Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 16 OCAK 1997 PERŞEMBE
OLAYLAR VE GORUŞLER
Erbak^n'üı jftara Çağırdığı ŞeyhNâzım...
Prof.Dr.ÇETİNYEİ
T
ürkiye Cumhuriyeti BaşbaT
kinı Necmettin Erbakan 11
ocak akşamı tarikat önder-
lerini Başbakanhk Konu-
tu'nda iftaryemeğine çağır-
mış. Çağnlı olanlardanabi-
ri de Şeyh Nâzun Kıbnsi ımiş. Cumhu-
riyetımizin Ba;bakanı 'nın tarikat önder-
lerine böyle bir çağnda bulunması doğ-
rusu şaşİcınlık \erici. Ama. kuşkusuz
Başbakanbukışileri "şahsen" tanımadı-
ğından bu yemeğı onlara vermiş olmalı.
Ancak şundan da hiç kuşkum yok: Eğer
Erbakan. ŞevhNâzım'ın kımoldugunu.
geçmişte neler vaptığmı gerçekten bil-
sey di oau bu yemeğe çağırmazdı. Bu ne-
denle de. bir kere daha böyle bır yanlış-
hk vapmamasi için Sayın Başbakan'a
Şeyh Nâzım ile ilgili şu bilgileri sunmak
istiyomm:
Once biraz geriye gidelim. Yıl. 1954.
Kıbns. Ingiliz yönetiminde. Bu yılın
ağustos ayının 3 'ünde Kıbns Müftülüğü,
Suriye'nin Kıbns Konsolosluğu'na bir
resmi yazı yazmış. Yazı. aynen şöyle:
"Şam'da sakin Şeyh Şemsettin Abdullah
Dağistani ve onun emrh le olduğunu söy-
leyerek miiridi Kıbnslı Şey h Nâzım tara-
fmdan adada, Kibns'm iki seneye kadar
batacağı. Şam'da Mehdi'nin zuhur edip
bir dağın arkasında bulunduğu ve dün-
yayı fetih için hanekete geçmek iizere emir
beklemekte olduğu ve Türkiye'nin Rus is-
tilasına uğra\acağı \e binaenaleyh en sa-
linı yerin Şam olması hasebiyle. mallan-
nı tercihan Hıristiyanlara satarak Kıbns-
lı Müslüınanların oraya hicret (göç) et-
meleri ve orada iş kurup geçinebilecekle-
ri yolunda ve dini telkinat şeklinde yapı-
lan propagandalar üzerine halkımı/dan
bazı basit zihniyetli kimseler bunun tesi-
ri altında işlerini bozarak mallannı saüp
Şam "a muhaceret ettiklerinden (göç et-
tiklennden)ve bir kısnu da ayıu maksat-
la hazırlanmakta bulundukiarından ve
bu ise adada ekaliyette (azınlıkta) bulu-
nan Kıbns Türklerinin bünye-i içtima-
iyesi (toplumsal yapısı) üzerinde tahrip-
kâr tesirat (yıkıcı) yaparak birçok aile
yuvalannın dağılmasını ve iktisadi duru-
mun hayli zedelenmesini intaç edeceği
(gerektireceğı ı eihetle evvelce bu mevzu
etrafında /at-ı âlini/le görüşerek icap
eden önleyici vardımın lürfedilmesini ri-
ca eylemiştim."
Müftülüğün yazısında bundan sonra
olay ile ilgi yeni bilgiler veriliyor.
Suriye Konsolosluğu. buarada. Kıbns
Müftülüğü" nün daha önceki tarihli bu gi-
bi başvurulan ÜLzerine Kıbns Türk gaze-
telerine ilanlar vererek. Türk nüfusun
adayı terk ederek burasının tümüyle
Rumlara kalması ile sonuçlanacak bu
göç işine engel olmaya çahşmış. Öme-
ğin, 13 Temmuz 1954'te Halkın Sesi ve
Hürsöz gazetelerinde şu ilanın v ayımlan-
dığını görüyoruz:
"Suriye Konsotosluğu'ndan
İLAN
Kıbns Suriye Konsolosluğu, Suriye'ye
seyahat ermek isteyenlere verüen vize ha-
miline yalnız iki aydan fazla ikamet hak-
kı vermediği gibi Suriye dahilinde gerek
ücretli. gerekse ücretsiz iş vapmak ve em-
lak satın almak hakkını da vermediğini
ammenin dikkatinc arz eylemek ister."
Bundan sonra olup bitenleri yine Kıb-
ns Müftülüğü'nün resmi belgelerinden
izleyelım. Kıbns Müftülüğü'nün Türk
Cemaat Meclisi Başkanlığı na yazdığı
50'1954sayılıve 16Ocak 1967günlüya-
zı şöyle:
"._ Bir irtkai telkinden Uk safhada mü-
teessirolan(etkilenen) Peristerona, Ehye,
Şillura ve Piskopu kövleri olmuştu. Nâzun
buralarda kendi adına sandıklar açarak
para topluyor ve geldiğinde akyordu...
Propagandalar sonunda bazı Türkler
mallannı Rumlara satmışlardır... Nâzım,
arabklı olarak Kıbrıs'a gelmekte ve din
perdesi altında irtaca işleriyle uğraşma-
ya devam etmektedir. Bu gelişlerinden bi-
rinde Şeyh Nâanı tedarik ettiği avanesh -
le birlikte bir cunıa günü Selimiye Ca-
mü'ne giderek gerici ve tehditkâr hareket-
k'rie din memuriarının \azifelerine mü-
dahale ederek gürültü çıkarmış ve mese-
lenin polise ihban üzerine mahkemeye
verilerek bir ay hapis cezasına mahkûm
edilip hapsolunmuştur.
Aynca, Larnaka'da Harikin Tüleykan
ismindebir Ermeni ve arkadaşlanyla bir-
likte para kaçakçılığı yaptığı ve komii-
nistiikle uğraştığı için Türkiye"den hudut
dışı edilen ve Şam 'da komünist organı ola-
rak işleyen Mehmet Ali Fellak ile temas-
ta bulunduğu fiğrenilmiştir..."
Bir ara Şeyh Nâzım'ın Bayrak Radyo-
su'nda görüşlerine yer verilmesi üzerine
de Kıbns Cumhurbaşkanlığı MuavinliğJ
ve KGTY Yürütme Kurulu Başkanlı-
ğı'nın Türk Mukavemet Teşkılatı komu-
tanlığı durumunda olan Bayraktarlık'a
yazdığı \ e bırer örneğini Türkiye Büyü-
kelçiliği ile Türk Cemaat Meclisi Baş-
kanhğrnagönderdiği4l,69 sayılı \e 21
Ocak 1971 günlü>azıyadabirgözatma-
mızgerekivor:
~... Şeyh Nâzım'ın parmağı ile kurul-
muş olan bu cemaatin (İslam Cemiyeti)
esaselemanlan Türkiye tarafindan da bi-
linmektedir. Şevh Nâzım'ın. Türkiye 'de-
ki din müesseselerinden değil de, Şam
Medresesi'nden icazet alan ve Türkiye
hudutları dahiline girmesi menedilen bir
şahıs olduğuna bakılacak olursa. laiklik-
le bağdaşmavan bu cemiyetin ileride ce-
maatin başına büv ük gaiieler çıkarnıası-
nın muhlemel olduğu göz önünden uzak
tutulmamalıdır..."
Öte yandan. Türk Mukavemet Teşki-
latı'nda Sancaktar olarak görev yapmış
bulunan Yarbay Hüseyin Yakış'ın da o
günlerde Şeyh Nâzım'ın görüldüğü an
yakalanması için emir çıkarmış olduğu
tarihsel bir gerçek. Türk Mukavemet Teş-
kilatı'nın önde gelen adlanndan ve Kıb-
ns'ta uzun bir dönem bakanlık yapmış
olan İsmetKotak'm ise Şeyh Nâzım için
kendisi ile görüştüğümde bana yaptığı
açıklama şöyle: "Şe> h Nâzım,Türk Mu-
kavemet Teşkilatı günlerinde başında sa-
nkla Rum bölgelerinden rahatça geçerek
camüere gelip vaaz verirdl Oy sa ben çık-
sam tutukluyoriar. İki defa tutuklandım
ben. Din adamıdır da onun için Rumlar
ona ilişmiyordur da diyemezsiniz. Çünkü,
öteki din adamlannı da rurukluyorlardı,
hatta Rumlar tarafindan öldürülen din
adamlan da vardı, fakat Rumlar buna
serbestliktanımışlardı."(Milliyet, 4 Ma-
yıs 1990)
Kıbns'ta Türk Güvenlik Kuvvetleri
Komutanı olarak görev yapmış bulunan
emekli Orgeneral Kemal Yavuz'a bu ko-
nuda bir bilgisi olup olmadığını bu iftar
yemeği dola>ısı ile sorduğumda ise. Is-
met Kotak'ın anlattıklan doğrultusunda
kendisine de bilgı verildiğini söylemiş
bulunuyor.
Şeyh Kâzım. Lefke'de oturuyor. Bura-
da müritleri ile birlikte yaşıyor. Müritle-
rinin çoğu yabancılar. Ne ki. 19 Ağustos
1989 günü şeyh için tatsız biz gün ol-
muş. Çünkü o gün polis. şeyhin dergâhı-
nı basarak uyuşturucu bulmuş. Uvuştu-
rucu maddelerin bir bölümü kalıp halın-
de. bir bölümü de stgara bıçimıne sokul-
muş durumdaymış. Polis şeyhin müritle-
rinden altmış kışiyi gözaltına almış; bun-
lardan biri Türk. biri A\usturyalı ve üçü
Alman beş mürit tutuklanmış (Kıbns
Postası. Yeni Düzen, 21 Ağustos 1989).
Bu müritler yargılama sonucunda uyuş-
turucu bulundurmak suçundan mahkûm
olmuş bulunuvorlar. İşin ilginç vanı. bu
polis baskınının. belki de valnızca bir
rastlantı sonucu olarak. o sıralar MtT
Müsteşan olan Korgeneral Teoman Ko-
man'ın mayısayındaKıbnsaznaretinı.
arkasından da KKTC Emniyet Genel
Müdürlüğü'ne Ali Ku^gın'ın atanmasını
ve birdızi tutuklamayı izlemiş olması
Bu aralar Şeyh Nâzım her cunıa günü
Kıbns'ta Teraziadlı bir risaleyavımlayıp
duruyordu. Şımdı yine aynı işi yapıyor
mu bilemem. Bunlardan 1990 yılının
Ocak ayında yayımladığı 9 sayılı risale-
sınde Şeyh Nâzım -İslam şeriatı ile ida-
re edilen" ülkeleri övüyor. 10 sayılı ola-
nmda ise Türkiye \e Kıbns Türk basmı-
nı -haşerat, eliıî belin kırkayağı, kızıl be-
la tağutlan" olarak nıtelendiriyor. 11 sa-
yılı olanındadiyorki: "Müslümalıkçağ-
daşlıkla bağdaşmaz... Çünkü, hem çağ-
daş hem de Müslüman olmak mümkün
değüdir." Öte vandan, Kıbns'tavayımla-
nan Bozkurt gazetesinde kendısiyle ya-
pılan bir dızi röportajda şunlan buyur-
muş "L zav adamı yok. Lzayda melaike
var. Adam demesinler onlara" (8 Mart
1990); "Dünyanın sonuyaklaşmıştır"(10
Mart 1990). Zaman gazetesinde 30 Ha-
ziran 1991 "de yayımlanan görüşleri ara-
sında şu da var: "Tekkelerde,dergâhlar-
da, zaviyelerde millet hem edep öğrenir-
di, hem de nsebillah hizmeti öğrenirdi." **
'Bız on yılda on beş milyon genç varat-
tık her yaştan' diyorlar. Mantar millet!
Bu Onuncu Yıl Marşı'dır... On senelik
mantar gençlik!" Cumhunyet gazetesin-
de 7 Ocak 1996'da yaptığı açıklamada
ise, Refah Partisı iktidannda her şe\in
deği^eceğini. fes ve sanğın serbest ola-
cağını söylemiş bulunuyor.
Şeyh Nâzım koyu bır Ingiliz hayranı.
Ömrünün çoğu yıllannı da İngiltere'de
geçirmiş zaten. Bakın Kıbns'ın Ingiliz
yönetimi altında bulunduğu dönemi na-
sıl da özlemle ve övgüyle anıyor: "Biz
burada cinayet nedir bilmezdik. Bu, İn-
gilizlerzamanındaydr (Bozkurt. 9 Mart
1990). tngiltere onun için sanki bır cen-
net. "Londra. dünyava açılan pencere-
dir; orada her milletten insanı bulmak, İs-
lamı anlatmak mümkündür" (Tercüman.
ISEylül 1989).
Kıbns konusunun böylesine gündem-
de olduğu tam bu arada böyle bir kişinin
Türkiye Cumhunyetı Dev leti'nin Başba-
kam'nın ıftar yemeği ne çağnlmış olma-
sını. ben. bu dev letin bir vatandaşı ola-
rak yadırgıyorum. içime sindiremiyo-
rum. Ama. dediğim gibi. kuşkusuz. Er-
bakan. Şeyh Nâzım'ın bu yönlerini bil-
mivordu. bilseydi iftar yemeğine çağır-
mazdı. Çünkü, hiçbir devletin başbaka-
nı böyle bir kişiyle aynı sofrada oturmaz.
Tabii. andığım bu resmi belgeler gerçe-
ği vansıtmıyorsa. >eyhin dergâhında
uyuşturucu yakalanmamışsa. Türk Mu-
kavemet Teşkilatı'nın adı geçen yetkıli-
lerı yalan söylüyorlarsa. o başka: fakat.
uyuşturucu olayından sonra. Şeyh Nâ-
zım ile daha önceleri içlı dışlı olan Rauf
Denktaş'ın Lefke'ye gittiğinde şeyh ile
birlikte görünmek istemeyerek onu ziya-
retten kaçınmış olduğunu da unutmamak
gerekiyor (Yeni Düzen. 7 Nisan 1990).
Ne v ar ki. yine de şunu vurgulamakta ya-
rar var: Anayasanın bütün devlet organ-
lannı ve yetkililerini bağlayıcı ve yönlen-
dirici olduğu gerçeğini bir yana bıraksak
bile 1982 Anayasası yüzde doksanı aşan
bir oy çokluğu ile ulusumuzca benim-
sendiğine göre Sayın Başbakan'ın bu
"milli irade"ye saygı göstermesi gerek-
tiğmı düşünüyorum. O nedenle de önce
anayasanın "Başlangıç" bölümünde yer
alan. "hiçbir düşünce ve mülahazanın
Türk milli menfaatlannın.. Atatürk mil-
liyetçiliği. ilke ve inkılaplan ve medeniyet-
çiliğinin karşısında korunma göremeye-
ceği ve laiklik ilkesi gereği kutsal din duy-
gulannın, devlet işlerine ve polirikaya ke-
sinlikle kanştınlmayacağı"nı belirten
sözlerini anımsatmak istiyorum. Kaldı
ki. anayasamızın 2. maddesi de şöyle:
"Türkiye Cumhuriyeti.. Atatürk milliyet-
çiliğine bağlı. başlangıçta belirtilen temel
ilkelere dayanan. demokratik, laik ve sos-
yal bir hukuk devletidir."
Ne ki. kım bılebilir. Şeyh Nâzım
1989da Türkıye'ye geldiğinde Semra
Özal'ın başı açık gezebileceğini buyur-
muştu. (Güneş. 20t)cak 1989). Şimdi de
belkı Refah Partisi ilen gelenlerinın ha-
nım'annın başlannı açmalarında dinsel
>öndenbirsakıncaolmadığınailişkinbir
fena venvenr de ülkemize bir kerecik
olsun hayn dokunmuş olur
ARADA BİR
TUNA BALTACIOĞLU
Eğitimden Geçer
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğinin çaba-
sıylaTopkapıdabir "Çağdaş Yaşam MeslekLisesi"
kuruluyor. Bulş için yapılan tjağışlar heMenenin üs-
tünde gerçekleşti. Şımdi umudumuz bu lisenin özle-
nen çağdaş eğitimi gerçekleştırmesidir. Eğer bu öz-
lem gerçekleştırilebilirse bu tur okullann çoğalması ve
yaygınlaşması ülkenin geleceği açısından yeni umut-
lar doğuracaktır.
Çağdaş eğitimden -bundan once- çok söz ettik.
Ama burada ozetle bır kez daha çağdaş eğitim'den
ve çağdaş öğretmen'den ne anladığımızı yineleye-
lim. Çağdaş eğıtimın başlıca ilkelerinden bazılan şun-
lardır:
1. Kafalara yaran olmayan, klişeleşmiş bilgiler dol-
duran ve ezbere dayanan bir yöntem yerine öğrenci-
yi araştırmaya, incelemeye, düşünmeye, yaratıcılığa
yönelten bir eğitim yöntemi benimsenmelidir.
2. Öğrenci düş kurmaya, duyarlılığa, duygu dün-
yasına, sevgiye yöneltilmelidir.
3. Eğitimde oyun, müzik, krtap okuma, spor, resim,
el sanatlan gibi etkinlik alanları çok önemlidir, Bu tür
etkinliklere destek verilmeli, zaman aynlmalıdır. Bu
etkinlikleri öğrencinin ilgi duyarak ve severek yapma-
sı özendirilmelidir.
4. Öğrenci konuşmayı, dinlemeyi ve tartışmayı öğ-
renmelidır. Bu konuda Sokrat ile ilgili bir fıkrayı anlat-
mak ısterım. Konuşma dersleri almak için Sokrat'a
başvuran bır öğrenci. durmadan konuşup Sokrat'a
konuşma olanağı bırakmayınca Sokrat öğrenciden
ders ücretinin iki katını ıstemiş. Öğrenci nedenini so-
runca. "Sana yalnız konuşmayı değil, dinlemeyi de
öğreteceğım" demiş.
5. Konuşmak kadar yazılı anlatım da önemlidir. Öğ-
renci söylemek ıstedığini yazılı olarak da açık ve öz-
lü bir biçimde anlatabilmelidır.
6. Öğrenci dış dünyadan kopmamahdır. Okuldan
sonra bir çalışma yaşamına girecektir. Ülkenin çalış-
ma ortamını iyi tanımalı, günlük yaşamın gereklerini
her yönüyle çok iyi öğrenmelidir. Öğrenci çalışan top-
luma gore hazııianmalıdır.
Çağdaş eğitimin gerektirdıği ilkelerı uygulayabil-
mek için çağdaş öğretmenlere gereksinim vardır.
Çağdaş öğretmen nasıl olmalı:
1. Eğitıme yuzeysel açıdan yaklaşan, hiçbir heye-
canı kalmamış gözlerimi kapanm vazifemi yapa-
nm anlayışı içındeki öğretmen çağdaş eğitimle bağ-
daşamaz.
İyi bir öğretmen öğrencileri seven, onlara arkadaş-
ça yaklaşan, onlann sevinç ve üzüntülerinı paylaşa-
bilen duyariı bir insandır.
2. Çağdaş öğretmen sürekli olarak kendini eğiten,
yenileyen, araştırmaya önem veren bir kişidir.
3. Öğrencilerini araştırıcılığa, yaratıcılığa yönlendi-
rir. Müzik, spor, resim, tiyatro, el sanatlan gibi etkin-
liklerle ilgilenmelenni sağlar. Bunlar eğitim sürecinde
göz öpünde tutulması gereken önemli etkinliklerdir.
4. Öğretmen. öğreticı olmaktan çok eğiticidir.
5. Kalıplaşmış konuları öğrencinin okuyup, ezber-
leyip belleğine yerleştirdiği ve girdiği sınav sonucun-
da öğretmenin mılimetrik ölçülere dayanan notlan ile
başansının ölçüldüğü bir yöntem yerine araştırma ve
inceleme sonucu urettiği yapıtlara göre öğrencinin
başan duzeyinin ölçümlendiği bir yöntem daha çağ-
daş, ciaha sağlıklıdır.
6. Öğretmen öğrencilerinin yetenek ve becerilerini
ortaya çıkaran ve kişiliğini geliştiren bir insan olmalı-
dır.
7. Öğretmen baskı yerine ilgi çekme yöntemini kul-
lanmalıdır. Disiplin, otorite kurma değildir. Disiplin hem
öğretmen hem öğrenci açısından kararlılık demektir.
Başlıca ilkelerini yukarıda özetlemeye çalıştığım
eğitimde çağdaşlaşmanın bugün ülkemizde. her
kademede, her düzeyde, her alanda ne kadar gerek-
li ve zorunlu olduğu izlediğimiz her olayda açıkça gö-
rülmektedir. Çağdaşlaşma, eğitimden geçer. Ülke-
lerin geleceği açısından zorunludur. Çağdaş eği-
tim uygulamasına geçemeyen toplumlar çağın
gerisinde kalmaya mahkûmdur.
Karanlık Eğitim Felaketi
DEMET 1ŞIK
0 lkokul çağındaki çocuk-
I
lar. ısrarlı baskıyla devlet
ilkokullanna gönderil-
meyip. camilerin civa-
nnda küçük odalarda. ız-
be evlerde. «zeHikle k»z
çocuVlan. Kuran kursiandeni-
len hacı-hoca eğıtimıne gönde-
rildiler. Bu hocalar, Humevni
devrimini Türkiye'ye ihraç
edecekleri iddiasındaki tran ta-
rafindan eğıtıldı, yaz aylannda
Iran'dan getmlen hocalar yedi-
içti-ceplerini doldurdu. yeryurt
edındı. Köktencıhğin ve şeriat-
çılığm karanlığmı çocuklanmı-
zın kalplerine, kafalanna işledi.
Bu programlar belli kentlere
odaklaşarak yaygmlaştınldı.
Anımsayacaksınız, kız ço-
cuklan çoğunlukta olmak üze-
re. şehirlerarası çocuk kaçırma-
lan başladı. Tarikat şeyhlerine,
dergâhlara. vakıflara. camilere,
kara çarşaflı kadınlar çocuk ta-
şıdılar. Otobüs terminalleri re-
simlerinden bileceksıniz, bu
çocuklaraevlerinden aynlırken
hırsızlık yaptırdıklan da belir-
lendi. Suç işlettirip, suçlayıp
tehdit etmek bu kadar küçük
çocuklara bile yaşatıldı. Ana-
babalar sokaklara döküldü, ga-
zete yönetimlerinericacıolun-
du. savcılara başvuruldu. ço-
cuklannı. kız çocuklannı ara-
dılar.
Ortaokul ve liselere giden
varlıksız çocuklan. kendilerine
çekmek için yüksek duvarlı
yurtlann yapımına başlandr.
Önceleri. pek gözaltında olma-
yan büyük şehırlerde. şehirdış-
lannda. Sonralan şehirlerin ço-
ğunda, çok sayıda. şehır ortala-
nnda, ama yine yüksek duvar-
lı. ses geçirmez \e suskun yurt-
lar yapıldı. Dayandı. döşendi.
çocuklar izinli izınsiz ana-ba-
balanndan kopanldı. dışan ile
bağlantılan kesıldı. sessizleşti-
rildıler. hafta sonlan bile evle-
rine gönderilmediler. Yüksek
taş duvarlann önüne kocaman
levhalar konuldu: Bılmem ne
vakfının öğrenci yurdu. Vakıf
kurarak dev lete bir kuruş vergi
vermeden para kazandılar. Is-
lamcıvdılar ya. kimse üstlerine
gitmedi. \'akıflar para ve iktidar
edinmenin bir yolu olarak kul-
lanıldı. Topladıklan çocuklan
yaz aylannda. ücra ormanlar-
da. karanlık denızlerde tatıl
yaptırdılar. talım yaptırdılar.
Yöre halkı tedırgin oldu. ihbar-
laryaptılar. Hiçbir yerden ne bir
ses ne bir nefes çıktı. Islamın
yolunaydı ya. korktular. Çocuk-
lar >-urtlarda eğitim kamplann-
da güneşten. günden uzak. in-
sansız, aç bırakıldılar. adına
oruç denildı, geceyanlan kal-
dınlıp beyinleri yıkandı. ezber-
lere tutuldular. düşünmelen ki-
litlendi, bilinçleri köreltildi.
adına ıbadet denıldi. Aralann-
da şifasız hastalıklara yakala-
nanlar oldu. Kaçabilenler an-
lattı, kaçamayanlar yitip gıtti-
ler.
Sonraları bu çocuklann ye-
tişkin erkek hallerini camilerde,
vahflarda. tarikat evlerinde
kendilerinı kanatırken döver-
ken nöbetler geçırirken bilinç-
lenni kaybettıklen ayinlerde
savTUİurken gördük. Sonralan
bu çocuklann yetışkin kadın
hallerini muska yazıcı, büyü
çözücü, adak yapıcı hocalarda,
şeyhlerde. tarikat evlennde.
imam nıkâhlannda > itip gittik-
lerinde gördük. Sonralan bu>
çocuklann tümünün yetişkın
hallerini. avuçlan paraya açıl-
mış. gırtlaklan Atatürk c kü-
fiirle büzülmüş, şenata adan-
dıklannı Sıvas yangınlan ile
açığa çıkardıklannda gördük.
Ve şimdilerde imam okullann-
da kız çocuklann, baskın İslam
ve erkek gözetimı altında. in-
safsız eğitim baskısı ile Islamı
toplum yaşamına uygun olarak
boyun eğdirilmiş 'sindirilmiş
insan' olarak yetiştırildiklerini
gördük.
Ergenlik yaşmı sürerken ka-
dınlığa yükselirken kadınlık
onurundan soyunduruldular.
Bedeninin farkına vanrken
ikinci insan'a şartlandınldılar.
Dinin; hurafelerin. yobazlıkla-
nn baskılan ile aşağılandılar.
İmam okullanndakı ısrarlı eği-
timle, mesleksiz bırakıldılar,
gelecekleri ellerinden alındı,
bilgi toplumundan. ekonomik
özgürlükten. çağ yanşından
dışlandılar. Buna zulüm deme-
diler, bunlara karşı koymadılar.
Kendilerini kapattılar, kapan-
malannı birbirlerinden istedi-
ler, zorladılar, başka hayat hak-
kı tanımadılar. Laikliği ve cum-
huriyeti zulüm gördüler. şeriatı
istediler, şeriata sığındılar. Ken-
dilerine vuran tokata tekrar ge-
ri döndüler.
Dahası. dinci köktencilerbu
sefer para ve kadın kazanma
yollanndabir sıçrama ile sosye-
teyi seçtiler. Sosyetede yer al-
mak. giizel gıyinmek. çağdaş
tıraş olmak. lüks arabalarda se-
fa süımek. pahalı lokantalarda
boy göstermek istediler. Bu de-
fa avian. kendi çevrelerinın kız-
ları değil. üniversıtedeki genç.
güzel. havai g\zı ve bilinmeye-
ni denemeye meraklı kızlar ol-
du! Güç, para ve kadın kayna-
ğını kızlan üniversıtelerde oku-
yan para sahibi, mal sahibi, ta-
nınmış aileler olarak belirledı-
ler. Lüks yerler kiralandı. dö-
şendi. paralar ödenerek topla-
nıldı. ayınler başladı. dini öğre-
tiler yapıldı. her şeyi geçerlı kı-
lan. ne olduğu bellı olmayan.
ama 'dinin emri' denilen yedı
saatlik. v ırmidört saatlik nikâh-
lar kıyıldı. bu kadar saatlik.
günlük. haftalık beraberlikler
ayarlandı. her şey dınen meşru
kılındı. böylece hıç sorun kal-
madı! Sonrasındabaskı. tehdit.
şantaj tekraruygulandı. Aileler
yaralı kızlannı 'gizli' kurtarma-
v a çalıştı, bu din v e ahlak reza-
letmi, kendilerini ele vermeden
örtmeye çalıştılar. Kız çocuk-
lar perdede belirsizleşti gitti.
Bütün bu hatırladıklarımız
yıllarca sürdü. Gördük, işittık,
unuttuk. Köktendinciler, siya-
seti dine alet edenler, istismar-
cılar. dünü siyasete dayanak ya-
pan inançsızlar, şeriatçılar. ıde-
olojilerıni. eğilimlerini. insan
ve finans kaynaklannı yabancı
ortaklıklarla yürüttüler. Daya-
nışmalannı eğitim ve para ola-
rak dış kaynaklardan sağladı-
lar. Zaman zaman gelir getiren
kavnak ve alanlan aralarında
paylaştılar lslam'ın ne olduğu
belırsızlığınde ama Islamın te-
mel oMuğuflda ısrar edilerek
dvnio köklenduıcıtiği.korkuya-
ratarak santaj yaparak terorize
ederek tıcarette. siyasette. para-
sız pulsuz kadın elde etmede
dayatıldı.
1923'ten 1950'ye. 27 yılda
elde edilen çağdaşlaşma.
1950'den bu yana din sömürü-
sü. küçük politikacılann ödü-
nü. 47 yıl süren bu çıkarcılık
ülkemızi bu karanlığın ıçine at-
tı. Yazık
Yetmış yıldan bu vana laik-
liğin ve cumhuriyetin içerideki
ve dışandakı düşmanları ıha-
net. hıyanet ve delaletlenni si-
yasette de gösterdiler Yanm
yamalak iktidarlan için gerici-
İiği ve şeriatçılı|ı azdırdılar.
1950'den günümüze^iyıldır
ğ
1950'den g
ekıldi. şimdı bıçılıyop-.
Ancak yeni \e alışllrnadık
olan. yüreklı ve namuslu bir ai-
lenin. anne-baba ve ağabeyın
kızlannın kandınldığını. ınan-
cı voluyla kadtnlığının kullanıl-
dığını. gençhğının ve cahilliği-
nın değil. köktendincı kadın is-
tısmarcılann kurbanı olduğunu
havkınnalan.. Değışık olan bu.
Din dahıl. ınanç dahıl hangi ad
altında olursa olsun. genç bır
kadının kullanılmasım. onu
suçlamadan. aşağılamadan, bo-
ğazını kesmeden. güç ve ıktıdar
kullananlara vönelmelerı. "tn-
san bilir" çağdaş bir tepkının
varlığı.yeni olan.
Yeni olajı genç kularrmızın.
kadrrrlarrrrtızın dmi nikâh isfiV
marvil«+»a> atlanndan. saghkleH
nndan. güvenlıklerinden. esen-
liklerinden edildığinin ilan edil-
mesi ve dinci gruplann ışaret
edılmesı.
Şimdı önemli olan. sivil top-
lum örgütlennin ve solda siya-
set yapanlann akıllannı başla-
nna dev şirerek laik Türk toplu-
munu, KADIN'ı ile birlikte dü-
şünmeyı başarmalandır.
PENCERE
Halkımız Akıllıdır...
Son yıllarda bizim meslek her alanda yolunu bu-
luyor. Bir örnek vereyim: Genç gazeteci, ses, sah-
ne, eğlence, siyaset, medya ve üniversite çevrele-
rinden gözüne kestirdıği ünlü kişılerı telefonla ara-
yıp soruşturma yapıyor.
Ne konuda?..
Lafın gelışi diyelim ki:
- İmam nikâhı için ne düşünüyorsunuz?..
Yanıt kısa olacak, fotoğraflanacak, soruşturma
bir mozaikoluşturacak, ilgi çekecek, işin içinde hem
erkek var. hem kadın; diyelim ki ünlü bir mankenin
o biçimde çıplak fotoğrafı yayımlanıp altına yazıla-
cak:
"İmam nikâhına bayılınm."
Kızın hemen yanına. üniversiteden bir bilim ada-
mıyla bir tarikat şeyhınin yanıtlarım da ekledin mi al
sana ilginç bir soruşturma!..
•
Pekı, "o onu dedi. bu bunu dedi" iyi de dergi,
gazete, radyo ya da televizyon hangı yandan?..
Diyorlar ki:
"Efendim, biz yansızız!.."
Şeriatçılıkla laiklik, demokrasi ile dikta, özgürlük-
le kölelik arasında yansıziık ne anlam taşır?.. Kadı-
nı insandan saymayan bir düzen karşısında sus pus
kalan yayın organı, yansız olur mu?.. Televizyonlar-
da son günlerde 'reyting' hesabına dincileri pazar-
lıyorlar. Bir dinci ile bir akıllı kişiyi yanyana getirırsen
sonuç ne olur?
Inanç tartışılır mı?..
Tartışılmaz!.. Tartışılmadığı için inanç olmuştur,
tartışılsaydı inanç değil. fikir olurdu. Tartışma 'eteş-
tirel akıl' işidir. Eleştirel akıl da ancak 'Aydınlanma
Çağı'nöa devreye girebilmiştir. Inanç, akılla tartışıl-
dığı anda inanç olmaktan çıkabilir, çünkü 'bilimsel
kuşku'ya dönüktür gerçek tartışma...
•
'Muta,' dinsel nikâhın bir türü!.. Şiiler arasında
geçerli. Sünnilerde pek yaygın değil. Mutada erkek
kadını bır süre için nikâhlıyor. Süre bır gün. birkaç
ay veya yıl olabılir Karşılığında kadına bir şey ver-
mek gerek; bu, biravuçbuğdaydantutun; giysi, pa-
ra ya da başka bır şey olabılir. Hazreti Ömer mu-
tayı yasaklamış. Ancak bu yasak bır anlam taşımı-
yor. Mutaya ilişkin yüzlerce hadis var; İslam coğraf-
yasının çoğu yerinde bu tür nikâh geçerli...
Medyanın televizyonlarında 'mufa tartışması' na-
sıl bir renge bürünüyor: • • ;
"İmam nikâhı iyi. ':
Muta kötü."
Oysa ne biri iyi, ne de öteki kötü. Ikisi de çağdışı
hukukun ürünü. Ikisi de dinsel ve toplumsal iki ol-
gu. ikisinin de kendine özgü kuralları var. Peki, bu
konuda aydınlatıcı tartışma nasıl olur?.. 7Wufa' ile
'imam nikâhı' ve 'medeni nikâh' sözleşmelerinın
hukuk açısından koşullarını ve sonuçlarını kıyasla-
yarak irdelemekle akh ve bilimi devreye sokabilirsin.
•
Aziz Nesin'in öteki dünyada kulakları çınlasın.
bana göre halkımız akıllıdır.
' Neden?..
Çünkü önce 'Belediye Evlendirme Dairesi'nde
kızına nikâh kıydırır, Orta Avrupa'nın burjuva huku-
kuna göre kadının maddi haklannı sağlayıp ışıni sağ-
lam kaztğa bağlar; sonra sıra imam nikâhına gefe
bir yandan şeriat hukukunu reddetmekle bırhkte,
öte yandan imam efendiyi işin ıçine katmış olur.
Arabın Nasrettin Hoca'sı sayılan Cuha, koyun
çalar kurban kesermiş; soranlara da dermiş ki:
- Kurbanın etini dağıtıp hırsızlığın günahını bağış-
latıyorum, koyunun derisiyle boynuzlan bana kâr
kalıyor.
Ofiste ihttyacınıı ofan tm çeşit örim LeHz-Manu
KaUloğu'yla eliniıkı attmda.
Üstelik bu kaialog ücretsiz,
Tek yapmanıı gerrtcen i*tek Formu'nu doidurup,
»fğıılahi adres* »ollamak.
Leitz-Manu Katalog Istek Formu
isim:
Kuruluş:
Unvan: Yaş:....".
Adres:.
Işa'ettı r«der kesorefc PX. 39 80212 Te^vikıyv Manbırf acyesın« ya da
(0212) 270 2S 27 no tu faftsa