03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
25MİSAPg 1996 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 UYGARLIKLARIN İZİNDE. OKTAY EKİNCİ Doğan Kuban'ın 70. yaşgünü, Taşkışla'da düzenlenen "koruma paneliyle" kutlandı Kültürün korunmasında "özgün" kararlar... Prof. Doğan Kuban Istanbul Teknık Ünıversıtesı Mimarlık Fakültesı Restorasyon Anabılım Dalı Başkanlığı. aynı bılım dalinın kurııcusu olan Prof. Doğan Kuban'ın "70. yaşgününü" anlamlı bır toplantıy la kutladı. Meslek ve bılim yaşamının hemen tümünü mımarlık tanhıne ve kültürel mırasın korunmasına adayan Dogan Kuban ıçın 8 Nisan 19%günü. (yanı doğumgününde) düzenlenen panelın konusu ".Mimari korumada otantiklik Kavramı" olarak belırlenınıştı. Taskışla'dakı anılarla yüklü semıner salonunu dolduran öğrencıler. öğretım ûyelerı ve mımarlar, bir yandan 70 yaşındaki bılge hocalarının "genç ve aydınlık" görûşlenni her zamankı hayranlıklarıyla dınlerken. öbür yandan Türkıye ıçın artık yaşamsal bır önem taşımaya başlayan koruma konusunda. belkı de en önemlı sorunu. hemen tüm ayrıntılarıyla değerlendırme olanağını buldular. Hemen anlaşılacağı gibı bu önemli sorun, kültürel mırasımızın sadece yıkılarak değıl. gıderek yaygınla>an göstennelık uygulanıalarla anık "restore" (!) edılırken de bır anlamda Nisan 1996 günü, Taşkışla'nın anılarla yüklü bir sınıfında, aynı anılann başmimarlarından Prof. Dr. Doğan Kuban için 70. yaşgünü paneli yapıldı. "Mimari Korumada Otantiklik Kavramı" olarak belirlenen konunun tartışılması sırasında. yine Doğan Kuban'ın başkanlığını yaptığı Koruma Kurulu"ndaki artık "sona erdirilen" üç yıllık dönemin özgün kararları da yeniden ve gururla anımsanmış oldu... yok edılmesıydı. Doğan Kuban'ın "binalar için özgün sözcüğünü yeğlemek daha doğru" dıyerek hocalık düzeltmesını de >aptığı "otantiklik" ka\ramı sankı çoktan unutulınuştu. Sağlam yapılar bıie o guzelım ta\anları. saçakları. bezemelerı. zarıf nıerdı\enlerı \e yapıldıgı dönemin uygarlık düzeyım belgeleven dığer mimari öğelerıyle bırlıkte onadan kaldırılarak. >erıne "tarihi görünümlü" betonarme taklıtlerının ınşa edılmesı --ankı moda olmuştu. Üstelık özgün yerlerı de değiştırılerek. lıatta üzeılerıne bu kez "modern görünümlü" yenı katlarda çıkılarak... İstanbul'a sunulan armağanlar Aslında böy lesıne duygu > uklü bır yaşgünü panelınde. yıne böylesıne duyariılık yüklü bır konunun seçilmesı elbette kı rastlantı değıldı. İTü Mimari Restorasyon Anabılım Dalı Başkanı Prof. Dr. Zevnep Ahunbay, tarıh bılıncı yerıne "rant külrüriiyle" gerçekleşen sözde restorasyon uygulamalanna karşı Doğan Kuban'ın başkanlığındakı Koruma Kurulu'nun son yıllarda gösterdığı "direnişi"yakından bılıyordu. Gerçı kendısı de Kültür Bakanlığı'nca görevden alındığı şu yakın günlere dek süren bır başka Koruma Kurulu'ndakı çabalarıyla aynı türden göstermelik koruma projelerıne y ıne aynı dırenişı göstermiştı Ama. ozellıkle Istanbul'un Bogaziçi. Kadıköv Adalar «ıbı ımar rantının olağanüstü düzeylere tırmandığı semtlerinde. yani 3 Numaralı Kültür >e Tabiat Yariıklannı Koruma Kurulu'nun sorumluluk bölgelerındekı restorasyon uygulamalannda. özgünlükten uzaklaşmanın \e yozlaşmanın denılebılır kı "zinedeki" örneklerı yükselmıştı. Doğan Kuban'ın 1992 sonlarında başlayan 3 yıllık başkanlık dönemınde ıse bu tür örneklerın daha da çogalmaması ıçın Koruma Kurulu'nda sürdürülen çabalar ve alınan kararlar dogrusu anılmaya ve anlatılmaya degerdı... Yaşgünü panelınde. işte bu dırenişi anlatmak \e mimari korumada "otantiklikten neden uzaklaşıldığının" yaşanan süreç ve gerçek nedenler açısından örneklerıyle bırlıkte degerlendirmesini yapmak göre\ı bana düştü. Taşkışla'dakı toplantı Dogan Kuban'a nasıl anlamlı bır armağansa. onun başkanlıgında alınan ve kentlenmızın uygarlık değerlerıni koruma adına yok eden duyarsız projelere "dur" denılmesı sürecını başlatan bılımsel kararlar da aslında istanbula sunulan yıne anlamlı armaaanlardı... A slına bakılırsa. Türkıye'de \e ^M ozellıkle Istanbul'da gözlenen JL-M -otanrikten uzaklaşma" egılım- ^, M lerı. yıne Dogan Kuban'ıtıhepıs- rarla altını çızdıgı "yeni yagma kültürü- ılün" değışik şekıllerde mimari restoras- von alanını da etkısı altına almasından baş- ka bır şey değıldı. Çünkü. sonuçta sadeee kültür mırasının özgünlügü yıtınlmış ol- muvor. aynı anda \e "hemen tüm örnek- krde" bınanın kullanım alanları artıyor. ya da konumu ve özellıklen yıne hep "imar rantını > ükseltecek şekilde" değıştmlıyor- du Bu tur uygulamaların ıse temelde bı- lımsel kaygılan ıçeımedıgı ve korumacılı- gın yozlaşmasına hızmet ettıgı ortadaydı... Kadıköy'de "yürüyen" köşkler 1993 yılı başlarında Dogan Kuban'la ay- nı Koruma Kurulu'nda göre\ yapmaya başladığımda. gundemdekı konuların en genlımlı orneklerını Kadıköv bölgesınde- kı tarıhı köşkler ıçın "verdeğişikliği" öne- ren ~resforas>on" I.') pruıelerı oluşturuyor- du. Çogu ayakta onarılabılecek durumdakı bu sağlam köşklerı "yenilemek" adına dü- zenlenen projelenn hemen tümünde bına yerle bıredıliyor. sonra da bulundugu par- selın herhangı bır köşesıne çekılerek, bo- şalan alana y üksek bir apartman bloku dı- kılmesı teklif edılıyordu. Böylece bıryan- danaynı köşkün aynı tarıhı \e küftürüpay- laşan güzelım bahçesı de elden gıderken. öbür yandan Istanbul'un bu alımlı semtın- dekı korunması gereklı özgün kent doku- sunun da son kalan değerleri yok oluyor- du. Öncekı yıllardan gelen bu "alışılagel- miş" uygulamaya son verebılmek ıçın. Ko- ruma Kurulu'nda gelıştırılen ve kararlara da yansıtılan düşünceler. daha sonrakı tar- tışmalarda da yıne öneekı uygulamalann -savunulamaz" olduklarını kanıtlamada bılımsel gerekçelerı oluşturdular Her şeyden önce eğer tarıhı bır yapı he- nüz saglamsa ve yıkılmadan restorasyonu olanaklı ıse. kent ıçın zorunlu ve seçenek- sız olan kımı çok enderuygulamalardışın- da (yol açımı vb gıbı). yıkılarak y erını kay- dırmak uy garca bır koruma olamazdı. He- le bu. üstelık tanhsel bahçesıne apartman- lar dıkmeye olanak sağlanması ıçın yapı- lıyorsa. ortada her yönüyle bır "kültürel erozyon" \ar demektı. Köşkün aynı anda bır -tabiat varlığı" olarak korunması gere- ken bahçesıne bÖ> lesı bır "imardunımu" veren şehırcılık anlayışının terkedılmesı gerekıyordu. Kaldı kı yıne bahçesi çok büyük olan ta- nhı köşk parsellen içınde. köşkü. agaçları \e varsa özgün bahçe elemanlannı koru- mak ko^uluyla \ e eski eserden de olabildı- gınce uzaklaşılarak ıla\ e bına yapmak. ku- rulun da kabul edebileceğı bır çözümdü. Ancak bu yenı bına ıçın kültür mırasını >ıkmavı ve yennı değıştırmeyı zonınlu kı- İacalc küçük parsellerde süregelen böylesı bıruvgulama.tanhe karşı saygısızlığınöte- sınde getireceğı aşırı yapılaşma voğunlu- Su nsdenıyle de genelde kente karşı duyar- sızİKtan başka bır şey değıldı. Bûtün bunlann yanı sıra. mıman mıra- sıın^dakı korunması gereklı kültürel zen- gınl k. aslında yapının -\erseçimi\le" bır- Iıkte başlıyordu. Bır köşkün bahçe içınde nereye yapılacagına yönelık 100 yıl önce \enen karar. bır bakıma yıne o dönemin mırrarlık ve şehırcılık kültürünün bır ürü- nü\iü. Özgün kentsel dokuyu da ortava çıka^n bu geleneksel kararların da kültür varlığıvla bırlıkte korunmaları önemlı de- ğıl ınıydi?.. Koruma Kurulu'nda geliştirdığimız bu düşincelerle. 1993yılındanıtıbaren Kadı- kö>ılçesınde artık avnı bahçeye ılavebına dıktbılmek ıçın tarıhı köşklerın taşınmala- nnıöneren projelere onay venlmedı. Durdurulatı dııyarsızlıklar oranda değışmış mahallelerde artık ola- naksızdı Kurul. bu türömeklerde ıse ımar planında komşu apartmanlardakı "kathak- kının" kullanılmasını. hıç değılse "gerive çekılerek jüksdme" kuralına bağlavarak. kültür varlıgının en azından sokaktakı "kütle ve cephe etkisinin" yıne sürmesıne olanak sağladı. Bövlece. kentsel koruma anlavı^ından yoksun bır ımar ku^atması arasında sıkışıp kalan bu tür bıtışık nizam parsellerdekı eskı yapının kat ılavesıv le ye- nılenmesı. özgünlügü zedelesebıle. kültür varlığmın sokak sılüuetındekr "belgeser kımlıgının sürdürülmesı. uvgulamanın da gerekçes>ini oluşturdu... "•Havali" kültür varhklan İnşaat tabelasında "3. duı up Korunması Gerekli Kültür \arlığı Rcstitüsvonu" \azan bu Boğaziçi man/aralı binanın gerçekten 19. >Ü7>ılla air mimari zenginliğimizi mi; voksa bugüne ait rant kültürünü mü korumakta olduğu, hersevdcn önce >ine mimari görüntüsünden anlaşılıvor... (üstte) Boğaziçi'ndeki kı\ı miınahsinin ünlü örneklerinden \rna\ııtköv yalılanönce **kazıklı volıın" darbesini vcdi. Ardından "\ ıkılarak" restore edilmeleri gündeme geldi. Nevarki Koruma kunılu 1993'tealdtğı kararia vıkılmadan onanlma kosulu getirerek. kültürel tahribatin "vokoluşa dönüşmesine" engel oldu. Şimdi bu >alılann özgün »ariıklan korunarak restore edilmiş olmanın haklı gunınınu da vansınu>riar... (yanda) Ne var ki aynı yılm sonlanna Numaralı Koruma Kurulu'nun >üku çok fazla" gerekçesıyle. Kadıköv böİgesi. ku- rulumuzun yetkı alanından çıkartıldı. Do- gan Kuban hocamız da bu gelışmenın "normal" olduğunu. çünkü Kadıköv 'de ar- tık elde kalan az sayıdakı tanhı köşk bah- çesının de öncekılergıbı artık "imarhak- kı kazandığı" düşüncesının yavgınlaştığı- nı. bu nedenle kuruldakı korumacı tutu- mun aşılabılmesı ıçın böylesı yöntemlere umut baSlanmış olabilecegini belirtiyor- cUi- Bogaaçi'nde "manzara gezjntisi" Kültür mırası nıtelıgındekı bınaların yer degışıklıgıyle restore edılmesı salgını as- lında sadece Kadıköv "de değıl. Bogazı- çı'nde de yaygınlaşmıştı. Ancak bu kezge- rekçesı farklıydı ve avnı parselde yenı bır binaya yer açmak ıçin değıl. \arolan eskı bınanın "daha hi bir manzara görebilme- süçin" deyım venndeyse bu "hareketli res- torasyon" uygulamaları tercıh edılıyordu. Boğazıçı öngörünüm bölgesındekı ımar vasağı bulunan parsellerde gözlenen bu "man/ara gezintilerine" de son vermek ıçın Koruma Kurulu'na en büvük desteğı verenler hıç kuşkusuz "komşu parsel sa- hipleri" oldular. Çünkü vıne manzara ıçın yeri değıştın- len hemen her bına. bu kez arkasındakı bır başka bınanın manzarasını etkılıyordu. Bo- _ vi K!L M \IM ıııtını\ük>eltenenönem- h öğelerden bırı de "denizi görebilmek" olduğundan. bu olanağa kav uşabılmek ıçın "konumuavarianan". vada ~n<ı\u vükstl- tilen" bınaların değerı kat be kat artıvordu. Buna karşın manzaraları zedelenen kom- şu bınaların "mağdurneti" ıse bu kez "de- ğer ka\bı" ıle bırlıkte daha da yükseiıyor- dıı. Koruma Kurulu. v ıne hcm kültür varlı- ğmın "öıgünlüğünün korunarak" resto- rasyonuna engel olan. hem de Boğazıçı'nın aynı özgünlüktekı tarıhı dokusunda dur- madan değışıkhk varatan bu duvarsiz u\- gulamaları da durdurabılmek ıçın. 1993'te başlanığı çabalarını 1995 >ılı başlarında Yüksek Kurul'ca alınan venı "ilke karan- na" görüşlerını yansıtarak noktaladı. Dönemin Kültür Bakanhğı Müsteşarı Emre Kongar'ın davetı üzerıne v ıne Dogan Kuban hocamızla bırlıkte hazırlık komıs- vonunda görev aldığımız 28 Şubat 1995 gün \e 378 sayılı ılke karan. bundan bö\ le kültürvarlığı nıtelıgındekı yapıların müm- kün olduğu kadar ~yıkılmadan"ve mutla- ka "yerinde" restore edilmeleri gerektıgı- nı. Koruma Yüksek Kurulu onayıyla aynı tanhte \ e "yasa gücünde"y ürürlüğe soku- yordu. Lstelık uvgulamanın denetlenme- sınden de artık doğrudan doğruya "proje müeHifTûlan mımarlar sorumlututuluyor. bövlece rant peşındekı mal »ahıplerının ın- şaat sırasında varattıkları "fiili durumla- nn" önüne geçmek için de aynı ilke kara- r ı\la "mimari yükümlülükJer"devreyeso- kuluyordu... "Boyu uzayan" binalar Doğan Kuban ba^kanlığındakı Koruma Kurulumuzun benzer görüşlerle durdur- maya çalı^tığı dığer bırduyarsız uygulama da tarıhı bınaların üzerlerıne "yeni katlar" ılav e edılerek y apılan sözde restorasyonlar- dı Yıne onarmak ya da yaşatmak ıçın de- ğıl. "apartmanadönüştürmek"ıçın yıkılan eskı bınaların yerinde yenisi ınşa edıldı- ğınde. alt katların cephelerının tahtayla kaplanması. buna karşın yenı üst katların cephelerının ıse sözüm ona "bu dönemi" yansitmak iizere "modern"!') bır görün- tuy le ınşa edılmesı. neredeyse "çağdaşbir çözüm" söylemıyle de savunulan yaygın bır uygulamaydı. Hâlâ önü alınamayan bu "rantiyeci çözümün" hiç değilse aynk ya- pı nızamındaki örneklerıne yıne 1993'ten sonraki kurul kararlany la son verıldı. Böv- lece bahçe ıçındekı köşklerın. konaklartn bu dönemin "yozlaşmış kültürünü" değıl. yapıldıkları dönemin mımarlık kültürünü yaşatacak şekilde artık "boylan uzatılma- dan" restore edilmeleri sağlandı. Nevarkıbudirenişın "biüşiknizam"ya- pı adalarında ve her ıkı yanında yüksek apartmanlarla sıkıştınlan "arada kalmış" kültür varlığı nıtelıgındekı binalarda da ba- şanya ulaşması. özellikle dokusu büyük Cumhuriyet okurları anımsayacaktır; 29 Şubat 1996tanhındekı Uygarlıkların Izin- de köşemızde bu konuyu ayrıntılanyla iş- lemıştım. 1992 sonlanna dek verılen ızın- lerle. Boğazıçı bır "göstermelik restütis- yoncennetThdlıne gelmı>tı. Tanhsel doku- yu korumak ıçın konulan ımar yasaklan nedenıyle "tnagdur" olan bo^ parsel sahıp- lerı. çok eskıden aynı parselde aslında bır bına olduğu sa\ ını ılerı sürerek. "19. \üz- yıl mimarisinin görüntüsünü taşıyan haya- İi tarihi konak projeleriyle" ruhsat alıyor- lardı. Bılımsel adı restütısyon olan bu pro- jelere dayanak olarak ıse eskı tapular ya da özel ıdare kayıtlanndakı "bina olduğunu belirten"bılgılerı kullanıyorlardı. Bınanın gerçekten var olup olmadığı bır yana. eger varsa bik dogru ve gelecd* ku^khın y^ j nıitmayacak bır restütısyon için mımarısl- nın. oturma alanının ve yüksekligının na- sıl olduğuna daır ıse hıçbır bilgı ya da bel- ge yoktu. Doğan Kuban başkanlıgındakı yenı Ko- ruma Kurulumuz. bu tür projelerı hemen gerı çevırmeye başladığı gıbı, daha önce onaylanan. ancak hayalı olduğu anlaşılan projelere göre yenı ba^lamı* restorasyon (!) ınşaatlarını da duyarlı kentlılerın şıkâ- yetlerı üzerıne durdurmaya başladı. Koru- ma etıgıne ve bılımsel davranışauygun bır restütısyonun nasıl yapılması gerektığını açıklayan kurul kararlarındakı yaklaşım- larda Prof Dr. Emre Kongar'ın başkanlı- gındakı Koruma Yiiksek Kurulu'nun yıne 2H.2.1995 gün ve 378 sayılı ılke karannda tüm Türkıve'de geçerlı olmak iizere yürür- lüğe konuİdu Ev et. 8 N ısan 1996 günü 70. yaşgününü "korumada özgünlük" konusunu tartışa- rak kutladığımız Doğan Kuban'la bırlıkte Istanbul III Numaralı Koruma Kurulu'nda görev yaptıgımız yaklaşık 3 yıllık döne- min. aynı konudakı üretilen kararları ve yaklaşımları özetle böyleydı Prof. Dr. Erol Türkğenç, Prof. Dr. A>la Ödekan. Prof. Dr. Nuran Zeren GüJerso>. bukararlann vc "direnişin" ortak müellif- lerı oldular. Daha sonra Doğan Kuban'ın "kitaplannı yazmak üzere" aynlması ve Erol Türkgençın de 5 y ıllık süresının dol- ması üzerıen aramıza Prof. Dr. Afife Batur ile Prof. Dr. Hakkı Önel katıldılar DYP- ANAP koalısyonu kurulduktan hemen sonra da Kültüı Bakanlığı'nın başlattığı "kadro değişikliği operasvonu" ıçersınde III Numaralı Koruma Kurulu üyelennın yı- ne bakanlıkça atanan tüm üyelen kurul mü- dürüy le bırlıkte görev denuzakla^tırıldılar. Böylece "v'enBenen" koruma kurulu üye- leri. 1993-1996 dönemınde gelıştırılen tüm bu kararları v e "konımadan yana ilkeleri" dey ım yerındeyse bır "kültür mirası" ola- rak devraldılar. Onların bu mırası da tıtizlıkle koruya- caklannaolan ınancımı belırtırken. Doğan Kuban ve dığer "eski" üyelere de Istan- bul'a ve ülkemıze yıne uzun yıllar böylesı armağanlar sunmaîannı dıliyorum. Uygar- lıkların ızındekı koşumuzda bu armağan- lar her zaman en güvenilır rehberımız olacaktır.. Mumcu'dan Hülya Avşar'a bellek parçalan ECE TEMELKURAN A.VK.ARA -Gırer gırmez DenizGezmiş. •*İşt bu beyni yıkanmış militanlar. ölüm schıasında dahi komüniznı propagandası yapyor %e kendi arkalanndan gelecek olan- İancesarct vermek isriyorlar. Onlan astığı- muiçin Türk Ceza kanunlannı nıillet adı- na nuhakeme ederek._" Crtada Denız'ın yüzü. resmın sol yanı. yar.lı yanı: "Biz varlığımızı hiçbir karşılık betiemcden Türkive halklanna ve dev letin bajmsızlığına armağan..." fessam Mehmet Yıimaz. "Belleğimdeki P»ıçalar"başlıklı sergısınde. harfı ve yazı- yırsımsel ımge olarak kullanıyor. Resım- cîe arattığı soyut mekân üzerıne çızdıgı yürer l-ğur Mumcu, Mehmet ^li Avbar, Abti Ipekçi. Xnz Nesin. Deniz Gezmiş. V ıl- nısGünev. Atillaİlhan'dan Hülya Avşar'a kjargıdıyor. \üzlerın ımledığı yaşam ve di-jnce bıçımlerı resımdekı soyut alanlar- laaılatılıyor. Mumcu'nun yüzünün yanın- damran kanlı patlama. Abdi Ipkeçı'nın ba- şmdayadıgı soyutlanmış Mıllıyet sayfala- rı bundan. Hepsının yazıyla olan "ölüm- cül" ya da "yaşamsal" ılışkısı de harflere dönüşmüş resımlerde. Yıtırdiğımız ınsanla- ra ılışkın resımlenn çoğunda da bır çarpı ışaretı bannıyor. Bu. ressamın olan bıtene "hayır" deme bıçımı olmalı. Çarpı. Yıl- maz'ın resimlerınde, kabullenmeme. anla- y amama v e bütün bunlardan doğan kafa ka- rışıklığının ımgesı. İlayda Sanat Galerı- sı'nde ay sonuna dek açık kalacak olan "Belleğimdeki Parçalar" sergısı. ressamın geçen yılkı "Yeni Dünya Düzeninden Gö- riintüler" başlıklı sergısının devamı. Sıya- sı v e toplumsal ıçenklı resımlerden bırgrup sergılenıyor. Ancak bu kez Yıimaz'ın resım dılı non-figüratıf olanla figüratıf olanı ay- nı resım ortamında bırleştırmeye y önelıyor Tuval üzennde foto-gerçekçi ımgeler ile fır- ça darbelenyle katmanlanarak plastık bır dennhk varatan soyut mekânlar aynı anda elealınıyor. Yıimazbunu. "Ikiheyecanıbir- likteyasamak" dıye nıtelıyor. Foto-gerçek- çı resımlerde de yağlı boya kullanan Yıi- maz. Atılla llhan'ı ve Hülya Avşar'ı kahra- man seçtığı resımlerde. sıcak baskı ıle yağ- lı boyayı bırlıkte kullanmı* Yıimaz. İlhan ve Avşar'ın yüzlennı resıne yerle^tırırken sıcak baskıvı kullanmasının "pop-art"ta (pop-sanat) olduğu gıbı medyanın ınsanla- nn görüşlerını değıştırdığı savının y arattı- ğı bır tav ır olarak değıl. bir deneme olarak yaptığını söylüyor. Yıimaz. pop-art'ın öıı- cülerınden Ândy NVarhol'dan örnek verı- yor: "Andv \\arhol ya da diye pop-art çaln şanlar, matbaaya telefon edip. 'Bana >unu. şu boy utlarda bas' dey ip. altına imzasını ko- yup sergiliyordu. Benimki böyle bir tavır değil. Resme benim fırçamın değmesi gere- kivor. emek olmalı." Sergının bütününde egemcn olan teknık ve konu hareketlıliğını \'ılmaz "kafa kan- şıklığı" olarak açıklıyor "Ressam Turan. Erol,birsergimden sonra, "Bırsürü şey ye- mışsın. neredeyse mıde fesadına uğraya- cakmışsın" demisti. Hakiı. kafam kanşık. Ama bunun, beni düşünmeye ve araştırma- ya itmesinden dolayı yarariı olduğunu dü- şünüvorum. Zaten bu dünyada, bu ülkede yaşayıp da kafası kanşık olmayan. hu/tırlıı insanlara hay retediyonım. l'ğur Mumcu ile Hülya \vşar'ın aynı sergide buluşması da bundan belki. 'Bu kadar cıddı adamın ara- sında Hüly a Av şar ne an vor'' diyeeleştiren- ler var. \ma o da benim belleğimdeki bir parça. Türk erkeğinin düşgücünü gıdıkla- yan bir imge. hoppa, şımank. Hem niye ol- masın?" Yıimaz. bazı resimlerinde de dikdörtgen ve yııvarlak tuvallerı üstüste kullanıyor. Ressamın açıklaması şöyle: "Farklı birbo- yut katmak için kullandım. Derngesizlik üzerine kurulu bir yapı oluşturnıakistedim. Bunu başka resimier üzerinde de çizgilerie vapıyorum. Örneğin .Aziz Nesin'i ters üç- gen içinde kullandım. Dü^ün üçgen her za- man rahatlıkduygusu yaratır. Rönesans res- nıiniıı dayandığı kuramdır bu. Resimlerin izleyeni biraz da dürtmesini istiyorum. Ya- ni Aziz Nesin'in yaşadığı gibi. ay kın." ^•|lmaz. sergıden hoşnut mu? Bunu bıl- nııyor. Lzerıne kararlılıkla konuştuğu ko- nu. gelecek. Bundan sonrakı sergısınde ya- kın sıyasi tarıh üzerıne odaklanmak ıstedı- ğını anlatıyor. Bu sergı ıçın. "İkitaneiyi re- sim yapmışsam bu iyi birşcydir" dıyor. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Modern Sanatta Yaratıcılığın Özü... Sanat, ne yapar? Sanatçı, neyi canlandınr? Modern sanat, kendi kendısinin bilincine neredey- se sanatın tarihi kadar eskı olan bu iki soruya bir kez daha geri dönerek vardı. Soruların ilk kez soruluşun- dan bu yana aradan yüzyıllar geçmiştı. Bu yüzyıllar boyunca anılan sorulara uzun ömürlü. dahası ölüm- süz olacağına inanılan yanıtlar verilmıştı. Örneğin eskı Mısır'dan başlayarak, sanatın dinsel inançların bır görevlisi olduğuna ınanılmış, kitleler de buna inandırılmak istenmişti. Vatikan'ın ve güçlü ai- lelerin sanat koruyuculuklarıyla serpilen Rönesans sanatının fotoğrafı da -sanatçıların kendi akılcılıklan bir yana bırakılırsa- bun dan farklı değıldır. Yüzyılımı- zın ünlü sanat ve kültür tarihçilerı ile toplumbilımci- leri. Rönesans ınsanının akılcılığını, o dönemde dinin etkısıni ve egemenliğını zayıflatan bır öğe saymanın çok yanlış olduğu konusunda neredeyse görüş bir- liği içersındedirler. Gerçekten de Rönesans, örneğin sanat eserinin değerlendirilmesi. başka deyışle neyin sanat olduğu- nun saptanması bağlamında -bugün "klasik" diye adlandırdığımız- nesnel ve akılcı ölçütler getırmiştir, ama bu ölçütler, deyış yerındeyse. yalnızca sanatın "iç işidir"; buna karşılık yıne Rönesans döneminde kilise, sanatın görkemi aracılığıyla kendi görkemıni ve yüceliğini pekıştırme çabalarını eskiye oranla çok da- ha yoğunlaştırmıştır. Ote yandan ıktıdar da, etkisinin bilincine çok erken donemlerde vardığı sanatı kendi amaçları doğrultusunda kullanmaktan. yine bu doğ- rultuda sanata "görevler" yüklemekten hiçbir zaman geri durmamıştır. Rönesans'tan öncekı son dönem olan Gotık dönemınde, ufacık yerleşme merkezleri- nın yanında yapılan ve o yerleşme merkezlerınde ya- şayanların birkaç katını içıne alabilecek büyüklükte- ki katedraller, kilise prenslerının yeryüzü iktıdariarının "ezıcıliğıni" dıle getıren göstergelerden başka bır şey değildir. Gotik katedraller ıle yüzyıllar sonra, Hıtler'in ünlü mimari Albert Speer'ın, "Üçüncü Reich"\r\ ölümsüzlüğünü sımgeleyecek anıtsal Berlın projele- ri arasında amaç açısından bu yönde bır ilınti kurmak, kanımca bir zorlama sayılmamalıdır. Kendisini "görevlendirenler" bulmaktan yana hiç sıkıntı çekmeyen sanata 18. yüzyılda, Aydınlanma Çağı'yla birlikte yeni bır görevin yolu gösterildi. Dinın şemsıyesınden ve zorlamalarından epey uzaklaşmış olan sanata çağın filozoflan ve yazarla- nnca yöneltılen yenı ıstem. bu kez "toplumun este- tikeğitimini" üstlenmesıydı. Bu yenı görevin o zama- na kadarkılerden ayrılan yanı, sanatı belkı de tarihın- de ilk kez "toplum" dıye anılan, çok geniş bır kıtley- le karşı karşıya bırakması, bu kitlenin değeıiendirme- lerine açmasıydı. Burjuva sınıfı, "toplumun estetikeğitımi"n\ üstlen- mesı öngörülen bır sanatı burjuva toplumunun koru- yucusu ve onaylayıcısı bir sanata dönüştürmekte güçlük çekmedi. Modern sanat ıse ışe, bunca görevlendırilme de- neyiminin ardından, kendi kendisı hakkmda bır tür "görevsizlık" kararı vererek başladı. Bu karar, zaman ve ortam bağlamında elverişli koşullarda verılmişti. Burjüvatjüzenıriin ve laeallerirKK'çÖktfş'ûhün yanı sl. ra, daha ilk dünya savaşı ile birlikte sanatın o zama- na değın savunuculuğunu şu ya da bu ölçüde üst- lenmiş olduğu geniş bır kurumlar yelpazesinin etki- si ve inandırıcılığı da tarıhe karışmıştı. Bu yenı ortamda artık kımsenın kendisınden bir şeyleri "sus/emes/n/", olduğundan "başka türlü"gös- termesıni, "örtbas"etmesinı. ıdeolojileri "onaylama- sını" ya da birilerinı "eğlendirmesinı" bekleyemeye- ceğini savunarak yola çıkan modern sanat, sanatın tarihinde görülmemış bır özgürlüğü kendısıne tanı- mış oldu. Bu özgürlüğü de "artık sanatta yaratıcılı- ğın özü, sanatçının sanat eserinde kendıne özgü görme biçimini dile getirmesidır" dıyerek tanımladı. Bu tanımlamayla birlikte görünüşte kıtleyle bir ko- pukluğa sürüklenen. anlaşılma ve kendinı beğendir- me gibı bir kayguyu gutmez olan sanat, aslında bun- dan böyle "kim olursa olsun" ızleyicısinı arayan bir sanat değıl, fakat düşunen izleyıcisıni arayan, ızleyi- cisinin kendisıne yaklaşmasını bekleyen bır sanattı. Kitle ile görünüşteki kopukluk ise aslında her şeyi kendi aklının süzgecınden geçirmekte, yaşamını ken- di kurgulamakta direnen birey ile var olan sistemle- rin yönlendirilmesiyle kurulu düzeni itırazsız benim- seyen sürü insanı arasındakı uçurumdu. Ve modern sanat, izleyicisini artık yalnız sözü edilen bireyler ya da birey olma yolunda kendilerıni eğitmeye hazır olanlar arasından seçen bır sanattı. Modem mimarinın kurucularından Adotf Loos, ar- tık izleyicinin sanat eserine yaklaşması gereğınden söz ederken, şöyle der: "Belkı de şimdı yapılması ge- reken, sanatı tıpkı bır ölçme çubuğu gibi kendi ıç dünyamıza daldırmaktır. Son işaret, bıze hangı de- rinlığin üstesinden gelebıleceğımızı gösterecektır." Böylesi artık "küreselleşme" sloganıyla ne yazık ki sürüleşmeye kayan bir dünyada düşünürünü arayan bir sanattır... BUGIN 12. ÇOCUK ŞENLİĞI Şehır Tıyatrolan'nın düzenledığı şenlık kapsamında saat 12.30'da Harbıye Muhsın Ertugrul Sahnesf nde Bakırköy Beledıye Tıyatroları 'Sokak Kedisi". Fatıh Reşat Nurı Sahnesı'nde Koza Tıyatrosu 'Dr. \lutlu Diş'. Csküdar M.Çelal Sahnesı'nde Şehır Tiyatroları 'Birlikte Oynayalım", Kadıköv Haldun Taner Sahnesı'nde Tevfık Gelenbe Gazıosmanpaşa Sahnesı'nde istanbul Kültür Oy uncuları 'Masal Masal tçinde Masal Tiyatro İçinde' adlı oyunları sergıleyecek. Harbıye Muhsın Ertugrul Sahnesi Fuaye konserlerı kapsamında Ayşegül Ankan (13). saat 12.00'de bır pıyano resıtalı verecek. KONFERANS Bılkent Ünıversıtesı öğretım üyesı Muhsine Helimoğlu Yavuz. saat 15.00'te Boğazıçı Ünıversıtesı Konferan;> Salonu'nda 'Masallarve Masal Analan' konulu bır konferans verecek KONSER Pera Oda Müzıgi Toplukığu. saat 19 30*da şef Naci Madanoğlu yönetımınde AKV1 Küçük Salon'da bır konser verecek. İTÜ Türk Müzıgi Devlet Konservatuarf nın 20 kuruluş nedenıyle ITÜ TMDK Mezunlan Korosu. saat 19.30'da şef Tülin Korman yönetimınde Çemal Reşit Rey Konser Salonu'nda bır konser verecek. SÖYLEŞİ Doç. Dr. YavuzG. Vüdız'ın. CHP Kadıköv Ilçe Başkanlığı'nın 'Değirınenlere Karşı" dergısının katkılarıyla düzenledığı 'Küreselleşmeye Karşı Durmak' başlıklı söyleşısı saat 18.30'da Kadıköv Ev lendırme Daıresf nde. TİYATRO Rene De Obaldia'nın "Sassafras'ın Dallanndaki RUzgar" adlı oyunu saat 19.00'da Fransiz Kültür Merkezınde sahneleniyor. (252 02 62) SERGl Battal Gazi llköğretım Okulu'nun 23 Nısan Ulusal Egemenlık ve Çocuk Bayramı nedenıyle düzenledığı resım seruısı Kartal Özel Ahmet Şımşek Lısesı'nde ızlenebıhr. (306 47 16).
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle