Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 11 AĞUSTOS1996 PAZAR
14 KULTUR
Yedi yıldır Fransa'da danseden Tan Sağtürk, ülkesine dönüyor
'Baleıııizin durumu beıri çok üzüyor'
RAISA EVCİM OBR1EN
İCarşımdagencecik. yakışıklı mı yakı-
şıklı bir genç \ar. Tan Sağtürk. Fran-
sa nın devlete bağlı üç bale topluluğun-
dan biri olan Opera de Nancy'de ömür
bovu kontrat almaya hak kazanmış 12
dansçıdan biri. bır Türk delikanlısı...
Fnnsız basınında "Smirna'dan (İzmir)
geten güneş" olarak tanımlanmış. yete-
neUi, bir o kadar da ıdealist bir sanatçı.
Tan. 5 Şubat 1996'da AKM büyük salo-
nunda düzenlenmiş olan "Sanatçısıvla
Dnnyaya Açılan Türkiye" gecesinde
uluslararası başanlan olan sanatçımız
Hülya Aksular'la birlikte ikı pas de de-
ux (ikılı dans) \e bir solo sergilemişti.
Buıılardan birinin koreografisi Tanaaıt-
ti. Tan. Türkiye'de heniiz izlenmemiş
olan "Soude" (Sude) adlı eseriyle geçen
yıl Fransa'da başarılı genç koreograf
ödülünü kazanmıştı.
- Hoşgeldin Tan.seni İstanbul'da bula-
bildiğime çok sevindim. Nasıl oldu da
Tiirkiye'ye gelmeve vakit bulabüdin?
TAN SAGTÜRK - Evet. ben de gele-
bildiğim içın çok sev inçliy im. Turne di-
rektörümüz bu yıl çok yoğun çalıştığı-
mız ve yorgun olduğumuz ıçin bir aylık
birtatil vermeyi uygun buldu. Bu saye-
de buradayım. Bu arada dizimdeki bir
sakatlıği ıvileştirmeye çalışıyorum.
Doktorum. srcak denizli bir ülkeye git-
memi salık \erdı; çok güldüm: tabiı
memnunıvetle. ben zaten Türkünı de-
dim. Çok >a>ırdı. Neyse. ışte buradayım.
- Geçmiş olsun, bu sakatlık neden kav -
naklandı sence? Önemli bir durum mu?
SAĞTÜRK -Teşekkürler. şimdi daha
iyivim, amaeğertatilimbittiğindeyeter-
li birdüzelme olmazsa ameliyat oİmam
gerekecek. Diz kapağını ile ka\al kemi-
ğim arasındaki ligamentler uzamış. bir
kısmı da kopmuş. Şu anda ultrason teda-
\isi uygulanıyor. Sebebi fazlasıyla ağır
birçalışmatempomuzolması. Düşünün.
biryılda 365 gün \ar: biz bu süre içinde
500temsıl>aptık! BunnnlaGuinnesRe-
korlar Kitabı'na girdık. Dolay ısıyia. bü-
tün topluluk elemanlannda sakatlıklar
görülüyor. Dansçıların çoğu en az iki
menisküs ameliyatı geçirmışlerdir. Ben
de Fransa'ya gittığim ilk yıl Le Jeune
Ballet de France"da diğer diz kapağim-
dan bir ameliyat geçirmiştım. Dünyada
ilk olarak bana uygulamışlardı. Bütün
diz kapağımı değıştirerek yerine suni diz
takmışlardı.
- Çok önemli bir ameliyata beıuivor;
bunu neredegerçekleştirdiler? Masrafla-
rı kinı karşıladı?
SAĞTÜRK - Masraflar tabii ki tama-
men Fransız hükümeti tarafından karşı-
lanıyor. çünkü ben devlet himayesinde
dans ediyorum. Fransa'da bir diz hasta-
nesi var, oradayapmışlardı. Ameliyattan
sonra altı ayda iy ileşmemi bekliyorlardı.
ben üç ayda toparlandım. Sonra şimdiki
topluluğuma kabul edildim. .
- Pcki Tan, daha ilk yıldan böv le bir so-
runla karşılaştığına göre. aklınıa şu soru
geliyor; Türkive'de hangi ckolde yetişti-
rildiğini düşünüvorsun. arada ne gibi
farklar vardı?
SAĞTİRK - Türkiye'de önce İzmir
Konservatuvan'nda. sonra yükseğini An-
kara'da okudum. Hocalanm ağırlıklı ola-
rak Ruslar ve Türkler'di. Yani ben Rus
ekolüyle yetıştirildığimi düşünüyorum.
İzmir'de Kourban Khaulov \e tatiana
Khaulova, Ankarada Oleg lliehov, Irina
llichova, Boris Barronnikov, Parvvin Ha-
dinia. Yladimir Nukrizar Magalashvil,
Medeva Magalashvili \c Kavum Yaku-
po\ gıbi hocalarla çalıştım. Fransız eko-
lü ile Rus ekolü arasındaki fark müthiş!
Başlangıçta öyle moralinı bozuldu ki. ba-
leyi bırakmayı bile düşündüm. Rus eğiti-
minde bacak h\zı çok ya\ aş kalıyor, Fran-
sızlarda inanılnıaz bir bacak hızı gerekı-
yor ve danslar çok çok daha ha\ada. Ya-
nı. yerde geçırdığiniz süre epey azalıyor!
pera de Nancy'de
- ömür boyu kontrat
almaya hak kazanmış
12 dansçıdan biri olan 27
yaşındaki Tan Sağtürk,
ülkesine dönmek istiyor.
Balemizin durumuna çok
üzüldüğünü vurgulayan
sanatçı, "Sürekli bizim
dışımızdaki bale.sanatını
yüceltmek ve paralan oraya
akıtmak yerine. neden
Türkiye'de küçük bir bale
grubu kurup bütün dünyaya
turnelere yollamayalım ki!
Türk balesini. buradaki
sistemi kıya&ya
eleştiriyorum, ama bu
düzelmesini ve iyiye
gitmesini çok istediğim için.
Bu savaşı kendime ve ülkeme
birborç biliyorum" diyor.
- Nasıl bir topluluk Opera de Nancv ?
Bize biraz anlatır mısın?
SAGTÜRK - >t"ılın büyük bir kısmını
turnelerle geçiren bir topluluk. Örneğin
geçen sezon önce Japonya. Güney Anıe-
rika sonra ttalya ve fspanya turnelerinde
aylarca yollardaydık. Genellikle kış
mevsimini hiç yaşamıyoruz. Yalnızca
mevsimin yaz olduğu ülkelerde turne ya-
pıyoruz.
Dansçılar 16-30 yaşlar arasında. Bu
tempoda aile yaşamı -sizin de tahmin
edebileceğıniz gibi- mümkün değil.
Dansçılar aile kurmay ı 30 yaş sonrasına
bırakıyorlar denebilir. Topluluğumuzun
üç direktörü var. Birincisi sanat yönet-
meni.ikincısi idari yönetmen, bir de tur-
ne yönetmeni. İki de kadrolu ho-
camız var. Aynca. iki üç haftada
bir değişen misafir hocalarımız
oluyor. Bizim topluluğumuzda so-
list kadrosu yok. Bütün dansçılar
eşit statüde. Dolayısıyla bu du-
rum. koreograflar için istediğim
seçme özgürlüğünü tanıyor. Ben
yerine göre 'Kuğu Gölü'
1
nde pren-
si de oynadım. köy pas de deux'u
da oynadım.
- Bizde de öyle, ama rolünü be-
ğenmeyen, itiraz eden çok oluyor.
Sonra rol dağılımı koreografın ter-
cihine a> kın olarak değiştiriliyor.
SAĞTÜRK - Duvdum. Bence
bu yeterli rekabet olmamasından.
Kadrodaki herkes. çok kaliteli
dansçı olsa. öyle bir rekabet olur
ki. verilene şükredersiniz. Nite-
kim ben dans etmek istiyorum.
övleyse ne verilirse. onu gururla
yaparım. \'eri geldi. Alexandra
Ferri'yle Balanchine'nin 'The-
me&\'ariations'ını (Tema ve Çe-
şitlemeler) dans ettım. yeri geldi
daha ikınci planda kaldım, 'L'yu-
yan Güzel'de dört prensten birini
ovnadım. Hepsınin yeri ayrıdır.
- Fransa'da ömürboyu kontrat aldığı-
na göre, Türkiye'ye dönmeyi düşünmü-
yor musun?
SAĞTÜRK - Ömür boyu kontrat al-
mak güzel bir şey. tabii. \alnızca bizim
toplulugumuzda ve Paris Operasında
olan bir sey. Marsilya'daki toplulukta
yok. özel topluluklarda hiç yok. Buna
rağmen. Fransız vatanda^lığına kabul
edilip. çifte vatandaşlık hakkımı elde et-
tikten sonra dönmeyi düsünüyorum.
Ama Türkiye'ye dönmek müthiş bir kav -
ganın içine girmek anlamına geliyor. bu-
nun da farkındayım. Türk balesiyle ilgi-
li olarak çok daha fazla kıtap yazılması.
tartışmalar. araştırmalaryapılması gere-
kiyor.
Balenin ülkcnıdekı durumu beni çok
üzüyor. Türkive'de baleye harcanan pa-
raçokyüksek! Inanılmazparalarla Ame-
rikan Bale Tiyatrosu'nu. Barışniko\'u
getiriyorlar. Burada bu kıs.ı ve kurumla-
nn aldığı paralar. kendi ülkelerınde al-
dıkları miktarlardan da çok! Sürekli bi-
zim dışımızdaki bale sanatını yüceltmek
ve paralan oraya akıtmak verine. neden
Türkiye'de küçük bir bale grubu kurup
bütün dünya>a turnelere yollanıavalım
ki! Bence ülkcmizin doğru tanıtımı ve
bale sanatının Türkive'deki ycrinin sağ-
lıklı olması içın bu şart.
Tek çarpıklık bu da değıl. \alnızca İs-
tanbul Devlet Opera ve Balesi'nde 200
bale sanatçısı var. Dünyanın en büvük
laiı Saûturk. \k\.ııi(lıa Krıi ilt* birlikte.
balelerinden Paris Operası'nda bile 120
kişi var! Biz fakirbir ülkeyiz. Bu şişkin
kadromuz. bir ay tek. bır ay çift maaş
alarak a> da ortalama 90 milyon ücret alı-
vor. Kars.ılığında ne yapıyorlar? Çoğu
bu ücreti hak edecek bir şey yapmıyor.
Bu maaşı hakedenler 30 kişıyi geçmez.
Bunun yanı sıra aralannda oldukça ağır
bir tempoda çalışanlar var: onlar kadro-
ya giremedikleri için komık paralar alı-
yorlar.
Yaşlanan veya formdan düşen balerin-
lerin sokakta kalması üzücü olabilır. ama
Türk balesinın düşürüldügü durum da-
ha üzücü. Onlar baleyi gerçekten sevi-
yorlarsa ve bu sanatın ülkemizdeki ge-
leceğini düs,ünüyorlarsa. yapmalan ge-
rekeni yapsınlar. Türkiye'de cahil polıti-
kacılar halk danslarının balenin yerini
tutabileceğini söylüyorlar. Bale özelleş-
tirilsîn diyorlar. Buçağdışı fikirlere bir-
likte iy i bir >ekilde çevap vernıeliy iz. ki-
taplaryaznıalıyız. Örneğin. ben diyorum
ki, o zaman cımiler de özelles.tirilsin!
Olimpiyatlara katılıyoruz. ev sahipliği
yapmaktan söz ediyoruz: bu zihniyetle
bu soğuk savaş.ın içinde nasıl başarılı
oluruz?
- Uluslararası İstanbul Kestivali'nde
dans etmek ister miydin?
SAĞTÜRK - İstemez olur muyum!
Beni Türkiye'den çok yurtdışında tanı-
yorlar. bu durum çok ağrıma gidiyor.
Amaböylebırorganizasyon festival ko-
mitesi ile benim topluluğumun yönetıci-
leri arasında halledilecek birşev. Birde
dev let balelerimizden birinde misatlr sa-
natçı olabilirim. İşte bu çok hoşuma gi-
derdi. Ayrıca. 'Sude'yi Türk sanatçılar
ıçin sahneve kovabilmek isterdim.
-'Sude' ile ilgili olarak >azdığın kısa bir
metin var. Bize bundan söz eder misin?
SAĞTÜRK- 'Sude' Fransa'da sahne-
lendıkten ve ödül aldıktan sonra birba-
sin toplantısı vapıldı. Bu toplantıda. ko-
reografimle il'gilı olarak program kıtap-
çığına yazdırmış olduğum tek cümleyle
ilgili birçok soru geldi. Çümle şuydu:
Tanrı kadındı. Bu metnı. ne demek iste-
diğimi soranlara yanıt olarak hazırladım.
Burada tamamını vermeıniz olası de-
ğıl. ama kısa bölümler aktaralım:
"...uzaktaki kudretin, ulaşıp dokuna-
madığım, bana dokunmayan 'baba'nın
tanrılığından kuşku duvuvorunı. Eğero
bir tanrıysa bile, uzaktaki bir yabancı di-
ye düsünüyorum. Terk edip, çok uzakla-
n&, göklere eski e\ine çekilmiş bir tanrı-
ya şarkı söylemek istemiyorum... Yeryü-
zünün kucağında dogdum. Onun uysal
koruyuculuğunda yaşadım. O herkesin
annesi, benim de annemdi_."
- Şu anda başka koreografi tasarılarm
var mı?
SAĞTÜRK - Evet. yedi yıldır hizmet
ettığim Fransız balesıne bir armağan bı-
rakmak istedim. Şu anda Edith Piaf'in
şarkılan üzerine hazırlamakta olduğum
bir koreagrafi var. Hafif. kolay izlenir
bir şey. küçük bir armağan...
- Süresi ne kadar olacak?
SAĞTÜRK - Sanırım 20 dakıkadan
fazja olur. Çeşitli pas de deu\ler ve so-
lolar olacak.
-Tan. Türkiye'ye gelmek istediğini söy-
lüyorsun. ama başka ülkelerde de dans
etmek istemez miydin?
SAĞTÜRK - Hİıy ır. bu güne kadar Mi-
ami Devlet Balesi. Rambert Balesi. An-
vers Belçika Kraliyet Balesi gibi toplu-
luklar bana kontrat verdiler. ama isteme-
dim. Şu anda 27 yaşındayım. Daha faz-
la yaşlanmadan ülkeme dönmek istiyo-
rum ki, yaşlandı da ondan döndü deme-
sinler. Türk balesini, buradaki sistemi
kıyasıya eleştiriyorum. ama bu düzel-
mesini ve iyiye gitmesini çok istediğim
için. Bu savaşı kendime ve ülkeme bir
borç bilivorum.
Teşekkürler Tan. yurtdışındaki gibi,
burada da başarılı olmanı yürekten dili-
vorum.
IŞARET FIŞECI ZEKİ COŞKUN
Sahı.ba^kaışımız vokmubızım. Ortak-
laşa bır Mutsuzluk İ retim Şirketi kurmuş
gıbıvız; kisaca ML'Ş! Başka ışımiz yok.
elbırlığıyle MLŞ'e hizmet edivoruz.
MLŞ'ün müşterisi biz. hıssedarı biz. çalı-
şanı biz... Sövleşırken. okurken, yazarken.
yaşarken.
Tarnam. bizı mutsuz etmek içın her şey
var. Ölüm. acı. utanç. küfür. kırlılik. çürü-
me.çaresizlik.eviemsızlık.. Binbıremek-
le de olsa arada bir içımizde yeşeren sev-
gi. sev inç filizlerinın dört koldan budanıp
durması.. her şey var. En başta MÜŞ'ü pa-
ravan şırket ya da pazarlama şirketi gıbi
kullanan YÜM var: Yalan Üretim Merke-
zL Yalanla beslenip v alanla zehırleniyoruz.
"Yalan söylemez" denen avnaların kendı-
sibirervaİananıtı. Herşev YÜM'ünteke-
linde. Şarkılar bile valan. Belkı yaşadıgı-
mız da...
Evet. mutsuzluk içın her şey var. Ama
sahi. biz neredeyız. nev ız? Hiç mi kendi sö-
zümüz. gücümüz. varlığımız yok?
lşaret Fişeği'ndeki yazılara bakıyorum.
yaşadıklarım( ız )a bakıyorum. manzara av -
nı. MÜŞ'e çalışıyoruz. Düş görmüş gibi-
yiz. Karadüşler. Ânlatıp o baskın. boğucu
yükten kurtuimaya çalışıyoruz. "Bir düş
gördüm, hayra yorun" gibisinden.
Manzaranın aslı Nâzım'ın dizelerinde:
"deli çığlıklar alıp avaz nvaz- burnumım di-
bindengelipgeçnderdz ben,biıdemetmor
menekşe ohım çeriıvmedinı scina!"
• • •
Evet. bugün pazar. Bugün burada ilk de-
fa MÜŞ'e çalışmayacagız. Bugün pazann.
yazın. güneşin. hayatın. sözün. aşkın hak-
kını aravacağız. Bızı güneşe çıkarmaları
içıngardiyanlarımızı. ıdareonayını bekle-
meyeceğız. Yaz bıtmeden "ben. bir demet
mor menekşeolsun" toplamak, koklamak,
koklatmak. onu paylaşmak. yaşamak isti-
yorum. Katılırsanız sevinirim.
Sevda Sözleri'nden geçerek
Bırak mıkrofonları. hoparlörleri. disk-
leri. kasetlerı... Pazar seslenni. dışseslen
sil. Yaza kulak ver. Derınden. dıpten gelen
namevı duv: "Vücudiklimininsultanısen-
sin."
Bu bır şarkıdır.
Epey eskı. bılenı az.
Bu dılde söylenmiş.
bu telde çalınmıştır.
\az şarkısıdır. gönül şarkısıdır. iyi şarkıdır.
Dinle Vücud iklimının sultanı olduktan
sonra. bütün me\sımler senden sorulur.
Oradan Turgut L'yar'a uğramalı. Dünya-
nın En Güzel Arabistanf nda Geyıkli Ge-
ce'den geçip Göğe Bakma Durağı'na var-
malı: "îkimiz birden sevinebiliriz göğe ba-
kalını."
Göğe bakalım. yıldızların uzakyakınlı-
ğına şaşalım.
Çünkü: "Buktıkçu çoğalır rıldızlurgece-
de. Purmaklarınla sctyılmaz; Kimi dııyıt-
luı: kimi dııyıılmaz. Dinledikçe çoğalır ge-
cede. Sesİer geliı: Ya hızhdan. va yavaş-
tan." Can Yücel söy lüyor bunları.
Denızebakalım. Işığıgörelım. Bırak ko-
kusu da olsun. kirliliği de. Deniz denizdir.
Ne de olsa "Mare nostrum"; bizim denız.
Yazın teslım aldığı dalgalann ninnisini din-
le. Yine Can Yücel'in dizelerini duy: "Dı-
velıııı için çektı birsubah vakti Erkenden de-
nıze gireyim dedin Kıılaç artıkça seıı Pa-
liskııçarşaflargibivırtdıyorsııonadan Ege
Denizı bu efendi deniz Seslenmiyor..."
Bunlar da şıir. İyi duyar. dinlersen, söy-
lersen şarkı olur. Yaza yoldaşlık eder. Sev -
gı DuvarTnı aşınr. "Yalnızlığım benim ço-
Yaz Şarkılan
ğul rürkülerim" der. "Ne kadar valansız
yaşarsak o kadar i\i".
Evet. öyle. Sonra. bır ay doğar Pasin-
ler'den. Türkü gelır. Türkü gibi türkü. Ayın
şavkı vurursazın üstüne. ("Avınşavkıvur-
muş dağ göllerine" der hocam Başaran. so-
rar: "Bır nığımır sonıı bovle loprak değıl mi
koknn" Dada\'m Sarhoşİuğu başlar.) "Gö-
nül kalk gidelim" dersın. "sılaya doğru".
Daha ne olsun. İşte yazın seslerı. yoldaş-
lan.
Sesini a>aria, başla
Yaz bu. Hanı. o canlı cıvelek zaman: Ha-
vanın suyun ısındığı, kanın bir başka kay-
nadığı zaman. Doğayla dünyayla. hayatla
kendımızle banştıgımız zaman. Dirım za-
manı. Tenin ve tının: sevdanın duygunun
uyandığı zaman. Şarkılar söylediğımız.
şarkılar dınlediğimız. o canlı cıvelek, his-
lı. içliritme.hayata eşlik edecek sesler ara-
dığımız. ezgilere kulak verdığimiz. gönül
verdiğimız zaman... Yaz. Şarkı zamanı.
Baktık yaza. "Bu şarkılann ruhu vok"
dedık. \'arsın onların ruhu olmasın. Bizim
bizımkıne bakalım. Sözümüzü. ruhumuzu
kırletemez hiçbır şey.
Yüreğın \aban
Argosundan Sevda
Sözlerı çıkaran Ce-
mal Süreya söy lü-
yor: Biz kmldık da-
ha da kınlınz ' Kııme dokımamaz bizıın .\ııç-
'•ıchıluğııımızu "
Eveı.kimse. Ruhsuzlar. hırsızlar. yalan-
cılar. katiller. soyguncularmı'.' Hadıcanını
sen de!
^ y l e tflrküler >adigân kardeş'
Adı anılanlan unut. Onlar kırletemez sö-
zü. Kımlıklen çoktan belırlendı. kendıle-
nnı de bilırler: "Mahpusunu kıskanan bir
gardiyan" onlar. Edip Cansever öyle dı-
yor.
Zamana uygun. Edip Cansevere uğra:
Kirli Ağustos'a. Sonra... Sonrası Kahr.
Evet. orada yani Aşıklar içinde: "Ben bii-
n'in muthtluUarı birden dıişiiniivontnı Bir
lıiızün basıror gene. ne kadar ısıemesem de
Çabıık geçivor \erede okuınııştuın. lıatır-
lamıyonıın fiımli. bin mı anlanııışıı voksa
Mahpıiiiımı kıskanan birganlivam ' le dü-
siiıı se\"gilinı. mahpusunu kıskanan hirgar-
diyanı diisiin \e kadar acı bunlar Kıska-
nıyorlarhepimizi ve kıskanacaklar, Giîç iş-
tir çünkü bır turılıi ınsan gibi vafaınuk Bır
havatı insan gibi tuınaınlamak giiç ışrır"
Bilmezlermı? Bütün oşırrethk. arsızlık
bilmelerinden decil mı?
Şarkılarımız
Şarkılanmız
varoşlarda sokaklara çıkmalıdır.
Şarkılanmız
evlerimizin önünde durmalı
camlara vurmalı
kapılann ellerini sıkmalıdır.
sıkmalıdır
acıtana kadar.
kapılar
bağlı kollannı açana kadar...
Biz anlamayız
tek ağızın türküsünü.
her matem gecesi
her bayram günü.
şarkılanmız
bir gaz sandığını yere yıkarak
sandığın üstüne çıkarak
kocaman elleriyie tempo tut-
malıdır.
Şarkılanmız
çam ormanlannda rüzgâr gibi
bize kendini
hep bir ağızdan okutmalıdır!..
Şarkılanmız
ön safta en önde saldırmalıdır
düşmana.
Bizden önce boyanmalıdır
şarkılarımızın yüzü kana..
Şarkılanmız
varoşlarda sokaklara çıkmalıdır!
Şarkılanmız
bir tek yüreğin
perdeleri inik
kapısı kilitli ev inde oturamaz!.
Şarkılanmız
rüzgâra çıkmalıdır...
NÂZIM HİKMET
Bırak onlan. Yaz Şiirleri'ne bak. Hilmi
Yavuz'a. L'çuk Çocuk'a: "küçük vaz. ııçuk
çiKiık... vaz. bırgülünmüridi hemçığheın
pismis • zamanın salıibi kımdi ve hangi da-
ğı birpeçegibiönn'iıniizüne uçııkçocıık!"
Hicaz ya da hüzzam. belkı uşşak. belki
de acemkürdi bir şeyler mınldanmalısın
şimdi. Kanun dokunuşlannı. tambur. ud ve
neyı duy malısın yüreğınde. Sonra bır div an
sazıyla açılmalı bozkır havası. Mey de eş-
lik edebılir ona. "Seher vakti buyenle kinı-
ler ağlanıı*; çimenler üslünde gözyaşları
\w"demelisin.
Sormalısın. Ve bozkırdan Boğaz'a uzan-
malısın. Geçmiş Yaz'ı anmalisin YahvaKe-
mal'lc. "Kiiriez 'deki dulgııı sııya bir bak. gi>-
ıvceksm: Ceçmıs gecelenlen biri dıınnak-
taderinde; Mehlab... irigiiller... veseııinen
güzel aksın... l'elhasıl o n'i ya dunıyoryeıiı
yeriııde!"
Evet. her şeyı ve bütün sesleriyle. Tabii
ki Yahya Kemal'ın yanında duruyor Tan-
pınar. Bütün Yaz'la. ".\e güzel geçtı bütün
vaz. Geceler Küçük bah<,ede..." Ya Okta>
Rifat? O da Koca Bir Yaz der ve Ötek'ı
Y'az'ı söyler: "vaz ıçerde biz dısarda bize
kolay hüzünlerîe ı sauınılan külleıi kalmış-
n meisımin." Öyle değıl mi?
Sahtiyan'ı. Vlurathan Mungan'ı anma-
dan geçme: "vazlcı bırlık baslunlı knicrın
saltanatı. ömrûmüzün nöbeti ve jaııdanna-
lar, gerı gelııus çcKiıklugumuzgibivdi her
seye karşı dıııvn e^ielbahar. ... k(x~a bir
yaz korkusıız ı e çocııkça birsiguru içimi "de-
ğil mi? Sonra sonra "aldııvıa be sevdiğim!
herhasrette vanlır elbet vanm kalmış bir vaz
fırlınası"
• • •
Yaz Şarkılan da böy le y arım kalsın şım-
dılik. Sesı kulağımızda, yüreğımızde du-
ran. söylenmemiş daha nice şiirleri. şarkı-
lan. türküleriyle yaz...
Biz onu yaşayacağız. Eskidir. köylüdür
deme. Erzincan'ın Çit Köyü'nden Enver
Gökçe'ye kulak ver. "Söyletiirküleryadi-
gân kardeş". söyle sevda içre türkülerimi-
zi. şarkılarımızı. Yaz böyle gelir. böyle ge-
çer.
Evet, yaz. geçer.
KOŞEBENT
ENİS BATUR
Kıymetli Kâğıt
Geçenlerde Cumhuriyet'te, bir kitap müzayedesi
haberi yer almıştı: "Arap Lawrence"la ilgili belge ve
kitapların da satışa çıkacağı müzayede ünlü Sot-
hebys'deydi, Londra'da. Kitap kurdu, bir dostum,
Selçuk Altun telefonda katıldı o açıkarttırmaya, ba-
zı çok değerli kitapları Türkiye'ye kazandırdı. Kata-
loğu da onda gördüm: Bu yıl içinde ölen Ingiliz ya-
zarı Kingsley Amis'e ait kitaplar, belgeler ve eşya-
dan oluşuyordu müzayedenin içeriği.
Eşya derken, katalogda Amis'in daktilosunun, is-
kemlesinin ve masasının da yer aldığını anımsatmak
isterim: Fetiş yanı ağır basan objeler. Asıl öteki cep-
he pek zengindi: Mektuplar, elyazmaları. özel baskı
kitaplar. Bir uygarlık, izlerine sahip çıkarak varoluş ze-
minini sağlama bağlayabiliyor demek. Bunlar belki
elden ele dolaşıyor. el değiştiriyor, ama hepten kay-
bolup gitmemelerı için gereken özen hep gösterili-
yor.
Son zamanlarda Türkiye'de de, kültür varhklarının
müzayedelerin gözdesi oldugunu gözlemliyoruz. Bu
etkinliklerde özenti payını yüksek görüp içerleyenler
oluyor, ben katılmıyorum bu görüşe: İyi işlere özen-
mek olumlu bir gelişmedir; bir zaman sonra olayın
caka, gösteriş yanı uçar gider, korumacılık güdüsü
ağır basar, böylesi konulara yapıcı ölçütler geliştire-
rek bakmak en doğrusu.
Aslında, neleryitirmiş olduğumuzu düşünerek ko-
leksiyonculuğun erdemini ölçebiliriz de. On beş-yir-
mi yıl öncesinde. çok iyi anımsıyorum, bugün açıkart-
tırmalara konu olan mektup, elyazması, imzalı kitap,
belge, kartpostal türü kültürel varlıklara ilgi duyanlar
salt kültür dünyasının insanları arasından çıkardı. Kü-
çümen, tutarsız bir koleksıyonum olmuşsa, bunu o
yılların ilgisizliğine borçluyum: Antikacılardan, sahaf-
lardan topladıklarıma bugün yaklaşamıyorum bile.
Varsın olsun. Halid Ziya'dan Yusuf Akçura'ya.
Hamdullah Subhi'den Orhan Veli'ye pek çok aydı-
nımızın mektupları, desenleri. fotoğrafları benim gi-
bi merakhların eline ulaşmadığında çarçur olurdu es-
kiden, şımdi herkes işin bılincine vardı. "kâğıttır" di-
yerek atmıyor aileler, evrak-ı metrûke'yi.
Daha önce de yazmıştım: Yazarın mektupları, ta-
rihçinin ya da bilim adamının alıştırma-araştırma def-
terleri, ressamların desenleri, mimarların krokileri bi-
rer define boyutu taşır, kültür tarihi açısından. Koru-
duğumuz oranda keşfederiz. Keşfettiğimız oranda
değerlendirebilir. anlamlandırabiliriz. Bunların ger-
çekleşmesı için özerk kültür kurumlarının, yapılaşma-
larının devreye girmesi gerekir.
Kingsley Amıs'le ilgili müzeyedenın kataloğunda,
yazara ait kimi değerli dosyaları, önceden. Kaliforni-
ya'daki bır kültür kuruluşunun aldığı belirtıliyordu.
Bizde. bırakın bir kuruluşun, yükseköğrenim kurumu-
nun bu tür belgelerı satın almasını. hâlâ bağış konu-
su bile doğru dürüst gündeme gelmemiştır.
Birkaç yıl önceydi. sevgilı Adalet Ağaoğlu bu ko-
nuyu benimle görüşmek istemişti. Yapıtlarının elyaz-
malarını, dosyalarını gerçek bırgüven duygusu için-
de emanet edebileceği bir kuruluş olmaması onu
haklı olarak tedirgın etmişti.
Bir başka örnek, bıyografi çerçevesinde ortaya
çıkmıştı. Sothebys'deki müzayedeye katılan Selçuk
Altun, bir Türk yazannın Batılı anlamda araştırmaya
dayah biyografisini yazabilecek bir başka yazara burs
sağlamak ıçin proje geliştırmişti. Araştırdık, yokladık
çok "romanse" bir metinle karşılaşacağımızı gördük.
Hiçbır kurumun elinde belgeleri, mektupları, özel ar-
şiv bilgileri düzenli biçimde korunan bir yazara ait.
araştırmaya açık yeterince malzeme yoktu.
Bir ülkenin "kıymetli /câğ/f'tan tek anladığı tapu.
tahvil, bono olmamahdır.
Bunun yolu eğitimden geçer. biliyorsunuz. Bilme-
diğinız, bilemediğimiz: Eğitim'in yolu nereden ge-
çer?
Hıimis: Bazı toplumlann, ınsanlarıyla doymadığı
zaman ağaçlannı yediği görülmüştür.
liyatro ve TV yazarlarından
kınama
Kültür Servisi- Tiyatro ve Telev izyon Yazarları Derneği
yaptığı yazılı bır açıklama ile son günlerde sıklaşan
kültür yaşamına ve kurumlanna yapılan saldınları
kınadıklarını bıldırdi. Açıklamada. "Pir Sultan Abdal'
adlı oyunun Şişli Kaymakamlığı tarafından
yasaklanması. İlhan Arsel'ın "Şeriattan Kıssa'lar'
isimli kitabının vayımlanmasına karşııı İBDA - Ç
örgütünün K.ay nak \'ay ınlarını kundaklama ev lemini
girişmesi. aynı kitabı tanıttığı gerekçesiyle Tempo
dergisinin Konya'da toplatılmasr ve derginin İstanbul
bürosu önünde aleyhte gösteri yapılarak tehditlerde
bulunulması gıbi üstüste gelen olav lann demokrasiyi
tehlikeye sokabileceği v urgulanarak. demokratik
^üçlerin ve ilgılilerin dikkati çekildi.
Polonyalı yazar Stryjkovvski öldü
Kültür Servisi- Polonyalı Yahudılerın hayatını konu
alan kıtaplarıyla tanınan ünlü Polonyalı yazar Julian
Stryjkovvski 91 yaşındaöldü. 1934- 1946yıllan
arasında yazdığı 'Karanlık Sesler' adlı üç cıltlik
romanıyla tanınan yazar. bu kitabında 1900 yılından
ikinci Dünya Savaşı arasında bir Yahudi kasabasında
yaşananlan anlatıyor. 1966 yılında komünist partiden
istifa eden ve 1989 yılında sosyalist rejimin ;
yıkılmasına dek Polonya'nın demokratikleştirilmesi
için çalışan Stryjkovvski son zamanlarında 'Sessizlik'
adlı kitabını yazmıştı.
Koruma Genel MüdÜPlüğü'nün
mührü kayboldu ;
Kültür Servisi- Kültür ve Tabiat Varlıklannı Koruma
Genel Müdürü Altan Akat'ın makam mührii kayboldu.
Genel müdürlüğün bütçe işleri ve sit haritalannın J
çoğaltılması, dağmlması gibi evrak işlerinin
onay lanması işlemlerinde kullanılan pirinç mühür
henüz bulunamadı.
BUGUN
TARIH VAKFI etkinlikleri kapsamında saat 16.00'da .
Nezih Uzel tstanbul Sema Grubunun "Semazenler ve ;
Söyleşi" başlıklı söyleşisi. saat 18.00"de ise Nezih ;
Uzelin konseri Darphane binalannda izlenebilir. i
RUMELİ HİSARI KONSERLERİ kapsamında saat _î
21 00'de Kayahan konseri yer alıyor.
CONR\D ÂÇIKHAVA SİNEMÂSI'nda saat 22 00'de *
"Gasino" adlı film izlenebilir.
EVRENSEL KÜLTÜR MERKEZİ etkinlikleri
kapsamında saat 17.00'de 'Koma Agire Jiyan' konseri
izlenebilir.
PİR SL LTAN ABDAL HALK GECESİ kapsamında . \
Arif Sağ. Mahmut Erdal. Ferhat Tunç. Grup î
Kızılırmak. Dilber Doğan ve Yav uz Top gibi i
sanatçı'.ann katılacağıÜonser Harbiye Açıkhava Z
Tivatrosu'nda izlenebiîır. *