Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 24 TEMMUZ 1996 ÇARŞAMBA
12 DIZIYAZI
Bip SivUhı Savaş Aırtan
4
ERCAN ÇİTLİOCLU
• Ruhani giysileri içinde, elli yaşlarında
bir Katolik papaz, bir anda
gazetecilerin ilgi odağı oluyor. llk soru,
"Siz niçin buradasınız" oluyor. Papaz,
mağrur bir tavırla, Girne'de ayin
hazırlığı yaparken kiliseyi basan
askerlerce zorla alınıp getirildiğini
anlatıyor gazetecilere. Yanımızdaki
öğretmen yüzbaşı elindeki listeyi
tarayıp hemen senaryoyu düzeltiyor,
"Papazın adı Papayanis Nicola, görevli
olduğu kilisenin çan kulesinden tüfekle
erlerimize ateş ederken yakalanıp
getirildi buraya" diyor; gün, saat ve yer
adını da ekliyor.
Çan
4 * —
Türk birliği kentin meydanında istiklal Marşı seromonisinde. Kıbns Türk halkı da eşlik ediyor.
kııIesiiKİeki süalılıpapazBasın mensuplanna esir kampındaki
koğuşlar. yemekhaneler, banyo ve
tuvaletler gezdiriliyor. daha sonra
esirlerle görüşmeierine izin veriliyor.
Esirler. gazetecilere kendilerince bir
senaryo anlatıyorlar.
Görevli subaylar, ellerindeki listeden
esirin adını bulup. senaryoyu hemen
düzeltiyorlar.
Ruhani giysileri içinde, elli yaşlannda
gösteren bir Katolik papaz bir anda
gazetecilerin ilgi odağı oluyor. Etrafını
alıyorlar papazın \e sorular başlıyor.
tlk soru çok doğal olarak "Siz niçin
buradasınız" oluyor.
Papaz. kendısine gösterilen bu aşın
ilgiden memnun ve bu anın tadına
varmak istercesine. mağrur bir tavırla.
Girne'de kilisesınde. ayin hazırlığı
yaparken kiliseyi basan askerlerce
zoria tfhnıp buraya getirildiğini
anlatvyor gazetecilere. Yanımızdaki
öğretmen vüzbaşı elindeki listeyi
taravıp hemen senaryoyu düzeltiyor.
' "Papazın adı Papayanis Nicola, görevli
olduğu kilisenin çan kulesinden tüfekle
erlerimize ateş ederken yakalanıp
getirildi buraya.." dıyor; gün, saat ve
yer adını da ekliyor. Gazetecilerin
papaza yönelik ilgileri bir anda
sönüyor.
Asker üniformalı kitapçı
Bir başka esir, Girne'de kitapçı
dükkânı olduğunu. dükkânından alınıp
buraya getinldiğini söylüyor İsveçli bir
bayan gazeteciye. Çevirmenimiz bir
tank onbaşı. Akıcı bir Rumca ile
konuşuyor. Nerede öğrendiğini
soruyorum. Amerika'da bulunduğu
sırada Yunanca kurslanna devam etmiş
Mengüç Onbaşı. Kamptaki muhafız
erlerin hemen hepsinin Rumca
bildiğini söylüyor. Silahlı
Kuvvetler'deki organizasyon
yeteneğine hayan olmamak mümkün
değil. Kitapçının ayağında haki renkte
bir asker pantolonu ve ayağında asker
botlan var.
isveçli bayan gazeteciye "Sorar
mısınız, Kıbns'ta kitapçılar askeri
üniforma ile mi çalışırlar" diy orum.
Yüzbaşının parmağı da listede
gezinerek kitapçının gerçek hikâyesini
anyor. Bu sırada yarbay yanımıza
gelerek "emanetin"yerine ulaştığını
bildiriyor. Artık gidebiliriz.
Esirler sedyelerle, cümle kapısı önüne
getirikniş askeri ambulanslara
taşınıyor, flaşlarpatlıyor. kameralar
çalışıyortam bu sırada Kızılhaç
görevlisi yanıma gelerek.beşinci esirin
ambulansa getırilmediğini söylüyor.
Onun daha önceden havaalanına
gönderildiğini söylüyorum.
Oylesine bir kargaşa var ki cezaevi
önünde. daha fazlasını konuşmak zaten
olası değil. Meraklı bir halk toplulugu,
polisler, inzibatlar, eskort araçlan ve
bütün bu kalabalık içinde oradan oraya
koşarak daha iyi bir poz yakalamaya
çalışan foto muhabirleri... "Peki" diyor
Kızılhaç görevlisi ve konvoy
havaalanına hareket ediyor.
Havaalanına vardığımızda. Kızılhaç
görevlisini ihtiyann bulunduğu
helikoptere götürüyorum. Ilginçtir,
hiçbir şaşkınlık belirtisi göstermeden
yalnızca elindeki listeden adını kontrol
ediyor ve Tamam, gidebiliriz" diyor.
Ovacık'ta helikopterler yakıt ikmali
yaptıktan sonra havalanıyor ve rahat
bir uçuşla Boğaz'a iniyoruz.
Esirler yıne askeri ambulanslara
aktanlıyor. Ancak bizi karşılayan
subaylar Yes.il Hatta gitmemizin
olanaksız olduğunu, hat boyunca
başlayan çatışmanın şiddetlenerek
sürdüğünü anlatıyorlar.
Yeşil Hatta şiddetli
çarpışmalar
Kısa bir yolculuktan sonra yoğun silah
sesleri arasında Lefkoşa Türk
kesiminin hemen dışındaki Kızılay
hastahenesinin bahçesine varıyoruz.
Bahçe beş Oskarlı savaş filmi
"Müfreze
T>
nin platosu gibi. Konu^an
insanlar, beyaz gömlekleri içinde
doktorlar, hemşireler, subaylar ve
esirlerin nakledileceği Kızılhaç
ambulanslan ile Banş Gücü ve
Kızılhaç görevlileri.
Yeşil hattaki çarpışmalarda yaralanan
Kıbnslı Türk mücahitler ve
askerlerimiz getiriliyor hastaneye
durmadan. Kimsenin esirlerle
ilgilenecek hali >ok.
Tüfek seslerine makineli tüfeklerin seri
atışlan ve havan toplannın sanki dev
bir şişenin kapağı açılmış izlenimi
veren tok patlama sesleri eşlik ediyor.
Ve binbir özenle Adana'dan getirilen
savaş esirleri, Lefkoşa Türk
Hastanesi'nın ön bahçesinde askeri
ambulansların içinde kalıyor.
Banş Gücü ve Kızılhaç görevlıleri de
esirleri nakletmek için getirdikleri
kendi araç ve cankurtaranlarını terk
etmiş. giderek voğunlaşan ve
yaklaşıyor izlenimi veren havan
ateşinden korunmak için ağaçlann ve
araçlann altında kendilerini gü\ence
altına almışlar.
Albay rütbeli bır subay yanımıza
gelerek Yeşil Hat üzerinde belirlenen
noktada lade işleminin yapılmasının
olanaksız olduğunu. çatışmalann
giderek şiddetlendigini. iadenin burada
yapılacağını söylüyor. Yapılacak ama
nasıl? Kızılhaç ve Banş Gücü
gözlemcileri siperde. hastane
personeli çatışma bölgesinden
gelen yaralılarla meşgul, basın
mensupları sağa sola dağılnıış. taze
haber ve fotoğraf peşinde.
Savaş esirleri de her an başlarına
düşme olasılığı son derece yüksek
"kardeş ve müttefik" havan
mermilerinin tehdidi altında
cankurtaranlarda bekliyorlar.
Helikopterler bizi bekliyor
Bu arada bir yüzbaşı gelip bizi getiren
helikopterlerin daha fazla
beklemelerinin mümkün olmadığını.
çok acele Ovacık'a dönmeleri
gerektiğini söylüyor. Adana'dan
birlikte geldiğımiz Kızılhaç
gözlemcisini bulup durumu
anlatıvorum ve bu koşullar altında
teslimin burada yapılacağını
söylüyorum.
El sıkışıyonız, tam aynlmak üzere iken
yaşanan bu'feosu belgelemek aklıma
geliyor, Ordu Foto Film Merkezi'nden
bizimle birlikte gelen asteğmene
seslenip hastane bahçesini
görüntülemesini istiyorum. "Sen aklını
mı yitirdin bu ateş altında" gibilerden
yüzüme bakıp bir tek kare film
harcamadan bir cipe binip uzaklaşıyor
oradan. Biraz önceki yüzbaşı tekrar
geliyor ve hemen dönmezsek
helikopterlerin bizi almadan
havalanacağını söylüyor. çaresiz
dönüyoruz. Boğaz'a geldiğimizde
helikopterleri palleri dönerdurumda
görüyoruz, biner binmez
havalanıyoruz. Türk hükümetinin tek
yönlü bir kararla iyi niyet göstererek
gerçekleştirdiği yaralı savaş esirlerinin
iade seremonisi, yer. gün ve saat
belirtilerek kararlaştınlmasına rağmen,
Rum tarafınca amaçlı olarak çıkanlan
bir çatışma ile engelleniyor. Belli ki
Rumlar, Yeşil Hat üzerinde
gerçekleştırilecek bu seremoninin Türk
tarafına kazandıracağı olumlu puanlan
düşünerek bilinçli bir biçimde
engellemışlerdi esir iadesini.
Sonralan düşünmüşümdür. o esirlerin
içinde yetmiş yaşını gerilerde
bırakmış, bırakın çarpışmayı, ayakta
duracak fizik güçten yoksun brrisinin
de bulunduğunu bilselerdi, acaba o
töreni yine de engellerler miydi?
Kıbrıs'a çıkarma yapan bir grup Türk askeri dinlenme anında. BİTTİ
GöRÜŞı FtKRET İLKİZ
Basına ilk yasak 1858 yılında Ceza Kanunu ile
geldi. Türkiye'de o yıllarda iki gazete ve bir dergi
yayımlanıyordu. Devletin resmi gazetesi gibi ya-
yımlanan Takvim-i Vakayi ve Ceride-i Havadis. Tek
dergi ise Vakayii Tıbbiye. Devlet yöneticileri ken-
dilerine basından gelebilecek "tehlikeyi" önlemek
için "saltanatıseniyye"'ve "erbabıhükümet"eleş-
tirilirse gazete ve matbaa kapatılabiliyordu.
1864 yılınm Aralık ayında yayımlanan Abdüla-
ziz"nizamnamesi" Ikinci Meşrutiyet döneminde
çıkanlan Matbuat Kanunu'na (Temmuz 1909) ka-
dar yürürlükte kalmıştır. Mantık aynıdır. Saltanat,
padişah, hanedan hakkında uygunsuz sözler söy-
leyen nazırlara dokunacak sözler yazan, Türki-
ye'de oturan yabancı ülke elçilerini eleştiren, dev-
letin dostu ve müttefiki olan hükümdarlara doku-
nan söz ve deyimler kullanan gazeteciler ve gaze-
teler cezalandınlır. Gazete ve matbaalar kapatılır.
Bu dahi yeterti görülmez. Ali Suavi Muhbir gaze-
tesinde Girit sorununu, Namık Kemal Tasvirief-
kâr'da "Şark Meselesi"ni yazar. Hükümetin eleş-
tirilmesine kızan Ali Paşa "Kararneme-i Ali"y\
1867 yılının Mart ayında yayımlar. Ali Paşa Karar-
namesi yürürlüğe girer. Muhbir, Vatan, Ibret, Ha-
dika, Sirac, Diyojen gibi birçok gazete süresiz ola-
rak kapatılır. Adı yolsuzluklara ve yasadışı işlere ka-
nştığı iddia edilen Mahmut Nedim Paşa'ya ise bu
kararname bile az gelir. Gazeteleri "inzibat altına
almak" gerektiğine inanarak "Istanbul'da ve mem-
leketin heryerinde çeşitli dillerde basılan gazete-
lerin basılmadan önce muayenesi usulü"nü koyar.
11 Mayıs 1876'da ilan edilen ilk Sansür Kararna-
mesi'ni yayımlamak zorunda kalan Basiret gaze-
tesi aynı gün, aynı sayfadayayımladığı duyurusuy-
la; matbaa makinelerinin bozulduğunu ileri süre-
rek birkaç gün gazeteyi yayımlayamayacaklannı i-
lan eder.
Bu dönemin mirasçısı ise II. Abdülhamit'tir. Ba-
sına karşı yürütülen sindirme ve bastırma politika-
larını önceki padişah ve "devletin güvenliğini"dü-
şünen devlet adamlanndan devralır. Abdülhamit,
Matbuat Nizamnamesi'nedokunmaz. "Matbaalar
24 Temmuz, Hoşgeldin Padişahım!..
Nizamnamesi"n\ yayımlar. Basılacak her şeyi "de-
netim" altına alır. 23 Aralık 1876 tarihinde "Kanun-
i Esasi" yayımlanmış ye "Matbuat kanun dairesin-
de serbesttir" denilmiştir; ama Abdülhamit, bunun
da çaresine "yasal" olarak bakmıştır. Vekiiler He-
yeti'ne bir sıkıyönetim kararnamesi yayımlatarak
gazeteleri toplatmak, yasaklamak, matbaalan ka-
patmak gibi yetkilerini "olağan" hale dönüştüre-
rek 33 yıllık baskı ve şiddet rejimini oluşturur. Ka-
nun dairesinde matbuat serbest, ama her şey "ya-
sak"t\r. Hiçbir gazeteci "AH=0" yazamaz. Çünkü
bu, sansür memurtan tarafından "Abdülhamit = Sı-
fır" olarak yorumlanırdı. Yazılarınızda "Bedbah-
tız", "Serbest değiliz" diyemezdiniz. Bu kelimeler
Osmanlı ulusunun şikâyetleri olarak kabul edildi-
ğinden sansür memurlannca çizilirdi. "Kardeş" sö-
zü biçare Suttan Murat'ı hatırlattığı için yasaktı.
"Hasta" veya "Hasta Adam" demek yasaktı. "Di-
namo" sözcüğünü "Dinamit"\ hatırlattığı için kul-
lanamazdınız. Abdülhamit'in jurnalcileri Le Grand
lllustration dergisinde elektriğin bulunmasıyla ilgi-
li çeviri bir makaleyi saraya sunarken ekledikleri
jumallerinde; bu tür buluşlar, telsiz ve telgraf hak-
kında okullarda derslerde "bilgi" verilmemesini,
gazetelerde kesinlikle yazılmamasını ve benzeri
aletlerin memlekete sokulmamasını önermişlerdi.
Hüseyin Cahit "Yeni Mecmua" adlı bir sanat der-
gisi çıkarmaya karar verir. Bu dergi satışa çıkma-
dan önce Şehzadebaşı tiyatrolarından birisinin
perdesine ışıldakla yansıtılarak reklamı yapılır.
"Elektrikli İlan" başlıklı bir yazı ile Sabah gazete-
sinde bu ilan duyurulunca, dergi daha satışa çık-
madan yasaklanır (Abdülhamit Devrinde Sansür;
Cevdet Kudret, Milliyet Yayınlan 1977).
Abdülhamit Kanun-ı Esasi'yi yeniden yürürlüğe
koyacağını ilan etmek zorunda kalınca 24 Temmuz
1908 günlü gazetelerde bu "havadis" kamuoyu-
na duyuruldu. Meclis-i Mebusan seçimlerinin ya-
pılmasına dair emirlerin verildiğıni gazetelerden
öğrenen halk ye gazeteciler nefes aldı. Bunun üze-
rine 24 Temmuz günlü Ikdam gazetesi sahibi Ah-
met Cevdet ve Sabah gazetesi sahibi Mihran
kendi aralarında anlaştı. Gazete provalannı gör-
mek için gelen memurlan "gazeteler hürdür san-
sür yasaktır" sözleriyle geri çevirdiler. 24 Temmuz
basın tarihine "sansürün kaldınldığı" gün olarak
geçti.
Dün iktidarda olanlar; bugün "hükümet "ediyor-
lar. Artık kimsenin matbuatı zapturapt altına al-
mak için "nızamnamelere" ihtiyacı yok. Nasıl olsa
cebren ve hile ile on yılda bir aziz vatanın yasama,
yürütme ve yargı organlanna el konulmuş bir ül-
kede yaşıyoruz. Tüm yöneticiler deneyimli. Nasıl
olsa bütün siyasi partileri kapatılabiliyor; gazete,
mecmua, radyo ve televizyonlarıyla bütün matbu-
at, kanun dairesinde zapturapt altına alınabiliyor.
Gazetecilerin sesini-soluğunu kesmek eskisinden
daha kolay. Yasalar yapılabilir, yazan çizen hapse
atılabilir, yetmezse kafaları ve fotoğraf makineleri
kırılabilir.
Çok partili parlamenter demokrasiye, laik rejime,
hukuk devletine, temel insan hak ve özgürlükleri-
ne kastedenler bu ülkenin aydınlarını, gazetecile-
rini, avukatlannı, öğretmenlerini, doktorlarını, insan
hakları savunucularını faili meçhul namluların
önüne sürmüşlerdir. 1993 yılı başlannda Türki-
ye'de insan haklarının hangi düzeyde olduğunu
gösteren Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu'nda
alınan (Şubat 1993) kararına hiçbir hükümet yet-
kilisi aldırmadı.
Oysa Avrupa Parlamentosu, "Türkiye'deyalnız-
ca 1992'de, aralannda bazı Kürtlerin de bulundu-
ğu 20 kadar gazetecinın öldürüldüğünü ve şimdi-
ye kadar bu olayların hiçbirisinin çözümleneme-
diğinin farkında olarak ve demokratik temel hak-
lar, basın özgüriüğü ve laik değeherın en gözüpek
savunuculanndan biri olan Uğur Mumcu 'nun O-
cak sonlarında öldürülmesınden derin üzüntü du-
yarak...", "gazetecilerin öldürülmelehnın aydınla-
tılması için aralıksız gayret gösterilmesini talep e-
den" kararında özgür haberciliğin ve "bilgi akışı-
nın garanti edilmesını " istemişti. Bu karara inat,
stadyumda gazeteci Metin Göktepe öldürüldü.
Adını "Duvardan düştü" koydular.
Iktidara sahip olanlar. temel hak ve özgürlükle-
re hiç aldırmamış; görmeyi, duyrnayı, konuşmayı,
hatta düşünmeyi yasaklayacak ölçüde ileri gitmiş-
lerdir. Ülke, açık bir hapishaneye çevrilmiştir. Laik
demokratik hukuk devletine düşman asıl suçlular
bırakılmış, suçlu diye "gazeteciler" gözaltına alın-
mıştır. Gazetecilerin kafalarını kırmak için çaba
gösteren güçler, halkın bilgi edinme özgürlüğüne
açıkça saldırmaktadır. Gazetecilerin adları polis
fişlerine, mahkeme tutanaklarına, cezaevi kayıtla-
nna, faili meçhuller dosyasına, yargısız infaz vu-
kuatlarına, mezar taşlarına yazılmıştır. Öldürülen
gazeteci Metin Göktepe'nin faillerini bulmak ve
yargılamak "sorun" olmuş, hâlâ yargı süreci baş-
latılamamıştır. Yetmemiş, Türkiye Gazeteciler Ce-
miyeti'ni "polis" basmıştır.
Sansür tüm gücüyle geri gelmiştir. lletişim öz-
gürlüğünün insan haklarının başında geldiğini söy-
leyerek hükümet programları yazılmıştır. Bu prog-
ramlara inanmayın. Artık gazetecilerin "canına
okunacaktır". Korkmayın. Basın kendi gücüyle
ayaktadır, ayakta kalacaktır. Ama ne zaman insan
hak ve özgürlükleriyle basının sansür edilemeye-
ceğini söylerlerse tavsiyem odur ki; tedbir alın.
Başınıza bir şey gelebilir. Kaybolabilirsiniz... Yazı
yazmakta özgürsünüzdür, ama yargılanıp hapse
düşebilirsiniz. Demokrasinin can daman sayılan ve
insanlara bilgi akışını sağlayan gazetecilerin can
ve görev güvenlikleri memleketin "içişlerine"ema-
net edilmiştir. Bunu aklınızdan çıkarmayın. iktidar;
basının "hür" olduğunu daha sık söyleyecektir.
Çünkü "sansürün" ka^lırılışını kutlaya kutlaya ge-
tireceği yasal ve idari tüm kısıtlamaları yaşama
geçirmek istiyor.
"Sansür"ün kaldınldığı 24 Temmuz hoşgeldin,
sen çok yaşa padişahım!..
POLITIKA VE OTESI
MEHMED KEMAL
Bip Yazlık Kuliibe
Şükran Soner, Doğan (Katırcıoğlu), ben bizim
odada oturuyoruz. Derken çat kapı, Behzat Ay çıka-
geldi. Nicedirgörünmüyordu. Birağızdan "Hoşgel-
din" dedik. Çoktandır göründüğü yoktu. Sordum:
"Nerelerdeydin ?"
Güldü, parıldayan gözlerle baktı:
"Bizim Aslanköy'de, orman içinde, bir yazlık kulü-
be var, oraya çekildim, aylardır dinleniyordum."
Gerçekten de bir kulübesi vardı, oraya kapağı atar,
gözden kaybolurdu. Bu kez de öyle yapmıştı. Beh-
zat'ta gidecek yer mi yok. Bostancı'da, Ada'da, Ars-
lanköy'de var. Allah versin!
Rahmetli Cemal Süreya döneminde haftada bir,
pazartesi günleri Cemiyet'te (Gazeteciler) toplanır.
öğle rakıları içerdik. Birbirini uzun süre görmeyenler.
kapağı atar, gelir göreceğini görürdü. Cemal'in şair-
liğinden öte böylesi derleyici, toparlayıcı bir yanı da
vardı. Cemal gitti, toplantılar da bitti. Şimdi Muzaf-
fer Buyrukçu Taksim'deki Hacı Baba Lokantası'nda
bu toplantılan canlandırmaya çahşıyormuş, gideme-
dim.
Behzat'ın elinde bir dergi vardı: Yelken. Bana uzat-
tı:
"Al şunu, gençler çıkanyor, bir boş vaktinde göz
atarsın" dedi, bana verdi. Akşam bir göz attım. Beh-
zat'ın Nâzım Hikmet üstüne gerçekten ilginç bir ya-
zısı vardı: "Özgüriük Tutkunu Nâzım."
Özetleyeyim:
Mimar Filipov'la Moskova'yı geziyorlar. Filipov
gökdelen iriliğinde yapıları anlatıyor: •
Stalin yoldaş bu yapının planlannı onayladı." ',
Nâzım, birden duralar:
"Kim bu mimar Stalin yoldaş ? " diye sorar.
"Canım, baştaki Stalin yoldaş" der.
"Sen Stalin diye bir rmimar duymadım."
Bu, şairin özgüriük yanını gösteren bir kanıt olur. Mi-
mar Filipov, Nâzım'ın bu ataklarından çekinir.
Nâzım'ın. Stalin döneminde bunalımh, sıkıntılı gün'
leri olmuştur. Stalin'den sonra Malenkov'a düşün-
celerini açıkça söylemiştir.
Nâzım öleli 33 yıl olmuş: ölümsüz olduğu, sık sık
anıldığı için bana dün gibi geliyor.
Nâzım'ın özgüriük tutkunu olduğuna bir örnek da-
ha veriliyor. Yalnız bu Sovyetler Birliği'nden değM
Castro'nun Kübası'ndan.
Nâzım, Küba'ya gittiğinde halkın Castro'yu rumba-
lar yaparak beklediğine, saatlerce beklemeyi sürdür-
düğüne tanık olur. Halk memnundur, sevinçlidir, coş-
kundur. Tam o sırada bir işgüzar peyda olur. Coşku-
nun şımarıklık olduğunu söylemeye yeltenir. Casti
ro'nun sessiz beklenmesi gerektiğini söyler. Nere-
deyse coşuyor diye halkı paylamaya girişir. Nâzım'a
bunun şımarıklık olduğunu anlatmaya çalışır. Çeviri-
yi anlayan Castro şöyle der:
"Yan//(yorsunuz yoldaş, halkın liderleri coşku ile
karşılamaları gerekir. Tıpkı şimdi bu meydanda ya-
pıldığı gibi, rumba söyleyerek ve oynayarak."
Partinin kendisine verdiği bir özel arabayı da geri
çevirir. "Ben emeğımle geçinmek ve yaşamak iste-
rim" der.
Sayfalan karıştınrken bir de ne göreyim, Mersinli şa-
ir, öykücü llyas Halil karşıma çıkmaz mı? O günler-
den bugünlere aradan 50 yıl geçmez mi? Elli yıl ön-t
ce Avni Dökmeci'rfîn "Kaynak" dergisinde yazardı.
Kaynak'ta kimler yazmadı ki! Ünlü şair ve yazarları-
mıza sorun bakalım Kaynak'tan çıkmamışlar mı... ll
J
yas Halil, Abu Dabi'de yaşıyor. Kralın güvenilir ada-
mıdır. llyas Halil'in her yıl bir öykü yayınlama gelene-
ği var, bunu sürdürüyor. Piyasa da satılsın. satılma-
sın. llyas'la ilgi kurmak isteyenler Yelken dergisine
başvuralar. Telefonu: 231 14 16 Mersin
B U L M A C A SEDAT YAŞAYA1S
SOLDAN SAĞA:
1/Yetışkinlerde. he-
yecan ve doyumun 1
yalnızca çocuklarla 2
yaşanması biçımin-
de görülen cinsel 3
sapma. V Kokulu
tohumu hamur ışle-
rine ve rakıcılıkta
kullanılan bıtki...
Barvum elementı- °
1 2 3
nin simgesi.
samların. üzerinde
boya karıştırdıklan
levha... Islandığı
zaman kolayca bi-
çimlendirilebilen yumuşak
ve yagh toprak. •VParola...
Yassı gümüş külçesi. 5/ Bir
nota... Utanç duyma. 6/Ta-
nmda kullanılan azotlu güb-
re... Gelenek. 7/Sözün anla-
tılmak istenene tam karşılık
olması...'"— süzülmüş şı-
şeden ruhsâr-ı âl olmuş sa- "
na" (Nedim).8/PasifikOk-
yanusu'nda bır ülke. 9/ Ay- 8
nı adlı agaçtan elde edılerek
saçları ve ellerı boyamakta
kullanılan toz... Gözü kapalı manılan düşünce; dogma.
YÜKAR1UAN AŞAĞIYA:
1/Nil kıy ılarında yetişen. eski Mısırlılann kâgıt v apmakta kul-
landıklan bitki. 2/Kuran'da bir süre... Bir içkı. 3/Arka. sırt...
Sincap. 4/ Kürkü değerli bir vaban kedisi... Karakter. 5/ İçin-
de şarap vapılan bır çeşit fıçı... Apansız. 6JYabanıl hayvan ba-
nnağı... Bir ilimiz... Olumsuzluk belirten bir önek. II Orta
Anadolu'da yetiştirilen. kuv ruğu ıri ve yagh bir tür koyun. 8/
Türk tuluat tiyatrosunda baş komik görevindeki uşak tipleme-
si... Denizcilikte "temiz. düzgün. derli toplu" anlamında kul-
lanılan sözcük. 9/ Ziya Gökalp'ın manzum masalı.
AKATLAR'DA
Zeytinoğlu caddesi üzerinde satılık daire
110 m2 + 2 oda + 1 salon
Tel.: 268 76 97
SATILIK DAİRE
Maslak Gazeteciler Sitesi'nde
çatı dubleks
100.000 dolar
Tel.: (0.212) 516 30 45
. BAKIRKÖY 2. ŞULH HUKUK
H A K İ M L İ Ğ İ ' N D E N
Mahkememıze açılan vasi tayıni davası sebebıyle.
Mahkememizce verilen 996/527-564 sayılı ve 9.7.1996
tarihlı karar ile Banın. Amasra. Bostepe mah: c: 003 01.
s: 54, k: 38'de nüfusa kayıtlı Mustafa ve Eşe'den olma
1962 d.lu Erdinç Pir'in velayet altına alınarak. kendisine
aynı yerde nüfusa kayıtlı Yusuf ve Hatice'den olma 1934
d.lu annesı Eşe Pir vasi tayin edilmiştir. Itirazı olanlann
yukarda numarası yazılı dosyaya muracaat etmeleri. ak-
sı halde kesınleşeceğı hususu ilan olunur. 9.7.1996
Basın: 99475