29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 EYLÜL 1996 ÇARŞAMBA 14 KÜLTÜR TÜYAP Genel Koordinatörü Deniz Kavukçuoğlu, 6. İstanbul Sanat FuarTnı değerlendirdi 'Sanatfiıarugalerflerhı fiıarıdır' DtYGU DURGUN 17 -22 ey lül tarıhlen arasında TÜYAP Tepebaşı Sergi Salonu'nda düzenlenen 6. istanbul Sanat Fuan. 46 sanat galeri- • si. 44'ü yabancı 272 sanatçı ve 20 bini bulan izleyicisıyle sona erdı. 6. İstanbul Sanat Fuarı'nı değerlendi- ren TÜVAP Genel Koordinatörü Deniz Kavukçuoğlu, fuan n kurumlaşma. pazar oluşturnıa ve uluslararası boyut kazanma gibi konularda önemli aşamalar kaydet- tiğini belirtti. Fuarda düzenlenen söyle- şi. panel gibi plastik sanatlann kuramsal yanına ilişkin etkinliklerin yeterlı düzey- de olmadığına dair genel tzörüşe. TÛ- YAP'ın profesvonel bir fuar organizas- yon örgütü olarak bu tiir etki nlıkleri sap- tama gibi bir hakkınınolmadığını söyle- yerekyanıt veren Kavukçuoğlu. kimi ga- lerilemı 'fuarda yaşanan kaosortann'nı gerekçe göstererek katılmayışına yöne- lik olarak, galerilerden gelecek her tür- lü talebe açık olduklannı. ancak bugüne dek fuaretkınliklerinin içeriği konusun- dabu yöndebirtalep aelmediöini sövle- di. - 2 jil önce sanat fuan organizas>onu- nu L İuslararası Plastik Sanatlar Derne- ği'nden devralırken gözetilen hedeflere ne ölçüde ulaşıldı? KAVUKÇUOĞLU - Plastik Sanatlar Derneği. bundan altı yıl önce sanat fuan içın hangı hedeflen ko> muşsa bu yıl da aynı hedefler doğrultusunda çalıştık. ÜPSD'den pek çoCarkadaşımızın deste- ğiyledüzenlıyoruz. UPSD iki yıldırTÜ- YAP'ta "Genç EtkinhVi düzenlıyor. Bu etkinlığin tek sponsoru da TÜYAP. Do- layısıyla bir hedef farkımız yok. Biz UPSD'nin başlattığı sanat fuarını işimiz gereği daha profesyonelee ilerıve götür- mek istıyoruz. - Bu yıl kimi galeriler fuara katılmadı. Bir galerinin katılmama gerekçesi kını- liğı belırlenmemiş galeri. sanatçı \e yan sanat ürünlerı pazarlayan kuruluşların etkinliklerinı sürdürdüklen birortamda, sanat fuanyla amaçlanan toplumsal sa- nat ve kültür ortamının yaratilamayaca- ğı ve plastık sanatlar pazannın bu şart- laraltında gelişemeyeceği" yönündevdi. Bu gerekçeyi nasıl değerlendiriyorsunuz? KAV l KÇLOĞLL - Uluslararası fu- arcılık sektöründe galeri sayısı süreklı değişkenlik gösterir. Bir yıl katılan gale- ~F~ TPSD'nin başlattığı sanat fuannı / / daha profesyonelce ileriye \^s götürmek istediklerini vurgulayan Deniz Kavukçuoğlu, "İstanbul Sanat Fuan kuşkusuz geçen yılki sanat fuanndan daha nitelikli. Izleyici geçen yılki sayının yüzde yirmi üzerinde. Bu bile çok önemli bir olay. 5 günlük bir sanat etkinliğine yirmi binin üzerinde insan geliyor" diyor. Fuan'nı, galericilerin temelini oluşturduklan bir plastik sanatlar tanıtım ve satış etkinliği olarak tanımlayan Kavukçuoğlu, sanatsal tartışma ortamının yaratılmadığına yönelik eleştiriye "Tartışma ortamını bir organizatör firma nasıl düzenlesin? Bizim sanatsal içeriğe müdahale hakkımız yok ki. Biz sanatın saygınlığını ucuz tartışma konusu yapamayız" yanıtını veriyor. ri. sonraki yıl katılmaz v s. Bize sanatsal bir kaygı. içerik veya biçime yönelik ne- denlerden dolayı bir gerekçe gelmedi Her şeyden önce bu fuar bir galeriler fu- an. Galencilerin temelini oluşturdukla- rı bir plastik sanatlar tanıtım ve satış et- kinliği. Galenler fuar süresince her tür etkinliği düzenleyebilirler. Konferans. söyleşi ve performans etkinlıkleri ger- çekleştirebilırler. Bize bugüne dek böy- le bir talep gelmedi. Tartışma ortamını bir organizatör firma nasıl düzenlesin? Bizim sanatsal içeriğe müdahale hakkı- mız yok ki. Biz sanatın saygınlığını ucuz tartışma konusu yapamayız. Çünkü sa- natın temelındesanatçınınemeği vardır. O emeğın ürününe savgı göstermek te- mel ilkemiz. bu yüzden de bu tür bir mü- dahaleden vana deâiliz. Dünva kenti ol- maiddiasındaolan İstanbul'dabızım. kı- tap fuan ile birlıkte yarattiğımız ıkıncı önemli demokratık kültür forumudur sa- nat fuan. Bu yüzden. bu eleştirilerı an- lamak konusunda zorluk çekiyorum. Da- nışma kurulumuz varken bizim sanata müdahale hakkımız olamaz. - UPSD Başkanı Hiisamettin kocan. fuarda gerçekleştirilen etkinliklerin.ger- çekleştirilen sanatsal tartışmalann uzun ömüıiii olmadığını belirtmişti bir söyle- şisinde( 17.9.1996, Cumhurhet). Sizin bu konudaki göriişünüz nedir? KAVl KÇIOĞLI - Hüsametin Ko- çan bu fuann yaşama geçınlmesınde bü- yük emeğı olan bir öncüdür. Onun söy- İedikienni okudum ve katılıyorum. Bu doğrultuda mutlaka bir şey ler yapmamız eerekivorelbirliöivle - Sanat fuannın bir plastik sanatlar pa- zarı oluşturmak volunda geldiği nokta nedir? Eleştiri objektif ve evrensel olmalı KAM'KÇUOĞLU - Yaptığımız göz- lemlerbu doğrultuda belli biryolalındı- ğını gösteriyor. Fakat herhalde 25. Sanat Fuan'nda bu hedefler gerçekleştirilmiş olacak. Örnek vermek gerekirse. Pa- rıs'teki FİAC yada Köln Sanat Fuarı gi- bi büyük ctkinliklcr bu sorunu 30 yılda çözüyor. Dıvalektik bir süreçte yaşıyo- ruz. Böyle önemli bir sorunu bir-ıki yıl- da çözmek mümkün değildir. istanbul Sanat Fuan kuşkusuz geçen yılkı sanat fuanndan daha nitelikli. Bu her yıl bellı mesafeler katederek ilerleyecek. Dünya- da veözellikleTürkiyc'deherşey zaman istiyor. Kaygılar. öneriler. eleştirilerara- sında en doğruyu yapmak gibi bir so- rumluluğumuz var. Bunun belli bir bö- lümünü üstlendik ve en ivisini ortaya koymaya çalışıyoruz. - İzleyin sayısında artış oldu mu? KA\XKÇÛOĞLII - Bu yıl gelen iz- leyici geçen yılki sayının yüzde yirmi üzerinde. Bu bile çok önemli bir olay. 5 günlük bir sanat etkinliğine y irmi bınin üzerinde insan geliyor. Bu insanlar için- de koleksiyonerler. resim alıcılan ve ilk kez böyle bir mekâna gelerek buradaki havayı solumak isteyenler var. Bu kadar çok insanının kısa bir zaman diliminde sanat ürünleriylebirebırkarşılaşması bi- zim içın çok önemli. - Fuann uluslararası boyutunu daha da genişletmek konusunda ne gibi çalış- nıalar yapıldı ya da yapılnıası düşünülii- yor? KAVUKÇUOĞLU - 272 sanatçı var. bunlardan 44"ü vabancı Dünyanın en önemli sanat fuarında yabancı katılım bu kadar değildir FİAC Fransız sanatı. Köln ise Alman sanatı ağırlıklı bir sanat fuarıdır. istanbul Sanat Fuan'nda da ta- bii ki Türkive ağırlıklı sanatçı temel oluş- turacaktır. Bir Japon. Alman ya da Fran- sız sanatçıvı getirmek pahasına. kendi ülkesinin toprağında sanat yapan. terdö- ken sanatçınııza. 'Burası yabancı sanat- çılann ağııiıkta olduğu bir etkinük olsun" divemem. Evrenselliğı savunurken verel öğevı hor görmemek gerek. Avnca burada. Fransa'dan ıkı önemli sanat dergisının eleştirmenini konuk ettık. Bu insanlar. dünya ölçeğinde v aklaşik 30 sanat fuarı- nı gezdiklerini ve İstanbul Sanat Fu- an'nın bunlar arasında ivi birverdeol- duğunu sövledıler. Avrupa'dan önemli birtakım sanatçıların burava gelmesine aracı olacaklarını belirttiler. Bu bizim ıçin önemli bir olay Biz. hep işin olum- suz vönünü görmeve eğilim gösteriyo- ruz. Ancak eleştiri getınrken objektif ve evrensel düşünmek gerekıvor. Sadece Sanat Fuan'na yönelik değıl.diğer etkin- lıklerdedeönvargılarla hareketedilıvor. Genelde yüzevsel bir tutum takınılıyor. Ov>a. Türkive'de sanat eleştirmenleri- nin. basılı medvanın; canlı bir sanat or- tamı varjtmak içın. 'birilerini kıranm' kaygısivla kolava kaçnıadan. daha vü- rekli davranması uereki>or. 6 . İ S T A N B U L S A N A T F U A R I N I N A R D I N D A N 'Sanata kaderci bir yaklaşımla bakılıyor' ZEYNEPSAYGI Ticdri vapısından ötürü oldukça eleş- tiri toplayan "İstanbul Sanat Fuan"nın alttncısı şöyle ya da böyle sanat çevre- lerinin gündemini altı gün boy unca dol- durdu... Galeriler ve kitabev İeri. fuann cıvıltılı alım-satım ortamından vararla- nadursunlar. fuar kapsamında düzenle- nen paneller ve söyleşiler sanatseverle- rin voğun ilgısini topladı. Ergin İnan, Mehmet Akso>, Turan Erol ve Özer Kabaş'ın söyleşilerine ka- tılan dinleyiciler sohbet ortamında sa- natçılann yapıtlan \e görüşleri hakkın- da bilgi sahibi oldular. I Devletin zevki olmamalıdır' Tüvap Sanat Fuan kapsamında düzen- lenen ilk panel günümüz çağdaş Fransız sanatıvla ılgiylivdi. MAC 2000"in kuru- cusu Concha Benedito'nun katıldıgı pa- nelde. fuara katılan 12 Fransız sanatçı ta- nıtıldı. Panelin devamında ise galericili- ğin babası olarak tanınan Kahn«eiller"in yaşamı ve sanat alım-satımına getirdıği yenilikler. dialar eşliğinde sunuldu. Pa- nelin en ilgi çekici saptaması 1979 yılın- da ölen Kahn\\eiller"e aitti: "Devletin zevki voktur. Devletin zevki olmamalı- dır." I Sanatta taklitçilik ve I kopyacılık •Sanatta taklitçilik ve kopvacılık' konulu panele Semra Germaner, kemal İskender, Haşim Nur Giirel v e Ze>nep ^asa \aman konuşmacı olarak katıldı. Taklitçilik ve kopvanın. Rönesans'tan 19. vüzvıia dek gelişimi ve kullanım alanîarının gündeme geldiği panelde. Manet, Rafael. Corrot Francis Bacon, Velasquezve Picassogibi ressamlann vo- ruma dayalı kopyacılık ve 'espri kopya- cılik' türîerinde ortaya koyduğu v apıtiar üzerinde duruldu. Türk sanatında kopya \e ahntılann sıklıkla kullanıldıgı vurgu- lanan panelde Kemal iskender. sanatta taklit etmenin öğrenmcnin temelini oluş- turduğunu. ancak bu eğilimin "kendini bulmak' sonucunu doğurması gerekti- ricari vapısından ötürü oldukça eleştiri toplayan fuarda yapılan panellerde Kahn\veiller"in "De\letin ze\ki yoktur, devletin ze\ki olamaz" görüşü gündemdeydi. Dev let sanat ilişkisinin ele alındığı panelde ise. Türkiye'de devletin dünyanın her yerinde olduğu gibi sanatı bir ideoloji olarak benimsetme aracı olarak kullanıldıgı vurgulanarak. sanata kaderci bir yaklaşımla bakıldığına değinildi. Mehmet Aksov ğini belirtti. 60'larınbaşında Avrupa'va giden 'Çağdaş Türk Resim Sanatı' baş- lıklı serginin. 'özgiin" bir niteliği olma- dığı için Avrupalı eleştirmenlerden ağır eleştiriler aldığını anımsatan İskender. Türk resminı Batı resminden a>ıran özelliklerdenince ortaya çok az \erinin çıktığını belirtti. Haşim Nur Gürel ise günümüzde sa- natçıların kendı kendilerini kopyaetme- ye zorlandığını gündeme getirdi. Sanat fuan gibi ortamlarda bu eğilimin yoğun olarak ortava çıktığına dikkat çeken Gü- rei. kendı kendini yenılemenin yaratıcı- lığı sınırlayan birolguolduğunu vurgu- ladı. Katılımcılar, Türkive gerçekleri te- mel alındığında. gıderek birbirine ben- zeven. veknesakvegörselaçıdan 'düşük kaliteli'liğe gıden Türkive toplumunda sanatçıdan özgün yapıt istemenin doğru olup olmadığı konusunu da gündeme ge- tirdıler. I Yarışmalı sergiier, devlet sergileri ve ödüller Abdülkadir Günyaz'ın yönetiminde gerçekleşen panele Devrim Erbil, Meh- met Güleryüz ve Kav a Özse^in konuş- macı olarak katıldılar. Panelde. basının yapılan >arışmalara yeterli ver avırma- masından v e ödüllerin piv asanın çok al- tında olmasından yakınan konuşmacı- lar. varışmaların temelinde 'sanata yeni başlavanlarıdesteklemek" amacının yat- tığını ve yarışmanın genç sanatçıya ya- şayabilmesı için eserlerivle var olma hakkı tanıdığını öne sürdüler. Dev let y anşmalarının bu konudaki tek etkınlik oİmadığının v urgulandığı panel- de. galenciliğin en ünlü isımlerinden sa- yılan Kahnueiller'in "Devletin zevki yoktur, devletin zevki olamaz" sözü yi- nelendi. KayaÖzsezgin'in "Devletsana- ta müdahale ettiği siirece sanat güdük kalır. Oysa çağımız. özgür, birey sel yara- tıcılığın ön plana çıkhğı bir çağ. Bu ne- denle daha geniş bir değerlendirme şart. Seçimler İngiltere'deki Tate Gallery'de yapıldığı gibi büv ük kitlelerin katılınııy- İagerçekleşmeli" sözlenne. Mehmet Gü- ler> üz "Halk seçsin denhor. ovsa halkın beğenisi ortada. Halka bırakırsak oto- büs arkalanndaki fotoğraflar benzeri bir beğeni ortava çıkar. Burası İngiltere de- ğil" dıverek tepki gösterdi. Türkive"de- ki yanşmalan. herkesin katıldıgı bir kan- dırmaca ovununa benzeten Gülervüz. "Hoca olunca, boya fabrikası sahipleri gelip sizi jüri seçhorlar" dedi. I Devletin sanat politikası Kapanış paneli fuann ilk gününden başlayarak tüm panellerde ele alınan devlet-sanat ilişkisi üzerinevdi. 'Devle- tin Sanat Politikası ve Sanat Kuramlanv - laİlişkisi'başlıklı panel. HiisamettinKo- çan tarafından yönetildi. Kı>metGirav. Hasan Biilent Kahraman v e Tamer Le- \enfin konuşmacı olarak katıldıklan pa- nelde devlet ve sanat ıhşkisı toplumsal- ekonomik gelişim süreci içerisinde ele alınırkenkonuşnıacılarözneldüşüncele- rini de belirttiler. Kıvmet Girav yaptığı konuşmada, Türkive'de Osmanlı sonrası sanat anla- yışının. 30'lu yıllardaki ulusal boyutun- dan evrenselliğe geçişini ve resmi sanat politikası kavramının ortava çıkış süre- cini anlattı. TOBAV Başkanı Tamer Levent ise devletin bir resmi sanat politikasının ol- madığını ve bunun nedeninin kapitaliz- min Doğu kültüründe tam temelleneme- mesi olduğunu belırttiği konuşmasında şunlan söyledi: "Ülkemizde sanata ka- Bîlgisayarııııla sana bir ses verebflseydim eğer... CUMHL R CANBAZOĞLU Gokçen Kaynatan'ın Türkıye'yı elektrontk müzikle tanıştırdığı günden bugüne geçen otuz yılda teknolojı- nin nimetlerinden fazla yararlanamamıştı bızım müzib- yenler. Doksanların başına dek Moğollar"dan Murat Ses'in Hammond orgu ya da Kurtalan Ekspres'ın de\ moogu haricınde gıtar. flüt. keman. davul gibi sesleri bünvesinde toplavan synthesizerlı taverna müzısyenle- nyle özdeştırdık elektronik müziğı. Doksanlarda ise ışler tamamen tersıne döndü. Popun vazgeçılmez hale gelmesını takiben artan beste gerek- sinimi müzısyenleri. bestecılerı. aranjörleri birden elekt- ronik sihirbazı y aptı. Ev lerde bir odav a oturtulmuş elekt- ronik klavve ve müzığin hapsedildığı bılgısayarlar yar- dımıyla patladı bızım pop. Bilgısavarla üretılen müzık şöyleoluşuvor: Müzısyen klavveve basarak bilgisayara bir sinval göndenvor. bılgisayar da bu sınyali tüm ay- rıntılarıvia kaydedivor. Orneğın müzısven tuşa uzun, sert va da hafif basabılir. Bu avnntı bılgisavardakı ses kartlarına nota olarak geçiyor. Müzısven sonra bılgisa- vardakı bu notalan ister keman. ıster obua. ıster dav ul, ister pıyano sesiyle elde edip bir mıkser vardımıv la bir arava getırebılıyor, beğenmediği bölümlen atıyor. venı- den çalıp beğenmediği bölümün yerine ivısinı ekleve- bılıyor. İşin özü. bir odada tek başına oturup 40-50 mü- zisyen adına senfoni orkestralarını aratmavacak müzık elde edılebilıyor. Tabu flüt ya da gıtar hiçbır zaman akustik aletten çıkan tınıvı tam anlamıyla veremıvor ama usta ellerde bu sorun da en aza ındırgenebılıvor.. 20 eylül cumagecesı İzzetÖz'ün sunduğu HalıcıMi- di-'96 Bilgisayarla Beste ^anşması•nda ustaların elinde bilgısavarla işbırlığimn çok ilen noktalara götürülebi- leceğine bir kez daha şahıt olduk. Bu yıl denevsel müziğe prım veren vanşmada Anka- ralı elektronik mühendısi BorgaPariar.Kapadokya'dan Bir Kuş Gecti adlı kompozısyonuvla bırıncılıği kazan- dı. Geçen yıl Şansadlı yapıtıyla ıkincilikte kalan Bor- ga Parlar'ın bu yıl yorumladığı kompozısyon. Anado- lu motifleriyle elektronik tınıların çok başanlı bir sen- tezıydı. Yarışmadaikıncilıködülü 18yaşındakı Emirlşılay'ın Dreamingyapıtınınoldu. Üçüncülük ısesalonunbüyük bölümünden alkış alan Talat Ufuk Kıral'm Derviş adlı kompozisyonunagıttı. Jüri. 14yaşındakı DervişcanVu- ral'ın Bozkırda Esinti adlı yapıtını özel bir ödülle de- ğerlendirdi. Halıcı Midı-'96'daki müzikal düzey geçen yıla göre bir parça düşüktü ama yıne de bugün Batı'da kabul gö- rebilecek ilk üç parça ıle Hera(Bora Egemen) ve Ran- devu (Mehmet Sungur) adlı beş yapıtın çıkması bızı umutlandırdı. Yaklaşık 200 müzikseverin ızlediğı geceye katılama- yanlara bir haberimız daha var: Halıcı Şırketler Grubu adınajüride yer alan Emrehan Halıcı. ilk üç yılın nite- likli yapıtlannın birCD'detopianıp gelecek yıl satışasu- nulacağını açıkladı. derci bir yaklaşımla bakılıvor. Çalışma yasalannda sanatçı tanımı olmavan bir ülkede sanatın kummlaşması çok zor." Üçüncü konuşmacı Ha>an Bülent Kahraman ise dev let-sanatilişkisinı şö\- le yorumladı: "Türkiye'de devlet dünya- nın her yerinde olduğu gibi sanatı bir ide- oloji benimsetme aracı olarak kullandı ve kullamyor. 1920'lerdeki modernist hare- keti ele alırsak modernizm de bir ideolo- jidir, yaptırınıı ve merkezi>etçili0 önce- ler." I Su da susayanı bulup' Öğrencilen ve meslektaşlannın katı- lımıyla, yaşamı \e eserleri üzerine bir söy leşi gerçekleştiren Ergin İnan. esin kaynaklan. tasavvuf ve uluslararası sa- natçı olmak üzerine gelen sonılan yanıt- ladı. İnan'ın resmini belirleyen öğeler olan böcek ve kaligrafinın. sanatçının yaşamına gırişleri son derece raslantısal olmuş, böcekler bir dostunun bahçesin- de yazdığı mekrupta ortaya çıkmışlar ön- celikle. kalıgrafi ise sahaflarda dolaşır- ken önüne çıkan bir kitap yığını arasın- dan göstermiş yüzünü İnan'a. \ r e böyle- likle sanatçı 'o zaman'ın büyüsü içinde eserlenni üretmeye başlamış. Bu iki farklı dokuyu bir araya getiren İnan"ın üçüncü boyutu yakalama çabası aslında. "Sadece susayan suyu değil. su da su- sayanı bulur"sözünün. İnan'ın yaşamın- da gerçek anlamına kavuştuğu gözleni- yor. Sanatçı. eski dilde okumayı bilme- mesine karşın eserlennde kullandığı sav - falar çoğu kez doğa ve insan sevgisi üze- rine olmuş. Böylesi raslantılann sayısı çok fazla y aşamında v e belki de İnan bu yüzden. yaşam felsefesini tasavvuf üze- rine inşa etmiş. I'Heykelimi sonuna dek savunurum' Geçen yıl heykeli 'müstehcen'olduğu gerekçesiyle. belediye tarafından kaldı- rılan ve \IelihGökçek'in. "Tükürüriim böyle sanatın içine" sözlerini sarf etme- sine neden olan heykeltıraş Mehmet ,\k- soy. Sanat Fuan'nda yer alan söyleşisın- de konuy la ılgili sorulan yanıtladı. Gök- çek'i mahkemeye veren Aksoy. beledi- yeler tarafından eserleri kaldınlan diğer sanatçılann ve toplumun konuy a yete- rince eğilmemeleri ile ilgili olarak şun- lan söyledi: ".Mahkemeye verecek başka insanlar vardı. ancak korktular. Benim inandığun şey, hey kelimi sonuna kadar savunmak. Çünkü heykel sonuna kadar benim ese- rimdir. Aneak Türkive\ e göre heykef ko- nusunda bence yine de çok ses çıktı. Ba- sını işgal etti. Sanata evet, imzalan top- landı. Gökçek birçok yerde mahkûm edildi. Rusya'ya kadar takip etti o tiikü- rük onu. Bence kendisi bunun yanlış ol- duğunu anladı ve pişmanlık duyuvor." Aksoy. Türk heykeltıraşlığına ve Ata- türk'e en çok Atatürk heykellerinin za- rarverdiğinı savunan konuşmasında. ço- ğu Atatürk heykelinin ne mekânla ne de tarihle ilişkisi olduğunu ve bu heykelle- rin bütünüyle politik olarak kalıpçılara yaptırıldığını söyledi. DEFNE GOLGESt TURGAY FİŞEKÇİ "Konaklama Tesisleri" Roland Barthes, Çağdaş Söylenler (Türkçesi: Tahsin Yücel) adlı kitabında otomobilin günümüz insanı için büyük Gotik katedrallerin tam bir karşılığı durumunda olduğunu söyler. Otomobil, öyle bir çağdaş ürün ki, günümüz tüke- tim toplumlarında ekonomilerin bel kemiği. Sanki ne denli çok otomobil üretip satabiliyorsanız işler de o denli iyi gidiyor. Bunu ben değil, sayılar söylüyor: ABD, Japonya, Almanya. Fransa. Bu ülkeler en çok otomobil üretip satabilenler; yeryüzünde işlerin de en iyi gittiği yerler olarak kabul ediliyorlar. Otomobil, yalnızca bir fabrika ve orada çalışanla- rın ürettiği bir meta olmanın çok ötesinde. Otomo- biller için yollar yapılıyor. bu yolların yapımında bin- lerce işçi çalışıyor, yerli yabancı yüklenicilermilyardo- larlarla açıklanan "hakediş"\er kazanıyorlar. Yurdun en ıssız köşelerinde bakım istasyonları. akaryakıt sa- tıcıları ve "konaklama tesisleri" açılıyor. Görüldüğü gibi otomobil çevresinde oluşan sis- tem toplumsal hatta küresel bir yapı oluşturuyor. Biz doğal olarak eğitim, sağlık gibi temel alanlar- da ne denli çağdaş bir yapılanma içindeysek, otomo- bil ve ona bağlı olarak gelişen yan kültürlerinde de o düzeydeyiz. Bir de "konaklama fes/s/eri"miz var ki, bunların boylu boyunca ırdelenmesi, toplumbilimciler için bu- lunmaz bir deney alanı. Yolda temel gereksinimlerin karşılanması için ku- ruluyor bu "tesis "ler. Akaryakıt, yiyecek, içecek, bi- raz dinlenme vb. Kimi zaman abartı sanatında o denli yükseklerden uçuyoruz ki, insanlann biraz soluklanması amacıyla girişilen iş. neredeyse gerçeküstü boyutlara ulaşıyor. Bir köyün yanında kurulu bir "tesis", mermer dik merdivenler ve yüksek duvarlarla başlıyor. Toprak düzeyinde bir "oturma" kabul görmüyor. Bir çay iç- mek için dik merdivenlerden ç/kıp yüksek bir yere oturup aşağıya tepeden bakmanız gerekiyor. Yine çıktığınız katta yüksek tavanlar, yüksek pencereler, avizeler ve tül perdeler sizi karşılıyor. Bu görkem için- de karşınıza günlerdir doğru dürüst uyumamış. ya- kası bir yanda kravatı bir yanda sözcüğün tam anla- mıyla zavallı bir emekçi geliyor. O mermerlere para yatıran adam. en ucuz şey olan emeği daha da ucu- za getirmek için insancıkları acımasızca çalıştınyor. Vardıya, dönüşüm hak getıre. Kaynamaktan rengi değişmiş bir çay getirilip konuyor önünüze. Yiyecek bölümleri bir başka âlem: Ankara gözle- mesinden Kayseri tantuni dürümüne, Edirne yaprak ciğerinden Ege çöp şişıne dek günlük hayatınızda ye- meyi aklınıza bile getirmeyeceğinız her şey var. Mey- ve\er, sebzeler, tatlılar, ballar, lokumlar, çerezler... Kış- lık soğanınızı ve patatesinizi de buradan alabılirsiniz. "Tesis "e her gelen otobüs ve otomobil canhıraş bir gayretle deterjanlarla köpürtülerek pırıl pırıl yapılırken tuvaletler balçık deryasıdır. Paçalarınızı yukarı çek- meden yürüyemezsiniz. Kimi bölgelerimizdeki "fes/s"ler ise neredeyse bir kent denli geniş alanlara yayılıyor. İstanbul-Antalya ve Ankara-lzmir yoJlarının kesiştiği Afyon böyle bir yer. Gozalabildığinei "t#sıs". Yolda tıraş olmak isteyen-' ler düşünülerek yirmi dört saat açık berberinden lo- kumcusuna, ünlü giyim markalarının mağazaların- dan sucukçusuna, havlucusundan tepesinde kırmı- zı ışık yanıp sönen kulelerıne dek -aman tesislerimi- ze uçak ya da helikopter çarpmasın- ne ararsanız. Buna karşılık yalnızca tek bir otel var. Çünkü Türk uyumaz. Bütün bu yiyip içmeleri kendine uygun gö- rür de. rahat bir yatakta kolunu bacağını uzatıp uyu- mayı görmez. Uyuyacaksa da arabasında ıkı büklüm biraz "kestirır." Böyle "görkemli konaklama tesisleh"n\ birde Ital- ya'da gördüm. Özellikle de Autogrill şirketine ait te- sisler gerçekten göz kamaştırıcıydı. Doğal ki orada ölçüler çok farklı. Uygarlık varsa her alanda ve her saat var. Sabaha karşı da kapısından gırseniz sizi son derece bakımlı, kibar bir hanım ya da bey gü- lümseyerek karşılar. Yiyecek konusundaki bolluk bu- rada da başınızı döndürür ama ne kokular yayılır çev- reye ne de bangır bangır gürültü vardır. Yapılarda ve yerleşimde de beğeni ölçütleri öne çıkar. Ülkemizde bu "fes/s"lerin kurulduğu yerlerde ne böyle görkemli okullar var, ne de hastaneler. Bir yö- renin en ünlü yapılarının "konaklama tesisi" olması biraz yadırgatıcı değil mi? Bu "tesis"İeri kuran insanlar, kendileriyle mi alay ediyorlar. karşılarındaki insanlarla mı, yoksa tümüy- le yaşadıkları ülkeyle mi anlamak zor. Ama daha korkuncu bu işlerin içinde hiç alay bu-- lunmaması. K Ü L T Ü R • Ç İ Z İ K K A M İ L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle