25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAfFk CUMHURİYET 28 OCAK1997 SALI 12 KULTUR SAHNEDEN AYŞEGÜLYÜKSEL Azîz Nesin'in azizlikleri...Genco ErkaTın ve Dostlar Tiyatro- su'iur AzizNesin'le gönüldeşliği uzun yıl- lanhr süregelıyor. Önce 7O'lı yıllann 'Aziz- nane'si. 15 Mart dönemimn suskunlu- ğında ses getiren çok oyunculu bir gös- ter. 80'lerin başında. Evren Paşa, 12 Ey- lül gijsileri içinde ortahğı kınp geçirir- ket tel kişılikbir oyun olan 'HerGün Ye- ni Baştan'da, başka yazarlannkilerk bir- lifce Nesin'in yapıtlanndan da bölümler çıkanlmış sahneye. 90'h yıllann. dünya- mr biıçok ülkesini dolaşan 'Merhaba'sın- dayine yer yer Aziz Usta'dan seçmeler... vJesin'in köşeyazılan, öyküleri, şürle- ri, taşlamalan, masallan politik çalkantı döaernlennde Dostlar Tiyatrosu'nun top- lurıcu çizgisı içinde önetnli bir işlev ta- şırnışt. Uyarlamasını. dramatuıjisini. sah- ne düzeninı ve oyunculuğunu hep Gen- co Erkal'ın yaptığı bu oyunlar sunuldu- ğundayazaryaşamaktaydı ve dramatik ol- msyan yapıtlannın sahne uyarlamalannı çot sevmişti. BIT anlamda Genco Erkal. Aziz Nesm'in yazar kişiliğinin sahnede- ki yansıması olagelmişti. Birtakım AzizHkler' kotanldı ğında ise Aziz Nesın aramızda değildi artık. Erkal, Nesın" in anısına yaptığı bu çahşmada Us- ta'nın yokluğunda. onun yazar kişiliğinı herhangi bir çarpıtmaya uğratmadan yan- sıtmahydı. Nesin'in yapıtlanndan yapı- lacak seçmeler, ülkesı ve toplumu üstü- ne sö\ leyeceklerini noktalamış bir yaza- nn olaylara ve olgulara bakış biçiminin \e biçeminin bütüncül bir yansıması ol- malıydı. Genco Erkal, 'Birtakım Azizhkler'i oluşturan otuz bir Aziz Nesin parçasını ekkmlerken hem yazann toplumsal ba- kış açısından hem de bubakış açısının gül- mece düzeyinde dışa vuruluşunda yansı- yan tavn yakalayarâk özgün bir sahne bi- çemi kotanyor. Oyunla ilgili olarak basında övgû do- lubirçokeleştiri yazısı çıktı. Öte yandan, 'işte, her zamanki Genco' saptamasını da pek çok izleyiciden duydum. Oyunu baş- ka yazar ve izleyıcilerden gelen bu kar- şıtetkilenmelerle yeni izledim. Doğrusu- nu isterseniz, ne övgü dolu eleştiri yazı- lannın esinlediği biçimde vuruldum sah- nedeki olaya ne de sahnedeki Genco'yu •Merhaba\'Bir Detinin Hatıra Defterf ya da 'tnsanlanm'dakı Genco'ya benzetebil- dim. Farklı birbiçimde etkilendim oyun- dan Ben sahnede Azız Nesin'in yazar G enco Erkal, "Birtakım Azizlikler'"i oluşturan otuz bir Aziz Nesin parçasını eklemlerken, hem yazann toplumsal bakış açısında hem de bu bakış açısının gülmece düzeyinde dışa vuruluşunda yansıyan tavn yakalayarâk özgün bir sahne biçemi kotanyor. Sahnedeki Genco ne Aziz Nesin'in kendisidir ne de öykülerindeki kişiler. Sahnedeki Genco, Aziz Nesin'in an gülmeceyle bezeli düşünselliğini yansıtan oyuncudur. "Birtakım AzizHkler", Genco Erkal'ın Aziz Nesin kumaşından keserek, kendi üstüne göre dikip, bedenine yakıştırdığı, başka oyuncuya bol ya da dar gelebilecek bir ürün. Yaratıcısıyla var olan, 'tekran' olmayan bir gösteri. Mutlaka izleyin. kişiliğiyle bütünleşmiş bir oyunculuk bi- çemi gördüm. Aziz Nesin'i sahnede vu- rucu kılmak yerine onun yazarlığının özü- nü yansıtmayı seçen bıryorum... Kolay- ca yakalanabilecek yüksek tonlan es ge- çip alt tonlarda gezınmeyi yeğleyen... Ülkemizın gelmış geçmiş en zeki ya- zarlanndan bıri olan Aziz Nesin'in yapıt- lannda yansıyan en temel özellik olayla- ra ve olgulara •ilkkezgprüyormuşçasına' bakabilmesı. Nesin, altrruş yıllık yazar- lık serûveni içinde toplumda yaşanan olaylan 'otomatik (kanıksannuş) algıla- ma'nın ötesine ulaşabılen bir bakış açı- sıyla gözlemleyebilmişti. Bu nedenle. otuz yıl önce yaptığı saptamalar sankı bugûn yazılmışçasına geçerlidir. Yazıl- dığı yıllarda 'sevinüi abartmalar' olarak değerlendirilıp 'güMüren' bu parçalar, günümüzde poiitika, ekonomı. kökten- dincilik. ınsan haklan, Türkçenin kulla- nımı, toplumsal duyarlıkbağlamında ya- şanan açmazlarla 'bir'e 'bir' örtüşmekte- dir. Erkal gösterisinin belkemiğini, bugü- nün fotoğrafını yıllar önce çekmiş Nesin yapıtlanndan oluşturmuştur. Nesın, olaylara ve olgulara 'ükkezgö- rüyormuşçasına' bakabilme yeteneğıni 'naiT (çocuksu) bir bakış açısından sun- ma yoluyla gülmece yazarlığının özgül bi- çemini belirlemiştir Bu 'bifip de bitaıez- den gehne' yaklaşımı onun yapıtlannın te- mel dokusunu ve an gülmecesinin kay- nağını oluşturur. Erkal, 'Birtakun Aziz- Kkler'de bu dokuya ve kaynağa yaslanı- yor. Sonuç. kahkaha atormayan, ama dur- madan gülümseten, doruklara çıkmaya yüz vermeyen, hınzırca soğukkanlı bir güldürü oyunculuğu. 'BiBp de bttmezden gelme' yoluyla oku- ru şaşırtan, süreklı olarak •yadırgatan" bir gülmece yaklaşımıdır Nesin'inki. tn- 'Senfonikparçalanmalar'la içdünyatasanmları MÜMTAZSAĞLAM Resımde gerecin olanaklanyla uğraşan ve ifade olasıhklannı zorlayarak bunu tuval yüzeyinin organizasyonunda amaç dunımuna getiren sanatçı, bir bakıma; gerece duyduğu yakınlık ve bağımlılılda ulaştığı saf ve yoğun sonucu, dolaysız bir şekılde görünür kılmak ister. Burada. duygu dünyasının tinsel atmosferine yayılan resımsel ortam, lirik bir soyutlama evreninde kendine ilişkin alan derinliğini belirler. Tıpkı, bu sürecin koşullanna uyan soyutlama anlayışıyla dikkati çeken Çetin Erokay'ın resimlerinde izlendiği gibi... Akıl ve duygu çanşması Ashnda Çetm Erokay; ruhsal kaynaklı coşkulannı, bilinçaltında yer etmiş resimleme güdüleriyle önlenemez biçimde görselleştirmeye eğilimli bir sanatçıdır. Resimleme uğraşını o denli mutlaklaştırmaktadır İti. coşku ve gerilimlerini törensi kompozisyon şemalanyla kontrol altına alabilmektedir. Nitekim etkili ve soyut bir şematizm üzerinde yapılanan boyasal tavn, Erokay'ın resmınin hem açıklaması hem de hedefı olmaktadır bir bakıma. Erokay, kendi soyutlama , anlayışının ılkekrmi. "Senfoaik Parçalanmalar" olarak nitelediği bir arayış sürecinde tespit eder. Dahası, akıl ve duygu arasında yaşadığı çatışma ve parçalanmayı gerçek bir müzikal ritim ıçerisinde görselleştırmeyi dener. Sonuçta duygu ve coşku kıpırtılannın simgeci bir dille oluşturulmuş formel yansımalannı karşımızda buluruz. Böylelikle, Erokay'ı resimsel sürece zorlayan her etken, itici motifler olarak plastik sonuca iz bırakan katkı'lara dönüşür. Erokay kompozisyonlannda gizli bır simetrik yerlenişi kurulus, ilkesi olarak benımser; düzenin dengesi ve uyumu adına gözetilen, hatta yer yer müdahale edilmiş sistematik bir durumdur bu. Sanatçının metafızik ılgilerine de koşutluk gösteren ve giderek ikili tuval kurgusuyla esas anlamını bulan bir gelışmedira>Tica... Ashnda Erokay'ın kısmen grafik tatlan içeren bır tasanm duygusuyla hareket etmesi, ilk aşamada resmin oluşma gerekçelerini zorlayan bır etken gibi görünüyor. Oysa grafik tatlarla ilişkilendirdiğimiz geometrik soyut yapıntılar tuvali boylu boyunca saran renk lekelerinin titreşimli etkileriyle ilk adımda piktural değerlere taşınıyor. Birtakım sert kenaıU geometrik, yapılar. amorf kütleler ve yanı sıra yinelenmiş daircler aracılığıyla sağlam ve dengeli bir dip yüzeyin unsurlan oluyorlar. Öte yandan Erokay'ın biçim ve renk ekonomisine yönelme tercihi. esasmda resmin kuruluş ve biçim-anlam ilişkisindeki temel sorunlan önemseme ve çözme istemine dayanır. ICısmen geometrik soyut ilgilerden gücünü alan biçimleme yaklaşımı. sattçı bir yönsemeyle dışavurumsal renk lekeleriyle de dengelenmeye çalışılır. Ve tuval yüzeyinde oluşan tüm devinim, seçilmiş ve ara değerleri karşılayan bir renk armonisiyle varlığını pekiştınr. İçtenlikli bir yorum Erokay, dışsal nedenlere bağlı gözlem ve deneyleri devre dışı bırakarak. iç dünya tasanmlan'na öncelik vermekte coşkulu kimliğini resimle özdeş tutan içtenlikli bir yoruma yönelmektedir. Resmin biçim ve içerik sorunlanyla olan hesaplaşmasında, soyuta evrilen bir kalitede gerçek tavnnı ortaya çıkardığını görüyoruz. Gelinen noktada, sanatçının yaşamı ve us-dışı evTeni arasında beliren iç dünyasının. Concerto Grosso. 70X70 tuval üzerine yağh boya. özel bir resimleme tercihine yönelmesi, kuşkusuz anlamını ve yönünü bulmuş bır istencin de göstergesidir. Bu bakımdan Erokay'ın soyutlama yörüngesinde geliştirdiği biçim- anlam dizgesine karşılık gelen resimlenni, ruhsal ka>naklı birtakım arayışlann gerçek sonucu olarak görmek gerekiyor. Aynca; resim alanında bir kimlik arayışının, tutarlı ve bütünsel tavnyla özgün olabilme yolunda harcadığı çaba, Erokay" ı teşvik etmemiz ve yüreklendirmemız için yeterli bir neden oluyor... Seyircinin tepkisini besleyen bir oyun ÜSTÜNAKMEN Bir zamanlar gerçekten deneysel olan şey, Arthur Hopkins'ın de dediği gibi bugün iyiden iyiye belirli bir yöntem halini aldı. Tiyarromsuluk yoîc artık, tiyatro var. Doğnısu da bu. "Yeditepe O\Tinculan" tarafindan sahnelenen "Küheylan" da "tiyatromsu" ve seyirci topluluğunun birleşik tepkisini sürekli besleyenybekleyen bir oyun. Her ne kadar aynntılar tngiltere'ye özgü olarak yorumlanabilirse de evrenselliği tartışılmaz. Bilinçh zihinlerden birleşik bir tepkiyi kolayca elde edebilecek biçemde sahneleniyor. Her yönüyle başanh bir oyun Peter ShafFer'ın iki bölümlük oyununu Sevgi Sanlı dilimize pek güzel kazandırmış. Osman Şengezer'in dekor ve seçımi gene ^Şengezer" gibi. Hakan Öripek'in ışık tasanmı da iyi ötesi. Devlet tiyatrolannın genç rejisörü Şakir Gürzumar'ın, düşünceden doğan heyecanı değil. heyecandan dogan düşünceyi öne çıkaran, önce heyecan tepkisi sağlayan yorumu ise olağanüstü başanh. Yargıç Hester (Gönen Bozbey), hafta sonlan Harry Dalton'ın (Birol EngeDer) ahırlannda çalışan ve aynı gece içinde altı atın da gözlerini şışleyen Alan Strang (Tol^ Çevik) adlı on yedi yaşlanndaki gencin, cezaevi yerine hastaneye gönderilmesi gerektiği savıyla arkadaşı psikivatr Martin Dysart'a baskı yapar. Yeditepe O>unculan'run sahnelediği u Kühe\1an n da Hadi Çaman ve Gönen Bozbey. Dysart (Hadi Çaman) ısrar karşısında bu çok değişik olayı zorla da olsa kabullenir. Ancak gel zaman git zaman, düşünde kendini bir sunakta, çocuklan kurban eden bir başpapaz olarak görmeye başlar. Yüzünde bir mask vardır ve mask y-üzünden aşağı kaydıkça yaptığı işten iğrenmektedir. Oyun, doktonın anlattıklan ve Alan'm geri dönüşleri ile gelişir. Geliştikçe bir sorgulamaya, sorgulama gerilime dönüşür. "Yeditepe Oyuncuları" bu e\Teyi seyirciye düşünme nedeni vermeden, bütün olup bitenlerin zorunluymuş gibi görünmesini sağlayacak biçimde, hiçbir olguyu zorlamaksızın ortaya getiriyor ve jesti, hareketi, vurguyu birbirine kanştırmaksızm sonuca ulaşıyor. Genç oyuncu Tolga Çevik hiç bencil olmadan, oyunun bilinçli sindirimine katkıda bulunmakta. Devlet tiyatrolannın on altı yıllık oyuncusu. seksenli yıllann sonunda televizyondaki "Ayaşu ve Kiracılan"ndaki müthiş yorumuyla da pek kolay anımsanılan Gönen Bozbey ile pek yakından tamdığımız Gülsen Tuncer sahne üstü deneyimlerini bir güzel kullanıyorlar. Ilİc kez profesyonel olarak Jill Mason tıplemesiyle sahne alan genç oyuncu Emel Pala'nın tiyatro tutkusu çok belirgin. Severek ve "iştiyalda1 " oynuyor. Yeni bir Jülide Kural mı yetişıyor ne! Otuz beş yıllık usta Hadi Çaman'a gelincc. Onun sahne üzerindeki her anının bır anlamı var. Biçemi zaten belli. Çaman: "Kendimi göstermek için neler yapabüirim" yerine, "Dikkati çekmeksizin, şu rolü en i>i nasıl oynayabilirim" sorusunu kendisine sürekli soran ustalardan. Çabalama yok. Çabalama olmayınca elbette zorlama da yok. Zorlama olmaymca yapmacık ve huzursuzluk sahneden kaçıyor. Hele oyunun sonunda Alan'm "Seçkin'' adlı atla sarmaş dolaş. olabilmesini, onun tutkusunu, sevme yeteneğini kıskanışını ve "kantanna"* denilen, o azılı atlan zaptetmek için dillerini bastıracak biçimde yapılmış demir aracı, kendi ağzında duyumsamasını izlemek başlı başına bir keyif doğnısu. Tiyatrodan çıkarken (nereden nereye) aklıma Hüseyin Cahit Yalçın geldi. Ne demiş: "Gururu okşanüan bir erkek, ağzına kantarma geçirilmiş bir küheylan kadar âcizdir, elinizde esirdir." Dysan'ın gururu o>Tjnda nasıl ve kim tarafindan okşanıyor dersiniz? Yanıtı oyunda. ce tersınlemelerle örülmüş, okurla ara- sında estetik bır uzakhk bıraktığı için dü- şündüren bir gülmece yaklaşımı... Erkal, Nesin'in yapıtlanndaki bu yadırgatma özelliğinı oyunculuğuna aktararak seyir- ciyle arasındaki estetik uzaklığı sağla- mışnr. Sahnedeki Genco ne Aziz Nesin'in kendisidir ne de Öykülenndekı kişiler. Sahnedeki Genco, Aziz Nesin'in an gül- meceyle bezeli düşünselliğini yansıtan oyuncudur. (Oysa Erkal'ın yıllardır sun- duğu Nâzffii şiirlerinde ve Nâzım göste- rilerinde onu neredeyse özdeşleştirmişiz- dirbüyükozanla!) Aziz Nesin, her düzeyde okurla bütün- leşebilmişenderyazarlanmızdandır. Hal- kına halkının diliyle seslenmiş, yazar kim- liğini okuruna ozansı bir tepeden baka- rak değil, halkıyla birlikte (toplumumu- zun yüzde altmışını 'aptal' sayarken bi- le) soluk alarak biçimlendirmiş, toplum- cu eleştiriyi 'popüler' kılmış bir sanat ve düşüninsanı... Erkal, Nesin'in dramatik olmayan ya- pıtlannı sahne olayına dönüştürürken ya- zann. halkı halk adına eleştıren gülmece yaklaşımını. geleneksel tiyat- romuzun naif, yadırgatıcı, gülmeceye yaslanmış 'gös- termecr biçeminin 'oyunsu- luğuna' aktarmıştır. Sahne- de meddah Genco, Karagöz oynatıcısı Genco, Pişekâr Genco, Kavuklu Genco var- dır. Ancak. 'Birtakım Aziz&k- ler'i oluşturan kolajda Pişe- kâr'la Kavuklu hiçbir zaman karşı karşıya gelip çatışmaz. Kımi zaman tartışmanın alt- yapısını sunan Pişekâr'ı gö- rürüz sahnede (Kavuklu işle- vini sessizce üstlenen seyir- cidir), kimi zaman da seyir- cinin duyarlığında var olan Pişekâr'la laf tokuşturan K.a- vTiklu'yu. Erkal, tek kişilik gösterilerinde benimsediği çağdaş oyunculuk ve sahne- leme yaklaşımını bu kez -her zamankınden çok- popüler halk üyatrosunun özellikleriy- le kaynaştırmıştır. 'Birtakım Azizlikler' çok eklemli bir yapı içermesine karşın. metinler arası ilişki- ler açısından ustaca kurgu- lanmış, bu nedenle de -öteki- lerle eşit düzeyde kaynaştın- lamamış bir ikı parça dışın- da- birtek uzun metnin sunul- duğu izlenimini veren bir ça- lışma. Erkal'ın sahne düzeni ve oyunculuğu da -yine bir- kaç bölümdışında- metinde- ki sürekJiliği destekler yön- de biçımlendirilmiş. Dalgın bir gününüzdeyseniz, eliniz- de program broşürü olmasa -ezbere bildikleriniz dışında- sürekli olarakbirmetindenbir başka metne geçildiğini fark etmeyebilirsiniz. Çünkü par- ça sonlannı genellikle alt ton- lara ındirip bir sonrakiparçay- la bağlantılayan Erkal, ken- disine ve seyirciye •alkışara- sı? bırakmıyor. Erkal taşıdığı sonımluluğun bilincine var- rruş, bilinçli bir uyarlamacı, dramaturg, yönetmen ve oyuncu olarak incelikli tiyat- ro adamı duyarhğını bir kez daha kanıtlıyor. Yoğun birenerji bırikimi \-e bvraklık isteyen bu tur dra- maturji ve oyunculuk yakla- şımlan daha kısa metinlere. daha kolayca uygulanabilir kuşkusuz. 'Birtakım Azizlik- ler" ise sunulması iki saat sü- ren uzun bir metin. Drama- turg ErkaFın, Nesin'in yazar kışiliğini yansıtmadaki titiz- liği, ovııncu Erkal'ı bır ma- raton sürecine yöneltmiş. Oyuncu yorulmuyor (benim izlediğim gün. bir öykünün başmda yaptığı şive taklidi- ni, öykünün sonunda da sür- dürmeyi unutmuş olsa da) ve koşmaya yeni başlamışçası- na noktalıyor maratonu. .An- cak seyircinin yorulduğu bir geTçek. 'Birtakım Azizlikler1 Gen- co Erkal'ın Aziz Nesin kuma- şmdan keserek kendi üstüne göre dikip, kendi bedenine yakıştırdığı, başka oyuncu- ya bol ya da dar gelebilecek bir ürün. Yaratıcısıyla var olan, 'tekran' olmayan bir gösteri. Mutlaka izleyin. YAHODASI SELİM İLERİ Çapa Çapa'yı ben boş arsalı, bostanlı, ahşap evli ha- liyle haüriıyorum. Rahat ranat bir kırkyıl önceye dön- mek gerek: O zamanlar Vatan Caddesi yeni açılıyordu. Ad- nan Menderes'in yollar açma merakı büyüklerimi- zi ikiye bölmüştü diyebilirim. Bazı büyüklerimiz ye- ni yeni yollar, caddeler açılırken tarihi değer taşı- yan eski yapıların, ata yadigârı anrtlann mirasyedi savurganlığıyla ortadan kaldınlryor olmasına hop otu- rup hop kalkarlardı. Bazı büyüklerimiz de Istan- bul'un hızla kalabalıklaştığı, yollann yakında yetme- yeceği kanısındaydılar... Biz, Vatan Caddesi'ne Cihangir'den, ana durak- tan bindiğimiz bilmem kaç numaralı otobüsle ge- lirdik. Şimdi bana çok uzun bir otobüs yolculuğu gibi geliyor. Ya da: Asıl, çocukken öyle gelirdi ve şim- di yine öyle hatıtiıyorum. Sonra Çapa'ya nasıl ulaşırdık? Çapa'ya niye gi- derdik? Bunlar hayii silik. Bir iki hastane ziyareti aklımda. Hastaya limon ko- lonyası alındığı da. llle limon kolonyası. Bu yüzden olacak, limon kolonyası bende hep bir hastane çağnşımı uyandırır. Çok şükür, öyle ağır hastalar değildi ziyaretine git- tiklerimiz. Çapa'da bir apandisrt ameliyatı, Gureba'da bir doğum. Çapa'ya ulaşır ulaşmaz hep hastane- ler bölgesine geldik sanıyordum. Bugün de öyle de- ğil mi? Yolum düştükçe fark ediyorum, yenilerde bir- çok özel hastane açılmış. Millet Caddesi'ne gelince, o zamanlar, yani şöy- le kırk yıl önce, büyük büyük apartmanlar birden- bire inşa ediliyordu. Oysa iki, bilemediniz üç katlı ahşap, eski, çökkün Istanbul evleri zamanabirsü- re daha meydan okuyabiliriz sanmtşlardı. Az sonra anlatacağım, bu evlerden biri, belle- ğimde pınl pınldır. Bu evterin Dirbirterineyaslanmş, birbirterine el uzat- mış, dayanışmalı birhalleri okunurdu. Karankyüz- lerinde adeta onurlu bir yoksulluk hissolunuyordu. Hemen yanlannda, bitişiklerinde biten büyük boy apartmanlar, semtin o dervışçe yoksulluğuna -ben- zetme yerindeyse- Orhan Kemal'in romanlann- daki zengin aileleri, patron babaları, şımank genç kızları, saçları yapılı anneleri getirivermişti, o şıma- nk zengin çocuklannı da... Apartmanlaria birlikte yalnızca ahşap evlerin öm- rü sona ermiyordu Çapa'da. Her birinin ille meyve ağaçlı; kirazlı, dutlu, erikli, küçümen arka bahçele- ri, apartmanların geniş arsalan için feda ediliyordu. Öyle bır bostan gözümün önünde. Çapa'da, kent büyürken, o zavallı bostanda hâlâ top top yeşil sa- latalar duruyor ve yaşlı bahçıvanla karısı salatalan suluyorlar. Bu salatalann yapraklarını evde yedik- lerimizden daha yeşil... yemyeşil... zümrüt yeşili görüyorum. Ama annem: "Yakında bostan mostan kalmaz..." diyor. Gerçekten bostan kalmadı oralarda. Her bi- ri bir 'peyzaj' duygusu bırakırdı. Çapa'ya bir kez de Çapalı Emine Hanım için git- miştik. Çapalı Emine Hanım falcıydı. Galiba Aksa- ray'da falcı bir başka Emine Hanım varmış, ikisini birbirinden ayırt etmek için, bizim gittiğimize Ça- palı Emine deniyormuş. Falcı hanımı sonralan Hüseyin Rahmi'nin ro- manlannda elimle koymuş gibi bulacaktım. Han- diyse aynı kılık kıyafet, handiyse aynı konuşmatar- zı, aynı mimikler, aynı jestler. O, besbelli bir 'Çar- daklı Bakıcı'yd\. Çapalı Emine Hanım iki katlı bir evde oturuyor- du. Fal baktıımaya gelen kalabalık hanımlar, tek tük bey alt katta, sokağa bakan ön odaya alınıyor; son- ra sıra geldikçe, sırası gelen üst katta bir arka oda- ya götürülüyordu. Üst kattaki arka oda hakikaten çardaklı bir arka bahçeye bakıyordu. Yaz başlangıcıydı, odanın bir penceresi kapalı, ötekisi açıktı. Açık pencereden in- ce rüzgâr esiyor, kirii tül perdeleri uçuşturuyordu. Çapalı Emine Hanım, "Hanede bir sıkıntı görü- yorum, büyük sıkıntı görüyorum" demiş; o sonba- har babam üniversitedeki görevinden 27 Mayıs as- ken yönetiminin buyruğuyla, 147'ler arasında uzak- laştınlmış; falcınm her şeyi bak nasıl bildiği ortaya çıkmış, günlerce konuşulmuştu... Aynca Çapalı Emine Hanım'ın kahve falına de- ğil, bir tas suya bakıp istikbali okuması büsbütün etkilemişti. Bunun artık bir fal değil, büyücülük ol- duğu söylenmişti. Hatırladtğım Çapa'da Istanbul folklorunun son iz- lerine tanıklık ettim. Mesela bakkallann camekân- lannda beyaz ve şeker pembesi çubuk şekerler hâlâ asılı duruyordu. Mesela elinde tepsi, tepside üstü gazete kâğıdıyla örtülü börek, fınna giden, fı- nndan dönen kız çocuklan gözümün önünde. Şimdi Çapa, Millet Caddesi'nin uğultulu trafığin- den mi ibaret? Nâom Hikmet sergiteri sürüyor • KültürServisi -Nâzım Hikmet'in 95. doğum günü olan 15 ocak çarşamba günü açılan Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfi Kültür Merkezi'nde düzenlenen 'Sanatçılardan Nâzım Hikmet Portreleri' ile 'Belgelerle Nâzım Hikmet' sergileri sürüyor. Nâzım Hikmet Portreleri sergisinde; Mehmet Aksoy, Avni Arbaş. Önder Aydın, Semiha Berksoy, Celile Hanım, Abidın Dino, Atila Ergür, N. V. Matus, Rasin, Rasvan. Sait Rüstem, Yusuf Taktak, Orhan Taylan, Haluk Tezonar ve Yanes'in resim ve büstleri bulunuyor. 'Belgelerle Nâzım Hikmet' sergisinde ise, şairin tstanbul-Bursa-Moskova'da kaleme aldığı bazı yapıtlannın müsveddeleri. mektuplan, resim çalışmalan gibi belgeleriyle. çocukluğundan Moskova yıllanna değin kullandığı kimi eşyası yer alıyor. Dünya Banş Konseyi tarafindan verilen 'Uluslararası Banş Ödülü'nün de görülebileceği sergiler, 15 şubat gününe kadar açık kalacak. BUGÜ1N • CRR'de saat 19.30'da "Ohvier Charlier-Brigitte Engerer' konseri izlenebilir.(232 98 30) • AKSANAT'ta saat 12.30'da lazer-disc'ten Kathleen Battle 'At the Metropolitan Museum' opera aryalan konseri ve saat 19.30'da 'Abelard ve Heloise' adlı tiyatro izlenebilir.(252 35 00) • ALMAN KÜLTÜR MERKEZİ nde saat 18.30'da 'Çok Kültürlü tstanbul' dizisi kapsamında Cengiz Bektaş konferansı izlenebilir.(249 45 82) • EYLÜL MÜZİK KULÜBÜ'nde Deniz Türkali konseri dinlenebilir.(257 11 09) • BEKSAV'da saat 18.30'da Bılle August'un yönettiği 'Ruhlann Evi' adlı film izlenebilir. • TARANTA BABU KÜLTÜR MERKEZt'nde saat 19.30'da Yılmaz Güney'in yönettiği 'Ağıt' adlı fılm izlenebılir.(235 28 59) • PÎMAPEN KÜLTÜREVt'nde saat 19.00'da Isa Çelik'in hazırladığı dia gösterisi izlenebilir. (268 33 58)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle