23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 ŞUBAT 1996 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 ALLEGRO EVİN İLYASOGLU UlviCemal'i arayor muyuz? O nümüzdeki hafta Ulvi Cemal Erkin'in 90. doğum günü. 14 Mart 1906'dadoğan bestecimizı 15 Eylül 1972'de yitinniştık. Her uygar ülke doğum ve/veya ölüm günlennde sanatçılan için anma törenleri, konserler düzenler. Bunlar boşuna değildir. Çünkü genç kuşaklann her zaman öncülerden öğrenecekleri çok şey vardır. Besteci, edebıyatçı. ressam olsun böylesi günlerde özenle hazırlanan etkinliklerde gündeme gelmelidir. Özenle sözciif ünün de altını çizmek gerek, çünkü ülkemızde hâlâ böylesi bir gelenek yerleşmediği için genel olarak baştan savılır bu tür törenler. Bu tür anmalann bir gereği de bu besteciler kimdir, hangi dönemi yaşamış, ne zaman ölmüş gibi bilgilenn geniş kitleye aktanlmasıdır. Bundan 5-6 yıl önce bir basın mensubu ülvi Cemal Bey'in eşi Ferfaunde Eridn'e Ankara'daki evinden telefonla arayıp ille de Ulvi Bey ile göriişmek istediğini, onunla ilgili bir yazı ya da televizyon programı hazırlayacağını söylemiş. Ferhunde Hanım ise eşini 1972'de kaybettiğini anlatana kadar akla karayı seçmiş. Konuyla ilgili kişiler bıle yeterince donanımlı başlamıyorlar ışe. Evet, Ulvi Cemal Erkin'i en çok çalınan yapıtı "Köç.ekçe"sıyle anımsayacaksınız hemen. Köçekçe rengârenk paleti ile yakışır yakışmaz nice tele\izyon programına fon müziği oluşturdu bugüne dek. Türk Beşleri olarak anılan çağdaş Türk müziğinin öncülerinden birisi, aynı zamanda usta bir piyanist ve yıllar boyu müzık kurumlanna hizmet vermış bir eğitimci. Ulvi Cemal Erkin, lstanbul'un Bakırköy semtinde dünyaya geiır. Yedi yaşında yıtirdigi babast Mehmet Cemal Bey bir devlet memurudur. Müzik tutkunu kültürlü bir annenin, Nesibe Hanım'ın yönlendirmesinde yetişır. Ağabeylen Feridun ve Adnan Cemal, küçük yaşlannda keman çalmaya başlarlar. Ulvi Cemal de ılk piyano derslennı annesınden alır. Sonra İtalyan asıllı Adinolfi'nın özel öğrencisi olur. 1917-1925 arasında Mekteb-i Sultani'de okur. fşgal altındaki Istanbul'u da Cumhuriyet'in ilk coşkusunu da bu kurumda yaşar. Galatasaray'da edindiği arkadaşlar genellikle müzığin ortak paydasında anlaştıgı kişilerdir. En yakın arkadaşlanndan biri gazeteci-yazar .Nadir Sfadi ve piyanist Fuat Türkay'dır. Nadir Nadi, "Dostum Mozart" kitabında o dönemin mü7ik ortamını şöyle anlatır: "Oyıllarda okulumuzda klasik Bab müziğine önem veren bir akım vardL Bu akıntı bizden önceki ağabeylerimiz başlatmışiardı. Ekrem Besım, Afif Tektaş, Muhıddın Sadak ve arkadaşları, arada bir konferans salonunda triyolar ve düetler çalarlardı." 1925'te Atatürk'ün buyrugu ile güzel sanatlann çeşitli dallannda öğrenını görecek gençlen seçmek amacıy la bir yanşma sınavı açılır. Kazananlar ara.sında L K ı Cemal Be> "ııı dışinda Cezmi Rıfkı Erinç \ e Ekrem Zeki Ün de vardır. Böylece Parıs'e giderek Paris Konservatuvan'nda Jean Gallon ve Isidor Philipp ile ardından Eeole Normale de V1usique'de Boulanger ile çalışır. 1930"da ülkeve döndükten sonra piyano ve kompozisyon öğretmenı olarak görev yapar 1932'de piyanist \e öğretmen Ferhunde Erkin O nümüzdeki hafta Ulvi Cemal Erkin'in 90. doğum günü. 14 Mart 1906'dadoğan bestecimizi 15 Eylül 1972'de yitirmiştik. Her uygar ülke doğum ve/veya ölüm günlennde sanatçılan için anma törenleri, konserler düzenler. Çünkü genç kuşaklann her zaman öncülerden öğrenecekleri çok şey vardır. Besteci, edebiyatçı, ressam olsun böylesi günlerde özenle hazırlanan etkinliklerde gündeme gelmelidir. T" Tlvi Cemal Erkin'i # / 90. yılında V./ anmak için • orkestralanmızın onun yapıtlannı seslendirmesini beklerken, yazı biçemini tartışan paneller düzenlenebilir; yapıtlannı CD'lerden dinleterek konferanslar verilebilirdi. Ankara Devlet Konservatuvan, Ulvi Cemal Erkin adına genç bestecilere kompozisyon yanşması açabilirdi. ıleevlenir. 1936'da yeni kurulan Ankara Konservatuvan'nın piyano bölümü başkanı. 1949-51 arasında aynı kuruma müdürolur. 1971 'de Devlet Sanatçısı unvanını alır. Ulvi Cemal Erkin'ın anısına 1991 yılında Sevda Cenap And Altın Onur Madalyası verilmıştır. Yurtdışından da İtalyan ve Fransız nişanlanna sahıptir Ulvi Cemal Erkin kendisi de usta bir piyanist olduğundan. piyano için pek çok eser bestelemiştir. Eşi Ferhunde Erkin'e adadığı piyano konçertosunu Ferhunde Hanım'ın Berlin'de 1943 yılında bombalar altındaki salonda çalıp tamamladığı konser efsaneleşmiştir. Besteleri Türk halk danslan, geleneksel modlar ve gızemli Islam felsefesının öğelerinden kaynaklanıp Batı müziği kurallanyla birleşir. Melodi zenginliğı ve ritım canlılığı ile Erkin, tüm yapıtlan seslendinlmiş ve yapıtlan en çok compact disc haline dönüşmüş tek Türk bestecisidir. Ulvi Cemal Erkin'i 90. yılında anmak için orkestralanmızın onun yapıtlannı seslendirmesini beklerken, yazı biçemini tartışan paneller düzenlenebilir, yapıtlannı CD'lerden dinleterek konferanslar verilebilirdi Aynca onca yıl bir eğitimci ve yönetıci olarak emek verdiği Ankara Devlet IConservatuvan, Ulvi Cemal Erkin adına genç bestecilere kompozisyon yanşması açabilirdi. Kaynaklar: Koral Çalgan, Ulvi Cemal Erkin 'e Armağan-Sevda Cenap And Vakfi Yayınları. 1992 Nadir Nadi. Dostum Mozart. Çağdaş Yayınları. 7 Baskı 1989 Evın Ityasoğlu, Zaman tçinde Müzik. Yapı Kredi Yayınları. 3. baskı. 1995 Ulvi Cemal Erkin'in başhca yapıtlan: ORKESTRA: Iki Dans (1930). Bayram (1934). Köçekçeler (1943). Senfoni No. I (1946). Senfonı \o. 2 (1958). Yaylı Çalgılar Orkestrası için Sinfometta (1951-59). Senjonik Bölüm (1969). Senfonik Parçalar(1971). KONÇERTO: Konçertino-piyano (1932). Piyano Konçertosu (1942). Keman Konçertosu (1947), Senjoni Konsertant-piyano (1966). ODA MÜZIGİ: Yaylı Sazlar Dörtlüsü (1936). Pıyanolu Beslı (1943). Ninni- keman vepiyano (1932), Emprovizasyon-keman ve piyano (1932), Zeybek Türküsü-keman ve pivano (1932). ŞAN VE ORKESTRA: Bülbül ve Avın Ondördü (1932). Yedi Halk Türküsü (1945), OnTürkü (1963). PtYANO: Bes Damla (1931). Çocuklar için 7 Kolay Parça (1937), Du\vşlar (1937). Sonat (1946), Altı Pre'lüd (1967) SAHNE MÜZİKLERİ: Kamgöz-Sahne Mitigi (1940), Keloğlan-Bale müziği (1950) Bilkent Senfoni'den ikidünya prömiyeri KültürServia-Türkiye'nin 'flkulus- lararası akademik ve özel senfonik top- luhığıT olma özellığını taşıyan Bilkent Senfoni Orkestrası, 3 Mart Pazar günü çağdaş besteci Bavyeralı VVerner Egk'in (1901- 1983) ikı yapıtını dün- yada ılk kez seslendireceİc. Werner Egk'in 1923- 1933 yıllan arasında tamamlanan 'Kteine Sinfbni' ve •MıısikfürStricher'adlı besteleri ile Beettıoven'ın '6. Senfoni'sı ve 'Cori- olan Uvertürü'nün sunulacagı konseri orkestranın daımi konuk şefi Karl An- ton Rickenbacher yönetecek. Berlin Konservatuvan'nda Opera ve Orkest- ra Şefliği eğıtımi gö- rensanatçı, H e r b e r t Van Kara- jan ve Pi- erreBoulez ile çalıştı. 1976 1985yılla- n arasında Westfalia S e n f o n i Orkestra- Werner Lgk sı'nın mü- zik direk- törlüğü görevini üstlenen Rıckenbac- her'in konserlerde. klasik yapıtlann yo- rumlanmasında gösterdiği performan- sı çağdaş eserlerle de yakalaması ken- •disıne bırçok kompozitörün hayranlığı- nı kazandırdı. Ünlü şefin geniş kap- samlı disc çalışmalan arasında Londra Filarmoni, Berlin Rudfunk - Senfoni, Bavyera Radyo Senfoni, Bamberg Sen- foni ve Budapeşte Senfoni Orkestrala- n ile gerçekleştirdiği Beethoven. Brahms, Bruckner, Grieg, Harrmann (Cannes Klasik Ödülü. 1994). Hinde- mith. Htımperdinck, Mahler, Messiaen (Diaposon DOrdre L'annee, 1994). MilhaudlDısc Büyük Ödülü). Nkolai, Spohr Richard Strauss ve VVagner gıbı bestecilerin eserleri sayılabilir... Isviçreli şef Rickenbacher ile arasın- daki dostlugun göstergesı olarak 'Mu- skto a Lost Romance' adlı uvertürünü ünlü şef için besteleyen Werner Egk'in ilk kez seslendirilecek eseri 'Kteine Sinfonie", 2 Mart 1926 tarihinde ta- mamlandı. Eserleri halen Bavyera Dev- let Kütüphanesi "nin müzik bölümünde tmlunan bestecınin, 3 mart tarihli kon- se-de çalınacak iki parçası aynı zaman- da bu yapıtlann ilk çağdaş yorumu ola- rak da gösteriliyor. Bilkent Konser Sa- lonu'nda saat 16.00'da başlayacak kon- se-in biletleri Bilkent MSSF Gişesi, Bilkent Bookstore. C'zgi Kırtasiye, ODTÜ Alışverış Merkezı. Inforium KJabevı ve Çarşı Çankaya Mağaza- sa'ndan sağlanabılir. Rönesans ıııiiziği dinleme zaıııaıiKİır • Rönesans müziğinin başlıca özellliklerinden biri yaşamı ve insanı müzikle kaynaştırabilmesidir. Fransa'da 'chanson', Almanya'da İied', ttalya'da 'madrigar adını alan bu şarkılann konulan, tabii ki önce aşk, yani 'insan' ve doğaydı. Din dışı müzik, ağırlığını artık 'gerçekliğin ele geçirilmesi'nden yana koymuştu. AHMET SAY ANKARA- Siz hiç Rönesans müziği dinledinız mi? Doğrusu 15. ve 16. yüzyıllann müzi- ği, günümüz ınsanına epey 'uzak' gelir. Aynı soruyu resim için sorsak. sözgeli- şi RafaeUo'nun. Leonardo ve IVficheian- gelo'nun yapıtlan bıze 'yakın'dır. Oysa Rönesans'ın çok yönlü coşkun açılımı müzikte de kendini göstermiştir. Başka türlü olabilir miydi? Ortaçağ ka- ranlığı aşılmış, gün ışımıştır bir kez... Rönesans sadece güzel sanatlarda değil. felsefede, bilımde, hukukta. devlet anla- yışında ve dinde cesuratılımlann. tapta- zebiryaratma sevincinin çağıdır. Müzik- le biriikte... Çoksesli ve din dışı müzik Rönesans müziğinin başlıca özelliği, olağanüstü bir buluşçulukla çoksesliliği geliştırmesidir. Otuz iki ayn sesten olu- şan. otuz iki partiyi birlikte yürüten ya- pıtlar besteienmiştir. Bu akıl almaz po- lifoni tekniğı. aslında ortaçağın teksesli kilise müziğine bir yanıttır. Düşünebili- yor musunuz. yaklaşık bın yıl boyunca sekiz kilise makamı ile sınırlı ve sayısı kırkı bulmayan kilise ilahileri dayatıl- mıştı ınsanlığa ve müzik adına bunun dı- şına çıkmak yasaktı. Bu teksesli zorba- lığa karşı, Dıifay'den başlayarak Ockeg- hem, Obrecht, Joscjuin, VVUlaert Palest- rina ve Lassus gıbi besteciler, hem çok- sesliliği hem de dindışı müziği geliştir- diler. Evet, Rönesans müziğinin öteki başlıca özelliği, yaşamı ve insanı mü- zikle kaynaştırabilmesidir. Leonardo. otuzdan fazla kadavra keserek insan be- deninin gizlerine girmeye, dalgalann ve akımlann yasalannı irdelemeye, böcek- lerin ve kuşlann uçuşunu, kayalann \e bulutlann biçimlenni, havanın uzaktaki nesnelerin rengi üzerindeki etkisini, ağaçlann ve bitkilerin büyüme yasalan- nı çözümlemeye çalışırken bestecilerşa- irlerle dayanışarak şarkılar yazıyordu. Fransa'da 'chanson', Almanya'da 'lied', ttalya'da 'madrigal' adını alan bu şarkı- lann konulan, tabii ki önce aşk, yani 'in- san' ve doğaydı. Din dışı müzik. ağırlı- ğını artık 'gerçeküğin ele geçirilme- si'nden yana koymuştu. Bu çağda yüz binlerce madrigal besteienmiştir. Sade- ce Lassus, altı yüz dolayında Italyanca madrigal, Almanca lied, Fransızca chan- Leonardo, otuzdan fazla kadav ra keserek insan bedeninin gizlerinegirmeve, dal- galann ve akımlann vasalannı irdelemeye, böceklerin ve kuşlann uçuşunu, ka- yalann ve bulutlann biçimierini. ha\anın uzaktaki nesnelerin rengi üzerindeki etkisini. ağaçlann \e bitkilerin büyüme yasalannı çözümlemeye çalışırken bes- teciler şairlerle dayanışarak şarkılar yazıyordu. son yazmıştır. Hem de papalığın trent meclisı tarafından chanson'lann yasak- lanmış olmasına karsın... Aynı trent meclisı. bu yıllardadünya- sal öğelenn. kilise müziğinden çıkanl- masını ıstiyordu. Hatta çoksesliliğin te- meli olan kontrapunkt tekniğını yasak- lamayayönelmiştipapalık. Böylebirka- ran önlemek üzere. Paleitnna'nın katık- sız bırdınsel uslupla yazdığı ve papaya adadığı "Papa Marceiius ı\lissa"sının et- kilı olduğu ve kontrapunkt yazısının ya- saklanmasından vazgeçıldığı bılınır. Demek ki her şey su gibi akmı>ordu. Felsefede. bilımde ve sanatta 'eski' ile 'yeni'nın *,arpışması sürüp gıdıvordu. Yeni doğa felsefesinı bü\ük bir coşkuy- la savunan Giordano Bruno, engizisyon mahkemesinin karanyla yakılmış. GaU- leo, bu mahkemenın önünde diz çökerek bilımsel düşüncelenyle ilgili açıklama- lannı sözlü ya da yazılı anlatmayacağı- na, böyle birisine rastlarsa engizısyona haber vereceğine yemin ettirilmişti. Or- taçağ kafasıyla Rönesans düşüncesinin sert biçimde çatıştığı bu ortamda, belki papazlarla el ele, diz dize poz veren ya- lakalar da vardı, ama bunlann hıçbirin- den ız kalmamıştır tarihe. Bakın, Rönesans müziği ne zaman dınlenir, size söyleyeyim: Koalisyon pa- zarlığı adı altında. kanadım suratlı bazı adamlarpokermasasındaki kumarbazlar gibi önce nazikâne kartlan dağıtırlar ve sonra da kart çalmaya yeltenıp hır çıka- nrlarsa sakın açmayın televizyonu. Rö- nesans müziği dınlemenın zamanıdır... Türkiye Cumhunyeti kurulur kurul- maz, daha 1924 yılında üç önemli karar yaşamageçırilmiştir. Eğitimin bütünsel- leşmesini ve dınsel öğelerden anndınl- masını öngören Tevhid-ı Tednsat Kanu- nu; Musikı Muallim Mektebı'nin açıl- ması; Muzikayı Hümayun'un Ankara'ya getirtilerek 'Riyaset-i Cumhur Musiki He>yeti' adıyla etkinliklere başlaması. Gazi Eğitim müzik bölümü Musiki Muallim Mektebi, hem Anka- ra Devlet Konservatuvan'nın hem de Gazi Eğitim Müzik Bölümü'nün temeli olmuştur. Müziköğretmeni yetıştiren bu kurum, konservatuvan n 1936'da açılma- sından sonra Gazi Eğitim'in "müzikşu- besi'ne devredilmıştır. Böylece yurdu- muzda müzik öğretmenliği eğitimı. yet- miş ıki yıllık bir geçmişı sergılemış olu- yor. Bu yıl Gazi Eğitim Fakültesfnin dergisi GEFAD. bu köklü kurumlaşma- ya armağan olarak özel bir sayı çıkardı. Büyük boy. 364 sayfalık. birinci hamu- ra basılmış tertemız bir kitap... Içeriği- ni, Gazi Eğitim Fakültesı Müzik Eğitimi Bölümü'nde öğretim elemanı olan otuz yedi müzikçinin yazılan belirlemiş. Da- ha da önemlisi, günümüzde sayısı on üçe ulaşan müzik eğitimi bölümleri başkan- lığının toplantısı sonucundaüretilen 'so- nuç raporu': Bu alana nereden geldik, nereye gidiyoruz? Musiki Muallim Mektebi, sonra Gazi Eğitim Müzik Bölümü ve onun çocuk- lan ve torunlan sayılabilecek bu 13 mü- zik bölümü, hangi üniversitelerde biliyor musunuz? Gazi Üni. (Ankara), Marma- ra Üni. (Istanbul). 9 Eylül Üni. (İzmir), Uludağ Üni. (Bursa). Selçuk Üni. (Kon- ya), Karadeniz Teknık Üni. (Trabzon), Inönü Üni. (Malatya). Atatürk Üni. (Er- zurum). Süleyman Demirel Üni. (Bur- dur), İzzet Baysal Üni. (Bolu). 100. Yıl Üni. (Van), Pamukkale Üni. (Denizli), Niğde Üni. (Niğde). Şu anda 2 bin dolayında müzikçi ada- yı öğrenim yapıyor bu üniversitelerde. Bitirdikten sonra ış bulamayanlann sa- yısı sıfır. Büyük çoğunluğu ortaöğretim- de öğretmen olarak görev alırken bir kıs- mı orkestralarda. korolarda üyelik yapı- yor. Müzik dershanesi açanlar, özel ders- lerle yaşamını rahatça sürdürenler de ca- bası. Birkaç yıl klavye tıngırdattıktan sonra okulubırakanlarbileişbuluyor: Jç turizme dönük tavema ve eğlence yerle- rinde 'piyanist şantör' olarak kazançlan yerinde. Beğenemediniz mı? Hiç olmaz- sa nota biliyor bu çocuklar, birkaç yıllık solfej, teon ve ses müziği eğitıminden geçmişbulunuyorlar. Bırgecede üretılen şıkıdımcılardan değil... Az sayıda basılan GEFAD'ın bu sayı- sını edinmek ısteyenler şu adrese başvu- rabilir: Gazi Eğitim Fakültesi Dekanlı- ğı. Teknik Okullar, 06500 Ankara. Faks: (0312)21386 93. 'Faks' deyince aklıma geldi; benimle iletişim kurmak isteyen müzikciler ve müzıkseverler için faks numarası. (0 312)223 39 45 (ARYA). DÜŞÜNCEYE SAYGI MEMET FUAT Örnek Tophımsal Düzen Anamalcılıklatoplumsalcılık arasındaki yarış* ana- malcılığın kazandığı nerden anlaşıldı? Toplumsalcı ülkelerde. özellikle de en büyük ör- nek olan SSCB'de tutumbilimın artık işlemez duru- ma gelmesinden... Tutumbilim ne kadar güçlü!.. Onu baskıyla, korkutarak, yıldırarak denetiminiz- de tutamıyorsunuz. Oysa SSCB'de, SSCB'yi örnek alan ülkelerde, toplumsalcılığın çekınce çanlan çok daha önce çal- mamış mıydı? Devrimden sonra emekçi sınrfı adına uygulanan buyurganlığın bir türlü sona ermemesı, baskıcı, bü- tüncül birdevletin gittikçe artan boğuculuğunu sür- dürmesi başarısızlığın göstergesi değil mıydi? Özgürtük, eşitlik, adalet, kardeşlik temeli üzerin- de yükselen, özgürlüğe tutumbilimsel boyutlar ka- zandıran, ulaşacağı dorukta devletı ortadan kaldır- mayı tasarlayan toplumsalcılığın, SSCB ile uydula- rında, yalnız karşıtlarını değil, yoluna baş koymuş yandaşlarını bile acımasızca ezip yeçen polis dev- letlerine dönüşmesi neden bır çözülmeye yol açma- mıştı? İnanılmaz btr şey otduğundan rm? Yalan üzerine kurulu bir dünyada anlatılanlara kimse inanmadığından mı? Tutumbilimin ise üstünü örtmek otanaksız... SSCB'de toplumsalcı tutumbilimin yürümediği, serbest piyasa tutumbilimine geçilmesi gerektiğı açıklanıp önce uydular, arkasından cumhuriyetler kendi başlarına bırakılınca, soğuk savaşla son düz- lüğü koşulan yarışı anamalcılığın kazandığı anlaşıl- dı. Büyük bir hızla her yere ulaştı sonuç: Toplumsal- cılık çöktü, anamalcılık üstün geldi... Toplumsalcılık mı, yoksa insan mıydı çöken!.. "Insanoğlu toplumsalcılığa ayak uyduracak de- ğerde değil!.." diye yazılar yazdığım dönemde, ışın içınde doğup büyümüş, acılı txr şaır. herhalde benı fazla duygusal bularak, susturucu bır yumuşaklık- la, "Dizgede bir bozukluk yok mu?" diye sormuştu. Susmuştum. Böyle btr soruyu yanıtlamak ıçın tu- tumbılımci olmak gerekir. Ama beni zaman zaman düşündüren baska bir soru, kolay bir soru var, onu yanıtlamak için tutum- bilimcı olmak gerekmiyor: Bir toplumsal düzenin başansı neye bağlıdır? Kahvede sor, yanıtını al: O toplumsal düzende yaşayan msanlann mutlu bır yaşam sürebilmeterine olanak vermesıne... İçlermden üç beş tanesının, ya da bır bolüğünün değil, hepsinin... Çocukluğunu yaşamak, beslenmek, barınmak, eğitilmek, uğraş edinmek, aile kurmak, daha bır sü- rü insanca özlemın yollan herkese açık olmalıdır... Bir toplumsal düzende bütün insanlar için bunlar sağlanamıyorsa, o toplumsal düzenı ayakta tutan tutumbilimin başansından söz edılemez. Anamalcılık sağlıyor mu bunlan? Anamalcılık töpîumlann beslenme, bannma, eği- tim, uğraş sorunlannı çözemıyorsa, bellı bır bölüğün dışındakilerı yoksulluğa, açlığa, evsızlığe, eğitim- sizliğe, işsizliğe iterek sömürüye gönüllu boyun eğ- melerine yol açıyorsa, nasıl başanlı bir tutumbilıme dayandığı söylenebılir? Toplumsalcılık ile anamalcılık arasındaki üstünlük savaşı çok yanlış değeriendirildi: Toplumsalcı tu- tumbilimin çöküşüne, anamalcı tutumbilimin eksik- siziik belgesi diye bakılamaz. Anamalcılık devnmci toplumsalcılığı yaratan siv- riliklerini bir oranda törpütemiş olabilır, ama dünya- nın hiçbir ülkesınde örnek alınacak bır duzen kura- madtğı da bir gerçek. Eskiden nasıl eli hep başkalannın cebindeyse, bugün de öyle... Arada bır yöntemlennı değıştır- mekten öte bır şey yapmıyor... Iki sakat adamı güreştirseniz, bırı öbürünü yense, yenenin sakatlığı geçer mi? İpek Yolu dergisi bir yaşmda Küttür Servisi - Uzakdoğu Kültür Merkezi'nin çıkardığı Ipekyolu Silkroad dergisi beşinci sayısıyla bir yaşını doldurdu. Üç ayda bır Türkçe-lngılızce olarak yayımlanan dergi, 40 sayfa olarak çıkıyor ve 2 bin kişiye ücretsız olarak gönderiliyor tpekyolu. son sayısında zengin bır içerikle okuyucu karşısına çıkıyor. Derginin kültür-sanat sayfalan 4. Uluslararası Istanbul Bienali. 'Türk Kültürünün Pakistan Kültürüne Etkisi". Endonezya'nın 'Tannlar Adası' Balı ve Uzakdoğu'nun vizyon filmlerine aynlmış. Ang Lee'nin "Tatlı Tuzlu' (Eat Dnnk Man Woman), He Jiansun'un "The Postman' ve John Boorman'ın 'Burma'da Gözyaşlan" adlı filmleri sinema sayfalannı renklendınyor fislik', Türkiye'de sahneteniyor Kültür Servisi - Avrupa'da oyunlan en çok sahnelenen Avusturyalı yazar Robert Scheider'ın Almanca konuşulan her ülkede defalarca oynanan 'Pıslık' adlı oyunu. Türkiye galasında. Iraklı Sad'ın yurdundakı savaştan kaçarak insanca yaşamak, öğreniminı tamamlamak için bın bır güçlükle geldiğı Avrupa ülkesinde başka silahlarla yapılan değişik bir savaşla karşılaşmasını anlatan "Pislik" oyununda Iraklı Sad"ı, Ankara Sanat Tıyatrosu oyunculanndan Cezmi Baskın oynuyor. Oyun, Taksim Sıraselvıler Kemancı Bar'da I- 2-3-8-9-10 mart tarihlennde saat 18.00'de sahnelenecek. Coplu'nun karikatür sergileri bıternefte Kültür Servisi - Karikatür sergilerini son dört yıldan bu yana Antalya'da sürdüren Orhan Coplu. ılk fnternet sergisini açtı. 20 şubat tanhinde açılan sergide Coplu'nun aralannda ulusal ve uluslararası yanşmalarda ödül kazanan karikatürlerinin de bulunduğu 26 çalışması yer alıyor. Internet'e erişim kolaylığı bakımından ABD'den yerleştirilen sergi, üç ay süreyle izlenebilecek. Coplu, böylelikle çalışmalannı, bugün sayısı 60 milyonu aşan Intemet kullanıcısının izlenimine sunuyor. Orhan Coplu'nun ikinci Internet sergisi 'Karikatürlerle Türkıve' ise mart, nisan, mayıs aylannda açık kalacak. DUZELTME 8.2.1996 tanhli gazetemizde "Onlar Siyah Beyaz Filmlerdi" başlıklı yazıda "Zümrüt" adlı filmin fotoğrafı olarak yayımlanan fotoğraf, Şakir Sırmalı'nın "Kamelyalı Kadın" filmine aıttir. Agah Özgüç'ün "80 Yılında Türk Sıneması" kitabından kullanılan fotoğrafın adı geçen \av ında da vanlış kullanılmasından kaynaklanan hata> ı düzeltir. özür dilenz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle