Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 8 OCAK 1997 ÇARŞAMBA
12 DIZIYAZI
Prof. Dr. Yakup Kepenek
\jJ-f\AlJ Bıı \ uzı dizisinde "dünyanın düınişü " ekoııumi - teknolojipolitikalan çerçevesinde ele alınıyor. îster burada
vapıldığıgibi ekonomi - teknoloji" denihin, isteıürse "teknoloji - ekoııomi" olaraksıralansın, konıı aynıdır: Bıı ikilinin evliliği
ve bıınıın ekonomi biliminde ve politikalarında yaratmakta olduğıt sonuçlar. Türkiye 'nin kalkınması bağlamında üzerinde
çahştığım bıı komınun kimi önemli kaynaklanm burada bıılamıyordum. Bıı koınıda önde gelen çok etkili iki merkez var: Biri adı
sık duYiılan OECD (Ekonomik Işbirliği ve Kalkınma Örgiiîü). öbiirii de helki lüç dııymadığımz MERIT (Maastricht - Hollanda
- Teknoloji Ekonomi Araştmnalan Enstitüsiij. Bıı iki kııruluşta çalışmalar yapmak, toplantılara katılmak ve komınun önde ge-
len uzmanlamla tartışmakgerekiyordıı. Friedrich Ebert Vakfı (FEV) Istaııbııl temsilciliğinin vebir ölçüdede ODTÜ'Geliştirme
Vakfı 'nın parasal desıeğiyle 6 Eyliil - 19 Ekim 1996 tarihleri arasında -bir ay OECDde, yaklaşık on beş gün de MERIT'te-
araştırma yapnıa olanağı buldıım. Parasal destekleri nedeniyle FEV ve ODTÜ Geliştirme Vakfı 'nu teşekkür ediyontm. Buyazı
iiç ana böliimden olıışuyor. Önce, son yıllardayaşanan luzlı değişinı sürecinin ekonomi - teknoloji ağırlıklı olmak üzere "diişünce
diizlemine" nasılyansıdığı üzerinde dıtnıluyor. İkinci olarak, bıı gelişmelerin OECD ve daha özelde de ABD. AB (Avnıpa Bir-
liği) ve APEİ (Asva Pasifik Ekonomik Işbirliği) "iiçlüsünün " ekonomipolitikalarına etkileh, bıı çerçevede, "küresel ile ıtlusal"
siireçlerin islevisi irdeleniyor. Son olarak da bıı bağlamda Türkiye'nin "nerede oldıığu " ele alınıyor.
Yaraücı düşünceninyeni düzlemi
F
irminci yüzyılın sona ermesıne on
>ıl kala. yani 1990'h yılların
başında, diişünce dünyası allak-
bullak oldu. denılebilır. Ashnda
diişünce dünyasında "üç yüksek
şiddetli deprem", neredeyse "eşzamanlı" bir
bıçimde su yüzüne çıku. Bunlar. So\yetler
Bırliğinin dağılması. Japonya'nın ekonomik
atılımı \e teknoloji alanındaki niteliksel
sıçramaydı. Her biri. ayn birikimlerin ayn
sonuçları gibi görünmelerine karşın. bu "üçlünün
ortak dayanağf: buna isterseniz ortak "neden"
diyelim. bılim ve teknoloji alanındaki
gelı^melerdır: daha doğrusu teknoloji alanındaki
niteliksel dönüşümdür. Sonuçta "değişen"
toplumsal evnmi algılama biçimlerinin. bilimsel
yaklaşımlann \e düşünce yapılannın
sorgulanmasıdır.Olağan koşullarda bunlardan
yalnız "birinin gerçekleşmesi bile" tek başına
düşünce dünyasını sarsmay a yeter de artardı. Bu
üçlü birleşince kaçınılmaz olarak düşünce
alanındaki sarsıntılar da o ölçüde çarpıcı oldu.
Bilimsel çalışmanın çok önemli özelliklerinden
biri. geleceğı öngörme ya da "kestinne" olanağı
vermesidir: "bilim~ yalnız olanı değıl "olacak
olanı" da araştınr. Sovyetler'in dağılması.
Japonya'nın ekonomik gücünü kanıtlaması ve
teknolojik sıçrama. "en başta" bilimin geleceği
öngörme yeteneğini büyük ölçüde sarsıyordu.
Çünkü bilimsel araştırmalar bu oluşumlan
önceden kestirememişti. Gerçekte. ne
Japonya'nın ve kimi L'zak Doğu ülkelerinin
tekno-ekonomik bir sıçrama yapabileceğı ne de
Sovyetler Birlıği'nın dağılacağı öngörülebilmişti;
Doğrusu bilişim ve iletişim teknolojisinin de bu
ölçüde çarpıcı bir sıçrama yapacağı
beklenmiyorydu. 1980'li yıllann sonu, bu öngörü
yetersizliğıne tanıkhk ediyordu Ömeğin.
Sovyetler Birlığı'nın dağılması. gerçekten
"beklenmedik" oldu. Bu çok önemli çözülme bu
işin "uzmanlarınca" da öngörülemedi. O kadar
ki. ünlü siyaset bilimci Paul Kennedy, 1987'de
yayımlanan. "Büyük Grçlerin Yükselişi ve
Çöküşü" adlı (Iş Bankası Yayını olarak dilimizde
yayımlandı \e bugüne dek altı baskısi yapıldı)
kitabında Sovyet Düzeni'ni enine boyuna
incelemesine karşın bu düzenın "çökeceğinden"
hiçbir biçimde söz etmiyordu. Bunun anlamı.
"bilimsel ve teknolojik iİerlemenin" hızı \e düzeyi
ne olursa olsun bu ölçüde büyük bir oluşumu
kestirememesi \e-angorememesi: kı^aca-geleceğe
ilışkin kestinmlerinde yetersız kalmasıydı.
Kullanılan kuramsal çerçe\e ve uygulamalı
K' konomik büyüme, işsizlik ve
enflasyon başta olmak üzere ekonomik
sorunlann çözümünün kilididir. Ürünün
emek ve sermaye payından fazlasının
kaynağının teknoloji olduğu görüşü
giderek "egemen" oldu. Özellikle de
1980'lerin ikinci yansmdan başlayarak
ABD'li iktisatçı Peaul Romer başta
olmak üzere. çok sayıda kuramsal ve
uygulamalı araştırmalarla "yeni
büyüme kuramlan"' geliştirildi ve "yeni
büyüme kuramlan" adıyla,
benimsendi.
çalışmalarla elde edilen sonuçlar. gerçekleri tam
olarak yansıtmıyordu. Eğeryansıtsaydı So\yet
çöküşünü de öngörürdü. Öngörü
yetersizliklerinin bir sonucu olarak 19901ı
yıllarda. ders kitaplanna yıllarca yerleşmiş
bulunan ve kesin doğrular biçıminde kuşaktan
kuşağa aktanlan kuram ve bilgilenn
"sorgulanmasr süreci başladı. "Bilimin
sorgulanması" hemen tüm bilim dallan için
geçerli olmakla birlikte özellikle ekonomiyi de
içine alan toplumsal bilimlerde daha
derinlemesıne oldu. Sovyetler'in yıkılmasının
yarattığı "düşünsel deprem". "ekonomik ve
toplumsal gelişme" konusunda "geçerli" ya da
"'ders kitaplanna giren". kuramsal yaklaşımlann
eleştirel gözle gözden geçirilmesine yol açtı.
"Olay<
'dan. yani Sovyetler'in dağılmasından
sonra. olayın nedenleri irdelenmeye çalışılıyor.
Nedenlerin "başında" Sovyetler Bırliği'nin.
"silah ve uzay" dışındaki aİaniarda "teknoloji"de
geri kalması sayılıyor. Ek olarak. Sanayi
Devrimi'ni yapmış olan İngiltere "öncü
konumunu" İkinci Dünya Savaşı sonrasında önce
ABD sonra da Almanya ve Japonya'ya
kaptırmıştı. 1970'lerin ikinci yansından
başlayarak Japonya'nın ekonomik sıçrama
yapması özellikle ABD'nin "geleceğinin"
Ingiltere'nin bugününe benzeyeceği kaygısını
güçlendiny ordu. Bir ülkenin gelişme yanşmdaki
yerini belirleyen düğümü neredeydi? Nasıl
çözülmeliydi? Ülkelerin "geri düşmesinin" ana
nedeni oiarak "teknoloji alanındaki yetersizlik"
ya da "devingen*" bir bilimsel ve teknolojik
gelişme sürecinin sağlanamaması. alınıyor. Son
yıllarda "teknoloji"nin ülkeler için neden
"yaşamsaT olduğu bu noktada açıklık
kazanmaktadır. Geçerli kuramsal görüşlerin
sorgulanması ve yeniden gözden geçirıl.nesi. bir
yönüyle "teknolojinin" ekonomi kurammda
"içseUeştirilmesi". öbür y önüy le de. "geleceği"
doğru görmek için geçmişi yeniden gözden
geçırme. yani kimi geçmiş dönem ıktisatçılannın
"canlandırılması" biçiminde oldu.
içselleşen teknoloji
Yakın yıllara dek ekonomi ders kitaplan.
"ekonomik büyümeyi". üretimde kullanılan
ışgücü ve sermayenin miktan ve bunlann
verimlihk düzey ine bağlıyor. üretim teknolojisini
"verT alıyordu. Ünlü dey imiy le üretimde
kullanılan teknoloji "gökten düşen meyve"
biçiminde algılanıyordu. Bu yaklaşıma göre
emek ve sermaye. ürünün satış fiyatından her
riirlü gırdı harcamalan \e a^ınma-eskime payları
çıktıktan sonra kalan bölümünden. -kı buna
katma değer diyoruz -"katkılan" oranında pay
alırlardı. \'e "gerijebirşey kalmaz"dı. Kısaca
yaratılan katma değenn emek ve sermaye
arasında venmlılıklerine göre bölü.>ümü
"doğaldı"; doğa yasalarına benzer bir keMnlik
buradd dj geçerliydi Pıyasalarda tam rekabet.
ortaklıkların en çok kâr. tiiketicilerin de en çok
fayda anlayışlarıyla yarı>malan sonucu kararlı ve
dengeli gelişmeyi sağlardı. Pıya.sdnın
düzenleyieılıgı \eri alınmaliydı: piyasaya
"inanmak" e>astı. çünkü pıy a>a bo/ukluklan
"diizeltir ve herkesc hakkını verirdi."
Ana \arsay ımlarına az ?.onra değiııilecek olan bu
yaklaşınıın adı. "neoklasik" ekonomi kuramıdır.
Oy^a yapılan uygulamalı çalişiıular. toplam
ulusal üretimden ya da toplam katma değerden
"emek\e sermayenin payları çıkarıldıktan sonra"
genye bir fazlanın. ya da "kalıntının" kaldığını
saptıyordu. Lstelik kımı yıllarda emek ve
sermayenin alanıadığı bu kalıntının emek ve
sermayenin aldıklarından da çok olduğu.
kanıtlanıyordu. Örneğın bir ülkenin eknomisi
yılda diyelim yüzde üç büyüme sağlamışsa bunun
yüzde 35 gibi bir bölümii ücretlere. yüzde 14
dolayında bir bölümü sermaye kârlarına
aynlıyorsa. kalan yüzde 51 "açıkta" kalıyordu.
Pek çok uygulamalı çalışma benzer sonuçlar
verince. neoklasik kuramın ekonomik büyümeyi
açıklamada yetersiz kaldığı görüşü yaygınlaştı.
Bu görüş giderek OECD belgelerinde bile
vureulanacak kadar resmivet kazandı.
\e işgücünün niteliği" ile açıklanabilırdı.
Yakın zamanda vurgulanan tek başına
teknolojınin üretim artışına dışardan yaptığı katkı
değıldir. Büyük kuramsal değişiklik ya da
devrim. teknolojınin. toprak. emek ve sermaye
gıbı bir "üretim etnıeni" olarak algılanma>idır.
Teknoloıı ve bunun dayanağı olan "bilgi" ayn bir
üretim etmeni sayılınca. e>ki düşünce yapılan
ıçinde uygun dey imiy le "büyük kıyamet" koptu.
Çünkü az önce belirtildiği gibi. neoklasik kurama
göre. öbür üretim etmenîerı. emek ve sermaye.
yaptıkljn kaıkının karşılığında üretimden "ücret
\ekâr" biçiminde bir pay aiıyorlardı: net ürünü
kendı aralarında bölü^üyorlardı ve geriye de bir
^ey kalmadığı varsayıiıyordu. Sinıdi ne olacaktı?
Teknolojınin bılgının üretıme yaptığı katkı
karşılığında alacağı pay nasil saptanaeaktı1
Çünkü böyle bir pay ayrılması için üretim
etmeninin "fiziksel varüğı". bunun "mülkiyetinin
kime ait olacağı" öncelıkle belırlenmehydi.
Teknolojınin temeli olan bılgi. niteliği gereği.
emek ve sermaye gibi "aşınma \e eskime"ye
konu olmuyor. Fızik^el yok olma yenne. bilgı.
"birikimli büyüme" özellıûi taşır. Bu durunıda
öncelikle bilginın teknolojiye dönüşmesı ve
üretime katkısını ölçme sorunu çözümlenmeliydi.
Emek ve sermayeden bu farklı niteliği. bilgıyi.
bunlarla aynı işîemle ele almayı. yani verim-getiri
ihşkisiyle açıklamayı. tümüyleolanaksız kılmasa
bile, çok çok güçle^tiriyor. Ekonomi kuranıındaki
geli>menin yeni tartışma doğrulrulanndan biri bu
konudur. Bılgınin mülkiyeti ile ılgilı
çözümlemeler de benzer güçlükleri ıçeriyor.
Bu "Bilim bitinmezlik kaldırmaz". Ekonomik
büyümenin "açıklanamayan" kaynağı bulunmalı.
konu çözünıe kavuşturulmalıydı. Çünkü konu
yalnızca bölüşüm değıldir. ekonomi pclitıkası
yönüyle çok önemlidır. Ekonomik büyüme.
işsizlik ve enflasyon başta olmak üzere ekonomik
sorunlann çözümünün kilididir. Ürünün emek \e
sermaye payından fazlasının kaynağının teknoloji
olduğu görüşü giderek "egemen" oldu. Özellikle
de 1980'lerin ikinci yariMiıdun başlayarak -\BD'li
iktisatçı Peaul Romer başta olmak üzere. çok
sayıda kuramsal \c uygulamalı araştırmalarla
"yeni büyüme kuramlan" gelı^tınldı \e "yeni
büyüme kuramlan" adıy la. benimsendi.
\eoklasik yaklaşımın büyüme anlayışı biryana
bırakıldı. çünkü artık teknoloji "gökten düşen
mey\e" değil. ekonomık düzenın "içsel" bir öğesi
say ılıyordu. "Ekonomik yapı teknolojiyi
üretiyordu." Bu nedenle teknoloji ürctimini
beiırlcver. etkcııler açıklık Luanmalıydı. Tıpkı.
toprak. emek \e sermaye gibi üretim teknolojisi.
üretime katkı yapan ayn bir etmendı ve onlar gibi
incelenmelıydi. Teknolojinın üretime katkı
yaptığı. soyut düzlemde kolay anlaşılır bir
olgudur: bunun tartışılacak bir yani yoktur.
denilebilir. Ekonomının bılım olarak ortaya
çıkısindan hıı yara bu geı\^k •> L:: uuLıııı\ı>txİL!
Anc.ık yakın y ıll.ır.. K Cır tekıuı
\'ii!:ın. yeııı
makıneler tarafindan ıçerıimıs olacağı \arsay ınu
yapılmaktaydı. Ek olarak "eğitilmiş işgücü" de
yeni bilgılerle donanmış olarak ileri teknoloıilerı
kullanabihrdı; kısaea fazlanın kaynağı "sermaye
Teknolojınin dayanağı bilgidir ve bilginin.
özellikle de temel bilgilerin "kamu malı"
sayılmasi ekonomi kııramınııı geleneğidir. Bunun
en gu/cl "ders kitabı" örneklerinden biri "deniz
feneridir": bılgı verır. aydııılatır. yol gösterir.
kolay eskimez: özel mülkiyette oîması değil
olmaması. toplamun yaranna sayılır: çünkü
"tektir",yani onunla rekabet edecek bir başka
fener yoktur. Fenenn ışığından "herkes"
yararlanabilir. Ancak yeni bilgi ve bulu^ların
lıerkesın kullanımına olanak verilmeyen "kamu
malı sayılmayacak bir yönü" v ardır. Patent
korumasi. yazım lıakkı vb. bu kapsamda bılgi için
düzenlenen koruyucu düzenlemelerdir. Kısaea.
teknoloji içsel alınınea. öncelikle "teknolojinin ve
onun dayanağı olan bilginin" mülkiyeti sorunu
çözüme kavuşmalıydı. Kaldı kı "bilgi üretiminin"
bir temel bilımlere. bırde uyguLınıah.bilınılerc
ilişkin alı bölümlen bulunuyor. denellıkle temel
bılımlerin "kamu mülkiyeti ağırlıklı". buna
karşilık da tıearı nıtelıkte olduğu varsayılan
uygulamalı araştırmaların da ö/el sermaye
ağırlıklı olmasi gerektiğı öııe sürülmektedır.
Ancak yatınm ve bunun getirisi yaklaşımına
dayanan bu yaklaşım en azından tartışmalıdır.
Bilgi ve teknığı "sayılarla" anlatmak.
"ka\ranıiaştırmak M.-<>lçnH'k" v: huılai'a -lişkin
mi:Ucy».t MII .ır,.. . . ı r..i" ''î^.ıl \ ,IK: sııııiji I ve
buııadayalı "ka\ranılaştırmaları" gcrektıriyor.
OECD ve üye ülkelerinin kuramcılan ve istatistik
birinıleri >ımdilerde bu bilgi ve teknıği
"tanımlama \e ölçme" konusunda yoğun
araştırmalar yapıyor.
Teknolojinin içselleştirilmesi. neoklasik ekonomi
kuramının varsayımlannı da "savunulamaz"
kılıyor. Neoklasik kuram. üretim etmenlerinden
yani ekmek ve sermayeden "birinin" miktan
arttınlır ve öbür koşullar sabıt tutulursa, miktan
arttınlan etmenin "\eriminin azalacağı"
varsayımına dayanır. Onyıllarca ekonomi ders
kitapl'annın eksenini oluşturan ve kuşaktan
kuşağa ezberletilerek aktanlan neoklasik kuramın
bu en temel varsayımı, ya da "azalan getiri"
yasasıdır. \'arsayım kökenınde. artan nüfusun
giderek daha az venmlı topraklan işlemek
zorunda kalacaklan biçiminde. 1800'lerin
Ingilteresi'nde David Rkardo'ya uzanan
gözlemlere dayanır.
Bu yaklaşımın doğal iki sonucu vardır. Bu
sonuçlardan birincisi. "gelişmiş ekonomiler,
"sermayeleri çok olduğundan" sermayenin azalan
getınsı nedeniyle yavaş büyüyecekler. az
gelişmiş gelişmekte olan ekonomiler de "birim
sermayenin getirisi gelişmişlerden daha yüksek
olduğundan. daha yüksek olduğundan. daha hızlı
bir büyüyecek ve onlan yakalayacaklardır."
Yıllarca. rekabetçı serbest pıyasa koşullannı
temel alan neoklasik kuramın "azgelişmişler
gelişmişleri yakaladı. yakalıyor" görüşleriy le
ekonomi kamuoyu bombardıman edildi. türkiye
dahil kımı gelişmekte olan ülkelerin durumu
"kalkış" yapan uçağa benzetildi. Teknolojinin
içsel alınmasıyla "yakınlaşma" süreci tartışmaya
açıldı. Ülkelerin ekonomik gelişmlerini
karşılaştırmalı inceleyen "tarihsel" ya da "kesit"
araştırmalar, gelişmiş ülkelenn ekonomılerinın
"kendi içinde" giderek yakınlaştığını
kanıtlamakla birlikte, aynı olgu gelişmiş-
azgelışmış ülkeler arasında. göriilmüyor. Bir
başka anlatımla. "en gelişmiş" büy üklü-küçüklü
20 ülkenin ekonomileri. son 20-30 yılın
verılerının de kanıtladığı gıbı. verimlilik ve
büyüme yönleriyle "kendi aralarında"
yakınlaşıyor: örneğın İtalya ya da Fransa. ABD
ve Almanya'nın kişi başına verimliliğine
yaklaşıyor. Buna karşilık. Latin Amerika'dan
Afrika'ya. oradan da Güney Asva'ya uzanan çok
büyük bir ülkeler kümesi ile en gelişmişler
arasındakı "üretim ve verimlilikîarkı". bir başka
deyişle "gelişmearalığı",giderek açılıyor.
Incelemeler. neoklasik kuramın "serbest piyasa"
gelişmışlik azgelişmişlik farkını zaman içinde
osjadan Waldifac_aktır yargısışı. kesinlıkle ge^jetsız
kılıyor. Bunun gîbi.'offieğin 1960'larda benzer
durumda bulunan Japonya ve Portekizin
şimdılerde "gekiikleri farklı" gelışmişlik
TA et
eknolojinin dayanağı bilgidir ve
bilginin. özellikle de temel bilgilerin
"kamu malı" sayılmasi ekonomi
kuramının geleneğidir. Bunun en güzel
"derskitabı" örneklerinden biri "deniz
feneridir"; bilgi verir, aydınlatır, yol
gösterir, kolay eskimez; özel mülkiyette
olmasi değil olmaması. toplumun
yaranna sayılır; çünkü "tektir". yani
onunla rekabet edecek bir başka fener
yoktur. Fenerin ışığından "herkes"
yararlanabilir.
düzeylennin "nasılı ve nedeni" tartışmaya
açılıyor. Kimi ülkelerin geri "düştüğü",
kimilerinin "yerinde saydığı". kimilennin. çok da
belli etmeden ileriye "süzüldüğü". kimilerinin de
"kükrediği" say ılarla kanıtlanıyor. Bu "ekonomik
devingenliklerin" nedenleri. toplumsal. kurumsal.
ekonomik ve kültürel boyutlan. incelenmesi
gereken ana konular oluyor. Neoklasik kuramın
ikinci önemli önermesı "her ülkenin", kendisinde
sayıca fazla olan üretim etmeni ile üretim
yapmayı esas alması. o alanda uzmanlaşmasıdır.
Buna göre gelişmekte olan ekonomiler. nüfus ve
buradan işgücü fazlalığı nedeniyle "işgücü
yoğun" ürünlenn üretilmesine öncelik vermeli ve
bu ürünlerin dış ticaretinde "uzmanlaşmalıydı".
N'arsayıma göre Türkiye gibi sermayesi az. işgücü
çok olan ülkeler "işgücü yoğun" ürünler. el işleri.
dokuma ve gıyim ürünleri üretmeliydi.
Ricardo. geçen yüzyılın başlannda tngiltere'nin
dokuma, Portekız'in de şarap üretiminde
uzmanlaşmasını. böyle yapılırsa karşılaştırmalı
üstünlükleri nedeniyle her iki ülke tüketicilerinin
bu ürünlenri ticaretinden kazançlı çıkacağını.
kanıtlıyordu. Izleyen yıllarda İngiltere'nin sanayi
devrimini tamamİaması ve Portekiz'in de geri
kalması sonucunu vermesıne karşın. bu varsayım.
ekonomiye giriş ve dış ticaret konusundaki ders
kitaplarının "baş tacıdır." 1980 sonrasının
Türkiye örneğinde olduğu gıbı. günümüzde bile
kimi azgelişmiş ülkelere. 1MF ve Dünya Bankası
destekli olarak önenlmektedir. Çok açıktır ki bu
anlayış teknolojiyi dikkate alan bir görüşe
dayanamaz. çünkü teknoloji ile karşılaştırmalı
üstünlük değişir. On-on beş yıl önce G. Kore'nin
çelık üretiminde "karşılaştırmalı üstünlük"
sağlayacağını öngören yoktu; Kore çelik
üretmiyordu. günümüzde ise her yıl Türkiye'nin
yaklaşık altı katı dolayında çelik üretiyor. Bu
noktada ülke ekonomılennin teknoloji boyutunun
zaman içinde "niteliksel evrimi" açıklık
kazanıyor. 1800'lü yıllann başında İngiltere
"dokuma" ile Sanayi Devnıni'ne öncülük
etmişti: bıı devrim esas olarak "buharlı makine"
gücüyle gerçekleştı: 1900'lere gelindığinde önce
içten yanmalı motorlar. sonra elektrik gücü
devreye girdi: buharlı makine devri sona erdi;
yeni döneme öncülük edemeyen Ingiltere'nin
üstünlüğü de bununla tanhe kanştı. Şımdilerde de
üretim sürecinin denetıminde bilgi ve buna dayalı
olarak bilginin islenmesı. bıl'şım ve iletişim.
teknolojiCevrimın özünii olu^turuyor.
Yarın: "Tam rekabet
masalının" sonu
POLİTİKA VE OTESI
MEHMED KE>1AL
Çan Çalmıyoruz...
"Türk toplumu temizdir, kirli diyenler hakaret et-
miş olurlar."
Katiller dökülüyor.
Kirli, temiz tartışmasıdır gidiyor.
Susurluk olayı bu toplumun ne denli kirli, ne den-
li temiz olduğunu gösteriyor. Siyaset Meclis'e. Mec-
lis aşirete. aşiret polise gıdıyor. Mercedes'te dörî
yolcunun da bacakları bırbırine sürtüyor, kimsenio
yakındığı yok. Mercedese binerken de kımse "gık
dememiş, tıpış tıpış oturmuş.
Kamyon gelmiş çarpmış, bir sağ çıkan var; üçij
ölü.
Aşiret şeyhi Sedat Bucak! Ötekiler kucaklar ara*-
sında "gık" bile demeden ezilenler. Bunlardan üçü-
nün arasına karışmış olan bayan unutuldu, ismi dç
anılmıyor, cismi de... ;
Türk toplumu temizdir. ;
Susurluk'ta araba kazasma uğrayanlarda mı? ;
Tansu Çiller e göre onlar "kurşun atanlar, kurşuk
yiyenler". Mehmet Gölhan'a sorarsan, başka bif
kategoriden. Gölhan, politikaya ısınamadı, hâlâ bü-
rokrat. Koyunun yanında Abdurrahman Çelebi'dif.
Temiz toplum, kirli toplum.
Temiz polıtikacı, kirli politikacı olmaz mı? Olur. !
Bürokrasiden gelenler ikısı arasında dolaşırlar. ',
Çankaya deyince hatıra Atatürk gelir, üzüm baî-
ğı değıl! Kuvayı Milliyedönemınde Atatürk karargâj-
hını ılkin Keçiören'de sonra da Çankaya'da kurj
muştu. ;
Çankaya ün kazanmıştı. ;
Atatürk ün yazan olan Falih Rıfkı Atay, Çanka^
ya'da kurulan sofraları. türlü söyleşileri yazmıştı. Bu
ne sofralar. nice şaırler, ne şiırler görmüştü. <
iki dize yazalım; Faruk Nafiz'den: t
Bu hıyaban edebiyat yoludur >
Gider Allah 'a burdan ucu ',
Bu iki dize de Kemalettin Kamu'dan: j
Kâbe Arap'ın olsun *
Çankaya bize yeter. ',
Böyle şiırler yazılır, Çankaya böyte kutsallaşırsai
bazı karnı ağrıyanlar da boş dururlar mı? Hemerİ
Çankaya'nın adını değıştırmek hevesine kapılırlari
Çankaya'nın adı değişsin. ;
Ne olsun? Ezankaya olsun. Ezankaya... ;
Madem başında çan var, çan kayası da olur. Zaf
ten burada küçük bir Ermeni kilisesı varmış. Çan ça|
larmış. Şımdi çan çaldıramazlar ama adını değişti?
rebilirmiş. ;
Çankaya deyince hatıra Atatürk'ten başka cumj-
hurbaşkanları da gelir Adını değişmesini ısterler
mi? BırSüleyman Demirel adım "bılmem'' kaç ra*
kımlı tepe dıye değıştırmek ıstedı. Tutmadı. Çanka-
ya diye kaldı. Şimdı orada oturduğuna göre kolav
kolay değiştıremez. ,
Çankaya Çankaya olarak kalır. {
Ustattan birkaç dize yazalım: j
"Çan çalmıyoruz, çan çalmıyoruz \
Yok sela veren \
Duvarların kulakları sağır ;
Bağırabildiğin kadar bağır." \
Çankaya kalır. ;
B U L ^ I A C A SEDAT Y4ŞAY4N •"! \
1 2 3 4 5SOLDAN S A Ç A :
1/Nargileyle içilen
tütün. 2/ Yapay re-
çmevernığıvetut-
kalı üretiminde
kullanılan beyaz 3
ve billursu toz...
Bilimsel araştır-
malarda kullanılan
bir deney hayvanı.
3/ Eskı" Mİsır'da
b
güneş tannsı... Vu-
nan halk müziğın-
de kullanılan yaylı 8
çalgı. 4/Türk halk g
edebiyatında ço-
ban türküsü. 5/ "Sayı far-
kı" anlamında kullanılan
spor tenmt... Bir nota. 6/
Fransa'da bir kent... Kent
ve kasabalann dışında ka- 3
lan. boş ve genış yer. 7/ ts- 4
tenilen nıtelikleri taşıyan...
Altınkökü de denilen kus-
turucubır kök. 8/Osmanlı "
devletindeen büyük yone- 7
tım binmi. 9/ "Vakacak o- g
dun için kullanılan. bir „ j
metre küpe eşıt oylum öl- '
çüsü bınmi... Bir sanat yapıtında ışlenen konu. î
YL'KARIDAN AŞAĞIYA: ;
1/Eskıden Türk kadınlannın gıydiğı bırtürferace. 2/Çit. per-|
de... Herhangibirnedenlearmagankabul edenın. vermekzo-<
runda olduğu karşilık 3/ Adaçayı. 4/ Isv içre'de bir akarsu..«
Utanç duyma 5/ îlave... Silindır ya da çomak bıçımındek^
bakteri. 6/Çeşıtlı malzemelenn sanatsal amaçlabirarayage-"
tinldiği ürün.. Plastik su şişelenne verılen ad. II Tuluat ti-»
yatrosunun baş kişilermden olan komik uşak tipı... Bir çeşi{
çörek. 8/ Halk dilinde aynaya verılen ad. 9/ Avuç içi... "—\
Sevdası". Recaizade Mahmut Ekrem'ın romanı. •
YOKSULLUK SINIRI
62 MİLYON TL
HEKİMLERİ
BORDROLARIYLA,
ÇALIŞTIKLARI
BtRİMLERDE
TOPLANARAK
DURUMU
DEGERLENDİRMEYE
ÇAĞIRIYORUZ.
Tarih: 1001 1997 (Cuma)
Saat : 10.00-14.00
TÜRK TABİPLERİ
BİRLİGİ
Eylem için Tabip Odanızla ilişki kurunuz.