23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 TEMMUZ 1996 ÇARŞAMBA 12 DIZIYAZI Bip SivUhı Savaş Aırtan 4 ERCAN ÇİTLİOCLU • Ruhani giysileri içinde, elli yaşlarında bir Katolik papaz, bir anda gazetecilerin ilgi odağı oluyor. llk soru, "Siz niçin buradasınız" oluyor. Papaz, mağrur bir tavırla, Girne'de ayin hazırlığı yaparken kiliseyi basan askerlerce zorla alınıp getirildiğini anlatıyor gazetecilere. Yanımızdaki öğretmen yüzbaşı elindeki listeyi tarayıp hemen senaryoyu düzeltiyor, "Papazın adı Papayanis Nicola, görevli olduğu kilisenin çan kulesinden tüfekle erlerimize ateş ederken yakalanıp getirildi buraya" diyor; gün, saat ve yer adını da ekliyor. Çan 4 * — Türk birliği kentin meydanında istiklal Marşı seromonisinde. Kıbns Türk halkı da eşlik ediyor. kııIesiiKİeki süalılıpapazBasın mensuplanna esir kampındaki koğuşlar. yemekhaneler, banyo ve tuvaletler gezdiriliyor. daha sonra esirlerle görüşmeierine izin veriliyor. Esirler. gazetecilere kendilerince bir senaryo anlatıyorlar. Görevli subaylar, ellerindeki listeden esirin adını bulup. senaryoyu hemen düzeltiyorlar. Ruhani giysileri içinde, elli yaşlannda gösteren bir Katolik papaz bir anda gazetecilerin ilgi odağı oluyor. Etrafını alıyorlar papazın \e sorular başlıyor. tlk soru çok doğal olarak "Siz niçin buradasınız" oluyor. Papaz. kendısine gösterilen bu aşın ilgiden memnun ve bu anın tadına varmak istercesine. mağrur bir tavırla. Girne'de kilisesınde. ayin hazırlığı yaparken kiliseyi basan askerlerce zoria tfhnıp buraya getirildiğini anlatvyor gazetecilere. Yanımızdaki öğretmen vüzbaşı elindeki listeyi taravıp hemen senaryoyu düzeltiyor. ' "Papazın adı Papayanis Nicola, görevli olduğu kilisenin çan kulesinden tüfekle erlerimize ateş ederken yakalanıp getirildi buraya.." dıyor; gün, saat ve yer adını da ekliyor. Gazetecilerin papaza yönelik ilgileri bir anda sönüyor. Asker üniformalı kitapçı Bir başka esir, Girne'de kitapçı dükkânı olduğunu. dükkânından alınıp buraya getinldiğini söylüyor İsveçli bir bayan gazeteciye. Çevirmenimiz bir tank onbaşı. Akıcı bir Rumca ile konuşuyor. Nerede öğrendiğini soruyorum. Amerika'da bulunduğu sırada Yunanca kurslanna devam etmiş Mengüç Onbaşı. Kamptaki muhafız erlerin hemen hepsinin Rumca bildiğini söylüyor. Silahlı Kuvvetler'deki organizasyon yeteneğine hayan olmamak mümkün değil. Kitapçının ayağında haki renkte bir asker pantolonu ve ayağında asker botlan var. isveçli bayan gazeteciye "Sorar mısınız, Kıbns'ta kitapçılar askeri üniforma ile mi çalışırlar" diy orum. Yüzbaşının parmağı da listede gezinerek kitapçının gerçek hikâyesini anyor. Bu sırada yarbay yanımıza gelerek "emanetin"yerine ulaştığını bildiriyor. Artık gidebiliriz. Esirler sedyelerle, cümle kapısı önüne getirikniş askeri ambulanslara taşınıyor, flaşlarpatlıyor. kameralar çalışıyortam bu sırada Kızılhaç görevlisi yanıma gelerek.beşinci esirin ambulansa getırilmediğini söylüyor. Onun daha önceden havaalanına gönderildiğini söylüyorum. Oylesine bir kargaşa var ki cezaevi önünde. daha fazlasını konuşmak zaten olası değil. Meraklı bir halk toplulugu, polisler, inzibatlar, eskort araçlan ve bütün bu kalabalık içinde oradan oraya koşarak daha iyi bir poz yakalamaya çalışan foto muhabirleri... "Peki" diyor Kızılhaç görevlisi ve konvoy havaalanına hareket ediyor. Havaalanına vardığımızda. Kızılhaç görevlisini ihtiyann bulunduğu helikoptere götürüyorum. Ilginçtir, hiçbir şaşkınlık belirtisi göstermeden yalnızca elindeki listeden adını kontrol ediyor ve Tamam, gidebiliriz" diyor. Ovacık'ta helikopterler yakıt ikmali yaptıktan sonra havalanıyor ve rahat bir uçuşla Boğaz'a iniyoruz. Esirler yıne askeri ambulanslara aktanlıyor. Ancak bizi karşılayan subaylar Yes.il Hatta gitmemizin olanaksız olduğunu, hat boyunca başlayan çatışmanın şiddetlenerek sürdüğünü anlatıyorlar. Yeşil Hatta şiddetli çarpışmalar Kısa bir yolculuktan sonra yoğun silah sesleri arasında Lefkoşa Türk kesiminin hemen dışındaki Kızılay hastahenesinin bahçesine varıyoruz. Bahçe beş Oskarlı savaş filmi "Müfreze T> nin platosu gibi. Konu^an insanlar, beyaz gömlekleri içinde doktorlar, hemşireler, subaylar ve esirlerin nakledileceği Kızılhaç ambulanslan ile Banş Gücü ve Kızılhaç görevlileri. Yeşil hattaki çarpışmalarda yaralanan Kıbnslı Türk mücahitler ve askerlerimiz getiriliyor hastaneye durmadan. Kimsenin esirlerle ilgilenecek hali >ok. Tüfek seslerine makineli tüfeklerin seri atışlan ve havan toplannın sanki dev bir şişenin kapağı açılmış izlenimi veren tok patlama sesleri eşlik ediyor. Ve binbir özenle Adana'dan getirilen savaş esirleri, Lefkoşa Türk Hastanesi'nın ön bahçesinde askeri ambulansların içinde kalıyor. Banş Gücü ve Kızılhaç görevlıleri de esirleri nakletmek için getirdikleri kendi araç ve cankurtaranlarını terk etmiş. giderek voğunlaşan ve yaklaşıyor izlenimi veren havan ateşinden korunmak için ağaçlann ve araçlann altında kendilerini gü\ence altına almışlar. Albay rütbeli bır subay yanımıza gelerek Yeşil Hat üzerinde belirlenen noktada lade işleminin yapılmasının olanaksız olduğunu. çatışmalann giderek şiddetlendigini. iadenin burada yapılacağını söylüyor. Yapılacak ama nasıl? Kızılhaç ve Banş Gücü gözlemcileri siperde. hastane personeli çatışma bölgesinden gelen yaralılarla meşgul, basın mensupları sağa sola dağılnıış. taze haber ve fotoğraf peşinde. Savaş esirleri de her an başlarına düşme olasılığı son derece yüksek "kardeş ve müttefik" havan mermilerinin tehdidi altında cankurtaranlarda bekliyorlar. Helikopterler bizi bekliyor Bu arada bir yüzbaşı gelip bizi getiren helikopterlerin daha fazla beklemelerinin mümkün olmadığını. çok acele Ovacık'a dönmeleri gerektiğini söylüyor. Adana'dan birlikte geldiğımiz Kızılhaç gözlemcisini bulup durumu anlatıvorum ve bu koşullar altında teslimin burada yapılacağını söylüyorum. El sıkışıyonız, tam aynlmak üzere iken yaşanan bu'feosu belgelemek aklıma geliyor, Ordu Foto Film Merkezi'nden bizimle birlikte gelen asteğmene seslenip hastane bahçesini görüntülemesini istiyorum. "Sen aklını mı yitirdin bu ateş altında" gibilerden yüzüme bakıp bir tek kare film harcamadan bir cipe binip uzaklaşıyor oradan. Biraz önceki yüzbaşı tekrar geliyor ve hemen dönmezsek helikopterlerin bizi almadan havalanacağını söylüyor. çaresiz dönüyoruz. Boğaz'a geldiğimizde helikopterleri palleri dönerdurumda görüyoruz, biner binmez havalanıyoruz. Türk hükümetinin tek yönlü bir kararla iyi niyet göstererek gerçekleştirdiği yaralı savaş esirlerinin iade seremonisi, yer. gün ve saat belirtilerek kararlaştınlmasına rağmen, Rum tarafınca amaçlı olarak çıkanlan bir çatışma ile engelleniyor. Belli ki Rumlar, Yeşil Hat üzerinde gerçekleştırilecek bu seremoninin Türk tarafına kazandıracağı olumlu puanlan düşünerek bilinçli bir biçimde engellemışlerdi esir iadesini. Sonralan düşünmüşümdür. o esirlerin içinde yetmiş yaşını gerilerde bırakmış, bırakın çarpışmayı, ayakta duracak fizik güçten yoksun brrisinin de bulunduğunu bilselerdi, acaba o töreni yine de engellerler miydi? Kıbrıs'a çıkarma yapan bir grup Türk askeri dinlenme anında. BİTTİ GöRÜŞı FtKRET İLKİZ Basına ilk yasak 1858 yılında Ceza Kanunu ile geldi. Türkiye'de o yıllarda iki gazete ve bir dergi yayımlanıyordu. Devletin resmi gazetesi gibi ya- yımlanan Takvim-i Vakayi ve Ceride-i Havadis. Tek dergi ise Vakayii Tıbbiye. Devlet yöneticileri ken- dilerine basından gelebilecek "tehlikeyi" önlemek için "saltanatıseniyye"'ve "erbabıhükümet"eleş- tirilirse gazete ve matbaa kapatılabiliyordu. 1864 yılınm Aralık ayında yayımlanan Abdüla- ziz"nizamnamesi" Ikinci Meşrutiyet döneminde çıkanlan Matbuat Kanunu'na (Temmuz 1909) ka- dar yürürlükte kalmıştır. Mantık aynıdır. Saltanat, padişah, hanedan hakkında uygunsuz sözler söy- leyen nazırlara dokunacak sözler yazan, Türki- ye'de oturan yabancı ülke elçilerini eleştiren, dev- letin dostu ve müttefiki olan hükümdarlara doku- nan söz ve deyimler kullanan gazeteciler ve gaze- teler cezalandınlır. Gazete ve matbaalar kapatılır. Bu dahi yeterti görülmez. Ali Suavi Muhbir gaze- tesinde Girit sorununu, Namık Kemal Tasvirief- kâr'da "Şark Meselesi"ni yazar. Hükümetin eleş- tirilmesine kızan Ali Paşa "Kararneme-i Ali"y\ 1867 yılının Mart ayında yayımlar. Ali Paşa Karar- namesi yürürlüğe girer. Muhbir, Vatan, Ibret, Ha- dika, Sirac, Diyojen gibi birçok gazete süresiz ola- rak kapatılır. Adı yolsuzluklara ve yasadışı işlere ka- nştığı iddia edilen Mahmut Nedim Paşa'ya ise bu kararname bile az gelir. Gazeteleri "inzibat altına almak" gerektiğine inanarak "Istanbul'da ve mem- leketin heryerinde çeşitli dillerde basılan gazete- lerin basılmadan önce muayenesi usulü"nü koyar. 11 Mayıs 1876'da ilan edilen ilk Sansür Kararna- mesi'ni yayımlamak zorunda kalan Basiret gaze- tesi aynı gün, aynı sayfadayayımladığı duyurusuy- la; matbaa makinelerinin bozulduğunu ileri süre- rek birkaç gün gazeteyi yayımlayamayacaklannı i- lan eder. Bu dönemin mirasçısı ise II. Abdülhamit'tir. Ba- sına karşı yürütülen sindirme ve bastırma politika- larını önceki padişah ve "devletin güvenliğini"dü- şünen devlet adamlanndan devralır. Abdülhamit, Matbuat Nizamnamesi'nedokunmaz. "Matbaalar 24 Temmuz, Hoşgeldin Padişahım!.. Nizamnamesi"n\ yayımlar. Basılacak her şeyi "de- netim" altına alır. 23 Aralık 1876 tarihinde "Kanun- i Esasi" yayımlanmış ye "Matbuat kanun dairesin- de serbesttir" denilmiştir; ama Abdülhamit, bunun da çaresine "yasal" olarak bakmıştır. Vekiiler He- yeti'ne bir sıkıyönetim kararnamesi yayımlatarak gazeteleri toplatmak, yasaklamak, matbaalan ka- patmak gibi yetkilerini "olağan" hale dönüştüre- rek 33 yıllık baskı ve şiddet rejimini oluşturur. Ka- nun dairesinde matbuat serbest, ama her şey "ya- sak"t\r. Hiçbir gazeteci "AH=0" yazamaz. Çünkü bu, sansür memurtan tarafından "Abdülhamit = Sı- fır" olarak yorumlanırdı. Yazılarınızda "Bedbah- tız", "Serbest değiliz" diyemezdiniz. Bu kelimeler Osmanlı ulusunun şikâyetleri olarak kabul edildi- ğinden sansür memurlannca çizilirdi. "Kardeş" sö- zü biçare Suttan Murat'ı hatırlattığı için yasaktı. "Hasta" veya "Hasta Adam" demek yasaktı. "Di- namo" sözcüğünü "Dinamit"\ hatırlattığı için kul- lanamazdınız. Abdülhamit'in jurnalcileri Le Grand lllustration dergisinde elektriğin bulunmasıyla ilgi- li çeviri bir makaleyi saraya sunarken ekledikleri jumallerinde; bu tür buluşlar, telsiz ve telgraf hak- kında okullarda derslerde "bilgi" verilmemesini, gazetelerde kesinlikle yazılmamasını ve benzeri aletlerin memlekete sokulmamasını önermişlerdi. Hüseyin Cahit "Yeni Mecmua" adlı bir sanat der- gisi çıkarmaya karar verir. Bu dergi satışa çıkma- dan önce Şehzadebaşı tiyatrolarından birisinin perdesine ışıldakla yansıtılarak reklamı yapılır. "Elektrikli İlan" başlıklı bir yazı ile Sabah gazete- sinde bu ilan duyurulunca, dergi daha satışa çık- madan yasaklanır (Abdülhamit Devrinde Sansür; Cevdet Kudret, Milliyet Yayınlan 1977). Abdülhamit Kanun-ı Esasi'yi yeniden yürürlüğe koyacağını ilan etmek zorunda kalınca 24 Temmuz 1908 günlü gazetelerde bu "havadis" kamuoyu- na duyuruldu. Meclis-i Mebusan seçimlerinin ya- pılmasına dair emirlerin verildiğıni gazetelerden öğrenen halk ye gazeteciler nefes aldı. Bunun üze- rine 24 Temmuz günlü Ikdam gazetesi sahibi Ah- met Cevdet ve Sabah gazetesi sahibi Mihran kendi aralarında anlaştı. Gazete provalannı gör- mek için gelen memurlan "gazeteler hürdür san- sür yasaktır" sözleriyle geri çevirdiler. 24 Temmuz basın tarihine "sansürün kaldınldığı" gün olarak geçti. Dün iktidarda olanlar; bugün "hükümet "ediyor- lar. Artık kimsenin matbuatı zapturapt altına al- mak için "nızamnamelere" ihtiyacı yok. Nasıl olsa cebren ve hile ile on yılda bir aziz vatanın yasama, yürütme ve yargı organlanna el konulmuş bir ül- kede yaşıyoruz. Tüm yöneticiler deneyimli. Nasıl olsa bütün siyasi partileri kapatılabiliyor; gazete, mecmua, radyo ve televizyonlarıyla bütün matbu- at, kanun dairesinde zapturapt altına alınabiliyor. Gazetecilerin sesini-soluğunu kesmek eskisinden daha kolay. Yasalar yapılabilir, yazan çizen hapse atılabilir, yetmezse kafaları ve fotoğraf makineleri kırılabilir. Çok partili parlamenter demokrasiye, laik rejime, hukuk devletine, temel insan hak ve özgürlükleri- ne kastedenler bu ülkenin aydınlarını, gazetecile- rini, avukatlannı, öğretmenlerini, doktorlarını, insan hakları savunucularını faili meçhul namluların önüne sürmüşlerdir. 1993 yılı başlannda Türki- ye'de insan haklarının hangi düzeyde olduğunu gösteren Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu'nda alınan (Şubat 1993) kararına hiçbir hükümet yet- kilisi aldırmadı. Oysa Avrupa Parlamentosu, "Türkiye'deyalnız- ca 1992'de, aralannda bazı Kürtlerin de bulundu- ğu 20 kadar gazetecinın öldürüldüğünü ve şimdi- ye kadar bu olayların hiçbirisinin çözümleneme- diğinin farkında olarak ve demokratik temel hak- lar, basın özgüriüğü ve laik değeherın en gözüpek savunuculanndan biri olan Uğur Mumcu 'nun O- cak sonlarında öldürülmesınden derin üzüntü du- yarak...", "gazetecilerin öldürülmelehnın aydınla- tılması için aralıksız gayret gösterilmesini talep e- den" kararında özgür haberciliğin ve "bilgi akışı- nın garanti edilmesını " istemişti. Bu karara inat, stadyumda gazeteci Metin Göktepe öldürüldü. Adını "Duvardan düştü" koydular. Iktidara sahip olanlar. temel hak ve özgürlükle- re hiç aldırmamış; görmeyi, duyrnayı, konuşmayı, hatta düşünmeyi yasaklayacak ölçüde ileri gitmiş- lerdir. Ülke, açık bir hapishaneye çevrilmiştir. Laik demokratik hukuk devletine düşman asıl suçlular bırakılmış, suçlu diye "gazeteciler" gözaltına alın- mıştır. Gazetecilerin kafalarını kırmak için çaba gösteren güçler, halkın bilgi edinme özgürlüğüne açıkça saldırmaktadır. Gazetecilerin adları polis fişlerine, mahkeme tutanaklarına, cezaevi kayıtla- nna, faili meçhuller dosyasına, yargısız infaz vu- kuatlarına, mezar taşlarına yazılmıştır. Öldürülen gazeteci Metin Göktepe'nin faillerini bulmak ve yargılamak "sorun" olmuş, hâlâ yargı süreci baş- latılamamıştır. Yetmemiş, Türkiye Gazeteciler Ce- miyeti'ni "polis" basmıştır. Sansür tüm gücüyle geri gelmiştir. lletişim öz- gürlüğünün insan haklarının başında geldiğini söy- leyerek hükümet programları yazılmıştır. Bu prog- ramlara inanmayın. Artık gazetecilerin "canına okunacaktır". Korkmayın. Basın kendi gücüyle ayaktadır, ayakta kalacaktır. Ama ne zaman insan hak ve özgürlükleriyle basının sansür edilemeye- ceğini söylerlerse tavsiyem odur ki; tedbir alın. Başınıza bir şey gelebilir. Kaybolabilirsiniz... Yazı yazmakta özgürsünüzdür, ama yargılanıp hapse düşebilirsiniz. Demokrasinin can daman sayılan ve insanlara bilgi akışını sağlayan gazetecilerin can ve görev güvenlikleri memleketin "içişlerine"ema- net edilmiştir. Bunu aklınızdan çıkarmayın. iktidar; basının "hür" olduğunu daha sık söyleyecektir. Çünkü "sansürün" ka^lırılışını kutlaya kutlaya ge- tireceği yasal ve idari tüm kısıtlamaları yaşama geçirmek istiyor. "Sansür"ün kaldınldığı 24 Temmuz hoşgeldin, sen çok yaşa padişahım!.. POLITIKA VE OTESI MEHMED KEMAL Bip Yazlık Kuliibe Şükran Soner, Doğan (Katırcıoğlu), ben bizim odada oturuyoruz. Derken çat kapı, Behzat Ay çıka- geldi. Nicedirgörünmüyordu. Birağızdan "Hoşgel- din" dedik. Çoktandır göründüğü yoktu. Sordum: "Nerelerdeydin ?" Güldü, parıldayan gözlerle baktı: "Bizim Aslanköy'de, orman içinde, bir yazlık kulü- be var, oraya çekildim, aylardır dinleniyordum." Gerçekten de bir kulübesi vardı, oraya kapağı atar, gözden kaybolurdu. Bu kez de öyle yapmıştı. Beh- zat'ta gidecek yer mi yok. Bostancı'da, Ada'da, Ars- lanköy'de var. Allah versin! Rahmetli Cemal Süreya döneminde haftada bir, pazartesi günleri Cemiyet'te (Gazeteciler) toplanır. öğle rakıları içerdik. Birbirini uzun süre görmeyenler. kapağı atar, gelir göreceğini görürdü. Cemal'in şair- liğinden öte böylesi derleyici, toparlayıcı bir yanı da vardı. Cemal gitti, toplantılar da bitti. Şimdi Muzaf- fer Buyrukçu Taksim'deki Hacı Baba Lokantası'nda bu toplantılan canlandırmaya çahşıyormuş, gideme- dim. Behzat'ın elinde bir dergi vardı: Yelken. Bana uzat- tı: "Al şunu, gençler çıkanyor, bir boş vaktinde göz atarsın" dedi, bana verdi. Akşam bir göz attım. Beh- zat'ın Nâzım Hikmet üstüne gerçekten ilginç bir ya- zısı vardı: "Özgüriük Tutkunu Nâzım." Özetleyeyim: Mimar Filipov'la Moskova'yı geziyorlar. Filipov gökdelen iriliğinde yapıları anlatıyor: • Stalin yoldaş bu yapının planlannı onayladı." ', Nâzım, birden duralar: "Kim bu mimar Stalin yoldaş ? " diye sorar. "Canım, baştaki Stalin yoldaş" der. "Sen Stalin diye bir rmimar duymadım." Bu, şairin özgüriük yanını gösteren bir kanıt olur. Mi- mar Filipov, Nâzım'ın bu ataklarından çekinir. Nâzım'ın. Stalin döneminde bunalımh, sıkıntılı gün' leri olmuştur. Stalin'den sonra Malenkov'a düşün- celerini açıkça söylemiştir. Nâzım öleli 33 yıl olmuş: ölümsüz olduğu, sık sık anıldığı için bana dün gibi geliyor. Nâzım'ın özgüriük tutkunu olduğuna bir örnek da- ha veriliyor. Yalnız bu Sovyetler Birliği'nden değM Castro'nun Kübası'ndan. Nâzım, Küba'ya gittiğinde halkın Castro'yu rumba- lar yaparak beklediğine, saatlerce beklemeyi sürdür- düğüne tanık olur. Halk memnundur, sevinçlidir, coş- kundur. Tam o sırada bir işgüzar peyda olur. Coşku- nun şımarıklık olduğunu söylemeye yeltenir. Casti ro'nun sessiz beklenmesi gerektiğini söyler. Nere- deyse coşuyor diye halkı paylamaya girişir. Nâzım'a bunun şımarıklık olduğunu anlatmaya çalışır. Çeviri- yi anlayan Castro şöyle der: "Yan//(yorsunuz yoldaş, halkın liderleri coşku ile karşılamaları gerekir. Tıpkı şimdi bu meydanda ya- pıldığı gibi, rumba söyleyerek ve oynayarak." Partinin kendisine verdiği bir özel arabayı da geri çevirir. "Ben emeğımle geçinmek ve yaşamak iste- rim" der. Sayfalan karıştınrken bir de ne göreyim, Mersinli şa- ir, öykücü llyas Halil karşıma çıkmaz mı? O günler- den bugünlere aradan 50 yıl geçmez mi? Elli yıl ön-t ce Avni Dökmeci'rfîn "Kaynak" dergisinde yazardı. Kaynak'ta kimler yazmadı ki! Ünlü şair ve yazarları- mıza sorun bakalım Kaynak'tan çıkmamışlar mı... ll J yas Halil, Abu Dabi'de yaşıyor. Kralın güvenilir ada- mıdır. llyas Halil'in her yıl bir öykü yayınlama gelene- ği var, bunu sürdürüyor. Piyasa da satılsın. satılma- sın. llyas'la ilgi kurmak isteyenler Yelken dergisine başvuralar. Telefonu: 231 14 16 Mersin B U L M A C A SEDAT YAŞAYA1S SOLDAN SAĞA: 1/Yetışkinlerde. he- yecan ve doyumun 1 yalnızca çocuklarla 2 yaşanması biçımin- de görülen cinsel 3 sapma. V Kokulu tohumu hamur ışle- rine ve rakıcılıkta kullanılan bıtki... Barvum elementı- ° 1 2 3 nin simgesi. samların. üzerinde boya karıştırdıklan levha... Islandığı zaman kolayca bi- çimlendirilebilen yumuşak ve yagh toprak. •VParola... Yassı gümüş külçesi. 5/ Bir nota... Utanç duyma. 6/Ta- nmda kullanılan azotlu güb- re... Gelenek. 7/Sözün anla- tılmak istenene tam karşılık olması...'"— süzülmüş şı- şeden ruhsâr-ı âl olmuş sa- " na" (Nedim).8/PasifikOk- yanusu'nda bır ülke. 9/ Ay- 8 nı adlı agaçtan elde edılerek saçları ve ellerı boyamakta kullanılan toz... Gözü kapalı manılan düşünce; dogma. YÜKAR1UAN AŞAĞIYA: 1/Nil kıy ılarında yetişen. eski Mısırlılann kâgıt v apmakta kul- landıklan bitki. 2/Kuran'da bir süre... Bir içkı. 3/Arka. sırt... Sincap. 4/ Kürkü değerli bir vaban kedisi... Karakter. 5/ İçin- de şarap vapılan bır çeşit fıçı... Apansız. 6JYabanıl hayvan ba- nnağı... Bir ilimiz... Olumsuzluk belirten bir önek. II Orta Anadolu'da yetiştirilen. kuv ruğu ıri ve yagh bir tür koyun. 8/ Türk tuluat tiyatrosunda baş komik görevindeki uşak tipleme- si... Denizcilikte "temiz. düzgün. derli toplu" anlamında kul- lanılan sözcük. 9/ Ziya Gökalp'ın manzum masalı. AKATLAR'DA Zeytinoğlu caddesi üzerinde satılık daire 110 m2 + 2 oda + 1 salon Tel.: 268 76 97 SATILIK DAİRE Maslak Gazeteciler Sitesi'nde çatı dubleks 100.000 dolar Tel.: (0.212) 516 30 45 . BAKIRKÖY 2. ŞULH HUKUK H A K İ M L İ Ğ İ ' N D E N Mahkememıze açılan vasi tayıni davası sebebıyle. Mahkememizce verilen 996/527-564 sayılı ve 9.7.1996 tarihlı karar ile Banın. Amasra. Bostepe mah: c: 003 01. s: 54, k: 38'de nüfusa kayıtlı Mustafa ve Eşe'den olma 1962 d.lu Erdinç Pir'in velayet altına alınarak. kendisine aynı yerde nüfusa kayıtlı Yusuf ve Hatice'den olma 1934 d.lu annesı Eşe Pir vasi tayin edilmiştir. Itirazı olanlann yukarda numarası yazılı dosyaya muracaat etmeleri. ak- sı halde kesınleşeceğı hususu ilan olunur. 9.7.1996 Basın: 99475
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle