25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 ŞUBAT1996ÇARŞAMBA 14 KULTUR Yönetmen, yapımcı, bilim adamı, aydın, filozof Krzystof Zanussi'yle söyleşi 'Yepyeni bir Avrapa'ya doğnı. GÖNÜL DÖNMEZ Krzystof Zanussi: Yönetmen, yapım- cı, bilim adamı, aydın, filozof. tmzasını attığı yirmiye yakın film ve bir o kadar da ödül. Avrupa sinemasına bellekler- den kolay silinmeyen örnekler veren Po- lonya'da Andrej VVajda, Agniezska Hol- landgibi ünlülerarasında aydın törekav- ramı üzerinde yürüyen bir sinema çizgi- si ile kendine özgü birdil yaratan, en ya- kın dostu Kmstof Kicskmski'nın he- men hemen tüm yapıtlannın yapımcısı olarak da sınır tanımayan bir sanat anla- yışının öncüsü, alçak gönüllü, açık, in- sancıl Zanussi. Aşağıdaki söyleşi Belçika'nın Flan- ders bölümünde Ghent ken- tinde bir festival ortamında gerçekleşti. - Beriin Duvan'ıun yıkıu- şından bu yana Doğu Avrupa aydınlannın, ülkelerinin ta- rihlerinin yeni baştan yazjb- şında önernii bir rol oynadık- lannı gördük. Bugün sizce av- dının yeri ve dıırumu oedir? ZANUSSİ - Bu konuda faz- la bir şey söylenebilir mi bil- miyorum. Çünkü şimdi biz bir bakıma normale dönmüş sayılınz. "NormaJ" sözcü- ğüyle Batı Avrupa'nın aynı demek istiyorum. Batı Avru- pa'nın durumu ise oldukça kaygılandıncı. Gözlegörülür aydın kalmadı desem yanJış olmaz. Aydının moral ve tö- rensel varlığının yok olması çok tehlikeli bir durum ben- ce. Baş kaldıran son kuşak olarak tanımladığım "68 ku- şağı" kendi kendini yitirdi. Yine de tüm gûçleri elinde ru- tuyor. Tüm kurumlar, kamu- oyu onlann kontrolü altında. Ote yandan duvann ortadan kalkinasından en çok etkile- nen de onlar oldu. Bugün ar- tık birçok konularda yanıl- dıklannı kabul etmenin za- manı geldi. Gerçi ediyorlar da. Ama yeterince değil. Için- de bulunduğumuz boşluk bundan kaynaklanıyor. Yanlış anlaşılmasın. Umutlan veya- nılsamalanna saygı duyuyo- rum. Çoğu zaman bize yarar- lan da oldu. Ama hepsi tota- litarizm ile flört ettiler. Ge- nellikle sol totalitarizm ile. Odak noktalan Mao'ydu. Yani bir soy- kınm söz konusu. Ortada işlenmiş bir suç var. Bu suça uzak birolaymış gibi ba- kamayız. Çünkü bize çok yakmdı. Tüm davranışlanmızdan sorumluyuz ya da sorumlu olmalıyız. Bu nedenle, bugün Hitter'i başa getirenlerin torunu üçüncü kuşak Almanlann "kefaret" eylemi ola- rak ülkeme ağaç dikmeye geldiğini gö- rürsem, soruyorum kendi kendime: Aca- ba Saıtre'ın çevresinden kaçı Kamboç- ya'ya gitti? Kaç kişi Çin için bir şeyler yaptı? Ve niçin Saraybosna için kamu- oyunu harekete geçirecek bir ses çıkma- dı? Tehlikeli bir boşluk içındeyiz. Ama- cım kinci görünmek değil. Yalnız şunu T üm Avrupa'nın başı dertte. Avrupa'nın sorunlan bize kıyasla daha büyük boyutlarda. Örneğin kimliğin yitirilmesi çok dramatik. Olmayan nesnelerin listesiyle hesap çıkarmak istemiyorum ama sanat dallannm en belli başlısı olarak görsel-işitsel sanat, film ve televizyonu sayarsak, bunlar Avrupa'da yok olmak üzere. söylemek isterim. Törel bir kurum ola- bilmek için yanlışlanmızı kabul edip be- delini ödememiz gerekir. Camus, Sta- Kn'in yolundan aynldığmda bu ona pa- halıya mal oldu. Eğer bugün, Vaclav Ha- vel gibi biri, tüm törel yetkisiyle Pinoc- het'yi övınek isteyenlere karşı çıkabili- yorsa, "Amacı ne denli masum olursa ol- sun, Pinochet suçludur" diyebiliyorsa, bu çok önemlidir. Bugün Çek Cumhuri- özgün ve farkhyız ve bunu her zaman rüm gücüyle duymuşuzdur Kaygılanmı- yorum. Birçok ortak yapıma giriştik, de- ğişik dillerde filmler yaptık. Dilimize aykınbiretkisiolmadı. Eğer şimdi diğer ülkelerle işbirliği yapmak, sorunlanmı- zı daha anlaşılabilir bir yoldan anlarma- yı öğrenmek gerekiyorsa bunun olumlu yanı yalnızlığımızın duvarlannın yıkıl- ması olabilir. Hiç değilse birkaç yıl için sıl yorumJuyorsumız? ZAIVUSSİ - Polonya'nın diğer ülke- lerden biraz farklı oluşu belki de 7O'li yıllarda geçirdiği özgür dönemden kay- naklanıyor. Yönetmenlerimizin çoğu tüm güçleriyle değişimden yanaydılar. Çekoslovak yönetmelerin hükümetle sı- kı bağlan vardı. Komünist rejimin daha açık olduğu Macaristan'da da bu böyley- di. Bizim aramızda ise parti üyesi çok az- 'Genciz, kazanacakçokşeyimiz var' - Pntonya, Avrupa Toptuluğu'nun gündeminde. Macaristaıı \e Çek Cumhuriveö" ile birlikte ülkenizin de topluluğa alınması tartısdıvor. Bu gibi tartışmalar yalnuca ekonomi üzerinde dönüyor. Külriir giindeme hiç gelmiyor. Eğer Polonya, Avnıpa Birliği'ne kanlırsa bunun külriir ve kimlik acısuıdan nasıl bir etkisi olur? ZANUSSİ - Pek olumsuz etkileneceğımizi sanmıyorum. Tüm Avrupa'nın başı dertte. Avrupa'nın sorunlan bize kıyasla daha büyük boyutlarda. Örneğın kimligın yıtınlmesi çok dramatik. Olmayan nesnelerin listesiyle hesap çıkarmak istemiyorum, ama sanat dallannın en belli başlısı olarak görsel-işitsel sanat, film ve televizyonu sayarsak, bunlar Avrupa'da yok olmak üzere. Bu demek ki ortada önemli bir sorun var. Ve bu beni çok düşündürüyor. Polonya'da durum o denli kaygı venci değil. Çünkü bu alanda biz daha canlı. daha enerji doluyuz. Daha çok genciz. K.aybedecek pek az, kazanacak pek çok şeyimiz var. Bizim için Avrupa bir "meta" değil, bir değer. - Avnıpa kendini bir "meta"gibi mi görüyor? ZANUSSf - Maastricht referandumunun ardından izlediğim, vereceklerinden kaygılanan, kazanabileceklenni düşünüp kıvanç duymayan, "sınırsız Avnıpa" kavramına uzak bir Avrupa. Dostum KiesJoHski'nın (benim de yapımcısı olduğum) "Mavi" filminde kompozitör, Maastricht üzerine bir senfoni yazmaktadır. Olmayan anlaşmaya senfoni yazmak gibi bir ironıyi ancak bir Polonyalı düşünebihrdi! Biryerlerde bir bozukluk var. Bunu her fırsatta söylüyorum. Belki size Kassandrik gözükebilir bu, ama evrende hiçbir zaman rahat hissetmemeliyiz kendımizi. Bir gün kötü şeylerin olabileceğini düşünmeliyiz. Uygarlıklar, beklentılerimızden daha büyük bir hızla gelışıp yok olabilirler. Komünızmin sonunu düşünün. Bir anda oldu bitti. Bakın şimdi Batı Avrupa nasıl ayncakh durumunun, ayncaklı ekonomisinin sonsuza dek garantı altında olduğuna inanıyor. Benım öyle geniş bir düşlem gücüm var ki bunun hep böyle olamayacağını görebiliyorum. Eski efendi Ruslann Alman pazarlannda sılahlannı sattıklannı görüyorum ve düşlem gücüm öyle geniş ki ellı yıl sonra Fransızlann, Italyanlann, Belçikalıların ve Almanlann aile yadigârlannı Pekin pazarlannda satışa çıkardıklannı, zengin Çin ailelerinin yanında çocuk bakıcısı olarak iş aradıklannı görüyorum. Arzuladıgım için söylemıyorum bunlan. Ama hiçbir şeyin sonsuz olmadığını biliyorum. Eğer Batı Avrupa daha iyi bir gelecek için ödün vermeye hazır değilse, eğer anında tüketım ötesinde daha büyük bir değer görmüyorsa yakın zamanda ıkincı ve belki üçüncü dünya konuınuna düşebilır. Diğer uygarlıklar üstün çıkabılır. - Poloma, Avrupa Topluluğu'ndan neler beküjor? ZANUSSİ - Avrupa Topluluğu'na katılarak daha güçlü. daha yarışabilir olup daha iyi bir uygarlık yaratabilme olanağımızı arttıracağımıza. kutsal saydığımız değerlerin paylaşılmasına daha çok katkıda bulunabileceğimize ınanıyoruz. Batı Avrupa'nın da bize bir şeyler verebileceğine ınanıyoruz. Ama eğer çökmüşse. dekadan ise, yorgunsa, yolsuzluğa bulanmışsa, umudunu yitirmişse o zaman verecek bir şeyı yoktur. Bir aydın olarak bu benı korkutuyor. yeti'nde, komünizme karşı çıkmış biri olarak Pinochet'yi bağnna basmak iste- yen çok insan var. Oysa, komünizmin darbesini yemiş Havel, "Hayır"diyor. Bencebumüthişbirşey! Havel'e ve Po- lonya'da Bronislaw Geremek gibi aynı düşünceleri taşıyan kişilere törel saygın- lık veren bir şey. Korkanm ki Batı Avru- paiı meslektaşlanm arasında aynı önemi taşıyan isimler bulmak kolay olmaya- caktır. - Avrupa Topluluğu'na girerseniz bu- nun sinemaya nasıl bir etkisi oiacak? Da- ha kolay yapım olanaklan karşısuıda Pö- lonya sinemasının özelliğini, kimligini yî- tirmesi söz konusu olabilir mi? ZANUSSİ - Sanmıyorum. Yeterince çok olumlu bir yöntemdir. Sonsuza dek sürerse olumsuzlaşabilir. - Avrupa sinemasının bir kriz geçirdi- ğinden yakınıiıyor. t'lkeniz ne durumda? ZANUSSİ- Herkes krizden söz ediyor, orijinal olmak için "Kriz yok" diyece- ğim. Durum ne denli kötü olursa olsun, ben iyimserim. Çünkü Polonya'da film- ler yapılıyor ve bunlardan birkaçı da ba- şanlı oluyor. Örneğin Kies'owski'nin son üçlemesi"Üç Renk: Mavi, Beyaz, KırmıZL" Eger böyle her gittiği yerde müthiş tutulan filmleryapabiliyorsak ka- ramsar olmamalıyız. - Polonya sinemasının,komünizmin ar- dından komşu ülkelere kıyasla daha ko- lay bir geçiş vapOğını gördük. Bunu na- dı. Onlan da bağışlamakzorolmadı. Ço- ğumuz rejime karşıydık. Wajda, Kies- knvski, Holland, ben. Rejimin, kendini doğrudan doğruya değilse bile dolaylı olarak eleştiren yönermenlere hoşgörü göstermesi gerçekten birparadoks. Şim- di artık dostlanmız başa geçti. Ama düş- man hep karşınızdadır. Birçok yanlış yaptık. Dağıtım konusunda akıllı dav- ranmadık. Koca Amerikan firmalannın endüstri- mizi kuşatmasını önleyemedik. Pazar ekonomisi ile Amerika'nın egemen ol- duğu bir kültürpazan geldi Polonya'ya. Bugün kim Amerikan modeline karşı durabiüyor? Hangi ülke? Amerikalıla- nn egemen oluşunun nedeni yalnız güç- lü olmalanndan kaynaklanmıyor. Çok paralan da var. Emperyalist güçler bun- lar. Bir de şu var: Amerika dünyaya bel- li bir göriiş getiriyor. İyi kötü, kara ak gi- bi. Belli değerleri olan bir göriiş. Biz Av- ru palılar isekargaşalık, sonsuz umutsuz- luklar v« anti-Anıerikanizm seriyoruz or- taya. Tabii ki çabşmaz. İzleyki kabul et- mez. Amerika'nın en kötü pazan, "Hane- dan" gibi televizyon dizilerini rzleyen- ler sandığınız gibi işçiler fılan değil; doktorlar, avukatlar, yani orta sınıf. Fran- sa da 'Nouvelle Vague' bir alay başyapıt yarattı, ama popüler sinemayı öldürdü. Seçkin birgrubun kibirli, ukala davranı- şı, paternalizmi neden oldu buna. Açılan boşluğu da Amerikan sine- ması doldurdu. Fırsatı kaçır- madıklan için Amerikalılan suçlayamazsınız. Artık Tntf- faut, FeUini, Bergman devri bitmiştir. Bu tip sinema ile il- gilenen pek az kişi kaldı. Bu sinema devam edemedi. Fransız sinemasının Rene Clair gibi, Rene Clement gi- bi ustalar çıkardığı, yalnız Fransa'da değil tüm dünyada güçiü olduğu devirde onu "korunıak"tan söz etmek komik olurdu. Şimdi Avru- palı yönetmenler, merhamet istiyorlar. "Aman bize bir fir- sat daha verin, lütfen. Gele- cek kez daha iyi şeyler yap- maya çauşınz" diyorlar. Ben bundan utanç duyuyorum. Eğer ülkemizde izleyiciyi büyüleyecek, yorulmaya bas- lamış Amerikan düşünden daha ilginç bir göriiş verecek gücü bulamazsak, bizi hiçbir 'GATT' kurtaramaz. - Yirmiye yakın filme imza attınız yönetmen olarak. Bir o kadar da ödülünüz var. Cannes, Bertin, \cntdik... Beş yıl önce Film Pokki'nin ko- nuğu olarak Varşova 'ya gekli- ğimde •"Döküm" filminizi izlemiştik. Kişisel öyküle- rin kısırdöngüsünde yaşa- nan karabasanı veren bu film, bir yönden de o gün- lerin politik ortamını yan- sıtıyordu. ZANUSSİ - "Döküm" gösterilen ilk post-komünist filmdi. - Sonuç olarak Avrupa'nın geJeceğini nasıl göriiyorsunuz? ZANUSSİ - Evrimi beklemeliyiz. Ye- ni kuşağın gelip eskilerden dev'r alma- sını. Çünkü şimdiki kuşak her şeyi teke- line almış durumda. Bir gün Avrupa Kı- tası söz konusu olunca Liberation'dan La Republica'ya, Der Spigel'den Frankfur- ter Allgemaine Zeitung'a yalnız bir ses duyuluyor ve bu ses bana temiz gelmi- yor. ••• * Şimdilerde Zanussi, Papa John Paul H'nin genç bir papazken yazdığı, yaşa- mını fakirlere yardıma adamak üzere sa- natını bırakan bir ressamın öyküsü, "Tannmızın Kardeşi"ni beyaz perdeye getirme çalışmalannı sürdürüyor. Los Angeies'ta kimliği beiirsiz kişikrce öldürülen Haing Ngor, 1984yihnda 'En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Oscanaldığı 'Ölüm Tarialan filminde ABD'ü gazeteci Schanberg'i canlandıran oyuncu Sam VVaterston Ue birlikte. Oscar 9 lı aktörNgor öldürüldü Küitür Servfci - 'The Kfflmg Fıekls* (Ölüm Tarialan) filmindeki performansıyla 1984 y11ında 'En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Os- can'nı alan Haing Ngor, pazar günü Los Angeies'ta kimJiği beiirsiz bir kişi tarafin- dan vurularak öldürüldü. Ngor'un cesedini Los Angeles'ın Ghina- town bölgesinde park edilmiş arabasının önünde bulan polis, cinayete ilişkin sorus- turma başlattı. Yetkililer cinayet nedeni üzerinde kesin bir bilgi vermezken Los Angeies'ta yaşayan Kamboçyalılar, Ngor'un ülkesi aleyhine gi- nştiği politik eylemleri ve Kamboçya'nın kanlı diktatörü Khmer Rouge rejiminden kaçan halkı destekleyici tavırlannın böyle bir cinayete kurban girmesinde etkili oldu- ğunu savunuyor. New York Times muhabiri Sidney Schan- berg'in Kamboçya'da yaşadıklanndan yola çıkılarak gerçekJeştirilen 'Ölüm Tarialan' adlı filmde meslektasına yardım eden Kam- boçyalı gazeteci Dith Pran'ı canlandıran Ngor'un gerçek yaşamöyküsü Pran ile bü- yük benzerlik taşıyordu. Amerikalı gazete- ci Schanberg, 1975'te ülkeden kaçmayı ba- şanrken Dith Pran tutuklanmış ve ancak uzun yıllar sonra kaçmayı başarabilmişti. Kamboçya'nın kanlı diktatörü Khmer Ro- uge döneminde tutuklanan ve sistematik iş- kenceye tabi tutulan pek çok ögretmen ve doktor gibi asıl mesleği doktorluk olan Ha- ing Ngor da bir hastasını ameliyat etmek üzere, operasyonun tam ortasındayken Khmer Rouge'un askerlerince sorgusuz su- alsiz hastaneden alınmış ve işkence gönnüş- tü. Ngor, bu olaydan sonra 1980 yılında ül- kesinden kaçmış ve bir süre Tayland'da ya- şadıktan sonra ABD'ye iltica etmişti. Ngor, 'Ölüro Tarlalan'ndan sonra 'The Iron Triangle' (1989), 'Ambition' (1991), OüVer Stone'un yönettiği bir Vietnam fılmi olan 'Heaven Earth' (1993), 'My Life' (1993), 'The Dragon Gate' (1994) ve 'For- tunes of War' (1994) gibi filmlerin yanı sı- ra 'China Beach" ve 'Miami Vice' gibi TV dizilerinderol almıştı. 'ÖlümTarlalan'nda- ki oyunculuğuyla aldığı 'En İyi Yardıma Erkek Oyuncu Oscan' aynı zamanda Oscar Akademisi'nın gerçek mesleği oyunculuk olmayan bir kişiye verdiği ilk ödül olmuş- tu. ABD'li gazeteci Schanberg'in •Kamooç- ya halkının mücadelesinin sembolü' diye ni- telendirdigı Ngor'un ölümünün ardından ünlü yönetmen Oliver Stone ise "Bir cesa- ret adamıydı ve ölümün bir gün anidcn ge- lecegini bildiğûıden hep hazuiıkiıydı^dedı. Birçok kereler ölümle burun buruna gelen Ngor, bulduğu her fırsatta pek çok TV prog- ramına çıkarak Khmer Rouge diktatörlüğü altındaki Kamboçya halkının sıkıntılannı dünya kamuoyuna duyurmuş ve son zaman- larda kendisini tümüyle Rouge rejiminden kaçan Kamboçyalılan örgütlemeye adamış- h. Luther Allison, güçlü blues'uyla Istanbul'da EYÜPtBLAĞ Cemal Reşit Rey Konser Salonu. bu yıl yoğun olarak Major Müzik Or- ganizasyon ile işbirligi içinde. Geçen yıllara oranla daha sık aralıklarla ve önemli isimlerle başanlı programını sürdürüyor. Son haftalarda bu işbirli- gi sonucunda arka arkaya izlediğimiz John Hammond. Duke RobiUard, Mkhael Hill's Blues Mob, Ben Harper Charlie Haden Quartet VVest konserlerinin ardından bu kez Chkago Blues un önemli isimle- rinden Luther Allison güçlü blu- es'uyla bu akşam karşımızda oiacak. Bu arada Luther Allison'un bu salonda sahne alacak ilk Çhi- cago Blues sanatçısı olduğunu da hatırlatmak gerekiyor. Luther Allison, hâlâ 19701e- rin ortalannda geldiği Paris'te yaşıyor. Günümüze dek sayısız albümünü Avrupa'da yapmış ve konserlerine buradan başlamış. 25 yıla yayılan kariyerine göz atarsak 1953 yılında ailesiyle birlikte Blues'un Mekke'si sayı- lan Chicago'ya göç etmiş oldu- ğunu görüyoruz. Müziğe olan il- gisi, elektrik verdiği blues'a bu şehirde en basanlı yıllannı yasa- tan Muddy VVaters ve Otis Rush. Magk Sam, Hovvlin VVolf gibi isimleri sahnede görmesiyle ta- mamen blues'a yönelmiş. Belki rastlantı ya da bilinçli olarak Chicago Blues'un içinde yeşe- ren Batı Yakası Tarzı'nın ustala- n Otis Rush ve Magic Sam ile birlik- te olmaya başlayınca. 1957 yılında ilk grubunu kurmuş. Kariyerinin bu baş- langıç döneminde içlerinde Freddie King, EunoreJames, B. B. King'in de bulunduğu ustalarla aynı sahneyi pay- laşmaya başlamış. 1959,60 ve 62 yıl- lanndaki henüz emekleme çağındaki Ann Arbour Blues Festivali'nde liste başı olarak yer almış. Ardından onu üne kavuş'turan ünlü parçası "Love Me Mama"yı yayımlamış. 1972 yı- lında imzaladığı sözleşme ile Mo- tovvn'ın ilk blues sanatçısı unvanına da sahip olmuş. Luther Allison'un blues'unda bu- gün soul, funk. rhythm and blues hat- ta rock'a bile rastlamak mümkün, an- cak gördüğüm kadanyla tümünün alt- yapısında Ghicago Blues'un gücü ya- tıvor. 20 yıl aradan sonra Amerika'da 1994 albümü "Soul Ffcıin' Man" (Av- rupa'da "Bad Love" adıyla yayımlan- dı) ve 1995 albümü "BlueStreak" ile yaptığı dönüs çok başanlı bulunmuş. Herald Tribune onun için "efsane ol- mayı çoktan hak eden bir bluescu" di- ye başlık atmış. Çoğu eleştirmene gö- re genç umut Robert Cray çok uğraş- tı, ama albümleri pop listelerinde gö- rünüyor. John Lee Hooker da öyle. Luther Allison ise blues listelerinin dışına çıkmadı. Bu da kuşkusuz blu- es dünyasında çok önem verilen bir referans niteliğinde. Luther Allison yeni bir sound yarat- ma arayışında olduğunu ve bunun için de değişik tarzlan bir araya getirip harmanladığını anlatıyor. "Yeni du- varlar örüp yeni odalar eklemek, Du- ke Ellington kadar büyüloicL Miles Davis kadar renkli, B.B. King ka- dar uygar görünümlü olmak isti- yorum." 70'lerin ortasında geldiği Fran- sa'da kısa sürede tıpkı Grateftıl Dead'in Deadhead'leri gibi kendi- sini sürekli takip eden kıtlenin or- taya çıkmasından sonra daha sık aralıklarla konserler vermeye baş- layan Luther Allison daima "yeni şcyler" deniyor. "Soul Fixin Man"'albümünün kapanış parçası M Freedom"da, Afrika vurmalı çal- gılan ile başlayan ve gospel vokal- leri ile devam eden düzenleme çok başanlı. Bu başanyı albümün tü- münde gözlemek olası. Gelenek- sel bir blues parçasının ardından soul ya da rhythm and blues tatla- nnın da katıldığı bir başkasını din- leyebiliyorsunuz. Sanatçının sahnedeki hâkimi- yeti ve gösterisinin görülmeye de- ğer olduğunu yazan eleştirmenler onu blues gitarcılan arasında "İlk KT'a sokuyor ve kesinlikle ben- zersiz bir sanatçı olduğu üzerinde duruyorlar. Sanatçının elimdeki son iki al- bümünü uzun süredir dinliyorum ve Chicago Blues içinde başından beri favorim olan Chicago Batı Yakası tar- zının baskın olduğu çalışmalann sah- nede de aynı enerji ve güçle yorumla- nacağına inanıyorum. Luther Alli- son'm adını daha önce duymamış ola- bilirsiniz, ama yaptığı müziğe aşina- lığınız varsa bu fırsatı kaçırmayın de- rim. Çin, Ang Lee'nin filmini sahiplendi BEIJEVG (Reuter) - Çin, Tayvanlı yönetmen Ang Lee'nin 1996 Beriin L'luslararası Film Festivali'nde Altın Ayı ödülü alan fılmi 'Sense and Sensibility' üzerinde hak iddia ediyor. Çin'in resmi haber ajansı Xinhua, Lee'nin Berlin'deki başansını 'Çin için büyük bir zafer' başlığıyla duyurarak yönetmenin Tayvanlı değil, Çinli olduğunu duyurdu. Çin ile Tayvan arasındaki resmi ilişkilerin 1949 yılından bu yana dondurulmuş olmasına karşın, Çin resmi haber ajanslannın haberi bu şekilde duyurması şaşkınlıkla karşılandı. Ang Lee'nin 1993 yılında Beriin Film Festivali'nde Altın Ayı alan 'Düğün Yemeği' (The VV'edding Banquet) adlı filmin gösterimi, homoseksüelliği konu aldığı gerekçesiyle Çin'de yasaklanmıştı. Ödiillü Çocuk Kitapları Yarışması Küitür Servisi -1964 yılından bu yana Izmir'de etkinliğini sürdüren "Özgür Eğitım Yayınevi" kurucusu bulunan, eğitimci yazar Mevlüt Kaplan adına "Ödüllü Çocuk Kıtaplan Yanşması" düzenlendi. Yazarlan özendirmek, yapıtlannı değerlendirmek, çocuklara nitelikli yayınlar sunmak amacıyla bu yıl ilki gerçekfeştirilecek olan yanşmanın ilk ödülü "Çocuk Öyküleri" dalında veriliyor. Seçici kurulu Muzaffer Izgü, Kadri Sümer, Hidayet Karakuş, Hüseyin Yurttaş ve Mevlüt Kaplan'dan oluşan yanşmada birinciye 15, ikinciye 10, üçüncü>e 5 milyon verilecek ve ödül aian yapıtlar yazar adıyla kitaplaştınlacak. Yanşmaya katılacak öykü dosyalannın, anlatım ve içeriklerinin 8-12 yaş düzeyini kapsaması ve daha önce başka bir yanşmaya katılmamış olması gerekiyor. Sonuçlan 20 Haziran 1996 tarihinde açıklanacak yanşmaya katılım süresi 27 Mayıs 1996 saat 17.00'ye kadar (Tel: 484 10 39). Ayşe Nur Kocatopçu resim sergjsi Küitür Servisi - Ayşe Nur Kocatopçu'nun resim sergisi, 1 mart cuma günü Istanbul Dev let Güzel Sanatlar Galerisi'nde açılıyor. 1966-67 döneminde Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksekokulu Dekoratif-Resim Bölümü'nün Herr Müller ve Herr Schimp atölyelerinden mezun olan sanatçı. 1972 yılından bu yana kişisel sergiler düzenliyor. Son olarak 1994 yılında Ankara'da bir kişisel sergi gerçekleştiren Kocatopçu'nun yapıtlan 16 marta dek izlenebilir. "Sanat Egitimciteri Derneğr" kuruldu ANKARA (AA) - Ankara Üniversitesi, Gazi Üniversitesi ve Hacettepe Ünıversitesi'nin sanat ve sanat eğitimi alanında görev yapan öğretim üyeleri, bir araya gejerek "Sanat Eğitimcileri Demeği'ni" kurdu. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Anabilım Dalı Başkanı Prof. Dr. tnci San'ın girişımiyk kurulan Sanat Eğitimcileri Derneğı'nden yapılan açıklamada, derneğin okul öncesi, ilköğretim. lise ve üniversite düzeylerinde özel ya da resmi kurumlarda çalışan sanat eğitimcilerini bir araya getirmeyi hedeflediği kaydedildi. Açıklamada, derneğin amacının sanat eğitimi alanında "ulusal, bilimsel, sanatsal, çağdaş ve evrensel değerlere saygılı olarak tanıtım. uygulama, bilgilendirme. geliştirme, yaygınlaştırma, iletişim. katılım, etkinlik ve işlevlerini gerçekleştirme" olarak belirlendiği bildirildi. Buca Betedîyesrnden ödüllü fotoğraf yarışması Küitür Servisi - Buca Belediyesi 'Yaşayan Buca' konulu bir fotoğraf yanşması düzenliyor. Bu yıl ilk kez düzenlenen yanşmaya Buca'yı tanhi, kültürü, doğası ve yaşamı ile konu alan fotoğraflar katılabilecek. Seçici kurulunu DEÜ Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümü Başkanı Simber Atay, fotoğraf sanatçısı Erol Özdayı ve Yalçın Çıdamlı, Buca Belediyesi Fotoğraf Yanşması Sorumlusu Emin Sade ve fotoğraf sanatçısı Yusuf Tuvi'nin oluşturduğu yanşmada, başanlı bulunan üç fotoğraf sanatçısına ödül olarak 8'er milyon lira, mansiyon alan diğer üç sanatçıya ise 2'şer milyon lira para ödülü verilecek. Başvuruda bulunmak isteyenler, Buca Belediyesi Kültür Sanat Merkezı'nin 420 02 32 no'lu telefonundan aynntılı bilgi edinebilirler. K Ü L T Ü R t Ç İ Z İ K KÂM ÎL M A S AR ACI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle