Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 27 EYLÜL 1996 CUMA
OLAYLAR VE GORUŞLER
Uygarlıklar Arasındaki Etkileşimler
MELİH CEVDET ANDAY
ürk lıalkının yüzde kaçının
aptal olduğı: konusunda unu-
tulan. \.ılnızca bızım ülke-
mızde değıl. başka hiçbir üt-
kede bövîe bir amaçla hiçbir
savılama vapılmadığı gerçe-Tâidir.
Yapılamaz da. çünkü böyle bir araştırma-
da kullanılmak üzere bir ölçiit bulunamaz:
dahası bu sayılamada çalışaeak Lizmanların
zekjlarını denetleme sorunu başımıza bü-
>ük ışleraçabilir.
Bu yüzdendir ki. hiçbir ulus için "*zeki-
dir"v a da "aptaJdır** dıye bir y argı ılerı sü-
rülmemıştir bugüne değın. Toplumların ze-
kâ düze\i. yetiştirdıklerı büvük düşünürle-
re. büvük sanatçılara; büvük bilim adamla-
rına bakarak saptanır.
Onun ıçın de çağda^ toplumlar kendile-
rine zengın bir kiiltür tarıhı yaratmak ardı-
na düşmüşlerdir. L luslaşma sürecınin getır-
dıği zorunlu bir düşkünlüktür bu.
Osmanlı buna hıç gerek görmedi. Bizde
birkültürgeçmışi yaratma tutkusu yakın ta-
rihimızde başlar. Osmanlı, geçmışine me-
raklı olmadığı gibi, geleceğini de düşleme-
miştir.
Aziz dostum Prof. Server Tanüli dünkü
telefonunda. yeni kitabı "Felsefeje Giriş"
adlı çalışmasından sözederken. "Negarip-
tir" diyordu. "Doğuda hiç utop>a yazılma-
nuş".
fnsanoğlu nerede bulunduğunu geçmişı-
ne ve geleceğine bakarak anlayabilir.
Ancak bir ulusun geçmişi de, geleceği
de. niyetevetasarıyabağlıdırelbette: Nasıl
bir ulus olmak istiyoruz?
Burada önemli olan, bu iki tasannın tu-
tarlığıdır.
Bir örnek üzennde durmak gerekirse: Os-
manlının son dönemınde ortaya çıkan Türk-
çülük akımı. gerçı bir geçmiş tasanmına da-
vanıyordu, ama "•jurt" ka\ramı sankı sa\-
sandığıiçın. sadece "ııVadayananbır ulus
kavramı öne çıkarılmış oluvordu. Oysa
"yer" daha önemliydi. Nitekim Osman-
lı'dan nefret eden batıda. "Türkleri geldik-
leri yere sürelim" düşüncesi bu yüzden or-
tayaçıktı.
Oturduğun >eri yurt bileceksin!
O yerin geçmiş kültürünü benimseyecek-
sin!
tngilizler. Ada'nın tarihini kendi tarihle-
ri olarak beller ve belletirler.
Nitekim çağdaş bir ulus yaratma devrimi-
nin öncüsü Mustafa Kemal Atarürk. eski
Anadolu uygarlıklarını öğrenme ve özüm-
seme yolunu açmıştır Yoksa o güne değın
Hıtitlerle, Hattılerle hiç ılgilenen olmamış-
tı. Bızde arkeolojınin çağdaş bilimler ara-
sında öne çıkması da Anadolu uvgarlıkları-
nı benimseme akıınının sonucudur.
O günler Prof. Köprülü'nün bir sözü ku-
lagıma gelmısti: demiş kı. "Bu büciir in-
sanlann torunu olmava da gönliim bir tür-
lü razı gelmijor".
Hıtıtlerin bücür olup olmadıklarını bıl-
mivorum. ama Anadolu'da Hıtıtlerin kıyı-
ma uğradıklarına ilişkin bir bilgimiz olma-
dığına göre. bu halk sonradan gelenlerle ka-
rışıp vaşamını sürdürmüştür diyebiliriz.
Bu tür konuşmalarda kimin yengin. kı-
min yenık çıktığı da bilinemez: bakarsınız
yenigelenınadıyerleşmiştirdeeskinmkül-
türü süregitmektedir.
Halıkamas Bahkçısı takma adı ıle de bı-
lınen Ce\at Şakir, sürgün yerinı sev mış çok
az bulunur bir kişivdi. Atatürk ıle asıl ben-
zerlikleri buradadır. Çünkü Atatürk görev -
li olarak gittiği Anadolu'da sürgün vaşamı
sürdürdü ve \e sürgün yerinı sevdı. fkisi de
eskı Anadolu uygarlıklarına büvük önem
vermıştir.
Ancak Cevat Şakır'in bu konudakı yak-
laşımı ile Atatürk'ünkü gene de benzeştirı-
lemez.
Şadan Göko\alfnın yayına hazırladığı
-Halikarnas Balıkçısı - Biitiin Eserleri 9"
adlı kitabı venıden okurken bu düşüncelere
daldım gırtim. Kitabm bir adı da "Altıncı Kı-
ta Akdeniz".
Uygarlık burada başladı görüşü. başlı ba-
şınabir sav oluşturuyor: öyle kı, Cevat Şa-
kir. bu sav daki pekgözlülüğünden ötürü (bir
sav başka nasıl atıîabilir ortaya!| Eski Yu-
nan uygarlığını (Atina'vı) yadsımak tutu-
muna dek vardı. Tutku ıle bağlanmanın ka-
çınılmaz sonuçlarındandır bu.
Ben üstadın bu tutumuna bir türlü katıla-
mamışımdır: Batı Anadolu felsetesını (bi-
lımıni) Atina baltalamasa atom fiziğinin
modern buluşlanna çok daha önce v anlabı-
lirmiş... Belkı varılabilirdi.amaozamanin-
san savsanmış olurdu; insanın neyi. nice.
nasıl bileceğı. doğruluk, iyilik kavramları
gibi sorunlaratlanmış olurdu.
Iki yanın hakkını da tanısak daha ıyı ol-
maz mı?
Geçenlerde ıkı tanınmış aydınımız ara-
sında ve gene burada Eski Yunan uygarlı-
ğının özgün bir uygarlık olup olmadığı ko-
nusunda çok ilginç bir tartışma geçti. Eskı
Mısır ve Sümer uygarlıkları da işın içine
karıştırıldı. Ben derim ki. uygarlıklar arasın-
daki etkileşimler, bunların hangisının öz-
gün olduğuna ilişkin bir yargıya varılması
için kullanılamaz. kullanılmamaltdır.
Eskı Yunan-Latın uygarlığına dönüş ola-
rak bilinen Yeniden Doğuş. yalnız doğa'nın
değıl, insanın da önem kazanmasına yol aç-
mıştır.
ARADABIR
AHMET YORUL>IAZ
Yazılmayanlar.•••
Yazılmamış. yayımlanmamış olaya, düşünceye, Fran-
sızı da Yunanlısı da aynı adı vermış: Anekdot. Aynı söz-
cük. yenne göre, fıkra anlamına da kullanılıyor. Ama ge-
nelde yazılmamışlık. yayımlanmamışhk anlamınadır.
Örnegin Uğur Mumcu, kesinkes kanıtlayamadığı ba-
zı yolsuzluk, kaçakçılıkgıbi olaylan, macera romanlan ya-
zarak topluma ulaştırmak istedığinı bana söylemişti. Ki-
şilıksız sıyasetçiler. fırıldak gazetecıler bu romanlann yan
tıplerini oluşturacaklardı. Çok acıdır, ömrü yetmedi, yet-
tirmedıler!
• • •
Yaşar Nabi'nın 'Varlık'mm tanıttıgı, bir bakımabızlerin
tanımasına. yalın ve içten dıli nedeniyle sevmemize ne-
den olduğu öykücü-romancı Dr. Muzaffer Hacıhasa-
noğlu. okumasını da yazmasını da üçlü yürütürdü. Evın-
de okuduğu kıtapla yazdığı başka, muayenehanesinde
başka, yararlanabılecegı boşlugu yakaladığında, hasta-
nede başka!.. Yayımlanan çalışmaları. yazdıklannaoran-
la azdı. "Ben yazıp yazıp. dosya//yorum" diyordu, "Ister
yayımlasınlar, ısteryayımlamasınlar; ben tanıklığımı, yaz-
ma görevimı sürdürüyorum!"
Bu alçakgönüllü yazarımız. 1947'de ilk öyküsü "BirFo-
toğraf Canlanıyor" yayımlandıgmda konu, bıçim ve an-
latım ustalığı nedeniyle. Nurullah Ataç ve Yaşar Nabi gi-
bi yetkili kişılerin, övgülerıyle karşılanmıştı. Daha 1976'da
bugünkü çıkmazımıza parmak basmtştr. "Laiklik tlkesi
tüm olarak uygulanmalı. çağdışı düşünceler aşılayan
medreselenn açılmasına dur denmeli, öğretim laik ve
dinsel olarak ıkıye aynlmaktan kurtarılmalıdır."
Ölümünün ardından on bir yıl geçti... Üç çocuguna da
pınl pırıl aydınlık öğrenımler yaptırdı: bıraktıgı dosyalann
günyüzüne çıkması için yayımcı peşine düşerlerse kim bi-
lırnetatlaralacağız!..
• • •
Çağdaş Yunan edebiyatının Türk okurunca tam algıla-
nıp sevılmesının başmımarı Ahmet Angın'dır!
60lı yıllarda Ege Bölgesi'nın büyük polemıkgazetesi
"Demokrat lzmır"öe çalışırken bir yandan da Fransızca-
dan sonra çok lyi bıldiğı Yunan dılinden, Nikos Kazan-
cakis'in 'Zorba 'sını çevirıyordu. Bu büyük roman, şimdi
edebıyat tarihımızin onurlu sayfalarından bırınde, yerini al-
mış olması gereken. arkadaşımız Şükran Kurdakul'un
"Ataç Kıtabevı" tarafından basıimıştı.
Yaptığı çevırı o denlı başarılıydı ki, Istanbullu bir bayan
doktor bana, "Aslını okudum" demiştı. "Ingilizce ve Fran-
sızca çevirilerinl de okudum; en güzelı Türkçeye yapıla-
nıdır!" 1971 darbesi (ünlü deyimıyle "72 Mart") geldiğin-
de, sırtında yıne Kazancakis'ten çevirdiği "Toda Ra-
öa"dan yedı buçuk yıllık bir mahkûmıyet vardı! Kurtulu-
şu Ayvalık'ın Alıbey (Cunda) Adası'nda buldu. Yurtiçindey-
di; fakat adresı bılınmMiğinden, kendısini bekleyen ke-
sınleşmış mahkûmiyet kararı teblığ edılemeyecekti! Altı ay
süreyle adaya hapsettı kendini.
Yaşamı yazmakla, çevirmekle geçen bir insan boş du-
rabilir mi hiç? Çalışmak üzere, Kazancakis'in "El Greko'ya
Mektuplar"m\ sağlam mı istedi. Oysa kitap bendeydı,
çevıreceğım günü beklıyordu: bir istanbulludan ödünç
almıştım... Bir de sözlük ıstedı.
Dıyecegım, Türk okurunun zevkle okuduğu, "El Gre-
ko'ya Mektuplar", 71 darbesının kaçkını Ahmet Angın ta-
rafından, Ayvalık'ın Alibey Adası'nda tam altı ayda Türk-
çeleştırilebilmişti! Yayımcısından. o da bölük pörçük, çe-
viri ücreti olarak altı yüz lıra alabılmıştı!.. Yıl 1975...
Bana gönderdiğınin ıçıne ıse şunlan yazmıştı:
"Al sana El Greko. Ağzına sıçmışlar! Ne kansının ön-
sözü var, nebenımyazdığım. Yazılarküçücük. Maksatkü-
çük olsun kitap. Hayrını gör... 7.4.7975".
Fransızca. Ispanyolca ve Yunancadan irili ufaklı yaptı-
ğı çevıhler. kırk kadardır. Bunlar nerede şimdi? Bilmiyo-
ruz... Ortada görünen ve aranırsa bulunabilecek olanlar
"Zorba" ile "El Greko'ya Mektuplar"ü\r.
O. bu ikı kitabı çevirmekle görevıni tamamlamıştı san-
ki!
Parti Içi Demokrasi
B
TUNA BALTACIOGLU
ugün ülkemizde yerleşmesıne ve
gelişmesıne ulusça çaba gösterdi-
ğimiz rejimin adı demokrasıdir.
Demokrasininvazgeçilmezöğele-
ri demokratik örgüt ve kuruluşla-
nn yanı sıra siyasal partilerdir. Par-
tılerimiz demokrasiye örnek olması gereken
önemli kuruluşlardır.
Gelgelelım olması gerekenle var olan çoğu
kez aynı olmuyor. Örneğin partilerin genel baş-
kanları herne kadardelegelerin oylarıyla ve de-
mokratik bir yöntemle bu göreve getiriliyorlar-
sa da bu görünüm bizi aldatıyor olabılir.
Siyasal partilerimizin genel başkanlarına şö> -
le birgöz atalım.
Turgut Özal ve Sülejman Demirel cumhur-
başkanı olmasalardı. bu iki partinin liderlerinın
değişebileceğınidüşünebilirmiydiniz'Refah'ın
yıllarboyu degişmeyen Genel Başkanı Necmet-
rin Erbakan değil midir? Ortanın solundaki par-
tılerde de durum aynıdır.
Erdal İnönü kendi isteğiyle çekildiği için par-
tisinin genel başkanı değişmiştir. Şu gerçeği ka-
bul edelim ki genel başkanlar ancak öliim. Cunı-
hurbaşkanı olma nedeniyle ya da kendi istekle-
riyle göre% den av rılmadıkça seçimle degiştirile-
mıyorlar. Bunun birnedeni olmalı.
Ö>k anlaşılıyor ki partilerin alt kademe or-
ganlan genel başkanların isteği doğrultusunda
oluşuvor. Türkdemokrasisininsağlıklıolahilme-
si için partilerin bu soruna eğilmeleri ve parti içi
gerçek demokrasiyi tabana oturtmalan gerek-
mektedir. Taban tam anlamıvla demokratikleş-
medikçe parti genel başkanlarının giidümünde-
ki genel kurullarla özlenene kav uşmak olanaksız-
dır.
Genel başkanlar veçevreleri istediklen kadar
demokratik bir vapıya sahip olduklarını savun-
sunlar. bugüne kadar yaşanan odur ki partiler bir
"lider diktası" altında yönetilmektedirler.
Tabanın genel başkana ne düzey de bağlı oldu-
ğunu göstermek için size bir örnek sunmak iste-
rim.
Bu örnek her ne kadar bir partinin durumunu
gösteriyor olsa da bence tüm partilerimiz için ge-
çerlidir.
Parti tüzüğünü değiştirme çabas\ içinde olan
bir mılletvekili için DSP Edirne ll Başkanı "Bu
türdavranış vefaaliyet içine girenlerin aramızda
yeri yoktur" diyor ve DSP Genel Başkanı Bü-
İent Ece\it ve Genel Başkan Yardımcıst Rahşan
Ecevit"e bağlı olduklarını ve onların birer aske-
ri olarak göre\ lerini sürdürdüklerini açıklıyor.
Görünen odur ki. tabandaki parti örgütleri,
parti ilkelerinden çok parti başkanlanna bağlı-
dırlar. Partilerin bu kısırdöngüvü aşabilmeleri
bugünkü koşullarda kolay görünmüyor. Amade-
mokrasimizi güçlendirip vcrieştirmek ve halkın
ov verdikleri partilere katkısını sağla\abilmek
için bunun aşılmasında varar var. Bu nedenle
parti ii> eleri ciddi bir tavır orta> a ko> up gerçek-
çi birözveride veözeleştiride bulunarakdeğişmez
lider görüntüsünü silmek amacıyla parti üyeliği
ve delegelik kurallannı gözden geçirmeli \e par-
ti içi demokrasiv i tüm boyutlanyla ra> ına oturt-
malıdırlar.
Demokrasimizinsağlığ) ve geleceği açısından
bu. çözülmesi ve aşılması gereken ciddi bir so-
rundur.
TARTIŞMA
Yönetimin Böylesi Hiç Görülmedi!
ok ama çok
üzülüyorum.
Kalemi alıp
yazayım
diyorum.
vazgeçiyorum.
Berelcet her gün
yazarlanmız.
düşündüğümüz aynı şeyleri
yaziyor. ağır eleştirilerde
bulunuyorlar; ama
kimsenin aldırdığı yok...
Şeriatın doludızgin gelişini
mi. Mustafa KemaTın
Türkiye Cumhuriyeti'nin
gencilerin elinde
mahvedilişini mi
yazayım?..
Hırsizlann ülkeyi yüzlerine
gözlerine bulaştırarak idare
etmelerinden mi söz
edeyim?..
Şaşkın şaşkın ne yaptığını
bıhnez. güven vermeyen
hallerine mı acıvayım'
1
Bir yandan Irak'ın toprak
bütünlüğünden söz ederken
bir yandan Kuzey Irak'ta
bir Kürt devletinın
yaratılmasına. Amerikan
mandasına dönüşmüş
demekten başka çare
kalmavan, Türk Dışişleri
Bakanlığı'nın oyuncak
olmuş durumuna mı
şaşırayım!..
Ya. devleti çökertenlerin
devletin çöktüğünü
sıkılmadan ifade
etmelerine ne diyeyim!..
Trafik anarşısinin her gün
40-50 kişinin canını
almasından. terörün aldığı
canlardan mı yazayım!..
Dediğim dedik diyen Sayın
Ecevit'ın, ülkenın bu
durumuna sevirci kalıp
arada sırada bir iki iyi lat"
etmeyi muhalefet yapma
ve ülkeye hızmet etme
zannetmesini, hayretle
izüyorum.
CHP'ye .sahip çıkıp başa
geçmemesini nefretle
karşılıyorum. Eski meşhur
olmuş CHP'lilerın kendi
dönemlerınde çok başarılı
hizmet vermiş edasıyla
çıkıp sadece ve sadece
CHP'yi eleştirmenlerini
üzüntü ile karşılıyorum.
Bu nasıl bir CHP"liliktir ki
sadece yapmava değil
yıkmaya çabalıyorlar.
\arsa kusurları gidin
konuşun. anlatın: ortalıkta
bağırmanın ne yarar
getireceğini sormak
«erekir... Görev almayan
herCHP'lininCHPye
yüklenmesini esefle
karşılamamak mümkün
değildir.
Nüfus hızla artıyor.
Para ön plana çıkmış.
değerler ka>bolmuş.
Böylesi Bölücülüğe Can Kurban
A
dı Ali
Kariık.
Görev ı:
Kayabaşı
İlkokulu
Müdürü.
Suçu mu'
1
Ooooooh.
saymayla bitmez:
Öncelikle bir gazete
çıkartmaya başlıyor
öğrencileri ile birlikte,
çağdaş Atatürkçü bir
gazete.
Bu da yetmiyormuş gibi
okul yaptırmaya. hemi de
ilköğretim okulu
yaptırmaya girişivor.
temelini de atıyor.
Bu nedenle de bağlı
bulunduğu Milli Egitim
Müdürlüğü'nün tüm
şimşeklerini çekmekle
kalmıyor, yıldınmlar
ınmeye başlıvor kafasına.
Haberi okudukça kendimi
buluyorum sanki.
Okuîumun adı Kayabaşı
değil Kuvubaşı idi. Ben de
gazete çıkartmıştım. adı
Hattuşaş'tı. (Hititlerin
başkentinin adı).
Başlangıçta takdirname
bile vermişti Çorum \alisi
Nâzım Başlamışlı. Ya
sonra? Sürgün edildım. Bu
da mesleğimin sonu oldu.
Anılar beni konudan
ayırmaya çalışıyor.
K.endimden değil Kayabaşı
Köyü İlkokulu Müdürü Ali
Karlık'tan söz etnıek
istiyorum aslında.
Kariık kardeşim. gazete ile
yetinmemiş daha da
kötüsünü seçmiş.
İlköğretim okulu
yaptıracak. Dernek
kurmuş. para toplamış.
dev letten tek kuruş
almadan temel bile atmış.
Hani, olanak verilse ökulu
bitirecekde...
Ammaaa! Bu ülkenin
"zinde" güçleri var.
uyumuyor.
Böylesi 'hain'. böylesi
•bölücii* davranışları
hemen görüp gereğıni
yerine getirivor. "Amacı
okul filan vaptırmak"
değilmiş bu bölücünün!
Amacı sekız yıllık
ilköğretim okulu açarak
çocuklann imam-hatiplere
gitmesini engellemek!.. Eh.
amaç böy le olunca durur
mu bizim uyanık (!)
güçlerimiz.
- Öğretmen Ali Kariık
bölücülük yapıyor.
feryadını basıyorlar.
Işin acı >anı. böylesi bir
girişimden dolayı kendisini
kutlaması, üstün başarı
belgesi vermesi gereken
ilgililer. soruşturma
deviete hizmet için görev
almanın amacının kendisi
için bir araç olduğunu
düşünenler çoğunlukta...
En verimli topraklanmız
konut ve başka yapılarla,
mahvediliyor.
Her taraf türbanlılarla
doldu.
Boyuna imam-hatip liseleri
açılıyor.
Ne oluyor. ne oluyor
bize°..
Ülkem iyi vönetilmivor. bu
denlisi hiç görülmedi kötü
yönetimin...
M.Selim Okçay
A\ukat - Emekli Asker
açıyorlar. bölücülük
yapıyor. diye!
Öte yanda. kendi parası ıle
okul yaptırıp. adını
tabelaya yazdıranlar
onurlandırılırken bu iı>i bir
öğretmen, kendi köyünde
üstlenince "bölücii"
oluyor. Güleriz ağlanacak
halimize! Ali Karîık
kardeşimizin davranışları
bölücülük ise tüm
yetkililere itiraf edivorum.
ben ondan da bölücüyüm.
lütfen soruşturma açın
hakkımda. Böylesi
bölücülüğe can kurban!
Saadettin Malkoç
PENCERE
Erkek Tansu'dan
Dişi Özal'a...
Gazetede bir haber:
"Yalım Erez, Çiller'/ bırakıyor."
Vallamı?..
Birisi:
- Bu saatten sonra, dedi, bıraksa ne olur, bırak-
masa ne olur, ikisi de dönülmez akşamın ufkunda-
lar...
Marifet bugünü önceden görebilmekti.
Ama, kim neyi önceden gördü ki?..
•
Anımsayın!..
Ne diyorlardı:
- Muz yetiştirmek ne demek?.. Çikita muz ithal
edeceğız, ekonomigelişecek...
- Fransız peyniri yıyeceğiz.. '.
- Vitrinlercicilerledonatılacak, halk bu cicileri al-
mak için çalışacak, Türkiye'nin başı göğe erecek,
Almanya böyle kalkmdı.
- Hollanda'nın tereyağı pek güzel...
- Amerikan Doları bakkal dükkânında satılacak,
cebimizde dövizlerle dolaşacağız...
- Benim memurum işini bilir, herkes köşeyi dö-
necek, sürekli devalüasyon, sürekli zam yapıla-
cak...
Ozal'ın "vizyon"u ö'vülüyor, Turgut Bey, yere gö-
ğe konamıyordu; bugün bile geçmişin nostaljisiyle,
durmadan sayıklayanlar var: Ah Özal, vah OzalU
Oysa askeri faşizmle kapatılmış dört siyasi partinin
dört eğilimini bir merkez partisinde birleştirip 2000
yılına gözlerini diken Özal. 1987'de siyasal yasak-
lar kalkar kalkmaz iflas etmişti.
•
Sonuçta Hollanda tereyağı, Fransız peyniri, çjku-
ta muz yiyelim derken babadan kalma ayvayı ye-
dik; 1980'lerde kurgulanan ekonomik modeli taşis
mak isteyen siyasal partilerin tümü perişan oldu. Yh
ne de Çiller'de "Dişi Özal"\ görmek isteyenlerle Tan;
su Hanım'ı "Demir Leydi"ye benzetenlerin edebi-
yatından geçilmiyordu.
Tansu Hanım paraşütle iner gibi DYP'nin başına
oturup "Kongre Başbakanı" seçilince, palavra baş4
ladı:
- Bu kadın yaman!.. ,
-Yaaa?..
- ABD Cumhurbaşkanı Clinton buna âşık, Av-,
rupa bunun gözünün içine bakıyor, Tansu 2000 yı-
lına pençesinı koyan Demir Leydı... ,;
- Deme!..
- Başbakanlık yetmez, sırası gelince Süleyman
Bey'; indirip cumhurbaşkanı olacak...
- Etme!..
Bir meraklısı çıksa da medyada Tansu için yazı-
lanları kitaplaştırsa...
•
"Erkek Tansu," çoktan sizlere ömür...
"Dişi Özal" yaşayan mevta!..
Geriye ne kaldı?..
Hacı Fışfış... >
Nereden çıktı bu?..
Çikita muz toplumunda Fransız peyniriyle geviş
getirenler sınıfı, ceketlerinin cebinde şıkır şıkır d ö '
vız taşırlarken, derinleşen.ç'elişkilerin uçurumunda
zehirli bitkiler boy attı; bölücülük, anarşi, kirlenmej
pislik, terör, düşük yoğunluklu savaş, Avrupa'dan
dışlanmak, Amerika'dahorlanmak yetmedi; şeriat-v
çılık. haksızlığa karşı adaletin dinci siyaseti gibi yük-
seldi...
Tansu da şeriatçılığa teslim oldu... '
Şimdi arabesk liboşizm kesiminde Tansu'dan yüz
çeviren çevirene...
Ancak bunlarınki yüz değil...
Ha surat, ha mahkeme duvarı. ;
Ç.Y.D.D.
GENEL KURUL
TOPLANTISI
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Ge-
nel Merkezi. 19 ekimde Olağan Genel Ku-
rulu'nu yapacakttr. Yıllık ödentilerini 5 eki-
me kadar yatıran üyeler oy kullanabilecek-
lerdir.
Önemle duyurulur.
(0.212-275 50 82)
Arçelik'ler peşin fiyatına taksitle!
Hemen Teslim!
ARÇEÜK