Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 15 EYLUL 1996 PAZAR
14 KULTUR
İŞARET FİŞECİ ZEKİ COŞKUN
Sesimtenine değiyor mu?Şarkılara kulak \erin: "Yeye ye çıür
çıür/ Ye ye ye kıtır krtır" havalanndan
geçilmıyor ortalık.
Lslelik bu maço. lumpen hava alışılanın
tersıne erkeklerden ve kenar
mahallelerden -popüler devimle
varoşlardan- gelmiyor. "Merkez"
konuşuvor ve kadınlar söylüyor.
Muhatap erkekler. kenardakıler,
aşaâıdakıler: "Seni ham yapar bu
zillikr!"
• • •
Balondan öteye gitmeyen pop patlaması.
son durağında tenı kışkırtmaya çalışıyor.
Asıl alıciM tüketıcısi şehirli orta sınıfı
tüketen pop; ntmıtıı. saziannı. sesinı
epevdir vağmaladıgı şehrin alt
tabakalanna ve kenar mahallelerine bu
kez onlann dilini de alarak rota kinyor.
Pop. alttakılenn-kenardakilerin ruhunu
avlayıp kalbine gırer. tenine değer.
dilıne düşerse asıl yaşama sahasına
kavuşacağını seziyor. Ama olmuyor, her
şey aslına riicu ediyor: "Onun arabası
van. maaksef ruhu vok" diyen şarkı;
hedeflediği, ruhunu dillendirmeye
çalıştıgı \aroşlara gıtmiyor, şehrin
merkezınde otomobi1lerden yayılıyor
caddelere \e oradakilerin kulaklanna.
Sezen Aksu'nun "Seni Yerler" şarkısı
tarifettıği "mahaUeye"gitmivor.
Şarkıya kazara sızmış "Kampta sporda
$teptc**kiler alıp dınlıyor "seniyeıier/
seni ham yapar bu zUliler" nağmelenni,
çerez niyetıne.
"Sokak Kızfnın halı de farklı degıl.
Orhan Gencebay, Erkin Koray ve Neşet
Ertaş harmanlaması. elektro bağlamalı
ezgıler eşlığınde "Erkekler de Yanar"
diyor Nazan Öncel. Sazlardan ritme,
sözlere. gırtlak oyunlanna dek uzanan
"harbi"cı hava ıçinde tenselligi
sıradana, düzavak bıryerlere indırmeye
çabalıyor Bolca yatak ve yatmak var
şarkılannda. Şu mınval: "Ğittim yartım
biriynen". "Napeaz şimdi/yatcaz şimdi/
gidip banka soyacak/ değüiz ya aan!"
Ve nıhayet vıne Sezen Aksu patentlı
önce Sibel tiizün'ün. ardından öteki
Siberın (Can) söv ledığı Kaçın Kurrası
var. Hanı şu "Yavrum baban nereuV
Nereden bu kaşın gözün temeli/ Ay seni
çıtır çıtır >emeli" dıven şarkı.
Ornekler çogaltılabilir. Bir zamanlann
"Abone"si. "Bandıra Bandıra Ye
Beni"cısi Vonca E\cimikpatroniçeliğe
terfi ettı. Kanatlan altına aldığı
topluluSa verdiğı isim aözınjza layık:
Çıtır Kızlar! ^.U-!. 'fT"".
Dedık ya. "kıtır kınr-çıör|^r*
:
y«ıne"^.
yutma havalanndan geçilmiyor ortalık.
Ağırlıkta kadınlan öne süren ve
~merkez'"den yürütülen operasvon
sokaga sesleniyor: Sesım tenine degiyor
mu?
Merkez. taklit agızla. ses ve sözle, ona
eşlık eden ve daha da azgın görünfülerle
(klipler!) kenardakilenn ruhunu
avlamaya. tenini yakıp uyarmaya çalışsa
da kendi söv leyıp kendi dinliyor. Çünkü
kenardakiler-aşağıdakiler ruhlanyla da
tenlenyle de aynı yerde.
Onlar hâlâ "IVIüslüm Baba"nın peşinde.
alonu çabuk sönen pop
patlamasının son
durağında çıtır çıtır-kıtır
kıtır yeme yutmaya dönen,
tenselliğin ve lumpenliğin uç
sınırlannı zorlayan havada da
'sanaK birdünya, sanal bir
kimlik, hayat ve iklim var.
Popçular, kenardakilerin-
aşağıdakilerin sadece bedenleri
ve cinsiyetleriyle var olduğunu,
merkeze / merkezdekilere de
sadece ten, sadece et olarak
baktığını, onu 'ham
yapmak' istediğini
sanıyor.
bütünlük" göstergesi olarak lanse
ediliyor. alkışlanıyordu. Şarkılanmız
gençleşmiş ve yüzünü sokaga
çevirmıştı. günlük dıl kullanılıyordu.
Pop darbukayı, udu, neyi,
baglamayı alıyor
alaturka-türkü,
çokca da
arabesk
havalar
Metin Arolafın "Aşk Yakar" kh'binden»
O nerede sahne alırsa bütün kenar
mahalle bıçkın ya da sünepe
delikanlıları. saçı meçli ya da başı
türbanlı kızları orada toplanıyor. O tuhaf
ses kulaklardan kalbe. ruha gidiyor ve
gözyaşı olup akıyor. Tenın adı anılmıyor
o şarkılarda. Ama dinleyenler jilete
sanlıyor şarkıyla, tenler keyifle kanıyor!
Çoktan yanmış çünkü...
Şehrin ve hayatın
Kompartımanlan
Her şey tamam ama bu kıtır kıtır. çıtır
çıtır diye düşen, her yere >atak seren
tenselliğin, onu taşıyan bıçkın agzın,
lumpen dilın nedeni, açıklaması olmalı.
Sonuçta bir şey söylüyor bu şarkılar.
Onlara eşlik eden kliplerin karaşın
erkek, sanşın kız düzeniyle cömert
tensel fantezi sahneleri de bir şeyler
söylüyor... Salt "cinseNkari sömürii"
deyip geçemeyiz. Anlatılmaya çalışılan.
dayatan bir şeyler var ortada.
• • •
Çok degil, daha birkaç yıl önce. "pop
patlaması"* bir tür "miHi birlik
çalıyordu.
Bu'
endüstnyel
açılım "Kıl
oİdum
abi"leri,
"Aacaipsin-
kızhepsi
senin
mi"leri,
"Gül
döktüm
yollan''na
sözü.
edası,
sesi,
tonu.. her
şeyiyle milli birlik-bütünlük marşı
olarak hıtleştirdi.
Ama. Amerikan kaşığıyla Türk popu
çabuk tıkandı. tükendi.
Çünkü onun naylon bayrağını yükselten
hava; hayat. zaman ve gerçeklik
riizgârlanyla dagıldı. Sokak,
kardeşlığin, beraberliğin, aşkın şarkısını
söylemiyor. Tersine alabildiğine rekabet,
aynlık ve düşmanlık var.
Sokak, şehir seyyaliyetini -
akışkanlığını- yitirdi. Sıhrini de.
O denli şaşırtıcı ki bu kapalı devre doku,
artık hiçbir şaşırtıcılıgı, sürprizi yok
yaşadığımız şehrin ve sokağın.
Kompartımanlar aynlmış. Her şey.
herkes kendi yerini yurdunu, rolüne
biliyor. Onun dışına da çıkılmıyor,
çıkılamıyor.
Yedigi içtiğı, giydiği, gördügü.
duyduğu dinledigi.. kısaca yaşadıgı
r
şeyler ve yerler aynşrruş artık
insanlann. Seyyal değil, sabit; akışkan
degil. ayrı.
Saz. söz, müzik bir şeyler yapabilir ışte
burada. Ama ne yaptıgını, ne
söyledıgını bilmek kaydıyla! Sırf
u
pazar işi" olmamak, kalp ve gönül îşi
olmak kaydıyla...
Sanal hayat/sanal müzik
Şehir, sokak ve hayat kendi ritmini.
rüzgânnı, sesini yitirince yavanlaşır.
Sürprizsiz, kapalı dokular biraz da ölü
dokulardır. Akışı olmayan sular gibi
kapalı devre yasantı (ve mekânlan.
müzigi, sözü, muhabbeti) birikintı hali
yaratır, hava almaz: teneffüs
etmez.
Iş kurguya düşer. Dışa kapalı
'• oldugunuz için kendinıze. tek
varlıgınız olan bedenınıze
düşersiniz. Öte yandan onunla
varsayımsal dünyalar, diller
kurarsınız. Keyıfli ve
eziyetli bir durum.
Şenliklı. şiddetlı.
Balonu çabuk sönen pop
patlamasının son
duragında çıtır çıtır-kıtır
kıtır yeme yutmaya
dönen, tenselliğin ve
lumpenliğin uç
sınırlannı zorlayan
havada da "sanal" bir
dünya. sanal bir kimlik.
hayat ve iklim var.
Popçular, kenardakilerin-
• aşagıdakilerin sadece
bedenlen ve cinsiyetleriyle
var olduğunu,
merkeze/merkezdekilere de
sadece ten, sadece et olarak
baktığını, onu "ham yapmak"
ıstedigini sanıyor.
Sözler bunu söylüyor,
görüntüler bunu gösfpriyor.
Ama ış o kadar basitdeğil.
Ortada "Müslüm Baba"
gerçegi; tenleri gönüllü
olarak kanatan jiletler
var. Öyleyse?
"" Evet, her türden açlıgın
yanında tensel açlık da var. Ama bu
henüz sokaktakilerin, kenardakilenn,
alttakilerin başına vurmadı. Henüz
dama çıkmıyor insanlar -evlen başianna
yıkılmadıkça. Ne söyleyecek, ne
yapacaksanız şımdi yapacaksınız. Başa
vurup dama çıkardıktan sonra hiçbir şey
kâr etmez zaten.
Tensel
nağmeler
Ye ye ye çıtır çıtır
Ye ye ye kıtır kıtır
Ye ye ye ye
Hey seni yerler yerler
Seni ham yapar bu zilliler
Yaylannıadan yüru
Yoksa günah bizden gider
Bu kadar cilvesi
Olur mu be erkeğin
Delıkanlı mısın kız mısın
Anlıyalım artık hop usta
Sen başımıza bela mısın
(Seni Yerler, Söz-müzik: Sezen
Aksu)
Gönül gözüm kapalı
Bılerek sana yazılıyorum
A penceresı aralı
Her yerine bayılıyorum
Yavrunı baban nereli
Nereden bu kaşın gözün temeli
Sana neler demeli
A> seni çıtır çıtır yemeli
(Kaçın kurrası. Söz-müzik:
Sezen .Aksu)
Erkekler de yanar
Hem de nasıl yanar
Yanrfıak çözüm degil
Bızı nıkâh paklar
Bızı yatak paklar
Napcaz şımdı
Yatcaz şımdı
Gıdıp de banka soyacak
Değiliz ya aah
(Erkekler de Yanar, söz-müzık:
Nazan Öncel)
Ben sokak kızıyım
Bana ıvı davranmayın
Türün buldum yerlerden
Gittım yattım bırinlen
Dayak vedım abimden
Korkum yoktur itlerden
(Ben sokak kızjyım, söz-müzik:
Nazan Öncel)
Yaradanın boş vaktıne gelmiş
deli yosma
:
Elüşte gözü'oymlşfa seni zilli
'EHrfie geçirsem mest etsem ah
kız seni
Yoluma çıkarsan afFetmem
yakanm seni
Anan babanla yatınca
Kızancıklar uyuyunca
Aç kapıy ı al koynuna
Doya doya sev işelim
Ölümüm elinden olsun
Kurban ola>ım ben sana
(Kızancıklar. söz: Şehrazat,
müzik: Şehrazat-Banş
Yıldınm)
Bertrand Blier'nin 'Erkeğim'i, kuşkusuz haftanın filmi!
'Bende aşk çok ve tükenmez bir stok\..
SL'NGU ÇAPAN
33 vıl öncekı. Nazizm üstüne sosyo-
lojikbiranketnitelığındekı ilkfılmı 'Hit-
ler, connais pas-Hitler mi, tanımıvo-
rum'dan (1963) günümüze kadar. uzun
aralarla çalışıp fincancı katırlannı ürkü-
ten cinsten. az ama öz film yapan, yarım
yüzyıl öncesinin en baba aktörlerinden.
(beylik deyışle. tanınmış karakter oyun-
cusu) Bernard Blier'nin oğlu Bertrand
Blier, her zaman aykın öyküleranlatma-
yı pek seven, çagımıza özgü karmaşanın
yansıdığı. genelde alışılmışa sırt çevi-
ren. sıradan seyırciye rahatsızlık verici,
değişık ve keskin eserler sunan. günü-
müz Fransız sinemasının önemli yaratı-
cı yazar- jönetmenlerinden bıridir, bi-
lindiği gibi.
1970'lerin başında yaptığı. gencecik
birGerard Depardieu'yle PatrickDewa-
ere'i lanşe eden ve o dönemde gençlige.
cinselliğe yeni bakışlar, taze duyarlıklar
getıren 'Les Valseuses-Valsçiler'le ünle-
nerek 1978"ın en iyı yabancı fılm Os-
car'ını kazanan 'Preparez Vos Moucho-
irs-Mendillerinizi Hazırlayuı", eleştir-
menlerden bol öv eü. seyırcıden de alkış
alan 'Buffet Froid-~Soğuk Büfe'( 1979) gi-
bi fılmlenvle gitgide seçkinleşen Bli-
er'nin namı 1980'li yıllarda da yürüdü.
Bu dönemde gerçekleştırdıği 'La Fem-
tne De Mon Pote*. Natalie Baj e-Alain De-
lon'lu 'Notre Histoire-AyTi Odalar
1
. 1986
Cannes'da olay olan 'Tenue DeSoire-Ge-
ce Kıüğı' ve 'Trop Belle Pour Toi-Senin
İçin FazlaGüzel" filmlenyle aykın sesi-
ni daha da güçlü duyurdu. Ve 2-3 yıl ön-
ce bizde de gösterilen 'Merci La VTe-Te-
şekkörier Yaşam' (1990) ve bir sonraki
fılmı 'Un. Deux, Trois SoleU'l 1992) ile
ününü pekiştırdı ıyice.
Cuma günü gösterime çıkanlan. bu yı-
lın Berlin festıvalinden hayli ses getir-
miş, son eseri 'Mon Homme-Erke-
ğim'de, her zamanki gibi şoke edici bir
Bertrand Blier filmi işte. Üstadın 33 yıl-
da çektiği 15 fılmin sonuncusu olan 'Er-
keğûn'de, büyük bir ciddiyetle yaptıgı
işten son derece hoşnut. heryaş, kılık ve
cinsten erkegı her zaman dınleyıp mem-
nun etmeyi. sorunlannı gıdermeyi, sı-
k'mtılannı dindinneyi uğraş edinmiş,
' yöksek topuklu, uzun, siyah file çorap-
lı, nprdeyse jartiyer seviyesindeki mi-
ni(mini) etekli. davetkâr ve frapan giy-
E r k e ğ i m
(Mon Homme)
Yönetmen, senaryo:
Bertrand BBer ' Kamera:
Pierre Lhomme Müzik:
Henryk Mikolaj Gorecki,
Barn \\liite ' Oyuncular:
Anouk Grinberg, Gerard
Lam in. Valeria Bruni-
Tedeschi, Olrvier
\lartincz. Mathieu
Kassmitz, Sabine Azema.
Jean-Philippe Ecoffev
Mkhel Galabnı 1996
Fransa (Belge Film-
Pınema) Beyoğlu
Alkazar. Bakırköy Av şar.
Şişli Kent, Kadıköy As
sinemalarında.
sileri, ufak tefek bedenı ve yüzündenek-
sik olmajan gülümsemesiyle, sokaktan
topladığı erkekleri dairesine götüren,
kendiyle banşık, mutlu, genç. güzel ve
seksi birParisli fahişenın. Marienin (es-
ki Anouk'u fersah fersah geride bıraka-
cağa benzer, harika bir Anouk Grinberg)
öyküsünü anlatıyor bu kez Blier.
Aşkm binbir gizenıi
Erkekleri haddinden fazla seven. hat-
ta sevişmeyi nerdeyse hayatının temel
varlık nedenine dönüştürmüş bu Ma-
rie'nın devamlı müşterileri de var, çalış-
ma güzergahındayken. cazibe alanına çe-
kip agına düşürerek yoldan çev irdikleri
de. Bir apartmanın en üst katındaki kü-
çücük dairesınde ağirladığı ve çocuk yö-
netir gibi, kâh tatlı sert, kâh a^ın oton-
ter bir disiplinle çekıp çevırdıgi. sanki
'hayatın ve aşkın binbir gizemini' ararca-
sına takıldığı erkekler üzerine yaşamını
kurmuş, tatlı ve seksi Marie'nin fahişe-
lik serüvenleri, günün birinde oturduğu
apartmanın girişindekı çöpler arasında
bulduğu. üsrü başı fena halde dökülen.
kir pas içindeki. pek adamdan sayılma-
yan, evsiz barksız ve suratsız, irikıyım
bir kloşan, hayata küsmüş gibi du-
ran, donuk, bezgin ve bedbin Jean-
not'yu (Gerard Lamin) evıne alma-
sıyla degişik bir yöne dümen kinyor.
Jeannot'ya körkütük sevdalanan
Mane, bir güzel y ıkayıp paklay ıp te-
mizlediğı, yedırip ıçırıp giydirdiği
bu hiç konuşmayan, nenirut kloşara
kendini de sunuyor çok geçmeden,
tatlı bir armagan verircesine. Ma-
rienin tüm kazandığını Jeannot'nun
avucuna saymasıyla süregelen bu
tutkulu beraberliğe, Jeannot'nun
başka kadınlarla düşüp kalkması da
engel olmuyor. Şık Italyan giysileri
içinde, temiz pak, hoş ve karşı konulmaz
bir baştan çıkancıya dönüşen Jean-
not'muzun, giderek komşu kadın ve kü-
çük manikürcü kız Sanguine'le(V'aleria
Bnıni-Tedeschi fıstığı) kırdığı cevizler-
den sonra, işi büyüfüp Marie'nin pe-
zo'luguna soyunması da (hatta dünyanın
en eski mesleğıni yüzüne gözüne bulaş-
tıran, masum Sanguine'ciğı bıle pazar-
lamaya girişir). kaçınılmazdır tabii ki.
Fransız polisi ensesine binene ve 5 yıllı-
ğina hapse atışına kadar...
Çöpte bulup bir aşk cennetine gömü-
lürcesıne beraber oldugu sevgili Jean-
not'sunu yıtinnce erkekten kesilen Ma-
rie'cik bir süre sonra, kahvede rastlayıp
hoşlandığı, ülkeyi sarmış ışsızlikten na-
sibini almış, yakışıklılığından başka pek
bir özellıği bulunmayan bir başka delı-
kanlıya (OlivieriVIartinezJaçıyorgönlü-
nün kapılannı ve yatağını. Evinın kadı-
nı olup iki çocuk bile doğuruyor hatta.
Geçinmekte hayli zorlanınca bu kez ai-
lesi için yeniden eski mesleğini icra et-
meye de kalkişıyor eski sermaye, yeni
anne Marie.
Bu arada zaman akacak, yıllargeçecek
ve Marie'nin eski dostu Jeannot, sıfın
tüketmiş olarak ıçerden çıkıp evde kal-
mış. dengesiz bir başka kadından (Sabi-
ne .Azema) zar zor yakasını kurtanp yi-
ne Marie'nin (ve Sanguine'ın) kapısına
sıgınacaktır... Her zaman ilginç olabilen
ve farklı bir çıkış noktasından hareket
eden Benrand Blier sıneması. bu kendi-
ne özgü yönetmenın rahatsız ve tahnk
edici, gözü kara, kamçılayıcı bakış açı-
sını yansıtırken. özgün. iğneleyicı, aynı
zamanda da uyancı bir ahlakçırun yak-
laşımını da ıçenyor.
Cinsellık, yalnızlık, sevgisizlik,
aşk(sızlık), işsızlık, aile sorunlan.vb. gi-
bi geçerli temalannı bir kez daha, alttan
alta vurguladığı. çağdaş bir Paris fahişe-
sıyle pezevenginin övküsü çeşıtlemesi
niteliğındeki bu son filmi, gerçeklerden
beslenerek hayale ve düşe yaslanan Bert-
rand Blier'nin. gerçekten oruraklı ve
esaslı. yeni bir sarsıcı denemesi sayıla-
bilır. Etkıleyici yakın planlardan bütün-
lenen akıcı sınema anlatımı, ıroniyle ka-
nşık, hınzırca ve eleştirel tavn. ustalıklı
görüntü- müzik çalışması ve başaniı
oyunculuğuyla göz dolduran bu ilginç
ve önemli fabl'da. yönetmenin keşfi.
gözde oyuncusu ('Teşekkürler Ya-
şam','BirJki.Lç,Tıp', 'Erkeğinı') ve çok-
tandır da kansı olan. seksi ve çocuksu
Anouk Grinberg'in. Berlin 96'da en ıyi
kadın oyuncu ödülüyle taçlandırılmış
performansına dikkat!
Hem yaş. hem de oyunculuğu bakı-
mından iv ice büv üdüğünü gözler önüne
seren Anouk Gnnberg'in yer yer yıllar
öncesinin "GündüzGüzeli'ndeki. benzer
bir rolü canlandıran Catherine Dene-
uve'ü antmsartığı bu çarpıcı Bertrand
Blier fantezisinde boy gösteren öteki
oyuncular da. (onca deneyimli Sabine
Azema'sından yeni yetenekli güzeller-
den Valena Bruni-Tedeschi'sine. Gerard
Lavin'ınden Olıv ıer Martinez'ine kadar)
seyre değer kompozısyonlar çıziyorlar
baştan sona. Kimı seyırcıyı koltuğunda
rahatça oturtmaktan alıkoyarak düşün-
celere gark eden. yer yer baş döndünicü,
çarpıcı ve sılkeleyici bir ritim rutturan
'Erkeğim', kesınlikle izlenmeyi hak
eden. farklı ve sıradışı bir Fransız yapı-
mı bizce. Dahası. kuşkusuz haftanın fil-
mi nitelemesine layık bir Bertrand Blier
fantezisi bu. Kaçırmamalı.
KOŞEBENT
ENİS BATUR
Bir Odülün Anatomisi
"Aydın Doğan ödülleri", kültür kamuoyunda en
fazla üzerinde konuşulan konulardan biri bugün. Her-
kes düşündüklerini söylüyor, kim yazar düşündük-
lerini, yazacaktır, bilemiyorum.
Aydın Doğan'ın kendi adına ödül koyması, ödül
tutannın 6 milyar olması, bu tür bir ödülün jürisinde
yeralmasının ürkütücülüğü, duyabildiğim kadarıyla,
tartışmalann odak noktaları.
Aydın Doğan'ın kendi adına ödül koymuş olması
beni biraz yadırgattı: "Isme ödül", genetlikle, aile ta-
rafından sonra koyulur. Insanın sağlığında başka çö-
zümler bulması daha dogru olur, bunlara değinece-
ğim.
llk ödülün konusu, roman. Geçen yazımda, ede-
biyat ve sanat alanında gerekli yatırımları yapmak-
tan kaçındığına değinmiştim Aydın Doğan'ın. Gaze-
tesinde, televizyon kanalında, dergilerinde, hatta ya-
yınevinde, kültüreasgan ücret boyunda yer açan bir
insanın, edebıyata birden bu boyutta bir ödül biçme-
sini doğru bulmuyorum.
Denilebilirki para Aydın Doğan'ın, dilediğini yapa-
bilir. Doğrudur. Şu da doğrudur: Kalem benim, dile-
diğimi yazabiürim. Denklemin iki ucuna da dikkatle
bakmakta yarar görüyorum.
Söylemek istediğim açık: Aydın Doğan'ın, önce,
sahibi olduğu basın-yayın kuruluşlannda kültüre sa-
hicı yatınmlaryapması beklenir. Bilim ve Teknikder-
gisi bağlamında söz alırken bunu vurgulamak iste-
miştim: Demokrasi açısından, demokrasi kültürü açı-
sından canalıcı önem taşır bu. Bana kalırsa: Görev-
dir. Sonra ödül koyarsınız.
1980 sonrası basın dünyasında etkili, yetkili nok-
talara gelen, kültür dünyamızın eski isimlerine yöne-
lik sert eleştirilerimizin kaynağında da bu yatmakta
değil miydi: Türkiye'de yapılacak onca iş varken kül-
tür, siyasetin önemli bir parçası olabilecekken çor-
ba kâsesi ve Mustafa Sandal posteri dağıtmayı red-
detmek gerekirdi. Bakın nereye geldık.
"Aydın Doğan Ödülleri"ne, edebiyat dünyasının
bir üyesi olarak etik açıdan böyle itirazlarım var.
Teknik açıdan, aynca bir itırazım var. Aydın Doğan,
"ödül" yerine "fellowship"\ik ya da "araştırma bur-
su"benzeri bir çözüm getirseydi, sanırım işin çehre-
si enikonu değişirdı. 6 milyar lira, yaklaşık 70 bin do-
lar ediyor. Ayda yaklaşık 6 bin dolar. Yılda dört "genç
araştırmacı" (hangi aîandan olursa olsun), üçer ay-
lığına Nevv York, Tokyo, Nairobı ya da Moskova'ya,
kısacası diledikleri yerlere gönderilebilirdi. Ya da tek
biryaratıcı, araştırmacı, bir "pro/e "ylejürıyi iknaede-
rek bir yıllığına ufuk açmaya gidebilirdi. Türkiye'nın
insanı, özellikle kültür dünyasında, dünyaya açılamı-
yor: Çünkü olanaklan yok. Bir yatırım anlamı taşır bu
tür bir çözüm, ödülün gösteriş yanından iyıdir.
Teknik açıdan asıl itirazım, şu, ödül çerçevesinde:
ödülü alan kişiye ceza da verilmış olacaktır. Bir ya-
zann bir kitabı için 200 milyon lira telıf ücreti -en iyi
niyetle- alabildiği bir maddi ortamda 6 milyariık ödü-
lü alan yazar kurşun mu döktürür, koruma mı tutar,
Yeni Zelanda'ya mı kaçar bilemem. Ama en hafifin-
den, çok ağır yüklenmeler gelecektir.
Bana kalırsa jürinin işi de kolay değil. Bir roman-
cıya verilecek ilk ödül, 1993-96 arası yayımlanan ro-
manı ıçın. Jüri, "yazınsal ölçüt"\er\e hareket edebi-
(ecek mi? Yoksa "ekonomik ölçütler de etkili oJa-
cak mı? "6 milyar lira bir yazar için çok yüklü olur
(her iki anlamda), ödülü iki yadaüç kişi arasında bö-
lüştürelim mi? " Ya "etik ölçütler", onlar ne kadar et-
kili olacak acaba: Yaşlı ve kıdemli bir yazara mı genç
ve fakir bir yazara mı?
Bir de aday olabilecek, gösterilebilecek romancı-
ların isimleri yan yana dizilince, fitil fıçıya ıyice yak-
laşıyor. Bu ödül, edebiyat dünyasını sallayacak. Ödü-
lün amacı bu mu? Bir paparazzı kuyusu daha mı aç-
mak?
Ola ki yanılıyorum hepten, ayrıca: Edebiyatın, sa-
natın, kültürün eğitime, yatırıma, kurumlara, deste-
ğe gereksinmesi yok belki de - Türkiye'de.
Hâmış: Alman akademisyenleri, hayli geç de olsa,
önemli bir iç soruşturma başlattılar bu yıl: Üniversi-
te, Nazi döneminde neden sustu? Her ülkenin üni-
versitesi, her dönemde, bu soruyu kendine yönett-
meli bence: Susuyorsam, neden? Konuşuyorsam,
ne kadar?
Kültiirlepin Kesişme Noktalam'
Kültür Servisi - fstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Alman Dilı ve Edebiyatı ve Almanca
Ögretmenligi ana bilim dallan. Salzburg Üniversitesi
ile birlikte "Kültürlerin Kesişme Noktalan' başlıkJı bir
uluslararası kongre düzenliyor. 17-22 eylül tarihleri
arasında lstanbul Üniversitesi Merkez Binasf nın
doktora salonunda 9.00- 17.00 saatleri arasında
gerçekleştırilecek kongreye 19 ayn ülkeden Alman dili
ve edebiyatı, yabancı dil ögretimi ve Alman kültürü
konulannda uzman 40 bilim adamı ve Türkiye'dert 50
öğretim üyesi katılıyor. Çeşitli uluslar arasında
kültürel etkileşimin giderek önemsendiği, kendi
kültüründen "farklı' olana. 'yabancı'ya duyulan ilginin
insanlann kendi külrürlerinı daha iyı
degerlendirebilmelerine yol açtıgı günümüzde. bu tür
bir toplantının lstanbul gıbı farklı kultürlenn kesıştığı
bir kentte gerçekleştirilmesi önem taşıyor.
'Demokpasj-Mizah' karikatür
yarışması ödülleri
Kültür Servisi - Yazıbaşı 1. Ekin Şenligi kapsamında
düzenlenen 'Demokrasi- Mizah' konulu kankatür
yanşması ödülleri belirlendı. Semih Balcıoglu
başkanlığmda toplanan, Kamil Masaracı, Ferit Avcı,
Necati Abacı ve Fıliz Taşlıoğlu'ndan oluşan seçıci
kurul, büyük ödülü Uğur Pamuk'a verdı. Başarı
ödülleri \avuz Özhan Onur, Cem Koç. Hüseyin
Çakmak. Marek Brzozovvski'ye. Jüri Özel Ödülü
Semiramis Aydınlık'a, Karikatürcüler Derneği Ödülü
ise Erol Özdemir'e verildi.
Çocuk ve gençlik tiyatro festivali
BURSA (AA) - Bursa Buyükşehır Beledıyesı Kültür,
Sanat ve Turizm Vakfı ile Uluslararası Çocuk \e
Gençlik Tıyatrolan Birligi (ASS1TEJ) Türkiye
Merkezi tarafından düzenlenen ' 1. Uluslararası Bursa
Çocuk ve Gençlik Tiyatrolan Festivali' 20-26 eylül
tarihlen arasında gerçekleştirilecek. VakıfGenel
Sekreteri Ekrem Banşık, festıvale Danimarka.
Finlandıya, Polonya, Rusya, Ukrayna ve Türkiye"den
görsel ağırlıklı özgün çalışmalar üreten. ulusai ve
uluslararası platformda kendi kimliklerini kanıtlamış
10 toplulugun katılacagını söyledi.
BUGUN
BEKSAV'da saat 19.00'da Mask-Kara Tiyatrosu
"Güleriz Ağlanacak Halimize" adlı oyunu
sahneleniyor.
EVRENSEL KÜLTÜR MERKEZİnde saat 15 00te
"Türkiye'de Barışın KoşuDan" başlıkJı panel ve saat
19.00'da konser izlenebilir.
TOHUM KÜLTÜR MERKEZİ nde saat 17 00 de
Yılmaz Güney'in "Duvar" adlı filmi gösteriliyor.