Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 22OCAK1997 ÇARŞAMBA
12 KULTUR
İstanbulutnuz'u ve yurdumuzu seviyorsak Tarih Vakfı'na destek olmamız ulusal görevimizdir
Bencîl değil, gerçekçi olmahyızEKREM AKURGAL
Son yıllarda bılimsel başanlannı hay-
ranlıkla izledığımız Tarih Vakfı, özveriy-
le çalışan bırkaç bılim adamının öncülü-
ğü ve bır avuç ortadirek düzeyindeki ay-
dın kişinın kunıcu üye olarak yaptığı mü-
tevazı bağışlarla yoktan \ar edildi.
Tarih Vakfı'nın kısa sürede birçok
önemli çahşmasma ek olarak Habıtat II
toplantisı sırasmda ortaya koyduğu "İs-
tanbul" ve "Anadolu'da Konuf'kitapla-
n. ayrıca onlarla ılgıli olarak Darphane
binalan ıçinde dûzenlediği sergi gerçek-
ten övgüye değer etkinliklerdir.
Tarih Vakfı, adı geçen sergi dolayısıy-
la Darphane'nin hiçbir ışlev verilmeden
boş bırakılmtş binalannı temizletniş ve
kısmen restore etmiş. böylece bu eskı
eser topluluğu içınde yarariı işler yapa-
bileceğinin kanıtını vermiştir. Bu neden-
le iki restorasyon merkezi binası dışmda
kalan ve anlaşmalarla kendisine tahsis
edilmış olan binmlerin Tanh Vakfı tara-
fından en ıyi biçimde değerlendırileceğı
inancmdayız. Bu satırlann yazan Habi-
tat II etkınliklerinden önce bütün arke-
ologlar gibi Darphane bınalannıtı Tarih
Vakfı'na verilmesi ısteğıne karşı çıkmış-
tı. Çünkü restorasyon merkezi birkaç ay-
dın ve yurtsever bilim adamının çabala-
nyla kazanılmış. büyük bir eserdir. Ancak
bugünkü koşullar göz önünde tutulursa
bencil de|ıl akılcı ve gerçekçi olmamız
gerekmektedir Devletimiz4-5yıldanbe-
ri ekonomık zorluklar ıçindedir ve bu sı-
kıntılı durum enaşağı birkaç yıl daha sü-
recektır. Kaldı ki devletimizm çok önem
taşiNan sorunlan biryanabırakıp "tstan-
Tarih Vakfi, Darphane'nin hiçbir işlev
bul Müzesi" gibi önemli, ancak ıvedi
(aciU olmayan konulara daha yıllar bo-
yunca uzak duracağı apaçıktır. Bu neden-
le eğer Istanbulumuzu ve yurdumuzu se-
viyorsak. Tarih Vakfı'na destek olmamız
ulusal görevimizdir.
Tarih Vakfı devletimızin bugün içın
yapamayacağı bir işi. yanı bir "lstanbul
MüzesF'ni kuracak becenye sahıptir. Bu
gırışım için bugüne değin 3.5 milyon do-
verilmeden boş bırakılmış olan binalannı temizlemiş ve kısmen restore etmiştir.
lar harcama yapmayı başaran Tarih Vak-
fı, bundan sonra gereken 35^W) milyon
dolarlık yardımı da sağlayacak güçtedır.
Bilimdaşlanmın, yani arkeologlann
bazılanhâlâ"BizTarih Vakfi'nın bir İs-
tanbul Müzesi' kurmasına değil, onun
Darphane binalan içinde yer almasına
karşıyız" diyorlar ise gerçekçi düşünmü-
yorlardemektır. İstanbul Müzesi kurula-
caksa, onun en uygun yeri Darphane bi-
nalandır. Çünkü "istanbul Müzesi"ge-
zılmesi, görülmesı gereken bır kompleks
olacaktır. Yeni kurulacak"İstanbul Mü-
zesi"nin yeri. metropolün herhangı bir
semtınde değıl, şüphe yok ki diğer kent
müzelerinin bulunduğu bölgede olmalı-
dır. Bu bağlamda bugün boş duran Darp-
hane, gezilecek ve görülecek bır mekân
olmayan restorasyon birimlerine değil.
elbette ki tunstlerin büyük ilgi ile ziya-
ret edecekleri eserleri sergileyen "istan-
bul Mûzesrne tahsis edilmesi doğru ola-
caktır. Kaldı kı Tarih Vakfı bugün resto-
rasyon konulannda hizmet gören iki bi-
naya dokunmak isteğinde değıldir.
Öyle ise dediğımiz gibi, tstanbulumu-
zu ve yurdumuzu seviyorsak. turizm ge-
lirlerimizi arttırmak. kımliğimızi dünya-
ya tamtmak istıyorsak Tarih Vakfı'na des-
tek olmamız ulusal görevimizdir.
Habip Aydoğdu 20. sanat yılını Milli
Reasürans Sanat Galerisi'ndeki 30.
sergisiyle hutluyorDüşle gerçeğin
sarkacuıda hesaplaşmaLartBRAHtM KARAOĞLU
L'zun bir sanatsal üretim süreci-
nin sonunda dönüp geriye bakan,
dünden bugüne uzanan sanatsal çiz-
gisinin retrospektif bır hesaplaşma-
sını yaşayan sanatçı; ürettikleriyle,
düşlediklerinin karşılaşmasını ya-
şar. Geride bıraktığı uzun, varyant-
lı yolun her dönemecinde yaşadığı
değışimin. dönüşümün, yaratıcı du-
yarlığını çoğaltan ya da eksilten ol-
gulann hesabını çıkanr. Bir sanatçı
olarak duruşunu yeniden gözden ge-
çirir. Geldiği kıyıdabıriktirdikleriy-
le. daha uzaga nasıl yürüyeceğinin
hesabını vermeye çalışır. Böylesi bir
hesaplaşma sanatçıya kendini yeni-
den anlama ve görme olanağı verir.
Yirminci sanat yılını lstanbul'da
Mılli Reasürans Sanat Galerisi'nde
gerçekleştirdiği otuzuncu kışisel
sergisiyle kutlayan ressam Habip
Aydoğdu, bu son sergisiyle geride
bıraktığı yirmi yıllık sanat serüveni-
nın hesaplaşmasını yaşıyor.
"Yaşam Kavgası" adlı ilk kişisel
sergisınden bu yana kendine özgü
bır sanatsal bıçemi ve varsıl bir im-
ge evreni oluşturarak resim seriive-
ninı sürdüren Aydoğdu, görsel anla-
tım bıçemini. sürekli bır arayışın,
yaşamla ve kendısıyle hesaplaşma-
nın sımrlannda gezinerek kuran
önemli bir sanatçı.
Değişerek kendi kalabilmek
Son sergısını, "Yaşadığunız ka-
osun gölgesi her yerde buluyor bizi.
Düşlerimize çöküyor. Bu gölgeye bir
karşı duruş, bir hesaplaşma benim
resmim. Düş gücümü özgürleştire-
rek, sınırsı/ fantazyalaria, rastlanü-
larla. çağnşımlarla dolu bir siireci
güncemdeki küçük notlarla bütün-
leş,tirip. bu renkJe. bir benekle baş-
layan yaşamı savunma uğraşı" söz-
leriyle sunuyor.
tl'k resimleri doğduğu yörenin,
çocukluk günlerinin izlerini taşıyor-
du. On iki yıl önce Sanat Olay ı der-
gisinde yayımlanan bir söyleşide
anlattıklan, resimlerinin sanatsal
yöneliminin ve yaratı serüvenini be-
lirleyen duyarlılıgının içten yansı-
masıdır. "Once bir köy çocuğuyum.
Yoksul bir ailenin çocuğuyum. Bir
köy çocuğununyaşadığı gerçeklikle-
ri ben de yaşadîm. Kırsal kesim in-
sanının sorunlan içinde büyüdüm.
Onlanyakındantanıdım. O doğanın
ve toplumun gerçekleri yoğurdu ha-
murumu. Ama çok geride kaldı o
günler. O çocukluk gûnlerimin anı-
lanndan. izlerinden. bilinçahı biri-
kimlerinden çok yararlandım" di-
yen Aydoğdu. bozkırda unutulmuş
"Yaşam
Kavgası" adlı ilk
kişisel
sergisinden bu
yana kendine
özgû bir sanatsal
bir biçek ve varsıl
bir imge evTeni
oluşturarak
resim serüvenini
sürdüren Habiü
Aydoğdu, görsel
aniabm
biçemini; sürekli
bir arayışın,
yaşamla ve
kendisiyle
hesaplaşmanın
sımrlannda
gezinerek
kuruyor. Son
resimleri onun
sanat evreninin
doruğundaki
hesaplaşmasuun
en çarpıcı
örnekleri
çocukluğundan, metropol varoşla-
nna savrulmuş gençliginden yansı-
malar yükJer ilk resımlerine. Bu ne-
denle kendi gerçeğine ve sanatsal
gerçekliğe bakışının önemli bir ev-
resıni oluşrurur ilk resimleri.
Daha sonraki evrelerde ise bir
yandan sanatta \ar olan gerçeklikk-
ri sorgularken, bir dığer yandan da
kendi gerçekliğini yenı anlatım bi-
çimleriyle sunmaya çalıştı. Bu ne-
denle onun resminin her evresi "de-
ğişerekkendi kalabümenin" yoğun-
lugunu yansıttr.
iki ay önce Ankara Halkbank Sa-
nat Galerisi'nde bir sergi açtı. Ar-
dından da tsUnbul Milli Reasürans
Sanat Galerisi'nde son dönem çalış-
malannı sunduğu önemli bir sergi
gerçekleştirdi. Aydoğdu'nun son re-
simleri onun sanat evreninin doru-
ğundaki hesaplaşmasının en çarpı-
cı örnekleridir.
- Renginözyapısındaki ritmi rast-
lannsalhğın çeşitUliği içinde,geruim-
li bir atmosferîe yansıüyor tuvallerî-
ne. Bilinçamnuı uçsuz bucaksız deh-
lizkrinde gezinerek. içsel gerçeklili-
ğinin pentürel atlasını düşgücüvle
boyuyor."
Düşsel kuşlann düşü sanki. Law-
rance'ın bir dızesini anımsıyorum
onun resimlenne baktığımda.
"Göklerin yaşamıdır kuşlar, uçar-
ken göğün düşüncelerini çizerler."
Resminin en gizli yanını okutuyor
Habip'in kuş figürleri. Ama tek an-
lamlı bir gösterge değıl onun kuş
simgesi.
Caz şarkıstnın ritmi
Resminin anlam evTeninde, renk
kümelerinin içinde gizemlı bir belir-
ginlikle örgünün en devınimli bo-
yutunu oluşturuyor kuşlar. Yalnızca
kuşlar değil, algıladığı nesnelerin
her birini dolaylı bir düşsellikle yan-
sıtıyor resmine. Çünkü renklerin
kendi çığlığını, kendi sesini de yük-
lüyor tuvallerine. Bunun için renk-
ler özgürdür ruval yüzeyinde. Belki
de bu özgürlük duygusuyla giriyor
resmine kuşlar. lçgüdülerimizin, en
insani tutkulanrruzın gölgelendiği
yaşam serüvenimize, içsel gerçekli-
gimizin gizlenne kuşlarla ortak olu-
yoruz.
Sonu belirsiz bir biçimde devinen
bır caz şarkısının ritmini, yogunlu-
gunu taşıyor Habip'in resimleri...
Kıyısız, yerçekimsiz, boşluğa fir-
latılmış renk kümeleri doğaçlama
söylenen bir caz şarkısının notalan
gibi. îlk bakışta durağan gibi görü-
nen, sonrasında ise öne doğru sıçra-
yan kuş figürleri, bir yanı bilinmez
denklemlerin gizemini taşıyor.
Öğrenilmiş bir tanıma yolunu
zorlayan izleyicisıni görüntünün,
imgenın ötesine çağıran, başka bir
boyut etkinleşmiş son yapıtlannda.
lç gerçekliğinin dehlizlerinde dola-
nan simgelerle kurulan, yeni anlam-
sal bır resim evrenıni anyor. Büyük
renk kümelerinin oluşturduğu kat-
manlann arasındaki gizli yan silik
vizgilerle. kaligrafık bir etkiyle tu-
v alîerin belleğini oluşturan fıgürler-
le kaotik bir dünyayı oluşturuyor.
Kendi resim gramerini; var olanla.
bilinçaltından yansıyanlann örtüş-
tüğü bır frekansla kuruyor. Yaşanı-
lan amn duygulannı; geriye dötıüş-
lerle, geleceğin kaygılanyla birleş-
tırerek yansıtıyor.
Her bir resmi kuşlarla mühürlü
olan Habip; düş gücümüzün bile eri-
şemediği yerlere. yelkovankuşlan-
nın, albatroslann. kırlangıçlann us-
lanmadan sonsuzluğa, özgürlüğe
uçtuğu bir evTen yaratıyor.
Şostakoviç'in operası
beyaıperdeye ııyaıiandı
Kültür Servisi - Unlü
Rus besteci Şostakoviç'in
uzun süre yasaklanan, yak-
laşık otuz yıl boyunca hiç-
bir yerde sahnelenmeyen
operasının dünya prömiye-
ri Paris'te beyazperde yo-
nımuyla gerçekleşti.
-RotshchJld'ın Kemanı'
başlıklı film az bilinen bır
operanın fılmi olmanın
ötesinde işin arka planın-
daki büyülü hikâyeyı anla-
tan; müziği, dramayı, şar-
kı sözlerini ve tarihi etkile-
yici bir bütün oluşturacak
şekilde harmanlayan bir
yapıt olmasıyla önem ka-
zanıyor.
Konusu Anton Çehov'un
kısa bır öykûsünden uyar-
lanan operayı tkinci Dün-
ya Savaşı'ndan kısa bir sü-
re önce Yahudi asıllı Sov-
yet müzisyeni Benjamin
Fieischmann bestelemeye
başlamıştı. Ünlü Rus mü-
zisyeni Dimitri Şostakoviç
ise Fleischmann'ın 1941
yılında Leningrad'ı savu-
nurken ölmesi üzerine bes-
teyi tamamladı ve yapıtın
orkestrasyonunu gerçek-
leştirdi.
Şostakoviç tek perdelik
bu operayı savaştan sonra
sahnelemek istediğinde
pek çok yurttaşının, ülkesı
uğruna ölmüş olsa bile bir
Yahudiyi istenmeyen bir
yabancı olarak değerlen-
dirdiğini gördü. Stalinreji-
mi de yapıtın sahnelenme-
sini yasakladı. Oyun en so-
nunda 1968 yılında sahne-
lendiyse de bir gün sonra
tekrar durduruldu.
Opera bugün artık rast-
lanmayan, birbinne sıkı sı-
kıya bağlı Yahudilerden
oluşan 'shtetT topluluğu-
nun yaşamından kesitler de
veriyor. Panltılı, canlı ışık-
lar altında çekilen fılmin
öğeleri, sessiz sinema dö-
nemi duyarhlığmı çağnş-
tınyor. Filmin konusu şöy-
le: Günahlannın bedelini
bir cömertlilde ödemek is-
teyenbir adamı anlatan öy-
künün kahramanı Bronza
katı kalpli ve maddiyatçı
bir kemancı ve tabut usta-
sıdır. Bronzaölmeye hiç de
niyeti olmayan yaşlı insan-
larla birlikte küçük bir ka-
sabada yaşar.. sonuçta pek
tabut da yapamaz. Uzun
süredir acı çeken kansının
ölümü üzerine kemancı ha-
yatın anlamsızlığıyla tanı-
şır ve anlık bir cömertlilde
Rus besteci Şostakoviç
çok değerli kemanını kasa-
banın sık sık aşağıladığı en
fakir çocuğuna verir. Daha
önce hiç keman çalamamış
olan çocuk ise kendisinden
hiç beklemeyen, daha önce
duyulmamış melodıler çal-
maya başlar.
Iyi bir dedektif öyküsü
gerilimını yakalayabilen
fılme Stalinci yurtseverle-
rın tören alaylan ve fanatik
Nazi mitingleri de başany-
la serpiştirilmiş. Filmin
merkezinde yer alan opera
ise sık sık yükselen kreşen-
dolan ve bunlan izleyen
yumuşak pasajlanyla ol-
dukça güzel ve güçlü bir
yapıt. Hem eğlendirici
hem hüzünlü; hem heye-
can venci hem de melan-
kolik olan müzik 'Kayıp
Cennet'i yeniden yaratıyor
adeta.
Arjantinli fılm yapımcı-
sı Edgardo Cozarinsky ta-
rafından Rusya'da Rusça
çekilen Fransız fılmi, gü-
lünç bir rastlantı sonucu.
yapıtı zamanında yasakla-
mış olan bütün ülkeleri
kapsıyor. Gennadi Rozh-
devstvensky tarafindan yö-
netilen Rotterdam Filar-
moni Orkestrası ve Sergei
Leiferkus gibi ünlü Rus
opera sanatçılan da filmde
yer alıyor. Film Şostako-
viç'in şu sözleriyle son bu-
luyor: "Pek çok insanınuz
öldü ve hiç kimse nerede
gömülü olduklannı bile bil-
miyor. Onlann anısına kim
bir anrt dikebüir? Ancak
müzik bunu yapabilir."
Şostakoviç'in müzik aracı-
lığıyla diktiği bu anıtı Co-
zarinsky sinemayla su yü-
züne çıkanp ölümsüzleşti-
riyor adeta..
SEVGİÖZEL
Elimızde "Türk Dilinin KullamlmasH
na İlişkin Kanun"başlığı taşıyan bır me-
tin var. "Kanun"un amacı. 1. maddesin-
de kısaca "Türkiye Cumhuriyeti dahilin-
de Türk dilinin kullanımı düzenlemek"
olarak belirtiliyor Bu tek tümce bile, ya-
sayı hazırlayanlann "dfl""e nasıl baktığı-
nı ortaya koyuyor. Bu metınde ne dil dev-
riminin adı geçiyor, ne Türkçenin 65 yıl-
da bilim, sanat dili olarak aldığı yoldan,
ne de yenileşerek gelişmesinden söz edi-
liyor.
Bu yasaya ilişkin tek olumlu kanunız.
Türkçenin özellikle son on beş yılda ta-
nınmaz duruma gelişinden, umulmadık
kişi ve kurumlann da tedirgin olması.
Gelgelelim, yasanın 3. maddesindeki
"Tereddüt halinde başvurulacak merci
Türk Dil Kurumu'dur" tümcesi, yasaya
bakış açımızı değiştıriyor. Görünen o ki,
bu yasanın hazırlanışında resmi Türk Dil
Kurumu başı çekiyor. Yine yasanın içeri-
ğinden anladığımız kadanyla, resmi Türk
Türkçeyi Yasayla Korumak (1)
Dıl Kurumu, oluşturulacak "Dil tzleme
Ki'rulu ve Dil İzleme Alt KuruUan"na kı-
lavuzluk edecek. Bilindiği gibi Ata-
türk'ün öncülüğüyle kurulan, 1983 so-
nuna degın, Atatürk'ün kalıtından aldığı
payla yaşamını sürdüren Türk Dil Kuru-
mu, L'ğur Mumcu'nun deyişıyle "paşa
tasamıflan" ıle kapatıldı. 1932'den
1983'e dek tüzelkişiliği olan, demek ya-
pısındaki Türk Dil Kurumu. 1982 Anaya-
sası'mn 134. maddesine dayarularak çıka-
nlan 2876 sayılı yasayla, Başbakanlıga
bağlandı.
Hem de Atatürk'ün
tt
vasiyeti" göz önü-
ne alınmadan. Türk Dil Kurumu'nukapa-
tanlar da Atatürkçüydü. şımdi "Türk di-
linin kuUanımını düzenlemeyi" amaçla-
yanlar da Atatürkçü. Bundan kimsenin
kuşkusu olabilir mi? Atatürkçü oldukla-
n için. Türkçeyi "boyunduruğu altuıa
alan yabancı dillerden" korumaya çalışı-
yorlar. Bütün Türkiye'yi saran yabancı ad-
landırmalardan. iletişim araçlannın dilin-
den, dilini doğru öğrenmeyenlerden. ana-
dili öğretimini iyi yapmayan kurumlardan
yakınıyorlar. Yasa taslağını okuyunca, in-
sanın inanası geliyor. Bu girişimi ıyi nı-
yetle bağdaştırmaya çalışıyoruz, bir de şu
sorulan da silebilsek gönlümüzden...
• Birçok bilim adamı, uzman, eğitim-
ci ve Dil Derneği değil mi, yıllardır ana-
dili öğretiminin kişilere dil bilinci verme-
diğını, anadilini sevdirmediğini söyle-
yen?
• Yaygınlaşan yabancı dille öğretime
hayır, herkes için sağhklı yabancı dil öğ-
retimi demiyor muyduk yıllardır?
• TRTde Türkçe sözcükleri yasakla-
yanlar, öğretim kurumlannda bu yasaya
arka çıkanlar kim, hangi kurumlar?
• Atatürk ilke ve inkılaplan diye diye
öğretim dizgelerinden Atatürk devrimle-
rini kazıyan, birer satırla söz edilmesine
göz yumanlar kim?
• Yakın geçmişte devlet kuruluşlann-
daki dil tartışmalannı 'Anayasa Türkçe-
siyle" donduranlar kim, hangi kurumlar?
• Dil devrimini, tek tek sözcüklerin de-
ğiştırilmesi olarak savunanlar, dilde dev-
rim olmayacağını söyleyenler; olur diyen-
lere uydurukçu, solcu, İcomünist diyenler
kim, hangi kurumlar?
• Türkçenin yeTİeşmiş yazım (imla)
kurallannı bozarılar, birleşik sözcükleri
ayıranlar kim, hangi kurumlar?
Bunlara eklenecek daha yığınla soru
var. Kimilerinin. kimi kurumlann bu so-
rulara yanıt vermeyeceğini biliyoruz. Ör-
neğin "paşa tasamıflan" ile oluşturulan
resmi Türk Dil Kurumu, yıllarca suskun
kaldı. Osmanlıca sözcüklerin Türkçe ol-
duğunu kanıtlamaya çalıştı, sonrabirden-
bire Batı kaynaklı sözcüklere karşılıklar
bulmaya kalkıştı. Bir başka deyişle uydur-
maya başladı. Ama nasıl bir anlayışla.
Arapça, Farsça kökenli sözcükleri "Yaşa-
yan Türkçe" sayan, Ingilizcelerinın yeri-
ne bunlan koyan bir yaklaşımla. Elimiz-
deki yasa taslağırun 3. maddesine bakıruz:
"Ticari umun ve iş yeri adlandırmalann-
da kuuanılacakTürkçe için ölçü,Türk Dil
Kurumu'nun Türkçe Sözlük'ünün son
baskısmda madde başı olarak yer alnuş
bulunmaktadır." Tümce nasıl ama?..
"Türk Dilinin Kullanılmasına İlişkin
Kanun" taslağının "diH'" bile gösteriyor
ki, bu "kanun"un hazırlanmasına kıla-
Mizluk edenlerin "düzenfcmesT ile Türk-
çe korunamaz. Hiçbir dil. böyle bir anla-
yışla, böyle bir yasayla korunamaz. Dil-
leri koruyan dil bilincidir. Dilleri varsıl-
laştıran dil sevgisidır. Bu bilinç, bu sevgi
yasayla verilemez. Yasayla "Dil İzleme
Kunıllan" oluşturmak, tek sözcükle gü-
lünçtür. Bu kurullann dilini. hangi kurul-
lar izleyecek? Işte özene bezene hazırla-
dıklan taslağın aşure gibi dili, sözdizimi
bozukluklan, bulanık anlatımlan ortada.
DEFNE GOLGESI
TURGAY FİŞEKÇİ
Memet Fuat
Yılbaşından bir gün önce Memet Fuat hastalan-
dı. Yeni yılın ilk iki haftasını hastanede geçirdi. Şim-
di yine evinde, her geçen gün biraz daha iyileşiyor.
Hastalık, insani ıster istemez hayatın olağan akı-
şı ve sorunlarından uzaklaştınyor.
Oysa "Cumhuriyet'teki 28.12.1996 Cumartesi
günkü son yazısında, okurlanndan ve bir süredir şi-
ir üstüne tartıştığı şair Ş. 'den bir ay ızin istiyordu,
yazmakta olduğu Gölgede Kalan Yıllar adlı anılar ki-
tabını tamamlayabilmek için.
Araya hafta sonu girdi. 30 aralık günü yayınevine
telefon etti. "Sen şimdi beni, oturmuş kitabımı ya-
zıyonım sanıyorsun değil mi? Değil bilgisayar ba-
şında çalışmak, anılan teybe okuyayım dedim, iki
cümle okuyunca soluksuz kalıyorum" dedı. Hay AJ-
lah! Ne yapsak diye düşünürken Fethi Naci geldi.
"Dûn Memet'le telefonda konuştum. Nasılsın de-
diğimde hayatımda ilk kez ondan 'Çok kötüyüm'
dediğini duydum, bir şeyler yapmalı" dedi.
Yanımıza bir doktor arkadaşımızı alıp gittik. Ok-
sijen tedavısine gereksinimi olduğunu, hastaneye
gitmesi gerektiğini söyledi.
Gençliğinde geçirdiği bir hastalık nedeniyle tek
akciğerle yaşamak zorunda kalan Memet Fuat, o
tek akciğerinin de su toplamasıyla soluk alamaz
dunjma gelmişti. Hastaneye yatışının ertesi günü
kanında biriken fazla karbondioksitin etkisiyle kar-
bondioksit narkozuna girmesi hepımizi çok korkut-
tu. On saat kadar sonra kendine gelıp, yoğun ba-
kıma gönderdiği ilk notlarda, "Merak etmeyin, her
şeyi hatıriıyorum" dediğinde bir parça rahatladık.
Pekçogumuz için o her şeyden önce Nâzım'ın
oğludur, cezaevınden "Oğlum, Canım Evladım, Me-
medim" diye başlayan mektuplann oğlu.
Ülkemizin yetiştirdiğı en büyük şairle, ilkeli bir an-
ne olan Piraye'nın birlikte yetıştirdikleri bir çocuk.
Nâzım'dan gelen şiir sevgisiyle, annesinden aldığı
tutariı kişilik yapısı, onu edebiyat dünyamızın son
kırk yılının şiır ve şair üstüne düşünceleri en fazla il-
gi uyandıran eleştirmeni yaptı.
Ne var ki onun söylediklerine, yazdıklanna ilgiy-
le yaklaşan şairlerin ve şiirseverierin, onun düşün-
celerinin pek azını paylaştıklan da bır başka gerçek-
tir. Çünkü Memet Fuat'ta her insanda görülebilecek
hayatın günlük kolaylıklarına kapılma egilimi hiç gö-
rülmez. Dünyayı tanıma serüveninde, sanata, top-
luma ve ınsana yaklaşımında evrensel kültürün u-
laştığı noktadan bakar her şeye.
Son on yıllık yazıları, özellikle Çağdaşımız Mak-
yavel'de toplananlar, sosyalızm uygulamalarının çö-
küşünden sonra bu uygulamalar, insan ve sanat
üstüne benzersiz irdelemelerie doludur.
"Cumhuriyet"tek\ yazılannda da dönüp dolaşıp
bu' konulan irdeledi. insanlik ve kültür sorunlan o
denli öne çıkmıştı ki sevenleri şiir üstüne yazılannı
özlerken Rilkenin Genç BirŞaire Mektuplan 'ndan
esınlenerek şiir sorunlan ve şaırlik üstüne düşünce-
lerini tartıştığı "Yaşlı BirŞaire Mektuplar"mabaşla-
dı.
Masasının üzeri tamamlanmayı bekleyen çalış-
malarla dolu:
Bugüne dek dört yüz sayfası yazılan Gölgede
Kalan Yıllar'\n son yüz sayfası yazılacak.
"Yaşlı Bir Şaire Mektuplar", şiır örnekleri üstüne
yazılacak gentş oylumkfyazılarta sürdünülerek bir şi-
ir kuramı kitabı oluşturulacak.
Bugüne dek ancak içlerinden bir seçmenin ya-
yımlanabildiği, Nâzım'ın Piraye'ye yazdığı bir san-
dık dolusu mektup yayıma hazırlanacak.
Çağdaş Türk Şiiri Ântolojisi, bir yandan yeni ku-
şak şairleri içine alacak biçimde, öte yandan kuram-
sal yazılarla zengınleştırilip gelıştirilecek.
"Adam Sanat" dergisı, daha nice güzel yazı ve
şiirierle dolu olarak yayıma hazırlanacak.
Ve bütün bu işler yapılırken daha kimbılir ne ya-
zı, kitap, dergi tasanlan doğacak, gelışecek.
Onat Kutlar'ı anma toplantısı
• Kültür Ser\isi-PEN
Yazarlar Derneği. Onat
Kutlar'ı anma toplantısı
düzenliyor. Bugün saat 18.
30'da geçen hana açılışı
yapılan. Sıraselviler cad. 48
D:4 adresindeki Nazım
Hikmet Vakfı Kültür
Merkezi'nde düzenlenen
toplantıda Onat Kutlar film
öyküsü yanşmasının ödül
töreni de gerçekleştirilecek.
BUGÜ1V
• DERGÂH TASAVVUF MLSİKİSİ TOPLLLUĞL'
KONSERİ saat 19.30'da CRR Konser Salonu'nda.
• TLINCEL KURTİZ & SEMA 'Tangolar" ile saat
21.15'te Jazz Stop Beyoğlu Sahnesf nde. (252 93 14)
• ELEŞTİRİ KJTABEVİ VE KÜLTÜR MERKEZİ'nde
saat 18.00'de videodan gösterilecek olan Simurg
belgeselinde tiyatro sanatçısı Bedia Muvahhit yer alıyor.
(373 38 24)
• POTEMKtN ZIRHLISI Eisensteın'ın fılmi saat
16.00'da Taranta Babu Kültür Merkezi'nde gösterilecek.
(235 28 59)
• BABAM İÇİN Jim Sheridan'ın fılmi saat 17.00'de
EvTensel Kültür Merkezi'nde gösterilecek.
KULTUR • ÇİZİK
KÂMİL MASARACI