Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
1 5 TEMMUZ 1996 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
Demirtaş Ceyhun, Türk Edebiyatı'nda Anadolu'da hep göz ardı edilen üretimi ve toplumsal yapıyı inceliyor
GöremediğimizAnadolu...SEZA SİNANLAR
Araştırmacı, yazar Demirtaş
Ceyhun'un "türk Edebiyatı'nda
Anadolu" adlı kirabı. Osmanlf nın son
dönemlennden günümüze dek
edebiyatımızda zaman zaman konu
edilmiş Anadolu'nun hep göz ardj
edilmiş bır vanını: üretımıni ve buna
bagTı olarak gelişen toplumsal yapısını
inceliyor. Kıtapta. karşılaştıgımız
veriler ve saptamalar bizi edebiyatın
dışına çıkanyor. Böylelıklekitap
yalnızca edebi>atla ilgıli kışilere
seslenmekle kalmayıp. Anadolu'ya
bıraz ilgisi olan herkese ulaşabiliyor.
"Tiirk Edebivatı'nda Anadolu" aslında
iJk anda algılandıgı iizere sadece
edebiyatta konu edilen Anadolu'yu
anlatmıyor. tlk Türk romanı olarak
kabul gören *Karabibik"ten
(NabizadeNanm, 1890) *Yaban"a
(Yakup Kadri Karaosmanoğlu. 1945).
kadar geçen zaman içınde edebıyatta
konu edilen Anadolu'yu, kımi
yazarlann hiç görnıeden. kiminın de
sadece tasvırlerle anlattığını söyleyen
Ceyhun. özellıkle kendimize
bakışımızdakı eksikliğin üzerinde
duruyor."18. >üz>il sonlarından
itibaren Osmanlı'da rki tip aydın
belirdi. Biri medrese egitimi almış
ulema dediğimiz avdın. diğeri askeri vb
okuilarda egitim görmüş münev \er
aydın. İkisi arasındaki enfoüvükfark
da ulemanın dini ajjırlıklı egitimi
boyunca hiçedebivat dersi görmezken,
münev\erin başta Fransızedebhatı
olnıak iizere. >azın dalları hakkında
bilgi sahibi olması. Bunun sonucunda
da şöyle bir tablo çıkıyor. Münevver
kendini Batılı olarak görerek, kendine
vetoplumuna Bafılıharta "Rumı' bir
gözle bakıyor. Ulema ise doğulu
kaimayı sürdürerek kendine 'Asyalf
gözüyle bakıyor."
Kitabın başında "Karabibik" ve
"Küçük Paşa"adlı yapıtlan örnek
göstererek. Anadolu "yu konu alan bu
yapıtlann aslında daha önce hiç o
yerlere gitmemış kişiler tarafından
yazıldıgını ortaya koyan Ceyhun. bir
dönem .sürgün edilen ve hapsolan
edebıyatçılann yazdıklannın da sadece
kişısel gözlemlere dayalı olduğunu
belirtiyor ve Cumhuriyet'in ılk
yıllannda köy enstitülerinde görev
alanların bile Anadolu'yu net olarak
ortaya koyamadıklannı söylüvor.
- Kitabınızın hareket noktası nedir?
DEMİRTAŞ CEVHUN-I1I Selim'den
bu yana tüm sorunlann kaynağını
külturünde arayan aydınlar her zaman
sorunlan kültür politikalanvla aşmaya
uğraşmışlardır. Anadolu "da yaşayan
halka \e onun üretime dayalı
geleneklerıne, sorunlanna ise
eğilmemişlerdır. Ben de bir ümit;
edebiyatçılanmız bu konuya
yönelmişler ve üretim geleneğimiz
üzenne bir şeylere değinmişlerdir,
düşüncesıyle böyle bir araştırmaya
koyuldum.
özelliğınin varlığı söz konusu bile
değildir. Refık Halit Karay da Sınop'a
sürgüne gidişine kadar Anadolu'dan
uzaktır. Orada kaleme aldıkları da
"Memleket HikâyelerTndeki ilk
öykülerinı oluşturmuştur. Ancak bu
hikayeler o yörenin halkına derin bir
bakışla şekillenmemiştir.
-Bunu neye bağlnorsunuz peki?
CEYHl'N- Bu tamamıyle Osmanlı'yla
ılgilı. Bilindiği gibi Osmanlı'da toprak
üretimi hep ikinci planda kalmıştır.
Imparatorlukların genelinde gelir
vergileredayamrzaten. Osmanh'da da
şehzadeler ile beraberindekiler. ya da
azledilen paşalar ve askerlerdir.
- Kitapta sö\lediklerinize göre askerlik
süresince de avdınlann halktan kişilerle
yakınlık kurduğunu görüyoruz. Bu bir
yerde aydının halkla buluşması olarak
yorumlanabilir mi?
CEYHUN-Osmanlı aydınlannın
neredeyse tamamı subaydır. Askeri
okuilarda eğıtim görmüşlerdir.
Osmanlı ordusu bilindiği gibi Yeniçeri
Ocağı dağılana kadar, hep has, zeamet
ve tımar sahıplerinden oluşmuştur.
Istanbullu 1847- 1863 yıllan
Jtabında, ilk Türk
romanı olarak bilinen
'Karabibik'ten 'Yaban'a
dek geçen zaman içinde
edebiyatta konu edilen
Anadolu'yu, kimi
yazarlann hiç görmeden,
kiminin de sadece
tasvirlerle anlattığmı
söyleyen Demirtaş
Ceyhun, özellikle
kendimize bakışımızdaki
eksikliğin üzerinde
duruyor. Bir dönem
sürgün edilen ve hapsolan
edebıyatçılann
yazdıklannın da sadece
İcişisel gözlemlere dayalı
olduğunu belirtiyor.
- Fakat kitabınızdan anlaşıldığı gibi
ümidiniz boşa çıkmış görünüyor. Orhan
Kemal ve Yaşar Kemal'in vapıtlarına
kadar halkın toprakla olan ilişkisine
deginilmediğini sövlüvorsunuz.
CEYHl'N- Ne yazık ki öyle. Kitapta
da belırttiğim gibi: Karabibık'e
baktıgımızda. o topraklar üzerinde
ancak belirli bir süre yaşamış olmanın
dikkat birikimıvle saptanabilecek tek
birözgün aynntı veya anlatım
böyledir. Ekilip biçilen arazılenn sayısı
çok azdır. Başlarında da ekserıya
vabancı uyruklular vardır Şunu
görüyoruz ki. Osmanlı cıddi bir üretim
kaygısı yaşamamıştır. Dolayısıyla
Anadolu ile bağlantısı güçlü değildir.
Düşünsenize sürgün edilmedikleri ya
da azledilmedikleri sürece.
Istanbul'dan kimse Anadolu'ya gidip
oralan görmemiştir. Görenler de ya
öldürülmesin diye gönderılen
arasındaki 16 yıllık zorunlu askerlik
dışında hiç bır zaman er olarak orduda
yer almamıştır. Aydının Anadolu
halkıyla karşılaşma.M ıse sadece
kışlalarda emır- komuta ilişkısı içinde
olmuştur. Trablusgarp \e Balkan
Savaşlan yenilgileriden sonra ise
sürgün edilen subaylar. Fizan'a
Yemen'e değil bu kez Anadolu
köylenne gönderilmıştır. Böylece
sürgün ya da hapiste şekillenen
edebiyat doğmuştur.
- "Hapishanedeki Memleket" adb
bölüm içinde Osmanlı döneminde
Boğaziçi'nde oturan insanlan anlatan
yazarlarımızın. CumhurivetJe birlikte
hemen Anadolu'ya geçtiklerini ancak
bu kez de Anadoİu'yu yalnızca dekor
olarak ele aldıklannı yazıyorsunuz.
CEYHUN- Evet. Anadolu insanını,
toplumsal ve ekonomik gerçekliği
içinde anlatan ilk yazarlanmızdan
Nâzım Hikmet ile Sabahattin Ali
ancak hapiste halklannı tanıma
fırsatını bulmuşlardır. Dönemin
ağırlıklı düşüncesi Marksist görüşle de
yine bu dönemde tanışan yazarlanmız.
nedense Anadolu'daki üretimi analiz
etmemişlerdir. Oysa Marksist göriiş bir
toplumun gelişim seviyesinin o
ülkenin üretim seviyesine baglı
olduğunu vurgulamaktadır. Namık
KemaİTnesela Paris'te kaldığı süre
boyunca Marx ile aynı sokakta
oturmasına rağmen, kendı ülkesinin
varoluş temelindeki üretimi hiç
araştırmamıştır. 1950'lerden sonra
soğuk savaşın ardından toplumun
gelişim düzeyi de kapitalist görüşe
göre şekillenerek tüketim esas
alınmaya başlamıştır. Artık "Ne kadar
tüketivorsan o kadar ilerisindir".
- Son bölümde Nâzım Hikmef'in Şeyh
Bedrettın Destam'ndan söz ederken bir
vanılgıyı ortaya koyuyorsunuz. Bunu
biraz açıklar mısınız?
CEYHl'N-Bır çoğumuz Nâzım'ın
destanıyla Şeyh Bedrettin'i tanıdık.
Fakat açığa çıkanlması gereken bir
nokta var. Şeyh Bedrettin kimdir?
Gerçekten Nazım'ın ve tarihçi
Dukas'ın belirttiği gibi devrimci bir
toprak kavgasının liden midir? Yoksa,
sünnilere karşı ayaklanan bir bannı
midir? Osmanlı kaynaklan ile Dukas
burada farklı şey söylemektedir.
Şeyh'ın dogum ve ölüm tanhleri tam
bilinemediğı gibi yaşamı hakkında
bilinenler de çok kesin değildir.
Dolayısıyla Şeyh üzenne elimizdekiler
yorumdur Nazım da bu yorumlardan
Dukas'ın kını oynen benimseyerek
"Osmanlı'da feodalhe vardı" deyip işin
içinden çıkıyor. Bence bu biryanılgı
getiriyor. Gerçekten söz konusu
yıllarda Osmanlı'da böyle bır mülkiyet
hakkı var mıdır? Bunu bilmek gerekir
fakat hiç bu konunun üzerinde
durulmadığı için bu tip sorulara cevap
vermek ise güçfür.
Caz Festivali, Keith
Jarrett ile sona eriyor
U1B5UMMSI
ismsıut
£«2 FESTİVUİ
Kiiltür Servisi-
3. L'luslararası fs-
tanbul Caz Festi-
vali kapsamındaki
son konserde Ke-
ith Jarrett, Gary
Ptacock ve Jack DeJohnette yer alıyorlar.
Grubun ıkı elemanı Keıth Jarret ve Jack
DeJohnette 11966-69 vılları arasında
Charles Lloyd Dörtlüsü'nde birlikte çaldı-
lar. 1970'te bir yıl boyunca Miles Davis'e
eşlik ettikten sonra 1977'de Peacock'un
Tales of Another" adlı albümünde çal-
maları üçlünün doguşuna zemın hazırladı.
Keıth ),arrett 1983 vılında *standart'la-
nn yanı '30'lu .40'lı ve 50'li yıllann po-
püler Amenkan şarkılannı yorumlayaca-
ğı bir albüm çıkartmaya karar verdiğinde
DeJohnette \e Peacock'u New York'a ça-
ğırdı ve üçlü o andan itibaren kalıcı bir şe-
kilde bir araya gelmiş oldu.
Üçlünün Öcak 1983 'te New York'ta ger-
çekleştirdiğı stüdyo kayıtları. EMC'den çı-
kan ilk üç albümlerini (Standarts V'ol 1.2-
Changes) oluşturdu.Bu kavıtlan 1985-90
arasında. her biri değışık bir ülkenin ken-
tinde. ECM ıçın doldurulan altı konser
kaydı izledı: Standards Live ( Paris ,
1985): StiH LK« (Münih. 1986). Changetess
(ABD Turnesi.1987): Tribute
(Köln.1989). Standards in Nonvay (Os-
Io.l989)ve The Cure (Nevv York.' Town
Hall.1990).
Ekim 1991 "de. üçlü. 8 yıl sonra ilk stüd-
yo kayıtlannı gerçekleştirmek üzere Nevv
York'a Povver Ştation'a döndü. Miles Da-
vis'in ölümünden tam ikı hafta sonra dol-
durduklan "Bye Bve Blackbird" albümü,
ü'çünün de müzık yaşamlannın ılk yıllann-
da eşlik etmiş olduklan caz ustası Miles
Davis'eeönüldenithafettikleribiralbüm-
dü.
Ekim 1995'te ECM plak şirketi "Keith
Jarrett at the Blue Note: The Coplete Re-
cordings" adıyla üçlünün Haziran 1994'te
New York'takı Blue Note caz klübünde üç
gece boyunca verdikleri ve biletleri yok
satan konserlerinin tamamını içeren. altı
CD'liközelbirsetipiyasayaçıkardı. Bu al-
tı CD'lik set, kırka >akın "standarfın ya-
nı sıra birkaç özgün Jarrett bestesı \e üç-
lünün doğaçtan yarattığı parçalan ıçeri-
yordu.
Bunlann yanısıra, RCA VictorBMG
Classics Video. üçlünün şimdi>e kadar
ECM için doldurduf u hiçbır albümünde
yeralmayan pek çok bestenin de bulundu-
ğu. son on yıl içinde Japonya'da çekilmiş
olan üç konser kaydını video kasetLaser-
disc olarak piyasaya sürdü.
Son oniki yıl içinde üçlü. aralannda
Grammy . Uluslararası müzik yayınlan-
nın **Eleştirmenler" ve "Yılın Albümü'*
ödülleri de dahil olmak üzere pek çok ulus-
lararası ödüle aday gösterildi. 1991 'de üç-
lü Fransa'da genellikle klasik müzik ve
opera dalında her yıl bır albüme verilen
Charles Cros Akademisi'nin "Cumhur-
başkanbğı Ödülü'*nü kazandı.
Piyanoda Keıth Jarrett. basta Gary Pe-
acock ve davulda Jack DeJohnette... 3.
Uluslararası Istanbul Caz Fesrivali'nin
muhteşem kapanış konseri saat 20.45'te
Açıkha\a'da.
Ceith Jarrett Garv Peacock \e Jack DeJohnette.
Umay,
kitabında
sistemin
dışına
itilmiş,
yaşama
veda etmek
zorunda
bırakılmış
insanlan
anlatıvor.
Hep kadın, hep çocuk kalmak...
DliYGU DLRGUN
"Ben, buruşmuş çarşafla-
nn arasında >üzü kestane
ağaçlanna dönük bir kadı-
nım. Alın yazımı tüketen o
öpüşe bir kentin adını \e öm-
rümü verdim. Tüm karşı çı-
kışlann yutulduğu bir kava-
lıkta. bir deniz kabuğu gibi
sallanırkcn nabzjmıyokia\an
bir gölgenin içine düştüm.
Gökyiizüne uzadıkça kesilen
kollanm. dokunabileceği bir
aşkı >eniden isti\or: sadece
bana anlatman için naşkala-
nndan duvmadığım o rengi...
Ve şimdi ruhum çözülerek
akıyor Boğaz'ın sulanna. O>-
sa hâlâ kı>ıdan kınk kalpler
firlatıp dajgalar bekleven kü-
çük bir kızım»"
Hep bır gün bağışlanmak
ısteyen. kendine dokunan ve
kendivle çoğalan her aşka
kalbinı veren bir kadın. Coğu
zamansa. kızdığı zaman bile
'edebi' birdılle azarlayan bir
babanın. kendisine mektup-
lar yazan küçük kızı... Kınl-
gan, incelikli, başiboş. hü-
zünlü, ama asla karamsar de-
ğ'l-
1994'te kendi adını verdi-
ği müzik kasetiyle tanıştığı-
• Müzikte yapamadıgını, yazarak gerçekleştirmek
isteyen Umay. ilk kitabı "34 U 442 Veda Busesi" ile
yaşamın 'kodlanmış' verilenni reddediyor: "Bu kitabı.
bu yüzden hayatımda çok isteyip de yapamadığım \e
belki de bund'an sonra asla yapamayacağım bir rock
baladı olarak görüyorum ben."
mız Lmav lma>. bu kez '34 sında.yarattığınızişlearanıza
U 442 Veda Busesi' adını \er-
diğı ılk kitabıyla okur karşı-
sında. "Vazmak şarkı sövle-
mckten daha farklı. Çünkü
şarkı sö>lemek affedi\or her
şeyi. yazmaksa öç alıjor"
L'may'a göre. Yazmayı, ken-
di kendine konuşmayı. ken-
dine mektuplar yazma\ ı *ço-
ğalma'nın vazgeçılmez koşu-
lu olarakgörüyor Lmav. Ede-
biyat. onun için 'ayncaüklT:
söylenecek sözlerın kalıpla-
ra, bellı değer yargılarına
oturtulduğu bir alan değıl.
Tam tersine. yaşamın içinden
kopup gelen. kışının kendisi-
ne ve yaşadığı dünja>a öz-
gürce. olanca ıçtenliğıyle ses-
lenebildıği 'dogal'bır varoluş
bıçımı.
•"Şarkı söylemek ise boşal-
mak gibi bir şey. Annenizle
edemediğiniz kavgavı şarkı
söjlejerekyapnorsunuz, Mü-
zik bu vönüvle anndınlmış
bir alan.Ancak müzikdüm a-
o kadarçok insan giriyor ki..
O>sa vazarken tek başınasn
nız. Kendinizle başbaşasınız—
Bu kitabL bu \ ü/den ha\ ahm-
da çok isteyip de yapamadı-
ğım ve belki de bundan sonra
asla \apama\acağım bir rock
baladı olarak görüyorum
ben."
Müzikte yapamadığım, ya-
zarak gerçekleştirmek isteyen
Umay. yaşamın 'kodlannuş'
venlerinı kitabıyla reddedı-
yor. Bütün yazım teknikleri-
nın dışında. içinden geldığı
gibi yazması bu yüzden. Ya
da yaşama veda etmek zorun-
da kalanlan. sistemin altında
çöken başaramamış. yolunu
bulamamış, sıkıştırılmış sıra-
dan insanlan anlatması...
"İnsanın olması gereken
yer sıradanlıktır" dıyor
Lmav. "Insan dans etmeli,
âşık olmak müzik dinlemeli,
çocukdoğurmaJı_. Bu, 'insan'
olabümek için çok yeterli bir
alan. Başan, hırs, iyi kitap
yazmak. daha Ki şaria söyle-
mek.. bütün bunlar bizi mah-
veder». Ben kabul görmek is-
temi.vvrum. Çünkü iktidan
sevmiyorum. 'Ezdığın sürece
başanlı olabılırsın' düşünce-
sinden nelret ediyorum.'"
'Ha>ah dipten okıımayı se-
ven,yerleşik düşüncebiçimle-
rinden uzak duranlar için'
vazdığı kitabıyla 'perdeferi
açıp herkesi uvandırmak' is-
tiyor Umay. Devnmin aşksız
var olamayacağmı. aşkın öz-
gürleştınci yanını. 'o)iın'suz
kalan bir ınsanın yaşama iliş-
kın 'iyi' bir şey ler ürete-
meyeceğini anlatıyor. Hep
kadın ve hep çocuk kalarak...
BUAŞAMADA
ŞÜKRAIV KURDAKUL
MP Dergmin DüşünrtJrdüktePi
"Türk Dili Dergisi"(*) 55. sayısıyla 10. yaşına gırmiş.
Sırtını devlete ya da "sermaye"ye dayamayan bir
düşün ve edebiyat dergisini 9 yıl boyunca aksatma-
dan yayımlamak, sabrın ötesinde, direnç olayı sayıl-
malı bence.
Koşulları biliyoruz.
Düşüne ve sanata katkıda bulunmayı amaçlayan
bir derginin daha hazırlanma evresinde karşılaştığı
güçlükler, kâğıt gereksinimiyle başlar; yapımla ilgili
bitmez tükenmez sorunlarla sürer gider.
Bu nedenle dergiler, parasal açıdan sabır ve özve-
ri ister çıkaranlardan.
Amacını gerçekleştirme açısından ortak paydada
birleşme bilinci ister.
Cumhuriyet öncesinin ünlü dergilerinden Servet-i
Fünun, sayfalarında Tevfik Fikret, Halid Ziya, Meh-
met Rauf, Cenab Şehabettin, Hüseyin Cahit gibi
Edebiyat-ı Cedide'nin ünlü kalemlerini birleştirmişti.
1945'e değin sürdürebildi yayınını. Son döneminde
1940 Hareketi'nin öncü şair ve yazarları da bu der-
gide yazdılar. Bildirgelerinı yayımladılar.
II. Meşrutiyet dönemi dergilerinden Genç Kalem-
ler (1911), Türk Yurdu (1912), Halka Doğru (1913), Ye-
ni Mecmua (1916) ıkt/dardaki Ittihat ve Terakki'nin
desteğiyle çıkıyordu.
Biryazımda "Edebiyat dergilerinin tarihi, edebiya-
tımızın tarihidir" demiştim. (Jygarlık savaşımının da
tanjğıdır bu dergiler.
Ömer Seyfettin ve arkadaşları Osmanlı dil ege-
menliğine karşr Türkçeyi Genç Kalemler'de savun-
du. Türk Yurdu'nda yarı sömürge olarak nitelenen ım-
paratorluğun toplumsal/siyasal yapısını inceleyen
yazılar yayımlandı.
Yahya Kemal ve Ahmet Haşim yönetimindeki
Dergâh (1921) idealizmin (özellikle Bergson'un), Dr
Şefik Hüsnü yönetimindeki Aydınlık (1921) Marksız-
min tanınmasında öncülük ettiler.
Hayat (1928), Ülkü (1933), Varlık (1933), Yücel
(1935) Kemalizmı savundu. Yeni Edebiyat. Yürüyüş,
Gün, Yığın, Nâzım Hikmet ve öteki Marksçı edebi-
yatçılann; Yaprak, Garipçilenn; Papirüs, II. Yeni ha-
reketinin organlan nrteliğindeydi.
Oktay Akbal, yazıya başlarken andığım "Türk Dı-
li Dergisı"nin çıkış serüvenını şöyle anlatıyor:
"12 Eylül sonrasında Atatürk'ün mırasını ortadan
kaldırmaya yönelık saldın, en başta Türk Dıl Kuru-
mu 'nu hedef aldı. Günlerce süren soruşturmalar.
araştırmalardan o günkü kurum yöneticilerını suçla-
yacak en küçük birsorun çıkmayınca, neyapıp edıp
bu Atatürkçü kültür yuvasını yıkmaktan başka çare
bulamadılar. Beş generalın atad/ğı kışılerden o/uş-
muş bir Meclis'in çıkardığı yasayla gerçek TDK'nın
yerine bir devlet dairesi oluşturdular. Hepsı atana-
rak gelen, çoğu Türkçe düşmanı kımseleri bu yeni
kuruma doldurdular. Neredeyse yaşam boyu üyeler
olarak! Miskioğlu ve arkadaşları böyle bir haksızlığı
elbette sessızce sineye çekemeyeceklerdi. 10 yıl ön-
ce 'Türk Dili Dergisi' işte bu devrimci atılımın sonu-
cu olarak yayın yaşamına katıldı." (Sayı 53)
1945'ten sonra Sebılürreşad, Mıllı Selamet vb. der-
gilerde toplanan Islamcı akım ideologlan durmaksı-
zın, iki "slogan"\ yineleyerek kamuoyu yaratmaya
çalışmışlardı:
"Laiklik dinsizliktır. Ûztürkçe kullanmak komünist-
lik."
Tek parti döneminde Kemalizm yandaşı olarak gö-
rünen Ord. Prof. Ali Fuad Başgil, 1948'de okuyaca-
ğınız satırlan yazma özgürlüğü tanıyordu kendisine:
"Dil keşmekeşi, son sahnesi nasıl bıteceğı kesti-
rilemeyen bir facia olmuştur. Öyle bir facia ki vata-
nın mukaddes topraklarını Allah göstermesin bir
düşman ordusu işgal etseydi de bu ordunun ku-
manda heyeti Türk milletıni, yanıp yavaş yavaş tü-
kenen bir mum gibi sessizce söndürmek için bir şey-
tanlık düşünseydı bundan daha ıhanetkâr bır tertip
bulamazdı." (Sebilürreşad, 11)
Şimdi bu kafadakiler iktidardadır.
Türkçe dil bilincine gölge düşürmeyenler dergıler-
de.
Demokratikleşme süreci bakalım, daha neler gös-
terecek?!
(*) Çıkaran: Ahmet Miskioğlu. Temmuz-ağustos
sayısında başlıca yazarlar
Şairler: Turgut Acar, Oktay Akbal, Behzat Ay. Sa-
lah Bırsel, Osman Bolulu, Nevra Bucak, M Güner
Demıray, Ali Dündar, Rüştü Ergun, A. Rıza Ergüven,
Tank Dursun K., Sami Karaören, Ahmet Köksal. Meh-
rizat, Naim Tirali, Halim Uğurlu, Muzaffer Uyguner,
Nermi Uygur, Doç. Dr. Süreyya Ülker, Mahir Ünlü.
Tahsın Yücel.
Cenç Etkinlik ll'de bugün
12.00 Kent Filmleri Bırer dakıkahk on sekiz t'ılnı
12J0 Kısa Filmler (Ertekin Akpınar'ın Tehlikeli
Oyunlar', Ali Can Yaraş'ın "Kafamın İçindeki
Horatio', Lez Hughez'ın 'Kedi Beşiğı", Philippe
Vauville'nın 'Kapı' adlı filmleri yer alıyor.)
14.00 'Sinemanın Disiplinlerarası İlişkileri 3'
('Bardot Show\ 'Versus The \\orid\ 'The Road to
God KJIOHS VVhere', 'Atthe Paradiso' adlı vanmşar
saatlik dört müzik altı j>öriintü ve Umur Turagav,
Murat Ertel ve Mete Özgenciler'ın konuşmalan.)
17.00 Performans (Arcan Kıral- 'Yaratınm,
Yaratırsın. Varancı")
17:15 Performans O>kü Poruoğlu, Ayşe Pala-Su gibi
AzizOlun
18.00 Video Bildirimleri Performansı (Emre
Koyuncııoğlu ve Nadi Güler'in Alman Kültür
Ofisi'nin katkılanyla gerçekleştirdıklerı etkinlik)
19.30 Kapanış Programı. Etkinlik kapsamında gün
boyunca TunçÇam'ın performansı ve Yusuf
Sayman'ın happenıng'i izlenebılir.
I
İSKENDERUN 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN
DosyaNo: 1995,1003
Davalı: Başaran Uğur Uluslararası Nak. Yti. adresı meçhul Davacı: SSK Genel Müdürlüğü tarafından davalı Başaran
Uğur Uluslararası Nak. Ştı.aleyhine açılmış bulunan Rücuan Tazmınat Davası gereğınce:
Mahkememızm 23.5.1996 tarıh ve 1995 1003 esas 1996 614sayılı karar ıtle 40.863.549 Iıra kurum zararının onay ta-
nhir.den dava tarihıne kadar ışlemış faizıl 2.099.075 lira faızı ile birlikte toplam 42.962.624 lıranın davalıdan alınarak
<iavacı SSK'ye venlmesine karar verildıği. ış bu ilanın neşır tarıhinden itibaren 8 gün içinde davalı Başaran Uğur Ulus-
üaraıası Nak. Şti. karan temyız etmediklerı taktırde hükmün kesinleşecegi ılan olunur. 24.6.1996 Hâkim 19972
Basın: 97124
KULA ASLIYE HUKUK MAHKEMESI
Savı-EsasNo: 1996/84
Davacı Osman Akca 27.12.1995 tarihlı dava dilekçesı ile
Kula Türk Tıcaret Bankasf ndan alınmış 20.1.1996 vadeli
70.000.000- TL'likçekın ıptalı için mahkememıze dava aç-
mış olduğundan çekı elinde bulunduranlann ılan tarıhin-
den itibaren 4 ay içerısınde mahkememıze getirmesı aksi
takdırde dava konusu çekın ıptalıne karar verileceğı ilanen
ıhtarolunur. Basin: 96917
ın üc ölümsüz ismi bu hafta Ac»k Radyo da
Holiday
Cortrane
Ertegün
"Açık