Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
16ŞUBAT1996 CUMA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
1995 Venedik Altın Aslan'ını ve Sinema Yazarlan (FIBRESCI) Ödülün'ü kazanan Vietnam filmi Beyoğlu'nda
Vahşi kapitatizm manzaraları...Bir kentin, eski, biJdik adıyla Saygon'un,
'Ho amca'nın anısına hürmeten değiştiril-
miş, şimdiki yeni adıyla Ho Şi Min kenti-
nin portresi. Arka planda, sömürgeci Fran-
sızlara, dûnyanınjandarması Amerikahla-
ra karşı, yıllarca, inançla özgürlük ve ba-
ğımsızlık mücadelesi vermiş, ama bir tür-
lü yoksulluktan kurtulamamış, çoğunluğu
sabahın köründen itibaren, ayakta kalabil-
mek için çeşitli işlerde çalışmaya zorunlu,
fıziksel yıpranma ve bozulmanın yanı sıra
giderek ahJaki çökûşe uğrayan, her yanın-
dan çürüme ve kokuşmuşluk kokulan yûk-
selen, post-Sovyetizmin şokianyla sarsıla-
rak dört koldan vahşi kapitalizme kucak
açan, çalkantılı. kalabalık bir ülke; Vieî-
nam. Ve çok zahmetli bir işte ekmeğini ka-
zanmaya soyunmuş, sabah akşam Ho Şı
Min kentınin sokaklannda pedal sallayan.
bir trafık kazasında ölmüş babasının anısı-
na bisıkletçi (aslında çekçekçi demek daha
bir yakışırdı sanki) olmuş, yorgun bakışlı.
pestili çıkmış, solgun, 18 yaşındaki yoksui.
genç kahramanımız (Le Van Loc), sınıf at-
lamak. daha iyi bir konuma erişmek uğru-
na 'taksi'lik yapardurur. Biryandan da ha-
bire babasına hesap veripdertleşircesine, ic
ses'le konuşarak bize öyküsünü anlatır.
Olanca gürültûsü patırtıs'yla, adeta yanı-
başımızda, caniı canlı hissettiğimiz Ho Şi
Min kentı sokaklanndaki ekmek kavgası -
can pazannda, tüm o dizboyu sefalet man-
zaralannın ve bütün kargaşanın dışında,
amansız bir rekabet de hükıim sürer, taşı-
ma sektörünün, bızijn dolmuş-minibüsçü-
Jergibı demirbaşı sayılan bu taksı adam-bi-
sikletçiler arasında. Ve bir su dökme mola-
sında, ekmek tahtası bisikJetini çalarlargü-
nün birinde. Genç bisikletçimiz. Yeni Ger-
çekçi usta Vhtorio De Ska'ya ve Neorealist
başyapıtına selam gönderen bir sekansta.
umutsuzca koştururdurur, ama ne çare, üs-
telik bir de feci bir kötek yer! Bir yol ayn-
ıruna gelmiş bisikletçimiz, ekmek tahtası da
elinden gidince, herçeşit kirli işi çeviren bir
çeteye katılıp soygunlara, yasadışı eylem-
lere bulasarak, kolay kazanılan kirli para-
nın tadını bir kez alacak ve suç dünyasının
kapılan önüne açılacaktır bundan böyle.
tkide birde burnu kanayan, şair diye çağn-
lan, çete reisi olan, gizemli, suskun, bezgin,
peşpeşe sigara içmekte Humphre Bogart'a
rahmet okutan, melankolik gangsterin
(Hong Konglu action ustası John
Woo'nun,Hou Hsia Hsien ya da Wbng Kar-
VVSaigibi, Batı festiv allennden ödüllü ve ün-
lü olarak dönen, Uzakdoğulu yeni gözde
yönetmenJerin filmJerinden, meraklısınca
tanınan Tonv Leuog-ChiuWai,oynamaktan
çok sessiz poz veriyor bu şair rolünde) hi-
mayesine giren bisikletçinin, kasvetli, şid-
detli, kanlı ve suç işleme çarkının dişlileri
arasında öğütüleceğı dehşetengız öyküsü,
zehirzemberek görûntülerle sürerek iki sa-
ateyayılıyor...
Ahm Aslan akfa
2 yıl kadar önce lstanbul festivalinde gös-
terilen uyumlu, sevimli ve tatlı ilk filmi
"Ye$ü Papaya'nın Kokusu'yla tanıdığımız,
kûçük terzi ailesiylegöctüğü Fransa'da ye-
tişip büyümüş, Vietnam kökenli, 34 yaşın-
daki yönetmen Tran Anb Hung'un, geçen
Venedik festivalinde. tokat gibi çarptıgi se-
yirci ve eleştirmenleri ikiye bölerek Altm
Aslan'a ula^an bu ikinci filmi, *Papaya"nın
tam karşıtı, alabildiğine şiddet, kan ve pis-
likle. soluk kesici görûntülerle donatılmış,
sert. haşin, irkiltici bir'stiiahşbrmas)'. Ba-
ba-oğul ilişkisi, masumiyetin yitirilişi, ki-
mi manevi değerlerin gitgide yok olması
gibi temalar üstüne, keskin ve sivri bir me-
sel niteliğindeki "Cydo"da, yönetmenin
1988'den beri gönlüne taht kurmuş, güzel
Vietnamlı Tran Nu Yan Khe'nin canlandır-
dığı. genç bisikletçi kahramanımızın abla-
sına da fena halde yanık, melankolisi had
safhada. hiç konuşmaz, içe dönük, bıçkın
filozof şair'imiz. Bu melekler kadar güzel,
zarif ablaysa (Tran Nu Yan Khe-Tran Anh
Hung çiftiyle, yeni bir sinemacı sevgılileri
lanse ediyor Uzakdoğu sineması böylece,
aşklan, filmleri dünyaca malum. Çinli kız-
lann belkı de en güzeli olan Gongü'yle ün-
lü yönetmen Zhang Yimotı çiftındensonra),
günlerini yoğun etkinliklerle geçiriyordog-
rusu, yemeği tencereye koymaktan, evi çe-
kip çevirmekten, çarşıda su satmaya, bekâ-
retıne zarar getirmeden pahaJı müşterile-
rin, sapık zevklerini yenne getıreceği fahi-
şelik mesleğine ve onu bizzat pazarlayan,
sevdiği adama (şair'e) vakit ayırmaya ka-
dar. Her ne kadar yönetmen Tran Anh
Hung'un, "Şair, BisikJetçi'nin ablası olan
sevdiği laa pazariayıp satar. masum Umn
ağlaya stzlaya müşterUerryle sadomazo iliş-
kilere ginnesini izleyip aa çekerek rahat-
lar; çünkü kıaa gözyaşlan, masumiyetin
bdirtisidirşairicin!" gıbisınden açıklama-
lannj düz mantık pek kaldırmazsa da, her
çeşit suçu işleyerek masumluğunu çoktan
yıtirmiş 'Pezo-katiT şair'in, bir seferinde
kazay'a kızın bekâretini bozan müşteriyi
kan gönülüne doğrayıp bir çırpıda hacamat
ettiği gibisinden uzatılmış, abartılı bazı sah-
nelerde dozun iyice arttınlmasma, ağzı bir
kanş açık bakakalıyor seyirci, sonunda şa-
ir'imizin kundaklayıp çıkardığı yangında
kendini de mah vedeceği, o ateşlerle alevle-
Seçkin yönetmenlerimizle ünlü oyuncuları bir araya getiren antoloji gibi bir film
On yönetmen aşka gelince...
K.ısa bir süre önce görkemlı bir gösteriminin
yapıldığı, sinemamızın nicedir film çekememiş
on tanınmış yönetmenmin birbirlerine el vererek
kurduğu Sinema Vakfı'nın ilk ürünü niteliğindeki
hoşgörü, aşk, sevgi, evlilik, yalnızlık vb. gibi te-
malarüstüne yaklaşık yirmişer dakikalık 5 bölüm-
den oluşan, iki saatlik ikı film gösteriliyor: "A^k
Üzerine Söylcnmemiş Her Şey" ve "YerçekimB
Aşklar" Bılındığı gibi nicedirpiyasayı (dünyanın
hemen hemen çoğu ülkesinde oldufu gibi) Âme-
rikan majörlenne kaptırmış, üretimi tıkanmış, ken-
di ülkesinde deplasmana çıkmak durumunda kal-
mış sinemamızın epeydir paslanmış önemli oyun-
culannı bir araya getirip dayanışma içinde kollan
sıvayan on seçkin yönetmenimizin imzaladığı, Si-
nema Vakfi yapımı (yalnız vakıf ambleminin fena
halde gamalı haçı çafnştırdığını söylemeden ge-
çemeyeceğim, eski birgrafıker olarak) biri birgün,
öteki ertesi gün gösterilen bu iki filmden sadece
"A$k Üzerine Söylenjnemiş HerŞey"i görebildim,
oysa aynı gün peşpeşe seanslarda programlansay-
dı sanınm daha çok seyirci çekerdi "On Yönet-
men, İki FUm". 1960'h yıllardaki skeçli Italyan
güldürülerini hatırlatırcasına, 5 ayn bölümden bü-
tünlenen, sinemamız için değışık bir tarzın ürünü
sayılacak "Aşk Üzerine Söylenmcmiş Her Şey".
seyircisiyle kolayca buluşuveren. güldeste (anto-
loji) gibi bir film, yeni ve özgün birdeneme. Kuş-
kusuz "bizim ve bizden matzeme"nin izdüşümle-
rini beyazperdeye yansıtmasıyla ilginçleşen "Aşk
Üzerine Söylenmemiş Her Şey"in ilk bölümü,
Omer Kavur'un yazıp yönettıği "Buhışma". geç-
mişte, ikısinin de farklı zamanlarda sevip beraber
olduğu bir erkeğin ölümünün ardından. aynı Ege
beldesinde bulujup dertleşen, anılannı, düşlerini
paylaşan. bertzersiz bir güneş, deniz, doğa armos-
fenni yeniden soluklayıp manili şeker yiyerek ve
şarap içerek 3 yıl önce ölmüş olan erkeğin bilme-
dikleri yanlanm tanıyan iki kadının (ZuhaJOicay,
Lale Mansur) öyküsü. Unutulmaz langırt (masa
futbolu) sekansı ya da hedefme ulaşan. pamuk hel-
valı, küçük kızlı düş sahnesi gibi ustalık eseri çe-
kimlerin akılda kaldığı "Buhışma"njn sonunda
Lale Mansur oradan aynlıp cep telefonuyla dönüş
yolunda olduğunu bildirdiği erkeğine doğru şık ve
lüks arabasıyla yol alırken daktilo başmda, (anıla-
nnı-yaşadıkJannı) kâğıda dökmeye uğraşırken bı-
rakıyoruz Zuhal Olcay'ı. tki kadının bir zamanlar
evlendikleri, ne var ki ölümün çekip aldığı erkeği
çoğaltan, hüzünlü ve buruk buluşmalannı. her za-
manki özeni ve ince işçiliğiyle hikâye eden Ömer
Kavur'un "BuJusma"s!nı, adetaCazibe Hanım'ın
Gündüz Düşleri'nin fantastik çizgisini sürdüren
Irfan Tözüm'ün "Monte Kristo"su izliyor.
Kurçenü ötanazi temasmı işliyor
Perdeleri nasıl yıkamalı? Yada Pril mi, Omo mu
sorunsalına takılmış, yıllanmış evliliği iyice tek-
düzeleşmiş. ilgisiz kocasının ihmal ettiği. ev işle-
rinden elini alamayan, 2 çocuk annesi. aile kuru-
munun agır işçisi Nebile Hanım'ın (Hale Soygazi)
fantastik öyküsünü aktaran "Monte Kristo"nun
senaryosu Banş Pirhasan'ın Kocasının (Taner
Barlas) onu yine beklettiğı bir vakit, özgürlüğünün
peşine düşüp deldiği duvardan yan daireye geçe-
rek komşusu (Macit Koper) karanlık odâsına ka-
çan Nebile'cik. Joseph Losey'in "Eva-AMatan Ka-
dm"ın (1962) Jeanne Moreau'dan ödünç alınmış
balık soluması taklidi yaparken, kansından şikâ-
yet fotoğraf tutkunu komşunun hediye ettiği akvar-
yumdaki balıklann yanındaki yerini alacaktır so-
nunda. Bir Nazh Eray öyküsünden uyarlanan bu
bölümden sonra gelen "Çünkü O'nu Seviyonım",
birbirinden farklı 2 erkeğin. genç kocasıyb (Yal-
çm Dfimer). yaşlı sevgilisinin (İllunŞe$en)arasın-
daki bir kadının öyküsü. Ötanazi temasını da si-
nemamızda ilk kez işleyen, Yusuf Kurçenli'nin
yazıp yönettiği "Çünkü O'nu Seviyoruın''da. kıs-
kanç kocayla sevgiliden kaçarken arabası takla
atınca bitkisel hayata giren bahtsız kadının (Şer-
'min Karaaü) yaşamına, bu duruma dayanamayan
sevgili son veriyor. Erden Kırai'ın. senaryosunu
Hüseytn Kuzu'yla birlikte, H.C. Andersen'le Alp-
boose Daudet'nin 2 öyküsünden yola çıkarak ya-
zıp yönettiği "Av Hikâyeleri", yalnız bir yazann ay-
la kurduğu iletışim üstüne. Yeni geldıği, pek tanı-
dığı olmayan bir kentte, evine her gece konu etti-
ği ayın anlattığı hikâyeleri dinleyen genç yazan
Rkret Kuşkan'ın oynadığı "Av Hikâytjeri", ister
istemez FeDini ustayı çağnştıran, özcllikle görsel
düzeyi ve görünrülenyle dikkat çeken ilginç bir de-
neme, "Av HikâyeJeri"nde Birinci Akşam, suya
saldıği lambanm sönmediği sürece sevdiğinin dö-
neceğine inanan bir genç kızın öyküsünü, tkinci
Akşam'sa Kuzey'in soğuk ülkelerine giden hassas
bir başka kızın öyküsünü anlatıyor.
"Aşk Üzerine Söylenmemiş Her Şey"in son bö-
lümü. ZekiÖkten'ın "HepAynı"sı. Senaryosunu
Hakan Haksun'un yazdıği "Hep Aynı". nicedir
ses vermeyen bu seçkin yönetmenimizin, artık us-
tası olduğu sıradan. gündelik hayatın kısırdöngü-
sü çerçevesinde. farklı kuşaklann çatışmalannı.
dayanışmalannı hikâye ediyor, hayli yalın ve düz
tarafından. Her zamanki mizahi yaklaşımıyla, bir
ortadirek ailesinin, bir günlük yaşamından kesit-
ler veren Ökten'in bölümünde, haşan afacan bir
torunla, ev ıçi maçlannda top oynamak zorunda
kalan, artık çocuklaşmış, yaşlı, tonton babaanne-
sini, ilkflörtünüyaşadığı okuldan geç dönen. ken-
di genç kız âlemindeki ablayı, işlerinden yorgun
argın eve dönen babayla anneyi (Tank Akan, Se-
rap Aksoy) tanıyoruz sırayla. Sevgiler, kınlmalar,
küsmeler, çekişmeler vedayanışmalarla süregelen
aile bireylerinin ilişkileriyle gelişip sonuçlanan sı-
cak, sevimli ve yalın bir çalışma "Hep Aynı".
On Yönetmen, İki
Film: Aşk Üzerine
Söylenmemiş Her
şey/
"Buluşma"
Yönetmen, senaryo:
Ömer Kavur/
Oyuncular: Zuhal
Olcay. Lale Mansur,
Cüneyt Türel,
Müvit Özdoğm/
"Monte Kristo"
Yönetmen: Irfan
Tözürrv' Senaryo:
Banş Pırhasan/
Oyuncular: Hale
Soygazi, Macit
Koper, Taner
Barlas, Figen Evren
"Çünkü O'nu
Seviyorum"
Yönetmen,
Senaryo: Yusuf
Kurçenli /
Oyuncular: Şermin
Karaali, llhan
Şeşen, Yalçın
Dümer / "Ay
Hikâyeleri"
Yönetmen: Erden
Kıral / Senaryo:
Erden Kıral,
Hüseyin Kuzu /
Oyuncular Fikret
Kuşkan, Güner
Özkul, Zeynep
Kayabal / "Hep
Aynı" Yönetmen:
Zeki Ökten /
Senaryo: Hakan
Haksun /
Oyuncular Tank
Akan, Serap Aksoy,
Nezihe Becerikli,
Arda Bülbül /
Sinema Vakfı 1996
/ Beyoğlu Fitaş,
Kadıköy As,
Çemberlitaş Şafak,
Bakırköy Carousel
sinemalannda.
SUNGU ÇAPAN
Bisikletçi
(Cyck))Yönetmen,
senaryo: Tran Anh Hung/
Diyaloglar: Nguyen Trung Bing,
Tran Anh Hung/ Kamera: Benoit
Delhomme/ Müzik: Ton That Tiet/
Dekor: Benoit Barouh/
Oyuncular: Le Van Loc, Tony
Leung-Chiu VVai, Tran Nu Yen
Khe, Nguyen Nhu Ouynh, Nguyen
Hoang Phuc, Ngo Vu Quang Hai/
1995 Fransa-Vietnam ortak
yapımı (Belge Film) Beyoğlu
Beyoğlu Sineması'nda.
rin her şeyi yuttuğu, müthiş fînale kadar.
Çürüme, fuhuş, bozulma, kokuşmuşluk
ve suçluluğun heralana bulaştığı günümüz
Vietnamrnın yansıdığı, abartılı, hatta ür-
künç boyutlarda seyreden, insan ilişkileri-
ni bozup soysuzlaştıran yeşil dolarlann el-
den eledolaştığı, herkesin masumiyetini yi-
tirme tehdidi altında. ahlakın sukut edişine
aldırmadığı, nerdeyse Hong Kong'a çev-
nlmiş, 1990'lann Saygon'unu (Ho Şi Min
kentini yani) kınp döküp geçen vahşi kapi-
talızm fonunda anlatılmış bu 'dinamik ve
trajik' film, baştan sona estetize edilmiş bir
şiddet dayatıyor seyircisine ki.. breh breh!
Scyirdnin soluğunu kesiyor
Cinema-Verite'den Yeni Gerçekçiük'e ve
John VVöo'nun ustası olduğu, bol hareket-
li, itiş kakışlı, heyecanlı macera filmine ka-
dar bildik türlerin alanında at oynatan "Cy-
do", Vietnam asıllı bu yeni Fransız yönet-
menin belirgin sinema duygusuna sahip,
genç bir usta oldugunu örnekliyor. Biraz da
klibimsi tonlar sergileyen anlatımı, genel-
de bir 'sert-şiddet'. bir 'yumuşak-duygusal'
karşıtlıgını izleyerek, beylik deyışle seyir-
cinin soluğunu kesiyor. Aydınlatma ve ışı-
ğın ön plana çıktığı, kameraman BenortDel-
nomme'un kartpostal gibi görüntüleri, öze-
nilmiş çerçevelemeler, adeta dilsiz, karan-
lık ve gizemli karakterler, sokağa inip çev-
renin yoğun kargasasıyla çok renkli cüm-
büşüne kanşıvermiş kamerayla atbaşı gi-
den, vurmalı çalgılann ağır bastığı, çok ses-
li, Ton That Tiet imzalı, okkalı bir müzik,
müzikle harmanlanmış gündelik yasamın
doğa) kakafonisinin uzantılan niteliğinde-
ki doğal seslerle efektler, genelde büyük
freskler halinde sürûpgiden bu canlı, içteh-
likli ve abartılı anlatımın emrine koşulmuş
bir dramatik yapı, zengin anekdotlar, ay-
nntılar ve seyirciyi gittikçe sembollere, me-
taforlara boğarak bitkin düşüren bir şiddet
temposu, "Cydo'yu farklı kılıyor sonuçta.
Tam anlamıyla şoke edici bir olay-fılm eti-
ketini yapıştırabiîeceğimiz "Cydo"nun,
görsellik açısından seyirciyi (daha doğru-
su sıkı sinemaseverleri) baştan çıkancı tu-
zaklanna yakalanmamak ne müimkün?
Filmin estetik ve etik vizyonu, onca şid-
deti, dehşeti, yoksulluğu, pisliği, kıyıcılığı,
sertliği, üstübaşı dökülen, nerdeyse kirpas
içindeki çıplak, kavruk cocuklan, izbe, sa-
laş mekânlan filan, güzel, şık ve hatta çe-
kici olarak sunuyor. Becerili, atak, gözüka-
ra biçimci yönetmen Tran Anh Hung'un
özetle, Ho Şi Min kentüıin sarsıcı tasviri,
gerçekçi ve şiirli görûntüleriyle adeta gözü-
müze soktuğu çağdaş Vietnam realitesine
ilgisiz kalabilirsiniz ama bu filme asla!
Her an hareket halindeki kıpır kıpır ka-
Iabalıklan, koşuşturan yığınlan, o büyük
kentsel kargaşayı ve genç kahramanımızın
dramatik öyküsünü, coşkulu ve etkileyici
birtarzda görüntülemenin üstesinden gelen
bu yönetmene dikkat!
Tranh Anh Hung'un babasına ve Serge'e
adadığj "Cydo-BisikJetçi", varlıklı bir ke-
simin kaymağmı yediği, genel çoğunJuğun
yoksulluğa ve yoksunluğa talim ettiği mo-
dern Vietnam'dan sarsıcı kesitler sunuyor
iki saat boyunca. Kuşkusuz mevsimin en
önemli filrrüerinden biri sayacağımız, kimi
tartışmalara yoi açacak "Biâkletçi"yi kimi
kolayca unutulmaz bölümleriyle şimdiden
modern bir klasik olarak niteleyebiliriz sa-
nınm, kimi aşın abartmalar içermesine kar-
şın.
KesinlikJe salık verilecek türden, yaratı-
cı bir yönetmenin birikimini yansıtan film-
de, işkencenin ardından ansızm şahdama-
nnın kesilmesiyle kanın duvara, artistik ta-
rafından fiskıye gibi fişkırdığı gibisınden
ucuz sahnelere gerek var mıydı acaba?
Kırmızı
Leke
(The Scarlet
Letter)
Yönetmen;
Roland Joffe /
Senaryo: Douglas
Day Stevvart'
Kamera: Alex
Thompson '
Müzik: John
Barry /
Oyuncular: Demi
Moore, Gary
Oldman, Robert
Duvall, Joan
Plowright, Lisa
Jolliff-Andoh,
Edvvard
HardwickJe
1995 ABD(Özen
Fiim) Beyoğlu
Sinepop, Şişli
Kent, Kadıköy
Reks,
Çemberlitaş
Şafak, Bakırköy
Incirli, Ataköy
Prestij
sinemalannda.
6
Pemjbemsi' yasak aşk çeşilleınesi
17. yüzyılın el değmemiş, bâkir
Kuzey Amerikası'nda. yerlilerin
zengin topraklannı ufaktan ufak-
tan ele geçiren Avrupalı göçmenle-
rin. tutucu ve katı kurallann ege-
men olduğu püriten toplumunun
gittikçe bitinin kanlandığı Massa-
husets'da geçen, aşk ve ihtirası suç
ve günah sayan, dargörüşlü, bağ-
naz bir zihniyete kurban edilen ve
ne var ki sonunda yine de mutlu so-
na bağlanan bir aşkın öyküsünü an-
latan "The Scarlet Letter-Kırmızı
Leke", Amerikan edebiyatının 19.
yüzyıl klasik yazarlanndan, öykü
türünde EdgarAllan Bne'yu bile ol-
dukça etkilemiş, romancı, hikâye-
ci NatnanieJ Ravvthorne'iin ilk kez
1850'de yayımlanmış, aynı adlı
eserinden yapılmış oldukça "ser-
best bir uyariama". New Eng-
land'lı, püriten, eski bir aileden ge-
len Hawtome'un, suç ve günaha
ılişkin o katı püriten anlayışla he-
saplaşüğı, en tanınmış eserlerinden
olan "The Scarlet Letter"in "bir
ahJakkitabıgibintaya karşı çıkan"
özünü günümüze göre değiştırip
yaşadığı yasak ilişki nedeniyle ce-
zalandınldığı, "tenleri beyaz ama
içteri kara" toplumuna karşı cesur-
ca mücadeleye girişen yürekli, du-
yarlı ve güzel kadın kahramanı
Bester Pyrenne'in (Demi Moore)
gözükara direnişini vurgulamayı
yeğlemiş yönetmen Roland Joffe -
çok satan romanlanyia tanıdıgımız
senarist- Douglas Day Stevvart iki-
lisi.
Yasak ilişki sonucu, evlilik dışı
çocuk doğurma suç ve günahını da
işleyen, intikam ateşiyle yanan, Kı-
zılderililerin elinden kurtulmuş,
kıskanç ve kindar kocasının (Ro-
bert Duvall) kışkırttığı bütün ahali
tarafından dışlanan, vaktıyle çocuk
yaşta, yaşlı kocasıyla, babasının
ödeyemedif i borcuna karşılık ev-
lendirilmiş, çelik iradeli, güçlü ve
çekici bu kadın hakkındaki film,
dekor-mekân-kostüm bakımmdan
kusursuz bir çağ fılminin tüm pa-
nltılannı, ustalığını taşıyor. Aynca
işinin ehli kameran Alex Thomp-
son'un nefis görûntüleriyle, Oscar
ödüllü John Barry'nın iddialı mii-
ziği ve özellikle Gary Oldman'la
Robert Duvall'ın sivrildiği oyuncu
kadrosu da "Kırmızı Leke"yi çeki-
ci kılıyor meraklısı için. Filmde ta-
bii bir de, bizim pek hazzetmediği-
miz, ancak Hollywood'un rol başı-
na en çok para ödenen yıldızlann-
dan, fettan Demi Moore var. Yeryü-
zündeki varlığını Tann sevgisini
yaymaya adamış. tutkulu, ateşli
genç rahip Dimmesdale'le katı top-
lum kurallannı iplemeden, büyük
bir "yasak aşk" yaşayan, dirençii,
cesur, güzel kadın Hester Pyrenne
rolünde, düşündüğünü, sözünü sa-
kınmadan dobra dobra söyleyen,
bol dantelalı giysileriyle, çalımlı
çalımlı, alımlı alımlı yürüyen De-
mi'nin göğsüne, zina ettiğini dün-
yaya ilan eden, amblem gibi, kıp-
kırmızı bir A harfı (Adultery: Zi-
na'nın A'sı) damgalanıyor, vaizle-
riyle ağzından bal akan ve çocuğun
babası olan, aydın ve saygın rahi-
bin tüm koruma çabalanna karşın.
1660'larda yeni dünyada tutunup
kök salmaya uğraşırken denetleme-
yen her şeyden, özellıkJe vahşi Kı-
zılderililerden. ormandan ve cin-
sellikten korkup çekinen püriten
Amerikalılann ikiyüzlükülerini,
korkulannı, saplantılannı, salkım
saçak yansıtan filmde her şey De-
mi Moore'a çalışıyor tabii ki. Am-
bardaki sevişme ya da mum ışığın-
daki masaj sahneleri gibi, kaçınıl-
maz şekilde hatunun cazibesinin de
devreye sokulmasıyla erotikleşerek
gişeyi sağlama alan filmi, son yıl-
larda kredisi düşen tngiliz yönet-
men RolandJoffe çekmiş özene be-
zene.
Cizvitlerin Latin Amerika'daki
misyonerlik çabalannı anlattığı,
ünlü filmi "Mission"daki, alışık ve
başanlı olduğu. hemen hemen ay-
nı tarihsel döneme bir kez daha el
atan JofFe, bu son yapıtına da par-
lak bir tarihsel aynntı cilası çekmiş
yine. Aslında iyi başlayıp gitgide
yan öykücüklere doğru yalpalaya-
rak kimi komik sembolik motifler-
le (kırmızı kanarya gibi) beylik ca-
dı avı ve suçlamalaruıa varan, gös-
terişli, kostümlü, erotik bir Demi
Moore filmine dönüşen "Kırmızı
Leke", usandıncı ve yorucu hale
bûrünüyorgiderek. Dinsel vegele-
neksel bastırmalarla engellenmek
istenen bu "pembemsi" yasak aşk
çeşitlemesinin pek sinemasal bir
kıymeti harbiyesi yok sonuçta.
Gary Oldman'la Robert Duvall'ın
hatınna rahatlıkla çekiliyor yine de.
KEDIGOZU
VECDt SAYAR
Avrupa... Avmıpa...
Bugünlefde herkesin dilinde aynı tekerleme. Avru-
pa'ya girmeli mi, girmemeli mi? Girmeli ise nasıl gir-
meli? Neresinden girmeli?
Kediler bile kendilerini kaptırmış, bu soruların et-
rafında dolaşıp duruyorlar. Yahu, size ne? Sizden pa-
saport soran mı var? Sınırdan geçerken, "Yok, sizi
almayız, tekir kedilerden vize istiyoruz" diyen mi var?
Avrupalı olmanın ölçütleri konusunda da kafalar
epey kanşık. Ülkedeki otomobil sayısının ya da cep
tetefonu sayısının artmasıyla Avrupalı sayılabilecek-
lerine inananlara ne söylesem bilmem ki? Meselenin
püf noktasının kültür alanında yattığını nasıl anlat-
sam? Avrupalı olmanın tek yolu kendi kültürel kimli-
ğini kaybetmeden, evrensel kültürle buluşmak, kay-
naşmaktan geçmiyor mu?
Bu yüzden de Avrupalı olmakla yetinmeyip, dün-
yalı olmaya ne dersiniz? Türkiye gibi iki kıtanın ara-
sında köprü oluşturmuş, Doğu ve Batı kültürlerinin
iç içe geçtiği bir ülkenin insanlan için Avrupalı olmak
ya da olmamak diye bir sorunsal fazla bir anlam ta-
şımıyorbana kalırsa. Balkanlar'dan Sibirya'ya, Afga-
nistan'dan Tataristan'a 130 milyon insan Türk dilinin
çeşitli diyalektlerini konuşuyorsa, bu ülkenin insan-
lan dünya kültürleri ile çoktan kaynaşmış demektir.
Ve bu kaynaşmanın esas mimarlan da kültür ve sa-
nat insanlandır.
Türkrye'nin Avrupalı sayılmak, Avrupa kültürünün
bir parçası olmak gibi bir kaygısı varsa, bu hedefe
ulaşmak için en etkili yolun kültür ve sanat yolu ol-
duğunu çoktan kavramış olması gerekirdi.
Oysa, bu ülkenin yaşını başjnı almış, cefakâr ve fe-
dakâr kedileri derier ki, Avrupalı olmak için çırpınan
politikacılar, yıllar boyu kültüre ve sanata gereken
önemi vermediler. Sonuç olarak da kültürel varlığını
dünyaya kanrtlayamayan bir ülkenin, elde edeceği
saygınlık ne kadar olursa, o kadarını elde ettiler.
Ama, sanatçılar da boş durmadı. Kendi çabalany-
la, tırnaklan ile kazıyarak, uluslararası planda başa-
nlar kazandılar. Ve bazılan Avrupa'ya ekonomi yolu
ile mi girmeli, politika yolu ile mi girmeli diye tartışa-
dursun, sanatçılar o kaygıyı çoktan araladılar bile. Av-
rupa'nın en önemli sanat platformlanndan davet al-
dılar, bireysel başanlan ile ülkelerinin yüzünü ağart-
tılar.
Son yıllarda, sanatçılanmızın bu çabaları devlet
desteği ile büsbütün güç kazandı. Kültür Bakanı Fik-
ri Sağlar'ın uluslararası planda ses getiren kültür çı-
karmalanndan biryenisi gerçekleştiriliyor bugün. Pa-
ris'te düzenlenen 14. Uluslararası Expolangues Fu-
an, 15 şubat perşembe günü açıldı.
Kültür Bakanlığı'nın çabalan ile bu yıl fuarın onur
konuğu Türkiye ve Türk dili. Dünyanın en önemli dil
fuannda Türkiye görkemli bir programla temsil edili-
yor. Türk kültürünün dünyaya açılma serüveninde
önemli bir kazanım bu.
Sanınm, Avrupalı olabilir miyiz, nasıl oluruz soru-
sunun en güzel yanıtını bu etkinlik veriyor. Dünya kül-
türünün başkentine Türkiye'den gelen sanatçılar
ağırlığını koyuyor.
Parisli kediler, şimdi dostlarmı ağırlama telaşı için-
de. Adatet Ağaoğlu nu Latrfe Tekin'i, Ataol Beh-
ramoğlu'nu ve öteki kedileri.
BHsafc'ta BiPHkte Üretelim'
seminerleri
Kültür Servisi - Bilsak, mart ayı başından itibaren
'Birlikte Üretelim' adı altında yeni bir seminer dızisi
başlatıyor. Kendi alanlannda ya da ilgi duydııklan bir
başka alanda altematif bilgi edinme gereksinimi
duyanlann 'birlikte bılgilenmeleri' ve 'birlikte
üretmeleri' amacına yönelik bu seminerler ilk üç aylık
dönemde mimarlık (kent kültürü, kent, insan, göç, yeni
yerleşimler), sağlık, sosyal bilimler-hukuk(Türkiye'de
demokrasi ve insan haklan) vc edebiyat (Reşat Nuri'nin
romancılığı) konulannı kapsıyor.Cengiz Bektaş, Dr.
Oryal Gökdemir, Fethi Naci. Prof. Dr. Üstün Korugan,
Prof. Dr. Erkal Güngören ve Doç. Dr. Oktay (jygun
tarafından verilecek seminerlerin ilk dönemi mayıs
ayında tamamlanacak. Katılım için Tel: 243 28 79.
'Yirümeyi Unutmuş Tel CamöazT
Kültür Servisi - Bakırköy Oyunculan Tiyatro
Topluluğu, bu sezon ilk oyunlan olan 'Yürümeyi
Unutmuş Tel Cambazı 'nı bugünden başlayarak
Evrensel Kültür Merkezi'nde sahnelemeye başlıyor.
Cem Yalın'ın yazıp yönettiği oyun 'savaş üzerine bir
fantezi'... Dünyanın dört bir yanındaki savaş
çılgınlıgına farklı bir yerden baktıkJannı söyleyen
topluluk günlük yaşamımızın 'mayın üzerinde'
geçtiğini savunuyor. I987 yılında kurulan Bakırköy
Oyunculan, çalışmalannı amatör bir yapı içerisinde
sürdürüyor. Bugüne kadar 'Savaş Bitti', 'Muhbir',
'Generalin Büyük Düşü', 'Son Akşam Yemegi',
'Ulm'lu Terzi', 'Körler' adlı oyunlan sahneleyen
toplulugun 'Yürümeyi Unutmuş Tel Cambazı' adlı
oyunu bugün saat 19.30'da. mart ayı boyunca ise hafta
sonlan sergilenecek.
SELIM TURAN
R E S İ M S E R G I S İ
16 Ş U B A T - 9 M A R T 1 9 9 6
UPIKREDİ
SANAT GALERİSİ
Inönü Caddesı 73 Cc-yolagzı OIO'O 4dana
TelefOT [CH2, 251 82 12
YAPI - KREDi