Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
1 2 ARALIK 1996 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KÜLTÜR
* Sanatta Kirlilik' konulu panelde medyanm sanatçıyla eşdeğerde sorumluluk taşıması gerektiği vurgulandı
4
Sanaü kirletene karşı yaptmm yok'
15
KüiturServisi-fstanbuI Büyük-
şehirBelediyesi ŞehirTiyatroIan
tarafîndan Harbiye Muhsin Ertuğ-
rul Cep Sahnesf nde düzenlenen
bir panelle "Sanatta Kirüük' konu-
s u tartısıldı. Panele oyuncu Zihni
Göktav. ressam Bedri Baykam.
eleştırnen Seçkin Sehi Cüızoğlu.
medya \e televizyon yazarı AIi
Hakan \e şair İrfan Çifçi konu:,-
macı olarak katıldıJar. Ellı kişılik
bir izlev ıci kitlesinin katıldığı pa-
nel. iki buçuk saar sürdü.
Farklı bakışaçılanndan sanatta
kîrlenrpevi değerlendiren sanatçı-
lar. de\letin sanata \e sanatçıya
gereker önemi vermemesı ve bı-
linçli olarak beğenininaşağıyaçe-
kîlmesinin yanlışlığınm yanı sıra.
sânat izleyicilerinin de kötü ya-
pitlara karşı tepkılerini gösterme-
leri gerektıği konusunda hemfi-
kirdiîer.
Sanatta kirlilığı. sanatın özün-
de varolması gereken kalitevi kay-
betmesi olarak yorumlayan Seç-
kın Sehi Cılızoğlu. özünde >er
alan arz-talep ilışkisi nedeniyle
sanatın tıcari biryapıya sahip ol-
duğunu. kalıte talebi olmayınca
at"z edenlerin de kalıteli bir şey ler
arklı bakış
açılanndan sanatta
kirlenmeyi değerlendiren
sanatçılar, devletin sanata
ve sanatçıya gereken
önemi vermemesi ve
bilinçli olarak beğeninin
aşağıya çekilmesinin
yanlışlığının yanı sıra
sanat izleyicilerinin de
kötü yapıtlara karşı
tepkilerini göstermeleri
gerektiği konusunda
birleştiler.
sunmaktan keyif almadıklarını
söyledi. Klişelerden medetuman
televizyon dizilerininveözeltıyat-
rolann kitlelerin nabzına göre şer-
bet \ererek halka politık olaylann
ciddnetini unutturduklannı savu-
nan Cılızoğlu. bu tutumun neredey-
se kasülı bir hal aldığını \ urgula-
dı. Cılızoğlu aynea. medvanın sa-
natta kjrlıliğe zemın hazırladığın-
dan ve editörlenn sanat \e maga-
zın av nmınj bilmediklerinden va-
Panele A. Hakan, B. Bavkam, S. Sehi, I. Çifçi ve Z. Göktay katıldılar. (Fotoğraf: KADER TUGLA)
kınarak "Medya, sanatçryla eşde-
ğerde sorumluluk taşımaJıdır' de-
di. Panelde ikinci konuşmacı. ba-
şarılı medya eleştirileriyle dikkat
çeken. sinema yazan Ali Hakan.
medya-basnı- sanat üçgeninin bir
kültürendüstnsi yaratarak toplum
yaşamımızı kırlettiğini dü^iindü-
ğünü belirtti.
ŞehırTiyatrolan'nayıliannı ver-
miş bir oyuncu olarak söz alan
Zihni Göktav. Türk tivatrosunun
Batı kadar gelişmemesinin nede-
ninin izleyiciler arasındaki fark
olduğunu söyleyerek 'BatTda iz-
le\ ici. \ umurta \edomatesle gider
ti\ atro\a. Bi/imkilerse her zaman
alkışlariar" dedi. Göktay, Eski Yu-
nan'da üç vüzbin koltuk varken bu-
gün Türkiyesi'nde toplam koltuk
sayısı otuz bini geçmedigini de
anımsattı. Halkevlennın ve Köy
Enstitülennin kapatılmasının Türk
sanat yaşamtna bü> ük darbe indir-
digini vurgulayan Göktay, devlet
tarafîndan tiyatrolarda istihdam
yaratılmamasından ve oyuncula-
nn geçim sıkıntısı nedeniyle ka-
litesiz televizyon dizilennde oyna-
mak zorunda kalmalanndan ya-
kınarak "İ'lkemizde ne yazık ki
çevrevi kirletene, Boğaz'ı kirlete-
ne karşı yaptırım olmadığı gibi ne
>a/ık ki sanatı kirletene karşı da
bir yaptınm yok" dedı.
Şair Irfan Çifçi. siyasal \e kül-
türel etkinliklerde asgari limitin
çok' aşağıda olmasından ötürü in-
sanlann doğru düzgün dü^üneme-
diklerini belirtti. Son konuşmacı
olarak söz alan ressam Bedn Bay-
kam. Türk sanat yaşamında süre-
gelen bayağılığın. ciddi \e standar-
dı yüksek ürünlerle dengelenme-
diğini. bunun da toplumda yoz-
laşmayayol açtını söyleyerek için-
de bulunduğumuz kültürü 'fastfo-
od kültürii'olarak tanımladı. Sa-
natçılann da kolay beğeni tuzağı-
na çok düştüklerini ve birbirleri-
ni kolay körülediklerini söyleyen
Bavkam, "Dedikodulannçoküre-
diği bir toplumda. sanatçılar bu
tutumlarnla birbirlerini yıprat-
makla kalmayarak toplumun sa-
natçıya bakışını da yıpramorlar"
dedi. Sanatçının kendine uygula-
dığı sansürün. dev let sansüründen
daha körü olduğunu v e bunun as-
lında toplumu sansüretmek anla-
mına geldığini savunan Baykam
"Bu nedenlesanatın \e sanatçının
muhalif. olayların üstiine giden,
idealist yapısı kavboluvor \e onun
yerine kendini düzene satan bir
sanatçı profıli ortaya çıkıyor" de-
di.
jLJzakdoğu'nun gerçekleri...G Ö N l L DÖNMEZ-COLIN
-+
' Mareos yıllarında Manila kosko-
cfı bir batakhaneydi. Yoksul kırsal
bölgelerden kentin albenısıne koşan
gençler. arka sokaklann karanlıkla-
rinda kısa zamanda tüm umudunu
y'itirir. seks ticareti ile uyuşturucu
rnafyası arasında eriy ip giderdi.
Toplumsal içerikli sanat yapıtlany -
la ülkenin acıklı durumunu yansıtmak
isteyen yazarlann. yönetmenlenn elı
kolu sansürle bağlanmı^tı. Tek çıkar
yol, ivedi konulan. melodram öykü-
İerin seks ağırlıklı maskesi altına gız-
lemekti. Filipin sinemasının en üstün
sanatçılanndan. 1991 yılındabirara-
ba kazasında yaşamını noktalayan
LinoBrocka.ülkedışında bileenaz
Brocka kadar »anatını kanıtlamış
Nick Deocampo hep bu rüre ,~>oy un-
du.
Van belgesel yaklaşım
Örneğin Brocka'nın. çıplak dans
ederek geçimini sağlayan delikanlı-
ların dramını yansıtan "MaçoDans-
çı"yapıtı ıleon altısında seks göste-
rderı içın sahneye çıkan gençlerin
S8**"pye\döygusallıga uyamp ardın-
dan nasıi umutsuzluga. uvuştumcu-
y a yenildiğıni sergıleyen "Özd Dans-
çı" (Marcos'un son yıllarında çekı-
len bu filnı, diktator tarafîndan ya-
saklanmışiı). bu türün en başanlı iki
örneğidir.
İstanbul ve Ankara'da düzenlenen
lluslararası Lzakdoğu Film Festi-
vali kapsamında izleyici ile buluşan
-Gece>ansı DansçüarTnda (1994)
yönetmen MelChionglo,Brocka"nın
izinden gidiyor. Gerçek bir olaydan
esınlenen bu öyküde üç genç. Mani-
la"nın e^cınsel barlarında "Maço
Dansçı" olarak çalışıyor. En büyük-
leri Joel. yedi y ıldır sürdüriiy or bu işi.
Şimdi 23 yaşında. ama gençlik çok-
tan geride kalmış. Kansı. çocuğu ve
es.cinsel sevgilisi arasında yitip giden
biryaşam.
Ortanca. sözcüğün tam anlamıyla
sokakta yaşıyor: Araba hırsrzlığı. eş-
cinsel barlarda erotık dans. ten tica-
reti; neçıkarsabahrma! Filminodak
noktası en küçük oğlan Sonny Seks
pazarlannın bataklıklanna gömülen
Sonny "ninacımasızevrenini.ızleyı-
ci onun açısından gözlemliyor. "*.\!a-
nila'da eşcinsel >aşamın ekonomik
durumun >arattığı genç erkek tahi-
şe pazan ile iç içe" olduğunu söv le-
yen yönetmen, gerçekleri yansıtabil-
mek için yan belge^el btr yakîaşfm
seçtiğini vurguluyor.
Asya dışjnda pek az sesini duyu-
ran Filipin sinema endüstrisi. ger-
çekte dünyada üçüncü; y ılda 120 film
yapıh)or. Valnız rüm endüstri maf-
yadenetimi altında. Her^eyemafya
karar veriyor. Sözün kısası Fılipin-
lerde kaç hükümet değişirse deği>-
dur. "Kızkardeşler" adlı filnıın vö-
neticısi ChatrichalermVukalönem-
li bir yönetmen olınasının yanı sıra.
Prens Anusocn MongkongaPın da en
büyük oğlu. ".\ilemizin yetmiş yılık
birfilmgeleneği\ardır''di\ordu Prenb
Yukol. Rotterdam Film Festivali M-
rasındaki görü^memizde; "Babam,
amcam, kiam, danıadım hep bu işle
uğraşır. Son ttlminıin vapııncısı ise
kanm."
~Kızkardeşler" filminin. Tayland
J^s'mo Brocka'nın izinden gidiyor yönetmen Mel Chionglo.
Filipin sinema endüstrisi mafya denetimi altında. İkinci ilginç
film, sinemanın kraliyet ailesinin tutkusu olduğu Tayland"dan.
Chatrichalerm \ukal, "Kızkardeşler"de belgelerden
yararlanarak uyuşturucu bağımlılığını konu alıyor.
sin. Mareos tan bu yana çok az şey
degışmİ!) gibi.
Programda ikinci ilginç film Tay-
land "dan geiiyor. Yüzy ıla yakın geç-
mişi olan Tayland sinema>ı. çok az
tanmtr ülke dı^ında. Diğer Mekong
Deltası ülkelerinde olduğu gibi (ör-
neğin Karnboçya'nın en önemli -da-
ha doğrusu tek- yönetmeni Kral No-
rodom Sihanouk'tur) Tayland'da da
film snatı kralivet ailesinin tutkusu-
deyince aklımıza gelen seks ticareti
ilehiçbirilgisi vok. Bu filmdeki genç
kızlar orta direk ailelerden geiiyor.
Yalnız çok önemli bir soam \ar or-
tada: Uyuşturucu bağımlılığı. Kimi
arkadaş özendirmesıyle. kimi ana
baba ilgisizliğine bir tepkı olarak
uyuşturucu kapanına düşen liselı
genç kızlan anlatan bu film ıçin yö-
netmen tam bir vıl boyu belge top-
lamış. Sonra bu belgelen bilgisava-
2. Uluslararası
Lzakdoğu
Film
Festi\ali'nde
gösterilen Mel
Chionglo'nun
~Gecevansı
Dansçıları"
gerçek bir
olaydan
esinlenmiş.
Vönetmen
"Manila'da
eşcinsel
laşamın
ekonomik
durumun
varattığı genç
erkek fahişe
pazan ile iç
içe" olduğunu
sövlüvor.
ra yüklemiş ve ("Random Access"
yoluyla) yalnız birkaç öykü üzerin-
de gelişırken çocukların yanıstraai-
lelenn de görüşâ#}3nfn «e^i'ı BfrlU-'
latım yaratmi!}. "Amerika'da uyuştu-
rucu bağımlılığının orta direkçocuk-
lar arasında >aygın olduğu bilinir.
Oysa Asya'da yalnızca fakirlerin so-
runları olduğu sanılıyor. Gerçekte or-
ta direğin bir alay sorunu \ar" diyor
Prens Yukal. "Filmdeki aileler'kötü
aile" değil. Çocuklan için ellerinden
geleni yapmaya çalışıyorlar. \alnız
yöntemleri bugünün çocuklannca
onaylanmıyor. Bu film ile kimse>iyar-
gılamaya çalışmadım. Bir \ıl bovu
gözlemlediğim gerçekleri taraf tut-
madan vermey i amaçladım. Bu süre
boy unea bağımlı çocukJaria her gün
iç içe> dik. Beni bir baba gibi görme-
ye başlamışlardı. Kşim doktora götü-
riiyor, ben bazen iıapisten çıkarabil-
mek için cezalannı ödüyordum. Chun-
cular da dcvamlı olarak onlan ya-
kından izlediler. Hastanelere, hapis-
hanelere girip çıkhlar. Sonuç olarak
film, gençleri çok etkiledi. Tayland
film tarihindegişelerinde en çok işya-
pan film oldu."
Prens Chatrichalerm Yukal şim-
dılerde AIDS hastası ondört yaşın-
da bir kızın son günlerini konu alan
bir filmin çalışmalarını sürdürüyor.
İtalyanın en önemli onur ödülü
YektaKarave
Nazan Olçer'e
'LiyakatNişanı'
Kültür Servisi - İtalyan
hükümetı. İstanbul Devlet
Opera ve Balesi Genel
Müdürü ve Genel Sanat
Yönetmeni Yekta kara ile
Türk Islam Eserlen
Müzesi Müdürü Dr.
Nazan Olçer'i. "sanatve
kültürün gelişimine
yaptıklan katkılardan
dolavı' 'Liyakat Nişanı' ile
ödüllendirdi. Ödül töreni
cumagünüsaat 19.00'da
İstanbul İtalyan
Konsolosluğu'nda
gerçekleştirilecek.
Türkiye ve ftalya'nın
kültür ve sanat alanındaki
işbirlıği çalışmalanna
^ağladjğı katkılann yary,
sıra yönetmen olarak
yurtiçi ve yurtdışında
sahnelediği pek çok
İtalyan operasında elde
ertıği başan nedeniyle
Yekta Kanfya ve Akdeniz
ülkelerinin ortak tarihsel
mirasının gün ışığına
kavuşturulması
yönündeki girişimleri ve
bılimsel çalışmalan
nedeniyle Italya'nın en
yüksek onur nişanı olarak
bilinen •Cevaliere
dell'Ordine al Merito'
unvanı verildi.
Türkiye "de sanat
y aşamına î 977 yılında
Devlet Opcra \e
Balesı'nde başlayan.
1980'den bu yana Isianbul
Devlet Opera ve
Balesi'nde solıst sanatçı.
rejisör ve başdramaturg
olarak çalışan Kara. 1992
y ılından bu yana İstanbul
Dev let Opera ve Balesi
Müdür ve Genel Sanat
Yönetmenliöi'ni ve
80'lerin ünlü soft rock grubu 'Ne Kadar Zaman Geçti' adlı yeni albümünü bitirmekle meşgul
Hardal 15 yıl sonra rock'a dönüyor
CU.MHL'R CANBAZOĞLU
Seksenlerın başmda
yayımladıklan iki rock
alb'ümüyle dikkat çeken Hardal
da dönenler kervanına katıldı.
Eski kadrodan yalnız Cahit
Kukul'un yer aldığı yeni
Hardal'ın geçmişle bağlantısı
sürüyor: yine merkez Rami
semti. yine Batı normlannda
Türkçe rock.
Hardal'ın kökleri '60'lann
ortasına kadar gidiyor. O
dönemde Rami'ye
Yugoslavya'dan göç etmiş
gençler Siyah Gölgeler adlı.
Beatles benzeri bir grup
kuruvorlarve 1966'da
Bbstancfda düzenlenen amatör
orkestralar yanşmasında birinci
oluyorlar. Bir süre sonra gruptan
gitarcı Cahit Kukul ile basçı
Aydın Şencan. Siyah Gölgeler
olarak Erkin Koray'la tumeye
gidivor. Dönüşte grup dağılıvor
ve bu ikıli Yeraltı Dörtliisü'nde
Koray'la çalışmaya dev anı
ediyor.
Seksenlerin başına gehniyor.
Cahit Kukul. Aydın Şencan ve
davulcu Sedat Avcı grup
oluşrurmaya karar veriyor. Aydın
Şencan'ın akrabası Şükrü Viiksel
de aruba alınıyor ve isim olarak
Hardal'da karar kılınıyor. Türkçe
anlamından çok içinde Ingılızce
sert anlamına gelen hard
kelimesinin bulunması hoşlanna
aidivor.
Hemen provalara başlanıyor v e
Nasd Ne Zaman adlı ilk
uzunçalar çıkıyor. Arabeskin
hızla tüm kaleleri ele geçirdıği
bir dönemde bu Türkçe soft rock
albüm beğeniyle karşılanıyor.
1981 de ikinci albüm Nereden
N'ereye geiiyor.
Hardal. IzzetÖz"ün Teleskop
programına çıktıktan ve bir de
üniversite konseri yaptıktan
sonra dağıîıyor; Aydın Şencan
Kanada'ya yerleşiyor. Şükrü
Yüksel öğrenim için ABD've
gidiyor. Cahit Kukul'la Sedat
Avcı da kopuyor.
Ancak Rami'dekı rock grubu.
semtlerinden çıkıp Türkiye'ye
seslenen Hardal 'ı unutmuyor.
Semtteki Tantana Kafe
çevresinde büyüyen bir alt rockçı
kuşağı da ağabeylerinin
yolundan gidiyor. Hardal'ın
biner tane basılan
uzunçalarlannın korsan kasetleri
orada burada satılıyor ve grubun
hayran kitlesi gizliden gizliye
büyüyor. gençler bir zaman
ağabeylerinin dinlediği Hardal'la
tanışıyor.
Bu arada çeşitlı lokallerde müzık
yaparak hayatını kazanan Cahit
Kukul 1992 yılında yine
RamiliAdem Altındilek le
provalara başlıyor. Ancak rock
vüksek volümlü bir müzık
• Hardarın amacı
sokaktaki adamın
dünyasını Batı
normlannda Türkçe
rock yaparak geniş
kitlelere aktarmak. Bir
de 29 Ekim'de Rami'de
geniş kapsamlı bir rock
festivaliyle Cumhuriyet
Bayramf na değişik bir
anlam katmak
istiyorlar ye diğer
gruplardan destek
bekliyorlar.
olduğundan prova için uygun
yeri bulamıyorlar ve suntadan
yapılmış stüdvoda bu mn
olmavacağına karar verip
hayallen ertelıvorlar.
Kukul. genç kuşağın Hardal'ın
parçalarını daha kaliteli
dinleyebilmelerı için Hades
Müzik'le anlaşılıvor ve iki
uzunçalardan alınan on parça
Seçmeler adıyla piyasaya
sürülüyor...
Nihayet Kukul yeniden Rami'ye
taşımyorve Rami spor
kulübünün verdiğı yerde
stüdyolarını kendileri inşa edip
Hardal adıyla provalara
geçiyorlar. Gruba semtten genç
dav ulcu Rüchan Bavtar ile basçı
Kenan.Misket alınıyor. Sekizay
prova yaptıktan sonra stüdyoya
giriyorlar ve kendi olanaklanyla
yeni albümleri Ne Kadar Zaman
Geçti'nin kayıtlarına
başlıyorlar...
Hardal şu anda yeni albüme son
rötuşları vermekle meşgul;
bundan sonra şirketlerle
görüşecekler ve iki ay içinde Ne
Kadar Zaman Geçti'v i
çıkaracaklar. Albümde
düzenlemeleri Erkin Korav'ın
yeğeni Tayla Koray'ın yaptığı
Cahit Kukul'un AdalaraGidelim
Ayşe. Limoni Şarkı, Ne kadar
Zaman Geçti, Meteorlar. Başka
Bir Sabah, Doksan Altmış
Doksan: Adem Altındilek in
Dinle Arkadaş, Kırnıı/ı
Dudaklar, Çılgın;Şükrü
^'üksel'ın Zor ve Gece Vakti adlı
besteleri yer alacak.
Grupta şu anda parçaları
Altındirek ile Kukul söylüyor
ama güçlü sesli. dinamik genç
bir şarkıcı arayışını
sürdürü>orlar.
Hardal'ın amacı sokaktaki
adamın dünyasını Batı
normlannda Türkçe rock
yaparak geniş kitlelere aktarmak.
Bir de 29 Ekim'de Rami'de geniş
kapsamlı bir rock festivaliyle
Cumhuriyet Bayramf na değışık
bir anlam katmak istiyorlar ve
diğer gruplardan destek
bekliyorlar. Yerli rocka hoşgeldin
Hardal.
Nazan Ölçer
Mımar Sinan Üniversitesi
Dev iet
Konsenatuvan'nda
öğretim üyeliği
görevlerini sürdürüyor.
Başta ABD. Almanya.
Bulgaristan gibi ülkeler
olmak üzere yurtdışında
pek çok opera sahneye
koyan ve Türkiye'nin ilk
kadın opera rejisörü olan
Kara. daha önce de
'Cumhurbaşkanlığı
Büyük Kültür ve Sanat
Ödülü' ile "Külrür
Bakanlığı En Başanlı
Opera Yönetmeni
Ödülü'ne değer
görülmüştü.
Türk Islam Eserleri
Müzesi'ndeki
çalışmalanna 1972 yılında
başlayan \e 1978'den bu
yana müze müdürlüğünü
yürüten Dr Nazan Olçer.
daha önce Fransa Külrür
Bakanlığf nca 'Şövahe
Nişanı'. Federal Almanya
Cumhurbaşkanı tarafındn
"En\üksekLikayat
Madalyası" ve Polonya
Cumhurbaşkanı
tarafîndan 'Beyaz Kartal'
ni^anıvla ödüllendınldı.
1989 yılında da Türkiye
Cumhuriyeti Kültür
Bakanlığı'nca "Yılın
Müzecisi Ödülü'ne değer
görüldü.
1972 yılında kazandığı
sınavla İstanbul Türk ve
İslam Eserleri Müzesi'nde
çalışmaya başlayan Ölçer.
müzenin etnografya
bölümünü kurdu; TRT.
İstanbul Üniversitesi Film
Merkezi, V'iyana ve
Göttingen Bilimsel Film
Arşivi'ne belgeseller
hazırladı. 1978 yılında
Türk ve İslam Eserleri
Müzesi'nin müdürlüğüne
getirilen Ölçer'in
yönetimı sırasında
"Anadolu .Vîedeniyetleri
Sergisi' (1983)
gerçekleştirüdi. Müze.
1984 yılında Avrupa
Konseyi'nin 'Yılın
Müzesi' ödülünü aldı.
Aynca. çocuk ve gençlere
yönelik çalışmalan
nedeniyle müze. 1986
yıhnda'UNESCO Ödülü
ve Takdir Beratı ile
ödüllendirildi.
ODAK NOKTASI
AHMET CEM4L
Bir Nehir-Roman Gibi
Yaşamak...
Insanoğlunun önünde iki yol vardır kendi yaşa-
mını kurgulamak için: Her şeyi sıradan bir kısa öy-
künün ya da birgazete haberinin sınırlanmışlığıyla
yaşamak. veya yaşamı bir nehir-romanın engin akı-
şının boyutları içerisinde görebilmek...
Somut uygulama hedefleri içerisine sıkıştırılma-
mış öğrenme ve bilgi tiryakiliği. ikinci yolu, yani bir
nehir-roman gibi yaşamayı seçmekle eşanlamlıdır.
Elbet belli bir süreyle sınırlı. ama o süre içerisinde
her anından sonsuzluğa bir köprü uzatılması insa-
nın elinde olan yaşam, yoğunluğunu günlük olay-
ların anaforunda yitirdiğı ölçüde tekdüzeleşir ve
neredeyse salt doldurulması gereken bir 'vade'
olup çıkar. Kadercilik, başka deyışle 'Böylegelmiş,
böyle gider' düşüncesi, sıradanlığa yargılı kılınmış
yaşamlann temel belirieyicisıdir. Böyle biryaşam an-
layışı çerçevesinde, bugüne kadar böyle olan ne
varsa. bütün yarınlarda da öyle olmak zorundadır
ve her 'adam', 'küçükadam'hğı daha bilincine ka-
vuştuğu andan başlayarak başkası düşünülemez
bir kimlik niteliğiyle benimsemiştir.
'Yaşıyorum' derken tek yapılan, yaşamı doğal
süresi içersinde sonsuzluğa uzanan köprülerle zen-
ginleştirmek, geçmişin insan değerlerini gelecek-
tekiler için daha gür kaynaklara dönüştürmek ye-
rine, ancak bir gazete haberinden ötekıne sıçrama-
ya yetecek kadar kısa adımlar atmak ise eğer, o za-
man bunu 'ömür tüketmek' dıye adlandırmak. en
doğru nitelendirme olur.
insanoğlunun ölümlülüğüne başkaldıran Gılga-
mış'ın soylu isyanı, gerçekte tartışılması olanaksız
doğal son olan ölüme değil. fakat ölümlü bir yaşam-
da ölümü önemsiz kılacak çabaları harcamaktan
yana yetersız kalan insana yönehkti. Çünkü ölüme
karşı koymanın en etkili yolu, yaşayan insanın za-
manı geldiğinde ölümün karşısma elden düşme
değil, fakat bütünüyle kendi kurgusunun ürünü bir
yaşamı çıkartabılmesidir; ancak dünyada sonradan
başkalannın izlenmeye değer bulacakları. izledik-
çe de kendi yaşamlarının daha bir anlam kazandı-
ğına tanık olacaklan izler bırakamadan, böyle bir
hedef uğruna hiç çaba harcamadan çekip gıden-
lerdir ki, gerçek anîamda ölüme yenik düşmüş sa-
yılırlar.
Ölümle noktalanması doğal bir yaşamda ölüme
yenik düşmeksizin ölmek, işte bu nedenle yaşamı-
nı hep bir nehir-roman gibi kurgulayabılmiş olmak-
la eşanlamlıdır. Bir nehir-roman, olaylardan yana her
zaman zengindir; ama romanın zamanı hiçbir olay-
la tükenmez. En güçlü gibi gözüken günlük olay-
lar bile, sonsuza uzanıp giden bir arka planın yan-
sımaları karşısında sonunda sıradanlaşır: öyle ki, as-
lında her şey. romanın son sayfasından sonra da
devam eder gibidir...
Ve gerçekten de devam eder. Roman, ölümle
noktalanan bir yaşamın doğailığıyla, bir yerde son
noktasına varmıştır; ama kişiler, her okurla birlikte
yeni bir yaşamın öznelerı olup, birbirinden çok fark-
lı yazgılan şu ya da bu biçimde etkilemeyi. her okur-
da düşünülmeye ve izlenmeye değer yeni izler bı-
rakmayı sürdürürler.
Bütün sorun, insanın kendi yaşamına nasıl bak-
•tığidır. ». ...
Yaşamlarını gazete haberlerinin kısa ömürlülüğü-
ne sığdınlmış tek tek günlerın birbirine eklenmesi
olarak görmeye ahşanlar. gazeteler günün birinde
herhangi bir nedenle çıkmadığında bir çöle düşmüş
gibi olurlar. Aklını yitirmek ya da türlü bunalımların
pençesinde, her yannın umarsızlığıyla intihara sü-
rüklenmek, böyleleri için düşünülebilecek en do-
ğal sondur.
Nehir-romanların akışıyla yaşama yüreklilığini
gösterebilmiş olanlara gelınce, onlar, hem bugün-
lerinin, hem de fizik varlıklarıyla içinde yer alama-
yacakiarı bütün yannların sahipleridir. Onlar için
ömür. günlerin ölçü biriminden bağımlı bir tüketi-
min nesnesi değil, varlığını bedenin tükenişinden
sonra da hep duyumsatacak bir üretimin kaynağı-
dır.
Genç kuşaklarını nehir-romanların sonsuzluğu
yerine günlerin boğucu, kimi zaman da kirleten sı-
radanlığı ve maddenin kalıcılıktan yoksunluğuyla örü-
lü atmosferlerde yetiştiren. onlara bugüne kadar böy-
le olagelmiş hiçbir şeyin bundan sonra da öyle ol-
ması gerekmediği inancını aşılayamayan toplum-
lar. hiçbir yarına umut bağlayamazlar...
TineHişt'
• Külrür Servisi-Ikı avda bir vavımlanan kültür sanat
dergısı 'Yine Hişt'ın aralık sayısı vıne zengın bir ıçenkle
okur karşısında. Dergıde. "Değınnıeler' başlıklı vazısıvla
şıirlerıvle Mustafa Alagöz. Belma Llutas. Burçak Özüdil.
"Şaınn Kanı" adlı denemesiyle Cengız "»'avlalı. Sedat
Sarıbudak. Avhan Bozkun. Saıt Faık üzerine övküsü
"Yalnız Adam' ıle Ahmet Ümıt. "Cagcı! Bronte'ler"
başlıklı kuımaca öyküsüvle Serpıl Durak. •Kım Bilebılır
Olmayanın Gerçek Olmadığınr adlı övkü^üvle Başak
Çakır. "Kuş Ev leri' başlıklı kısa anlatısıv la Zahıde
Ûzümçeker ve şıırleriyle Erdoğan Ekıner. Özgür Özmen.
Savaş Çehk. Adıl Izci. Ramazan Macıt. Gabnella Mistral.
SerdarGüney. Nilay Özer. Aydın Lfuk Yücel \e Metın
Karadağ yer alıyor.
"Korku, Sevgi, Savaş..." sergisi
Pimapen Kültiipevi'nde
• Kültür Senisi-"Korku. Sevgı. Savaş..." konulu karma
çocuk sergisi 12 aralıkta aynı konuda verılecek
göstenlerle Pimapen Kültürevi'nde açılacak. 26 aralık
tarihme kadar süreeek olan sergıve. flkı Cocuk Kulübii.
Mırmır Cocukev i ve Yeni Levent Cocuk Kulübü katılıyor.
Körfez Savaşı. "Dünya Apartmanlannda Ya^anıvor".
Savaş 'İki Yüzlü" bir adam oluvor ve "Banşsız"da
olamıyor. Sevgı'de. kalpler hep dı>an fışkınyor ama
kıskançlık da çok. '"Vehbi Koç'un çaiınan cesedı" ise
çocukların gözünde korkunun nedenı. Sergıve katılan
çocuklar ışte bu sözlerle tanımlıvorlar sergılennı.
'Kadınlar ne istiyop?'
I Kültür Senisi - Carousel Alışvenş Merkezi'nın
Carousel Sövleşılen başlığı altında başlattığı etkınlikler
kapsamında. 16 aralık pazar günü saat 16.00'da gazetecı-
yazar Seda Güier. ""Kadınlar"Ne İstıyor" başlıklı bir
sövleşi gerçekleştırecek. Günlük gazete vazılarının yanı
sıra, bu _\ıi _\avımlanan "Erkekte Kadın Korkusu"
kıtabında. femınızm. ıffet. tacız. evlılık, boşanma. kadın.
sıyaset \e cınsellık konulanna farklı bir vorum getiren
Güler. avrıca "Neden Kadın Haklan". ""Kadın-Erkek
E^itlığı" ve "Evde ve Ev Dı^ında Kadın" üstüne
görü^îerını aktararak konuklaria söhbet edecek.
Okumuşoğlu Urart Sanat Galerisi'nde
• Kültür Servisi-Ressam Argun Okumuşoğlu'nun
yedincı kişisel sergisi 12 aralık-1 7 ocak tarıhlen arasında
Urart Sanat Galerisi'nde görülebılecek. Sanatçı.
geleneksel kompozısyon kaygısı duvmadan kımı 7aman
klasık pentür. kımı zaman ıllüstrabvon teknığı ıle figüratıf
veya non-fıgüratıf degışik elemanları tuvalınde açtığı
ekranlara yerleştıriyor. Sanatçının resmını oluşturan
elemanlargündelik hayattan veya resım tarıhınden
getırılerek sankı kolaj görselliğinde yeniden düzenleniyor.