03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 OCAK 1997 ÇARŞAMBA 12 KULTUR Yüreğînıiz Piyer LotTde atarkenATİLLA BİRKİYE Yılın ılk günü. Eyüp sırtlanndan tstan- bul, eski kimliğıyle görünüyor: ayağımı- zrn altındakj adacıklar, tarihin doğaJ tanık- lan. Hahç'in koyugri sulan Pera'yadoğ- ruuzaıuyor... Köprülerin altından geçerek... Doğudan batıya akan birnehirgibi. Bü- yûk bir kentin küçük bir semtinden, mer- kezine doğnı uzanan bir hayret çizgisi. Belki de, bu doğal bir şaşkınlık. Içimizde bir burukluk, geçen yıl oldu- ğu gibi. 1996'nın ilk saatleriydı: Eyüp sırtlannda, Piyer Loti kahvesinde zama- na ve Haüç'e birlikte bakıyorduk. Ve hepimizin yüreğınde kardelen imge- si vardı. Yeni yılın ilk saatlerini zamana dönük bir hayTanlıkJa geçirmek değildi bizi, bu sultanlar semtine getiren. Bir vasiyeti. kutsal bir vasiyet olarak bellediğimiz bir dileği; unutulması güç bir dostun dileğini yenne getirmek, onu anmak, ondan sevgiyle, saygıyla söz et- mekti. Bizim kuşak, ki hiç sevgisini, yardımı- nı eksik etmezdi üzerimizden; oraday- dık... Geçen yıl, yılın ilk günü. Onat'sız iç- tik sade kahvelerimizi. Onat'tan ve ede- biyattan söz ettik. Haliç ayaklanmızın al- tında bir hüzün ırmağıydı. Bir kenannda sanki, Sadi, Gülistan'dan Onat için dize- ler okuyordu: "Bana keskin kılıçla vursan da eteğinden el çekemem. Senden gayn yerim yurdum yok; kaçsam biletekrar sa- na kaçarun!" Istanbul. Piyer Loti'den başka görünür. Bu görünüş bambaşka anlamlan içenr. Haliç'e bakarken, geçmişe doğru da biryol- culuğa soyunursunuz ister istemez. Yeni yılın ilk günü Onat, Piyer Loti'ye gelip sade kahvesini yudumlayacaktı. 1994'ünsongünleriydi. Katilin biri, biri- leri, onu yaşamdan aldılar! Yeni yılın ilk gününde Eyüp sırtlannda Haliç'e bakarak. bir sevinci yaşamak is- temişti. Yaşama sevincini. Okurlanyla, dostlanyla, arkadaşlanyla paylaşmak is- tediği; yazılannda ve sözlerinde hep be- timleyegeldiği, o yaşama sevincini... O sevinci hep yazageldi; hep yaşayagel- di; hep de başkatenyla paylaşmak istedi... Onat'sız geçen ikı yıl... Hüzün ıçındeolmamak eJde mı ? Onat'ı ve öteki dostlan anımsarken. Belkı de gü- lümseyerek anımsamalı onlan; onlar ki yaşamımızın vazgeçilmez renkleriydi; an- lamlanydı... Ama bir cinayet sonrası gel de öflceni gemle, gel de hüzünden kurtul! Bugün, yılın ilk günü. puslu, yağmur- lu belki de hafiften karlı bir günde, Piyer Loti'de Onat'ın vasiyet bildiğimiz dileği- ni geçen yıl olduğu gibi bu yıl da yerine getirelim. Günün bir saatinde, Eyüp'e gelip, Pi- eni yılın ilk gününde Eyüp sırtlannda Haliç'e bakarak, bir sevinci paylaşmak istemişti. Yaşama sevincini. Okurlanyla, dostlanyla, arkadaşlanyla paylaşmak istediği; yazılannda ve sözlerinde hep betimleyegeldiği, o yaşama sevincini... O sevinci hep yazageldi; hep yaşayageldi; hep de başkalanyla paylaşmak istedi. Onat'sız geçen iki yıl... Bugün Piyer Loti'de Onat'ın vasiyet bildiğimiz dileğini geçen yıl olduğu gibi bu yıl da yerine getirelim. yer Loti'ye çıkalım; yeni yıla, kahvemizi içerken Onat adına merhaba diyelim. Onat adına ve ötekiler adına. Bugün, Piyer Loti'den, dilim varmıyor ama. hayatın diyalektiği bu galiba, biz kaybedenler, onun için bir merhaba diye- lim. Her yıl olduğu gibi umudumuzu yitir- meden! Öte yandan, acısı hiçbirimizinki- ne benzemeyen ve betimlenmesi olanak- sız birine; bir anneye, Onat'ı doğurup ye- tiştirdiği için, Onat'ın bir anneler günün- de yazdığı şu satırlanyla bir kez daha te- şekkür edelim: "Seksen \ila yaklaşan öm- ründen ktsa, küçüka> nntılarsunabOdiğim Asiye Melıha benim anamdır. Bütün ana- iargibi olağanüstüdür. Onun yaşamı da bü- tün analannki gibi büyük bir destandır. Bu küçük j aa, Anneler Günü'nde, tüm ana- lar için, tüm çocuklar adına bir tutam kır çiçeği olarak, anamın elini öperken verfl- mek üzere yazddı." Piyer Loti kahvesınde, geçen yıl oldu- ğu gibi bu yıl da onunla birlikteyiz. Her yıl, yaşadığımız sürece, katillere ve bozuk düzene yenilmediğimiz sürece, nefes alıp verdiğimiz sürece; onu ve ötekileri hep anımsayacağız. Yanı başırruzda, kasketini masanın üze- rine koymuş; sade kahvesini yudumlarken bize Sadi 'den dizeler okuyacak. belki Bos- tan'dan; belki Gülistan'dan: "Gönlümde birsusuzhık varki, sulan sormak şöyte dur- sun. denizJeri içsenı gidecek değfl." Gün giderek akşama doğru yol alacak; gitme zamanı gelip çatacak; seneye diye- rek el sıkışacağız; her birimiz görünme- yen biriyle. Gülümseyeceğiz ama, hüzün de yüre- ğimizin içinde olacak. Belki de eve gelip, bir şiir kitabının, sayfalannda dolaşacağız. Geçen yıl oldu- ğu gibi; çoğu zaman aklımıza düştüğün- de okuduğumuz dizeleri, bir kez daha oku- yacağız; Şimdisesstzdtıruyoruz kıyısında bir dü- şüncenin unutmamak için çünkü unutuşun kolay ülkesindeyiz ölü banklar geçiyor kınşık bir deniz sof- rasmdan ve eUerinde fenerlerle benim arkadaş- larun durmadan düşünüyorum ne kadar çok ötdük yaşamak için. 'Sanata evet' zamanı T A M E R L E V E N T İlk gözümüzü açtığımızda dünyaya. ne düşü- nür, ne bilebilirdık yaşam hakkında? Bize öğ- rettiklen kadan ile algıladık onu. Hissetmeyi kimse öğretmedı oysa bilerek? Kurallar çok es- kidenkurulmuş... fyi; neyegöregüzel,neyegö- re doğru sorgulanmamış! Neden daha sevinçlı, daha paylaşunlı ve bırbirine güvenilen bir ya- şam değil bu? Neden korku ve çile üzerine ku- rulmuş hep töreler? Atalardan kalan deyişler neden hep güvensızlıgı duyumsatır? Neden cad- deler temız değil0 Neden hava, deniz, su, ağaç, orman, çayır çımen, danalar, kuzular, ınsanlar kirlenıyor. Birşey bilmiyorduk. başlangıçta? Nereye gel- diğimizden de haberimiz yoktu. Ama ağlama- yı bildiğimiz kadar biliyorduk katıla katıla gül- meyi? Hangi anne baba istemez çocuğunun mut- luluğunu, yüzünde çiçekler açarak kıvıl kıvıl gülmesini? Neden mutluluğu ögretmedi kımse bize? tnsanm insana kul olmaması! Peki, kim sa- vunuyor, yerişkın insan özelliklerini? ICim sa- vunuyor olması gerekeni \ e önlemlerini? Bilgi- li, kendi kendini yönetebilen ve duyarlı, Allah vergisi değil, eğitimlı? Bütün toplumu duyarlı yapmanın yolunu aradı mı kimse? Sanat, ıyi. gü- zel ve doğrunun gelişen felsefesi olarak algılan- dı mı? Tartışması, köyde, kentte, ormanda, ır- mak kenannda, çayırda çimende yapıldı mı? Ti- yatro, resim, müzik, edebiyat, mimarhk, şiir, nasıl ilintilendi bu felsefe ile? Nasıl her bir ak- törü yaşamın, sanatçı diye anar oldu kendini? Bu ciddıyet belirtısi mi yoksa sanatçı olmak, hem de özenilesi... Yoksa aylaklann, baJtaya sap ola- mamışlann, cırcırböceklerinin uğraşı mı? Kül- türü oluşturulup, köklü bir gereksinim, bir ter- bıye haline getirildi mi? Yurtsever olmak tartı- şıldı politik olarak, peki tartışıldı mı hiç sanat- sal olarak? Dünyanm bütün kuşlan, topraklan, ağaçlan, denizleri, ırmaklan, gökyüzü, yağmuru, kan de- ğil mi aynı güzellikte? Peki. nedirçeken bizi, doğ- duğumuz topraklara, ananın, babanın, çocuğun iklimlerine? Burada her şey daha bir güzel mi- dir?... Belki de tam tersi? Nedir bu karşılaştır- malan yaptıran? Nedir özlemlerimiz? Biliyor- muş gibi olup da ifade edemediklerimiz? Sanat.. Her şeyden önce bir felsefedir o! Bu yüzden yaşama biçimi olmalıdır. Tiyatro, re- sim, müzik, mimarhk, şur, edebiyat, ürünleri onun... Gelecekten korkan insan, önce sanatsal gelişimini planlamalı. programlamalı, Bu çağın er. önemli keşfini yapıp, sonra onu dantel işler gibi işlemelidir. Çünkü, bu önlemler alınmadık- ça, demokrat olunmaz. Bu önlemler alınmadık- ça banş olmaz. Adalet olmaz. Hoşgörü olmaz. Güven olmaz. Ekonomi olmaz. Siyaset olmaz. Temiz toplum olmaz. Sevgi olmaz. İnsan, insan olmaz! Şimdi, SANATA EVET zamanı. Evet. Tam zamanı. Umutsuzhıgu ve umudu yaranda getiren yeni yd Ö N D E R K Ü T \ H Y A U İZMİR - Kaygılan ve umutsuzluğu bir yana bıraktık. Zamanı kendimize göre biçimlendire- rek doğaya karşı elde ettığimizı sandığımız ut- kunun yapay mutluluğunu yaşıyoruz. Evet, ye- ni bir yıldayız. Bütün dostlara kutlu olsun. Acaba ne getırecek 1997? Yanıtımız karam- sarolabilir. ama 1996'yı uğurladığımız günler- de tzmir'de hemen her gün müziği yaşamış ol- mamız, umut veren bir belirtidir. Aydınlığa doğ- ru bir değışım geçırdığımiz kesindir. Peki son gün- lerde müzik neden sürekli gündemde kalmıştır? Dilersenız. sorunun yanıtını cumhunvetımizın ikinci büyüğünden alalım: "Baö müzik tekniği- nin milletin bütün ha\ atında öğretici ve insanla- n mesleklerinde ve her alanda yaraücı bir kuv- vet olarak yetiştinne tesirtnde, Atatürk' ün anla- yışına iyice uymuş bir insan olarak, müzikte ça- kşan sanatkârianmjza milli eğMnıde büyük ödev- ler düşmekte olduğunu daima hatırlarmak tste- dim. Şimdi)e kadar aluıan netkeler çok ümit ve- ricidir; ancak bibneü ki Garp tckniğindcki mü- ziği tanırmak. onun zev kini tat- tırmak ve bu teknik üzerinde TüriimiBetininrnilBçKgikTİnibu- hıp yerleştirmek, yeni müzik sa- natkârlanmızın ödevleridir. On- bnn başansuıa yardımcı olmak hepimiz için bir borçtur." Yukandaki anlamlı tümcele- ri, lZDSO'nun 20 aralık akşamı verdiği 'Ismet tnönü'yü Anma Konseri'nin program notlann- dan aktardım. Rahmetli büyü- ğümüz bu demecinde, yasadığı dönemin insanlanna değii günü- müzde e\Tensel müzığe düşman kesilenlere seslenir gibidir. Ka- dirbilır orkestramız, kendisini Şef Hikmet Şimşek Devlet Sanatcısı Prof. Hikmet Şimşek'in yönet- tiği bir dinletiyle andı. Şimşek, Ferit Tüzün'ün "Çayda Çıra' bale süitini nefîs bir yorumla ses- lendırdi. Brahms'ın, op. 98 mi minör 4. senfo- nisi de son bölümdeki küçük bir aksamaya kar- şın güzel çalındı. Genç viyolonselci Ümh İşgö- rür ise D. Kabalevski'nin 2. viyolonsel konçer- tosımu başarryla yorumladı. Değerli hocamız dınletinin ikinci yarısında yaptığa renklı konuşmasında, Inönü'nün müzik kalkınmasma verdığı önemi ve onun Atatürk'ün müzik devriminın en yakın izleyıcisi olduğunu anlattı. Yaptığı yorumlar uyan doluydu. düşün- dürücüydü. Bu anlamlı dinletiden bir gün önce IZDOB'un DEÜ Devlet Konsenatuvan Sabancı Kültür Sa- rayı'nda düzenlediği 'Şan Reshali'nde, soprano Aytfll Büyüksaraç, pıyanist Demet Eytemiz'in eşliğmde söyledı. Programda, Scarlatti, Hândel, Vlozart, Donizetti, BeDini, Rimski-Korsakof ve De- ibes'ten aryalarla. Schumann, R. Strauss, D\«- rak \e Hindemith'ten hedler vardı. Teknik ve müzik yönlerinden olgunluk aşamasma gelmiş bulunan sanatçı. koleratür sopranoya özgü usta- lıklan ve liedlerdeki anlam deraıliğini tam bir inan- dıncılıkla yansıttı. tlginç bir sanat olayı da IZDSO oda müziği top- luluğunun lctâl Kardıçah yönetımindeki Vrval- di dinletısiydi. Okuma-yazma knrslanna katkı amacıyla düzenlenen dinletiye ünlü kemancı Vâc- tov Hudecek de katıldı ve Vivaldi 'nin Op. 8 Mev- simler konçertolannı çaldı. Hudecek'in yoru- munu yadırgadım; gösteri havası taşıyan epey ya- pay bir seslendirmeydi. Dinletide bestecinin 1 'Estro Armanico'sundan iki tane Concerto Gros- so da seslendirildi. Keman sololan Sema Kulak ile Vasfi Algan, viyolonsel soloyu da Hakkı Ço- ban çaldı. Yeni yıla yaklaşılırken DEL Devlet Konser- vatuvan öğrenci orkestrası, Sabancı Kültür Sa- rayı'nda bir dinleti verdi. Prof. Kâzım Aliverdi- bQ»run yönettiği orkestra, D. Şostakoviç'ın Sen- fonik Suit'ini çaldı; ardmdan, Strauss'un valsle- rinde bale öğrencilerine eşlik etti. Coşkuyla kar- şılanan dinleti ve gösteri, gençlerin küçük bir uyansı ya da gelecekteki güzel günlerin nasıl olacağına ilişkin anlam dolu bil- dirisi olarak değerlendınlebilir. Öte yandar. fzmir'in kimi ay- dınlan, yaptıklan bilim ve sanat toplantılannda geçen hafta yal- nızca müziği tartıştılar. IZDOB de yorucu bir çalışmanın ürünü olarak Çaykovski'nin 'Uyuyan Güzel 1 balesini sanatseverlere sunmaya başladı. Böylesine yoğun geçen mü- zik etkinlikleri, lZDSO'nun ye- ni yıl dinletısiyle noktalandı. Pi- yanist Jef&ey Biegd'uı Ander- sonkonçertoyla katıldığı dinle- tiyi Ender Sakpınar yönetti. Programda, G.Gershwin'in 'Pa- 'TroyaHazineleri'nin öyküsü ve Pabb Picasso'tuınportreleriKültür Servisi - İlk sayısı Bahar'96 olarak yayımlanan 'P' dergisi, Kış'96 sayısıyla biryaşında. Portakal Sanat ve Kültür Evi'nce üç ayda bir yayımlanan 'P\ Türk-lslam sanatlannın şaheserlerini, Türk resminin klasik ve mo- dern yapıtlannı, Batı sanat- lannm başyapıtlannı, ülke- mizin gerçek koleksiyoncu- larıyla koleksiyonlardaki benzersiz örnekleri, çağdaş bir yaklaşım ve zengin bir görsellikle sayfalannda bu- luşturuyor. 'P'nin yeni yayımlanan Kış'96 sayısının ana konusu, şu sıralar Moskova'daki Puş- kin Müzesi'nde sergilenmek- te olan 'Troya Hazjneleri". 1870lerde Heinricb Schli- emann tarafından kaçınlan, önemli bir bölümü II. Dün- ya Savaşı sonlannda Km- lordu tarafından Rusya'ya götürülen 'Troya Hazinele- ri'nin baştan sona tüm öykü- sünü, konunun en önemli uz- manı sayılan D.F.Easton yaz- dı. Samih Rifaf ın kaleme al- dığı Schliemann portresiy- se, kişiliği hâlâ tartışılan bu 19. yüzyıl serüvencisinin kimliğıne yeni yorumlar ge- tiriyor. Paris'teki 'Portre Sanaü" sergisi ve Anthony Hop- kins'in oynadığı 'Surviving Picasso' filmiyle yeniden gündeme gelen PaUo Picas- so,derginin dördüncü sayısın- da AraGüler'in 1971 yıhn- da çektiği eşsiz siyah beyaz fotoğraflanmn yam sıra sa- nat üzerine sözleri ve benzer- siz portreleriyle yer alıyor. Olümünün üçüncü yıhnda lstanbul ve Ankara'da sergi- lerle anılan Abidin Dino da 'P'nin yeni sayısının konuk- lan arasmda. Abidin'in 'Çi- çekler'ine, ünlü yazar ve ozan dostlannın sözleri eşlik edi- yor. En eski örnekleri 11. yüz- yıla uzanan yazıyla resim oluşturma sanatı da, 'P'nin önemli konulanndan biri. 1970'li yıllarda bu konuda Jacqueline Türk giysisiyle, 20 Kasım 1955 (üstte), üç boğumlu altuı yüzük (altta). Anadolu'da kapsamlı araş- tırmalar yapmış olan Hüsa- mettin koçao'ın inceleme- si, değişik koleksiyoncular- dan 'yazı resimler'le örnek- leniyor. KJŞ'96 sayısında Mustafa Tavlioğlu'nun koleksiyonu- nun modern Türk resmi ko- leksiyonunu Ferit Edgü'nün seçtiİderiyle sunan ' F dergi- sinde aynca tanınmış Os- manlı sanatı uzmanlanndan Tîm Stanfcy îslam sanatı ko- nusunda dünyanın en seçkin özel koleksiyonlanndan bi- ri kabul edilen Khalili ko- leksiyonunda yer alan Os- manlı eserlerini tarutıyor. Rafli Portakal bu sayıda 'P'den' köşesinde, Türk res- minin son otuz yıldaki fiyat serüvenini ömeklerle yorum- larken sanat piyasasındaki bazı çarpıkJıkJarada dikkat çekiyor. i 1 > > : riste Bir Amerikalı'sı. VVeber'in Cats müzika- linden seçmeler, Anderson'ın "Rddle Faddle'ı. Al- fie ve Hook fılm müziklerinden seçmeler, bazı hafıf parçalar ve J. Strauss'un Radetzky Marşı vardı. Epey uzun tutulmuş olan program bence fazla coşturucu değildi. Sakpınar yine de zaman zaman dinleyicilerin katılımını sağladı; Radetzky Marşı, onlann eşli- ğinde seslendirildi. Şunu da belirteyim, J. Bi- egel, alkışlara teşekkür etmek üzere geçmişin ün- lü piyano virtüözü Godowsky'nin 'Mavi Tuna' parafrazını büyük bir ustalıkla çaldı. Kusursuz teknıği ve yumuşak tonuyla ilgi topladı. Prog- ram uzun ve biraz durgun da olsa orkestramız göz doldurucu bir seslendirme ortaya koydu. Sayın Şimşek hocanın yukanda sözünü ettiğim konuş- masında behrttiğı gibi 20 yıla ulaşılan bu sanat düzeyi ile gurur duymalıyız; ancak hocanın bu değerli orkestrayı ısrarla Izmirlilere emanet et- tiğuıi söylemesi düşündürücüdür. Acaba Izmir hal- kı, devletin bu değerli sanat kurumunu gelecek- te bir şeylere karşı koruma gereğini mi duyacak- tır? Nasreddin Hoca Özel Sayısı Turhan Selçuk Mehmet Ali Kılıçbay Abidin Di- no Necati Abaa Yunus Koray AzSz Nesin Kemal Tahir Turgut ÇcAker Orhan Veli Prof. Kathîen R. E Buml S. Agayan Çigdem Erkal İpek Tan Oral Prof Barbara K. Walker Zeki Beyner Proj. Dr. Warren Walker Cafer Zorlu Adnan Veli Mim Uykusuz Kenan Sanaîioğlu Sadık Kara- mustafa Burhan Felek Refik Halid Karay Ser- ver Bedi [Peyami Saja] Cüneyd Tandoğan VI- rich Marzolph Tekdal Resai Okutan Ahmet Ok- tay Halide Edib-Adıvar Prof. Arnold Toynbee înci Engnun Faruk Güvenç Güngor Dûmen Kal- yoncu Yurdaer Altıntaş Metin Yurdanur Sungıı Çapan hmayü Hakkı Baltaaoglu Gülsüm Se- petçioğlu Burhan Solukçu Turgut Deınirag Prof, Samı Şekeroglu Kasım Yargıa Yûdız Obıroglu " Gûkfiten, Don /^hk Mızah Kuhunı Dergisi, Gfız* 96, Glt t, Sayı 11 • Yazrçma Adresi Guldıken Dcıgıa, V T * - P K 4 2 Bahan>c8nn Uunbııl • Telefon 0.216 4H3064-65;Telesekreter-Faks 0216 4H3066 1 1 1 5 CcnelDagmra.aty.iy 0 212 V>0 25 04 DEFNE GOLGESİ TURGAY FtŞEKÇt Yeni Yıl Smoke filmindeki yeni yıl öyküsünü unutamıyo- rum: Türiü mutsuzluklar içinde olan bir yazar, yeni yılın yaklaştığı günlerde büyük bir gazeteden bir No- el öyküsü siparişi alır. Yeni yıla girilirken anlatılacak öykülerin, okuıiarda geleceğe umutla bakmalannı sağlayacak insandan yana anlatılar olması bekle- nir. Yazar nasıl bir öykü yazsam diye düşünürken, her gün iki paket sigara aldığı tütüncü dükkânının sahibi ona aradığı öyküyü anlatıverir: Bir gün dükkânı bir genç tarafından soyulmuş, ancak soyguncu kaçarken içinde adresi de otan cüz- danını düşürmüştür. Bir Noel günü soyguncuyu aramak için gittiği adreste karşısına tanımadığı, yaşlı ve gözleri görmeyen bir kadın çıkar. Kadın, uzun şüredir eve uğramayan torunu sanır gelen adamı. Öylesine sevinir, boynuna sanlır, ama hemen de an- lar gelenin bir yabancı olduğunu, asıl beklediğinin ise gelmeyecegini. İki yalnız insan açığa vurmaz- lar bu yabancılığı. Adam gidip yiyecekler alır gelir. Birlikte güzel bir yemek yer, geç vakte dek sohbet ederier, kırk yıllık tanışlar gibi. Gün ağarmak üze- reyken adam, divanın üzerinde oturduğu yerde uyuyakalan yaşlı kadını öylece bırakıp sokağa çı- kar, bir insanı mutlu etmiş olmanın sevinciyle. Bizim toplumumuzda böyle insanlar kaldı mı bil- miyorum, hayatı o denli bir hesap kitap uğraşı ha- line getirdik ki başka bir şeyler düşünebilene aşk olsun! 80'den bu yana yaşanan süreç sonunda gele gele insanlann, kentlerin, fabrikaların, madenlerin, hatta bütünüyle ülkedeki her şeyin kendini satışa çıkardığı bir noktaya gelip dayanmadı mı? Varsıllardan vazgeçtim, ya yoksullara ne deme- li? Başını sokacak bir gecekondu sahibi olabilmek anlaşılır, masum bir davranışken, on gecekondu sa- hibi olmak, ya da bir gecekondu arsası üzerine bü- tün kurallan hiçe sayıp on daireli bir apartman yap- mak için uğraş vermek nasıl bir duygu? Üstelik bu süreçte insanların yaşam kalitesi hiç değişmiyor- sa, bir gecekondu sahibiyken de, on gecekondu ya da daire sahibiyken de bir insan aynı hayatı sür- dürüyorsa, bütün bunlarda toplumca yanıldığımız bir şeyler olmalı. Oktay Rifat'ın dediği de bu değil mi? Bakıyorum, ne yeteri kadar ağacım, Ne çakılım, ne insanım yeteri kadar. Tûrlü giysilehe çıplağım, üşüyonım. Bir insanın oturacağı bir evi, karnını doyurabile- ceği bir geliri varsa, daha fazlasını neden ister? Işte kapitalizmin insanlara aşıladığı küresel has- tahk. Bu küresel hastalığın vardığı noktanın yeryüzü öl- çeğinde belki de en yalın açıklaması 29.12.1996 ta- rihli gazetemizde, Hûseyin Baş'ın yazısındaydı: "Silahlanmaya heryıl 600 milyardolarharcanan bir dünyada, yılda sadece kırk milyar dolaria gezege- nin tüm nüfusunun ihtiyaç duyduğu sağlık, eğitim, beslenme türündeki temel hizmetlerin karşılanma- sı mümkündür." ', ' Yeni yıl, her şeye karşın bir urnut yine de,tiirbâş / - langıç. Çünkü dünya dönüyor, insanlar alışveriş dünyası tarafından ne denli kirletilseler de sonun- da arayacaklan insanca bir sıcaklık. Bu sıcaklık ve güven duygusundan yoksunluk değil mi insanlan vahşi, saldırgan, gözü doymaz yapan. Bireylerin, uluslann, yerkürenin temel gereksi- nimlerini öne alan yönetimler kalıcı biçimlerde in- sanlara güven duygusu verebildiklerinde, alım-sa- tım dünyasının insan doğasını yok eden vahşetinin açtığı yaralann da sağaltımına başlanabilecektir. Nerdesin alın teriyle gülen aydınlık Nerdesin güzel kokularia dolu gece! ODTU'de 'Modern Sanat Akımları' semineri • ANKARA (ANKA) - 19. yüzyılın sonlanndan itibaren önemli değişiidikler yaşayan sanat akımlannın daha iyi tanınabilmesi, birbirine yakjn olan sanat dallan arasındaki aynmın anlaşılabilmesi amacıyla ODTtİ'de "Modern Sanat Akımlan" semineri düzenleniyor. ODTÜ sürekli eğitim merkezi tarafindan 24 ocak günü gerçekleştirilecek olan seminer, ODTÜ Endüstri Ürünleri Tasanmı Bölümü öğretim görevlisi Önder Şenyapılı tarafından verilecek. Seminerde, 20. yüzyılın belli başlı sanat akımlan hakkındaki temel bilgilerkarşılaştırmalı olarak ve ömekleriyle anlatılacak. Seminerde aynca, tzlenimcilik, Ard izlenimcilik, Çiğrenkçilik, Dışavurumculuk, Kübizm, Gelecekçilik, Soyut Sanat, Dadacılık ve Enazcüık gibi akımlar ele alınacak. Kâzım Zaim'den fotoğraf sergisi • Kültür Servisi - Fotograf sanatcısı Kâzım Zaim'in çoğu ödül almış elliye yakın klasikleşmiş fotoğraflannın yer aldığı sergi, 4-31 ocak tarihleri arasında Fotoğrafevi'nde görülebilecek. Sanatçı sergiyi, 1991 yılında Erzincan, Kemah yakınlanndaki Munzur daglannda fotograf çekerken kaybolan fotograf sanatcısı Yusuf Ziya Ademhan'ın anısına açıyor. KÜLTÜR # ÇİZİK KÂMİL MASARACI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle