha bir süre sanat dünyasını meşgul ede- cek. Kültür Bakanı İstemihan Talay, bakanlığın sivil sinema örgütlen- nin seçimine müdahalesini en iyı- yi bulma arzusuna bağlıyor: u Seçimde kamuoyunun beğe- nisi. ilgisi gibi bütün özelükler dik- kate alınmaİL Bakanlık iyi lüyet- le alternatifli öneri istedi sivil sine- ma örgütlerinden, ama karşıhğın- da tek isim çıktı. Önemli olan en iji)i bulmaktır. Sadece sinemao lann getirdiği tek öneriye bağlı kalmanız bu konuda düşünen, fi- kir üreten, öneri getirebiiecek çe- şitti kesimleri ihmal sonucunu ge- tirir. Bu çerçevede bakanlık sine- ma konusunda bilgisine, değer- lendirmesine saygı duyulan bilim adamlanndan. sinema,sanatçev- reJerinden insanlan davetedip bir değerlendirmeyoluna gittL Bir an- lamda bunun bakanlığın hakkı ol- duğunu düşünü}orum. Kimsenin ahnganhkgöstermesinegerek yok, en ryiyi yapmaya gayret ediyoruz. Türkiye yetenekli sanatçılarryla, ürünleriyle dünyanm her yanında yanşmaİıdır, maliyetini tasarruf anlayışıyla değerlendirmek doğ- nıolmaz." Sivil sinema örgütlerinden ÇA- SOD adına görüş bildiren Nur Sü- rer, dünyanm her yerinde olduğu gibi Türİdye'de de Oscar aday ada- yını sivil örgütlerin seçebileceği- ni, bakanlığın fikir degiştirmesi- ni ganp karşıladığını belirtiyor: "Türkrye bu işe girdiğinden beri aday filmleri sincmadaki srvil ör- gütler seçiyor. bakanlıkla u>ıım içinde hareket ediliyordu. AntaJ- ya'da da bakanla görüştük, dün- yanın her yerinde filmleri sivil si- nema örgütlerinin seçtigini söyle- dik. Tabii dedi.yardımalanna not- lar akurdı. Sonra bize bakanhktan tekfon geldi, sivil örgüderin birer üyesi Antahya'da ve Adana'da film- leri teker teker izledi. Oybirliğiy- le Hamamfilminiseçtik vebakan- hga bildirdik. Biziyine aradılar, da- yaöcı bir tavır içinde, 'Bu filmı seçtiniz ama bir iki aday daha gön- derin' dediler. O zaman bizi ne- den rahatsızedKnriar. madem dev- let bu işi i>i biliyor, kendi yapsın. Zaten iki film bile seyrettiklerini zannetmiyorum. İsviçre'de, İtal- ya'da devlet mi seçiyor yabancı Oscar adayını, hayır sivil örgütler seçiyor. Oscar alan "Umuda Yol- cduk'fflminiİsviçre'nin kültürba- kanı ya da müsteşan seçmedL" Inci Aral yeni romanında, ancak 'ölüm düzleminde' buluşan bir anne ve kızı arasındaki iletişimi sorguluyor Ruhö: mezse, ırFECtRALPTEKÎN Cemal Süreya. "Türkçe'nin gizemle- rini elinde tutan önemli bir yazar" de- mişti İnci Aral için. En başından beri, içinde yaşadığı dünyayı 'önceKkle ken- disı için' anlaşıhrkılmak adına yazdı. Us- talıklı ruh çözümlemeleriyle oluşturdu- ğu öykü ve romanlan. kendini tanıma sürecinde her İnci Aral okuruna kılavuz oldu. Aral, Özgür Yayınlan'dan çıkan yeni romanı 'Hiçbir Aşk Hiçbir Ölüm' ile yine sarsıcı, yine belleklerden silin- mesi güç bir serüvene sürüklüyor biz- leri; bir 'kadınlık' serüvenine. Sevgile- rinin hiçbir zaman çakışmadığı koca bir yaşamın ardından ancak 'ötüm düzlemin- de' buluşan bir anne ve kızı arasındaki iletişim sorunu çerçevesinde aşkı, evli- liği, bağımlılığı, toplumsal koşullan- mışlıklan ve kadının kimlik sorununu alabildigine yürekli bir biçimde kurca- lıyor Aral. Birbirinden çok farklı bu iki insanı, geçmişleri ile yüzyüze getirirken okura da ister istemez kendi yaşamını sorgulama firsatı veriyor. Aral'Ia aşk, ka- dın, bireyin varoluş mücadelesi ve Hiç- bir Aşk Hiçbir Ölüm üzerine konuştuk. Geçmişimizin ağırüğı bûyük - Öykünüzü zamanın doğal akışı için- de anlatmak yerine geri dönüşler ve iç hesaplaşmalara dayanan zor bir kurgu- yu seçiyorsunuz. İNCİ ARAL- Bu. öncelıkle teknik ne- denler, daha sonra da romanın zaman ka\ramıyla ilgili bir durum. Öykü 5 gunde geçiyor; ama 40 yıllık bir süreci kapsıyor. Bu kadar uzun bir zaman di- limini kronolojik bir düzen içinde an- latmak. konuyu fazlasıyla dağıtabilir. Benim romanlanm hep kısa sürelerde ge- çer; ama geriye dönüşler ve geleceği düşlemelerle çok daha geniş bir dilime yayılırlar. Bunun. benim zamam kavra- yışımla da yakından ilgisi var. Ben. tek bir zaman olduğuna inanıyorum, şım- diki zaman. Geçmiş ve gelecek de işte bu şimdiki zaman içerisinde varoluyor. - Romanlannızda yoğun bir biçimde yer alan ruh çözümkmeleriyle okuru da kendi boyutunda bir sorguİama süreci- ne çağıniığınmn farkında mısınız? Hayır, bu bilinçli olarak yaptıgım bir şey değil. Benim tek istediğim, insanı derinlemesine kavTamak. Eğer okur yaz- dıklanm karşısında kendi üzerine düşün- me gereği duyuyorsa ne mutlu bana. Gündelik yaşamlanmız içerisinde çok sığ yerlerde dolaşıyoruz; oysa ki geçmi- şimizin ağırlığı çok büyük. - Kahramanlannızı içsel yokuluklar aracılığıyla çok eskilere, kendi çocuk- luklanna götürmek size nasıl bir tahlil olanağı sunuyor? Ben çocukluk çağını çok önemsiyo- rum. Insanın kişiliği bu dönemde bi- çimleniyor. Bu donemde yaşanan yok- sunluklann acısı, sonraki yıllarda da in- sanı yormayı sürdürüyor. Hemen he- men bütün kahramanlanmın çocukluk yıllanna gidip bir bakıyorum. Bu, on- lann ruh durumlannı daha açıklanırbir hale getiriyor. Kadınlann iletişimsizliği - Kahramanlannızı tüm yanlışlan ve eksikleriyle ortaya koymanıza karşın, onlan hırpalamaktan kaçınıyorsunuz. Edebiyatın sevgisizlik üzerine kuru- labileceğine inanmıyorum. Kahraman- lannı seven biryazanm ben. Onlan hır- palamaktan hoşlanmıyorum. Baştan olumsuz bir tip olarak tasarladıklanmı bile roman ilerledikçe hoşgörmeye baş- Iıyorum. Yanlışlann bile nedenleri ola- bileceğini anlıyor, bu nedenleri araştrr- maya girişiyorum. lnsanlann ne yapıp • 'Ozellikle kadının bir birey olarak kendini gerçekleştirmesi çok güç. Gönüllü bir vazgeçiş kadınlannki. Çoğu kez aşkı ve erkeği başka fırsatlara yeğliyorlar. Öte yandan baş etmesi gereken bir de 'anne' kimliği var kadınlann. Yanlış yaptıklannı anladıklan bir dönem oluyor tabii; ama o zaman da iş işten geçmiş oluyor.' ne ettikleri, yaşadıklan maceralar beni pek ilgilendirmiyor zaten. Ben, yaşam serüveni içindeki belli durumlarda ki- şilerin ne hissettiklerini anlamaya çalı- şıyorum. - Hiçbir Aşk Hiçbir Ölüm'deyaşanan en büyük sonın iletişimsizlik. Nedir bu iletişimsizlik çıkmazuun boyutlan? İletişimsizlik genelde ınsanlar arası ol- sa da bu romanda dikkat çekici bir ka- dınlar arası iletişimsizlik var. Buevren- sel bir sorun; ama insanlann ruh du- rumlannı, içlerinde yaşadıklan toplumun biçimlendirdiğini de unutmamak gerek. Ben kahramanlanmı böyle kavnyorum. Kitaplanmda toplumsal bir arka fon hep var. - Peid bu toplumsal ilişkiler örgüsü içerisinde bireyin varük kazanabilmesi- nin sırn nedir? Önceükle kişinin kendini gerçekleş- tirmesi aerekli. Örneğin kıtabın kahra- manı Sara, yaşamı boyunca yalmzca gü- zelliğiyle var olmayı seçmiş bir kadın; amabirnoktadan sonra kendini ifadeet- me ihtiyacı duymaya başlıyor. Resim yapıyor, hasta yatagında bile yazmayı ta- sarlıyor.. .Ozellikle kadının bir birey ola- rak kendini gerçekleştirmesi çok güç. Gö- nüllü bir vazgeçiş kadınlannki. Çoğu kez aşkı ye erkeği başka fırsatlara yeğ- liyorlar. Öte yandan baş etmesi gereken bir de 'anne' kimliği var kadınlann. Yanlış yaptıklannı anladıklan bir dö- nem oluyor tabi; ama o zaman da iş iş- ten geçmiş oluyor. - Peki aşk, kadının bir birey olma ger- çekliğinin önünc geçip, yaşamını nasıl parsellivor? Gençken aşksız hiçbir şeyin yürüme- yeceğini düşünürdüm. Şimdi ise sevgi ve dostluğun çok önemli olduğuna ina- nıyorum. Aşkın mayası yüksek dozda acıyla kanlmış. Kitabımda tam olarak şöyle bir yer var: "Çekfcüigi, sonradan bir kadının yıkılmasuıa yol açacak her şeyin onda bulunmasından kaynaklanı- yordu'". Aşk, karşındakıni keşfetme. ona çok yoğun bir şeyler duyma süreci. Faz- lasıyla heyecan verici, ama bir o kadar da kısa ömüriü. Acı ve ani bir kopuşla bitiyor. Ancak geriye bir sevgi kalır ve o sevgi de bir süre sonra dostluğa dö- nüşürse, sonsuzluktan söz etmek müm- kün. - 'Sıradan düşler kurmamayı öğren- diği için artık özgürdü' derken tam ola- rak ne> di anlatmak istediğiniz? Sıradan düşlerle kadınhğa hazırladı- lar bizi. Evlenmek. çocuk sahibi olmak gibi ortak paydalara koşullandık; ama sonunda da gördük ki bu düşler bir ye- re varmıyor. Insanın kendi gerçekliği- ne açılan kapı. ancak iç özgürlüğüne ulaşmasıyla açılabilir. tnsanın kendi düş- leri olmalı. Ruh özgürleşmedikçe, düş- ICT sıradanlaşmaya mahkûmdur. • 1928-1995ydlanru kapsayan sergide 1945İen sonra değişen kadın imgesi vurgulantyor. Ders kitaplanndaki cinsiyetçilik sergileniyor Elinde kitabıyiabir'CumhurivetKadını' (Okuma Kitabı, 2. Sınıf, 1939.) Kültür Senisi - Atatürk ilke ve devrimlenni yaşatma- >ı, kadın haklarını geliştirmeyi amaç edınen İstanbulÜni- versitESİ Kadın Sorunlan Araşürma ve Uygulama Mer- kezi, Söylev'in 70. yıldönümünde Türkçağ Vakn'na kat- kı olarak "DersKitaplanmızv«Cmsiye^ilikl928-1997'' başlıklı bir fotoğraf sergisi açtı. Firdevs Heh^cıoğiu Gü- müşoğlu'nun hazırladığı sergide 1928-1995 yıllanna ait fotoğraflar lıfan Lnutmaz. 1997 yılı fotoğraflan da M. Emin Altan'a ait. Sergi önümüzdeki hafta içinde tekrar edilecek. Firdevs Helv acıoğlu Gümüşoğlu'nun sergisi 1928 yı- lından 1997 yılına dek ilkokullarda okutulan ders kitap- lannın incelenmesinden oluşuyor. Gümüşoğlu sergiyi ha- zırlarken Hayat Bilgisi, Sosyal Bilgiler, Ev Ekonomisi ve Uygulaması, Yurt Bilgisi, Yurttaşlık Bilgisi, Vatan- daşlık Bilgisi, Okuma Kitabı, Türkçe, Tanm ve Fen Bil- gisi kitaplanndan yararlanmış. Türkiye'de eğitim alanında Osmanlıca'dan kopup La- tın alfabesine geçiş yılı olması dolayısıyla 1928 yılı te- mel alınıp. o dönemde kadın ve erkeklik rollerinin na- sıl yansıdığı araştınlmış. Cumhuriyetin ilk yıllanndaki ders kıtaplannın dili sade, akıcı ve kolay anlaşılır, ko- nularo günün gereksinmelerine yanıt verici, dinı telkin- lere karşı mücadeleci ve kadınlara özgür birer >r urttaş ol- Mutfağın ögesi kadın, (Hayat Bilgisi, 1 .Sınıf, 1964) ma fikri veriyor. 1945 yılına dek yaratılmaya çalışılan modern kadın imgesi de bu tarihten sonra yavaş yavaş değişmeye başlıyor ve kadınlann asıl görevinin evi ve ailesi olduğu vurgulanıyor. Aynca 1945 yılından itiba- ren halkçı. laik görüşler değişiyor, dil sadelikten çıkıyor ve konular ezbere dayanıyor. Bir başka önemli nokta da annelerin kendinden emin ifadeleri silikleşiyor, babalar da ellerinde gazete ile ciddi bir görünüme kavuşuyor. îstanbul Cniversitesi Kadın Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Necla Arat,yaptığı açıklama- da "1950'li vıllara dek kız çocuk-erkek çocuk, anne ve baba eşit birer birey ha> asında yansınhrken bu tarihten sonraanne tamameneve kapanıyor. laborarırvarlarda kız ögrenciler yerine erkek öğrenciler deney yapıyBr. Bu ba- kundan eşitiik politikalanna eğer alfabelerden başla- mazsak bir sonuç alamayacağımıza inandığunıziçin böy- le bir sergi düzenledik \e kitap haüne getirdik. Bu sergi İstanbul'un çeşitli ilçelerinde, Ankara, Izmir ve daha farklı iDerde de yinelenecek" dedı. Firdevs Helvacıoğlu Gümüşoğlu, bu araştırmaya na- sıl başladığıru şöyle anlatıyor: "Dünyaya kadmlar açı- smdan bakmaya başlayınca yaşamın beralanında kadın- lara karşı biraynmcılıgın söz konusu olduğunu görüyor- sunıız. Ozellikle çocuk yaşta alınan mesajlar, daha kah- cı oluyor. Devlet de bu avnmı. ders kitaplan aracılığı De daha sistematik hale getiriyor. Ben de bunu ortaya çıkar- mak ve tartışma konusu yapmak istedim. Araştınnaya 1989 yılında başladım. Cumhurivetin ilk yıllannda ders kitaplan tamamen eşirJikçi ve modem bir anlay ışla ya- zılmış. Bu çalışmayı çok önemli buluvorum çünkü 8 yü- hk eğitinıin başanya ulaşması bu aynmlann ders kitap- lanndan silinmesiyle mümkün". DEFNE GOLGESİ TUBGAY FİŞEKÇt Kjşilik Memet Fuat'ın anılar kitabı Gölgede Kalan Yıl- lar, içerdiği zengin tanıkJıklar nedeniyle farklı bakış- laıia okunabilir. Sıralayalım: Nâzım Hikmet'i sevenler için onunla ilgili yeni bilgilere, anılara ulaşmanın bir aracı olarak; Nâzım ile Piraye kitabını okuyup bu ünlü aşk iliş- kisine ilgi duyanlara yeni tanıklıklar getirdiği için; Nazım ve Piraye'nin dışmda o dönemin sanat ve edebiyat dünyasının kişileri, olaylan üstüne bilgi- lenmek için; 1930'lann, '40'lann Istanbulu'na, o dönemin ya- pılanna, insanlanna, yaşam biçimlerine ilgi duyan- lara yeni bilgiler getireceği için. Ben bütün bu saydıklanmın dışmda başka bir iz de sürdüm kitabı okurken: Yıllardır yakından tanıdı- ğım bir ınsanın, kişiliğinin oluşumundaki gelişmele- ri izlemeye çalıştım. Memet Fuat, edebiyat tarihimizde yazılı ürünleri- nin yanı sıra benzersiz kişiliğiyle de iz bırakacak. Yay- gın ölçülerle degerlendırilemeyecek bu kişiliğin na- sıl oluştuğunu anlayabilmek için Gölgede Kalan Yıl- lar zengin ıpuçlanyla dolu. Nâzım ile Piraye'nin oglu olarak büyümek, bu se- rüvenin en temel çizgisi. Bir yanda büyük bir şairin bireysel ve toplumsal olaylar içinde tümüyle eîinde tutamadığı hayatı, ötede bir doğruluk anıtı gibi net ve yalın bir kadın. Karşrt kişiliklerde sayılabilecek bu iki insanın büyük aşklannın yarattığı sevgi dünyası içinde yaşamakla başlıyor çocuğun eğitimi. Şu unutulmaz olaya bakın: Memet Fuat'ın babası Vedat Örfi'nin kendine ka- lıt olan bütün mallannı satıp çocuklanna bir şey bı- rakmaması karşısında Piraye'nin öfkelenmesine Nâ- zım'ın yanıtı: Herkes istediği gibi yaşasın! Benim Vedat örfi için söyleyecekyalnız güzel sözlerim ola- bilir. Böyle aslan gibi iki çocuk vermiş bana..." Böylesi yürek ve sevgi genişliği içinde geçen bir çocukluk. Nâzım gibi sıradan düşünce ve davranışlann çok ötesindeki bir insanın gözetimindeki büyüme yılla- n. Begenilerin yerli yerine oturması. Yine görüşme günlerinden bir ders: "Kaynak" dergisi Yahya Kemal'le ilgili bir soruş- turma açmış, genç kuşak yazarlar da verdikleri ya- nıtlaria kendisini yeriyorlar. Nâzım oğlunu uyanr: "Aman oğlum, bunlar çok büyük sanatçılar, bütün o sözleri söyteyenler unutulup gider. Yahya Kemal gene dimdik ayakta kalır. Sonradan pişman olaca- ğın şeyler söyleme bu çapta ustalar için..." Bir başka gün de bu dersi pekiştirmek ister gibi Rabia Hatun'dan şiirfer okur. Nâzım'ın evrensel genişlikteki kişiliği ve sanat be- ğenisiyle, Piraye'nin saf doğruluğunun bir bileşeni- dir Memet Fuat kişiliği. Benzersizliği ile yadırganmış- tır pek çoklan tarafından. Şiiri çok seven, ama şiirleri yazan şairlerle arka- daşlık etmeye geldiğinde kimi zaman onlara duy- duğu büyük saygıyla, kimi zaman da etkilenir mi- yim düşüncesiyle ilişkilerini sınırlı tutmaya özen gös- teren bir düzenlilik. Yıllar boyu onlann şiirierini ha- tasız, değerlerine yakışacak bir düzenleme içinde yayımlama çabası. Kendi yazarlığını geriye rtecek den- li başkalannın yaratılannı öne çıkarma, değerlendir- me uğraşı. Oysa yazariığa ağırlık verdiği yıllarda ortaya çıkan yaprtlan edebiyatımız için olduğu kadar düşün dün- yamız için de önemli ürünlerdir. Sözgelimi Çağda- şımız Makyavel kitabındaki yazılarda irdelediği ka- pitalizmin bozduğu insan kişiliği ile sosyalist dü- şünceler arasındaki ilişkiler, üzerinde belki de daha birkaç yüzyıl düşünülecek konular. Ben Memet Fuat'ı ürünlerinin dışmda kişiliğiyle de yeni kuşaklar için bir yol gösterici sayıyorum. Yeni kuşaklar, bugün çok uzaklannda kalmış güzellikle- ri "keşfetme"nin yollannı aramalılar. Üstelik bunu ko- laylaştıracak kitaplar da ellerinin altındayken. Loreena Mc Keraıitt Türkiye'de • Kültür Servisi - Loreena McKennitt yeni albümü "The Book of Secrets"in tanıtırtıı için cumartesi günü îstanbul'a geliyor. 'The Visit', 'The Mask and Mirror' ve 'The WinterGarden' albümlerinin Türkiye satışlan ile Altın Plak Ödülü kazanan Mc Kennitt, son albümünde Marco Polo adlı şarkısına Mevlana Peşrevi'ni de kattı. Sanatçının geçen yıl Îstanbul Caz Festivali kapsamında verdiği konser de müzikseverlerden büyük ilgi görmüştü. 7. Albümü The Book of Secrets'i bütün dünya ile aynı anda Türkiye'de de satışa sunan sanatçı, bu buluşmanın birinci ay dönümü olan 25 Ekim cumartesi günü saat 17.00'de Akmerkez Uzelli'de düzenlenecek imza gününde hayranlan ile buluşacak. Nilüferin konser turnesi • Küttür Servisi - Nilüfer, iki yıl aradan sonra ilk kez 24-25 Ekim günleri Bostancı Gösteri Merkezi'nde iki konser verecek. Bu konserlerin ardından 27 Ekim'de Türkmenistan'ın Aşkaabat şehrinde stadyum açılışı yapacak ve buraida 30 bin kişi için konser verecek olan sanatçı 22 Kasım'da Ankara Yükseliş Koleji'nde bir halk konseri, 10 Arahk'ta da Dışişleri Bakanlıği'nın organize ettiği bir Selanik konseri daha gerçekleştirecek. KULTUR» ÇİZİK KÂMİL MASARACI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle