06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 5 TEMMUZ 1996 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Demirtaş Ceyhun, Türk Edebiyatı'nda Anadolu'da hep göz ardı edilen üretimi ve toplumsal yapıyı inceliyor GöremediğimizAnadolu...SEZA SİNANLAR Araştırmacı, yazar Demirtaş Ceyhun'un "türk Edebiyatı'nda Anadolu" adlı kirabı. Osmanlf nın son dönemlennden günümüze dek edebiyatımızda zaman zaman konu edilmiş Anadolu'nun hep göz ardj edilmiş bır vanını: üretımıni ve buna bagTı olarak gelişen toplumsal yapısını inceliyor. Kıtapta. karşılaştıgımız veriler ve saptamalar bizi edebiyatın dışına çıkanyor. Böylelıklekitap yalnızca edebi>atla ilgıli kışilere seslenmekle kalmayıp. Anadolu'ya bıraz ilgisi olan herkese ulaşabiliyor. "Tiirk Edebivatı'nda Anadolu" aslında iJk anda algılandıgı iizere sadece edebiyatta konu edilen Anadolu'yu anlatmıyor. tlk Türk romanı olarak kabul gören *Karabibik"ten (NabizadeNanm, 1890) *Yaban"a (Yakup Kadri Karaosmanoğlu. 1945). kadar geçen zaman içınde edebıyatta konu edilen Anadolu'yu, kımi yazarlann hiç görnıeden. kiminın de sadece tasvırlerle anlattığını söyleyen Ceyhun. özellıkle kendimize bakışımızdakı eksikliğin üzerinde duruyor."18. >üz>il sonlarından itibaren Osmanlı'da rki tip aydın belirdi. Biri medrese egitimi almış ulema dediğimiz avdın. diğeri askeri vb okuilarda egitim görmüş münev \er aydın. İkisi arasındaki enfoüvükfark da ulemanın dini ajjırlıklı egitimi boyunca hiçedebivat dersi görmezken, münev\erin başta Fransızedebhatı olnıak iizere. >azın dalları hakkında bilgi sahibi olması. Bunun sonucunda da şöyle bir tablo çıkıyor. Münevver kendini Batılı olarak görerek, kendine vetoplumuna Bafılıharta "Rumı' bir gözle bakıyor. Ulema ise doğulu kaimayı sürdürerek kendine 'Asyalf gözüyle bakıyor." Kitabın başında "Karabibik" ve "Küçük Paşa"adlı yapıtlan örnek göstererek. Anadolu "yu konu alan bu yapıtlann aslında daha önce hiç o yerlere gitmemış kişiler tarafından yazıldıgını ortaya koyan Ceyhun. bir dönem .sürgün edilen ve hapsolan edebıyatçılann yazdıklannın da sadece kişısel gözlemlere dayalı olduğunu belirtiyor ve Cumhuriyet'in ılk yıllannda köy enstitülerinde görev alanların bile Anadolu'yu net olarak ortaya koyamadıklannı söylüvor. - Kitabınızın hareket noktası nedir? DEMİRTAŞ CEVHUN-I1I Selim'den bu yana tüm sorunlann kaynağını külturünde arayan aydınlar her zaman sorunlan kültür politikalanvla aşmaya uğraşmışlardır. Anadolu "da yaşayan halka \e onun üretime dayalı geleneklerıne, sorunlanna ise eğilmemişlerdır. Ben de bir ümit; edebiyatçılanmız bu konuya yönelmişler ve üretim geleneğimiz üzenne bir şeylere değinmişlerdir, düşüncesıyle böyle bir araştırmaya koyuldum. özelliğınin varlığı söz konusu bile değildir. Refık Halit Karay da Sınop'a sürgüne gidişine kadar Anadolu'dan uzaktır. Orada kaleme aldıkları da "Memleket HikâyelerTndeki ilk öykülerinı oluşturmuştur. Ancak bu hikayeler o yörenin halkına derin bir bakışla şekillenmemiştir. -Bunu neye bağlnorsunuz peki? CEYHl'N- Bu tamamıyle Osmanlı'yla ılgilı. Bilindiği gibi Osmanlı'da toprak üretimi hep ikinci planda kalmıştır. Imparatorlukların genelinde gelir vergileredayamrzaten. Osmanh'da da şehzadeler ile beraberindekiler. ya da azledilen paşalar ve askerlerdir. - Kitapta sö\lediklerinize göre askerlik süresince de avdınlann halktan kişilerle yakınlık kurduğunu görüyoruz. Bu bir yerde aydının halkla buluşması olarak yorumlanabilir mi? CEYHUN-Osmanlı aydınlannın neredeyse tamamı subaydır. Askeri okuilarda eğıtim görmüşlerdir. Osmanlı ordusu bilindiği gibi Yeniçeri Ocağı dağılana kadar, hep has, zeamet ve tımar sahıplerinden oluşmuştur. Istanbullu 1847- 1863 yıllan Jtabında, ilk Türk romanı olarak bilinen 'Karabibik'ten 'Yaban'a dek geçen zaman içinde edebiyatta konu edilen Anadolu'yu, kimi yazarlann hiç görmeden, kiminin de sadece tasvirlerle anlattığmı söyleyen Demirtaş Ceyhun, özellikle kendimize bakışımızdaki eksikliğin üzerinde duruyor. Bir dönem sürgün edilen ve hapsolan edebıyatçılann yazdıklannın da sadece İcişisel gözlemlere dayalı olduğunu belirtiyor. - Fakat kitabınızdan anlaşıldığı gibi ümidiniz boşa çıkmış görünüyor. Orhan Kemal ve Yaşar Kemal'in vapıtlarına kadar halkın toprakla olan ilişkisine deginilmediğini sövlüvorsunuz. CEYHl'N- Ne yazık ki öyle. Kitapta da belırttiğim gibi: Karabibık'e baktıgımızda. o topraklar üzerinde ancak belirli bir süre yaşamış olmanın dikkat birikimıvle saptanabilecek tek birözgün aynntı veya anlatım böyledir. Ekilip biçilen arazılenn sayısı çok azdır. Başlarında da ekserıya vabancı uyruklular vardır Şunu görüyoruz ki. Osmanlı cıddi bir üretim kaygısı yaşamamıştır. Dolayısıyla Anadolu ile bağlantısı güçlü değildir. Düşünsenize sürgün edilmedikleri ya da azledilmedikleri sürece. Istanbul'dan kimse Anadolu'ya gidip oralan görmemiştir. Görenler de ya öldürülmesin diye gönderılen arasındaki 16 yıllık zorunlu askerlik dışında hiç bır zaman er olarak orduda yer almamıştır. Aydının Anadolu halkıyla karşılaşma.M ıse sadece kışlalarda emır- komuta ilişkısı içinde olmuştur. Trablusgarp \e Balkan Savaşlan yenilgileriden sonra ise sürgün edilen subaylar. Fizan'a Yemen'e değil bu kez Anadolu köylenne gönderilmıştır. Böylece sürgün ya da hapiste şekillenen edebiyat doğmuştur. - "Hapishanedeki Memleket" adb bölüm içinde Osmanlı döneminde Boğaziçi'nde oturan insanlan anlatan yazarlarımızın. CumhurivetJe birlikte hemen Anadolu'ya geçtiklerini ancak bu kez de Anadoİu'yu yalnızca dekor olarak ele aldıklannı yazıyorsunuz. CEYHUN- Evet. Anadolu insanını, toplumsal ve ekonomik gerçekliği içinde anlatan ilk yazarlanmızdan Nâzım Hikmet ile Sabahattin Ali ancak hapiste halklannı tanıma fırsatını bulmuşlardır. Dönemin ağırlıklı düşüncesi Marksist görüşle de yine bu dönemde tanışan yazarlanmız. nedense Anadolu'daki üretimi analiz etmemişlerdir. Oysa Marksist göriiş bir toplumun gelişim seviyesinin o ülkenin üretim seviyesine baglı olduğunu vurgulamaktadır. Namık KemaİTnesela Paris'te kaldığı süre boyunca Marx ile aynı sokakta oturmasına rağmen, kendı ülkesinin varoluş temelindeki üretimi hiç araştırmamıştır. 1950'lerden sonra soğuk savaşın ardından toplumun gelişim düzeyi de kapitalist görüşe göre şekillenerek tüketim esas alınmaya başlamıştır. Artık "Ne kadar tüketivorsan o kadar ilerisindir". - Son bölümde Nâzım Hikmef'in Şeyh Bedrettın Destam'ndan söz ederken bir vanılgıyı ortaya koyuyorsunuz. Bunu biraz açıklar mısınız? CEYHl'N-Bır çoğumuz Nâzım'ın destanıyla Şeyh Bedrettin'i tanıdık. Fakat açığa çıkanlması gereken bir nokta var. Şeyh Bedrettin kimdir? Gerçekten Nazım'ın ve tarihçi Dukas'ın belirttiği gibi devrimci bir toprak kavgasının liden midir? Yoksa, sünnilere karşı ayaklanan bir bannı midir? Osmanlı kaynaklan ile Dukas burada farklı şey söylemektedir. Şeyh'ın dogum ve ölüm tanhleri tam bilinemediğı gibi yaşamı hakkında bilinenler de çok kesin değildir. Dolayısıyla Şeyh üzenne elimizdekiler yorumdur Nazım da bu yorumlardan Dukas'ın kını oynen benimseyerek "Osmanlı'da feodalhe vardı" deyip işin içinden çıkıyor. Bence bu biryanılgı getiriyor. Gerçekten söz konusu yıllarda Osmanlı'da böyle bır mülkiyet hakkı var mıdır? Bunu bilmek gerekir fakat hiç bu konunun üzerinde durulmadığı için bu tip sorulara cevap vermek ise güçfür. Caz Festivali, Keith Jarrett ile sona eriyor U1B5UMMSI ismsıut £«2 FESTİVUİ Kiiltür Servisi- 3. L'luslararası fs- tanbul Caz Festi- vali kapsamındaki son konserde Ke- ith Jarrett, Gary Ptacock ve Jack DeJohnette yer alıyorlar. Grubun ıkı elemanı Keıth Jarret ve Jack DeJohnette 11966-69 vılları arasında Charles Lloyd Dörtlüsü'nde birlikte çaldı- lar. 1970'te bir yıl boyunca Miles Davis'e eşlik ettikten sonra 1977'de Peacock'un Tales of Another" adlı albümünde çal- maları üçlünün doguşuna zemın hazırladı. Keıth ),arrett 1983 vılında *standart'la- nn yanı '30'lu .40'lı ve 50'li yıllann po- püler Amenkan şarkılannı yorumlayaca- ğı bir albüm çıkartmaya karar verdiğinde DeJohnette \e Peacock'u New York'a ça- ğırdı ve üçlü o andan itibaren kalıcı bir şe- kilde bir araya gelmiş oldu. Üçlünün Öcak 1983 'te New York'ta ger- çekleştirdiğı stüdyo kayıtları. EMC'den çı- kan ilk üç albümlerini (Standarts V'ol 1.2- Changes) oluşturdu.Bu kavıtlan 1985-90 arasında. her biri değışık bir ülkenin ken- tinde. ECM ıçın doldurulan altı konser kaydı izledı: Standards Live ( Paris , 1985): StiH LK« (Münih. 1986). Changetess (ABD Turnesi.1987): Tribute (Köln.1989). Standards in Nonvay (Os- Io.l989)ve The Cure (Nevv York.' Town Hall.1990). Ekim 1991 "de. üçlü. 8 yıl sonra ilk stüd- yo kayıtlannı gerçekleştirmek üzere Nevv York'a Povver Ştation'a döndü. Miles Da- vis'in ölümünden tam ikı hafta sonra dol- durduklan "Bye Bve Blackbird" albümü, ü'çünün de müzık yaşamlannın ılk yıllann- da eşlik etmiş olduklan caz ustası Miles Davis'eeönüldenithafettikleribiralbüm- dü. Ekim 1995'te ECM plak şirketi "Keith Jarrett at the Blue Note: The Coplete Re- cordings" adıyla üçlünün Haziran 1994'te New York'takı Blue Note caz klübünde üç gece boyunca verdikleri ve biletleri yok satan konserlerinin tamamını içeren. altı CD'liközelbirsetipiyasayaçıkardı. Bu al- tı CD'lik set, kırka >akın "standarfın ya- nı sıra birkaç özgün Jarrett bestesı \e üç- lünün doğaçtan yarattığı parçalan ıçeri- yordu. Bunlann yanısıra, RCA VictorBMG Classics Video. üçlünün şimdi>e kadar ECM için doldurduf u hiçbır albümünde yeralmayan pek çok bestenin de bulundu- ğu. son on yıl içinde Japonya'da çekilmiş olan üç konser kaydını video kasetLaser- disc olarak piyasaya sürdü. Son oniki yıl içinde üçlü. aralannda Grammy . Uluslararası müzik yayınlan- nın **Eleştirmenler" ve "Yılın Albümü'* ödülleri de dahil olmak üzere pek çok ulus- lararası ödüle aday gösterildi. 1991 'de üç- lü Fransa'da genellikle klasik müzik ve opera dalında her yıl bır albüme verilen Charles Cros Akademisi'nin "Cumhur- başkanbğı Ödülü'*nü kazandı. Piyanoda Keıth Jarrett. basta Gary Pe- acock ve davulda Jack DeJohnette... 3. Uluslararası Istanbul Caz Fesrivali'nin muhteşem kapanış konseri saat 20.45'te Açıkha\a'da. Ceith Jarrett Garv Peacock \e Jack DeJohnette. Umay, kitabında sistemin dışına itilmiş, yaşama veda etmek zorunda bırakılmış insanlan anlatıvor. Hep kadın, hep çocuk kalmak... DliYGU DLRGUN "Ben, buruşmuş çarşafla- nn arasında >üzü kestane ağaçlanna dönük bir kadı- nım. Alın yazımı tüketen o öpüşe bir kentin adını \e öm- rümü verdim. Tüm karşı çı- kışlann yutulduğu bir kava- lıkta. bir deniz kabuğu gibi sallanırkcn nabzjmıyokia\an bir gölgenin içine düştüm. Gökyiizüne uzadıkça kesilen kollanm. dokunabileceği bir aşkı >eniden isti\or: sadece bana anlatman için naşkala- nndan duvmadığım o rengi... Ve şimdi ruhum çözülerek akıyor Boğaz'ın sulanna. O>- sa hâlâ kı>ıdan kınk kalpler firlatıp dajgalar bekleven kü- çük bir kızım»" Hep bır gün bağışlanmak ısteyen. kendine dokunan ve kendivle çoğalan her aşka kalbinı veren bir kadın. Coğu zamansa. kızdığı zaman bile 'edebi' birdılle azarlayan bir babanın. kendisine mektup- lar yazan küçük kızı... Kınl- gan, incelikli, başiboş. hü- zünlü, ama asla karamsar de- ğ'l- 1994'te kendi adını verdi- ği müzik kasetiyle tanıştığı- • Müzikte yapamadıgını, yazarak gerçekleştirmek isteyen Umay. ilk kitabı "34 U 442 Veda Busesi" ile yaşamın 'kodlanmış' verilenni reddediyor: "Bu kitabı. bu yüzden hayatımda çok isteyip de yapamadığım \e belki de bund'an sonra asla yapamayacağım bir rock baladı olarak görüyorum ben." mız Lmav lma>. bu kez '34 sında.yarattığınızişlearanıza U 442 Veda Busesi' adını \er- diğı ılk kitabıyla okur karşı- sında. "Vazmak şarkı sövle- mckten daha farklı. Çünkü şarkı sö>lemek affedi\or her şeyi. yazmaksa öç alıjor" L'may'a göre. Yazmayı, ken- di kendine konuşmayı. ken- dine mektuplar yazma\ ı *ço- ğalma'nın vazgeçılmez koşu- lu olarakgörüyor Lmav. Ede- biyat. onun için 'ayncaüklT: söylenecek sözlerın kalıpla- ra, bellı değer yargılarına oturtulduğu bir alan değıl. Tam tersine. yaşamın içinden kopup gelen. kışının kendisi- ne ve yaşadığı dünja>a öz- gürce. olanca ıçtenliğıyle ses- lenebildıği 'dogal'bır varoluş bıçımı. •"Şarkı söylemek ise boşal- mak gibi bir şey. Annenizle edemediğiniz kavgavı şarkı söjlejerekyapnorsunuz, Mü- zik bu vönüvle anndınlmış bir alan.Ancak müzikdüm a- o kadarçok insan giriyor ki.. O>sa vazarken tek başınasn nız. Kendinizle başbaşasınız— Bu kitabL bu \ ü/den ha\ ahm- da çok isteyip de yapamadı- ğım ve belki de bundan sonra asla \apama\acağım bir rock baladı olarak görüyorum ben." Müzikte yapamadığım, ya- zarak gerçekleştirmek isteyen Umay. yaşamın 'kodlannuş' venlerinı kitabıyla reddedı- yor. Bütün yazım teknikleri- nın dışında. içinden geldığı gibi yazması bu yüzden. Ya da yaşama veda etmek zorun- da kalanlan. sistemin altında çöken başaramamış. yolunu bulamamış, sıkıştırılmış sıra- dan insanlan anlatması... "İnsanın olması gereken yer sıradanlıktır" dıyor Lmav. "Insan dans etmeli, âşık olmak müzik dinlemeli, çocukdoğurmaJı_. Bu, 'insan' olabümek için çok yeterli bir alan. Başan, hırs, iyi kitap yazmak. daha Ki şaria söyle- mek.. bütün bunlar bizi mah- veder». Ben kabul görmek is- temi.vvrum. Çünkü iktidan sevmiyorum. 'Ezdığın sürece başanlı olabılırsın' düşünce- sinden nelret ediyorum.'" 'Ha>ah dipten okıımayı se- ven,yerleşik düşüncebiçimle- rinden uzak duranlar için' vazdığı kitabıyla 'perdeferi açıp herkesi uvandırmak' is- tiyor Umay. Devnmin aşksız var olamayacağmı. aşkın öz- gürleştınci yanını. 'o)iın'suz kalan bir ınsanın yaşama iliş- kın 'iyi' bir şey ler ürete- meyeceğini anlatıyor. Hep kadın ve hep çocuk kalarak... BUAŞAMADA ŞÜKRAIV KURDAKUL MP Dergmin DüşünrtJrdüktePi "Türk Dili Dergisi"(*) 55. sayısıyla 10. yaşına gırmiş. Sırtını devlete ya da "sermaye"ye dayamayan bir düşün ve edebiyat dergisini 9 yıl boyunca aksatma- dan yayımlamak, sabrın ötesinde, direnç olayı sayıl- malı bence. Koşulları biliyoruz. Düşüne ve sanata katkıda bulunmayı amaçlayan bir derginin daha hazırlanma evresinde karşılaştığı güçlükler, kâğıt gereksinimiyle başlar; yapımla ilgili bitmez tükenmez sorunlarla sürer gider. Bu nedenle dergiler, parasal açıdan sabır ve özve- ri ister çıkaranlardan. Amacını gerçekleştirme açısından ortak paydada birleşme bilinci ister. Cumhuriyet öncesinin ünlü dergilerinden Servet-i Fünun, sayfalarında Tevfik Fikret, Halid Ziya, Meh- met Rauf, Cenab Şehabettin, Hüseyin Cahit gibi Edebiyat-ı Cedide'nin ünlü kalemlerini birleştirmişti. 1945'e değin sürdürebildi yayınını. Son döneminde 1940 Hareketi'nin öncü şair ve yazarları da bu der- gide yazdılar. Bildirgelerinı yayımladılar. II. Meşrutiyet dönemi dergilerinden Genç Kalem- ler (1911), Türk Yurdu (1912), Halka Doğru (1913), Ye- ni Mecmua (1916) ıkt/dardaki Ittihat ve Terakki'nin desteğiyle çıkıyordu. Biryazımda "Edebiyat dergilerinin tarihi, edebiya- tımızın tarihidir" demiştim. (Jygarlık savaşımının da tanjğıdır bu dergiler. Ömer Seyfettin ve arkadaşları Osmanlı dil ege- menliğine karşr Türkçeyi Genç Kalemler'de savun- du. Türk Yurdu'nda yarı sömürge olarak nitelenen ım- paratorluğun toplumsal/siyasal yapısını inceleyen yazılar yayımlandı. Yahya Kemal ve Ahmet Haşim yönetimindeki Dergâh (1921) idealizmin (özellikle Bergson'un), Dr Şefik Hüsnü yönetimindeki Aydınlık (1921) Marksız- min tanınmasında öncülük ettiler. Hayat (1928), Ülkü (1933), Varlık (1933), Yücel (1935) Kemalizmı savundu. Yeni Edebiyat. Yürüyüş, Gün, Yığın, Nâzım Hikmet ve öteki Marksçı edebi- yatçılann; Yaprak, Garipçilenn; Papirüs, II. Yeni ha- reketinin organlan nrteliğindeydi. Oktay Akbal, yazıya başlarken andığım "Türk Dı- li Dergisı"nin çıkış serüvenını şöyle anlatıyor: "12 Eylül sonrasında Atatürk'ün mırasını ortadan kaldırmaya yönelık saldın, en başta Türk Dıl Kuru- mu 'nu hedef aldı. Günlerce süren soruşturmalar. araştırmalardan o günkü kurum yöneticilerını suçla- yacak en küçük birsorun çıkmayınca, neyapıp edıp bu Atatürkçü kültür yuvasını yıkmaktan başka çare bulamadılar. Beş generalın atad/ğı kışılerden o/uş- muş bir Meclis'in çıkardığı yasayla gerçek TDK'nın yerine bir devlet dairesi oluşturdular. Hepsı atana- rak gelen, çoğu Türkçe düşmanı kımseleri bu yeni kuruma doldurdular. Neredeyse yaşam boyu üyeler olarak! Miskioğlu ve arkadaşları böyle bir haksızlığı elbette sessızce sineye çekemeyeceklerdi. 10 yıl ön- ce 'Türk Dili Dergisi' işte bu devrimci atılımın sonu- cu olarak yayın yaşamına katıldı." (Sayı 53) 1945'ten sonra Sebılürreşad, Mıllı Selamet vb. der- gilerde toplanan Islamcı akım ideologlan durmaksı- zın, iki "slogan"\ yineleyerek kamuoyu yaratmaya çalışmışlardı: "Laiklik dinsizliktır. Ûztürkçe kullanmak komünist- lik." Tek parti döneminde Kemalizm yandaşı olarak gö- rünen Ord. Prof. Ali Fuad Başgil, 1948'de okuyaca- ğınız satırlan yazma özgürlüğü tanıyordu kendisine: "Dil keşmekeşi, son sahnesi nasıl bıteceğı kesti- rilemeyen bir facia olmuştur. Öyle bir facia ki vata- nın mukaddes topraklarını Allah göstermesin bir düşman ordusu işgal etseydi de bu ordunun ku- manda heyeti Türk milletıni, yanıp yavaş yavaş tü- kenen bir mum gibi sessizce söndürmek için bir şey- tanlık düşünseydı bundan daha ıhanetkâr bır tertip bulamazdı." (Sebilürreşad, 11) Şimdi bu kafadakiler iktidardadır. Türkçe dil bilincine gölge düşürmeyenler dergıler- de. Demokratikleşme süreci bakalım, daha neler gös- terecek?! (*) Çıkaran: Ahmet Miskioğlu. Temmuz-ağustos sayısında başlıca yazarlar Şairler: Turgut Acar, Oktay Akbal, Behzat Ay. Sa- lah Bırsel, Osman Bolulu, Nevra Bucak, M Güner Demıray, Ali Dündar, Rüştü Ergun, A. Rıza Ergüven, Tank Dursun K., Sami Karaören, Ahmet Köksal. Meh- rizat, Naim Tirali, Halim Uğurlu, Muzaffer Uyguner, Nermi Uygur, Doç. Dr. Süreyya Ülker, Mahir Ünlü. Tahsın Yücel. Cenç Etkinlik ll'de bugün 12.00 Kent Filmleri Bırer dakıkahk on sekiz t'ılnı 12J0 Kısa Filmler (Ertekin Akpınar'ın Tehlikeli Oyunlar', Ali Can Yaraş'ın "Kafamın İçindeki Horatio', Lez Hughez'ın 'Kedi Beşiğı", Philippe Vauville'nın 'Kapı' adlı filmleri yer alıyor.) 14.00 'Sinemanın Disiplinlerarası İlişkileri 3' ('Bardot Show\ 'Versus The \\orid\ 'The Road to God KJIOHS VVhere', 'Atthe Paradiso' adlı vanmşar saatlik dört müzik altı j>öriintü ve Umur Turagav, Murat Ertel ve Mete Özgenciler'ın konuşmalan.) 17.00 Performans (Arcan Kıral- 'Yaratınm, Yaratırsın. Varancı") 17:15 Performans O>kü Poruoğlu, Ayşe Pala-Su gibi AzizOlun 18.00 Video Bildirimleri Performansı (Emre Koyuncııoğlu ve Nadi Güler'in Alman Kültür Ofisi'nin katkılanyla gerçekleştirdıklerı etkinlik) 19.30 Kapanış Programı. Etkinlik kapsamında gün boyunca TunçÇam'ın performansı ve Yusuf Sayman'ın happenıng'i izlenebılir. I İSKENDERUN 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN DosyaNo: 1995,1003 Davalı: Başaran Uğur Uluslararası Nak. Yti. adresı meçhul Davacı: SSK Genel Müdürlüğü tarafından davalı Başaran Uğur Uluslararası Nak. Ştı.aleyhine açılmış bulunan Rücuan Tazmınat Davası gereğınce: Mahkememızm 23.5.1996 tarıh ve 1995 1003 esas 1996 614sayılı karar ıtle 40.863.549 Iıra kurum zararının onay ta- nhir.den dava tarihıne kadar ışlemış faizıl 2.099.075 lira faızı ile birlikte toplam 42.962.624 lıranın davalıdan alınarak <iavacı SSK'ye venlmesine karar verildıği. ış bu ilanın neşır tarıhinden itibaren 8 gün içinde davalı Başaran Uğur Ulus- üaraıası Nak. Şti. karan temyız etmediklerı taktırde hükmün kesinleşecegi ılan olunur. 24.6.1996 Hâkim 19972 Basın: 97124 KULA ASLIYE HUKUK MAHKEMESI Savı-EsasNo: 1996/84 Davacı Osman Akca 27.12.1995 tarihlı dava dilekçesı ile Kula Türk Tıcaret Bankasf ndan alınmış 20.1.1996 vadeli 70.000.000- TL'likçekın ıptalı için mahkememıze dava aç- mış olduğundan çekı elinde bulunduranlann ılan tarıhin- den itibaren 4 ay içerısınde mahkememıze getirmesı aksi takdırde dava konusu çekın ıptalıne karar verileceğı ilanen ıhtarolunur. Basin: 96917 ın üc ölümsüz ismi bu hafta Ac»k Radyo da Holiday Cortrane Ertegün "Açık
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle