Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
20 EKİM 1997 PA2ARTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOMI
Kısa... Kısa...
• TEKEL tarafından
Divarbakır'da kurulan
Türkiye'nin ılk tütün
damar ayıklama tesisinin,
24 Ekim Cuma günü
Başbakan Mesut Yılmaz
tarafından açılacağı
bildinldi. Tekel Genel
Müdürü Mehmet Akbay.
Diyarbakır Tütün
Ayıklama Tesisleri'nin
halen deneme üretıminde
olduğunu belirterek.
açılışın resmi olarak
yapılmasından sonra
eksık olan 509 yeni
vasıfsız işçınin alımı için
sına\ açılacağını söyledi.
• GÜMRÜKLER Genel
Müdürlüğü. otomobil
ithalatında mev/uatın
ıngulanmasını
sıkılaştırdı. Süresi içinde
ilgili gümrüğe teslim
edilmeyen arabaları ithal
edenler hakkında
kaçakçılık işlemi
yapılıyor. Otomobil
ithalatında gümrük
me\/uatının sıkı bir
şekikie u>gulanmasından,
en fazla bedelsiz ithalat
hakkını kullanan \eya
satan kişiler zarar gördü.
• HAfCKÂRl'nin
Yüksekova ılçesinde. 67
işadamının ortak olduğu,
gıdadan tunzme. el
sanatlanndan petrol
üriinlerine kadar çeşitlı
alanlarda hizmet verecek
bır şirket kuruldu
'Yüksekova Tanm
Hayvancılık Tekstil
Turizm Yatınm Inşaat
Sanayi ve Ticaret A.Ş.'
adıyla kurulan şirketin
sermayesı 56 milyar 350
mılyon lira olarak
belirlendi
• KAMU Emekçileri
Sendikalan
Konfederasyonu (KESK)
Genel Sekreteri Faysal
Özçift, Bahkesir'de
düzenlenen bölge
toplantısında
'Ozelkştirmenin amacı
bütçe açığını kapatmak
değiL çabşanlan
örgiitsüzleştirme ve
sendikasızlaştırmadır'
dcdi. Antaha Bölge
Toplantısı öncesi basın
açıklaması >apan KESK
MYK ihesi Fikret Doğan
Lse jiizde 30'luk memur
-zaranıınuv*.anıu
emekçilerini açlık ve
yoksulluğa sürüklediğini
beürtti.
Hükümetin hazırladığı istikrar paketinde dolaylı vergilere bel bağlandı
Rantiyenm payı yüzde 6.\NKARA(CumhumıetBürosu)- 1998de
\ergilerin ulasal gelir ıçindeki payı yüzde
24.4"e çıkanlırken, gelecek yıl da vergi yü-
künün çalışarüann sırtında olacagı ortaya çık-
tı. Dolaylı vergilerin payını yüzde 60'tan
yüzde 57'ye düşüren hükürnet çalışanlar üze-
rinde büyük yük oluşturan dolaylı vergile-
rin ağırlığında önemli bir azalma getırme-
di. Vergi reformu hazırlıklan içindeki hü-
kümet, 1998 bütçesınde reformdan kaynak-
lanacak vergi gelirlerine ver vermedi.
TBMM'ye sunulan 1998 bütçesınde, 10
katrilyon 800 trilyon lira olarak öngörülen
konsolıde bütçe gelirlerinın, 8 katrilyon 900
trilyon lirasınm vergi gelirlerinden elde edıl-
mesi beklenıyor.
1997 bütçe gelirlerinin yüzde 84'ünü sağ-
laması beklenen vergi gelirlerinin. 1998
bütçesindekı payı yüzde 82 oldu. 1997 büt-
çesinde hayali kaynak paketlenyle gelirle-
nn yüzde 23'ünükarşılaması beklenen ver-
gi dışı normal gelırlerkalemı, 1998 bütçe-
sınde yüzde 7 düzeyinde kaldı. 1997 bütçe-
sındekı payı yüzde 7 olan özel gelır ve fon-
lar kalemi, Eğitime Katkı Fonu'nun devre-
ye girmesiyle 1998 bütçesinde yüzde 1 l'e
yükseldi. 300 trilyon liranın birikmesının bek-
lendiği Eğitime Katkı Fonu'nun. bütçe ge-
lirlerine oranı yüzde 3 olarak öngörüldü.
Vergiyi korumayurttaşa düştü
ANKARA(Cumburi>«tBörosu)-Yak-
laşık yansını çahşanlann ödediği toplam
vergi gelirlerinin yüzde 66.6'smın faiz
ödemelerine aynlnîası yurttaşlan hareke-
te geçirdi. Ödenen vergilerin korunmast,
amaçlanna uygun olarak harcanmasını
isteyen jnrttaşların kurduğu "Vatanda-
şm Yiergisini Koruma Derneği (VÂN'EK)''.
vergiyi amaçlanna uygun harcamayanla-
n teşhir edecek.
VAVEK'in tanıtım broşüründe, yurt-
taşlann kazanırken, tüketirken ve tasarruf
ederken vergi ve sosyal güvenlik kuruluş-
lanna da prim olarak her yıl 35 milyar do-
lann üzerinde devlete aktanm olduğu, bu-
na karşılık sunulan hizmetlerin yetersiz-
liğine dikkat çekiliyor. "Dibi defik havuz
gibi ahnan vergüer, toplanan vergiler bu-
har olup uçarken yolsuziuk,usulsüziük,is-
rafdizboyu iken,yeniyolsuztuklara, usri-
sfiztüklere ve israfa kaynak temin etnıek
için mi yeni vergiler konacak. oran artb-
nmlan yapdacak*' sorusunu yönelten VA-
VEK. vergilerin yansı, vergi ödemeyen ke-
simlerden alınan borçlann faiz ödemele-
nne ayrüırken, yaunm harcamalannayüz-
de 5'lik pay bırakıldığına dikkat çekti.
Yurttaşlann, 8 saatiik sürenin yansındadev-
lete vergi ödemek için çalıştıklan kayde-
dılirken devletın malvarhğı dökümünün
bulunmadığı, vergilerin nasıl harcandtğı-
nın hesabının venlmedığı vurgulandı.
Gelirden alınan vergilerden 3 katrilyon 770
trilyon lira, servetten alınan vergilerden de
65 trilyon lira gelmesi beklenirken, dolay-
sız vergilerin vergi gelirleri ıçindeki payı yüz-
de 43 'te kaldı. Çoğunluğu çalışanlarca öde-
nen gelir vergisinın vergi gelirleri içindeki
payı yüzde 33 olurken. devlet kâğıtlanndan
yüksek faızlerle gelir elde eden rant kesı-
minden gelır vergısi stopajıyla 550 tnlyon
lira vergi alınması beklenıyor. Büyük hol-
dingler ve şırketlerce ödenen kurumlar ver-
gisinin vergi gelırlen ıçindeki payı yüzde 9
olurken. servetten alınan vergilerin payı da
yüzde 1 'de kaldı.
Bütçede, mal ve hizmetlerden alınan ver-
gilerin vergı gelırlen ıçindeki payı yüzde 42.
dış ticaretten alınan vergilerin payı da yüz-
de 15 olarak öngörüldü. Dolaylı vergiler
içinde en büyük payı alan KDV'den 1 kat-
rilyon 510 trilyon lira, akaryakıt tüketim
vergisinden (ATV) 1 katrilyon 340 trilyon
lira, ithalattan alınan KDV'den de 1 katril-
yon 120 trilyon lira gelir bekleniyor.
Bütçede, KDV'nin toplam vergi gelirle-
ri ıçindeki payı yüzde 17, ATV'nin payı
yüzde 15, ithalattan alınan KDV'nin payı da
yüzde 13 olarak öngörüldü.
KİT'lerden sağlanacak gelirler 212 tril-
yon lira olarak belırlenirken, 70 trilyon li-
ranın beklendıği taşmmaz mallar satışınm
35 tnlyon lirası sosyal tesislerin. 35 trilyon
lirası da Hazine arazilerinin satışından ge-
lecek. Bütçede, lojman kiralanndan gelecek
para 15 trilyon lira. taşınır mallar gelirleri
de 10.8 trilyon lira olarak belirlendi. 146 tril-
yon liranın beklendiği Hazine portfoyü ve
iştırakleri gelirleri içinde KİT'lerden 36 tnl-
yon, Türk Telekom lisans satışından da 110
trilyon lira gelmesi öngörülüyor. KlT'ler
arasında Türk Telekom'dan 85 trilyon lira,
TEDAŞ'tan 80trilyon lira. DHMl'den 20tril-
yon lira, TEKEUden 25 trityon lira, DM0'dan
da 2.5 trilyon lira işletme geliri bekleniyor.
Bütçede. cezalardan beklenen gelir ise
65 tnlyon lira oldu.
Yılmaz'ı IstanbuPa getiren helikopter zorunlu iniş yaptı
'Devlet kötii bir işletmeci
9
BARIŞ DOSTER
SİLİ\Ttl / KIRKLARELİ -
' Başbakan Mesut Yılmaz dev-
] letin kötü bir yatrnmcı ve da-
1
ha da kötü bir işletmecı oldu-
ğunu belirterek. "Çağdaş dün-
yada de\ letin görevi fabrika
kurmak değiL bu işi yapacak
özel sektörün önünü açmaknr"
dedı.
Yılmaz, dün Silivri ve Kırk-
lareli bölgelerinde birdızi açı-
lışlarda bulundu. Silivri'de ön-
ce Türkıye Petrolleri Anonim
Ortaklığı'naaitKuzey Marma-
ra Dogalgaz Sahası açılışını ya-
pan Yılmaz, daha sonra sırasıy-
la Zorlu Holding'e ait Linel ve
ardından da Kırklareli'ye bağ-
lı Büyükkanştıran tlköğretim
Okulu'nun açılışını yaptı. Yıl-
maz açılışlarda yaptığı konuş-
malarda egıtım. kültür, sağlık
ve sanayi alanlannda hizmeti
esas aldıklannl, sıyasi polemik-
lerden, kısırçekişmelerden uzak
bır politik zıhnıyeü egemen kıl-
Okul açılışlanna kaülan Yılmaz eğitim. kültür ye sağlık
hizmetterine öncelik verüeceğini söykdi.(UĞUR GÜNYUZ)
maya çalışrıklanmn altını çız-
dı. Türkiye'nin enerji açığını
kapatmak için yeni tesislere ge-
reksınim duyduğunu anlatan
Yılmaz açılışını yaptığı doğal-
gaz tesisinin, önce günde bir
milyon metreküp, kısa zaman
içindede 2 milyon metreküp do-
ğalgaz üretecegıni kaydetri Yıl-
maz. "2010 yılında intivacımız
50 milyar metreküpoiacak. Hü-
kümetimizenerji açığını kapat-
mak için yoğun çaba harcıyor.
Ve bu amaçla 5 termik santra-
lın ihalesini yapük. 5'i de dev-
rv\v girinceenerji üretim kapa-
sitemiz yüzde 25 aratacak" di-
ye konuştu.
Hükümetlerine. delik deşik
bir bütçe bırakıldığı için dev-
lete yük olmayâcak yatınmla-
ra öncelik verdiklerini belirten
Yılmaz. geçmişte enerji alanı-
na fazla yatınm yapılmama-
sından yakındı.
Dönüş karayolu\ia
Yılmaz ve bakanlan taşı-
yan helikopter, Istanbul'adö-
nüşünde anza nedenıyle Silıv -
ri'ye zorunlu iniş yaptı.
TPAO'nun Kuzey Marmara
Dogalgaz Sahası Silivri Pro-
ses Tesisi yakınına inen heli-
kopterin motorlannda güç
azalması meydana geldiği bil-
dırildi. Yılmaz, daha sonra
karayoluyla Istanbul yönüne
hareket etti. Devlet Bakanı
Cavit Kavak, helikopterin, de-
nız üzerinde uçtuğu sırada.
sarsıntı sonucu irtifa kaybet-
meye başladığı için zorunlu
miş yaptığını söyledi. Kavak,
"Başbakan sakindi. Bu haü
pilodann üzerinde de olumlu
etki >apü. Tarla gibi bir vere
inilirse helikopterin takla at-
ma ihtimali varmış. O neden-
le belirli bir alana indik" dedı.
Bütçede
Temizel tuzağı
ANK\RA (A.NKA) - TBMM'ye sunulan
1998 yılı bütçe yasa tasansında,
borçlanma ve harcamalan disiplin altına
almak için birçok tuzak maddeye yer
verildı. En belirgin özelliği Hazine'nin net
iç borçlanrnasına sınır getirilmesı olan
bütçeyle, Özelleştirme Idaresi'nin,
Hazine'nin garantisiyle yapacağı
borçlanmamn da 50 milyar lirayla
smırlandınlması öngörüldü.
Hazine'nin, KlT'lenn destekleme alımlan
ve diğer faaliyetleriyle ilgili finansman
ihtiyacı için yapacaİdan borçlanmalara
kefalet verebileceğine ilişkin
düzenlemeye 1998 yılı bütçesınde yer
verilmedi. Boylece KlT'lerin destekleme
alımlannın finansmanı için Hazine
kefaletıyle borç almalannın önü
kapatılmış oldu. Bütçe yasa tasansına
konulan bir başka maddeyle de genel,
katma ve özel bütçeli tüm kuruluşlar,
döner sermayeler, fonlar, kefalet
sandıklan. bütçenin transfer tertibinden
yardım alan kuruluşlar ile diğer kamu
kurum ve kuruluşlanna, tüm paralannı
Merkez Bankası veya Ziraat Bankası
nezdinde kendi adlanna açtıracaklan
hesaplarda tutma yükümlülüğü getirildi.
DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ/ ERGtN YILDIZOĞLU LONDRA
O Kadar da Değil, İlk Kez Olmuyor, Geri de Çevrilebilir!
The Economist
(18/10/97) dergısinde ya-
yımlanan bır çalışmaya gö-
re küreselleşme sanıldığı
kadar ileriemiş bir süreç de-
ğil; eskiden deyaşandı ve
tersine çevrilebilir. The Eco-
nomist'in nihayet kabul et-
tiği bu gerçekleri, Cumhu-
riyet yazaıian uzun zaman-
dır savunuyor. Bu yüzden
süreklı "Dinozor" (yani hâ-
lâ işçilen, emekçileri yeyok-
sullan düşünüyor.) "Üçün-
cü dünyacı" (yanı 'az ge-
lişmiş' ve hâlâ emperya-
lizm, bağımhlık gıbi kavram-
lar kullanıyor) eleştirtlerine
maruz kaldık.
Haklı olduğumuzu hatır-
latmak gibi bir "ukalalık-
tan" sonra, hâlâ "aydın-
lanma" geleneğinin etki-
sindeki bir yazar olarak, gö-
rünüşle yetinmeyip The
Economist'in makalesine
biraz daha yakından bak-
mak istiyorum: de onnibus
dubitandum esti (1)
Eksik bir
değerlendirme
The Economisfin maka-
lesi, esas olarak gelişmiş
ülkelerın beklentılerıni ve
sorunlarını ifade eden bir
bakış açısından yazılmış.
Bu yüzden, makalenin, bi-
limsel bir kaygıdan ziyade,
artık kaçamadığı gerçekle-
ri, küreselleşmeyı mazur
gostermede ve savunmada
kullandığını söylemek müm-
kün.
Dergide iyimser bir gö-
rüş olarak aktanlan yakla-
şım, küreselleşmenin, dü-
şük ücretle işçi çalıştıran ül-
keierin emek-yogun işlerde,
yüksek ücretli işçilerin bu-
lunduğu bölgelerin de yük-
sek verimlilikli işlerde uz-
manlaşmasına yol açarak
uluslararası işbölümünü
mükemmelleştirdiğini sa-
vunuyor. Kötümser görü-
şe göre küreselleşme iler-
ledikçe, düşük ücretli böl-
gelerden gelen rekabetin
basıncı. gelişmiş ülkelerde,
ücretlerin düşmesine yol
açıyor, işsizliği arttınyor. Ma-
li pıyasaların bu kadar ser-
best ve hareketli olması
uluslararası döviz krizleri-
ne yol açıyor. İyimser yak-
laşım, bir bakıma, küresel-
leşmenin gelişmiş ülkeJerin
teknolojik üstünlüğünü pe-
kiştirdiğini ve düşük ücret
bölgelerindeki işçilerin de
bir kere işbölümünün tuza-
ğına düştükten sonra, bu
ücret düzenıne mahkûm
olacağını düşünüyor. Her
iki bakış açısı da, The Eco-
nomist'in sunduğu biçim-
de, küreselleşmenin "az
gelişmiş" ya da "geliş-
mekte olan" ülkelerin re-
fah düzeyi, demokratikleş-
me süreçleri üzerindeki et-
kilerine değinmiyor. Bu, tek
yanlı bakış ve sıyasal boyu-
tun bu şekilde gizlenmesı.
The Economist'in en
önemli eksiklerinden biri.
The Economisf in ikin-
ci eksigi ise, küreselleşme
sürecinin en önemli boyu-
tunu, daha doğrusu zemi-
nini görmezden gelmesi.
Önce The Economist'in
çözümlemelerini kısaca
gözden geçirelim. Dergi, 1.
küreselleşme dalgasının, 1.
Dünya Savaşı'ndan 50 se-
ne önce, yine bir teknolo-
jik gelişmeyle (ulaşımın ani-
den ucuzlaması) ve ticare-
tin serbestleşmesine para-
tel olarak başladığını tespit
edıyor. Bu süreç makale-
nin de işaret ettiği gibi 1.
Dünya Savaşı ile duvara
tosladı ve küreselleşme dar-
madağın oldu, yerini koru-
macıliğa bıraktı. Ikinci küre-
selleşme dalgası, makale-
de işaret edildiği gibi
1970'lerin başında, dolara
bağlı sabit kur sisteminin
çökmesiyle başladı; döviz,
sermaye, mal piyasalannın
serbestleşmesi ve yeni tek-
nolojilerle haberleşme-
nin/bilgi işlemin olağanüs-
tü hızlanmasıyla ivme kaza-
narak devam etti.
The Economisf in bu çö-
zümlemelerinin başka çok
önemli zaaflan da var. Bu za-
aflann yarattığı boşluğa sı-
ğınarak küreselleşmeyi sa-
vunmak mümkün. Birinci-
si, sermaye bırikim süreci-
nin içindeki kriz eğilimleri
ile küreselleşme süreci
arasındaki ilişkiden söz açıl-
mıyor. Sermayenin, bu kriz
eğilimlerini aşma çabasının
ve devletlerin bu konuda
üstlendikleri aktif rolün so-
nuçlarını göz önüne alma-
dığımız zaman, ilk küresel-
leşme süreciyle Ingiliz he-
gemonyası arasındaki iliş-
kiyi ve küreselleşmenin, na-
sıl geri çevrilebildiğini ve
neden bir değil, tam iki dün-
ya savaşına yol açtığını ve
bu arada devrimlerin, iç sa-
lamsızlaşır ve mümkün ol-
maz. Bugünkü "küresel-
leşme lobisinin" serbest
ticaretin "gizli eline" bu ka-
dar iman etmeleri "küre-
selleşmeyi öven şarkıla-
ra biz de katılalım" baş-
lıklı makaleleryazmalan bir
tesadüf değil.
Ne kadar
küreselleştik?
The Economist, günü-
müzde küreselleşmenin ne
kadar ileri gittiğini de ince-
Kanada ve ABD arasında-
ki ticaret, hali hazırda, Ka-
nada'nın herhangi iki böl-
gesı arasındaki ticaretin 20
kat gerisinde. Sonra, maka-
le sermaye hareketlerine
bakıyor ve birçok göster-
geye göre uluslararası ser-
maye piyasalannın zanne-
dildiği kadar bütünteşmemiş
olduğunu söylüyor ve hat-
ta bazı ölçülerie yaklaşıldı-
ğında, yüzyılın başındaki
bütünleşme düzeyinin bile
gerisinde olduğunu kabul
ediyor. Tabii sıra emeğe ge-
The Economist küreselleşmenin ilertemiş bir süreç olmadığını kabul etti.
vaşlann, faşist diktatörlük-
lerin gelip geçtiğini, neden
küreselleşmenin 1970'lerde
tekrar gündeme geldiğini
ve 1980'lerde bu kadar hız-
landığını kavramak müm-
kün olmaz.
Ikincisi, bu kriz-serma-
ye-devlet ilişkisini görmez-
sek, küreselleşme, devlet
politikalanndan, insan ira-
desinden bağımsız. "do-
ğal", "kendiliğinden" ve bi-
raz da mistik bir süreç ola-
rak karşımıza çıkar, emper-
yalizm kavramını kullanmak
ve gelişmiş ülkelerin az ge-
lişmiş ülkeler. küresel mali
sermayenin de küreselleş-
memiş emek üzerindeki
baskılarına direnmek an-
liyor. Küreselleşmenin hâkim
eğilim olduğunu vurgula-
dıktan sonra, makale, mer-
kez ülkelerdeki (dış tica-
ret/üretim) oranlannı ince-
liyor ve ülke içi bölgesel ti-
caret ile ülkelerarası ticare-
ti birbiriyle kıyaslıyor. Bulgu-
lar şöyle: 1 - Bugün dünya
ticaretindeki bütünleşme,
en gelişmiş ülkelerde, hâlâ
1913 dönemındeki düze-
yin sadece biraz üstünde,
Japonya'da ise gerisinde,
2- Ülkelerin ıç pazarlann-
dakifiyatlararasındaki ben-
zeşme de zannedildiğı ka-
dar güçlü değil. 3- Kültürel
olarak birbırine çok benze-
yen, aynı dili konuşan ve
aynı ticaret bloğuna üye
lince durum daha vahim.
Makale emeğin he/nen hiç
küreselleşmemiş olduğu-
nu söylüyor. Avrupa Birli-
ği'nde biledil ve kültürfark-
ları (başka bir yere taşın-
manın ekonomik külfeti- E-
Y) emek mobilitesini büyük
ölçüde engelliyor.
Küreselleşme
'mit'i?
Bütün bunlan tespit ve
kabul ettikten sonra maka-
le, bir "mit" olmadığını sa-
vunmak için, küreselleşme-
ye geri dönüyor. Küresel-
leşmenin bir eğilim olduğu-
nu, bu sefer dünyanın da-
ha da geniş bölgeîerini kap-
sadığını ıleri sürüyor. Küre-
selleşmenin birinci döne-
minde, Osmanlı imoara-
torluğu, Rusya, Çin,
Avustralya, Yeni Zelan-
da, Latin Amerika ve Af-
rika ilk defa uluslararası
sermayeye açılryordu. O za-
man bunun yaptığı etkinin,
bugün eski SSCB'nin ve
Çin'in bazı şehirierinin dün-
ya pazanna açılmasından
neden daha az olduğunu
ise makale, bize söytemiyor.
Son 7-8 yıldır neden herta-
şın altından küreselleşme
kavramının çıktığını, kendi-
si de dahil neden birilerinin
bunu dünyamn en önemli ve
yeni bir süreci olduğunu ka-
famıza kakmaya özel çaba
gösterdiğini; bir başkalan-
nın ise bu tartışmalara
"VVashington Consen-
sus", ya da "mali serma-
yenin gündemi" dediğini
de The Economist ince-
lemekzahmetine katlanmı-
yor.
Halbuki, The Economist,
bugünkü küreselleşme geç-
mişe göre çok daha iyi ku-
rumsallaşmıştır dediğinde
bunun aslında ne anlama
geldiğini görmek zor değil.
Dün küreselleşme, Ingiliz
hegemonyasının zayrflama-
sı ve çökmesi sürecinin bir
boyutuydu. Bugün de kü-
reselleşme ile ABD'nin he-
gemonyasını koruma ça-
balan arasında yakın bir iliş-
ki var. Küreselleşme ve söz
konusu kurumları, IMF,
Dünya Bankası, Dünya
Ticaret Örgutü ise işte bu
hegemonyayı taşıyor ve
yansıtıyorlar. Bugünkü ha-
berieşme devriminin etki-
lerine gelince, ABD ile Av-
rupa arasındaki ilk telgraf
veya telefon kablosunun
döşendiği anı düşününüz
ve bunun haberleşme ma-
liyeti ve hızı üzerindeki et-
kilerini...
Küreselleşme gerçekten
var olan bir süreç. Bunu
herkes görüyor. Burada bır
'mit' yok. Mitoloji, küre-
selleşmenin, doğal bir sü-
reç olduğu, geri çevrileme-
yeceği, nurlu ufuklara açıl-
dığı ileri sürülmeye başlan-
dığında şekilleniyor. "Kü-
reselleşme mrtolojisi" ise
küreselleşmeden en büyük
çıkan sağlayan ABD hege-
monyasının, uluslararası
mali sermayenin ve az ge-
lişmiş ülkelerde bununla bü-
tünleşme çabası içinde
olanlann isteklerini ve bu
sürecin çok büyük küresel
felaketlere gebe olduğunu
gizliyor.
Bu mitoloji, küreselleş-
meden zarar görenlere, bu-
na direnmek isteyenlere, bir
iktidarsızlık hissi vererek,
tepki gösterme refleksleri-
ni zayrflatıyor.
(1) Herşeyden şüphe et-
mek gerekir.
İstinye'den
En Taze
Haberler
Borsacı'da
B
HAFTALK EKONOMİ DEHGİSİ
orsacı
ANKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
Güz Çîzgileri...
Yeşili sarıya dönüştüren devingenliğiyle, güz
mevsimi sevimlidir. Rüzgârda uçuşan san yap-
raklar, aslında geleceğin tomurcuklarının yolu-
nu açıyor; "yeniden doğum" göstergesi oluyor.
Doğanın bu dengeli dönüşümünün bir benze-
rini toplumların yakalaması hiç de kolay olmu-
yor. Toplumsal ilişkilerde eskiler atılamıyor, yeni
tomurcukların yolları açılamıyor. Kart yaprakla-
nn kaskatıhğı yeni filizlenmelerin önünü kesiyor;
onları ya tümüyle öldürüyor ya da eğrı-büğrü
doğmalanna yol açıyor.
• • •
Çalışmalarıyla çok büyük başarılara ulaşan
Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı (ka-
muoyundaki yaygın adıyla "Tarih Vakfı") "Bir
Çağdaşlaşma Projesi Olarak Türkiye Cumhuri-
yeti'nin 75 Yılı" adı altında bir dizi projeyi oluş-
turma çabasına girmiş bulunuyor. Çalışmalann
amaçlan,
"... Cumhuriyet tarihınin araştınlmasını, ser-
gilenmesini, yansıtılmasını.. gerçekleştıhp Tür-
kiye'de tarih bilincini geliştirmeye"; "..ülkemiz-
de var olan dinsel, etnik, kültürel kimlikler ara-
sında karşılıklı anlayış ve toplumsal uyumun ge-
lişmesine ve 2000'li yıllar için yeni bir ivme ka-
zanılmasına";
".. sivil toplum kurvluşlan- özel sektör-yerelyö-
netimler ve kamu kuruluşlan arasında bilimsel
ve kültürel işbiriiğinin arttınlmasına, demokra-
sinin, çoksesliliğin, katılımın geliştirilmesine"
katkıda bulunmak biçiminde sıralanıyor. Bu bağ-
lamda, "geçit ve şenlikler; sergiler; gençlerin
gözüyle cumhuriyet; anılar/sözlü tarih; uluslara-
rası kongre; sinema- tarih festivali; yayın dizisi
ve iletişim merkezi başlıklı proje taslaklan, tar-
tışmaya açılmış bulunmaktadır.
Şimdiyedekyalnızca resmi birsöylem olmak-
tan öteye geçmeyen "anma ve kutlamalar", bu
çaba ile ilk kez bu büyüklükte bır sivil ya da top-
lumsal bir katılıma ve kaynaşmaya konu oluyor.
Tarih Vakfı bu büyük çabasıyla, cumhuriyetin
75 yılının, "demokratikleşme ve iç barış" ekse-
ninde bir toplumsal bütünleşme olmasına uğra-
şıyor; var olan koşullarda proje, bir "toplumsal
dönüşüm "girişimi özelliğine bürünüyor. Çünkü,
demokratikleşme ve banş toplumun gündemin-
de çözümü gereken büyük sorunlar özellikleri-
ni koruyor. Bu nedenle de "çağdaşlaşma proje-
s/"nin başarılı olmasına tüm demokrası ve barış
yanlılannın katkılarını koymaları gerekiyor.
• • •
Bu satırların yazıldığı sırada dünyada çok il-
ginç bir gelişme yaşandı.
Dış gelişme şöyle, Ingiliz Başbakanı, bir "ka-
tılığı kırarak" terör örgütü IRA'nın sıyasal kana-
dının yöneticileriyle Kuzey irianda'ya görüşme-
yegitti. Katılığı kırarak deniliyor, çünkü 75 yıl bo-
yunca ilk kez bu düzeyde bir gönjşme yapılıyor.
Genç bir siyasal önder, "banş için" kendisine ve-
receği zarara bakmaksızın, "her türlü çabayı
göstereceğini" vurguluyor. ingiliz Başbakanı,
banş için gösterilecek özverı ve çabaların, birey-
sel ve toplumsal kazanç olacağının bilincini ta-
şıyor. Banş istemenin "riskini" tam bir kararlılık-
la üstleniyor; demokrat kimlikli siyasal önderli-
ğin ilkönkoşullanndan birini yerine getiriyor, "ya-
şama sahip çıkıyor". "Ölüme övgünün" kısır ve
boğucu havasından toplumunu çekip çıkarmak
istiyor.
•••
Aynı günlerde basında -yalnızca tek bir gün-
de ve yalnızca iki gazetede- yer alan, ülkemize
ilişkin kimi başlıklara kısaca göz atmaya ne der-
siniz?
"Türkjetlerisavaşyüküyle Akdeniz'de"; "Ha-
va kuvvetleri teyakkuzda";, "Türkaskeri Irak'tan
dönüyor"; "Genelkurmay güvenlik için 100 tril-
yon 'ek ödenek' istiyor".
Bu satırlan yoruma gerek var mı?
Gelecek hafta Cumhuriyet Bayramı; Musta-
fa Kemal, "Yurtta banş dünyada banş" üzeri-
ne kurduğu cumhuriyetin bugünlerini görseydi,
"kesinlikle tanımazdı".
Sonbahar yapraklan, gençleri ölüme çağınr-
casına uçuyor; onların yerini tomurcuklar alamı-
yor, gözyaşı alıyor. Ve bu sürecin tersine çevril-
mesi gerekiyor.
B
HAFTALIK EKONOMİ DERGİSİ
orsacı
GOZDE HISSELERI
FİYATI UCUZ KALMIŞ
HİSSELER
SPK'DA KİMLİK
KENT GIDA, NET HOIOING. TAÎ KONSERVE,
EGS DIŞ TİCARET, İHLAS HOLDİNG, PARK
TEKSTİL, BOIU ÇIMENJO, AURKO SANAYİ,
BEKO.HAZNEDÂRTUĞİA
BAYIHDIR SIGORTA GEN€L MÛDÜflLİ NUKSİH ARIUN'A GÖftE;
"SİGORTAOllâN GEÜSİMİ (ĞİTİMU İIGJÜ"
"BORSADAKİ REHBERİNİZ" filf