03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 OCAK 1997 ÇARŞAMBA 4 HABERLER er dikkat [ANKARA(AA)- Yargıtay, ışçınin raporlu olduğu sırada rakıp bir işyerinde çalışmasını, "iş akdmin haldı fesih nedeni" saydı. Yüksek Mahkeme, bu durumda işçiye kıdem ve ihbar tazmınatı ödenemeyeceğine karar verdi. Kararda, bir ışçinın raporlu iken rakip olabilecek bir başka işyerinde çalışmasının, doğruluk ve bağlılık kurah ile bağdaşmayar ağına işaret vdildi. Leman *1ergisine dava a VNKARA(A\>- knkara Cumhur * et Başsavcılığı. Len v Dergısi'nde yayunlanan birki- ' --"rle, BB , ecmettin Erı ..w kişilik haklan.ı r>asın yoluyla ' kar^ı edıldişi gerekçesiyle deıgınin Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Kutlu Esendemir hakkında 4 aydan 16 aya kadar hapis cezası istemiyle ceza davası açtı. Ankara Basın Cumhuriyet Savcısı Metin Sezgin tarafından hazirlanan iddianamede, Leman Dergisi'nin 30 Hazıran 1996 tarihli sayısının kapağında müşteki Başbakan Necmettin Erbakan'ın yançıplak karikatürünûn yayımiandığı belirtiidi. Af örgütü İzmir'de • İZMİR(AA): Uluslararası Af Örgûtü, Izmir'de de örgütlenecek. Orgütün Jzmır Komitesi'nin oluşturulması için ilk toplanti, 18 ocakta yapılacak. Uluslararası Af Orgütü'nün lzmir'deki toplantısına, örgütün Avrupa Geliştirme Merkezi 'nden Heather McGill ile Julia Shervvood da katıfacak. Örgütün izmir Grubu'nun oluşturulmasında, fzmir Tabip Odası, Izmır Barosu, Çagdaş Gazeteciler Derneği Ege Şubesi gibi meslek örgütlerinin de katkıda bulunacağı bildirildi. Bakan, mide kanaması geçirdi • ANKARA (AA)- Gençlik ve Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Bahattın Şeker, mide kanaması geçirdi. Geçen hafla sonundan bu yana Bilecik'in ilçe ve köylerinde incelemelerde bulunan Bakan Şeker'in aşın yorgunluk ve halsizlik nedeniyle başvurduğu Bilecik Devlet Hastanesı'nde yapılan tetkiklennde, mide kanaması geçirdiği anlaşıldı. Ilk tedavisi Bilecik'te yapılan Şeker, Ankara Baymdır Tıp Merkezi'nde tedavı altına alındı. Tüpk milletinin ppoblemleni • ANKARA (AA) - BBP Genel Sekreter Yardımcısı Hanefi Çelik, Türk milletinin öncelikli probleminin •'çahşanların ve gerçek üreticilerin içinde bulunduğu zor durum" olduğunu söyledi. 1996"nın özelliğinın, artan geçim sıkıntısı olduğunu kaydeden Çelik, DYP- RP koalisyonunun her firsatta "ülke ekonomisinin topraktan geçimini sağlayan vatandaşlar ile orta ve küçük ölçekli işlehnelere dayandığını" dile getirdiğini, ancak bu kesimlerin meselelerine çczüm getirilemediğini savundu. TRT'ye ntüdür yeni yılda • ANKARA (AA) - TRT Genel Müdürü'nün belirlenmesi, yeni yıla kaldı. TRT Genel Müdürlüğü için Radyo ve Televizyon Ost Kurulu'nun (RTÜK) 3 aday belirlediğini belirten. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Metin Günday, boşalan adaym yerine yeni bir aday belirlemeye gerek olmadığını, Bakanlar Kurulu'nun iki adaydan birini atayabileceğini söyledi. Gümrük birliğinin bir yıllık ürünü patlayan dışalım bir türlü gelişemeyen dışsatım Ekoııoım 4 bavuPa emanetÖZGENACAR ANKARA - Tûrkiye'nin, Avrupa Bırliği (AB) ile yaptığı gümrük birîiği (GB) anlaş- masının bir yıllık uygulaması sonucunda it- halat patladı, ihracat gelişemedi. dış ticaret olağanüstü boyutta açık verdi. AB Ankara Temsilcisi Büyükelçi Mkhael Lake ve Dış Ticaret Müsteşan Osman Doğangün,Türki- ye'yi bavul ticaretinin önemJı bir ekonomik bunalımdan kurtardığını açıkJadılar. Henüz dört aylık rakamlar açıklandığı için GB'nin Tûrkiye'nin dış ticareti üzerinde bir 'illık etkisi de tam olarak değerlendirilemi- yor Devlet Istatistik Enstıtüsü'nün (DlE) a7ikladığ] dört aylık rakamlar milyon dolar jiarak şöyle: I995'1996Yüzdesi thracatö.6177.2759.9 Ithalat9.83813.03132.4 Ticaret açığı-3.221-5.75678.7 Buna karşılık bir yıllık GB uvgulamasın- da Türkiye'nin ABden ithalatı yüzde 57.9 artarken ihracatında ancak yüzde 5 oranında bir gelişme görüldü. Bir başka deyişle güm- rük bırliğinden AB kazançlı çıktı. Dışişleri Bakanlığı yetkılileri bu konuda şu bilgiyi ver- dilerj "Özellikle, makinc. teçhizat ve bunlann içinde de tekstil ağıriıklı makinelerin ithalatı artü. Bu makinelcrin hi/mete girmesinin olumlu etkileri. ancakgelecekyıl abnabitecek. jthalatta arüş, beklenen bir olaydı. Sonucu bir yılda anlaşılmaz. İkinci yılın sonunu bek- lemek gerekir. Ticaret açığı ölümcül noktada degfl." Gerçek fatura değerieri Dış Ticaret Müsteşan. açıklamasında. itha- lattaki artış konusunda ilginç bir görüşe yer verdi. Doğangün'e göre GB öncesinde var olan yüksek vergiler nedeniyle ithalatçılar, fatura değerlerini küçük gösteriyorlardı, şim- di vergıler sıfirlanmca faruralannı gerçek de- ğer üzerinden göstermeye başladılar. Bu fark- lılık da ithalat rakamının doğal artışına neden oldu. Doğangün, "Fiili ithalat aynı kakk, fa- tura ölceginde rakamlar büyüdü" diyor. tktisadı Kalkınma Vakfi ise şu değerlendir- meyi yaptı: "Yıl sonu için yapılan bir tahmine göre it- halaön yaklaşık 44 milyar dolar, ihracann ise 24 milyar dolargibi bir rakama ulaşması bek- leniyor. Ancak AB ile ilgili ticaret verikrinin gedkmesinden kaynaklanan yetersiztik nede- niyle, sağhklı bir değeıiendirme yapılamıvor. İthalat beklenen artışın üzerinde değildir. Ozellikle yaonm mallan ve yan mamul mad- deterden öluşnıaktadır. Ihracatta lokomotif olan tekstil \e haztr gi- yim sektöriinde yaşanan \e Alrnanya'daki re- sesyona bağtı olan dış pazar daralması, bek- lenen arbşın >aşanmasını engdledi. Bununla birükte Türk ekonomisinin reka- betgücü tahminferin ötesinde bir düzeyde ol- duğunu göstermiştir. İhracarjmız genel ola- rak gerilemedi. az da olsa bir artif gösterdL" Türkiye'nin AB içinde en önemli ekono- mik ilişkide buiunduğu Federal Almanya'nın Ankara Büyükelçisi Dr. Hans-Joachim Ver- gau'nun GB'nin ithalat. ihracat ilişkileri ile ilgili değerlerlendirmesı ise şöyle: "Türkiye'deld ihracat, istenilen bir bicim- de geo'şmedi. beklenilenin çok alünda kaldı. BunakarşıJıkA\Tupa'nınTürkiye'yeihraca- d artn. Burada bir şeyi göz ardı etniemek ge- rekir. İthaJ edilen mailann çoğu tüketim ma- lı değiL tesis ve yatinm mahdır. Bö>lece, Tür- Idye'deki üretim işlefmeleri, modernizasyon- lannı gerçekkştirebilecektir. Orta vadede ti- caret dengesi sağlanacakor. Tekstildeld geri- leme. Alman ekonomisindeki şu andaki zafi- yetten kaynaklanıyor. Çok cüzi bir azabna var." Alman Büyükelçisi'nin dış ticaret denge- si konusundaki yorumu ise şöyle: "GB'nin et- kileri. bugün Türkiye'de bazı geniş çevreler- de olumsuzolarakdeğerlendiriliyor. Bunaka- üljnam mümkün değiL Avrupa ik olan dış ti- caret ber ne kadar şimdilik Türkiye için bü- yük açık vermiş ise de büyük çaptaki ek itha- lat öncelikli olarak üretimin modernizasyonu için gerekli tcsislerdcn öluşnıaktadır. Yapılan buyannmlar. kısa sürede Türk ürünJerinin re- kabetgücünü taioiyeederek dış ticaret bilan- çosunda olumlu yönde değişinı ve daha fazla istihdam olanağı sağla\acak(ır." İKV, bir başka noktaya "Dış ticaret açığı artmakta, cari işlemkr açığı da bulunmakta, buna karşılık dövizrezervlerinde bir eksüme görülmemektedJr" sözleri ile dikkat çekiyor u Dışticaretaçığı ekonomimiziçin alışılnıa- dık öJcülere Drma/ımaktadır" yorumunu ge- tiren IKV Yönetim Kurulu Başkanı Meral Gezguı Eriş, değerlendirmesini şöyle sürdii- rüyor: • AB Ankara Temsilcisi Büyukelçi Michael Lake ve Dış Ticaret Müsteşan Osman Doğangün, Türkiye'yi önemli bir ekonomik bunalımdan kurtaran etkeni bavul ticaretine bağladı. Bir yıllık Gümrük Birliği uygulamasında Türkiye'nin AB'den ithalatı yüzde 57.9 artarken ihracatında ancak yüzde 5 oranında bir gelişme görüldü. İKV Başkanı Eriş, "1996 yıh yabancı ser- maye girişleri konusunda büyük düş kınklı- ğının yaşandıgı bir yıl olmuştur. Var olan si- yasal belirsizlik döneminin uzaması ve seçim uygulamalanndan kaynaklanan makroeko- nomikdengelerdeki bo/ulma bu gelişnıey i ya- ratan etkcnlerin başücaiandır" diyor. "Gümrük birfikJeri ve benzer ekonomik bütünleşmelerde, göreceli olarak daha az ge- lişmiş ekonominin dış ticaret açıgmın artnıa- sı doğal bir sonuçtur. Bununla büiikte, Türk ekonomisinin rekabet gücü tahminlerimizin ötesinde bir düzevde olduğunu gösterdi." 31 Aralık 1995"'te U milyar774milyondo- Ekonominin önemsenmcyen çarkı bavul ticareti kurtancı oldu. lar olan döviz ve altın rezervi, dış ticaretteki bu olumsuz gelişmeye karşın şimdi 5 milyar 548 milyon dolar artış ile 19 milyar 322 mil- yon dolara yükseldi. Bavul ticareti bunahmı önledi Doğangün. dış ticaret açığının gıderilme- sinde ve döviz rezervlennin artışında "bavul ticaretinin dikkatealınması'' gerektiğini vur- guluyor. Aynı görüşü, AB Büyükelçisi Lake de paylaşıyor. Buna karşılık, dış ticaret açığının gideril- mesinde önemli rol oynaması beklenen ya- bancı sermaye girdilerindeki büyük düş kınk- lığıru herkes paylaşıyor. Hazine Müsteşarlığf nın verilerine göre I995"in 11 ayındâ 1 milyar 857 milyon do- larlık bir sermaye başvurusu gerçeklestıği halde, bu yıl ancak 1 milyar 81 milyon dolar- lık başvuru yapıldı. GB'nin imzalandığı ge- çen yılın sadece aralık ayındaki başvurular bi- le bu yılın ilk on aylık değerine denk. GB ne- deniyle artması beklenen yabancı sermaye başvurulan. bu yıl tam tersine yan yan\ a ge- riledi. "GB'nin lasa vadede olumsuz etkileri- ni hafifletecek ikinci temel aracın. vabancı ser- ma> e girişleri olması öngörülmüştür. Var olan rakamlar çerçevesinde 1996 yılında yabancı sermaye girişlerinde arûş bir yana, yan yan- ya varan bir azalmanın söz konusu olduğu gözJemleniyor. Ozellikle veni yabancı serma- ye girişleri. 100 miiyon dolarin alünda kala- rak çok dûşük bir performansa işaret etmiş- tir. Oysa 1995 yıh, özeUikle aralık ayı yabancı sermaye girişlerinde olağanüstü iyi ve umut veren bir dönem olmuştu." Dışişleri Bakanlığı yetkılileri, bu olumsuz- luğu, Kardak bunalımı ile GB çerçevesinde Türkiye ile AB arasında öngörülen kurumsal yapılanmanın gerçekleşmeyişine bağlıyorlar. Buna karşılık Alman Büyükelçisi Dr. Ver- gau'nun açıklaması ise şöyle: "Her şeyden önce. bir şeyi kesinlikle müm- küngörmemekteyim. Oda hükümetin. koaös- yonun bir bölümünün İslami bir vön i/Jeme- si nedeniyleyannmiann eksikliğini va da azaJ- dığını sanıyorum. Bir şeyi kabul ediyorum ki kısa vadede A\ rupa'dan beklenilen >annm)ar gerçekleşmedi. Bunun kesinlikk GB ile bir il- gisi yoktur. Bu, kesinlikle ne bir ortağın İsla- mi olmasından ne de GB ile ilgüidir. Bu. Tür- kive'de uygulanmakta olan nıali politikanın is- tikrarsız olmasından kay naklanıyor. Kanım- ca. 1997 yılında bu güçlükler, mali poütikada- ki bu istikrarsızlıklar en aza indirilecek. Çün- kü Türkiye yarınm açısından çok iyi bir yer. Gerçektençoketkin bir konumdadır. Her şey- den önce Türkiye'deinsan kaynaklan var. Bu- nun performansı yüksek. Birde özel sektörün dinamik bir vapısı var. Süratle gelişmektedir. Bu iki nedenle Tür- kiye'de yaûrun yapmak çok çckicidir. Türki- ye'de yerleşik olan .\lman firmalan, GB'den bu yana yaunnüannı genişlettiler. Bu yanrun genişlemesi, Türkiye'de var olan fırmalarca uygulandığı için yabancı sermaye yannmlan ileilgili istatistiklerde görülmüyor. Türkiye'de yerleşik bu fırmalann. bu biçimde bir giri- şimde bulunmalan, Türkiye'deki ekonomik gelişmeve bir şans tanıdıklannı ve güvendik- ferini kanıtiar.*' Avrupa Birliği'nin Ankara'da beş yıldır temsilciligini yapan Büyukelçi Michael La- ke ile yaptığımız görüşmede konuya bir de Briiksel'in gözünden bakmaya çalıştık. -GB'nin 19%'daldbiryılhkuygulamasının olumlu-olumsu/ yönierini değeriendirebilir misiniz? - GB'yi doğru değerlendirmek için üç yıl geriye, 1993 yılma. GB görüşmelerinin baş- ladıgı yıla gitmek gerekir. 1993 'te Türkiye ile AB arasındaki ticaret 20 milyar dolar iken gümrük büiiğinin kesinleşeceği ardaşılınca, 1995'te 27 milyar dolarayükseldi. 1996'da ise 36 milyar dolarayükselecegini tahmin ediyo- ruz. Bu üç yılda yüzde 80'lik birartış demek- tir. Bu bir gerçektir. güçlü birgelişmedir. Bu. Türkiye'nin AB ile ticaretinde 1993 "te 10. sı- radayken 1996'da7'nciliğeyükse]diğinigös- terir. Pek çok eleştiri şu gerçeği dile getire- cektir: "İlksonuçlar Avrupa Birliği'nin yara- nnadır." - Türkiye'nin AB ile 1996 yıhnda dış ticare- ti nasıl geÛşti? - Türkiye'nin ithalatı genelde yüzde24art- ıruştır. Bu şanssız bir tesadüften kaynaklan- maktadır. GB'nin ek ekonomik siyasası var- dır. DYP-CHP koalısyonu, Eylül 1995'te bo- zulduğunda seçim ekonomisi dönemine giril- di. Siyasal istikrarsızlık ancak 6 ayda gidenl- di. İthalattalebinin azaltılması büyük bir eko- nomik sorundur. Bu, gümrük birliğinin soru- nu değildir. Yüksek düzeydeki ithalatın bile çok olumlu yönü var. Çünkü bu ithalat, Tür- kiye'nin üreticiliğinı ve ihracat gücünü arttır- mayı amaçlayan yatınm mallan ile hammad- delerdir. 1997 ve hatta 1998 yıllan rakamlanna gö- re yeni ihracat potansiyelinin ticaretteki boş- lugu azalttığı görülüyor. Türkiye'nin genel ihracatı 1996'da yüzde 16 artarak çok iyi bir gelişme göstermiştir. AB içindeki payı ise yüzde 3 artmıştır. Türk sanayıinin kullanım kapasitesi yüzde 80 gibi yüksek bir oranda- dır. Türkiye, ClS'te tekstil, giysi gibi yılda 4 milyar dolarlık yeni pazarlar bulmaktadır. Türkiye'nin AB'ye olan tekstil ve giysi ih- racatından gelen kazancı düşüş göstermiştir Kazancm düşmesinin nedeni, Türk ıhracatçı- lannm AB'de kendi aralannda yaptıklan re- kabettir. Bu konuda kimse Ortak Pazan suç- layamaz. Dikkatlerden kaçan birbaşka nokta var. Bu da ihracat rakamlannda yer almayan ba\ r ul ti- caretidir. Bavul ticareti Türkiye'ye yılda 5-10 milyardolar arasında birgirdi sağlıyor. Bupa- ra, ihracat kayıtlannda yer almamasına kar- şın, bankalardadır. Önümüzdeki yıldan itiba- ren Türk yetkililer bavul ticaretinı mümkün olduğu kadar ihracat kayıtlan içine almaya çalışacaklar. Eğer, bunda başanh olurlarsa, ticaretteki boşluğun boyutlan hakkında da bilgi sahibı olacaklar. Bundan daha önemlisı. şu anda 6- 7 milyar dolar olan cari açık 5, hatta 2 milyar dolara düşebilir. - Türkiye'ye yönetik sermaye yannmlann- daid durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? - AB'den dış yatınm eksikliği düş kınklı- ğı yaratmışhr. Türkiye yılda dış yatınmlardan yaklaşık 3 milyar dolar kazanıyor olmalıydı. Buna karşılık 1996 rakamlan bunu yansın- dan az olduğunu gösteriyor. Bunun en önem- li nedeni, dış dünyamn Türkiye siyasasında- ki değişikiikleri siyasal risk olarak algılama- sıdır. Türkiye'de uzmanlann sımflandırdığı gibi bir siyasal risk olduğuna ben inanmıyo- rum. Bir başka konu ise Avrupalı şırketlerin Tür- kiye'de, sadece bır Avrupa ülkesi olarak de- ğil, aynı zamanda Orta Asya için bır üs ola- rak değerlendirip yatınm yapmaya devam et- meleri, ülkenizin yatınm için iyi bir yer ol- duğunu da kanıtiar. Yatınmı teşvik eden di- ğer önemli bir faktör, ekonomidekı dina- mızmdir. - Bu konuyu biraz daha açar mısınız? - Türkiye'ye geldiğimde (yaklaşık 5 yıl ön- ce) yasal ekonominin yüzde 25'i değerinde yeraltı ekonomisi olduğunu bana dikkatlice anlatmışlardı. Bugün ise yeraltı ekonomisinin, yasal eko- nominin yüzde 40'mdan fazla olduğunu ak- tardılar. Bu, çok önemli bir ekonomik yapı- nın varlığını ortaya koyar. Tasarruf önlemle- rinin uygulandığı 1994'te beklenen iflaslann olmayışı. bu durumu açıklar. Çünkü, bütün orta, küçük ya da büyük özel girişimciler, Or- tak Pazar'ın güçlükleri ile karşılaşabilirlerdi. Oysa böyle bir durum olmadı. Yabancı ya- tınmcılara verilen çok şaşırtıcı bulduğum bir mesaj var. Türkiye'ye yönelik yabancı ser- mayedeki bu düşüşe karşın, Türk ekonomisinde en ufak bir zarar oluşmamış- tır. Türk ticaretinin büyümesi, dünyaya Tür- kiye'nin yatınm yapılması gereken bir ülke olduğunu gösterir. SIFIR NOKTASIIORAL ÇALIŞLAR e-mail: [email protected] Sosyalistler; onlarca yıldır bu ülkenin vicdanı oldular. Haksızlı- ğa, eşitsizliğe, adaletsizliğe kar- şı çıktılar. Çeşitli renkleriyle siya- si yaşamımızda derin izler bırak- tılar. Sosyalistler, toplum içinde bir ağırfık oluşturduklan zaman, her şey yerli yerine oturuyordu. Türkiye'nin sağıyla solunun den- gede olduğu dönemlersosyalist- lerin sesini çıkarabildiğı dönem- lerdi. Sosyalistler eğer, bir ağırlık oluşturabilıyorsa, sosyal demok- rasi de merkez sağ da yerli yerin- dedurabiliyordu. Kurumlardaha sağlfklı işleyebiliyordu. Değişim ve ileıiemenin de motoru her dö- nemde sosyalistler oldular. Tür- kiye, bugün yeni arayışlara gire- biliyorsa, kan ve ölümle lekeli son 30 yılını masaya yatırmanın sını- nnda dolaşabıliyorsa; sosyalist- lerin bunda büyük bır payı oldu- ğunu kimse yads/yamaz. 12 Mart ve 12 Eylül askeri dar- beleri, başlangıçtaki kafa kanştı- ncı açıklamalara rağmen en bü- yük baskıyı sosyalistlere yönelt- tiler. En çok acıyı onlara çektirdi- ler. Bu dönemde alman önlemle- rin tamamına yakını sosyalistle- Sosyalistler sahneye çıkarken rin sesini kısmaya yönelikti. Ka- nun değişikliklen, yasal önlemle- rin can alıcı hedefi hep onlar ol- du. Sağ iktidarlar ve sağcı politika- cılar, solu ezerek büyüyecekleri- ni ve rahat edeceklerini düşün- düler, bu nedenle askeri darbe- lere arka çıktılar. Türkiye'deki sağcı ıntikamcılık, dünya çapın- da sosyalizmin buhrana gırme- siyle en büyük atağını yaptı ve solu siyasi yaşamımızdan tama- men silmeye girişti. Solu yok et- menin en önemli hedefi ise önce- likle sosyalistleri temizlemekti. Darbeciler bunu büyük bir keyif- le yerine getirmekten çekınme- dıler. Artık 1997yılındayız. 12 Mart 1971 'in üzerinden 26 yıl, 12 Ey- lül 1980'nin üzerinden 17 yıl geç- ti. Solu ezerek Türkıye'yı huzura kavuşturacağını iddia edenlerin, ortaya çıkardığı tabloyu şimdi daha rahat irdeleyebiliriz. Ne oldu bütün bu önlemlerin sonunda: Türkiye'de merkez sağ kalmadı, merkez sol sağa kaydı. Merkez sağ; dincilikle, şovenizm arasında paylasıldı. Sosyal de- mokrasi de millıyetçilikle devlet- çilik arasına sıkışıp kaldı. Sosya- listlerin bir kesimi de benzer bir açmazın içine düştüler. Solun susturulduğu ortamda cinayet çeteleri ortalığa döküldü. Türkiye, şovenist, militarist kıs- kaçta bir iç savaşın eşiğıne geti- rildi. Önceleri sağ-sol çatışması şeklinde sunulan tablonun, ne kadar yapay olduğu bunca za- man sonra daha iyi anlaşıldı. Ci- nayetlerin devlet içinde darbeci güçlerceorganize edildiği belge- leriyle kanıtlanır hale geldi. Solu susturmak için cinayetler işleten- ler, darbelerle bu cinayetlerine meşru kılıflar uydurdular. Tersini ıddıa edenlere soruyo- rum: 12 Mart ve 12 Eylül asken darbelerinden sonra yapılan ka- nun değişiklıklerine baksınlar. 1982 Anayasasf nın neleri hedef- Iediğini gözden geçirsinler. Hap- se atılanların ve mahkûm edilen- lerin listesini çıkarsınlar. Tamamı sola ve özgüriüklere yönelik uy- gulamalardan başka bir sonuç çıkmayacağını göreceksiniz. Sosyalistleri yok etmeye kal- kışmak, bu ülkeyi yok edecek bir noktaya getirdi. Siyasi Islam ve şoven milliyetçilik büyüdü, cina- yetler arttı. hiçbir yolsuzluk de- netlenemez hale geldi. Katiller, devletin pasaportlanyla, devletin kimlikleriyle ortalıkta ciht attılar. Sosyalistler bu ülkenin vicda- nı; acılara göğüs gerdiler. Öldü- rüldüler, asıldılar, vatan hainliği suçlamalanyla mahkûm edildifer. Kitaplan toplatıldı, yayınevleri yağmalandı, evleri basıldı, işken- ce gördüler, satın alınmak isten- diler. Onlan yıldırmak için yapıl- madık şey kalmadı. Onlarsız bir Türkiye yaratmak istedıler. Var- dıkları sonuçlar ortada. Bütün bunlara rağmen, Türki- ye'de sosyalistler varlıklannı sür- dürdüler. Hatalanndan derslerçı- kardılar, ülke gerçeklerinden ko- puk hayalcı projelerini gözden geçirdiler. Türkiye toprağından kaynaklanan kaba ve hoyrat an- layışlannı düzelttiler. Yapay ayn- lıklan bir kenara bıraktılar ve ye- niden sıyaset sahnesine çıktılar. Hâlâ geçmişten kalan ciddi so- runları olduğu da bir gerçek. Bü- tün bunlara rağmen onlar, umu- lanın çok üzerinde bir etki yapı- yor. Bugün Türkiye, geçmişiyle hesaplaşabilecek yeni bir arayı- şın eşiğine geldiyse sosyalistle- rin bunda çok büyük bir payı ol- duğunu unutmamak gerekir. Türkiye, yaralannı sarmaya uğ- raşırken sosyalistler de yaralan- nı sanyoriar, üzeıierindeki tozlan silkeliyorfar ve bir umut ışığı ola- rak ortaya çıkıyoriar. 1996'nın Tü- kiye açısından en önemli kazan- cı, sosyalistlerin yeniden sahne- ye çıkması. Onlann kendine gel- mesiyle her şey yerli yerine otu- racak. Bu dünyada haksızlık ve eşitsizlik olduğu sürece sosya- listler de var olacak. Memuruyla, işçisiyle, çevrecisiyle, feministiy- le, barış yanlılanyla, liberal işa- damlanyla, şiddet karşıtı siyasi güçlenyle ve sahneye yeniden çı- kan sosyalistleriyle 1997 daha güzel olacak. G L O B A L POLİTİKÜLTÜR • ERGÎIV YILDIZOĞLU j 1996Geleceğe Dönük Bir Yıl Oldu } Belki de, 1996'yı, küreselleşmenin yarattığı so: nuçlara karşı tepkilerin doruğa çıktığı, eleştirej akademik çalışmalann arttığı ve neo-liberal pro- pagandanın delik deşik edildiği bir yıl olarak ha7 tırfayacağız. Bizim neo-liberal basınımızın mümtaz köşe ya- zarlan, küreselleşmeye tapmaya devam etsinler, Avrupa'dan Latin Amerika'ya. ABD seçimlerindea Uzakdoğu'ya kadar geniş kftleler, 1996'da, neo- liberalizme ve küreselleşmenin yarattığı tahribat- lara karşı seslerini yükselttiler. Bir zamandır mayalanan toplumsaJ hareketlilikj akademik çevrelerde de küreselleşmeyi eleştiren çalışmalar için uygun bir ortam yaratmıştı. 1996 yılında, akademik çevrelerde de küreselleşmeye ve neo-liberalizmin etkilerine karşı sesler yükseli- meye başladı. Bu alanda en önemli çalışmalardan biri, Imanu- el VVallerstein'in überalizmden Sonra isimli kita-.' bı, aslında 1995 yılında yayımlandı, ama esas ola- rak 1996'da ilgi çekmeye başladı. VVallerstein, ol-; dukça ikna edici bir şekilde, kapitaJizmin, uzur^ krizini liberalizmle aşmayı denedikten ve başan- sız kaldıktan sonra, şimdi genel bir çöküş süreci- ne girdiğini savunuyordu. ' Kapitalizmin gelişme sürecini uzun dalgalar re-' orisi çerçevesinde ele alan, VVallerstein, gelecek yüzyılın ortalannda, çok ciddi bir sistemsel çö^, küşle karşı karşıya kalacağımızı da ileri sürdü. VVal- lerstein'in kitabına, Foreign Affaires dergisinir> mart sayısında Fukuyama bir cevap yazmayı de-> nedi. Ancak, 1995 sonunda yayımlanan Trust (Gü-J ven) isimli kitabında kendisi de piyasa ekonomi- sinin toplumunyapısını hızlatahripettiğini, buyüz-' den geleneksel birleştirici değerlere dönmek ge-' rektiğini savunduğu için, Fukuyama, en fazla, Wal- lerstein'i, Çin'in dünya ekonomisine açılmasıyla] devreye girecek yeni kaynaklan göz ardı etmekle* eleştirecekti. Halbuki başkalan bizzat Çin'in yeni süper güç^ olarak devreye girmesine bakarak, burada büyük" sistemsel çalkantılar, hegemonya mücadeleleri; hatta savaşlar görebiliyorlardı. Bu damarı işleyert bir yazar, Samuei Huntington, Medeniyetlerin Savaşı isimli kitabında, geleceği, üç medeniyet (Batı - Çin/Japon ve lslam)arasmdaki çatışmala- nn belirieyeceğini ileri sürerek, neredeyse herke- se şok geçirtti. Bu tespitine ek olarak Huntington, "Batı'nın kü- resel entegrasyon olarak gördüğünü, dünyanın, gerikalanın Batı emperyalizmiolarakgörüyor" di-, yerek, Batı merkezli mali sermayenin çıkarlarınt yaygınlaştıran küreselleşmenin, gelecek çatışma- lann tohumlarını da ektiğini gösteriyordu. Daha sonra, 1996 yılını gözden geçiren bir makalesin-j de Newsweek küreselleşmenin yarattığı tahriba-' tın giderek ABD düşmanlığına dönüşmesinden kprkulduğuna işaret edecekti. ': Bu yaz, yine Foreign Affaires'de küreselleşrrfi^ yi inceleyenbir başka yazar€than Kapstein, "K0- reselleşme milyonlarca işçinin tepkısini çekiyor.' Eşitsizlik, işsizlik veyoksullukküreselleşmeninay-) nlmazparçası oldu" diyerek, küreselleşmenin sı- nıf mücadelelerini sertleştirerek siyasi istikrarsız-j lığı tehdit ettiğine işaret etti. j Le Monde Diplomatique yazarlanysa yıl boyun-j ca, küreselleşme ve teknolojik devrim sloganlan- nın aslında mali sermayenin/oligarşinin küresel projesine hizmet etmekten başka biranlamı olma- dığını anlattılar. ı • • • I 1996'da küreselleşmenin ve teknolojik devri- min birçok bileşeni teorik ve olgusal eleştirilere he- def oldu. P. Hirst ile G. Thompson'un yıl ortasın- da yayımlanan Globalisation in Ouestion (Küre-' selleşmeyi Sorgulamak) isimli kitabı küreselleşme mitolojisini, olgusal kanrtlarla darmadağın etti. Hirst ile Thompson'un çalışması küreselleşme-: nin aslında çok sınıriı olduğunu; bugün dünyanın1 birçok açıdan, 19. yüzyılın sonundan bile daha az- küreselleştiğini aynntılı bir şekilde gösterdiler. Bir başka ilginç gelişme de, ABD'de 1980'ler-' de egemen olan "down sizing" (küresel rekabete' karşı işçi çıkarma yoluyla direnmek) teorisinin ya- ratıcısı olan Roach'un hata yaptığını itiraf etme-' siydi. '. Çok geniş veri tabanına sahip iki araştırma ise (D.G Blanchflovver & A.J. Osvvaldo: The VVageÇ Curve (Ücret Eğrisi) (1995); J.G. Williamson: Glo-. balisation and Ineçuality, ThenandNovv: TheLa* te 19th and The Late 20th Centuries (Küreselleş-; me ve Eşitsizlik, Dün ve Bugün: 19. Yüzyıl ve 20; Yüzyıl Sonu) (1996) neo-liberal dogmanın iki te- mel taşını yerinden oynattı. Bunlardan biri emek pazarının esnekliğinin dün- yanın her yerinde aynı olduğunu gösterdi. Böyle- ce, ABD ile Avrupa arasındaki işsizlik farkını, es- nekliğe bağlayarak, Avrupa'da esneklik öneren' görüşler çürüyor; üstelik, tüm iddialann aksine," bulgular yüksek ücretle, düşük işsizliğin birlikte^ bulunduğunu gösteriyordu. Bu köşenin yazan da dahil birçok araştırmaci;' nın bir süredirsavunduğu gibi, küreselleşme, üre^[ tici güçlerin eğilimsel olarak uluslararasılaşma-' sından farklı olarak, kapitalizmin krizi içinde mal|} sermayenin otonomi kazanmasının ürünüydü ve' çok tehlikeli sonuçlar yaratmaya adaydı. « 7 Bir önceki küreselleşme süreci iki dünya sava-^" şına ve faşizme yol açmıştı. Özetle 1996, uzun bir- zamandır ilk defa, geleceğe dönük umut veren bir yıl oldu. DİKKAT! Yeryuzünde, TEMEL EĞtTÎM'i hâlâ 5 yıl olan yedi geri kalmış ülkeden biri de TÜRKİYE! ÖDÜNSÜZ - KOŞULSUZ zorunlu 8 yıllık TEMEL EĞİTİM'e geçerek bu ayıptan kurtulmalıyız! ÇYDD (WHO) Dünya i. .ql kalp ve damar hastal'aannı "Dünyamn 1 Numaralı tnsanlık Düşmanı" ilan etti. TÜRK KALP VAKFI Tel.: (0.212) 212 07 07 (PBX) Faks: (0212) 212 68 35
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle