Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6AĞUST0S1996SALI CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
Kunstmuseum Düsseldorf, bir retrospektif sergiyle Otto Piene'nin yüzden fazla çalışmasını sanatseverlere sunuyor
Isiğa adanmış 40 ydbk sanat seraveııi
NEGVIİ SÖNMEZ
DLSSELDORF-1I. Dünva
Savaşı'ndan sonra kendine yeni bir
kimlik arayan çağdaş Alman sanatının
uluslararası alanda kabul gören ilk
atılımını 1957 yılında Düsseldorf'ta
kurulan Zero grubu gerçekleştirmiştir.
Otto Piene, Heinz Mack ve Cünter
Uecker'dan oluşan bu grup. sanatla
teknoloji arasındakı yeni birlikteliği
öneren felsefesıyle. kısa bir sürede
tanındı ve 1966"ya dek sürdürdüğü
deneyleriyle özeİlikle "ışık-hareket"
temalannı ele alan çalışmalanyla,
elektronik gelişmelere dayanan yeni bir
estetiğin kapılannı araladı. 1928
yılında doğan Otto Piene. Zero
grubunun kurucu üyesı olmasının
dışında özeİlikle Amerika'daki sanat
okullarında sürdürdüğü araştırmalan
sonucunda akla hayale gelmedik
projelen gerçekleştiren bir sanatçı.
Kunstmuseum Düsseldorf. düzenledigi
geniş çaplı retrospektif sergiyle
Piene'nın tüm dönemlerine ait
birbınnden farklı 100'den fazla
çalışmayı sanatseverlere sunuyor.
İsli desenler
Piene'nin Zero dönemine ait
tuvalJerinde ön plana çıkan çalışmalan
kırmızı. siyah. ma\ı başta olmak üzere
tek renkli resimlerden ve "isli
desenlerinden" oluşuvor. Ateş
yanarken çıkan isin kullanıldığı büyük
boyutlu bu desenler, sanatçının 1962-
69 arasında kullandığı "ışık
motorlanyla" bırlikte Piene'nin ilk
uluslararası alanda adının ilk kez
duyulmasını sağlayan işleri arasında
yer alıyor. Işık motorlan. elektnkli
mekanizmalarla süreklı olarak hareket
üsseldorf'taki
sanatçının
halinde olan ve devamlı olarak yeni
formlan ortaya çıkaran heykellerdir.
Işık motorlannın yanı sıra, doğal ateşin
kullanıldığı "Işık Balesi". performans
denemeleri. denevsel tiyatro dekorlan
gibi çalışmalar. 1965'te kesin olarak
Ne\v York'a yerleşen sanatçının sınır
tanımayan fantezılennı ortaya çıkaran
birözellige sahıp. 1968'de
Massachusetts Institute of Technology
(M1T) bünyesinde kurulan Center for
Advanced Visual Studies (CAVS)
kurumunda eğitici olarak çalışmaya
başlayan Piene. disiplınlerarasında
diyaloğu öngören \e sanatçıların
mımarlarla, mühendislerle,
matematıkçilerle birarada çalıştığı bu
merkezde ilk kez "Light Line
Experiment" (1968) çalışmasını
gerçekleştirmiştir. Helvum dolu olan
300 metre uzunlugundaki bir heykelin
MIT'nin üzerinde gezindiği bu işiyle
sanatçı. dünyanın dört bir yanında
gerçekleştireceği ilginç projelerini
orta>a koymava başlıyor. Kapnm, Paik,
Tambellini gibi öncü sanatçılarla
birlikte ortak projelerde de çalışan
sanatçı. 1969 yılında "Manned Helium
Sculpture" isimli projesinde. Helium
kostümünü giyen bir sanatçının göge
dönemlerine ait
birbirinden farklı
çalışmalarını içeren
Piene
Retrospektifi'nin en
ilginç kısmı, dev
boyutlu şişme
heykellerinin
gösterildiği
bölümdü. Kırk yıllık
sanat serüvenini 'ışık
olgusu' üzerine
kuran Piene'nin
çalışmalan, "yaratıcı
sanatçı" tipinin en
ilginç örneklerinden
birini
oluşturmaktadır.
yükselmesini sağlamıştır. I972'de
Münih Olimpiyatlan'nın açılış
seremonisini de gerçekleştiren
sanatçının Düsseldorf retrospektifi, bu
geniş çaplı projelerin önemli bir
bölümünü Piene'nin desen defteriyle
birlikte izleyicilere sunuyor. Bu
eskizler arasında üzerinde sadece
"moresky" yazılı olan bir sayfa hemen
dikkati çekiyor. Sanatçı. gökyüzünde
lazer, video, holografi tekniklerini'
kullanarak gerçekleştirdiği
çahşmalanyla "Sky Art" kavramını da
geliştirmiştir. CAVS'ta çalışan öğretım
üyeleri ile öğrencilerin ortak
çalışmalanyla oluşan "Sky Art"
etkinlikleri çağdaş sanatın bilim
dünyasındaki en yeni gelişmelerle
kurduğu etkileyici diyaloğu ortaya
çıkarmaktadır. Düsseldorftaki Piene
Retrospektifi'nin en ilginç kısmı
sanatçının dev boyutlu şişme
heykellennin gösterildiği bölümdü.
Kırk yıllık sanat serüvenını "ışık
olgusu" üzerine kuran Piene'nin
çalışmalan. "yaratıcı sanatçı" tipinin en
ilginç örneklerinden bırini
oluşturmaktadır. Sergi 11 Ağustos
1996'ya dek Kunstmuseum
Düsseldorf'ta izlenebilır.
Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri'nde öykü Ödülü Müge İplikçi'ye verildi
Hüzne yenilmemek için yazmak...
Dl'YCU PURGlN
Varlık Dergisi'nin kuruldugu yıl-
dan bugüne sürdüregeldiği 'edebıya-
tınııza yeni değerier kazandırma" ça-
bası sürüyor.
1991 yılından itibaren verilmeye
başlanan 'Yaşar Nabi Nayır Gençlik
Ödülleri'bu yıl da sahiplerini buldu.
Leyla Erbil, Tank Dursun hL, Ad-
nan Ozyalçıner.Orhan Duru ve Sul-
hi Dölek'ten oluşan jüri. öykü dalın-
da ödülü Müge İplikçi'ye: Sennur
Sezer, KemalOzer, HilmiVavuz, Hul-
ki Aktunç ve Emw Ercan dan ol usan
jüri iseşiirdalında ödülü DeryaÇol-
pan'a \erdi.
1966 Istanbul doğumlu olan Mü-
ge Iplikçi, İstanbul Üniversitesi In-
giliz Dili ve Edebiyatı mezunu ve şu
anda Kadıköy Kız Lisesi'nde öğret-
menlik yapıyor. Aynı zamanda İstan-
bul Üniversitesi Kadın Sorunlan
Araştırma ve Uygulama Bölü-
mü'nde vüksek lisansını sürdüren
G
elecek beni o kadar ilgilendirmiyor.
Kuşak olarak geçmişimiz neydi ki geleceğimiz o
olsun diyorum. Ama zaman boyutunda taptığım
bir dilim var: O da 'şimdi\ Dayanmayı öğrendik; şimdi
çölün ortasında yürümeliyiz. Kadın, erkek fark etmiyor.
Bu kadar boyumuzu aşan hüzne ve yenilmişliğe karşı
yürümeli. Başka seçeneğimiz var mı?
Iplikçi. öykü uğraşının yanı sıra çe-
viriler de yapıyor. İlk öyküsü Var-
lık'ta yayımlanan yazar için Varlık
ödülleri, günümüzde savrulan, yok
olan değerier arasında saygınlığını
hâlâ koruması bakımından önem ta-
şıyor.
- Müge İpiikçi'nin öykü serüveni
nasıl başladı? Oykünün ilk adımlan
nasıl atıldı?
MÜGE İPLİKÇİ- Özgeçmişim-
den bahsetmek beni her zaman yor-
muştur. Kültürlü bir anne babanın
tek çocuğuyum. Göreceli de olsa iyi
bir orta eğitim aldım. Edebiyatı çok
sevdiğim için edebiyat eğitimi gör-
düm. Tüm bunlann sonucunda da çı-
ka çıka bir karatavuk çıktı; yani ben.
Isyankâr. asi. başına buyruk biri.
- Öykülerinizde kadın sorunian-
na özel bir yer ayınyor musunuz?
İPLİKÇI- Kadınlık sorunsalına
duyduğum ilgi bu isyanın bir uzan-
tısı olarak ortaya çıktı. Herkesheran
sömürülmekteydi; ama ben bir ka-
dındını ve ilk başta bu sorunda ya-
tan çıkmazı ele almalıydım.
Bir kadın disiplini programını seç-
memin ana nedeni budur. Çok da iyi
oldu, bir sürü şey öğrendim ve fark-
Çrenç Etkinlik-II tartışmalı bir platform zenginliği yarattı
Genç gizilgücün cesur çıkışı
FERHATOZGUR
12-21 Temmuz 1996 tanhlen arasında
İstanbul TÜYAP Sergi Sarayı'nda düzen-
lenen Genç Etkinlik-ll'nin ana teması
Yurt-Yersiz>urtsuzlaşma idi. Katılım for-
munda. GiUes Deleuze ve Guattari'nin
"Kapitaliznı ve Şizofreni" adlı kıtabmda.
bu kavramı hangı anlamda kullandıklan
kısaca açımlanıyor, katılımcılann resim-
den enstalasyona. tiyatrodan bildıriye ka-
dar her türlü alanda kendilerini ıfade ede-
bilecekleri belırtiliyor ve böylece gençle-
nn özgürlük alanlan giderek genışletılmiş
oluyordu. Gençler başka biraçıdan
da özgürdüler. salt konsepte uygun-
luk ve sergilenebilirlik kriterleri
göz önüne ahnarak etkınliğe seçi-
Îİyorlar. TÜYAP'ın küçültülüp bü-
yütülebilen. her türlü şekle sokula-
bilen (her ne kadar resim asmak zor
olsa da) standlannda istedikleri gi-
bi sanat yapabiliyorlardı. Bu da
Türkiye'dekı genç sanatçılann en
önemli isteğıydı zaten. Genç Etkin-
lik-11. bu ülkede toplumsal çalkan-
tılara duyarlı ve seslerini duyurmak
isteyen 35 yaşın altındaki herkese
istedikleri gıbı sanat yapabilme im-
kânını \eriyor. Dolayısıyla öğren-
cı. akademisyen, serbest sanatçı v b.
çeşıtli kesimlen bir araya getırme-
yi amaçlıyordu.
Her şeyden önce olumlu ya da
olumsuz olsun. Genç Etkinlik tar-
tışmalı bir platform zenginliği ya-
rattı. Bu etkinlige katılan biri ola-
rak. etkınlığın asıl amaçlanndan bi-
ri olan ya da olması gereken genç-
lerin dayanışmaları. bırbirleriyle
ıletişim kurmaları, kaynaşmalan ne
ölçüde gerçekleşti. gençler birbirlenni ne
ölçüde tanıyabildıler. bilemiyorum.
Türkıye'de sergılenmesi için elverişli
mekân bulunmayan deneysel çalışmalara
bu etkinlik zengin bir alan oluşturuyordu
\etoplam271 sanatçı katılıyordu. Bu açı-
dan etkinlik. üstünde durulması gereken
bazı olgulan gündeme getırdi. Öncelikle
sergiye tema olarak seçilen Yurt-Yersiz-
> urtsuzlaşma'nın oldukça geniş anlamlar
ıçermesi, resim ve enstalasyon alanında-
kı kımi işlerın bu temayla bağ kurmasını
zorlaştınyor ya da temanın kaygan bir ze-
minde durması gençlerin çoğunluk "göç"
konusunda birleşmelerine yol açıyordu.
Öte yandan politik içerikli olması ıle poli-
tik olması arasındakı ince sınırı aşıp, salt
söylem bazında kalanlar. öğretici mesaj
verme tehlıkesıne düşenler de olabiliyor-
du.
Etkinlikte gençlerin en göze çarpan
yönleri "nesne" seçimleri veonları k/urgu-
İama özellıkleriydi. Çoğunluk enstalas-
yon ağırlıklı olan işlerde gençler. seçtik-
lerı ya da ürertıkleri nesneleri "gösterge-
sel" açıdan ele alıyorlar. onlann düzan-
lam ve yananlam ilişkilerini de irdeliyor-
iardı. Sanki düzanlam (ana anlam) olarak
"göç" ağır basıvordu ve buna yaslanmış
olan. kımlık, yabancılaşma. iletişimsizlik
yani nesnelerin günün her saatinde orada
olduğu. elden ele dolaştığı. hem "yurt"
hem de "yurtsuzlaştığı*' alana yöneltmış-
lerdi. Vetabıı ki. Duchamp'ın çıkışına(bi-
Imdıği gibi bu. sanatçının sanat kabul et-
tiğı her şey sanattır görüşüdür) çok şey
borçluydular. Straforlar, bıçaklar. pleksig-
laslar. toprak. televizyon. kuş kafesleri.
dikenli teller. mankenler. talaş. telefonlar.
sehpalar. buzdolabı. halılar. kılimler, gü-
veçler. çiçeklı saksılar. orijinal siyah be-
yaz eski fotoğraflar. bılgisayar diskleri.
kuzu postlan. tak\ im y apraklan. özel dık-
tirilmiş kaputtan gömlekler, misinalar. ka-
gibi başka içenkler de yananlamı oluştu-
ruyorlardı. Bu açıdan Genç Etkınlık'in
HÂB1TAT kapsamındaki "öteki" sergisi-
nin genç kanadının bir devamı olduğu da
söylenebılir. Seçilen nesnelerin kurgulan-
masında. teatral. mekânsal özellikler gö-
rülüyor, ses öğesi de ba;>lı başma bir ele-
man olarak ele alınıyor, çoğunda bu nes-
neler bir araya geldiklerinde dramatik bir
hava yaratıyorlar, temayı eleştirel yönden
sorguluyorîardı.
Gençler hazır nesnelere yönelmeleny-
le. o nesnelerin doğal oluşlannı kabullen-
melerıyle, belkı de temayla daha doğal bir
ilişkinin kurulabıleceğine inanmış gözü-
küyorlardı. Bu yüzden bakışlannı sokağa.
Nazlı Karav "Msimsiz'
şıklar. içı dolu bohçalar. yastıklar. amba-
!aj kâğıtlan. dondurulmuş kıyâfetler. çöp
bidonları. paçavralar. karton koliler, yor-
gan ve yolcu biletleri gibi hazır nesneler.
gençlerin errafmdaki nesneleri birer sanat
eseri olarak gördüklerinin veya onlardan
sanat yapabileceklerinin ışaretıydıler. Öte
yandan bu etkinlik. geçen yılki "Smırlar
ve Ötesi" başlıklı ilk etkinlige sınırların
hâlâ irdelenmekte olduğuna dair bir gön-
dermede de bulunuyordu. Her ne olursa
olsun Türkiye'deki genç potansiyelin ce-
saretli çıkışlanydı buradaki işler.
Ancak bu cesaretin tereddütlü noktala-
n yok muydu? Elbette vardı. Öncelikle
gençler burada. disiplinler arası ilişkileri
destekleyen bir etkinlik olması dolayısıy-
la, deneyseilik adına plastik dilden uzak-
laşabiliyorlardı. Kımileri plastik dilin ge-
reğine bile inanmıyordu. Hiçbır zaman
akademık bir bakış açısımn gerekliliğıni
söylemiyoruz.
Ancak gerçekten de, sanatın evrensel.
sarsılmaz plastik değerlerine inanmaları-
na rağmen kimi gençler, belkı bilerek bel-
ki debilmeyerek budeğerleri hiçe sayıyor
gibiydiler. Kimisi mekân sorununu (plas-
tik anlamda) yeterince önemsemedi ya da
işler mekânda cılız kaldı, oysa nesnelerin
mekândaki doygunluğu. hacimliliği ve
modüler anlatımlarda da ritim ol-
gusu dikkate alınmalıydı. Hazır
nesne kullanımındakı işlerde de
nesnenin "kitsch"liği gözden kaç-
mamalı. o nesnenin
u
ldtsch*'liğini
giderecek artisan yön hayli göz
önüne alınmalıydı. Her şeye rağ-
men gençler etkinlikte kendilerini
tartma imkânı buldular ve çağdaş-
lan arasında kendilerini belirleye-
bilmeye çalıştılar. Şüpnesiz katı-
lımcılar. işlerinı destekleyecek kı-
sa açıklamalan katılım formuna
eklemişlerdi, hatta kimı işlerin bu
açıklamalara da çok ihtiyacı vardı.
Ancak katalogda yer sıkıntısı ol-
mamasına rağmen açıklamaların
neden orada yeralmadığını pek an-
layamadık.
Temmuzun kavurucu sıcağına.
ölü sezon olmasına karşın.
PSD'nin özverili organizasyonuy-
la ve hayli yoğun katılımıyla ger-
çekleştirilen Genç Etkinlik-II'nın
işaret etriği çok önemli bir şey da-
ha vardı: Başvuranlan ve sergile-
nenleri sayıca birlikte düşünürsek,
Türkıye'de plastik sanatlar alanmda sayı-
lan giderek artan gençler. onca parasızlık-
lanna karşın sanat yapmaya çalışıyorlar
ve bugün Türk sanatına kuşkuyla bakan-
lann önyargılannı kınyorlar. Gençler. bu-
rada. gelecekteki Türk plastik sanatlarının
nabzını belırleyen taze dinamiklerı oluş-
turur gibiydiler.
Tabii. gençlerin seçilmiş olmanın ver-
diği rahatlıkla "Artık oldum" gibi bir
umursamazlık hissinden kurtuldukları.
kendilerini ve çevrelerini ancak sanat yo-
lu> la sorgulayabildikleri ve sanat ıçın hep
v ar olmayı göze aldıklan oranda. bu dına-
miğın tazelığini koruyabileceğini de unut-
mamak gerekiyor.
lı perspektifler elde ettim: çok de-
ğerli insanlarla tanıştım. Yazmamın
nedeni ise yaşam içerisindeki yitik-
liğim. Ya da topyekûn yitikliğımiz.
Bu yıtiklik beni korkutmuyor. tam
tersi ondan güç alıyorum. Bunun.
içinde yaşadığımız ortamdaki bir ya-
nılsama olması en büyük dilefiimdi.
ancak yeniden ve hep yeniden üreti-
len baskılarla bunun bir 'gerçek' ol-
duğunu en nihayet anladım. Bu, üs-
tü paçavralarla sıvanmış gerçeklik
içerisinde var olmaya çalışıyorum.
Ve yazıyorum. yazacağım, bundan
eminim.
- Mne kadın sorunlarından soz
açarsak, nasıl taşınıyor öv küye bu so-
runlar?
IPLİKÇİ- Yaşıtlarımla konuştu-
ğumda Türkiye'de yaşıyor olmak di-
yoruz. asıl sorun bu.
Ancak bunun bir çag sorunu oldu-
ğunu da bilmek gerekiyor. Kadın so-
runu, diyoruz. ama bu bir yaşam so-
runu. Öfkeliyiz diyoruz. ama pek de
birşeyyapmıyoruz. Hadiyapalını di-
yoruz. arkası gelmiyor. Böy le bir kı-
sırdöngünün içinde yaşayıp gidiyo-
ruz. Yazmak bu noktada bir kez da-
ha 'asıl olan' haline dönüşüyor. Yaz-
dıkça öfkev i boşaltmak. hüzne yenil-
memek dayanak oluyor. Evet. her şey
kötü gidiyor. ama vanm diyorsunuz.
- Bir sö> leşinizde, kadın öykücüle-
rin iç dökme geleneğinden söz etmiş-
siniz. Siz de bu geleneğe dahil ediyor
musunuz kendinizi?
İPLİKÇİ- Bu noktada bir iç dök-
me geleneğine takılıp kalmamanız
olası değil. Çünkü şimdiye kadar si-
zi pek dinlememişler. her şey iyi den-
miş size. sakın ha diye tembihlenmiş-
siniz. Sonuçta. her şeyin yanlış üze-
rine kurulmuş olduğu bir söylemde -
karanlık gözü görmüyor-, kendi etik
anlayışım içinde yanlış yapayım,
kendımi anlatayım. diyorsunuz. Hiç
değilse buözgürlüğümolsun. Neden-
leri ortada bir süreç. Bu yüzden bir iç
dökme pratigi. ama şımdilik.
- Türkiye'de feminist vazın gelene-
ği >ar mı sizce?
İPLİKÇİ- Türkiye'de bir feminist
yazından söz edebilir miyiz? Bunu
epey düşündüm. Bence yanlış bir
saptama var. Feminist yazın deyince
akla ilk başta cinsellik geliyor. Cin-
sellik büyük bir sorun. ama iş bura-
da bitmiyor. Birşeyi aklarken: başka
birdetayı kaçırabifirsiniz elinizden.
Kavramlar birbirinin içine bu ka-
dar girmişken. her şeyi tek tek ayık-
layabiImeniz oldukça zor görünüyor.
Örneğin pornografi kötüdür derken.
genel geçer kurallann sizi ne kadar
çıplak. yersiz ve yurtsuz bıraktığını
atlayabilirsiniz. Vepomografinınas-
lında bunun ne kadar da ufak birpar-
çası olduğunu. Bu yüzden ormanı
görmek gerekiyor. Ormansa karan-
lık ve 'miş' gibi olan usturuplu deh-
lizlerle size geçit vermiyor. Ne kadar
çaresizim deyip dönüp kendinizi suç-
luyorsunuz sonra. Işte bir kadın ola-
rak ya da bir insan olarak yazmaya
başlamanın "ben o kadar dasuçlude-
ğUim"e vardığı nokta tam da burası
oluyor. Bunu dediğinizde artık. kara-
tavuk olmaktan da utanmıvorsunuz.
- Peki, >a geleceğe ilişkin unıutlar?
İPLİKÇİ-Gelecek beni o kadar il-
gilendirmiyor. Kuşak olarak geçmi-
şimiz neydi ki geleceğimiz o olsun
diyorum. Ama zaman boyutunda tap-
tığım bir dilim var: O da •şimdi". Da-
yanmayı ögrendik; şimdi çölün orta-
sında yürümeliyiz. Kadın. erkek fark
etmiyor. Bu kadar boyumuzu aşan
hüzne ve yenilmişliğe karşı yürüme-
li. Başka seçeneğimiz var mı?
ALINTILAR
TAHSIN YUCEL
Sonuncu
Bisiklet yarışçısı Martin'in katıldığı tüm yarışlarda
sonuncu gelmek gibi bir kusuru vardır, ama böyle
ufak tersliklerden yılacak adam değildir. Her yarışın
sonunda, izleyicilerin "Yaşa Martin! Sen de sondan
birincisin!" türünden sözlerle dalga geçmelerine ku-
lak asmadan, umutla geleceğe hazırlar kendini, bir
sonraki yarışta önden birinci gelme umudunu hep
sürdürür. Kendini tüm varlığıyla uğraşına adamak için
eşini ve çocuklarını bile bırakır. Bir gün, kim bilir han-
gi yarışta, bisikletinin lastiğini onarırken, yanında kı-
zı, kucağında yeni kocasından olma oğluyla, karısı
başına dikilip de olanı biteni anlattığı zaman bile, her
şeyden önce bir bisiklet yarışçısı olduğunu unutmaz.
hemen işine döner. Böyle sürüp gider yaşam, Mar-
tin gittikçe yaşlanıp yıpranır, bısikleti de öyle. Bu yüz-
den yanşları da günlerce, haftalarca, aylarca geriden
izlemeye başlar; gene de arayı kapatmaktan söz eder
hep, "Ne olursa olsun, iyi bir bisıkletim var, bu. ba-
kımdan yakınacak değılim", diye söylenir ve birinci
gelememış olmasına sürekli şaşar. En sonunda, bir
kamyon kendısinı yolun ortasına fırlattığı zaman, son
soluğunu vermeden önce, "Arayı kapatacağım" di-
ye söylenir.
Işte size Marcel Ayme'nin 'Sonuncu'sunun çok
kısa bir özeti. Ama ben ikide bir, tüm ayrıntılarıyla
anımsarım bu öyküyü. Geçen gün (23.7.1996), Cum-
huriyet'te, Esat Kıratlıoğlu'nun, DYP'nin Genel ida-
re Kurulu'na alınmayışı konusunda gazetecilerle yap-
tığı konuşmayı okumaya kalkıp da aylar önce bir ga-
zeteciyle yaptığı dillere destan yüzme yanşını anım-
satarak 'fizik yönden 25-30 yaşındaki gençlerden
daha güçlü' olduğunu, kafa yönündense. yabancı
gazeteleri izleyerek kendini sürekli yenilediğini kesin-
lediğini görünce, Martin'in serüveni gene tüm ayrın-
tılarıyla canlanıverdi belleğimde. Arada tam bir ko-
şutluk bulunduğundan mı? Hayır. Tanrı'.ya bin şükür,
Esat Kıratlıoğlu'nun ardında en azından kazanılmış
seçimler var, ama Martin'in olaylann anlamını bir tür-
lü kavrayamamaktan gelen o çocuksu. o an ve say-
dam şaşkınhğı kımilerinin 'kurt politikacı'diye nitele-
diği Kıratlıoğlu'nun konuşmasında da çıkıyor karşı-
mıza: örneğin, Kıratlıoğlu, partisinin 'genel idare ku-
rulu'na alınmaması konusunda. "Genel başkan na-
sıl bunu yaptı, anlamış değilim, hâlâ da inanamıyo-
rum" dediği zaman, Martin'in her yarıştan sonra bir
kez daha yinelenen çocuksu şaşkınlığı yüreğimizi
burkuyor. Üstelik. bu şaşkınlıktan bize de bir şeyler
bulaşıyor; biz de. elimizde olmadan, kurt politikacı-
mızın partisinde kendisinin de katkıda bulunduğu iş-
lerin nasıl yürüdüğünü görmemiş, bayan Çiller'in
oturduğu başkanlık koltuğundan bir daha kaldırıl-
mamasının çevresindeki kişilerin her an bırbirleriyle
değiştirilebilecek birer vidaya dönüştürülmesine bağ-
\ı olduğunu kavrayamamış olmasına şaşıyoruz. Par-
tisi bayan Çiller'in kişiliğinde imgeyi seçtiğine, bunun
sonucu olarak, kafa ve bedence genç kalmak bir an-
lam taşımadığına göre, bu görevde bunca süre ka-
labilmiş olmasına şaşmamasına da, eski günlerı
anımsatan soyadının bile genel başkanını kendisin-
den uzaklaştırmaya yeterli olduğunu düşünememe-
sine de.
Kurt politikacının hem kahraman, hem ozan kis-
peti kuşanarak "Niye yıpranıyor Kıratlıoğlu, hırsızlı-
ğından, uğursuzluğundan mı? Hayır, genel başkanı-
nı ve partisini savunuyor diye" biçiminde yakınması
da hem çocuksu bir şaşkınlığı dile getiriyor, hem de
hıç mi hiç beklenmedikliğiyle şaşırtıp hüzünlendiri-
yor insanı. Öyle ya, Çiller'in hem eski, hem yeni dün-
yada başdöndürücü bir hızla çoğalan taşınmazları-
nı, örtülü ödenek açmazını, sürekli ayak değiştirme-
lerini ve onun her şeyine alkış tutan partisini savun-
mak, ister içten olsun, ister baştan sona saptırma-
ca, yıpratmaz da ne yapar insanı? Ayrıca, böyle bir
görevden azatlanmak bir tür ödüllendirme sayılmaz
mı?
Işin ilginç yanı, Kıratlıoğlu göründüğü kadar dauy-
kulu değil: "Parti inanıhr, güvenilir, fikir üretir olmalı.
Şu ana kadar kaçmaktan kovalamaya fırsat bulama-
dık. Partinın içinde vefalı olanlar, sadık olanlar tasfi-
ye edildiler. Partiyi tehditedenler, genel başkanı teh-
dit edenler makama gelirler. Ben olayım da parti ne
olursa olsun diyenler makama gelirler. Bunlar inan-
dmcıltğı ve güvenılirliği yok eden unsuriardır", diye
bildiğinegöre, partisinde işlerin nasıl yürütüldüğünün
aynmında; bugüne dek nasıl bir partiyi ve nasıl bir ge-
nel başkanı savunduğunu biliyor: 'genel idare kuru-
lu'na alınmasını önleyen kişinin Cindoruk'un 'Şef-
tali Güzeli' diye adlandırdığı çok sevgili genel baş-
kanından başkası olmadığını da biliyor. Bu durum-
da, bilmediği, bilmek istemediği tek şeyin kendisinin
de şu "Ben olayım da parti ne olursa olsun diyen-
/er"den olduğu anlaşıhyor. Bir de bundan çıkan so-
nuç: 'Genel İdare Kurulu 'na yeniden seçilmiş olsay-
dı, Kıratlıoğlu, bildiklerini kendine saklayacak. tüm
bedensel ve düşünsel gençliğiyle partisini ve genel
başkanını savunmayı sürdürecekti. Bu koşullarda,
'makamla takas edilmez şeref savı altmışından son-
ra gençlik taslamaya benzese bile.
Kıratlıoğlu'yla Martin karşıma aday olarak çıksay-
dı. ben oyumu Martin'e verirdim.
49 Yayınevi ve İstanbul Kültür
Sanat Rehberi Internefte
İstanbul (l'BA)-Türkiye'nin öndc gelen kırk dokuz
yayınevi ile Istanbul'un kültür sanat rehberi
uluslararası bilgi ağı Internet'e girdi. 'Prizmanet Video
On LineTürkiye' adlı kuruluş. ülkemizdeki 49
yayınev i ve Toplumsal Arastırmalar ve Sanat Vak.fi ile
işbirliği yaparak. bu kurukışlann ürettiği kültür-sanat
ürünlerini Internet'teki Uluslararası bilgi ağına
aktardı.'Kitap Kurdu' adını taşıyan ser\ is. 49
yayınevınin roman. öykü. şiır. tiyatro. çizgi. deneme,
mektup. anlatı. bilim-teknoloji. tarih. anı. inceleme.
hiciv-mizah, sanat. bıyografi. ev. aile. toplum. moda.
hobi. sağlık ve bulmaca türündeki yayınlar ile
ansiklopedi. sözlük. rehbergibi başvuru kıtaplannı.
yabancı dil yayınlarının en son listelerini heray
İnternet'te yay ımlayacak. Aynı zamanda Toplumsal
Araştırmalar ye Sanat Vakfı ile yapılan işbirliği
çerçevesinde Istanbul'un kültür sanat haritası da
veniden düzenlenecek ve bu yolla kültürel etkinlikler
İnternet yoluyla sanatseverlere ulasabilecek.
BUGUN
ENKA \AKFI YAZ ETKİNLİKLERİ kapsammda
saat 21 15'te Haldun Dormen'in vönettiği ve İstanbul
Büyük Şehir Belediyesı Şchır Tiyatrolan'nın
sahnelediği 'Bu Gün Gıt Yarın Gel" adlı oyunu
izlenebilır.
CONRAD AÇIKHAVA SİNEMASI nda saat 22 00 de
'Oniki Maymun" adlı film izlenebilir.
SAHAFCAFE KLLTÜR MERKEZİ etkinlikleri
kapsamında saat 19.00'da Öykü İşliğinde Behçet
Çelik'in "Öyküde Uyku" adlı söyleşısi yer alıyor.
RÜMELİ HİSARI KONSERLERİ kapsamında saat
21.00'de Kayahan'ın konseri izlenebilir.