25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16 OCAK 1997 PERŞEMBE OLAYLAR VE GORUŞLER Erbak^n'üı jftara Çağırdığı ŞeyhNâzım... Prof.Dr.ÇETİNYEİ T ürkiye Cumhuriyeti BaşbaT kinı Necmettin Erbakan 11 ocak akşamı tarikat önder- lerini Başbakanhk Konu- tu'nda iftaryemeğine çağır- mış. Çağnlı olanlardanabi- ri de Şeyh Nâzun Kıbnsi ımiş. Cumhu- riyetımizin Ba;bakanı 'nın tarikat önder- lerine böyle bir çağnda bulunması doğ- rusu şaşİcınlık \erici. Ama. kuşkusuz Başbakanbukışileri "şahsen" tanımadı- ğından bu yemeğı onlara vermiş olmalı. Ancak şundan da hiç kuşkum yok: Eğer Erbakan. ŞevhNâzım'ın kımoldugunu. geçmişte neler vaptığmı gerçekten bil- sey di oau bu yemeğe çağırmazdı. Bu ne- denle de. bir kere daha böyle bır yanlış- hk vapmamasi için Sayın Başbakan'a Şeyh Nâzım ile ilgili şu bilgileri sunmak istiyomm: Once biraz geriye gidelim. Yıl. 1954. Kıbns. Ingiliz yönetiminde. Bu yılın ağustos ayının 3 'ünde Kıbns Müftülüğü, Suriye'nin Kıbns Konsolosluğu'na bir resmi yazı yazmış. Yazı. aynen şöyle: "Şam'da sakin Şeyh Şemsettin Abdullah Dağistani ve onun emrh le olduğunu söy- leyerek miiridi Kıbnslı Şey h Nâzım tara- fmdan adada, Kibns'm iki seneye kadar batacağı. Şam'da Mehdi'nin zuhur edip bir dağın arkasında bulunduğu ve dün- yayı fetih için hanekete geçmek iizere emir beklemekte olduğu ve Türkiye'nin Rus is- tilasına uğra\acağı \e binaenaleyh en sa- linı yerin Şam olması hasebiyle. mallan- nı tercihan Hıristiyanlara satarak Kıbns- lı Müslüınanların oraya hicret (göç) et- meleri ve orada iş kurup geçinebilecekle- ri yolunda ve dini telkinat şeklinde yapı- lan propagandalar üzerine halkımı/dan bazı basit zihniyetli kimseler bunun tesi- ri altında işlerini bozarak mallannı saüp Şam "a muhaceret ettiklerinden (göç et- tiklennden)ve bir kısnu da ayıu maksat- la hazırlanmakta bulundukiarından ve bu ise adada ekaliyette (azınlıkta) bulu- nan Kıbns Türklerinin bünye-i içtima- iyesi (toplumsal yapısı) üzerinde tahrip- kâr tesirat (yıkıcı) yaparak birçok aile yuvalannın dağılmasını ve iktisadi duru- mun hayli zedelenmesini intaç edeceği (gerektireceğı ı eihetle evvelce bu mevzu etrafında /at-ı âlini/le görüşerek icap eden önleyici vardımın lürfedilmesini ri- ca eylemiştim." Müftülüğün yazısında bundan sonra olay ile ilgi yeni bilgiler veriliyor. Suriye Konsolosluğu. buarada. Kıbns Müftülüğü" nün daha önceki tarihli bu gi- bi başvurulan ÜLzerine Kıbns Türk gaze- telerine ilanlar vererek. Türk nüfusun adayı terk ederek burasının tümüyle Rumlara kalması ile sonuçlanacak bu göç işine engel olmaya çahşmış. Öme- ğin, 13 Temmuz 1954'te Halkın Sesi ve Hürsöz gazetelerinde şu ilanın v ayımlan- dığını görüyoruz: "Suriye Konsotosluğu'ndan İLAN Kıbns Suriye Konsolosluğu, Suriye'ye seyahat ermek isteyenlere verüen vize ha- miline yalnız iki aydan fazla ikamet hak- kı vermediği gibi Suriye dahilinde gerek ücretli. gerekse ücretsiz iş vapmak ve em- lak satın almak hakkını da vermediğini ammenin dikkatinc arz eylemek ister." Bundan sonra olup bitenleri yine Kıb- ns Müftülüğü'nün resmi belgelerinden izleyelım. Kıbns Müftülüğü'nün Türk Cemaat Meclisi Başkanlığı na yazdığı 50'1954sayılıve 16Ocak 1967günlüya- zı şöyle: "._ Bir irtkai telkinden Uk safhada mü- teessirolan(etkilenen) Peristerona, Ehye, Şillura ve Piskopu kövleri olmuştu. Nâzun buralarda kendi adına sandıklar açarak para topluyor ve geldiğinde akyordu... Propagandalar sonunda bazı Türkler mallannı Rumlara satmışlardır... Nâzım, arabklı olarak Kıbrıs'a gelmekte ve din perdesi altında irtaca işleriyle uğraşma- ya devam etmektedir. Bu gelişlerinden bi- rinde Şeyh Nâanı tedarik ettiği avanesh - le birlikte bir cunıa günü Selimiye Ca- mü'ne giderek gerici ve tehditkâr hareket- k'rie din memuriarının \azifelerine mü- dahale ederek gürültü çıkarmış ve mese- lenin polise ihban üzerine mahkemeye verilerek bir ay hapis cezasına mahkûm edilip hapsolunmuştur. Aynca, Larnaka'da Harikin Tüleykan ismindebir Ermeni ve arkadaşlanyla bir- likte para kaçakçılığı yaptığı ve komii- nistiikle uğraştığı için Türkiye"den hudut dışı edilen ve Şam 'da komünist organı ola- rak işleyen Mehmet Ali Fellak ile temas- ta bulunduğu fiğrenilmiştir..." Bir ara Şeyh Nâzım'ın Bayrak Radyo- su'nda görüşlerine yer verilmesi üzerine de Kıbns Cumhurbaşkanlığı MuavinliğJ ve KGTY Yürütme Kurulu Başkanlı- ğı'nın Türk Mukavemet Teşkılatı komu- tanlığı durumunda olan Bayraktarlık'a yazdığı \ e bırer örneğini Türkiye Büyü- kelçiliği ile Türk Cemaat Meclisi Baş- kanhğrnagönderdiği4l,69 sayılı \e 21 Ocak 1971 günlü>azıyadabirgözatma- mızgerekivor: ~... Şeyh Nâzım'ın parmağı ile kurul- muş olan bu cemaatin (İslam Cemiyeti) esaselemanlan Türkiye tarafindan da bi- linmektedir. Şevh Nâzım'ın. Türkiye 'de- ki din müesseselerinden değil de, Şam Medresesi'nden icazet alan ve Türkiye hudutları dahiline girmesi menedilen bir şahıs olduğuna bakılacak olursa. laiklik- le bağdaşmavan bu cemiyetin ileride ce- maatin başına büv ük gaiieler çıkarnıası- nın muhlemel olduğu göz önünden uzak tutulmamalıdır..." Öte yandan. Türk Mukavemet Teşki- latı'nda Sancaktar olarak görev yapmış bulunan Yarbay Hüseyin Yakış'ın da o günlerde Şeyh Nâzım'ın görüldüğü an yakalanması için emir çıkarmış olduğu tarihsel bir gerçek. Türk Mukavemet Teş- kilatı'nın önde gelen adlanndan ve Kıb- ns'ta uzun bir dönem bakanlık yapmış olan İsmetKotak'm ise Şeyh Nâzım için kendisi ile görüştüğümde bana yaptığı açıklama şöyle: "Şe> h Nâzım,Türk Mu- kavemet Teşkilatı günlerinde başında sa- nkla Rum bölgelerinden rahatça geçerek camüere gelip vaaz verirdl Oy sa ben çık- sam tutukluyoriar. İki defa tutuklandım ben. Din adamıdır da onun için Rumlar ona ilişmiyordur da diyemezsiniz. Çünkü, öteki din adamlannı da rurukluyorlardı, hatta Rumlar tarafindan öldürülen din adamlan da vardı, fakat Rumlar buna serbestliktanımışlardı."(Milliyet, 4 Ma- yıs 1990) Kıbns'ta Türk Güvenlik Kuvvetleri Komutanı olarak görev yapmış bulunan emekli Orgeneral Kemal Yavuz'a bu ko- nuda bir bilgisi olup olmadığını bu iftar yemeği dola>ısı ile sorduğumda ise. Is- met Kotak'ın anlattıklan doğrultusunda kendisine de bilgı verildiğini söylemiş bulunuyor. Şeyh Kâzım. Lefke'de oturuyor. Bura- da müritleri ile birlikte yaşıyor. Müritle- rinin çoğu yabancılar. Ne ki. 19 Ağustos 1989 günü şeyh için tatsız biz gün ol- muş. Çünkü o gün polis. şeyhin dergâhı- nı basarak uyuşturucu bulmuş. Uvuştu- rucu maddelerin bir bölümü kalıp halın- de. bir bölümü de stgara bıçimıne sokul- muş durumdaymış. Polis şeyhin müritle- rinden altmış kışiyi gözaltına almış; bun- lardan biri Türk. biri A\usturyalı ve üçü Alman beş mürit tutuklanmış (Kıbns Postası. Yeni Düzen, 21 Ağustos 1989). Bu müritler yargılama sonucunda uyuş- turucu bulundurmak suçundan mahkûm olmuş bulunuvorlar. İşin ilginç vanı. bu polis baskınının. belki de valnızca bir rastlantı sonucu olarak. o sıralar MtT Müsteşan olan Korgeneral Teoman Ko- man'ın mayısayındaKıbnsaznaretinı. arkasından da KKTC Emniyet Genel Müdürlüğü'ne Ali Ku^gın'ın atanmasını ve birdızi tutuklamayı izlemiş olması Bu aralar Şeyh Nâzım her cunıa günü Kıbns'ta Teraziadlı bir risaleyavımlayıp duruyordu. Şımdı yine aynı işi yapıyor mu bilemem. Bunlardan 1990 yılının Ocak ayında yayımladığı 9 sayılı risale- sınde Şeyh Nâzım -İslam şeriatı ile ida- re edilen" ülkeleri övüyor. 10 sayılı ola- nmda ise Türkiye \e Kıbns Türk basmı- nı -haşerat, eliıî belin kırkayağı, kızıl be- la tağutlan" olarak nıtelendiriyor. 11 sa- yılı olanındadiyorki: "Müslümalıkçağ- daşlıkla bağdaşmaz... Çünkü, hem çağ- daş hem de Müslüman olmak mümkün değüdir." Öte vandan, Kıbns'tavayımla- nan Bozkurt gazetesinde kendısiyle ya- pılan bir dızi röportajda şunlan buyur- muş "L zav adamı yok. Lzayda melaike var. Adam demesinler onlara" (8 Mart 1990); "Dünyanın sonuyaklaşmıştır"(10 Mart 1990). Zaman gazetesinde 30 Ha- ziran 1991 "de yayımlanan görüşleri ara- sında şu da var: "Tekkelerde,dergâhlar- da, zaviyelerde millet hem edep öğrenir- di, hem de nsebillah hizmeti öğrenirdi." ** 'Bız on yılda on beş milyon genç varat- tık her yaştan' diyorlar. Mantar millet! Bu Onuncu Yıl Marşı'dır... On senelik mantar gençlik!" Cumhunyet gazetesin- de 7 Ocak 1996'da yaptığı açıklamada ise, Refah Partisı iktidannda her şe\in deği^eceğini. fes ve sanğın serbest ola- cağını söylemiş bulunuyor. Şeyh Nâzım koyu bır Ingiliz hayranı. Ömrünün çoğu yıllannı da İngiltere'de geçirmiş zaten. Bakın Kıbns'ın Ingiliz yönetimi altında bulunduğu dönemi na- sıl da özlemle ve övgüyle anıyor: "Biz burada cinayet nedir bilmezdik. Bu, İn- gilizlerzamanındaydr (Bozkurt. 9 Mart 1990). tngiltere onun için sanki bır cen- net. "Londra. dünyava açılan pencere- dir; orada her milletten insanı bulmak, İs- lamı anlatmak mümkündür" (Tercüman. ISEylül 1989). Kıbns konusunun böylesine gündem- de olduğu tam bu arada böyle bir kişinin Türkiye Cumhunyetı Dev leti'nin Başba- kam'nın ıftar yemeği ne çağnlmış olma- sını. ben. bu dev letin bir vatandaşı ola- rak yadırgıyorum. içime sindiremiyo- rum. Ama. dediğim gibi. kuşkusuz. Er- bakan. Şeyh Nâzım'ın bu yönlerini bil- mivordu. bilseydi iftar yemeğine çağır- mazdı. Çünkü, hiçbir devletin başbaka- nı böyle bir kişiyle aynı sofrada oturmaz. Tabii. andığım bu resmi belgeler gerçe- ği vansıtmıyorsa. >eyhin dergâhında uyuşturucu yakalanmamışsa. Türk Mu- kavemet Teşkilatı'nın adı geçen yetkıli- lerı yalan söylüyorlarsa. o başka: fakat. uyuşturucu olayından sonra. Şeyh Nâ- zım ile daha önceleri içlı dışlı olan Rauf Denktaş'ın Lefke'ye gittiğinde şeyh ile birlikte görünmek istemeyerek onu ziya- retten kaçınmış olduğunu da unutmamak gerekiyor (Yeni Düzen. 7 Nisan 1990). Ne v ar ki. yine de şunu vurgulamakta ya- rar var: Anayasanın bütün devlet organ- lannı ve yetkililerini bağlayıcı ve yönlen- dirici olduğu gerçeğini bir yana bıraksak bile 1982 Anayasası yüzde doksanı aşan bir oy çokluğu ile ulusumuzca benim- sendiğine göre Sayın Başbakan'ın bu "milli irade"ye saygı göstermesi gerek- tiğmı düşünüyorum. O nedenle de önce anayasanın "Başlangıç" bölümünde yer alan. "hiçbir düşünce ve mülahazanın Türk milli menfaatlannın.. Atatürk mil- liyetçiliği. ilke ve inkılaplan ve medeniyet- çiliğinin karşısında korunma göremeye- ceği ve laiklik ilkesi gereği kutsal din duy- gulannın, devlet işlerine ve polirikaya ke- sinlikle kanştınlmayacağı"nı belirten sözlerini anımsatmak istiyorum. Kaldı ki. anayasamızın 2. maddesi de şöyle: "Türkiye Cumhuriyeti.. Atatürk milliyet- çiliğine bağlı. başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan. demokratik, laik ve sos- yal bir hukuk devletidir." Ne ki. kım bılebilir. Şeyh Nâzım 1989da Türkıye'ye geldiğinde Semra Özal'ın başı açık gezebileceğini buyur- muştu. (Güneş. 20t)cak 1989). Şimdi de belkı Refah Partisi ilen gelenlerinın ha- nım'annın başlannı açmalarında dinsel >öndenbirsakıncaolmadığınailişkinbir fena venvenr de ülkemize bir kerecik olsun hayn dokunmuş olur ARADA BİR TUNA BALTACIOĞLU Eğitimden Geçer Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğinin çaba- sıylaTopkapıdabir "Çağdaş Yaşam MeslekLisesi" kuruluyor. Bulş için yapılan tjağışlar heMenenin üs- tünde gerçekleşti. Şımdi umudumuz bu lisenin özle- nen çağdaş eğitimi gerçekleştırmesidir. Eğer bu öz- lem gerçekleştırilebilirse bu tur okullann çoğalması ve yaygınlaşması ülkenin geleceği açısından yeni umut- lar doğuracaktır. Çağdaş eğitimden -bundan once- çok söz ettik. Ama burada ozetle bır kez daha çağdaş eğitim'den ve çağdaş öğretmen'den ne anladığımızı yineleye- lim. Çağdaş eğıtimın başlıca ilkelerinden bazılan şun- lardır: 1. Kafalara yaran olmayan, klişeleşmiş bilgiler dol- duran ve ezbere dayanan bir yöntem yerine öğrenci- yi araştırmaya, incelemeye, düşünmeye, yaratıcılığa yönelten bir eğitim yöntemi benimsenmelidir. 2. Öğrenci düş kurmaya, duyarlılığa, duygu dün- yasına, sevgiye yöneltilmelidir. 3. Eğitimde oyun, müzik, krtap okuma, spor, resim, el sanatlan gibi etkinlik alanları çok önemlidir, Bu tür etkinliklere destek verilmeli, zaman aynlmalıdır. Bu etkinlikleri öğrencinin ilgi duyarak ve severek yapma- sı özendirilmelidir. 4. Öğrenci konuşmayı, dinlemeyi ve tartışmayı öğ- renmelidır. Bu konuda Sokrat ile ilgili bir fıkrayı anlat- mak ısterım. Konuşma dersleri almak için Sokrat'a başvuran bır öğrenci. durmadan konuşup Sokrat'a konuşma olanağı bırakmayınca Sokrat öğrenciden ders ücretinin iki katını ıstemiş. Öğrenci nedenini so- runca. "Sana yalnız konuşmayı değil, dinlemeyi de öğreteceğım" demiş. 5. Konuşmak kadar yazılı anlatım da önemlidir. Öğ- renci söylemek ıstedığini yazılı olarak da açık ve öz- lü bir biçimde anlatabilmelidır. 6. Öğrenci dış dünyadan kopmamahdır. Okuldan sonra bir çalışma yaşamına girecektir. Ülkenin çalış- ma ortamını iyi tanımalı, günlük yaşamın gereklerini her yönüyle çok iyi öğrenmelidir. Öğrenci çalışan top- luma gore hazııianmalıdır. Çağdaş eğitimin gerektirdıği ilkelerı uygulayabil- mek için çağdaş öğretmenlere gereksinim vardır. Çağdaş öğretmen nasıl olmalı: 1. Eğitıme yuzeysel açıdan yaklaşan, hiçbir heye- canı kalmamış gözlerimi kapanm vazifemi yapa- nm anlayışı içındeki öğretmen çağdaş eğitimle bağ- daşamaz. İyi bir öğretmen öğrencileri seven, onlara arkadaş- ça yaklaşan, onlann sevinç ve üzüntülerinı paylaşa- bilen duyariı bir insandır. 2. Çağdaş öğretmen sürekli olarak kendini eğiten, yenileyen, araştırmaya önem veren bir kişidir. 3. Öğrencilerini araştırıcılığa, yaratıcılığa yönlendi- rir. Müzik, spor, resim, tiyatro, el sanatlan gibi etkin- liklerle ilgilenmelenni sağlar. Bunlar eğitim sürecinde göz öpünde tutulması gereken önemli etkinliklerdir. 4. Öğretmen. öğreticı olmaktan çok eğiticidir. 5. Kalıplaşmış konuları öğrencinin okuyup, ezber- leyip belleğine yerleştirdiği ve girdiği sınav sonucun- da öğretmenin mılimetrik ölçülere dayanan notlan ile başansının ölçüldüğü bir yöntem yerine araştırma ve inceleme sonucu urettiği yapıtlara göre öğrencinin başan duzeyinin ölçümlendiği bir yöntem daha çağ- daş, ciaha sağlıklıdır. 6. Öğretmen öğrencilerinin yetenek ve becerilerini ortaya çıkaran ve kişiliğini geliştiren bir insan olmalı- dır. 7. Öğretmen baskı yerine ilgi çekme yöntemini kul- lanmalıdır. Disiplin, otorite kurma değildir. Disiplin hem öğretmen hem öğrenci açısından kararlılık demektir. Başlıca ilkelerini yukarıda özetlemeye çalıştığım eğitimde çağdaşlaşmanın bugün ülkemizde. her kademede, her düzeyde, her alanda ne kadar gerek- li ve zorunlu olduğu izlediğimiz her olayda açıkça gö- rülmektedir. Çağdaşlaşma, eğitimden geçer. Ülke- lerin geleceği açısından zorunludur. Çağdaş eği- tim uygulamasına geçemeyen toplumlar çağın gerisinde kalmaya mahkûmdur. Karanlık Eğitim Felaketi DEMET 1ŞIK 0 lkokul çağındaki çocuk- I lar. ısrarlı baskıyla devlet ilkokullanna gönderil- meyip. camilerin civa- nnda küçük odalarda. ız- be evlerde. «zeHikle k»z çocuVlan. Kuran kursiandeni- len hacı-hoca eğıtimıne gönde- rildiler. Bu hocalar, Humevni devrimini Türkiye'ye ihraç edecekleri iddiasındaki tran ta- rafindan eğıtıldı, yaz aylannda Iran'dan getmlen hocalar yedi- içti-ceplerini doldurdu. yeryurt edındı. Köktencıhğin ve şeriat- çılığm karanlığmı çocuklanmı- zın kalplerine, kafalanna işledi. Bu programlar belli kentlere odaklaşarak yaygmlaştınldı. Anımsayacaksınız, kız ço- cuklan çoğunlukta olmak üze- re. şehirlerarası çocuk kaçırma- lan başladı. Tarikat şeyhlerine, dergâhlara. vakıflara. camilere, kara çarşaflı kadınlar çocuk ta- şıdılar. Otobüs terminalleri re- simlerinden bileceksıniz, bu çocuklaraevlerinden aynlırken hırsızlık yaptırdıklan da belir- lendi. Suç işlettirip, suçlayıp tehdit etmek bu kadar küçük çocuklara bile yaşatıldı. Ana- babalar sokaklara döküldü, ga- zete yönetimlerinericacıolun- du. savcılara başvuruldu. ço- cuklannı. kız çocuklannı ara- dılar. Ortaokul ve liselere giden varlıksız çocuklan. kendilerine çekmek için yüksek duvarlı yurtlann yapımına başlandr. Önceleri. pek gözaltında olma- yan büyük şehırlerde. şehirdış- lannda. Sonralan şehirlerin ço- ğunda, çok sayıda. şehır ortala- nnda, ama yine yüksek duvar- lı. ses geçirmez \e suskun yurt- lar yapıldı. Dayandı. döşendi. çocuklar izinli izınsiz ana-ba- balanndan kopanldı. dışan ile bağlantılan kesıldı. sessizleşti- rildıler. hafta sonlan bile evle- rine gönderilmediler. Yüksek taş duvarlann önüne kocaman levhalar konuldu: Bılmem ne vakfının öğrenci yurdu. Vakıf kurarak dev lete bir kuruş vergi vermeden para kazandılar. Is- lamcıvdılar ya. kimse üstlerine gitmedi. \'akıflar para ve iktidar edinmenin bir yolu olarak kul- lanıldı. Topladıklan çocuklan yaz aylannda. ücra ormanlar- da. karanlık denızlerde tatıl yaptırdılar. talım yaptırdılar. Yöre halkı tedırgin oldu. ihbar- laryaptılar. Hiçbir yerden ne bir ses ne bir nefes çıktı. Islamın yolunaydı ya. korktular. Çocuk- lar >-urtlarda eğitim kamplann- da güneşten. günden uzak. in- sansız, aç bırakıldılar. adına oruç denildı, geceyanlan kal- dınlıp beyinleri yıkandı. ezber- lere tutuldular. düşünmelen ki- litlendi, bilinçleri köreltildi. adına ıbadet denıldi. Aralann- da şifasız hastalıklara yakala- nanlar oldu. Kaçabilenler an- lattı, kaçamayanlar yitip gıtti- ler. Sonraları bu çocuklann ye- tişkin erkek hallerini camilerde, vahflarda. tarikat evlerinde kendilerinı kanatırken döver- ken nöbetler geçırirken bilinç- lenni kaybettıklen ayinlerde savTUİurken gördük. Sonralan bu çocuklann yetışkin kadın hallerini muska yazıcı, büyü çözücü, adak yapıcı hocalarda, şeyhlerde. tarikat evlennde. imam nıkâhlannda > itip gittik- lerinde gördük. Sonralan bu> çocuklann tümünün yetişkın hallerini. avuçlan paraya açıl- mış. gırtlaklan Atatürk c kü- fiirle büzülmüş, şenata adan- dıklannı Sıvas yangınlan ile açığa çıkardıklannda gördük. Ve şimdilerde imam okullann- da kız çocuklann, baskın İslam ve erkek gözetimı altında. in- safsız eğitim baskısı ile Islamı toplum yaşamına uygun olarak boyun eğdirilmiş 'sindirilmiş insan' olarak yetiştırildiklerini gördük. Ergenlik yaşmı sürerken ka- dınlığa yükselirken kadınlık onurundan soyunduruldular. Bedeninin farkına vanrken ikinci insan'a şartlandınldılar. Dinin; hurafelerin. yobazlıkla- nn baskılan ile aşağılandılar. İmam okullanndakı ısrarlı eği- timle, mesleksiz bırakıldılar, gelecekleri ellerinden alındı, bilgi toplumundan. ekonomik özgürlükten. çağ yanşından dışlandılar. Buna zulüm deme- diler, bunlara karşı koymadılar. Kendilerini kapattılar, kapan- malannı birbirlerinden istedi- ler, zorladılar, başka hayat hak- kı tanımadılar. Laikliği ve cum- huriyeti zulüm gördüler. şeriatı istediler, şeriata sığındılar. Ken- dilerine vuran tokata tekrar ge- ri döndüler. Dahası. dinci köktencilerbu sefer para ve kadın kazanma yollanndabir sıçrama ile sosye- teyi seçtiler. Sosyetede yer al- mak. giizel gıyinmek. çağdaş tıraş olmak. lüks arabalarda se- fa süımek. pahalı lokantalarda boy göstermek istediler. Bu de- fa avian. kendi çevrelerinın kız- ları değil. üniversıtedeki genç. güzel. havai g\zı ve bilinmeye- ni denemeye meraklı kızlar ol- du! Güç, para ve kadın kayna- ğını kızlan üniversıtelerde oku- yan para sahibi, mal sahibi, ta- nınmış aileler olarak belirledı- ler. Lüks yerler kiralandı. dö- şendi. paralar ödenerek topla- nıldı. ayınler başladı. dini öğre- tiler yapıldı. her şeyi geçerlı kı- lan. ne olduğu bellı olmayan. ama 'dinin emri' denilen yedı saatlik. v ırmidört saatlik nikâh- lar kıyıldı. bu kadar saatlik. günlük. haftalık beraberlikler ayarlandı. her şey dınen meşru kılındı. böylece hıç sorun kal- madı! Sonrasındabaskı. tehdit. şantaj tekraruygulandı. Aileler yaralı kızlannı 'gizli' kurtarma- v a çalıştı, bu din v e ahlak reza- letmi, kendilerini ele vermeden örtmeye çalıştılar. Kız çocuk- lar perdede belirsizleşti gitti. Bütün bu hatırladıklarımız yıllarca sürdü. Gördük, işittık, unuttuk. Köktendinciler, siya- seti dine alet edenler, istismar- cılar. dünü siyasete dayanak ya- pan inançsızlar, şeriatçılar. ıde- olojilerıni. eğilimlerini. insan ve finans kaynaklannı yabancı ortaklıklarla yürüttüler. Daya- nışmalannı eğitim ve para ola- rak dış kaynaklardan sağladı- lar. Zaman zaman gelir getiren kavnak ve alanlan aralarında paylaştılar lslam'ın ne olduğu belırsızlığınde ama Islamın te- mel oMuğuflda ısrar edilerek dvnio köklenduıcıtiği.korkuya- ratarak santaj yaparak terorize ederek tıcarette. siyasette. para- sız pulsuz kadın elde etmede dayatıldı. 1923'ten 1950'ye. 27 yılda elde edilen çağdaşlaşma. 1950'den bu yana din sömürü- sü. küçük politikacılann ödü- nü. 47 yıl süren bu çıkarcılık ülkemızi bu karanlığın ıçine at- tı. Yazık Yetmış yıldan bu vana laik- liğin ve cumhuriyetin içerideki ve dışandakı düşmanları ıha- net. hıyanet ve delaletlenni si- yasette de gösterdiler Yanm yamalak iktidarlan için gerici- İiği ve şeriatçılı|ı azdırdılar. 1950'den günümüze^iyıldır ğ 1950'den g ekıldi. şimdı bıçılıyop-. Ancak yeni \e alışllrnadık olan. yüreklı ve namuslu bir ai- lenin. anne-baba ve ağabeyın kızlannın kandınldığını. ınan- cı voluyla kadtnlığının kullanıl- dığını. gençhğının ve cahilliği- nın değil. köktendincı kadın is- tısmarcılann kurbanı olduğunu havkınnalan.. Değışık olan bu. Din dahıl. ınanç dahıl hangi ad altında olursa olsun. genç bır kadının kullanılmasım. onu suçlamadan. aşağılamadan, bo- ğazını kesmeden. güç ve ıktıdar kullananlara vönelmelerı. "tn- san bilir" çağdaş bir tepkının varlığı.yeni olan. Yeni olajı genç kularrmızın. kadrrrlarrrrtızın dmi nikâh isfiV marvil«+»a> atlanndan. saghkleH nndan. güvenlıklerinden. esen- liklerinden edildığinin ilan edil- mesi ve dinci gruplann ışaret edılmesı. Şimdı önemli olan. sivil top- lum örgütlennin ve solda siya- set yapanlann akıllannı başla- nna dev şirerek laik Türk toplu- munu, KADIN'ı ile birlikte dü- şünmeyı başarmalandır. PENCERE Halkımız Akıllıdır... Son yıllarda bizim meslek her alanda yolunu bu- luyor. Bir örnek vereyim: Genç gazeteci, ses, sah- ne, eğlence, siyaset, medya ve üniversite çevrele- rinden gözüne kestirdıği ünlü kişılerı telefonla ara- yıp soruşturma yapıyor. Ne konuda?.. Lafın gelışi diyelim ki: - İmam nikâhı için ne düşünüyorsunuz?.. Yanıt kısa olacak, fotoğraflanacak, soruşturma bir mozaikoluşturacak, ilgi çekecek, işin içinde hem erkek var. hem kadın; diyelim ki ünlü bir mankenin o biçimde çıplak fotoğrafı yayımlanıp altına yazıla- cak: "İmam nikâhına bayılınm." Kızın hemen yanına. üniversiteden bir bilim ada- mıyla bir tarikat şeyhınin yanıtlarım da ekledin mi al sana ilginç bir soruşturma!.. • Pekı, "o onu dedi. bu bunu dedi" iyi de dergi, gazete, radyo ya da televizyon hangı yandan?.. Diyorlar ki: "Efendim, biz yansızız!.." Şeriatçılıkla laiklik, demokrasi ile dikta, özgürlük- le kölelik arasında yansıziık ne anlam taşır?.. Kadı- nı insandan saymayan bir düzen karşısında sus pus kalan yayın organı, yansız olur mu?.. Televizyonlar- da son günlerde 'reyting' hesabına dincileri pazar- lıyorlar. Bir dinci ile bir akıllı kişiyi yanyana getirırsen sonuç ne olur? Inanç tartışılır mı?.. Tartışılmaz!.. Tartışılmadığı için inanç olmuştur, tartışılsaydı inanç değil. fikir olurdu. Tartışma 'eteş- tirel akıl' işidir. Eleştirel akıl da ancak 'Aydınlanma Çağı'nöa devreye girebilmiştir. Inanç, akılla tartışıl- dığı anda inanç olmaktan çıkabilir, çünkü 'bilimsel kuşku'ya dönüktür gerçek tartışma... • 'Muta,' dinsel nikâhın bir türü!.. Şiiler arasında geçerli. Sünnilerde pek yaygın değil. Mutada erkek kadını bır süre için nikâhlıyor. Süre bır gün. birkaç ay veya yıl olabılir Karşılığında kadına bir şey ver- mek gerek; bu, biravuçbuğdaydantutun; giysi, pa- ra ya da başka bır şey olabılir. Hazreti Ömer mu- tayı yasaklamış. Ancak bu yasak bır anlam taşımı- yor. Mutaya ilişkin yüzlerce hadis var; İslam coğraf- yasının çoğu yerinde bu tür nikâh geçerli... Medyanın televizyonlarında 'mufa tartışması' na- sıl bir renge bürünüyor: • • ; "İmam nikâhı iyi. ': Muta kötü." Oysa ne biri iyi, ne de öteki kötü. Ikisi de çağdışı hukukun ürünü. Ikisi de dinsel ve toplumsal iki ol- gu. ikisinin de kendine özgü kuralları var. Peki, bu konuda aydınlatıcı tartışma nasıl olur?.. 7Wufa' ile 'imam nikâhı' ve 'medeni nikâh' sözleşmelerinın hukuk açısından koşullarını ve sonuçlarını kıyasla- yarak irdelemekle akh ve bilimi devreye sokabilirsin. • Aziz Nesin'in öteki dünyada kulakları çınlasın. bana göre halkımız akıllıdır. ' Neden?.. Çünkü önce 'Belediye Evlendirme Dairesi'nde kızına nikâh kıydırır, Orta Avrupa'nın burjuva huku- kuna göre kadının maddi haklannı sağlayıp ışıni sağ- lam kaztğa bağlar; sonra sıra imam nikâhına gefe bir yandan şeriat hukukunu reddetmekle bırhkte, öte yandan imam efendiyi işin ıçine katmış olur. Arabın Nasrettin Hoca'sı sayılan Cuha, koyun çalar kurban kesermiş; soranlara da dermiş ki: - Kurbanın etini dağıtıp hırsızlığın günahını bağış- latıyorum, koyunun derisiyle boynuzlan bana kâr kalıyor. Ofiste ihttyacınıı ofan tm çeşit örim LeHz-Manu KaUloğu'yla eliniıkı attmda. Üstelik bu kaialog ücretsiz, Tek yapmanıı gerrtcen i*tek Formu'nu doidurup, »fğıılahi adres* »ollamak. Leitz-Manu Katalog Istek Formu isim: Kuruluş: Unvan: Yaş:....". Adres:. Işa'ettı r«der kesorefc PX. 39 80212 Te^vikıyv Manbırf acyesın« ya da (0212) 270 2S 27 no tu faftsa
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle