05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 ARALIK 1996 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 ALLECRO EVL\1LYASOGLU Vlüziğe Altm Onıır Madalyası DÜŞÜNCEYE SAYGI .Ankara'da Se\cia Cenap And Müzik Vakfı. her yıl 6 aralık gü- nü geleneksel bırödül \enr. Buöy- le sıradan bır metal nişan. kâğıt dip- loma filan değil. gerçek bir altın madalyadır. Adı da "Altın Onur Madahası." Madalyayı Cumhur- başkanı ya da onu tenısil edecek düzeydeki kışi sunar. Seçilen sa- natçının özgeçmişinı. toplumdaki değenni Dr. ErdoğanOkya> anla- tır. Vakıf Genel Başkanı Slehmet Başman.geleneksel konusmasını yapar. Ankara'nın seçkın. aydtn çe\ resi çağnlıdır bu törene. Bu > ü Idil Biret\e Suna Kan'a sunulan altın madalya. önceki y ıllarda Ce- \at Memduh AJtar gıbı bır araş- tırmacıva. Sajgın. Erkin. Akses. Usmanbaş, Re\ gıbı bestecılere ve LevlaGencer gıbı bıryorumcuya verilmiştı. Türkiye'nin yetiştirdi- ği kaJburüstü sanatçılardan bırde- met. Bu tür unvan \eren kuramlann ikı ciddi sorunu \ardır. Bırincisi dü- ze>den ödün vermemek. ikincısı siireklılıği sağlamak. Ömeğın Dev- let Sanatçılığı ya da daha sonra tesis edilen Dev let Solistliği gibi unvanlannölçütlen. hersefennde yeniden ele aiındığından. ne bel- li zaman aralıkları içinde sürekli- liklen. ne de bellı düzey tutabil- melen sağlandı. Bu umanlargi- derekkimlikdeğıştırdıler. uygarbir jün yerine kişisel kararlarla venl- meye başlandı. Böv lece zamanın- da yurtdışında Türkiye'yi başa- nyla temsil etmış. Anadolu'nun dört biryanında kla.sik miiziğı ça- lan, nıce olanaksızlıklara karşın ılk kez halka dünva külrürünü su- • Ankara'da Sevda Cenap And Müzik Vakfı'nın her yıl 6 aralık günü verdiği geleneksel ödül. bu yıl İdil Biret ve Suna Kan'a sunuldu.ldil Biret ve Suna Kan adına çıkarılan 6660 sayılı "Harika Çocuk' Yasası'ndan sonra yine bu iki sanatçının birlikte 1996 Altın Onur Madalyası almalan tarihi bir olay. Bir başka tarihi olay da ödül töreninde. Kan ve Biret'in bir arada çaldıkları Beethoven'in Ilkbahar Sonatı oldu. Yaşamlannda ilk kez ikili olarak çalan sanatçılarımızın bu dinletisini uzun zaman unutamavacağız. İdil Biret\eSuna Kan kurdukları karşılıklısö>leşi>lemü/ik tarihimizebirkaçsatırdahaeklediler.(Fotoğraf: LGUR GÜNYÜZ) nan vorumculanmızla belkı de tu- ristik gezı dışında hiç y urtdişına git- memiş. radyonun televızyonun aracılığı ıle şöhret olmuş yorum- cular aynı kefeye kondu. Se\da Cenap And Vakfi, şimdilik düzey - denödün vermediği gıbi birgele- nek halıni alan törenlenn süreklı- liğıni de sağlıyor. Konuyu. çağ- daş Türk müziğıne hiznıet veren kişilerlesınırlı tutuyorvegiderek ölmezlik kazanan bir madalya su- nuyoronlara. Bu sanatçılanmızın çoğu şimdiye dek içeride \e dışa- nda birçok ödül \e unvan almışki- şiler. Bir madalya daha onlara ne katar ki. Hiç ödülü olmayanlar. gözetilmeli diye düşünenlere, Le> - la Gencer'in bu konudaki coşku- sunuörnekgösterebiliriz. Gencer. Türkıye'de ilk kezbırcumhurbaş- kanından ödül aldığı gece, onca yıl- lık başanlann ardından yepyent bir heyecan yaşadığını belirtmiş- ti. Aynı sey herbiri ıçin geçerii. Ay- rıca bu madalyayı en üst düzeye verince. sonraki kuşaklar onlan örnek alnıav a özen üösterecek. bu Genç besteci Hasan Uçarsu'nun çağdaş yaklaşımı bize umut veriyor Besteyi yüreğinde duyan kişiAHMET SAY ANKARA - İlk bakışta tutarlı. özellik- lı bır program: Genç bestecimız Hasan (jçarsudan kısa bir orkestra yapıtı: yine genç bır besteci ve piyanistimiz Fazıl Sa> 'dan Saint-Saens konçertosu yorumu v e yineSaint-Saens'dan "orglu'"3. senfonı... Bağlantılarına bakılırsa ıki genç müzikçi- miz ile ikı Saint-Saens yapıtından olu^an, parlak bır program olarak gözüküy or Pe'k ' öyle olmadı: "Fazıl Say merakT ağırbas- tığı ıçin. Hasan Uçarsu'nun yapıtı konse- rııı başına yerleştirıldiğı halde "ara>a*" gıtti. Demek ki Eczacıbaşı Ulusal Beste Yarışması'ndabirincilık ödülünü kazanan "Çığlıklar. Anılar \e Küçük Bir Düş" ad- lı y apıtı. bu programa almak doğru değil- miş. Salonu ikı kat fazlasıy la dolduran ve birbasketbol maçındanyengiyleayrılaca- ğı beklentisi içinde bulunan coşkulu dın- Feyiciye "Lütfen sabredin, önce l çar- su'rıun \apıtınıdinleyin"denebılır mi? \anlışi bırölçüde gıdermey i amaçlaya- rak Uçarsu'nun yapıtına dönmek ıstiyo- rum: Bestecimiz duyarlıklı bir "tını usta- sı".Tınıy ı çok dengelı kullanmayı. v urgu- lamayı bilivor. Bunun için sağlam bıror- kestrasyon bılgisıne sahıp olmak gerek. Uçarsu bubınkim temeünde "form"kav- ray ışıııın bılinçii çağdaş diliy le iyi bir kom- pozitör düzey ındeydi. Rengim Gökmen yönetımindeki CSÖ'dan dmlediğim yapı- tın özetı bence budur. Denecektir ki "Bu özellikleri ta$ı\an yüzlercc çağdaş yapıt \aziWi." Ben de onu söy lüyorum: Bu y üz- İerce çağdaş yapıttan "biri"nı bestelemek az şey mi? Ovünmeliy iz. Günümüz dün- y asında su y a da bu alanda: felsefede. bi- X>czacıbaşı Ulusal Beste Yanşması'nda birincilik ödülünü kazanan 'Çığlıklar. Anılar ve Küçük Bir Düş" adlı yapıtını Hasan Uçarsu "bilinç'ten kaynaklanan yaratıcı güçle üretmiş. Besteciraiz duyarlıklı bir 'tını ustası". Bunun için sağlam bir orkestrasyon bilgisine sahip olmak gerek. Uçarsu bu birikim temelinde •fonrı' kavrayışının bilinçli çağdaş diliyle iyi bir kompozitör düzeyindeydi. limde. sanatta birkaç > üz yaratıdan birinı ortava ko> muş olmav ı küçümsersek "maf- >a toplumu*" adlı posanın içinde boğulu- ruz. Uçarsu'nun çağdaş vaklaşımı bize umut veriyor. Bakın. varatısını öncelikle be\ nınde ve vüreğınde duvan kı^idir bes- teci: bu iş kâğıt üzerinde partisvoıı hazır- iamak değildir. Seçıcıler kurulunda \er almıv ordum. ama aynı > arışma kapsamın- da oîduğu ıçin ben de karşıla^tırma \ap- maktan kaçınamıyorum: Bestecilik partis- von karalamak ol'saydı. ikincilik ödülünü alan Nejat Başeğmezler'i ve üçüncü olan Server Acim'ı göklere çıkarırdık. Bu ikı bestecınin son birkaç av da CSO'da seslen- dirilen yapıtları hakkında yargımı ısrarla soranlara sımdi açık vanıt: Başeğmez- ler'ın vapıtı "İ>ibirorkestralamaöde\i". Acim'inkı ise "kötübirödev"dır. Uçarsu bence •*bilinç"ten kaynaklanan yaratıcı güçle üretmış- bestesını. Ondan alıntıladı- ğım s.u cümle bir gösterge olabilir: "Ana- dolu ağıtlarının özeüiklc-ri olan uzun, > ine- lenen sesler üzerindekidalgalanmalan, çö- zümden kaçan gergin ses kı\ nmlanrn nıo- dern birses kümesinde kalın orkestra rvnk- leri>le so>utlama>a çalıştım." Uçarsu'va söv leyecek tek sözüm şu olabilir: Yinele- meler fazla. kompozisyon tombulca... Türkiye'nin aydınlık \üzü Oturup mektup v azabilirim oğluma: oy- sa bir müzik yazan olarak onu değerlen- dirmek benim ısjm değil. Konusu "müzik dışı" birkaç izlenim aktarabılirim: Şofor- ler Federasyonu Fazıl'a "şükran plaketi" verebılir: perşembe akşamı CSO'daki re- sitalinden sonra konser salonu önünde yüz kadar taksi beklıvordu: hepsi de iş alıp tîitti. Cuma ve cumartesi konserlerinde taksi sayacak halim yoktu. Fazıl'ın Anka- rada kaldığı birkaç gün içinde av rıca OD- TÜ veGazi Üniversıtesi'nde. Askerı Mı- zıkaOkulu'nda verdiği sövleşıli resitaller v üzünden Şotorler Federasvonu'nun pla- ketinc trafik ekıplen el kovabılır. Beberu- hı kadar bu çocuk aslında bir "müzik tan- keri"*.Önceki lıarta Nenezüella'da Mozart konçerto çaldı. saat t'arkı tanımayarak Fransa'ya geçip bu ülkede Montpeller Sc*rfötiftSrVe.'îtrası "yfa yedi• ktmsördeir oluşan bir turne vaptı; şimdi de Türkı- ve'de uğramadık ıskele. kent. kasaba, okul bırakmıvor. \emeden içmeden ve ara sı- ra uvukla>arak bu denlı enerjivi nereden buluvor anlamıyorum. Gittiği kentlerde hayırseverlerbuçocuğa birkaç kestaneşe- keri verse makbule geçer. Bu sabah altı- da firlav ıp İzmir'e uçtu: ıki günde dört re- Mtal... Pazar ve pazartesi Mersin'de. salı ve çarsamba Antakya'da. per^enıbe-cuma Bursada. Bunca ctkinliğin nasil gerçek- lestiğmi size sövlevevim: Mersin Filar- monı Derneği. Venezüella'nın başkenti Caracas'taki filarmonı örgüründen daha yü- reklı. daha candan. daha titız. Bursa Filar- monı Derneği'ni vakından tanıyorum: Sentbnık bır orkestra kurmanın esığine :eldı oıılar. Antakva'dakı vakfın duyarlı- fığı adından bellı: Zihın.sel "letersizÇocuk- ları ^etiştırme ve Koruma Vakfı Antakva Şubesi. Bu kentte. ba^ta Mustafa Kemal Universitesi olmak üzere 12 kuruluş. re- sital için el ele verıp katkıda bulunuvor. Ute Türkiye'nin aydınlık > üzü! Fazıl bu- na güvenıvor. Cumhuriyetin kaleleriyle kucaklaşmak ıçin kentten kente koşmayı görev bilivor. Evet. sadece görevini yapıyor... Başarıh bir Macbeth ve dorukta bir dinleti ÖNDER KÜTAHYALI İZ.MİR- Aralık ayında Ege'nın bolluk simgesi. bınlerce ınsanın yüzünü güldüren zeytındır. Bolluğun ıkıncı »ımgesinı sana- tın oluşturduğu ıse tartışmasız ortadadır. Songünierdelzmır'desürekli sanatyapılı- vor Ce konuşuluyor. Geçen haftaki müzik etkinlikleri. bunun mutlu bir kanıtıdır. Hafta. IZDOB'un Buca Azizler Kilise- sı'ndeki geleneksel dinletisıv le başladı. Ay- nca kurum. 7 aralık akşamındaki gala ile Verdi'nin Macbeth'ini bir kez daha göste- rime sundu. Rejisör Mehmet Ergüven. 1993 ternMİlennekıyasla>enilikçiyaklaşımlarser- giliyör v e opera Italyanca ovtıanıv or. Orkest- rayî Ercan \enal, korovu da Caner Ruhsel- man yönetıvor. Dekorlan Adnan Ongiin. kostü'mlerı Se\daAksakoğluhazırlamıs. Iz- lediğimız temsılde. ba^Iıca rollerı şu sanat- çılafpavlaşıyordu: Macbeth: StoianPopov, Lad\r Macbeth: A>se Tek VenaL Banquo. TevfikRodos, Macdutf: A\dın Lştuk,Mal- colm: Hüse\in Genç. Temsilin konuğu olan Bulgar Bariton Po- po\, ülkesinin dev let sanatçısıdır. 65 yaşı- na karşın sesi son derece güçlü. \erdi baş- ta gelmek üzere bürün İtalyan operalann- da uzman. Sanatçı. özellikle üçüncü perde- de dikkatı çekti. Avşe Tek Yenal'ın başarı- sındaki aâırlık nok'tası ise birinci perdenin ikinci sahnesıydi. Aynca T. Rodos ile A. Uş- tuk. güzel vorumlarıvla coşku yarattılar. Koronun ve orkestranın katkıları ise tem- silin ağırlığını arttırıyordu. Geçen haftanın ılgi çeken bır sanat ola- v ı da DEÜ Dev let Konser\ atuv an Orhan Bar- İas Salonu'nda yaşandı. Öğretim görev lisi Tolga Alpa>'ın oda müziği sınıfı. M. Ar- nold'un dıv ertımentosunu. C. Gounod'nun -Küçük Senfonisrsini. F. Taffanel'ın beş- lisinı ve J.Ha>dn"ın sekızlİMiıı ıçeren prog- raını suııdular. Toplulukta MehmetCan.Ağ- laç. İpek Sancar < flüt). Bihter Tuta>. Selçuk Akyol (obua).Aylin Ensoy, Vbnca Alpay (klarinet). Tolga Şenol, Erdoğan Turanlı Alevander Rudin. hem çaldı hem de orkestrav ı v önetti. • tZDSO'nın dinletisi geçen haftanın bombasıydı v e ötekıleri gölgede bıraktı. E)ınletinin solocusu. ünlü viyolonselci Alexander Rudin. orkestranın da şefiydi. Boccherini'nin G.482 si bemol majör konçertosunun özgün biçimini seslendirdi. Yorum, her yönden soluk kesiciydi. Haydn'ın Hob.7b:I do majör birinci \iyolonsel konçertosunda müziğin doruğundaydı. Şostakoviç'in op. 93 mi minör 10. senfonisinde hüznü ve aydınlığını başanyla vansıttı. (fagot) \e Mustafa Kurucu (korno) vardı. Konservatuvardadersveren İZDSOsanat- çı ları Özcan Gökerı kornoı ıle Eren Bilgen (kontrabas) öğrencılere yardımcı oldular. Konservatuvar aşamasındakı denev ınısiz- liğe \ e eldeki çalgılann eskilığine karşın epey güzel tınlayan ve iyi bir yorum sergileyen Topluluk coşkuvla alkışlandı. Kendılenn- den yeni etkınlikler beklivoruz. Bürün bunlar güzel: anıa İZDSO'nm din- letısı geçen haftanın bombasıvdı ve yuka- rıdakılerı gölgede bıraktı. Dınletının solo- cusu, ünlü vıvolonselci .\lexander Rudin, orkestranın da şefiydi. 17. Uluslararası Is- tanbul Festivali'nden başlayarak sık sık ül- kemize gelen. zaman zaman da yaz kursla- rı \apan"sanatçıyı vakından tanıyoruz. Ne ki onun v ivolonsel dışına taşan sanatçı ni- teliklerine ilk kez tanık olduk. Rudin. birkaç yıl önce Şostakov iç'ın v ı- yolonsel konçertosunu seslendirmek üze- re İzmir'e geldiğinde. aynı bestecınin piva- no konçertosunu da çalmak ıstemiş. tasa- rım gerçekleşememişti. İzlediğimiz dinle- tide. benzer bir uygulama vardı: sanatçı hem çaldı hem de orkestravı vönetti. 1960'ta Moskova'da doğnıuş olan Ru- din, müziğe Gnesin Enstitüsünde başladı. 12 yaşındayken. "Concertino Prag" adın- daki yarışmanm büyük ödülünü aldı. Üç yıl sonra Leipzig'deki Bach müzik yanşma- sına katıldı. Gençlık yıllannda. Floransa'da- ki Gaspar Cassado ve Moskova'da yapılan Çaykov ski vanşmalarında birinci oldu. Bun- lar yetmivormuş gibi yeniden Gnesin Ens- titüsü'ne giren Rudin. pıyano v e orkestra şef- liüi dallarında da başarıh biröğrenim vap- tı. Rudin önce L. Boccherini'nin G. 482 si bemol majör konçertosunu çaldı. Biz bu vapıtın Grützmacher'ın elınden çıkan dü- zenlemesini tanıvoruz. Rudin ise konçerto- nun özgün biçimini sesiendirdı. Yorum. her yönden soluk kesiciydi. Seslendirılen ikinci yapıt. J. Haydn'ın Hob. 7b: 1 do majör birinci v iyolonsel kon- çertosuv du. Burada sanatçı. müziğin doru- ğundaydı. Kısa cümlecikleri. dahası tek tek notalan bile müzik vapma amacıv la kullan- dı. Konçertonun son bölümü (allegro mol- to). kusursuz bır tekniğı iyi müziğin buv- ruğuna vermenın çarpıcı örneğı olması ba- kımından özellikle ilgi çekicivdi. Rudin. konçertolarına eşlik etmek üzere İZDSO'nun yaylı çalgılarından küçük bir oda orkestrası oluşturmuş. Sanatçılanmız. kendisini özenle ızlediler. Tını ve ses temiz- lıği iyiydi: birliktelik aksamadı. Dinletinin ikinci varısında Rudin. D. Şos- takov iç'in op. 93 mi minör 10. senfonisini seslendirdi. Yapıtın üçüncü ve dördüncü bölümlerinde besteci. kendı adını simgele- ven ve re. mi bemol. do. si notalanndan oluşan motifi sık sık kullanmaktadır. Ön- ceki bölümlerde de aynı motifin aktanm- lan duyuluyor. Böylece yapıt. zaman zaman hüzünlü bir havayabürünüyor. Rudin. hüz- nü ve son böliimün aydınlığını başanvla vansıttı. Yerınde alınan tempolar \oruma inandıncıhk kazandırdı. Orkestramızın sa- natçılarıhervöndenbaşarılıydı:sololardo- yurucu. tını ısekusursuzluknoktasindavdı Hiç kuşkusuz önümüzdekı günlerde de İzmir, sanat bakımından umut veren olav- lan yaşayacak. ama geride bıraktığımız haf- ta, uzun süre >evt;ivle anımsanacaktır. altın madalyayı bir zamanlar Le> - la Gencer. Suna K.an. İdil Biret al- mıştı, şimdi de genç kuşaktan şu kişiye verilivor. demek ki aynı dü- zeyde sanatçılanmız yetişmekte. gibilerden değerlendirmeler ya- pılacaktır. Sevda Cenap And Yakfı'nı bu madalv anın simgeselliği çev resin- de sanat yaşamımıza bir gelenek getirdiği ıçin Ankaralı aydınlan birkaç saat olsun yoğun sivasal gündemden kurtanp. kültürün top- lumumuzdaki yerini anımsattığı ıçin kutlarız. İdil Biret ve Suna Kan adına çı- kanlan 6660 sayılı "Harika Ço- cuk" Yasası'ndan sonra yine bu ıki sanatçının birleşık olarak 1996 al- tın onur madalv ası almalan tarihi bir olay. Bu yasanın bugün yüriir- lükte olmaması bir bakıma yozlaş- mayı durdurmak için alınmış bir önlemdi. Ancak yeni yetişen ku- şaklar da tarafsız kıstaslarla dev - let tarafından destek gömıeli. vurt- dışındaki kurumlarda çok bovut- lu eğitim alabilme fırsatını bul- malı. bu yasa değer bilir bır jüri- nin denetimi altındagündeme gel- meli. Bir başka tanhi olay da ödül tö- reninde. 6 aralık gecesi. Suna Kan ve İdil Biret'in bır arada çaldıkla- rı Beethoven'ın İlkbahar Sonatı oldu. Yaşamlannda ilk kez ikili olarak çalan sanatçılanmızın bu dinletisini uzun zaman unutama- vacağız. Piyanonun da keman ka- dar önemii yeri olan bu sonatlar- da. solistlerin aralarında kurduk- lan karşılıklı söyleşinin önemi bü- yüktür. Idil Biret ile Suna Kan bu söyleşide müzik tarihımıze birkaç satır daha eklediler. Sanatlan. sa- natçı kimlikleri biryana. insan ola- rak da hoşgörülü. hazımlı kişilik- leri. ucuz rartışmalara. çekişmele- re girmeden müzik sanatının yü- celigineyaraşırdavranişlan.onla- n bugüne dek sağlam tutan ııite- likler Ne mutlu onlara ki harika ço- cuk olmav ı disiplinleriyle bugüne kadargetirebilmişler. Harika kadın, harika insan olmav ı sürdürerek ta- zelıklerini vecoşkulannı koruva- biliyorlar. İdil Biret'ın pazarakşamı Boğa- ziçi Üniversitesi'ndeChopin,Sk\Tİ- al>in ve Alkan'ın yapıtlanndan örü- lü programını dinlerken onun ken- dini birçok somut şeyden sıyırdı- öını^ye müziğinin kendine özgü "aunyasîhdâ biryoTcufuğa çıkaBıl^ diğini imrenerek ızledik. Resital so- nunda öğrencilerle yaptığı söyle- şide. onlara candan ve bilge öğüt- ler verdi. Ömeğın siyasette bu ka- dar dalgalanan bir ülkenin ferdi olmak birpivanistin icrasını etki- lemez mi sorusuna. herkesin ken- di işini iyi yapmasi: kendi disipli- ni içindeçalışıpkafasını dağıtma- dan başarma.sı gerektiğini öğütle- di. İy ı bır piv anist. daha iyi bir pi- yanist olmak için çalışmalı! Öğren- ci yetiştırmenın ise valnız pıvano çalmayı öğretmek olmadığını. öğ- renciye çok zaman avırarak onu sanat vekültürdünyasının heryö- nünde eğitmek gerektiğini sö> fer- ken de şimdilik birebıreğitmenli- ğe girecek zamanı bulamadığını da belirtti. Toplumumuza daha çok sayıda İdil Biretler ve Suna Kan- lar gerekıyor. Onlann derin dün- yasını tanıdıkça kısırçekişmelerin boşluğunu fark edebıliriz. Cemal Reşit Rey'de pivano günleri Cemal Reşit Rey İkinci Pivano Festivali'nde bu akşam Hüseyin Sermetçalıyor. Sermet. Schubeıt, Schumannve Hindemith'den olu- şan programdan başka 15 aralık gecesi Enc LeSage ile iki-pıvano resital i verecek. Fransız piv anist Enc LeSage 13 aralıkta: İsrailli pi- yanistTomerLevde 14aralıktaça- lacaklar. Aynca iki genç yetenek. Füreya Ünal ve Dev let Dev nm Öz- taş. bu festivalin yeni isimlerin- den. İDSO'vubuhaftaJerz> Swo- boda > önetecek. Cihat Aşkın. VVi- enlawski'nin keman konçertosuy - la solist oîacak. Programda Ferit Tüzün'ün kimbilirkaçıncı kezdın- leyeceğimiz Esintıler'i yerine bır başka Türk bestecisinin dinleme- diğimız bir yapıtı olsaydı! Önümüzdekı hafta (17 aralık) Füarmoni konserleri dizisinde or- kestramızdan istifa eden çellist Re- yentBölükbaşL piyanist Cana Gür- maneşliğindebirresital verecek.. Programda Brahms, Bachv e Beet- hmen'inklasikleşmişyapıtlanyer alacak. Bu arada Diyarbakır'da kurulan GAP Çocuk Korosu'nun müjdesi- ni vermeden geçemeyeceğim. TRT'nin katkısıylagerçekleşen bu çoksesli koroyu Yücel Elmas, Su- na Çevik ve IVIetin Budak çalıştı- nyor. Müzik eğitimindeki en önem- li etken. çocuklara kendilerine en yakın çalgı olan kendi seslenni kullanmasını öğretmektir. Koro- lara yurdun her köşesinde çok ge- reksinim var. Daha önemlisi koro öğretmenlerı yetiştirmek eğitim merkezlenne szereksinim olması. Geçen haftakiyazvmzda birdi- zin kanşıktığı olmıış. Bogaziçi Cniversiresi'ıule bajlatılan mü- zik etkin/iUeriın/i'iı önceki pıınıg- rafu yine Boğıı:ı\i'nin adı kari}- mı$, kım bu Bogaziçi ndeki dü$- manlar şekline dönüşmüş! Düzel- tiı; öziir dileriz. MEMET FUAT SeçilenlerinDenetlenmesi DemokratParti'ninkurulduğu. ilktekderecelise- çimlere yönelindiği günleri anımsıyorum. Siyasal ayrıntılarıyla değil, çevremdeki ınsanla- rın, aydınların, en azından okur yazarların coşkula- rı, umutları. kaygılarıyla••• Coşkular. umutlar: Tek parti baskısından kurtu- lunacak, demokrasiye aykırı yasalar değiştirilecek. tek dereceli seçimler yapılacak. temel haklar. öz- gürlükler sağlanacak, yurt yönetımıne aday olan- lar kendilerini doğrudan halka beğendırmek ıçin yarışacaklar... Pekı, kaygılar nelerdi? Seçimlerin dürüst yapılmayacağından, bu yüz- den olaylar çıkabileceğinden kaygılananlar da var- dı, ama asıl büyük kaygı halkımızın yeterınce eğı- tilmemiş olmasından kaynaklanıyordu. Demokrasiye inanan. özgürlüklere susamış ay- dınlar bıle bu konuda tedırgındıler. Bılgisız ınsanla- rın kandırılabıleceklerini. çok çeşitlı nedenlerle ül- kenin ya da kendi kendilerinın çıkarlarına aykırı oy kullanabileceklerıni düşünüyorlardı. Demokrasiye hazır mıydık? 1946'da sadece 66 mil/etvekili çıkarabilen DR 1950'de oylann yarıdan fazlasını alarak 408 millet- vekili çıkardı. Demokrasiyi, özgürlüklerı savunduğu ıçin. ta baş- tan beri aydınların, basının, bu arada solcuların da desteğini alan bir partinın ezicı bir çoğunlukla ba- şa geçmesi, eğitimsiz bir halkın da sağduyusuyla demokrasiye ayak uydurabileceğinın göstergesi sayıldı. Ne var ki seçilenlerin denetlenmesi konusunda aynı başarı gösterilemedi. 1954. 1957 seçimlerini kazanan DP artık o baş- taki özgürlükçü parti değildi, demokrasiyi yalnızca sandıktan çıkmak olarak yorumluyordu. Bu partiyi destekleyen insanlarımız ise kendi oy- larıyla sandıktan çıkan baskıcı yönetimlerden hiç te- dirgin olmadıkları gibi, başka partılere oy verenle- rin, insan haklarınısavunanların, özellikle de solcu- ların ezilmesine alkış tutuyorlardı. Kısa sürede öbür partiler de benzer bir çatışma anlayışına girdiler. Kahveler ayrıldı. insanlar bırbir- lerine selam vermez oldular. Eğitimsiz sağduyuyla demokrasi buraya kadar- dı. 1946'dan 1996'yaellı yıl geçtı. Yeterlı sayılmasa da. eğitim alanında birtakım ilerlemeleroldu. Ayn- ca kitle iletişim araçlarıyla, köylerden kentlere göç- le, yurtdışına gıdiş gelişlerle halkımızın görgüsü, bilgisi arttı. Uç kez kesintiye uğrayan bir demokrasiye tek- rar tekrar geçış serüvenınin deneyımı de bunlara eklenirse bugün. demokrasili yaşam bıçimıne alış- mak için biraz daha beklememız gerektiğini söyle- mek, Azîz Nesin'in yüzde altmışına yüzde yüzle kar- şı çıktığımızın yadsınamayacak bır kanıtı olur... İyi de son yıllarda yapılan seçımleri bir düşünün: Birkaç kilo erzak dağıtılarak karşılığında oy iste- niyor. Aşiret reislerinin yaklaşık kaç oy alacakları önce- den belli. Tarikat başkantetnndan cami imamlanna kadar her- kes açıktan açığı din ticareti yapıyor. Büyük iş çevreleri partılere yön veriyor. Halkımız çıkar ilişkilerine girmeden bir partiyi sa- hiplenip ayakta tutamıyor, denetleyemiyor, saptırı- cı etkilerden koruyamıyor. Barışçı kaygılann, değişiklik korkusunun destek- ledıği merkez partilerin ne zaman, ne yapacaklan- nı kestirmek nerdeyse olanaksız. Örnekse Türkiye'de öğretim birliğini bozan. bü- tün ülkeyi din adamı olmak üzere eğitılmış ınsan- ların yönetimine vermeyi amaçlayan kararları kim almış diye araştırdığınızda, karşınıza köktendinci par- tilerden önce merkez sağ ıle merkez sol partiler çı- kıyor. Gene örnekse solcu gençlere karşı sağcı genç- lerin savaşımını örgütleyenlerın aşırı sağcı partiler olduğunu düşünürken sokağı kazanmak için onla- nn adam öldürmelerine göz yumanların merkez sağ partiler olduğunu öğreniyorsunuz. Bir trafik kazasının ortaya çıkardığı ilişkiler karşı- sında ülkeyi yönetenler dut yemiş bülbüle dönüyor- lar. Temiz toplum özlemiyle sokaklara dökülenlenn sesleri ıse göklere yükseliyor. Peki. temiz toplumu kim gerçekleştirecek? Bu kirliliği yaratmış, tepeden tırnağa pıslığe bu- laşmış olanlar mı? Türkiye'deyaşayan insanlar. kendi partilerini her türlü giderlerini kendileri ödeyerek ayakta tutmayı. denetlemeyi, korumayı öğrenmedikçe. çoğunlu- ğun gücünü. oy vermenin önemini anlamadıkça. anamalcı düzenin doğasından kaynaklanan bu kir- lenmeyle başa çıkamazlar. BUGIIV • 2. LLl'SLAR,AR\SI CRR Ph ANO FESTİNALİ KAPSAAIINDA saat 19.30'da Hüseyin Sermet'm konseri izlenebilir. • İSTANBl'L DE\ LET OPER.\ \ E BALESİ saat 20.00'de 'Spartaküs'ü sahneliyor • NATUREL SAM BAR'da bu akşam 'Blues Gecesi' yeralıyor. 1414 ~!~ 66j • AKSA.NAT'ta saat 12.30 ve 18.30'da A. Hitchcock'un "The Birds" adlı fiimi laser-disc'ten Ineılızce orijinaliy le izlenebilir. •"TRUVA FOLKLOR ARAŞTIRMALARI DER-NEĞİ saat 19.00'da Yunus Emre Kültür Merkezi'nde 1996 yılı Truva Kültür-Sanat Ödüllerını sahıplerine verecek. Kadıköy'e Afife Jale büstü • Kültür Ser\isi - Türk tiyatrosunun ilk kadın sanatçısı Afife Jale'nin büstü sahneye ilk çıktığı eskı Apollon Tıy atrosu'nun yerinde bulunan Reks sinemasmın önüne törenle konuldu. Kadıköy Belediyesi tarafından yaptmlan büstün açılmasıyla düzenlenen törene Macidt Tanır. Ay la Alaan. Enıs Fosforoğlu. Sumru Yavrucuk katıldı. Törendeıı sonra Kadıköy Halk Eğitim Metkezi'nde Afife Jale'yı anma toplantısı düzenlendı ve Afjfe Jale ile ikili film gösterimi sunuldu.Toplant.da aynca Türk sanatında kadın ve Afife Jale' konulu bir söyleşi gerçekleştirildi. Anton Stanovvskj sergisi • Kültür Servisi-Alman vanatçı Anton Stanou^ki'nın •Sanat veTasarım' fotoğraf sergisi Caddebostan Kültür Merkezi'nde sürüyor. lstanbul Alman Kültür Merkezı ve Kadıköy Belediyesi"nin işbirlıüıyle düzenlenen sergi. 23 aralıl.a dek izlenebilir. bünyanııı pek çok ülkesınde sergileraçan Stanovvskı. dekorasvon ressamı olarak eğitim görcü. Daha »onra grafik \e ' resim üzerine yoğunla^an ,anatçı. I939"da Emil Zander ile birlikte grafik atölvesini açtı. 1972 Münih Olimpiyatlan'nın görsel djnışmanlığını yapan sanatçı. aynı zamanda Stanovvski V;ıkfrnın da kurııeusıı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle