05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 AĞUSTOS 1996 ÇARŞAMBA 14 KULTUR Alternatif çıkışlara kucak açan, koruyan, tiyatronun iletişim dilini kullanan herkesi destekleyen biri Tîyatrocularııı annesi: EBen Stewarl E.MRE KOVUNCIOĞLL La Mama Topluluğu. 35. yılını kutluyor bu > ıl. Toplulueun kurucusu Ellen SteMart, 6O'Iı ve 7Ö'lı yılların alternatıf çıkışlanna kucak açmış, korumuş. kimlik. coğrafı sınır. cınsiyet. renk. dın aynmına gıtmeden dünvada. tıyatronun iletişim dılınj kullanan herkesi desteklemiş biri. Ve halen de aynı çizgideki riyarroların "annesi" olarak tanımlıyor kendıni. La Mama Topluluğu. 8-9 ağustos tarihlerinde Darphane'de Tarih VaktVnm düzenledığı kültür etkinlıklen kapsamında iki gösfenleriyleyeraldı Dans opera tanımlanyla sunduklan ılk gösterı "Mytos Oedipus'da beklenenin çok üstünde izleyıcı \ardi Kalabalık. oyuncuların sahneye çıkış vollarını kapatınca Ellen Stewart. "Giriş- çıkışlan serbest bırakmazsanız gösteri başlayamaz" anonsunu yapmak zorunda kaldı. ftiş kakış. ızleyicilerin çoğu ayakta olmak üzcre zorluklarla ilk giinun gösterisı ızlenebıldı. Trajık durumun sorgulanmasıııdan öte. daha çok destansı )a da mitolojık hıkâyesi öne çıkarılmış bir oyun izledik Grubun ertesi günkü dans gösterileri "Geranos", Istanbul'da yağan yağmur nedenivle sanıyorum (!), ilk güne göre daha rahat izlenebilirdurumdaydı **Geranos"ta. *\fytosOedipusv> a göre daha soyut \e daha kavramsal bir dil kullanımı tercıh edilmış. beden dili çok daha ön planda tutulmuştu. ikinci gösteride sahnede nesne kullanımı ve bu kullanım bıçımının yoruma hızmet ediş) etkıleyicıydi. İkincı gösterinin hemen aıdından gece. La Mama Topluluğu. otobüsle Makedonya'ya dogru yola koyuldu. Italya'dan Türkiye'ye gelen ekip. Makedonyada bugünlerde süren Ohrid Festıvali'ne katılacaklar. Oradan Hırvatistan'a Dubrovnic Festivali'ne. ardından da Sırbistan"dakı BtTEF'e ve sonra da L a Mama Topluluğu'nun çıkış noktasını ise şöyle açıkhyor Ellen Stewart: "Dilini ya da seni anlamayan insanla ilişki kurabilmek. benim için tiyatro bu demek. Aynı zamanda da, izleyiciye bir şey söylemeden. anlatmak; yani göstererek." Türkiye'den bugüne dek hiç resmi davet almadıklannı belirten Ellen Stewart, kendi kendilerini davet ettiklerini söylüyor: 'Türkiye'yi sevdiğimizden geldik, buradaki insanlan, dostlanmızı, İstanbul'u çok seviyoruz." A ssos Festivali'ne elinden gelen desteği vereceğini vurguluyor: "Çiinkü bu festival hem La Mama anlayışının devamıdır hem de gelecekte Türkiye için çok önemli bireksiği doldurabilir, bir gösteri sanatları merkezine dönüşebilir." Vıyana "da Art Carnuntum'da gösteri >apacaklar. Kısaca; yaz aylannda festival festıval dolaşıvorlar Söyleşiyi. Ellen Stevvart'ın oteldeki odasında yapıyoruz. Sık sık telefon geliyor. ıster istemez kulak misafirı oluvorum. Telefonda davet davet üstüne aiıyor. La Mama. Ama şöylesinden. "Tavuk hasladım. açsan, beraber yiyelim", "Provadan önce, sana biraz İstanbul'u gezdireyim" ya da uluslararası bir telefon, kınk . kolunun durumunu soruyor. Arayanlann çoğu İstanburdakı \e dığer ülkelerdeki La Mama'cılar. Dostluk agı dıye düşünüyorum. tıyatronun en temelınde duran ve genelde üstü bıraz tozlanmış olan. İlk soruyu o soruyor. (Stewart)- Nasıl buldun' (Emre) - Türkıye'dekı La Mama ekibinde çalışmış sanatçılardaki ortak noktalan görebildim. Sanıyorum, yine o insanlar aracılığıyla Türkiye'deki gösteriniz gerçekleşti. ELLEN STE\\ART - Ev et. Beklan (Algan), Ayla (Algan), Hüseyin (katırcıoğiu). Selçuk (Günşık), Cül Oemir, hepsı La Mama'nın ekıbindendır. Onlar La Mama için hem New York'ta hem İstanbul'da çok uğraş verdıler. Beklan \e A>la yıllarca anlayışımızı Türkiye'de gençlere gösterdi \e tanıttı. Nev\ York'ta "Yunus Emne'de beraber çok \erimli çalıştık. Selçuk'un yaptığı o muhteşem kostümlerolmasaydı. gösteri bu kadar ba^arılı olmazdı dive düşünüyorum. Örneğin. Zişan liğiırlu da bu vıl Nevv Görünmez çizgiyi görünürkılmak... 2. Magosa Şenliği 'nde, küratöHüği'müAli Akay 'ınyaptığı'Azınhk'sergisiAkkule Sanat Merkezi 'nde açıldı • 'Azınlık' başlıklı çağdaş sanat sergisinde Hüseyin Alptekin, Nilüfer Ergin. Şeyma Reisoğlu Nfalça. Emre Zeytinoğlu. Müşerref Zeytinoğlu \e Akın Nalça'nın işleri yerahyor. Baudrillard'vari bir minerolojiden, milli sınırlara mücadele biçimlerine, cins kimliklerine doğru uzanan bir çizgide sanatçılar kendi bakışlanyla kavram arasında bulunan görünmez çizgiyi görünür kılmaya çalışıyorlar. ALİ AKAY Kürehelleşen dünv anın post-endüstriyel \e post-kolonıal dönemınde, ulus-devlet- lerın homojen bütünlüklennın ıçındeerıt- tığı azınhklar. toplumları kum tanecıklerı gıbı atomıze etmekte. Bastınlan kımlıkle- rın. kültürlenn ve cıns kımhklerının gerı dönü^ü azınlık-oluş şeklınde tezahür et- mekte; 1 7 89"la başlayan süreç ulus-dev le- tı mevdana çıkarırken. kadını. deiıyı. ço- cuğu haklarıy la karşı karşıya bıraktı. Ama bu mesafeli bir yüzleşmeydı. Bastırılan kültürler ve diller homojen bırmillı kımlıgı vedılı olu^turmayaçalış- tı. Moderleşmenın yarattığı bu durum. mo- dernın toplumsal bıleşkeîerınin çözülme- sıyle kımlık taleplen halınde ortaya çıktı. Susturulan dıl. kültür ve cınsıyet bütün hallerıyle bir oluş çızgısıne gıımekteler. Olmayanı.oluşa sokmayaçalışırken. ofan üzerınde en reaksıyoner yenıden yerıne yurduna dönmeler her gün yaşadığımız. ızledığimiz veya eylemegeçirdığimız ha- reketler. Azınlık-oluş nedir? Azınlıkların gerı dönmesıyle ılgılı olduğu hadıse tam bir yersızyurtsuzlaşmayı da gündenıde tut- maktaiiır. Sayısal oîarak çok olaöıleceğı gıbı. az olan bir grubu da ıçerebılır. An- cak her şeye rağmen azınlık-oluşun kaçış çızgılen>le. göçebehklerle ılgılı olduğunu ıleri sürebılinz. Dağılan. kendıni kum ta- necıkleri gibı çözerken avnı zamanda var olduğu. ait olmaya maruz bırakıldığı ço- ğunlugu da. onun kültiırünü de dılını de ıçmden mayınlayan bir hareketin adı azın- lık-oluş. Çağdaş sanat sergisi Azınlık: Bütün bu sorunlan kendi perspektıflennden okuya- rak.görselleştıren sanatçılann çabasından mevdana gelmekte Baudrillard'vârı bir mıneralojıden. mıllı sınırlara mücadele bı- çimlerıne. cıns kımlıklennedogru uzanan bir çizgide sanatçılar kendi bakışlarıyla kav ram arasında bulunan görünmez çizgi- yi görünür kılmaya çalışıyorlar. Hüseyin Alptekin Akkule'de kurduğu üç düzenlemesıyle sergının temasına doğru- dan. dolaylı ve kendi yaşantısından hare- ketle yaklaşmaya çalışıvor: 1- "Celebritj*' Kıbn-. adasıyla doğru- dan. sembolik ve popüler bir ilişkiyi il- lüstre eden "tngiliz KraSjet Ailesi" men- suplarını (Kraliçe Margaret Prens Char- les ve Lad> Diana'nm Kraliyet Eviilığı) Kıbns Türİc Federe Devletı Posta Pullan vasıtasıyla tişörtlerinın üzenne taşır. Bir azınlık zümre olan meşhurlar. popüler ve çoğunluğun gıysısı olan tışörte geçerler. Puî zarfı. ımaj tışörtü taşır. (Sıyası boyut- tan popüîer mıtolojıve gecilır.) 2- •*C\rus Ikona" İkincı düzenlemede yıne bir Kıbns puluvardırve 1964'teuyar- İanan bir u azmlık" damgasını taşır. Jngı- lızce. Rumca. Türkçe onak Kıbns ıbare- sıyle bir tişörtün üzerine bü> ütülen pulda özel bir danıga vardır. Bu damga bırlıkte vaşavan ıkı toplumdan azınlık olanını im- İer. Pulun üzermdekı adadan alınan antik bırmekân Kıbrıs'la ılgilisıyasi azınlık ol- gusunu tanhsel geçmiş planına referansla Müşerref Zevtinoğlu, 'Sistemin Şarkılan' adlı çaJışnıasında, ulus de\letlerinin homojenleşme dönemlerinde bastırılan ve günümüzde kimlik politikası olarak geri dönen cins knnHkl^rimtı dekonstrüksivonunu oörselleştirmeje çalışıvor (vanda). Hüsevin Alptekin. üç düzenkmesivle serginin temasına doğrudan, dolav lı ve kendi >aşantısından hareketle vaklaşma\a çalışıvor. 'Celebrity" Kıbns adasıvla doğrudan, sembolik ve popüler bir ilişkivi illüstre eden 'İngiliz Kralivet Aifesi* mensuplannı Kıbns Türk Federe Dev leti Posta Pullan vasıtasıvla tisörtlerinin üzerine taşır (altta). ıkon tarzı bir duzonlonıevle konu edinir. Damgalı pullu tışört kale duvarı ıçındekı oyukl>ırgözdebedensızdurur. Dıgergöz- lerdekı pilli mumlar sahte bir gerçeklik duygusuyla onu çevreler. 3- "Artist in Summer Depression" Üçüncüdüzenlemebu ışe bıtışık kapalı ve loş bir mekândadır. Sanatçı burada kav ra- ma kendi vaşantılanndan hareketle meka- na özel (sıte-specıfic) bir ış kurarak vak- laşıjor: Vlekân Kıbns'tır. Magosa"dır, Ka- le'dır. Kale'den seçılen bu mekândır. Sa- natçının bırbırını takıp eden ser- gılerınde bazı vaşantılarını açımladığı malzeıneler sergıler arası azalarak. varlıklarını sür- dürüyor. Buradaki bu işı sanat- çının bir öncekı sergisinde konu edındığı bir "azınlık" olarak •'Sanatçının Depres>onu"nun bir bakıma devamıdır. Beyaz masa örtüsü. bev az porselen ta- baklaı ve kendınden enerjıyle vanan sunı. kıtsch mumlar ve pembe bırplastık top. Bu düzen- lemedekibevazmınımalızm loş mekânda. kendi cılız ışığıyla pembe bir dünyanın plastık sem- bolızmınde azınlık temasını bir sanatçı valnızlığı olarak sorgu- luyor "Dilsiz Harita" adlı bu ışte Nilüfer Er- gin, bır y üzeyde bir dünya harıtası üzerın- de \erş üzü coğrafyasının parçalanmış. bö- lünmüşbırkentını ışaretederkendığeryü- zeyde "anavatan" ıle dıştakı azınlık top- luluğu arasındakı ilişkınin okuma notları- nı sırahyor. Mıllıyetçı politikalara maruz kalmış Kıbrıslıhk kınılığını gündeme taşıyor. "Pasaportta Bir .Azınhk, Azınlıya Bir Pa- saport" adlı çalışmasında Şevma Reisoğ- lu NaJça. KKTC'yegiriş-cıkışlarda kimlik vepa- saportun vanında damgalanan kâğıtlarla. durumun trajikomik halmı ortaya ko>ar- ken. meselenın venıden açığa çıkanlıp ko- nuşulması ıstencını dile getırıyor. Ulus kımliği. meşruluk ara>ışı ıçinde hertürlü ayrışık bireyi azınlık konumuna itiyor. EmreZe\iinoğluu Onlarlçerdeler-On- lar Jçindeler"' adlı ışınde şöyle söylüyor: **Homojenleştirilme>eçalışılan kültiirelya- pıda, "kımlık lerdeçeşitlilikJerini.vitiriyor. Her riirlü vaşanısal elemamn. artık basit bir benzeıiiğe indirgenmesi söz konusu... Kendi karakterini vansıtan öğeler, ge- nelieştirilmiş kültürel-kimlik içinde azın- lık' dummuna dönüşüvor. Onlar kentte gizlenmek zonındalar. Bu yüzden karşı- mıza pekaz çıkarlar ve ancak kimi işaret- lerle kendilerini ortava kovabilirler. Vaşa- dıklan mekânlara ve toprakJara, çoğun- luk' kadar ortaktırlar, ama bu gerçek >al- nızca bir isaretle \ uruulanabilir. Bu işaret, "azınlık" kimliğini imleven bir ev' ya da bir "ta^'tanibaretolabilirve yine onlar giz- lenmektedir." Müşerref Zeytinoğlu "Sistemin Şarkı- lan" adlı çalışmasında: "l'lusdevletterinin homojenleşme dönemlerinde bastırılan ve günümüzde kimlik politikası olarak geri dönen cins kimliklerinin dekunsthiksiyo- nunu görselleşn'rmeye (alıştığım yapıtım- da. Batı metafiziğini ikili karşıtlıklar üze- rine kurııJu olan alışkanlığını yeniden ele alan tins kimliği poiitikalannı çözümleme- yeçalışnm"dıvor. Burndakadın erkek şek- iınde örneklendırılecek olan yaklaşım; bu ıkılı karşıtlıgın ıçinde. kadın konumunu hem sorunsallaştınyor. hem de ıkılı karşıt- lığın dışladığı melez olanı. transseksüeiı yenı azınlık bıçımlen olarak gündeme ge- tırıyor. Bu yapıtta post-kolonıal dönemın diı>lananların bu ıkılı karşıtlıklar üzenne oturulamayacağı söz konusudur. Akın Nalça ıse: ".Azınlık kirnliğinin bir oluşum sürecinden geçerek, kendi etnik kültiirel yapısının. bazen çoğunluk bile ol- nıayan (politik. askeri. ekonomik v b.) baş- ka bir (bieime) kimliğe dönüşerek oluşan bu durumun sayısal olarak değeriendiril- diğinidüşünüyorum. Çoğunluk olarak gö- riinen karmaşık yapının ise, kendi içinde de azınlık gibi görünmeyen ama azınlık olan kendine ait fakat büyük farklılıklar- dan oluşan gruplar hatta bireylerden oluş- tuğunu görüyorum. Vakından veya uzak- tan göriilebilen bu dunımu birriirerozyo- na benzetiyorum. Binlerce yıldır var oîan bir taş ya da bir midye kabuğu ya da bu- güne ait bir yapı malzemesinin kum tane- sine dönüşümü sürecinde başka bir kimli- ği de oluşturduğunu gözlemlerken bu yeni durumun (çölleşmek) başka bir erozyona da varabildiğini düşünüyorum*' dıyor. York'ta "Dervişler" adı altında çok başanlı bir gösteri hazırladı. Doğu müziğini ustaca yorumlavan Japon Cenga Ito gösterinin müziğini besteledi. I992de Hülya Karadeniz in aracılıgıyla Hüseyin Katırcıoğlu'yla tanıştım. Onunla Italya'da uzun süre çalıştık. Hem oyuncu hem de yönetmen olarak. La Mama topluluğu'ndayer aldı. istanbul'da gerçekleştirdığımız gösterilenmizin tüm sorunlarını o çözdü. Şimdi de Türkiye"de bızımle yaptıgı işlenn devamı olarak Assos Gösteri Sanatlan Festıvali'nı düzenlıyor. İlkındede yanındaydım. şımdi deyanındayım. Assos Festivalı'ne elımden gelen desteği vereceğim. çünkü bu festival hem La Mama anlavışınm devamıdır hem de gelecekte Türkiye ıçın çok önemli bireksiği doldurabilir, bır gösteri sanatlan merkezine dönüşebilir. Destekleyeceğim. çünkü bu festival şu anda ülkenızde ilgi görmüvor, finansal sorunlaryaşıyor. Assos Festıvali. genç Türk sanatçılan için büyük birolanak aslında. Sanatçılar >aptıklan işi göstermek için festivale katılmıyorlar. orada festival için bır üretımde bulunuyorlar. Ortak üretime açık olması ve üretımin desteklenmesi benım için çok önemli. - Ekibinizin ve sizin Türk gösteri sanatlanna desteği yadsınamaz. Peki, ekibinizi resmi olarak Türkive'ye kim da\et etti? ELLEN STE\VART - Kimse. ben kendi kendımı davet ettim ve hepimiz bu gösterileri yapmak için cebimizden ödeyerek Istanbul'a geldik. Biz hep davetler alırız ve bu nedenle seyahat edenz. ama Türkiye'den resmi bir davet bugüne dek gelmedi. Türkiye'yi sevdiğimizden geldik, buradaki insanlan. dostlanmızı. İstanbul'u çok seviyoruz. Ekıbimdeki 26 kişiye sordum. "Istanbul'a gitmek ister misiniz?" dıye. onlar da "Evet" dedi ve böy iecc geldik Çok güzel bir şehir. Cumhurbaşkanınızın isteğiyle Nevv York'ta Türk oyuncularla "Vunus Emre"yi sahneye koydunı. -Ajna hiçbir zaman Türkive'ye resmi olarak davet edılmedım. Benim dünyanın her verinde dostlarım vardır. Aslında o dostlar sayesinde Istanbul'dav ını. - Dostluk her şeyden önce geliyor, değil mi? STEV\ART - Bızim işimız bu. Dilini ya da seni anlamayan insanla ilışkı kurabilmek. benim için tiyatro bu demek. Aynı zamanda da, izleyiciye bır şey söylemeden. anlatmak: yani jjö,jtererek, Bu La^Marna ^. _Mm-_ _._ Topluluğunun çıkış noktası. - Oyuncularınızı. daha doğrusu ekibinizi nasıl oluşturuyorsunuz.' STENVART- Yalnızca, bizden biri olmayı istemek ekibe dahil olmak için yeterli. Burada gördüğünüz La Mama Topluluğu'nda. be\az Amerikalı. siyah Amerikalı. Türk. Çin. Italyan. Yunan. Koreli, Japon. Hırvat. Kanadalı. Fılipinli sanatçılar var. Eğer bir sanatçı bizden. buradaki ınsanlardan bıri olmak istıyorsa. kendmı başkalarına anlatmak için yollararıvorsa, kendı kültür öğelerınden yararlanarak evrensele açılmak istıvorsa bunu bızımle bırlıkte yapabılır. - İstanbul'daki gösterileriniz oldukça kalabalıktı. Siz, memnun musunuz? STEN\ART - Evet. ılgiden çok memnunum. İlk gösterimiz "Mjthos Oedipus". 11 yıl önce Delphi Festıvali için sahneye kondu. İkıncisi ise, geçen yıl ekibimizdeki genç bir sanatçı tarafından hazırlandı. Ikisini de izlediğimizde La Mama Topluluğu'nun içinde varolan ıki nesilden de birer örnek vermek istedik. oyunlan buna göre seçtik. Yalnız gösterılerımız sırasında beni çok rahatsız eden bir olaydan da bahsetmek istiyorum. Tarih Vakfı'nın bizim gösterimizi izlemeye gelmış ınsanlara. hafta sonu Darphane sergisıni görebılecekleri bir bileti satmalannı anlayamıyorıım Bız parasız bir gösteri sunduk ve hıçkımseden maddı sorun yaratacak bır şey istemedik. Eğer Tanh Vakfı kapıda bilet kesip para alacak idiyse, en azından emeğimıze saygı adına bize bır bölümünü venneliydı. Başkasının emeğı üzerinden para kazanılmasının hoş bır şey olmadığını düşünüyorum. Ye haksızlık olarak görüvorum Lmarım ılende olacak diğer gösterilerde ay nı yanlış yapılmaz. Teşekkür ediyoruz. îstanbul Kültür ve Sanat Vakfı, Larry Coryell & Andy Summers & Trilok Gurtu I The Zaıvinul Syndicate'in 7 Temmuz tarihli konserinin gerçekleştiriîmesindeki katkılart için ATA MENKUL KIYMETLER A.Ş.'ne teşekkür eder. internet: http://www istfest.org Festival Spomoru k> O Y A K S İ G O R T A Kurumsal Sponsorİzr EHLAJC BANICASI 'STjtNşut 3. muSLARARASI KULTUR irTJ||t|R||| UE SANAT iSTANBüL . I/AKFI CAZ FESTIVALİ Bu ilan gazetesuı/n katktlarıyla yayınlanmtjtır. DEFNE GOLGESİ TL RGAY FİŞEKÇİ Ham Meyva Yaygın bir türküdür, "Ham meyvayı kopardılar da- lından" diye başlar; sonra da iç burucu bır ezgiyle sü- rer gıder. "Tatsız" bir eylemdir, ham meyvayı kopar- mak dalından. Son yıllarda olgun, yani yumuşak, kokulu, tatlı ve sulu bir şeftalı yediniz mi? Benyemedım. Son yıllarda değil, belki on yıldır ye- medim. Ya mürdümeriğı? Şu günlerde çarşı-pazarda satı- lan kazık gıbı şeyler mı sanıyorsunuz? Şeftalinin nast> bir meyva olduğunu çocukluğum- dan biliyorum. Evimızın bahçesınde ayrı türde ikı şef- tali ağacı vardı. Bin hazıranda olgunlaşırdı, öbrü ağus- tosta. Koparmadan; koklayarak, elleyerek olgunlaş- malarını beklerdim. Sonra köyümüzde, Uludağ'ın doğu yamacındaki Cerrah köyünde akrabalanmın bahçesınde çok gü- zel şeftaliler yetişirdı. Yıllar boyu buradaki şeftalilerın en olgun zamanları olan ağustos ortalarında köyün yolunu tutmuşumdur. Son yıllarda çarşıdan, pazardan ham meyva alıp ye- mekten bıktım. Nedenlerını düşünmeye çalışıyorum kendimce. Olgunlaştığında dalından kopan meyva, ulaşım sü- recinde çurür ve satıcısı zarar eder. istanbul'a şeftali Bursa'dan gelıyorsa en azından olgunlaşmasından iki-üç gun önce dalından koparılacak demektir. As- lında o kadar beklemeye de gerek yok. Bir ay önce- sinden de toplayıp satsanız alıcı hazır. Bursa ovasın- da sanayı gıderek yayıldığından şeftali bahçeleri de eski önemini yitirdi. Kimsenin gözü şeftali görmüyor. Herkes bahçesinin fabrika alanına dönüşmesinı öz- lemle bekliyor. Ova, Kuzey Italya'nm sanayi kentleri- ne benzer bir görünüme büründü. Fabrikalar, büyük satış mağazalan vb. . En son geçişımde bir de gök- delen gördüm, ovanın ortasında ne anlamı varsa? Daha güneyde, Izmir'ı geçince, Torbalı ovasından başlayarak Selçuk ve Kuşadası'na uzanan verımli topraklardaki üreticiler şeftali üretımine yönelmişler- di. Torbalı, Izmir (imanına yakınlığı nedeniyle olsa ge- rek ansızın uluslararası sermayenin yatınm alanı olu- verdi. Opel, Philip-Morris, daha pek çok fabrika ku- ruldu. Bu fabrikalar pekâlâ yine limana yakın daha kı- raç topraklara kurulabilirdi. Tarım için su gerek. Tor- balı ovasında 40 metreye ındiğınizde en nitelıkli su çı- kar. Türkiye'nin kaç tane böyle verimli tarım alanı var? Torbalı ovasının bır özellığı de yıllar boyu Osmanlı Sarayı'nın çiftliği olarak kalmasıdır. Sarayın gereksi- nimi olan pek çok tarım ürünü buradaki çiftlıkten sağ- lanırmış. Ovada o günlerden bugüne yalnızca artık kullanılmayan yol boyunca sıralanmış dev dut ağaç- lan kalmış. Bir de çıftlikte çalıştırılmak için Afrika'dan getırilen kara derilı köleler. Bu insanlar bugün de Tor- balı'nın ikı köyunün nüfusunu oluşturuyorlar. Kuşadası'ndan Dılek Yarımadası Mıllı Parkı'na dek tarım alanlannı yazlık siteler doldurmuş. Her nasılsa kalabılmış tek tuk boşlukta şeftali yetıştırılmeye çalı- şılıyor. Izmir'den, Aydın'dan Istanbul'a şeftali gelmesı da- ha da zor. Kamyonda ve çukur dolu yollarda sallana- rak ikı günde gelecek. Hale ınecek, çarşıya, pazara dağılacak. Hangi meyva dayanır böyle bır serüvene? Hem dıyelım olması gerekenden on beş gün önce toplayıp sattığınızda da aynı para geçiyorsa elinıze ne- den bekleyesirfîz? On beş gunlük faiz ne tutar? • Şeftalını derde derman dedıler Gerçek mı sevdığım sormaya geldım Şeftalıyı bu denlı sevmemın bır nedenı de Karaca- oğlan'dır. Ne çok anlam yüklemiştir şeftalıye. Ruhi Su'nun en sevdiğım uzunçaları da Karacaoglan adı- nı taşıyandır. O hüzunlü ses en çok Karacaoğlan'ı söylerken ıçlenıp coşmuştur bana sorarsanız. Akira Kurosava'nın Duşler filmınin bır bölümünde de yönetmen kendıni çocukluğunda, çıçek açmış şef- tali ağaçları arasında gorür. Bir mutluluk öyküsudür şeftali bahçesı. John Steinbeck ıse Bıtmeyen Kavga ve Gazap Üzumlerı adlı büyük romanlarında Kalifornıya'nın şef- tali bahçelerıne gırer çıkar. Bu bahçelerde çahşan yoksul tarım ışçılerinın hayatlan şeftalilerın düzelteme- yeceği denlı sorunludur. Bizler, ulusça, dünyanın en büyük üç mutfağından birini yaratmış ınsanlanz. Bu lezzet alışkanlığı dilimı- zin ve beynımızin bir yerlerinde yaşıyor olmalı. Ancak böyle bir iz, varsıl ya da yoksul toplumun genış ke- simlerinde görünmüyor. Şeftali bahçeleri azaldı ve uzaklaştı da ne oldu dı- ye sormayın... Ağz:nın tadı bozuk bır ulus olup çıktık. BUGÜIV SÖM.EŞİ MimarlarOdası Yıldız Dış Karakol Binası etkinlıklen kapsamında saat 18.30'da başlajacak 'L'lkemızde yenı şehirleşme ve konut meseiemiz' başlıklı söyleşiye Turgut Cansever katılıy or. Oğuz Özdeıı'ın katılacağı şıir söyleşi saat 19.30'da Sahaf Cafe Kültür Merkezi'nde. ; FİLM Akira Kurosava'nın yönettıği "Dersu Uzala" isimlı film saat 19.00'da Evrensel Kültür Merkezi"nıde ızlenebılır. ŞİİR Aydın Öztürk'ün katılacağı "Şiir Akşamlan' ' saat 19.00 - 21.00 arasında Taranta Babu Kültür ; Merkezfnde. K Ü L T Ü R • Ç İ Z İ K K A M İ L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle