27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 NİSAN 1996 PAZARTESİ 12 ARAŞTIRMA Deliren salt inekler değilHÜSEYİN BAŞ jngiltere'de patlak \eren "Deli İnekler" skandalı. muhafazakâr John Majorhükümetınin bazı uzmanlann arkasına saklanarak giriştiği örtbas etme çabalarına karşın dünya gündenıine iyicc yerleşmiş görünüyor. Nitekim, Başbakan John Major, birkaç günlük bir direnmeden sonra. iktidann kapısında bekleyen Işçi Partisi'nin \e Avrupalı ortaklannın etkin girişimleri yanı sıra olayın salt ülkeyi değil, tüm dünyayı tehdit eden boyutlarda olduğunun açıklık kazanması sonunda kamuoyunda oluşan infialin baskısıyla pes ederek hastalıklı sığır varlığının bir bölümünü imha etmeyı göze almıştır. Bir ülkenin sahip bulundugu sığır varlığının bir bölümünü imha etmesi. kuşkusuz kolay değil. Hele bunun milyonlarca dolar olarak hesaplanan maliyetini yüklenmek, zengin bir sanayi ülkesı için bile son derece ağır bir bedel. Ne var ki 'Tory' iktidarının ödemesi gereken fatura salt bununla da sınırlı degil. John Major, 1987 ilkbahannda yapılacak yasama seçimlerinde ayağını sürüyen iktidarını kurtarmak için bel bağladığı bazı tasanlanndan zorunlu olarak vazgeçmek durumunda kalacak. Bunlardan en önemlisi. seçımlerden önce orta sınıfın ağzına bir parmak da olsa bal >ürülmesini amaçlayan "vergi indirimleridir". Ancak "Deli fnekler"in imha edilnıesinin ağır faturasının, Major'un son şansını da elinden alacağına hemen kesin gözüyle bakılmaktadır. Kısaca, "Deli Inekler"in Tory iktidannın da başını yiyeceğinden kimsenin kuşkusu bulunmamaktadır. Ancak "Deli İnekler" felaketıne. salt malıyet ya da iktidar sorunu olarak yaklaşmak, son derecede hatalı, dahası Le Monde'un başyazısında da vurgulandığı gibi. gülünçtür. Çünkü ola>. insan yaşamına kasteden ve ürkünç bir salgına dönüşme tehlikesi taşıyan birölüm-kalım sorunudur. Bu trajik olay, zaman geçtikçe çok daha net olarak ortaya çıkmaktadır. Ve şimdilik görünen bile, tek kelimeyle ürkünçtür. Geliyorum diyen felaketin kaynağında, muhafazakâr iktidarlann ve onlann emrindeki tüm yetkililerin. bağışlanması olanaksız ihmalieri. giderek. Fransa"da halka "AIDS" virüslü kan verilmesinc "bilerek" göz yumulması gibi sorumluluklan vardır. Üstelik felaketin bugün su üstüne çıkan boyutu, henüz saklı kitlesinin sadece küçük bir parçasıdır. Daha da ürkünç olan "Deli İnekler'' felakctinin bazı ölümcül hastalıklann "türler arası engeli" aştıklannı orta>a koymasıdır. Gerçi, su anda bu engelin insanla hayvan arasında da kalktıgı bilimsel olarak kanıtlanmış değilse de. hastalığın sığırdan kedilere. deli koyunlardan yem yoluyla sığırlara geçtıği saptanmıştır. Bu yönde son engel de kalktıgında, insanlık 21. yüzyılın eşiğinde ortaçağ türü bir salgın tchlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Ama en azından "Deli İnek" hastalığı kadar korkunç olan, bu olaylan >aratan hükümetler \e onlann içinde >er aldıkları sistemdir. Çünkü onlar fclakete çanak tutmakla kalmamakta. yarattıkları canavarın yıkımlarını halklarından sonuna kadar gızlcmektedırler. Bu tür felaketlcr birer Tanrı gazabı değildir. Kelakctin mımarı, Thatcheri/min dayattığı. ultra-liberalızmin daha fazla kârı. kıyasıya rekabetı kutsayan denetimsiz \ahiji ortamında dalaşan şirketlerden \e onlann destekçisi yönetimlerdcn başkası değildir. Önce koyunlar delirmiştir. Deliren koyunlar bütünü>le imha edilecek yerdc. rckabct için ucuz maliyet kaygısıyla ıneklere yem olarak venlmış \e böylece delirmc döngüsü tamanılanmıştır. Özetle, cınayet. açık biçimde. ~ yönetımler \e onlarla işbirliği içinde olan mafyasal lobılerın ardındakı şirketler tarafından tasarlanmıştır. Yıkımının zamanla çok daha açık bir biçimde ortaya çıkacağından kuşku duyulmayan "Deli İnekler"' türü bir felaketi önlemenin tek yolu, beslenme gibi insan için yaşamsal önem taşıyan bir konunun. açgözlü lobilerin \e onlann ardında daha fazla kârdan başka etik tanımayan ultra- liberal yağmacı sermayenın sultasından kurtarmaktır. Türkiye. beslenmenın en başıboş bırakıldığı ülkeler arasmdadir. Dcnetim tümüyle etkisizdir. ingiltere'den. hastalıklı olduğu halde et ithaline izin verilmesi. bunun en yeni örneklerinden sadece biridir. Biiyük şiHiederie 'ıdus-devlet'savaşı-w- ~wr erkes büyük m m şirketlere m m saldınyor! Fransız _^_ - A . Başbakan ı Alain Juppenin büyük patronlara saldınsının ardından. hükümet de dağıtım devlerine karşı savaş açmış bulunuyor. Birkaç hafta önce de Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, Singapur gczisi sırasında büvük bankalan topa tuttu. Şu ana kadar işsizliğın giderek artmasını engellemekte olduğu gibi ekonominin yeniden canlandınlmasında da yaya kalan sorumlu Fransız siyasetçileri, böylece kendilenne bir 'günah keçisi' bulmuş oldular: Ne ahlak ne de yasa-kural tanımayan dün>a şirketleri ve onlann yöneticileri. Siyasetçilenn bugün büyük firmalara karşı saldırıya geçmeleri salt Fransaya özgü bir olgu değil. Tam tersine bu. şu sıralarda tüm gelışmiş sanayi ülkelerınin en belirgin ortak yanlanndan biri. Birleşık Amerika'da cuınhuriyetçilerin başkanlık aday adayı. popülist Pat Buchanan. Fransa'nın sert solcularından Arlette Laguiller'e taş çıkartan bir üslupla 'Big Business'e saldırmaktadır. News\veek, Fransız Komünist Partisi'nin yayınorganı L'Humanite'yi aratmayan bir biçimde 'Amerikan patronlannı' çarmıha çivılemekte ve onlan milyonlarca dolar kazanıp, binlerce işçiyi kapı dışan ermekte sakınca görmeyen 'adi sanavi katilleri" olarak nitelemektedir. Amerikan iş dünyasının kutsal kitabı olmanın yanı sıra ultra- liberalizmin en inatçı öncülerinden biri olarak bilinen Wall Street Journal bile bu konuda artık 'kuşku" duymaya başladığını yazmaktadır. Ekonomist Gerard Lafay, 'Küreselleşıneyi Anlamak' adlı kitabında(Economica 1996). lngiltere, Almanya, Fransa ve Japonya dahil hemen her ülkede 'uİus-devlet"le şirketler arasında giderek artan bir kopuşun gözlendiğinden söz etmektedir. Anlaşmazlığın odak noktasını, küreselleşmiş bir ekonomide "iktidar" sorunu -politik olanla. ekonomik olan arasında paylaşım- dahası. bunun da ötesinde yeni bir kapitalizmin araştınlması oluşturmaktadır. Proletarya partisinin 'büyük sermayeyi' suçlamasında. kuşkusuz, şaşırtıcı bir taraf yok. Yeni olan. dahası sürpriz sayılan. bugün bizzat sertnayenin partisinin büyük şirketlere karşı saldınya geçmesi. onu suçlamasıdır. Birleşik Amerika'da. lngiltere ve Fransa'da ~»uhafazakâr partilerden gele.ı insanlar, yani serbest teşebbüsten yana olanlar, bu savaşta ön safta yer almaktadırlar. Bu. en azından. çelişkili bir durum olarak görünmektcdir. Liberal ekonomi militanlan için şirket. zenginliğin varatılmasında birincil kavnak. ekonomik ve sosyal ilerlemenin motorudur. Şirketlere emanet edilen sermaye, olabildiğince özgür koşullar altında gelişerek. toplumun tümünün refahı için katkıda bulunmak durumundadır. Böylesi bir felsefeden esinlenen büyük sanayi ülkelerinin vönetimleri. 80'li yıllardan itıbaren liberalizasyon politikalannı benimseyerek sınırlan açmışlar ve coşkulu bir kuralsızlaştırmaya gırişmişlerdir. Oysa bugün. kollannın kesildiğini ve yeni biçimler alan sosyal krizîer karşısında bütünüyle çaresiz kaldıklannı görmüşlerdir: Kitlelerin yoksulluğu. ABD ve lngiltere'de orta sınıflann kaygılan, Batı Avrupa'da kitlesel işsizlik. Liberalizasyon olgusu. şirketleri doruk noktasına ulaşan bir rekabetin içine itmiştir. Büyük sermaye ve finans grupları çılgın bir \erimlilık ve pazardan pay kapma yanşına girmişlerdir. Yogunlaşma sürecı her yerde ve her sektörde geçen haftalarda Sandoz \e Ciba Geigy'nin birleşmelerı örneğinde görüldüğü gibi. i\me kazanmtştır. Bu ıse çalışanlann sayısında indirimle sonuçlanmasının yanı sıra yerel ve bölgesel dengelerin bozulmasına da yol açmaktadır. Değişim. Birleşik Amerika'da daha da çarpıcıdır. Amerikan firmalan son yıllarda \erimlilikte önemli kazanımlar bu anlavışı ortadan kaldırmıştır. O kadar ki bugün çok sa> ıda şirket basketbol takımlannın finansmanını bile durdurmuştur. Önemli kârlara karşın kitlesel işten çıkarmalara gitmekte (geçen yıl 500.000). çalışmalannı başka bölgclere taşımakta. nitelıksız personel ücretlennde ındırim vapmaktadırlar. Sonuçta ikı N.ewsweek, Fransız Komünist Partisi'nin yayın organı L'Humanite'yi aratmayan bir biçimde 'Amerikan patronlarınf çarmıha çivilemekte ve onlan milyonlarca dolar kazanıp binlerce işçiyi kapı dışan etmekte sakınca görmeyen 'adi sanayi katilleri' olarak nitelemektedir sağlamışlardır. Wali Street"ın son derece sağlıklı oluşunun da ortaya koyduğu gibi. ABD şirketleri büyük kârlar elde etmişlerdir. Nc \arki sirketlenn eskıden bir ölçüde de olsa, yerel çevrelennden sorumlu olduklannı kabul etmelenne karşın, bugün kürcsel rekabet kapitalizm. Michel Albert'in tanımlamasına göre -bir yanda •Reagan-Thateher' modeli. öbür yanda " Rhenan* (Avrupa) modeli. 8O'lı vıllardan bu yana hız kazanan liberalizasyonun - ulusal olarak kalan- 'devlet'le küresellcşen şirketler arasındaki uçurumun derinleştiğinin avırdına varmıştır. Devlet pazann çekiciliğini göklere çıkanrken. iktidannın önemli bir bölümünü şirketlere aktarmıştır. Şimdi. denge nasıl sağlanacaktır? Her yerde, en geniş. bir biçimde şirketlerin *sos>ai sorumluluklan' tartışılmaktadır. Oysa bu tartışma yeni de değildir. Aynca bu Fransız patron birliği CNPF'nin başkanı Jean Gandois'nın çok önem verdiği "\urttas, şirkef tasansıyla da başlamış değildir. Bu, kapitalizmin gündemınde süreklı bir biçimde yer alan bir konudur. 19. yüzyılda. örneğin 'demirci ustalan'nı bir tür 'sosyal babalığa' yönclten kapitalizm olnıuştur. Dünya ckonomisindeki değişimlerden kaynaklanan güçlükler bugün. kuşkusuz çok farklı koşullarda. kapitalizmi. aynı şeyleri yeniden gündeme getirmeye zorlamaktadır. Bu olgu. en açık biçimde İngiliz İşçi Partisi'nin liden Ton> Blair tarafından ortaya konulmuştur. Totıv Blair. hissedarlar toplumundan (shareholder socicty) ortaklar toplumuna (stakeholder) geçişi önermektedir. Şirketlerdeki sermaye diktatörlügü yerine. ortak çıkarlarına dayanarak. ortaklann tümünün işbirliğini getnmek ıstemektedir: Ücretlilenn yanı sıra oyunun tüm öbür oyunculan, sendikalar. bankalar.. vb. Şirket, böylece her üç ayda bir salt hissedarlanna hesap vermeyecek. toplumun tümüne karşı sorumluluk içinde olacaktır. Örneğin. işsızliğe ve insanlann toplum dışına itilmelerine karşı savaşacak. iş eğitimi ve çevrenin korunmasıyla yükümlü kılınacaktır. Aym düşünceyi Birleşik Devletler Çalışma Bakanı Robert Reich'da da gözlemek mümkün. Bill Clinton'a yakın çok sayıda Demokrat parlamenter. Kongre'ye Amerikan şjrketlerinı 'sorumlu davranmaya' zorlayan bir önerge vermişlerdir. Buna göre şirketler belli sayıda kurala uymayı taahhüt edeceklerdir. (Ucretlilerinin yüzde 2'sinın iş eğitimlerini üstlenecekler. yüzde 3'ünü emekli fonuna dahil edecekler, ışyerlerinde ücret farklılıklannı azaltaeaklardir.) Buna karşılık kârdan alınan vergi oranlannda küçük bir indirimden yararlanacaklar, aynca, R.Corp.. yani 'sorumlu şirket' unvanına sahip olacaklardır. Nevv York Times vazarlanndan YVilliam Safire gibi bazı lıbareller bunda 'yeni bir sosyalizmin' hayaletini görmektedirler. Aslında, bu tasanlannın ardında Anglo- Sakson kapitalizmınin. öbür kapitalizm, yani Rhenan kapıtalizminin çekiciliğini keşfetmeleri yatmaktadır. Gerçekten de bu tasanlar, örtülü olarak Alman ya da Japonlâr'ın 'ortaklık toplumu" düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Burada hissedarlann ağırlığı, 'ortaklarla' dcngelenmcktedir. İngiliz haftalık dergisi The Economist'in de altını çizdiği gibi. ABD ve Ingiltere'nin 'Rhenan" tutkusuna kapıldıklan bir sırada. Alman ve Japon şirketleri. çelişkili bir biçimde. Rhenan sisteminin bilinen özelliklerinden uzaklaşmaya hazırlanmaktadırlar. Ekonominin küreselleşmesi, böylece iki kapitalizmi de - Anglo-Sakson ve Rhenan- aynı anda krize sokmaktadır. Bu. aynı zamanda iki mantığın, "ulus-devlet'le, küreselleşmiş şirket arasındaki çatışmayı da ortaya koymaktadır. Bu çelişkinin, iktidardaki sağ partilerin şirketlere yönelik söylem ve eylemlerini etkilemesi doğaldır. Şimdi merak edilen Fransız "liberallcrinin' bu işin üstesınden nasıl gelecekleridir. Erik İsraelewicz Lc Monde POLtTİKA VE ÖTESİ MEHMED KEMAL Son Divancılar... Divanı yoksa da Yahya Kemal için son Divan şa- iri denebilir mi? Özellikle gazelleri, türlü vezinlerde tek tek yazdıkları, Divan şiirinin yoluna yordamına uy- gundur. Son dönemde Divan'ı olan şairlere rastlan- • mışsa da bunlara Divan şairi denemez, "Divan sahi- • bi" denebilir. Bir örnek verecek olursak Hammâmî- zâde ihsan gösterilebilir. Hammâmîzâde Ihsan'ın yaşamı, hep son Divan şa- irleri arasında geçmiştir. Yahya Kemal'in meclislerin- den ayn düşmemiştir. Yahya Kemal'in meclisleri çok ünlüdür. Ünlü taşla- malar, atışma/ar, takılmalar, sataşmalar bu meclisler- de geçmiştir. Şairler yüz yüze olsun, arkadan olsun,. unutulmaz ikilikleri bu meclislerde söylemiştir. Bu meclislerde kimleryoktur? Orhan Seyfi Orhon, Yah- ya Kemal, Ibrahim Alaaddin Gövsa, Trabzonlu Baba Salim, Hafız Kemal, Florinalı Nazım, Faruk Nafiz Çamlıbel, Hakkı Şüha Gezgin, Süleyman Nazrf, Ali Nihat Tarlan, Üsküdariı Talat, Halil Ni- hat Boztepe, Muhiyittin Rârf... Hammâmîzâde ihsan'a Orhan Seyfi Orhon, şöyle takılıyor: Bûseden sonra visâl olsun Hammâmî'ye na- • s/b Eylesin talih ona ihsan ihsan üstüne Dizeyi İhsan dolduruyor. Bu da Yahya Kemal'den: Buluştuk beş melâmîaltı sûfi üç de bektâşî Gel ey hammâmîzâde bezme şenlensin gö- bektaşı Trabzonlu Baba Salim geri durmaz: Geçti günler haftalar görmedim İhsan seni Gökten inmiş bir melektirzanneder insan se- ni Hececilerin üstadı olan Faruk Nafiz Çamlıbel du- rur mu, aruzla bir beyit de o patlatır: Bu yıl on beş kilo fark etti Hammâmîzâde Pehlivan oldu senin tüy gibi İhsan dediğin Süleyman Nazif üstadımız kıvrak Osmanlıcasıyla yerinde duramaz, şöyle döktürür: Görmek dilersen ey dil şellale-i beyânı Tarz-ı gazelde dinle Ihsân-ı nüktedânı Son Osmanlı Divan şairini ararken Üsküdariı Talat'ı az daha unutuyorduk. Bakın, Hammâmîzâde için o- nun söylediklerine: Üsküdariı Talat elındeki Divan'la kendini hâzâ Divan şairi sayar. Enderunlu Vâsrf, Ye- nişehirli Avni'yi de unutmayalım. Onlar da kendi çiz- gilerinde birer pırlanta sayılır. Üsküdariı Talat şöyle diyesi: Zannederdim geçti külhanbeyliğinden ben seni Sen Hammâmîzâde hâlâ eski hammâm eski tas Kendilerini Osmanh'nın son Divan şairlerinden sa- yanlar bu meclislerde şiirler okurlar, içkiler içerler. özellikle Yahya Kemal'in başı çektiği bu gibi meclis- lerde çok bulunmuş olan Salim Rıza anlatır: "Üstat, yani Yahya Kemal, kendi şiirinden başka- smı okumazdı da okutmazdı da. Bu huyunu bildikle- hnden başkasının şiirleri okunmazdı. Ahmet Ha- şim'den okumak bir türyasaktı. Üstat, Bağdatlı Ha- şim 'ın şiiherinin okunmasını yasaklamıştı. Tevfik Fik- ret'fen şiir okumak dudak büktürürdü. Oysa Yahya | Kemal'in sevdiği şaihehn başında Fikret gelirdi." Salim Rıza bir Fikret patlatmış, boşa gelen Salim Rıza da boşluğa düşmüştü. Ölüm her zaman acıdır. Fıkret'in ölümünü Haşim, Çanakkale'de duymuş- tu. Çanakkale savaşlan sırasında Ahmet Haşim, Ça- nakkale'de savaşıyordu. Üstadın ölüm haberini aldı- ğı zaman çok üzülmüştü. Savaş kazanıldıktan son- ra, "Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker" şi- irini Haşim değil, Mehmet Akif yazmıştır. Yenikapı Mevlevihanesi Şeyhi, Hammâmî'nin ölü- mü üstüne şöyle demişti: Ehli dildizarifşairdi I Vas- fa sığmaz kemali Ihsan'ın." BULMACA SEDAT YAŞAYAS SOLDAN SAĞA: 1/Anadolu'nunki- mı yörelerinde ni- san ayına verılen ad... Çın ve Japon- ya'da oynanan bir 3 çeşit satranç. 2/Es- kiden mest üzerine giyilen san pa- buç... Demiryolu. 3/ Şarkı. türkü... Japon mafyasına verilen ad. 4/ Yön belirtmek için uzaktan gözlenen. geometrik biçimli 1 2 3 4 5 6 7 8 tahta lata... lskambillerle oy- nanan bir oyun. 5/ Dagkeçi- si... Birnota. 6/Yiğit, kahra- man... Kuran'ın son suresi. II Aydm'ın Söke ilçcsi yakınla- nndaki ünlü antik kent... "Ne olur kim olduğunu bilsem — -'nın / Ellerini bir tutsam öl- sem" (Attıla flhan). 8/ Köz- lenmiş patlıcan, sarmısaklı yoğurt ve kıyma ile yapılan bir çeşit yemek. 9/ Bir renk... Burun ucu. \TKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bir konuyu, bir metnı, bütün aynntılanyla ele alarak in- celeme. 2/ Asker... Leylak rengi. açık mor. 3/ Şöhret... Bir tiyatro oyuncusunun, rol arkadaşının sorulanna ya da söz- lerine verdiği karşılık. 4/Suudi Arabistan'ın para birimi... Hayvanlara vurulan damga. 5/ Büyük kardeş. ağabey... Ki- şileştirilen varlıklara söz söyletme sanatı. 6/Yapraklanndan kokain elde edilen ağacçık... Güney Afrıka Cumhuriyeti'nin plaka işareti. 7/ Bedenın yaşama gücü... Manisa ilınde bir dağ. 8/ Sonbaharda kuruyup dökülen ağaç yaprağı... Yap- ma, etme. 9/ llgiyi. dikkati asıl yoğunlaştınlması gereken noktadan uzaklaştırarak zaman kaybettırme. DOĞANŞEHİR KADASTRO HÂKİMLİĞİNDEN DosyaNo: 1994 126 Davacı Orman Bölge Şefliği tarafından davalı tbrahim Özcan aleyhine açılan tespıte itıraz ve tescil davasının ya- pılan yargılamasısonundaverilen6.2.1992tarih, 1983 64 esas. 1992' 13 kararsayılı mahkememiz karan orman iş- letme şefliği tarafından temyiz edilmiş olup. Yargıtay^O. Hukuk Dairesi Başkanlığı'nın 8.3.1993 ta- rih ve 1992'7771 esas, 1993/1974 karar sayılı ilamı ile hükmün bozulmasına karar verilmiş olup dosya yeniden işleme ahnarak mahkememizin 1994 126 esasına kayde- dilıpduruşmanın 29.5.1996 günü saat 09.00'a bırakılma- sma karar verilmiştır. Davalı: Alinza oğlu. 1942 D.lu Doğanşehir Karaterzi Köyü'nden olup halen tüm aramalara rağmen adresı tes- pit edilip Yargıtay ilamı ve duruşma günü tebliğ edileme- yenılbrahim Ozcan'a ilanen tebligat yapılmasına karar ve- rilmiş olup. Yukanda tarih ve numarası yazılı Yargıtay ilamı ile ve- rilen duruşma gününün adi geçen davalıva 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun müteakıp maddeleri gereğınce ilan tarihinden itibaren 15 gün sonra tebliğ edilmiş sayılacağı hıısusu ilanen tebliö olunur. 26.2.1996 Basın: 77234
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle