19 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
9 OCAK 1996 SALI CUMHURİYET t* SAYFA KULTUR 15 Diyarbakır Devlet Tiyatrosu, Işıl Kasapoğlu'nun yorumuyla Shakespeare'in 'Kısasa Kısas' adlı oyununu sahneliyor EKyarbakır 9 m ruhımu yakalayanlar EMRE KOVU.NCUOĞLU "Kısasa Kısas"; Divarbakır Dev let Ti- \atrosu"nun "Korku", "Macbeth" ve -Onikinci Gece~den sonra sahneve kov- duğu bir başka Shakespeare oyunu. Si- yaset. ahlak adına vapılan zorlamalar. röreler ve uygulanış biçimleri. böylelik- le toplumsal adalet ve insanlık arasında- ki sorunsala değinen Ze>nepA\cı'nın çe- \irisi ve yorumuyla sahnelenen bu Slia- kespeare komedisi, geçen günlerde Di- yarbakır'da galasını yaptı. Artık Diyarbakırlı yönetmen olarak da anılan Işık Kasapoğlu'nun yönettiği bu oyunun yönetmen yardımcıltğında. genç Dıyarbakır Devlet Tiyatrosu Müdürü HakanÇimenservar Işık tasanmı. İzzef- tin Biçer'in imzasinı taşıyor. Dekor \e kostüm ise Gürel Vbntan'ın. Oyunun müzi gini Jan Carbarek v e Chant Byzan- tin gibi besteci yorumculardan parçalar oluşruruyor. Oyun, Dük Vincentio'nun. bir süre için kentin yönetimini Lord Angeloya bırakması>la başlar. dük. lorda kent dı- şında olacağını söyler. ancak gitmez. Ye- rini lorda bırakmasının asıi nedeni. bü- yük bırahlaki çöküntü yaşayan kente ka- ii>asalargetirdikten sonra. başkası tara- fından yapılan uygulamanın sonuçlannt halkın ıçinden seyretmektir. Taviz ver- mez gözüken >asa uygulayıcısı Lord An- gelo. biranda kendısini takipçisi olduğu yasayı çiğnerken bulur... Ve kısasa kısas başlar. Işık ve mekânJaUlanımıjlginç "Kısasa Kısas", aslında sorunlu bir oyun olarak bilınir. Shakespeare. oyuna birtragedya olarak başlamış, ancak yaz- ma süreci içinde oyun komediye dönüş- müştür. O yüzden karakterlerde de oyun boyunca bir degişim izlenir. Yani oyun- da belli sahnelerde etık üzenne oldukça ağır felsefik tartışnıalar geçerken bazı sahnelerde de sırf giildürü unsurunun yer aldığını görürüz. Işıl Kasapoğlu, oyunun bu özelliğini kendi yaranna kullanmayı bilmiş. Ve. bu da sahnede sürekli deği- şen birtansiyonun oluşmasını sağlamış. Dikkat hiç dağılmıyor. Eglendiren bir bölümden sonra söylenenlere kulak ke- siliyorsunuz. ardından size zaman tanı- yan bir bölüm geliyor. sahnelerin arası oldukça keskin çizgılerle avnlmış. Sah- nedekı değişim süreleıi de karurı kara- • "kısasa kı^a^ta oyıınculuktakı dınamızm ıkı iarklı boyuta taşınmış. Oyunun hafif bölümlerinde oyunculuktaki hız ve dinamizm bir anlamda komiği getirirken ağır bölümlerde de sertliği getirmiş. Sahnedeki bu sertlik hem oyuna hem günümüze hem de Diyarbakır izleyicisine cuk oturuyor. Kasapoğlu'nun sahnede yarattığı bu özelliğe, Diyarbakır Devlet Tiyatrosu oyuncularının ekip olarak gösterdikleri olumJu katkıyı da anmadan geçmemek gerek. Dekor oldukça \alm ve işlevsei. Sah- neyi çevreleven üç gri duvar ve duvarlar- da birbirlerine simefrik olarak açılmış kapı görevini gören boşluklar. Sahne. iz- leyici koltuklarına simetrik bir biçimde geriye doğru hafîf yükseliyor. Kapılar. kapı içleri. kapı aralıklan oyun boyunca farklı anlamlaryüklenerek kullanılıyor. li>ık ise. kendi başına oyunun bir baş- ka oyuncıısu gibi "Kısasa Kısas"a ayn bir boyut \e vorıım getirmiş. Işık tasan- ınını üstlenen İzzertin Biçer. hem Kasa- rıncaolmuş. Oyunsizı başında vakalıvor ve sonunda da bırakıyor. Kasapoğlu'nun şimdiye kadar izledi- ğim oyunlarında dıkkatimi çeken ortak özellikler var. Bunlardan biri. oyuncu- luktaki dinamizm. "Onikinci Gece**de bu. neredeyse oyunun birçok öğesiııden çok daha öne çıkan bir unsıır olmuştu " Kısasa Kisas*ta ise ov unculııktaki dina- mizm iki farklı bovuta taşınmış. Ovu- nun özellıği gereği yapı.sal olarak birbi- rınden temelden avnlan sahneleri biran- lamda bağlayıcı göre\i. bu özelliğe ve- rilmiş. Oyunun hafif bölümlerinde oyun- culuktaki hız ve dinamizm bir anlamda komiği getirirken ağır bölümlerde de sertliği getirmiş. Sahnedeki bu sertlik hem oyuna hem günümüze hem de Diyarbakır izleyicisi- ne cuk oturuyor. Kasapoğlu'nun sahne- de varattığı bu özelliğe. Dıvarbakır Dev- let Tivatrosu oyunculannın ekip olarak gösterdikleri olumlu katkıyı da anmadan geçmemek gerek. poğlu'nun yorumunu çok iyi anlamış hem de oyunun ışığına kişilikli bir imza atmış. Işıktada dikkat çeken noktalardan bıri, simetri. Oyunun mekân kullanımı oldukça ilginç. Simetrik birmekâna sü- rekli farklı açılan olan üçgenlerüreterek yerleşen oyuncular. Daha çok dilağırlık- lı olan ve oyunun sertyada trajik bölüm- lerini oluşturan yerlerde sahnede sürek- li üçoyuncuyeralıyor. Diyaloglardahil. Sürekli yaşananları izleyen. dinleyen. yorum getiren ya da bilgisine başvuru- lan bin \ar. Sanki hiçbir zaman yalnız değiller. hiçbir zaman tek başlanna ka- rar veremeyeceklergibi. Oyunun konu- su kanunlar. uygulamalar. ahlak gibi top- lumsal olguları ieerdigrnde. bu tiir bir yorumun çok doğru bir yere oturduğunu görüyoruz. EvrenseHik mi, yöresellik mi? Oyunun eğlendirdiği bölümlerde. "Onikinci Gece"de de olduğu gibi ol- dukça sık yer alan kelime oyunlan var. Bu. bir tür Karagöz geleneğinin farklı bir kullanım bıçımi aslında. Sürekli yan- lış ışiten ya da sürekli belli bir temanın üzerinde kelime üretilen ya da kekele- yenlerde ortaja çıkan komiklikler gibi. Bu bölümler aslında Zevnep Avcı'nın metninde yok. Kelime oyunları sonra- dan eklenmiş. celadetle adaletin, fanus- la namusun. çükle dükün kanştınlması gibi. Bazı \erlerde bu kanştırılmış keli- melerin belli bir mesaja yönelik göster- gelerinigörebiliyorsıınuz. Ancak. bir sü- re sonra da bu tür mantığın tekrarı sıkı- cı gelebiliyor. Belki izleyici sıkılmıyor. Hatta oldukça hoşlanıyor bu bölümler- den. O yüzden de oyunun bubölümünün belli bir rürseyirciye yönelik olarak özel- likle abartıldıgını düşünüyorum. Peki, farklı izleyici benim gibi aynı re- aksiyonu \ermezse ne olacak? Komik bölümler tabii çok riskli bir durumu be- raberinde getirir. herkes avnı şeye gül- mez. Baştan seçim yapmak gerekir. Ev- rensellik mi? Yöresellik mi? Kasapoglu. Diyarbakır Devlet Tivatrosu oyuncula- rıyla sahnelediğı "Kısasa Kısas"ta bazı bölümlerde yöreselliği önplana almayı tercih etmiş. tzleyicinin oyun süresince ve sonrasındaki tcpkisine bakılırsa ya da tüm salonun oyuncuları uzunca bir süre ayakta alkışlayışını izlerseniz. geriye. se- çiminde haklı oldugunu söylemek kalır yalnızca. ALINTILAR TAHSIN YUCEL Yeniden Yazmak Gerçegm aynası perdede paramparça Gösteiimi süren 'Carrington 'myaşayan tanıklarından Fmnces Partıidge, yakın arkadaşlan Canington ile Lytton Stmchey Y anlatıyor Kültür Servisi-Yazarlann ve okurla- rının ilgı alanlarında epeyce bir süredir gözlemlenen bir değişiklik söz konusu: Ne iyiye ne kötüye doğru bırdeğışim bu. ama günümüz sanatseverlerinin edebi- yat. tiyatro ve sinema konusundaki be- ğenilerini son derece etkiledi: hayal ürünlennden gerçeklere doğru bir kay- ma şeklinde özetleyebıliriz bu değişimi. Eskiden hayal ürünlerine yönelik vogun bir ılgi vardı. Yazarlardan. hayali karak- terlerle. gerilimli. dramatik. heyecaniı olaylarla hayali birdünya kurmaları bek- lenirdi. Tıpkı Dickens, Trollope v a da Ge- orge Eliofun gününde olduğu gibi... Okur da böyle kitaplara alışkındı. ... Oysa artık ön planda gerçek yaşam- lar var. Yaşam öyküleri. romanlardan da- ha çok ilgi çekiyor. Oyunlar da filmler de büyük ölçüde gerçekte yaşanmış olay- ları. gerçekte yaşamış insanları konu alı- yor. Ğandhi. KrallçeMan ya da Danton bu konuda verilebilecek çarpıcı örnek- lerden... Avrıca şu sıralar herkes Kral George"un nasıl delirdiğini izlemek için sinemalara koşuyor. (Partıidge hunıdu, geçen vılOscar'a aday gösterilen fılmler- den "The Madness oj King George "dan sö: ediyor)Lytton Strachey'nin kitapla- nndan "Elizabeth ve Essex", Benjamin BritteıTin •'Gloriana" operasının libret- tosuna esin kaynağı olmuştu. bugün giin- demde olan ise. Strachey'in biyografi- sinden yararlanarak Christopher Hamp- ton'ın sinemaya uyarladığı "Carring- ton". Gerçi konuya eğılen ilk çalışma değil bu: Aşağı yukan a\nı kaynaklardan yola çıkan birkaç tiyatro uyarlaması ya- pıldı bugüne dek. aynca olası bir film uyarlamasında başrol kapmak için se- naryo yazmaya soyunan. Carrington'ı çok iyi anladıklannı sanan bir ikı Ame- rikalı kadının çabalan da vardı... O\ uncujar, canlandırdıklan kişüermiş gibi... Daha fazla uzatmadan konuya girecek olursak: "CarTİngton" filmiyle ilgili bir yazı yazmam istendi benden. baştan iti- raf etmeliyim ki konuyla ilgili biriki- mim. filmdeyeralan karakterleri vakın- dan tanımış olmamdan öteye gitmiyor. 23 yaşımdan 33'üme dek. yaşamının önemli bir bölümünde rol oynamış kişi- Ier hepsi de. Bunlardan biri. 30 yıh aş- kın bir süre mutlu bir evliük yaşadığım kocam; filmde karikatürize bir halde kar- şıma çıkan Ralph Partridge. Ben. film- de pek az yer alıyorum ama doğrusu bu- nun bıle, filmi izlemeyi. benim için ür- künç bırdeneyime dönüştürdüğünü söy- leyebilirim. "Carrington", ünlü bireşcinsel yazar- la. kendinden yedi yaş kadar küçük. son derece yetenekli genç birkadın ressamın arasındaki sıradışı sevgiyi ve ilişkilerini. adamın kanserden. kadınınsa onun yok- luğuna dayanamayıp intihar etmesiyle sonuçlanışını anlatıyor. Bu rolleri. ger- çekten de üsrün bir başanyla Jonathan Prjee ve Emma Thompson canlandın- yorlar. Lytton, kalabalık. entelektüel bir aile- nin içine doğmuştu, çocukluğunda son derece narindi. Gençliğinde gittiği Cambndge'te. bugün Bloomsburj Gnı- bu diye bilinen sanatçı grubunun oluş- masında önemli rol oynadı. Son derece zekı. sevımli ve utangaç biriydi. müthiş bir entelektüel birikimi vardı: pek çeki- cı olmavan özellikleriyse. hastalık has- tası olması ve kendini beğenmişliğiydi. Filmde. ikilinin birlikte vaşadığı ilk ev olan Tidmarsh Vlill'e vardığında. Lyt- ton'ınbavuiunu Carrington "a taşıttığı il- ginç bir sahne var. Lady Ottoline Morrcllın 'vahşi bir bozkırmidillisi'ne benzetiığı Carrington. hep enerji doluydu, planlar kurmaya ba- yılırdı. Sanata olan yatkınhğı okul yılla- rında keşfedilmiş. ona. >eteneğini alev- levecek olan sanat okulu Slade'in kapı- lannı açmıştı. Sladeden ödüllerle mc- zun olan Carrington. kendine özgü bir ki- şi olarak tanınırdı. tabii bunda upuzun san saçlarını kısacık kestirmesinin ya da ilk ismi Dora'y 1 a s ' a kullanmamasının da etkisi vardı. Doğava son derece düş- kündü. Şiire de... Lvtton onun edebiyat öğretmenıydı. Ister Shakespeaıv olsun. ister Gibbon, ister Racine. hepsini me- rakla \e ilgiyle öğrenir. se\erdi. Çok iyi tamdığım \e sevdiğim bu iki insanın filmde çizilen başanlı portrele- rini övebilirim ancak. Filmın ilk gösteriminde Jonathan Pryce göründüğünde şaşkına döndüm; kimisi dokunaklı. kimisi oldukça gülünç birdizi karakteristik jest ve davranışlar sergiliyordu L>tton"a özgü. o ünlü ses tpnunu ise akıllılık ederek taklit etmek- ten kaçınmıştı. Lytton'ın o olağanüstü ince uzun parmaklanndan da yoksundu tabii. ama bu konuda bir şey yapılarrîaz- dı zaten. Emma Thompson'da da Car- rington'ınkimi zaman müthişbirhınzır- lık. kimi zaman trajik bir ka>gı taşıyan iri. derin mav i gözleri ve oldukça çocuk- su vücııdu yok tabii. Ancak Emma'nın fotoğrafçılardan hep kaçan Carring- ton'ın bulabildiği fotoğraflanna bakarak v aptığı son derece derin gözlemler sonu- cu ortaya koyduğu jestleri. davranışlan, halinden tavnndan çok etkilendim. Öy- le ki. filmi ilerledikçe. bu iki kişiyi ger- çekten de canlandırdıkları kişılermiş gı- bı ızlemeye başladım. Tabii eleştiriler yapılabilır ve yapılmalıdır da. Carring- ton açısından bakıldıgında, yapmıcıla- önettncn Christopher Hamton, Dora Carrington rolündeki Emma Thompson ve Lytton Strachey'i canlandıran Jonathan Pyrce ile 'Carrington' filnıinin çekimlerinde. rın. Carrıngton'ın körtutkusu. L>tton"ın asla hata vapmavacağına dair kayıtsız şartsız inancı. ona hastabakıcılığı yapışı gibi özelliklerini ön plana çıkarmış ol- maları. Carrington'ın aslında bunlarla smırlı olmavan kişiliğinin aktif. eğlence- vi seven vanının gözardı edilmesine ne- den olnıuş. Carrington'ın mektuplarıv la bu mektuplarda çizdiği illüstrasyonlar. o öteki yanını açıklıkla ortaya koyar: bunlardan yeterince> ararlanıimamışol- masına şaşırdım. L>tton konusunda ise tam tersi bir tavır benimsenmiş olması. Lvtton'ın karakteristik deyişlerine yer verilmesi, filme çok şev katmıştı... "Ol- mek ölıysa, pek bir şe>e benzemiyor- muş.«" gibi. Lytton'ın ondan beklentisi yoktu Filmle ilgili yapmak istedigim bir baş- ka eleştiri de Carrington'ın heterosek- süel hayranlannın aşırı düzeyde üstüne düşmcleri. kıskançhk krizlerine kapıl- malan. onu rahat bırakmayışlan üzerin- de fazlasıyladurulmuşolmasıydı. Duru- mun hiç de böyle olmadığını söv leyebi- lirim, Carrington bu dururrHarı büyüt- mez. dalgaya alırdı. aynca Carrington en çok lezbiyen sevgililerine düşkündii. Tîm VVest. egzantrik bir adam olan Ge- rald Brenan'ı son derece başarıyla can- landırmıştı. role hazırlanmak için Bre- nan'ın bazı kitaplannı okudugunu ve İs- panya'nındaglıkbölgelerinde tıpkı Bre- nan gibi uzun gezilere çıktığını duvdum. Belki dedoğal bırtepki ama. Ralph Part- ridge'i canlandıran (Partridge benden önce Carringtonla evlivdi) o 'çok sıra- dangenç'hakkındanedüşüneceğimi bı- lemedim. Filmde sürekli geçirdiği kıskançlık krizleri gerçeğe uygun olabilir belki ama, Gerald'ın ta Birinci Dünya Sava- şı'ndan. en eski dostu oldugunu ve evli- liğinin daha ilk yılında Gerald'ın Car- rington "la ilişkisi nedeniyle sona erdiği- ni de unutmamak gerek ki bunlar film- de yeterince açıklığa kavuşmuyor. Ben Ralph ile bu olaydan birkaç yıl sonra ta- nıştım. Filmdeİci portresinde gözüme çarpan en önemli unsur. Ralph'ın benim hayatım boyunca benzerini görmediğim tarzdaki konuşmalanydı. Filmde benim yer aldığım kısa bölüm. Lytton"ın kendi isteğivie onu ziyaret et- memle ilgili. Ralph'la birlikte yaşama- mız konusunu tartışmıştık. Filmin bu bö- lümünde *ben" iş arayan birhizmetçi gi- bi görünüyorum doğrusu. ama sonunda Ham Spray'da Ralph'la birlikte bana da bir hissevermesi konusunda iknaedebil- miştim Lytton'ı. Carrington'la ikisini. zavallı Lytton hastalanana dek her hafta sonu ziyarete gidiyorduk. Filmi bir kez daha, Aldeburgh Festi- vali'ndeki prömiyerinde izledim. Salon- da tek bir boş koltuk yoktu. Lvtton ile Carrington'ın ilişkilerinin başlangıcını gösteren ilk bölümü izleyicilerin ilgiyle izlediklerini \e olumlu tepküer verdik- lerini hisettim. Carrington'ın cinsel ilişkilerine ayn- lan fazlasıyla uzun kesitler ise galiba on- lara da fazla geldi ki sinemaya sessizlik çöktü. Ama son bölüm, yani Lytton'm hastalığı ve Carrington'ın intihan. >a- pımcılartarafındanöylesineincelikleele alınmıştı ki belli ki izleyici bu son bö- lümden son derece etkilendi. Birkaç iz- leyici, filmin sonunda gözyaşlannı tuta- madıklannı söylediler^ana. Başlarken sözünü ertiğim konuya ge- ri dönecek olursak; oyunlarda. filmler- de hayali kişilerin yerini gerçek kişilerin alması... tabii ki gerçekte yaşamış insan- lardaha çok ilgi uyandınyor. Onlan se- venlerinse onları korumak adına, ger- çeklerin olduğu gibi >ansıtılmasına ça- lışmaktan başka birşeygelmiyorellerin- den. Doğrusu Lytton'ın hiç umrunda de- gildi insanlann ne düşündüğü. Carring- ton ise özel yaşamının korunmasına da- ha özen gösterirdi. aslında çok içedönük bir insandı. Yapıtlarına imza atmaması. yaşamı boyunca pek az sergi açmış ol- ması başka neşekildeaçıklanabilir?Car- rington'ın sevgilileri hep ondan bir bek- lenti içindeydi. Lytton. ondan bir bek- lentisi olmayan tek insandı. Onsuzyaşa- yamadı. (Modern Painters dergisinde yer alan bu yazıyı kısaltarak yayımlıyoruz.) Erdal Öz'ün Odalarda 'sı nerdeyse olaysız bir anla- tı. Küçük birtaşra kentinde, birkaç oda, birkaç sokak, birkaç kişi arasında geçiyor; üstelik. tek bir kişinin, an- latıcının iç dünyasından yansıyan, gerçekle düş kan- şımı bir dizı izlenim biçıminde eklemlenmekte. Gene de alıp götürüyor insanı, bir solukta okunuyor. Ama bir kez okumakla bitmiyor: tüm iyi romanlar gibi Oda- larda 'nın çekiciliği de geri dönüşlerle, yeniden okuma- larla artıyor. Böylece, yalın mı yalın bir anlatım içinde, renklerin, seslerin. kokuların, ışığın, karanlığın, soğu- ğun. sıcağın sanki hiç onemsenmeden. ama içimize işleyecek bir biçimde yansıtılması daha bir büyülüyor bizi; bu ince gözlemlerin yaşamın kıyısından bir ürkek yabancı, kimsenin ağırlamaya yanaşmadığı bir sessiz konuk gibi geçen bir kişiden gelmesi de yapıtın etki- sini arttırıyor. Gene böylece, anlatıcıyı yönlendiren ve aldatan, aydınlatan ve alçaltan kışınin üç aşağı beş yu- karı onun yaşadığını yaşamış, üç aşağı beş yukarı onun okuduklannı okumuş, üç aşağı beş yukarı onun yaşında bir adam olması ben ve öteki, özdeşlik ve kar- şıtlık kavramlarına tüm anlatıyı saran bir gizlem boyu- tu katarak okuru yeni sorulara, yeni yorumlara yönel- tiyor. Odalarda bir başka yönüyle: yeniden yazılmış bir ya- pıt olmaşıyla da yeni sorulara. yeni yorumlara yönelt-. ti benı. Öyle ya, Erdal Öz. 1959 yılında Kırşehır'de ya- zıp 1960 yılında yayımladığı bu kitabı 1995 yılında ye- niden yazmış. Yenibasımın "Önsöz'undeşöylediyor: "Tam otuz beş yıl sonra, Odalarda'y/ yeniden okurla- nn karşısına çıkarmaya karar verince, zaman zaman oturup değiştirmeyi düşündüğüm bölümlerle de ye- tınemedım. Oturdum, romanı baştan sona yeniden gözden geçırdım. Çocukça yazılmış bölümler vardı. Gereksiz uzatmalar vardı. Eksiklikler vardı. Attığım bölümler oldu. Ekledığim bölümler de oldu. Ortaya bambaşka bir roman çıktı, dıyemeyeceğım, çünkü Odalarda 'nın ilk biçiminı -yapı olarak- korudum." Benzer işlemlere girişmiş yazarlar az degildir. Aynı şeyi ben de yaptım, hatta Erdal Öz'den de ileriye git- tim: 1954'te yayımlanmış bir öyküyü 1964'te daha uzun bir öyküye, 1975'te roman boyutunda bir anla- tıya dönüştürdüm; 1995'te aynı anlatıyı bir kez oaha yeniden yazdım; 1996'da bu son (büyük bir olasılıkla da kesin) biçimiyle yeniden yayımlanacak. Ama, bıl- miyor değilim, kimileri bir tür oyunbozanlık olarak de- ğerlendirir bu işi. yeniden yazılmış yapıtlara bıraz kuş- ku, biraz horgörüyle bakar. Ne var ki. oyunbozanlık gi- bi görünen şey işlemin kendisinden çok, biçimmde ve sonuçlanndadır. Flaubert, La Tentatıön de Saint An- toine'ı ilk kez 1849'da bitirmiş, 1856 ikinci, 1872'de üçüncu kez yazmış, ama ilk kez 1874'te yayımlamış. Erdal Öz'le ben de anlatılarımızın ılk bıçımlerıni ken- dimize saklayıp yalnızca son bıçimleriyle yayımlamış olsaydık, hiçbir sorun çıkmayacaktı ortaya. Bu durumda, yayımlanmış biryapıtı yeniden yazma- nın başlıca ıkı sakıncası bulunduğu düşunülebilir. Bi- rincisi, hem kusurlu (ya da eksik) bir yapıt yayımlamış, hem de en azından. okuru boşuna uğraştırmış olma- nın ayıbını yüklenmek; ikıncisi, uygun biçimi bırçırpı- da buluveren "esinli" yazarlardan olmadığımızı ve ay- nı yapıtı yeniden yazacak ölçüde konu yoksulu oldu- ğumuzu göstererek kendi kendımızı açmaza düşür- mek. Ama, okuru değişkelerle oyalama sorunu bir ya- na, bu sakıncalar temelsiz sakıncalardır genellikle. Öyle ya. yeniden yazılmış yapıtın ilk biçiminin ille de , kusurlu ya da eksik olması gerekmez (dahası, son bi- çimin ilk bıçimden daha kusurlu, daha hantal olması da olanaklı). Bilindıği gibi, kendi yapıtları yerine baş- kalarının yapıtlarını yeniden yazanlar, bunun için de ör- neğin Sophokles'in Antigone 'si ya da Aristopha- nes'in Eşekanlan gibi başyapıtlardan yola çıkanlar vardır. "Esinliyazar" kavramıysa, öneminı yitirmiş, gü- nünü doldurmuş bir kavram: bugün yazın bir buluş tansığı olmaktan çok, bir arayış serüveni. Konu yok- sulu olmaya gelince. belırli bir evreden sonra, yazann en büyük güçlüğünün konu bulmak değil, bırikmiş ko- nular arasında uygun konuyu seçmek oldugunu bu iş- le uğraşanlar çok iyi bilirler. Öte yandan, ister yayımlanmadan olsun. ister ya- yımlandıktan sonra. yeniden yazdıklanmızın en ku- surlu. en eksikli yapıtlarımız oldugunu söyleyemedi- ğimiz gibi. yeniden yazmanın her zaman bir "düzelt- me" oldugunu da söyleyemeyiz. Orneği kendimden vereyim: anlatılarım arasında. dört kez yeniden yaz- dığım anlatının ilk biçiminden çok daha yetersız nice öykü var, ama hiçbirını yeniden yazmaya gırışmedim. Erdal Öz'ün tek yeniden yazma serüveni de Odalar- da. Demek kı, yeniden yazdığımız yapıtlar sayıca çok az, yeniden yazma nedenimiz de özel: bir yapıtı yeni- den yazmaya gırişiyorsak, onda (bıçım ve/ya da içe- rik açısından) hâlâ araştınlmaya ya da derinleştırilme- ye değer bir şeyler bulunduğunu sezınlediğımiz için girişiyoruz; en azından, bu yapıt (yazınsal değeri ne olursa olsun) bize yeniden yaşanmaya değer bir se- rtJven gibi gönJndüğü ve bizi direnilmesı zor bir biçim- de çektiği için girişiyoruz. Bir kez daha, amaç "kusur- suz"a ulaşmak değil. Odalarda'nın yeni bıçımi de bu- nu göstermekte. Hiç kuşkusuz, son biçimiyle daha gü- zel, daha yalın, daha bütüncül, ama, yazann kendisi- nin de anıştırdığı gibi, gençlik yapıtı niteliğini hep sür- dürüyor; belki de daha çok şımdi kazanıyor bu niteli- ği- Bu da gerçek bir "yeniden bulma" serüvenine, yani Proust'un yazından beklediği işlevin ta kendisine tanıklık etmiyor mu? Cemal Süreya Şiir Ödülü Erdal Alova'nm Kültür Servisi - Aydınlık Dergisi'nin düzenlediği Cemal Süreya ŞiirÖdülleri sonuçlandı. Füsıın Akatlı. Cevat Çapan, Ahmet Oktav, Tuğrul Tanvol \e Can Yücel'den oluşan jüri. yavımlanmış kitap dalında Erdal Alova'nm "Yitik Kitap' adlı yapıtını ödüle değer buldu. 'Yayınlanmamış Dosya' dalında bu yıl ödül verilmedi. Altıncısı gerçekleştirilen Cemal Süreya Şiir Ödülü çarşamba günü saat 18.00'de Tiyatrokare'de (Şişli) düzenlenecek birtörenle Alova'>a verilecek. AKM'de iki genç müzisyen Kültür Servisi - Atatürk Kültür Merkezi Konser Salonu bugün iki genç müzisyeni ağırlıyor Sedef Erçetin(viyolonsel) ve Maria Papapetropoulou (piyano)'nun konseri bugün saat 19.00"da gerçekleştirilecek. 1%9 doğumlu olan viyolonselist Sedef Erçetin, müzik eğitimini İstanbul Belediye Konservatuvarı Pıyano Bölümü'nde tamamladı. 1980- 87 yılları arasında Mimar Sinan Üniversitesi Dev let Konservatuvarı Prof Reşit Ersin Pivano Bölünıü"nde okuyan Erçetin. 1988de Ecole Normale de Musique de Paris'ten AlfVed Cortot Brevet d'E\ecutıon diploması aldı. 1989 yılından ben Paris Cite International. Ensemble İnternational de Paris. Sorbonne. Orchestre de L'lle de la Cite. Campus Firmus Oda Müziği Orkestrası gibi orkestralarda çalışan Erçetin. yurtdışında, piyanist Betin Güneş eşliğinde Brüksel NaTO merkezinde, Maria Papapetropoulou ile Yunanistan'da, Oliver Roberti ve Sebastian Gurtler ile Belçika'da trio konserleri olmak üzere pek çok konsere katıldı. Lev Vilassenko, Gittv Pırner. Eduardo Hubert. Bruno Camino, Françoise Thinat ve Ulrich Rademacher ile çalıştı. Yunanistan, Fransa. Ingiltere. Italva. Rusya \e Portekiz'de solo konserler verdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle