Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
23 TEMMUZ 1996 SALI CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
Darphane'deki 'Dünya Kenti İstanbur
sergisi İstanbul'un karmaşık tarihini
ustalıkla gözler önüne seriyor Tarilıiıı görsel aıılatnm
DENİZILGAZ
Darphane-i Amire'dekı "Dünva Ken-
ti İstanbuP sergisi. İstanbul"un katman-
lar oluşturan karmaşık tarihini sergile-
mcnin güçlüğünü ve bunun gerektirdiği
>aratıcı çabayı da sergilemekte. işte be-
nı asıl heyecanJandıran bu sergi içindeki
sergi oldu.
Kımdi ya da kimlerdi Dünva Kenti Is-
tanbulsergisinin yaratıcıları, onca bılgi-
yi görsel'e aktaranlar. iik kavramlan bu-
lanlar. çeşitlı sorunlarla boğuşanlar?
Sergının konusu olan istanbul'un ıl-
ginç ve görkemli tarihıvle ilgili yazılar
basında yeraldı. serginin mekânı olan es-
ki Darphane"y!e ilgili bilgiier \erildi.
Ama bu serginin iki ay gibi kısa bir süre
içınde nasıl hazırlanabıldığine henüz
hıçbir yazıda değinilmedi.
Yaratma eylemine hep farklı noktalar-
dan gmş yapılır. İstanbul Sergisi"nı ya-
ratma eylemine başlanan yer işte bu nok-
talann çok güç olanı. Masava bır proje
konmuş, işte tarıh içınde Istanbul kenti.
denmiş. Şu çağları, dönemleri yaşadı. şu
günleri gördü. Amaç onun öyküsünü hal-
ka anlatmak. Öylesine anlatmak ki. gö-
renler bırer tanık olsunlar Istanbul'un
eşsızgeçmışme, nereden nereye geldıgı-
ne.
Ve bu anlatı şu boyutlarda. şu özellık-
leri haız bir mekânda panolar halınde
sergjlenecek. Eldekı verilerıseesaslıbir
ayıklama ve düzenleme gerektiriyor. Üs-
telik sergi mekânı olan Darphane yakla-
şık 40 >ıldır terk edılmiş duran bir ışye-
rinın yıkıntıları. pisliğivle dolu olduğu
gibi, insan elinden çıkmış yapılarla do-
ğanın amansız bir kavgası içinde 1 ~> bın
metrekarelik bir alana senlmış yatmak-
ta. Işin bu yanını üstlenmiş olan ayn bir
ekip \ar. ama onlar da daha işin başın-
dalar.
Eskı Darphane'deki "Dünya Kenti İs-
tanbur sergisinı tamamlanmış bır ürün
olarak göriirgörmez işte bu nedenlerle.
bu yaratma eyleminin sıfir noktasına gıt-
mek istediğımı anladım. Bu sıfir nokta-
da ışı kım ya da kinıler yüklendı. bunu
görmek istedim.
Bu kişilere ulaşmak zorolmadı. Çün-
kü, konusunu olduğu kadar kendini \e
oluşumunu da "anTatan" bır sergi bu.
Gördüğüm ılk sıstematik dipnotlaması
olan bır sergi!
Baştaki birkaç panonun bende yarat-
tığı şok etkisinı yendıkten sonra yenıden
en başa döndünı \e "dipnotlan" fark et-
tim. Bunlar. 15 X 15 santım ebadmda.
beyaz fay anslara benzer 560 adet kutu-
cuktu.
Bütün sergiyi dizboyu bir yükseklik-
tedolanıyorlar. herbirbilgiyadagörün-
tülümalzemenin kaynağını \eriyorlardı.
Ve en altta küçücük harflerle iki "kreatif
direktör~ün adlan: Eray Makal \ e Şölen
Bazman. Bu ikılının asİında üç oldukla-
rını. "proje koordinatörü"mıman tasa-
nmcı Ahmet Özgiiner ıle bırlikte çalış-
tıklannı ögrendim
Yaratılmışolan bu zor "iş"teki "ilk"ler
olsa olsa bu iki addan kaynaklanmakta-
dırdedim ve onlan buldum. Sorgulayan.
doğruyu \e iyi\ i hiç yılmadan vorulma-
dan kovalavan. bıkkınlık ya da boşver-
mişlik nedir bılmeven. maddi çıkar en-
dişesinden çok uzakta üç gençle karşılaş-
tım.
Olanaksıa başarmışlar
ODTÜ'de geçen ünıversite vıllann-
dan ben sürdürdükleri dostluklan. Era\
ve Şölen'de aynı kişiye aıt iki el gibi
ııyumlu bir çalışma ycteneğine dönüş-
mtiş. Onlan bu işe da\et eden Ahmet'le
birlikte geceyı gündüze katarak çalıştık-
lan Arnav utköv'dekı restore edilmiş es-
ki bir e\ in giriş katındaki bilgisav arlarla
donatılmış bir odada. sergının panolan-
nı oluşturmuşlar, mümkiin olamaz gibi
görün<"ni başarmışlar.
Bu sergiyi hazırlarken tasanmcı olarak
karşılaştıkîan tuzakları Eray şövle anla-
tıyor: "Kaçınılması gereken en önemli
şe>, stilizas>onda dekoratif öğelere fazla
>er vermemekti. Bunu vapmamak için
orijinal malzemenin kendisini grafik öğe
olarak kullandık. Öyle ki. dışandan hiç-
bir belirleyici eklenmedi. Geride kalan,
tümüvle orijinal malzemenin kendisin-
den çıkan bir anlatun dili oldu. Örneğin,
Bizans'ta mor renk. emperval bir renk-
tir; halkın kuUanmadığı bir renktir. Biz
de emperyal yaşantınm anlatıldığı verde
kullandık mor rengi >alnızca."
Istanburundeğışikdönemlerinisergi-
lerken. hep bu tür kodlan göz önüne alan
bır dıl belırledıklerinı >,övlüvor Eray.
"Her dönem başka başka tasanm dili ge-
rektiriyordu. Örneğin basılı matbuata yo-
ğun bir biçimde girilmiş olan Cumhuri-
yet dönemini anlatırken. baskı tekniğh-
İe elde edilen vazılı belge ya da fotoğraf-
lan ağırlıklı oiarak kullandık."
"Bütün bu dönemsel farklılıklann ta-
sanma nasıl yansıdığını ancak dikkatli
^ ^ " X smanlı'da kent bir vücut olarak ele
ğ I alınıyor; liman, ticaret, para ve iktidar
• M gibi önemli fonksiyonlan, gövdenin
\*^r belirli organlanyla özdeşleştiriliyor.
Bizans'ta ise böyle bir metaforlar sistemi yerine,
dönemi bölümlemek için malzemenin kendi
içinden elemanlar kullanılıyor.
bir izlevici görebilir" diye eklıyor Şölen.
tstanbul sergısınde 370 metrekarelik yer
kaplayan 719 adet pano'nun içınde ya
kısmen v a detay ıyla > a da bütünüyle yer
alan 29Ö0 adet dia kullanılmış. Krono-
lojik olarak ele alınmış 6 bölümden olu-
şan İstanbul sergisinde, herbirbölümün
içınde ayrıca konular belirlenmış. Her
bırbölümünbilgılerinı hazırlayan luıra-
törler, kendı bölümü için eğer bir meta-
forlar sistemi kurduysa. kreatifdirektör-
ler de kendilerinın o dönemi kolay anla-
yabilmelerinı sağlamak için ortaya konu-
İan bu metaforlardan izleyıciler için de
vararlanmayı uvgun görmüşler.
Örnegın. Osmanlfda kent bır \ücut
olarak ele alınıyor; lıman. ticaret, para ve
ıktıdargıbi önemli fonksiyonlan. gövde-
nin belirli organlan>la özdeşleştiriliyor.
Bızans'ta ı.se böv le bir metaforlar siste-
mi verine. dönemi bölümlemek için mal-
zemenin kendı içinden elemanlar kulla-
gidebilecek olan görsel \eriler. gizlenmiş
bilgı katmanlan oluşturarak iç içe \ e yer
yer sözcüklerle kav naşma içınde bir an-
latıma kavuşmuş. Böylece izleyiciye,
müthış bir yogunluk içinde yine de hiç-
bır şey empoze edilmemekte. "Ne gor-
mek isriyorsan onu kendin bul" me^ajı
verilmekte. "Nata> düzlemde anlatılan
şe>e bir dikey İik. üç bo> utluluk kazandır-
ma\a çalıştık" diye açıklı>or Şölen.
Gençlerin katkısı
Ahmet, serginin yakalayabilmiş oldu-
ğu söylemaçısındanöneminı vurguluyor
ve bugüne ciek alışılagelmiş bazı tarih
görüşlerıne soru ışaretlerı getırebilmiş
olmalanylaövünü>or. Buzorişı heryö-
nüvle kotaranlann yaş ortalamasının 30
oldugunudaayncabelırtıyor. "Gençler-
le valışnıamız bi/j sövenist >aklaşımlar-
dan anndırdı" dı>or.
Örneğin. Osmanlı İmparatorluğu'nun
ması fıkri ağır bastı ve böylece bilgisa-
yanakıllıcakullanabilecekbirikıkreatif
direktörün nitelık açısından önemi orta-
ya çıktı.
Türünûn iik örneği
Tasanmcılann Türkiye'deörnekalabi-
lecekleri bu türde bir tarih sergisi henüz
hiç yapılmamıştı. Kataloglara, dergilere.
sergi düzenlemelerini gösteren kitaplara
baktılar. Sunuş biçimi olarak benzer çö-
zümlerle karşılaştılar. ama bu kapsamda,
bir kentin yüzyıllar boyunca yaşadığı de-
ğişikdönemlerini, herbirdönemiçinde-
ki politik, mali, kültürel, günlük yaşam
biçimini görsel bir anlatımla aktarmaya
çabalayan bır başka tarih sergisi örne-
ğiyle karşılaşmadılar.
Toplanabilen malzemeninnasılbiriş-
lemden geçirildiği sorusunu. Şölen şöy-
le yanıtladı: "Kuratörlerin tederi ve an-
latımda kullanılacak olan görsel malze-
Darphane'deki "Düma Kenti İstanbul" sergisinin krearif direktörleri Era> Makal >e Şölen Bazman, proje koordinatörü Ah-
met Özgiiner ilebirlikte(üstte)çalışarak. münıkünolmazgibi görüneni* başarmışlar.(Fotoğraflar: MURAT GERMEN)
nılıyor. tktidan anlatan konuda impara-
tor görüntüleri yer alırken, kentin dini
yönleriyle ilgili bilgiier haç bağlantısıy-
la verilmeye çalışılmış.
Serginin bütününde simgesel bir işle\
yüklenen sıkkeler ise. hem sergi Darp-
hane'de >er aldığından hem de tstan-
bul'daki her iktidar dönemıneözgüdoğ-
ru bir bilgi aktanm objesı olduğundan.
bölümlen birbirinden a>ırmakta kulla-
nılmış. Böylece para, sergi bütününde
sürekliliği öne çıkaranbırunsuroluştur-
makta.
Sergi'yle a\nı âdı paylaşan kitapta da
yer alan bazı yazılardakı yoğun bilgiier.
sergide pano'lann içinde katmanlar ha-
linde. üst \e alt figürler oluşturarak su-
nulmakta. Izlev ıcınin okuma-görme alış-
kanlığınagörederinleştınlebileceğıyer-
ler var 'pano'larda. ^'an yana dızilmış
olarak sergılense kılometrelerce süriip
sınırlarını haritada ğösterirken. fethedil-
miş de\ letlerin bugünkü topraklardaki
adlannı yazmaktansa. TÜBİTAK tara-
findan uzaydan çekilmiş bir fotoğraf üze-
rinde, bugünkü ışaretleme yöntemlerını
\e grafik düzenlemeyi kullanarak impa-
ratorluğun sınırlanni belirttiklenni an-
latıyor.
Bütün bu işleri elektronik ortamda.
bilgisayararacılığıvlavapmakdabirne-
\i tarihin akışı içınde gelmışolduğumuz
noktayı belirtme açısından önemli gö-
rülmüştü. Bu serginin. Teknik Üni\ersi-
te'de ya da mimarlık fakültelerinde oku-
\an öğrencilere \erilecek çizim ödevle-
riyle de halledilebıleceği düşünüldü.
ama zamanın kısa oluşu \e aktanlacak
bilgının yoğunluğu ancak çağdaş tekno-
lojinin olanaklanyla bu serginin gerçek-
leşebileceğinı gösterdi. Maketlerin dı-
şında. her şeyin CD-ROM'larla yaratıl-
me bize ilerili>ordu. Bazen bizim yoğun
bir eleme ve a> rıştırma \apmamız. bazen
de malzemev i > etersiz bularak ek bilgi is-
tememiz gerekhordu. İstediğimiz ek bil-
giier bulunamazsa, me\ cutlar içinden bir
şeylerle yetinmek durumunda kalıyor-
duk.
-Mimari, sanat tarihu sosyoloji, ekono-
mi tarihi gibi farklı akademik geçmişleri
olan 6 kuratörle çauşmalara başladık. Fa-
kat bu değerli kişiler için de tarihi görsel
bir anlatımla bütünleştirmek birçabage-
rektiriyordu. Dola>ısı>la bizimle kura-
törier arasında anlatun biçiminde ortak
noktalara ulaşmak için voğun çalışmalar
yapıldı. \'e her iki taraf için çok eğitici ol-
duğunıı düşündüğümüz birdene>im ol-
du. Biz İstanbul hakkında inanılmaz öl-
çüde çok şey öğrendik. Onlar da tarihi an-
latmanın değişik ş öntemleriyle tanıştılar.
\almz, bütün bilgiier elimize avnı an-
da ulaşmadığı için serginin baştan sona
bütününü göremeden çalışmanuzı sür-
dürmek zorunda kaldık. O> sa mekânlar
önceden temalara bölünmüştü ve biz de
temalaria mimari çözüm bir arada olsun
istnorduk. Mimari tasanmda ufaktefek
oy namalar >apılması için talebimiz oldu-
ğunda, Ahmefle koordineli bir tarzda
çalışarak bu degişiklikleri gerçekleştir-
dik."
Bir başka sorun da bu serginin başın-
dan sonuna aynı dili konuşmasını sağla-
maktı. Ama aynı dili konuşmanın çok
zor olduğunu anlayınca, her bir bölümü
kendi içinde, kendi kuratörünün tarihi
algılayış biçimininde anlaşılır kılmaya
çalışma karan aldılar. Önemli olan, be-
lirli bir tarih kesitine en doğru tanıklığı
sağlamaktı.
Sergiye ulaşan malzeme neticede 4 ay-
n süzgeçten geçmekteydi. Ilk başta, ya-
şadıklan tarihe tanıklık edenlerin bunla-
n yazı, gravür, resim, fotoğraf gibi mal-
zemelere dönüştürürken ileri sürdükleri
yorum vardı; ıkinci aşanıa, kuratörlerin
bu bılgileri, verileri değerlendirerek tez-
lerinı oluşturmalarıydı; üçüncü olarak
kreatif direktörlerin kuratörlerden gelen
verileri tasarım kriterlerinin süzgecın-
den geçirip elemesiydi ve en sonunda, iz-
leyicınin de seçici bir tavırla nihai esere
bakışı.
'İş'in bir de teknik/elektronik cephesi
vardı. Kimisi yurtdışından müzelerden.
kımisi özel arşiv lerden elde edilen dialar
önce Dimaj adlı kuruluşta Foto CD'lere
uygulanıyordu. Tasanm grubuna dijital
ortamda gelen imajlar, "Photoshop" ve
"Freehand" adlı grafik tasanm progra-
mında önceden yapılan eskızlere göre
Apple POvver PC bilgısayarlarda tasarla-
nıyordu. Sonra, biten işlertaşıyıcı ünite-
ye aktanlarak Dimaj a gıdıyor ve film
haline geliyordu. En sonunda. belirtilen
büyüklükteki fotoğrafik baskı elde edi-
liyordu.
u
Photoshop
r
'ın sunduğu seçenekler
sonsuza varan alternatifler oluşturdu-
ğundan, Şölen ve Eray bazı tasanm kri-
terlerinde karar kılarak işe başlamışlar.
Çünkü tasanm çözümlerinde karar al-
madan ilerlerseniz siste ilerlergibı olur-
sunuzdiyorlar. Üstelik şunun farkına va-
nyorlar ki, bu kadar kısa bır çalışma sü-
resi içinde sergıyi bütünüyle görebilme-
leri mümkün olmayacak.
Anlatun grafik elemanlara dayah
Seçtikleri temel tasanm kriterine gö-
re, bir ana görsel belirli bir konuyu anla-
tacak. onun yanıbaşında ya da onunla iç
ıçe geçmış başka besleyici unsurlar ise
alt başlıklar oluşturacaktı
"Gerçekleştirdiğimiz projev u anlatımı
grafik elemanlara dayalı bir 'sergi tasa-
rımı' olarak göriiyoruz" diyor Şölen.
"Aldığıınız tasanm eğitiminin bize ka-
zandırdığı niteliklerle, zamanı, mekânı,
malzemenin çeşitliliğini ve içerigini. izle-
yiciyle kurulacak iletişimi göz önüne ala-
rak problemi tanımladık ve çözümler
ürettik. Bu işi sadece grafik tasanm ola-
rak görmek. projenin bütününü biraz
azımsamak olurdu."
Ana konseptinın, mımariyle serginin
ıç içe olduğu "Dünya Kenti İstanbul''
sergisinin İstanbul sokağı üzerindeki
3.1 'den 3.7'ye kadar numaralanmış olan
\e 3000 metrekarelik alanayayılmış olan
mekânlannda gezinirken, Darphane-i
Amire'nin yerinden oynatılamayarak ol-
duklan yerde bırakılmış ilginç kıvnmlı
devasa makinelerini \e hantal gereçleri-
nı de görmezlikten gelmemek gerekir.
'Pano'lann yanı sıra. Istanbul'la ilgili
bılgisayaranimasyonlannın da yeraldı-
ğı kısa video filmlerinde de, farklı kül-
türlerin etkileşim alanı olmuş olan bu
kentle ilgili çok çarpıcı yorumlara tanık
olmak mümkün. Bunlardan biri. özellik-
le bayrak üzerinde simgeleşmiş olan hi-
lal motifi ki bu motif. yeni ay mı, kuyru-
ğu kıvnlmış bir palamut balığı mı, yok-
sa Boğaz'da çokça dolaşan ticari amaçlı
kalyonlar mı?
Uç büyük 'maket'in yanı sıra, lstan-
bul'la ilgili değişik konularda özel ola-
rak sergi için hazırlanmış belgesel film-
ler de görülebilmektedir. Bizans, Os-
manlı ve Cumhuriyet dönemlerinin top-
lumsal ve ekonomik gelişmelerine koşut
olarak gelişen iktıdar-halk sınıflannın
giyimi, kumaşlann dokuma özellikleri.
Müslüman ve gayrimüslim toplulukla-
nn örtünme alışkanlıklan ve Batı-Türk
etkileşimleri de ele alınmakta. özel hüc-
relerde kompakt disklerden eski tstan-
bul'un çok çeşitli dini. klasik ya da halk
şarkılan, Cumhuriyet'in çağdaş çokses-
limüziği.popülerparçalandinlemekis-
teyenlere sunulmaktadır.
5.5numaralı AnıEşyasıSatışmekânın-
da ve 5.9 numaralı Bibliobarda ise diğer
kitap ve objelerin yanı sıra. "Dünya Ken-
ti İstanbul" kitabını satın almak ya da
Bibliobar'da oturup kitabın sayfalannı
şöyle bir kanştırmak mümkün.
Avignon Festivali'nde cükkat çeken oyıınlar
^Brancusi Amerika'y a Karşı" o\ ununda rol alan M> r-
to Procopiou, festivalin bu yılkj yıldızlanndan biri oldu.
Kühür Servisi - 3 ağustosta sona
erecek olan 50. Avignon Festivali
tüm hızıyla sürü>or. Haftanın ıddi-
alıoyunlanndanSilviuPurcarete'nin
uyarladığı "Les Danaides"(Danaid-
ler)Christian Ristin sahneye koydu-
ğu "Ne tue ton pere q u' a bon escientr
(Babanı öldüreceksen Bilerek Öi-
dür). Jean Louis Hourdin'in "Les
Fils de l'amertume" (Acının Oğulla-
rı) . Philippe Avron'un "Ma Cour
D'Honneur "96". Eric Mgner'ın
uyarladığı \e sahneye koyduğu
"Brancusi Amerika'ya Karşı", VVil-
liam Kentridge'in yönettıği "Faustus
in ^rica" Jean Paul VVenzel'ın "La
Fin des Monstres" (Canavarların So-
nu) oyunları ızleyicinın bü\ük ilgi-
sinı gördü. Sahnelenen oyunlar ka-
dar \ önetmenlerin \ e o\ unculann da
öne çıktığı festivalde çoğu temsılde
bıletler gün öncesinde tükeni\or.
Eric Vigner'in yönettiği"Brancu-
si.Amerika'ja Karşı"adlı oyun. hey-
keltıraş Brancusi'nin "Kuş" adlı al-
tın heykeline Manhattan gümrüğün-
de el konulması üzerine yaşanmış
tartışmaları konu alıyor. Heykelin
gümrükten çıkışına izin verilmeyışi
ve sonrasında gelişen olaylan kapsa-
yan oyunda Brancusi've ısmarlanan
heykel. büyük bir kutuva konularak
Nev\ York'a gönderilir. Ancak hey-
kel gümrükte takılır. Çünkü adı kuş
olan bu şey gerçek bir kuş değildır.
O günün gümrük yasalanna göre de
bir şeyin sanat eseri kabul edilip
gümrükten geçebilmesi için el yapı-
mı olmasının yanı sıra sahibinin ta-
nınmış biri olması gerekmektedir. O
> ıllarda ise ne Brancusi bır gümrük
memurunıın tanıvabileceği kadar
ünlüdür. ne de parlatılmış ve yüzeyı
bütünü>le püriizsüz hale getirilmiş
heykel i el yapımı gibi aözükmekte-
dir.
Avignon'da öne çıkan yapımlar-
dan biri de yönetmenliğini Silviu
Purcarete'in yaptığı Eschyle'in "Da-
naidler"ı. Oyun şu sözlerİe başlıyor:
"Tragedya'da her yer şüphe, korku,
tehdit,sürgün_ veölüm kokar!" Tan-
rılarınınbirarayagelerek Avrupa'yı
yaratmasının öyküsü olan oyun.
Fransızca sahneleniyor. Oysa oyun-
culann hepsı Romanyalı ve pek azı
Fransızca'ya hâkim. Bu yüzden
oyunda fonetığe önem v erilerek rep-
liklerbirmelodı gibi kullanılmış. Fa-
kat ne yazık ki bu durumda replıkler
anlaşılırlığını kaybetmiş.
Oyunun başrol oyuncusu Coca
Bloos'a gelince göğsünün altından
bağladığı çuvaldan bozma giysisi,
kazınmış kafası ve parlak kırmızı tır-
naklanyla sahnede ilgi çekici birgö-
rüntü sergiliyor. Saygı uyandıran ba-
kışlan yaban görüntüsünü öıterken,
sesindeki yumuşaklık izleyicilere
huzur veriyor. Ülkesi Romanya'da
felsefe okuduktan sonra gazetecilik
yapmaya başlayan Bloos, oruzlu yaş-
İara geldiğinde "diğerleriyle iletişim
kurmanın en iyi yolu bu olduğu için"
tiyatroya geçmeye karar venr. Hiç
ders görmeden ülkesinin en değerli
oyunculan arasına girer. 1974yılının
başlarından ıtıbaren Romanva'nın
en iyi yönetmenleriyle çalışmaya
başlar.
Nihayetinde Silviu Puncarete ile
buluşur ve bır erkek rolü olmasına
karşın ,"Les Danaides"deki Danaos
rolünü kabul eder. Daha önce de
CharlesQuint'ıcanlandıransanatçı-
nın sergilediği performansa bakılır-
sa. onun için karakterlerin cinsiyeti-
nin de bir kısıtlayıcılığı yok.
ALINTILAR
TAHSİN \1JCEL
Mesneler
Sanat Dünyamız'ın Bahar 1996 sayısı nesnelere ay-
nlmış. Genellikle günluk yaşamımızda belirli bir yerı
olan doksan dokuz nesne birer (kımi zaman da ikişer)
görüntü, birer (kımı zaman da ikişer) yazıyla sayfa say-
fa önümüze serilmiş. Goruntüier yerlı ya da yabancı
sanatçılar elinden çıkmış resim ya da fotoğraflardan
oluşuyor, yazılar da aynı bıçımde yerli ya da yabancı
sanatçılar elinden çıkmış ş«r, deneme ya da anlatı par-
çalanndan. Derginin sayfalannı çevirdıkçe. ıkili, ama
yorumsuz bır alırjtı toplamı, bir seçkı karşısında bu-
lunduğunuzu görüyorsunuz, vardıgınız iik sonuç da
dergıyı hazırlayanlann hertıangi bırtümlük amacı güt-
medikleri oluyor. Nesne sayısını doksan dokuzda tu-
tarak kendileri de vurgulamak istemişler bunu. Vurgu-
lamaları da doğal: en yalın, en yoksul yaşamların çev-
resinde bıle, nesneler saymakla biter mi? Ama seçki-
yihazırlayanların(konularının "nesne"olmasıdışında)
süremsel, uzamsal ya da ızleksel bır butunlük ardın-
dan da koşmadıkları anlaşılıyor. Olsa olsa, nesnelerin
seçimini daha çok sanatsal yönelimlerin belırlediği
soylenebilır. Bu yüzden olacak. pipo, nargıle. daktilo,
gözyaşı şışesı, yapay göz, ölum maskesı, giyotin vb.
gibi çok da yaygın olmayan bırtakım nesnelerin öne
çıktığı, bu arada "pencere" gibi nesne (eşya) niteliği
oldukça kuşkulu öğelerin de araya girdiği görülüyor.
Bellı ki, kimi zaman bir resim bır yazıyı çağırmış, ki-
mi zaman da bir fotoğraf bır şiiri. Bir başka deyişle,
seçımi (üstelik, burada tek bır kişının seçımınin söz ko-
nusu olmadığı anlaşılıyor) bıraz da rastlantılar belirle-
miş. Böylece, "ceket"in resmı de var, yazısı da, ama
insan yaşamındaki yerterı daha eskı. daha surekli, da-
ha temelli olan "don" ve "gömlek"yok; "pıjama" var,
ama kimilerince toplumsal yaşamımızda yüzlerce yıl-
lık bır geleneğın çığnenmesının sımgesi olarak değer-
lendirilmesine karşın, Anadoiu ınsanmın yaşamında
yalnızca kılgısal açıdan değil, simgesel açıdan da ay-
ncalıklı bir yer tutan "kasket" yok.
Gene de tüm bu ayrışık nesnelerin genel adları al-
tında toplanıp özen ve beğeniyle sunulmuş olmaları
bile yaşamımızda nesnelerin tuttuğu yeri daha bir de-
rinden sezdiriyor bize. Güven Turan da gırış yazısın-
da bu yerin önemini ve kapsamını çok güzel vurgulu-
yor: "Bizler, nesnelerle kuşatılmışız da farkmda bile
değiliz. Nesnesiz ne çınlçıplak, ne de çaresız kalınz.
Insanlığımız biraz da nesneler yapmaktan kaynaklan-
mıyor mu? Homo Faber'e dönüşmese Homo Sapi-
ens ne yapardı? Böyle nesnelerle kuşatılmışız sapta-
ması, yalnız çağımızda mı geçerli? Hiç sanmıyorum.
Hem kullandığımız nesnelerin büyük bır bölümü, kul~
lanılan malzeme, son şekillen ne olursa olsun, nere-
deyse neolitik çağdan beri kullanılıyor örneğin şu
çengelli iğnenin taa neolitik çağlardan ben kullanıldı-
ğını biliyor muydunuz?"
Doğrudur, "tarihsel" insanı hep nesneler arasmda
buluruz, ınsanın ınsanlığı da belki her şeyden once
nesneler yapmasından ve kullanmasından gelir. Biraz
daha ılerı giderek insanlığın tarıhinın bır yerde nesne-
lerin tarıhiyle özdeşleştığinı, özellıkle eskı dönemlerin
tanhının nesnelerden yola çıkılarak kunjlduğunu da
söyleyebilirız. Hatta. denılebılır kı, her dönemde nes-
nenin özdegi, niteliklerı, kullanım bıçimleri belırler ta-
rihi. Aynca, nesne tarıhçıyı öncelikle bır özdek ve araç
olarak çekerken, çoklannı, bu arada romancıyı, yeri
doldurulmaz birgösterge olarak çeker: Balzac'ın giy-
sileri ve eşyalan inceden ınceye betımleme tutkusu
üzerimizdekı ve çevremızdeki her nesnenın kımliğimı-
zi ortaya çıkaran birer gösterge olduğuna ınanmasın-
dan kaynaklanır. Balzac'ın bıreyler için geçerli gördü-
ğü şey toplumlar için de geçerli kuşkusuz, hatta bu-
gün bireyierden çok toplumlar için geçerli.,
Öyle ya, günümüzün dünyasında nesnelerin çoklu-
ğu, tek bıçimliliğı, bırbirlerinın yerine konulabilirliği,
bunun sonucu olarak kısa ömürlülüğü, bunun sonu-
cu olarak da değer düşukluğu belirli bır yaşama biçi-
mini ortaya koyduğu kadar bir ınsanlık koşulunu ve bir
dünya görüşünü de birlikte getırıyor kuşkusuz. Dıye-
lim ki, tüm bu özellikler kişının insana ve doğaya ver-
diği değeri de azaltıyor; diyelım kı, tek bıçimlilik ken-
disine de yansıdığı için ınsanın tek boyutlu ve yığın-
sal bir vârlık olma tehlikesını arttırıyor. Böylece nes-
neler kitlelerin göstergesı olurken. bireysellığin göster-
gesı olmaktan çıkıyor. Bır başka deyişle, Balzac'ın ev-
renını açan anahtar, bızim evrenımizi açmıyor. Belki de
hem nesneler, hem bızım onlara bakışımız değiştiği
için. Bu yüzden olacak, seçkiyı hazırlayanlar daha çok
dünün nesnelerini yansıtan resımler ve yazılar seçmiş-
ler; arada bir tutum değıştirerek bugune özgü nesne
resimleri kullandıklan. orneğın Ishak Reyna'nın "Ma-
sa Lambası" parçasını Philippe Starck'ın lamba ta-
sanmıyla. Raymond Carver'ın "Traş Bıçağı" parça-
sını Kennet Grange'ın tıraş bıçağı tasanmıyla karşı-
ladıkları zaman birkopukluk. bir uzaklık doğmuş.
Ama bundan günümüzün nesnelerınin Gaston
Bachelard'ın yapıtlarınm çok güzel örneklendırdiğı
düşlemlere, Michel Tournier'nin seçkide yer alan ya-
zısının gene çok güzel orneklendırdiği simgesel ve
söylensel açılımlara hiç mi hiç elvermedıği sonucunu
mu çıkarmak gerekir? Ilk bakışta öyle gibi görünüyor,
günümüzün nesnelerinin genellikle "sen ımalaf'ürü-
nü olmalan ve yerierini yenilerine bırakmak uzere, ya-
şamımızdan çok çabuk çekılmelerı de bu sezgiyi doğ-
rular gibi görünüyor. Ama Saint-Exupery'nin bızi ye-
ni buluşlar, yeni nnesneler
karşısında "yeni oyuncak-
ları karşısında şaşırıp kalmış yabanıl çocuklar"a ben-
zeten derin gözlemıni anımsarsak. kusuru biraz da
kendi duyarlığımızda, kendi imgelemimizde. kendi dü-
şüncemizde, kendi değer ölçülerimizde aramamız ge-
rekecek. Ne olursa olsun, günümüzün dünyasını da-
ha iyi anlamak için onun nesnelerı üzerinde daha çok
durmamız gerektığı bir gerçek.
Sanat Dünyamız'\n "9g nesne"sı, bize bu gereksi-
nimi duyurmasıyla bile, sanat, yazın ve düşün evreni-
mize önemli bir katkı.
Selçuk Belediyesinin
üç projesi kabul edildi
İzmir(AA)-Selçuk Belc ( j,je s l -n ı n uzun vıllardır
üzerinde çalıştığı üç ayn p r c ;j e j z m ı r | N o '-|u K ü j t ü r
ve Tabıat Varlıklannı K o r u r n a
Kurulu'nda ele alındı ve
'Meryem Ana Çevre D u < e n
ı e m e s i
- Mer
yem Ana'nın
evının bulunduğu Bulbül DaCn "na -Telefenk Yapımı*
ve 'Antık Kanar projeler, kabul edıldı Meryem Ana
Çevre Düzenlemesı Projesi'nın finansmanını ABD'li
kuruluşlartarafından kar^ılanacak ve alan içine 5
metre yükseklikte bır he\kel dikilecek. Projenin
Meryem Ana Evı'ne yen, bir görünüm kazandırmasi
bekleniyor.
BUGUN
AKSANAT'ta saat 12.3(j%e
18.30'da Lsveç Radyosıı
Senfonı Orkestrası'nın sdendıreceöi Mussorusky'ın
'Bır Sergıden Tablolar' haşhklı vapıtı laserdıCcten
izlenebilir.
ENK.A \AKH yaz dönemj kü l t ü r etkinlikleri
kapsammda saat 21.15 V J o e johnston'ın vönettıöi
•Jumanjı'adlı fılm gösu,ıiıv o r
SAHAFCAFE etkinlıkl;ri tap>amında saat 19 00'da
•Oykıı %e Roman lncele^|e r i Yapılıyor' bashklı
sövleşı yer alıyor.
^ S H S A İ ? 1
Î^ON
^RLERİ kapsammda saatMFO Grubu n,n k o n s > c r i l z | e n e b i | i r