27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18 TEMMUZ 1996 PERŞEMBE 14 KULTUR Ölümünün üzerinden 29 yıl geçmesine karşın bugün caz dünyasında John Coltrane ağırlığmda bir müzisyen yok Caz tarilıiııiıı gerçek mesilıi CEVI VEGUL Caz muhtemelen 20. yüzyılın en önemlı sanat formudur. Bu yüzden caz tarihı denilen büyük okyanusa daldığınız- da sizi olmadık dennliklere çeken isimlere rastlarsınız: KingCMi\er, Kid Ory, Duke Ellington, LOULS Armstrong, Bil- lie Holidav, Charlie Parkergibi. Caz tarihçiJeri 20. yüzyı- lın neredeyse tamamına yayılan bu karmaşık yapıyı irde- lerken işi kişiselleştirmekten kendilerini alamazlar \e ge- nelhkle bu büyük ustalardan birinı tannsal bir mertebeye yükseltirler. Ancak. cazı gerçek anlamda tannsal bir bovuta taşımış olan üç isimden bahsetmek pek de yanlış olmaz: Sun Ra, Albert Ayler \e John Coltrane. Muhtemelen caz tarihinde spintüel meselelerden bahseden ilk müzisyen Sun Ra'dır. Albert Ayler ise coşkuyu dinsel bir platformda ele alıp o kadar yahn \e ya- lın olduğu kadar karma- şık bir dil yaratmıştır kı. pek cokları Av ler'ın dılı- ni zırvahk olarak nitele- mişlerdir. Ve Coltrane... Coltrane hem kendi çağ- daşlannı hem de kendi- sinden sonraki tiim nesil- leri etkilediğı gibr. sade- ce yeni bir doğaçlama di- li yaratmakla kalmanıış. insanüstü bir kuvvet. da- yanıklılık \e hâkimivet sergileyerek caz tarihinin gerçek mesihi olarak al- gılanmıştır. Caz tanhıni. Coltrane'den Öncc \e Coltrane'den Sonra ol- mak üzere ikiye ayıran- lar çoğunluktadır. İColf- rane'in hem Sun Ra hem de Albert Ayler için neler düşündüğünü bıldiğimiz- den. bu iki müzisyen üze- rinde yoğunlaşan kntik- leri de fazla cıddiye al- maya gerek olnıadığını belirtmekte fayda var.) Coltranc'in bir saksofon ustası. bes- teci ve liderolarak 1960'lar, 70'ler. 80'lerve90'lardaki et- kisi o kadar büyüktür ki. onun doğaclama konseptleri sa- dece saksofoncular tarafından değıl. tiim enstrümantalist- ler tarafından benimsenmiştir. Coltrane. 1950'lenn başlarında pek tanınmıyordu. I955'te Miles Davis ile bırlikte ilk kaydını gerçekleştırdi- ğinde. o güçlü. kendine has stilini geliştirmişti bile. Ancak bu.Coltrane için sondurakdeğil. süreklı birdeğişimınbaş- langıcıydı. Bu değişim ise Coltranein dılinin \e sesinin kendi içinde gelişiminden ibaretti. Bu yıllarda, Coltranein hiç alışılmadıkdüzeydeşiddetli birstili vardı. Tonuolduk- 967'de öldüğünde bıraktığı mirasın hiç tükenmeyecek kadar zengin olduğu, sonunda anlaşıldı. Coltrane'in müziği ciddiydi. Bu müzikte mizaha yer yoktu; dinsel, tannsal bir şeyler vardı bu müzikte. Festival çadırında Juliette Greco EROLÖZKAN MÜNİH - Inanılır gıbi değil. ama gerçek! 196O'lı yıllarda dillerden düş- meyen şarkılan ve düşlere gıren film- leriyle tanınan Fransızlann ünlü şarkı- cısı, daha doğrusu savaş sonrası Fran- sası'nınünlüyıldızı Juliette Greco, 50. sanat yılını Münih'te verdiği dev bir konserlekutladı. Münih'te. heryıl ha- ziranın son haftalannda (19 haziran-7 temmuz) yapılması gelenekselleşen TollNVood müzik festı\aline da\et edi- len sürpriz sanatçıların başinda bu yıl Juliette Greco vardı ve bü\ ük ilgı çek- ti. Geçen aylarda 69. yaşını kutlayan. ancak sanat gücünden. özellikle sesin- den. sahnehâkimiyetinden \eo kendi- ne özgü havasından pek bır şey kaybet- memiş olan harikulade bir Juliette Gre- co, Münihli müzikseverleri âdeta bü- yüledi... Ince ince vağmurçiseleyen 24 hazi- ran gecesi. Münih'ın ünlü Olympia Parkı'ndakı dev festival çadırında ıki buçuk saate sığan olağanüstü güzellık- te bir müzik şölenivdı yaşanan... Fransızlann klasikleşmis ünlü Chanson şarkıcılarından biri olan Gre- co, fırtınalarla dolu yaşamını şarkıla- nnda anlatan. biraz hüzünlü. bıraz ro- mantik kadınsı duyarlılığını ise hepön planda tutan ve hiç eskimeven bir şar- kıcı olarak bilinir. Ancak yıllardır mikrofonlardan uzakta olan Greco'yu ikna edip 50. yıl kutlamaları vesilesivle tekrar sahneye çıkaran organizatörleri. gidip bulup kutlamak gerekir aslında. Yaşından beklenmeyen bir perfor- mansla hayranlannı büyüleyen Gre- co'yu orta yaşın biraz üstündeki mü- zikseverler çok daha iyı tanırlar. 1946"larda tiyatroya başlayan.Miles Davis'le büyük bir aşk yaşadıktan son- ra 1960'larda Paris müzikhollerinin aranılan şarkıcısı olan Juliette Greco. afişlerde hep gülümseyen yüzüyle Sa- int-Germain des Pres'deki 'Le Tabou" kabaresini meşhur etmekle kalmav ıp ardı ardına doldurduğu plaklarıyla ve hafızalardan silınmeyen şarkılarıyla gönüllerde yer etmişti. •Si tu T'imagines". ¥ Les Blanches Manteaux\ "A la Belle Etoile'. - je suis bien\ 'Chambre 33'üıı. onun akıllar- dan çıkmayan şarkılanndan birkaçı ol- duğunu bilmem hatırlar mısınız? 196O'lı yıllarda şöhretinın zirvesin- deki Greco. bu dönemde dillerden düşmeyen şarkılanyla. özellikle J. Brel ve Bressens gibi ustalarla birlikte hep ön sıralarda yer almav ı bilıniş. düşlen süslemış bir yıldızdır. Ve hızla geçen 50 yılın ardından Mü- nih'teki bu konserinde Juliette Gre- co'yu alkışlayan bınlerce hayranı eski düşler ve imajlarla geldikleri konser- de bu kez yenileşmiş bambaşka bir Greco'y u bulunca hem şaşırdılar hem sevindiler. Öyle ya. vaşından beklen- meyen bir enerji ıle sahneyi hâlâ çok iyı kullanan ve hevecan duvan. kendi şarkılarından çok Brel ve Bressens sövleven Greco. olağanüstü duvtutlu- • Fransızlann ünlü şarkıcısı Juliette Greco, 50. sanat yılını Münih'te verdiği dev bir konserle kutladı. 69 yaşındaki sanatçı, TollWood Festivali'nde, peşpeşe Brel, Serge Gainsbourg ve Leo Ferre gibi ustaların en gözde şarkılarını sıralayarak *Ne me Quitte pas' ile tamamladığı konserinde büyük ilgi topladı. lukta bir insan her şeyden önce... Ün- lü şarkıcı. 'Parlez-Nloi D'Amour'un peşi sıra. Jacques Brel'den "On VOub- lie Rien'i çocuksu bir sevinç içinde söylerken mimiklen ve elleriyle duy- gulannı öylesıne güzel anlatıyordu ki o kadar olur... Evet. aslında eski bir sinema ve ti- y atro ov uncusu olan bu sanatçıyı anla- mak için geçmişine şöyle bir dönüp bakmak lazım: 1946'larda ba^ladığı ti- yatro oyunculuğu serüvenini sinema ilesürdüren ve I956"daJeanRenoir'ın 'Elena ile Erkekleri" filmiyle ismini afişlere yazdıran Greco. "Avnadaki Çatiak' ve onun ardından Otto Premin- ger'ın 1958"de yaptığı 'Günaydın Hü- zün' ile sinemada da ünlenmi^ti. Daha sonra "Büvücii Kadın'(l962) ve "Generallerin Gecesi" (1967) film- leriyle hatırlanan sanatçı. Fransız ay- dınlannın plak koleksiyonlanndan hiç eksik etmedikleri bir şarktcıdır... Hâlâ evlerinde cızırtılı. ortası delik eski 45'likleri çalıp nostalji tazeleyen- lerin. Parisdüşleri görenlerin yada ın- cecik vağmurların altında Paris'ı tanı- yanların bildıği 1950'li yılların ünlü şarkiM 'Sous le Ciel de P^ris'yı yıllar sonra Greconun sesinden. vorumun- dan. y ine yağmurlu bir gecede. bu kez bir festival çadınnda dinlemek ise te- sadütlerin en güzelı değil mi? Evet. öy le ya da böv le. yıllann eski- nıey en Greco su bugün plakçı dükkân- larında eski 33'lüklerinin kopyaları olan CD'leriyle yeni kuşaklara ula^ı- yor. koleksiyonları süslüyor... Sanatçı- nın (1955-65) yılları arasında diller- den düş.meyen şarkılannın yer aldığı •BonjourTristesse'ıGünaydın Hüzün) adlı albümdeki ^arkılardan 'Marions- les' ile 'L'Horoscope', •Deshabillez- Moi' ve 'Le FeullesdeTabac". sanatçı- nın bilinen ilkçaliimalarındandı.. Da- ha bonra (1965-69) yıllarında ünlenen ijarkıların toplandığı 't)eshabillez-Moi' adlı albünıde ise 'Madame', "A la mort de Jaju", 'Cimetieres Militaires' gibi şarkılar bulunuyor. Ve ardından 1993 tarihli bir başka C D ise 'Mvre dans le venir", *Radio Bo- um Boum'gibi tipik Juliette Greco >ar- kılannı içeriyor.Artık oyaşarken kla- sikleşmiş bir eski usta. hatta. yaşayan bir efsane değil de nedir'.' Evet, zengin bir repertuvarla yıllar sonra Münih'te TollNVood Festiva- li'nde klasik siyah tuvaleti içinde çok şık, incecik sıluetiyle selamladığı hay- ranlannı mutlu eden bir Diva demek la- zım Greco için... Kendisine piyano- suyla eşlik eden esi Gerard Jouannest ile arka arkaya sunduğu potporıler. da- kikalarca süren alkışlarla sanatçıyı mutlu etti.. Ve pes, peşe Brel, Serge Ga- insbourg ve Leo Ferre gibi ustaların en gözde şarkılarını bir çırpıda sıralayı- verdi konserin sonunda. lsrarlı alkışlarla ve ıslıklarla defa- larca sahneye çağrılan Greco. 'Parlez Moi D'amour'la başlayan konserini. ünlü 'NemeQuittepas'ile noktalarken 50. sanat yılının sevincini yaşıyordu ve Münih'ten alkışlarla Paris'e uğurla- nıvordu... ça keskin. geniş ve karanlıktı. Muazzam gövdeli ve sürek- li bir yeğinliği olan bir tondu bu. Tonu çevikliğinden ve in- ce detayları işleme kapasitesinden hiçbir şey kaybetmezdi. Dolu dolu ve hedefe her zaman ulaşan nitelikte bir tondu Coltrane'inkı. 1950"lerin sonlarına doğru ise inanılmaz bir doğaclama teknigi geliştirmisti Coltrane. Size gelışigiizel gönderilmiş hissi veren notalar. bütünü duymaya başladı- ğınızda korkunç biranlam kazanmaya başlıvorveherhan- gi bir notayı oynattıgınızda büyü bozuluyordu. Coltrane hiç süphesiz. başkalarının duymadığı bir şeyler duyuyor. müziği bir bütün olarak göriiyordu. Daha da ileri giderek şunu söyleyebiliriz: Coltrane kendisini müziğe o derece teslimediyordu ki, kendisi birenstrümanadönüşüyor, mü- zik ise adeta kendi dilini yaratıyordu. Coltrane'in en basit cünıleleri bile büyük bir kuvvet ve yeğinlikle icra edilirdi. Bu cümleler 60"larda. 70'lerde ve HO'lerde sak- sofoncuların repertuvar- lannın önemli bir parça- sını oluşturdu. Yine caz tarihinin ki- lometre taşlarından Al- bert Ayler şöyle özetle- meyeçalışmıştı Coltrane hakkındaki düşünceleri- ni: "John. bu gezegende bir ziyaretçi gibiydi. Hu- zur içinde geldi ve huzur içinde gitti: ama burada kaldığı süre zarfında ye- ni farkındalık, huzur ve spiritüalite diizey lerine çıkmak için çabaladı. Bu yüzden de ben Coltra- ne'in müziğini dinsel mü- zik olarak niteliyorum. John'un Tanrı'ya vakın- laşmak için seçtiği yolun müziği." John Coltrane, Charlie Parker v e Coleman Haw- kins'ın kendisinden ön- cekı dönemlerde yaptığı gibi "saksofon meto- du"nu yeniden yazdı. Coltrane'e başta tepki gösterenler ve caz geleneğini voz- laştırdığinı iddia edenler bile. çok geçmeden Coltrane'e sahip çıkanların saflarında yer aldılar. Coltrane'in yarattı- ğı sesin temelinde yatan kendine has tonu ve hipnotik ruh hali. kısa zamanda özellikle dönemin saksofoncularının normu haline geldi. Coltrane'in pek çoklarına yabancı olan bu ruh hali. onun 50'lerin sonunda ve 60"ların başında cid- di biçimde ılgilendigi Hınt ve Arap müziklennin etkıleri so- nunda şekillendi ve topluluğundan çok. bu Coltrane'in ken- di meselesiydi. Coltrane. Hint müziği moda olmadan çok öncebu müzikletanışmıştı. 1950'lerde RaviShankar'lata- nıştı ve kısa bir süre usta sitarcının yanında çalıştı. Coltra- ne'in tenor saksofondaki ruh hali Doğu'ya ait bir ruh haliydi. Ancak Doğu tonlarına yönelmesi. diğer enstrümanı olan sopra- no saksofonu ele alışıyla başladı diyebi- lırız. Topluluğun sesine ve kisiligine da- ha sonralan hâkim olan bilinç ötesi duru- mun kökleri ise tamamıyla Afrika ayin geleneğinde yatıyordu ve bu da sadece Coltrane'in değil topluluğunun da mese- lesiydi. Yukanda da bahsettiğimız gibi, doğac- lama teknikleri Coltranein müziğinin önemli bir parçasıydı. Eğer armonik ya- pıyı ön planda tutan doğaçlamadan bah- sedecek olursak. Coltrane bu doğaclama tekniğini başka boyutlara taşımakla birlik- te. Sun Ra Arkestra'nın tenoru John Gil- more'un bu tekniğe katkılannı sürekli di- le getirmiş ve Gilmore'a çok şey borçlu olduğunu defalarca belirtmiştır. Makam- sal doğaclama tekniğini ise Miles Da- vis'in yanında gelıştirdı. Coltrane. 50'le- rin sonlannda, tek tek notalardan oluşan cümleler kurmak yerine ses bloklanndan oluşan cümlelere yönelmişti. Daha sonra Coltrane. Ornette Coleman'ı dinledi ve müziğinin alması gereken yön iyice açı- ğa çıktı v e kafasındaki tüm sorular bir an- lamda cevaplandı. TÜYAP'taki paneller dizisinde '21. Yüzyıl Perspektifinde Sanat' tartışılıyor 'Plastik Saııatlamı Yaşama Akışı' Kültür Servisi- Türkiye'de plasfik sanatlann geleceği. Tepebaşı TÜYAP Sergi Sarayı'nda düzenlenen "21. Yüzyıl Perspektifinde Sanat/ Türkiye'de Plastik Sanatlann V'aşama Akışı" başlıklı paneller dizisinde tartışılacak. Aynı zamanda dinlevicilenn görüşlerinin alınacağı bir forum niteliğini taşıyan bu toplantılar 19 temmuz cuma ve 20 temmuz cumartesi günleri gerçekleştirilecek. Plastik sanatlaralanında bellek oluşturmak ve önerileri kalıcı ktlmak amacıyla. etkinlik sonunda gerek konuşmacıların gerek katılımcıların görüşlerinin yer aldigı bir kitap da yayımlanacak. Panellerin ilk gününde >aat 10.00-15.00 arasında yer alan ve "Sanat \e Eğitim*" başlığını taşıyan oturumların başkanlığını Hilmi Va>uzve Hasan Bülent Kahraman yapacak. Konuşmacıların arasında İrfan Okan, Prof. ZaferGençaydın, Prof. Sıtkı M.Erinç, Menem Arıcan, Gü\en Turan,Mutlu Erbay, Mehmet Gülery üz, Mldan Erciyas v e Özgür Uçkan ver aiıvor. Saat 15.15-16.45 arasında yer alan ve "Birey Olarak Sanatçı" başlığını taşıyan oturumların başkanlığını ise Yusııf Taktak yapacak Konuşmacılar: Bedri Bavkaın, Hüsevin Alptekin. Mümtaz \ener, Ferhat Ozgür,Ömer L'luç ve Ekrem Kahraman. 20 temmuzdaki oturumlar ise "Kurumsallaşma" başlığını taşıvor.Oturum başkanlıklarını Ekrem Kahraman, Doğan Hızlan, Ali Akay ve Hüsamettin Kt>çan yapacak. Saat 10.00-13.00 ve 14.00-15.00 arasında yeralacak oturumlara konuşmacı olarak Hüsamettin Koçan. Tomur Atagök, l'gurcan Özbek. Saim Buga>, Zey nep Rona, Faruk Alpar. Rabia Çapa, İbrahinı Demirel, Ta> lan Tegin. Çiğdem Fegel. Sakıp Sabancı. Hasan Bülent Kahraman. Canan Beykal ve Mehmet Ergü\en katılacak. Yeni bir dilin peşindeydi Coltrane'in müzikal önderliğinin yanı sıra üstünde durulması gereken bir başka nokta da. onun ruhani kimhğiy le. izinden gelen tüm müzisyenler için bir guruyadö- nüşme.siydi. Nereden bakarsanız bakın Coltrane mütevazı biradamdı ve yeni bir dilin peşindeydi. Kendine soracak olursa- nız. sadece yeni kendini ifade etme alan- lan aramakla geçiriyordu zamanını. Kısaca hayatından alıntılar yapacak olursak. John Coltrane 23 Eylül 1926'da Kuzey Carolina'da dünyaya geldi. Baba- sı amatör bir nıüzisyendi. Babası öldük- ten sonra ailesi Philadelphıa'ya yerleşti Coltrane de müzik çalışmalannı bu şehir- de >ürdürmeye başladı. İlk olarak Earl Bostic ve Eddie Vinson'ın r&b topluluk- lannda çalıştı. Dizzv Gillespie'nin büyük orkestrasında saksofon çalmaya başladı. Johnny Hodges'ın küçük bir topluluğun- da bir süre çaldıktan sonra. 1955'te Miles Dav is'in topluluğuna katıldı. 1960'ta ken- di dörtlüsünü kurana dek Dav is'in yanın- da kaldtğı söylenebilir. 1961 'egelindiğin- de Tyner, Jones ve Garrison'dan oluşan topluluk artık gündemdeydi ve dönemin en önemli topluluğuydu bu hiç şüphesiz. Coltrane'in piyanoda McCoy Tyner. bas- ta Jimmy Garrison ve davulda Elvin Jones'tan oluşan dörtlüsü. gerçekten de savaş sonrası dönemin en etkın ve en önemli topluluğuydu denilebilir. Bu top- luluk. "Siyah Müzik' olarak da adlan- dınlan müziğinyaratılmasınakatkıdabu- lunan tüm unsurlan bir potada eritip. caz geleneğini yeni bir enlem ve boylamda ele alıp. bu müziğe sonsuzluğa ait bir dil giydirerek insanlıkla buluşturdu. John Coltrane 1967"de öldüğünde bıraktığı mirasın hiç tükenmeyecek kadar zengin olduğu. sonunda anlaşıldı. Colt- rane'in müziği ciddiydi. Bu müzikte mizaha yer yoktu: dinsel. tannsal bir şey- ler vardı bu müzikte. John Coltranein ölümünün üzerinden 29 yıl geçti ve bugün caz dünyasında Coltrane ağırlığında bir müzisyenin bulunmadığını rahatîıkla söy- leyebiliriz. O kadar ki. bugün Coltrane'in parçalarını yeniden her dinleyişimizde daha önce duymadığımız sesler duyuyor ve daha önce farkına varmadığımız renk- ler görüyoruz. Bazı parçaları ise ilk gün- lerindeki tazeliklerini hâlâ koruyor. Colt- rane'i çok özlüyoruz. DAK VE YFJ P\7F ATİLLA BtRKİYE Kelepir... Kelepir'in sözlük anlamı, değerinden çok aşağı bir fiyata alınan ya da alınabilecek olan (şey). Eski- den kelepir mal fısıltı gazetesi gibi kulaktan kulağa dolaşırdı. Bu tür yerleri bilen anadan doğma kele- pirciler vardı... Kelepir, istiklal Caddesi'ndeki Küçükparmakka- pı Sokak'ta bir iki ay önce açıldı. Ama bu Kelepir başka kelepir. Ucuz kitap bulabileceğiniz bir dük- kân. Adı Kelepir... • Yayıncılar, çok haklı olarak sık sık dağıtımcı ağı- nın ilkesizliğinden yakınagelmişler. güçlüklerin altı- nı çizmişlerdir. Dagıtımın ilkesizliği, alaturkalığı ve kimi dağıtıcıların batakçılığı kitap satışlannı etkile- yen önemli nedenler arasındadır. Namuslu, ilkeli çalışan dağıtıcılann yanı sıra iş dağıtıcıyla da bitmez. Bir sonraki aşama vardır ki, o da kitapçı aşama- sıdır. Ne yazık ki istanbul'da bile yeterince kitapçı yok. Gerçek kitapçı yok. Son zamanlarda -yeni açı- lan bir iki tanesiyle birlikte- direnen bir avuç kitap- çı kaldı. Çoğu sergicı. Kaptı kaçtıcı. Sonuç olarak kitabın satışına dağıtıcı ile kitapçı karar verir oldu Türkiye'de. Kitabın yalnızca adına, yazarına bakarak, hatta kapağının güzelliğine çir- kinliğıne bakarak ısteklerını yapıyorlar... Bu tür dağıtım sorunlarını aşmak için yayıncılar zaman zaman bir araya gelerek ilkeli çalışacak da- ğıtım şirketleri kurmuşlar ya da kurma aşamasına kadar gelmişlerdir. Bugüne kadar denemelerden sonuç alınamadı. Bunların en önemiisi kuşkusuz ki seksenlerin ba- şındaki Adam Yayınları'nın girişimiyle oluşturulan Yada'ydı. • Bir yenisi de geçen sene kurulan ve faaliyete ge- çen, yayınevlerinin ortak kuruluşu olan Dada'dır. Dada'nın kurucuları arasında Cem, Afa, Kavram, Düşün, Altıkırkbeş gibi yayınevleri var. Dada aslında yayınevinden dağıtıcıya kitap veren bir şirket olarak kurulmuşsa da şimdi -sanırım bir- takım dış etmenlerden. zorlamalardan sonra- doğ- rudan kıtapçıya dağıtım yapıyor. Dşda bu alanda yayınevlerinin son şansı. Bu ku- rum ayakta kalamazsa, bir kez daha kimsenin böy- lesine birörgütlenmeyi deneyeceğıni sanmıyorum. Dada otuz yayınevinin tek dağıtımını yapmasına karşın, bazı yayınevleri sıcak bakmıyor ve birçok dağıtıcı da düşman, rakip olarak görüyor. Ama şu soruyu sormadan da geçemiyorum: Yıl- lardır kitaplann satışlarını, hiç okumadan belirle- meye çalışanlara. çeşitli nedenlerden dolayı baraj koyanlara düşman olundu mu? • Dada, bu dağıtım ağının yanı sıra yeni bir orga- nizasyon oluşturdu. Bu, ucuz kitap satışı. Kelepir de bu tür kitaplann satıldığı dükkânın adı. Kelepir'in mantığı şu: Yayınevlerinin deposunda duran, kımıldamayan, yeni basımlan yapılamayan kitaplan çıkış değerinin epeyce altında satmak. Ya- ni bir anlamda ikinci el. Birçok kitap Türkiye'nin ta- nımsız koşullan gereği çıktığı zaman satmtyor; ya okurun haberi olmuyor, ya yaz dönemi gibi bir dö- neme denk düşüyor, ya da dağıtımcı, kitapçı be- ğenmiyor... Çeşitli nedenlerle güzelım kitaplar yalnızca yayı- nevlerinin deposunda kendi yalnızlıklarına terk edil- miş bir şekilde duruyor. işte Kelepir, bu tür kitaplan bir bakıma yalnızlık- lanndan kurtarıyor. Kitaplar, hurdaya dönmüş şek- liyle değil de; temiz bir bir halde, bir kitapçı dükkâ- nından alabileceğiniz biçimde sunuluyor. Bunun ilk bakışta rahatsız eden yanları olabilir. Çünkü ünlü bir yazarın kitabını. bir iki yıl önce ya- yımlanmış bir kitabını, düşük bir fiyatla görüyorsu- nuz. Öte yandan da depoda duran, yılda ancak otuz-kırk adet satan onca değerli kitap, fiyatının üçte birine, dörtte birine inmesiyle satılabiliyor. Kelepir'de benzer şekilde yabancı yaymları da bulmak olanaklı. Sanat kitaplarını, klasikleri. çağ- daş romanları da... Şimdilik Ingilizce kitapların sa- tıldığı Kelepir'de, önümüzdeki aylarda Almanca ve Fransızca kitaplar da satılacak. • Kelepir için bir bakıma şöyle diyebiliriz: Okuria bu- luşmasını bir türlü gerçekleştirememiş kitapların, okuria buluşma ortamı, olanağı... Bir hafta sonu istiklal Caddesi'ne çıktığınızda ya da yolunuz düştüğünde Kelepir'e uğramadan geç- meyin... GENÇ ETKİNLİK- IFDE BUGÜN 12:00 Kısa Filmler 2Gösterim Tehlikeli O> unlar, 5 dak. Ertekin Akpınar Kafamın İçinde Horatio, 10 dak. Ali Can Yaraç Kedi Beşiği, 13 dak. Liz Hughez Kapu 11 dak. Philippe Vauville 13:00 Kent Filmleri Taksim Meydanesi, 1 dak. İrfan Kuzu Çığlık.l dak. Özgür Uğraş Akgün Kavıp Şehir, 1 dak. Ebru B. Yetişkın .\ra>ış,l dak. Oya Mutlu Hazine.l dak. Ozgür Poyrazoğlu Apotheos, 1 dak. Ozgür Şeyben Evcilik Oyunu.i dak. Faruk Karaçay Şehrin Dokusuna Tanık Gezgin Kediden Nüllar.l dak. Hakan Güleryüz Anastasia. 1 dak. Hüseyin Özdil Bir Başka Kent Durumu. 1 dak. Ahmet Sönmez Ben Olsaydım. 1 dak. Meryem Bayar Maksimum 60 Dakika. 1 dak. Arif Akbayır Cıvıltınız Bitmesin, I dak. Belma Akgün ÖlüDoğa. 1 dak. Ahmet Çadırcı Nereye, 1 dak. Mustafa Ünal Annem Gönderdi, 1 dak. Mustafa Ünal Bir Maniniz Yoksa, 1 dak. Mustafa Ünal 14:00 Sinemanın Disiplinlerarası tlişkileri Dizisi Aklın L'zaklaştinlması 3 kısa film Meshes Of The ,\fternoon 15 dak. AtLand 16 dak. Ritual in Transfıgured Time 35 dak. Sekiz Kjsa FOm L'ange 30 dak Konuşmacılar: Ali Akay. Saffet Murat Tura 18:00 Vldeo Bildiri Performans Emre Koyuncuoğlu, Nadi Güler 19:30 Kapanış Gün boyu performans Tunç Çam Mekân: Kendi Odası Gün boyu happening YusufSayman Mekân: Serbest
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle