26 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9OCAK1996SALI 12 DlHYAZl Köktendinciliğin Atatürkçülük Üzerindeki Etkileri Menderes'in siyasaloyunu» y öktendinciler, 1958 yılında, tüm yönleri ve ağırlıklarıyla M ^r siyaset sahnesinde belirmişlerdi. Bu gelişme Demokrat MS^ Parti'nin ve hükümet başkanının açık desteğiyle M'^L sağlanmıştı. Menderes'i destekleyenler, onun Türk m ^ L halkının geleceğini saptamak için peygamber tarafından M J ^ . gönderilmiş olduğuna inanıyorlardı. Menderes, 1959 yılında taşıdığı Müslüman erdemleri ve din kurallanna riayetiyle "Tann'nın koruduğu kişi" düzeyine yükseltilmişti. M Dr. MENTER ŞAHİNLER -2- enderes'in, ezanın Arapça okunmasına ilişkinkaran.ikiaçı- dan çok ciddi kuşku- lara neden olmuştu. Bir yandan Atatürk- çülüğün temeli olan laikliğe ilk darbe vurulmuş. öte yandan din ve siyaset ara- sındaki aynmın kuralları çiğnenmişti. Menderes'in. "haJk iradesi"ne saygı gösteımek olgusunu kullanarak. dema- gojikyöntemlerkullandığı, sonuç olarak kendisine büyük bir saygınlık yaratma- yı başardıgı açıktı. Oysa eski bir Ata- türkçü olan Menderes. dini duyguların siyaset aracı olarak kullanılmaması ge- rektiğini. 22 Nisan 1949günü Adana'da yaptığı bir seçim konuşmasında bizzat vurgulamıştı: "Biz. laikliği vicdan hürriyeti ma- nasına almaktayız. Halkımızın dini hislerini tahrik etmeyi bir politika mevzuu yapmak isteyenler, hakiki vicdan hürriyeti ile laiklik prensiple- rinin aksine hareket edivorlar de- mektir" (II). Fransa Büyükelçisi J. P. Garnier, 1957 yılında Menderes'in siyasi oyunu- nu şöyle değerlendiriyordu: "Menderes'in, elindcki İslamivet kartını ramamen siyasi amaçlar doğ- rultusunda kullandığından şüphe edilemez. Müslüman ülkelere, Tür- kiye'nin de Müslüman topluluğu içe- risinde olduğunu hatırlatarak yakın- laşmaya çalışan Menderes, aynı za- manda partisinin ülke içindeki konu- munu da güçlendirmekteydi"( 12). Menderes'in halk dalkavukluğu Olaylara tarafsız bir açıdan bakıldı- ğında. aslinda dini konuda aşırı hoşgö- rülii bir siyaset izlenmesi nedeninin, ik- tidarı ele geçirip kendi temsilcilerini se- çen ve çoğunluğu sağlamış bulunan bü- yük bir seçmen kitlesinden kaynaklan- dığını vurgulamak gerekir. Menderes. seçmen kitlesinın bu çağnsını yerine ge- tirmek zorundaydı. Kaldı ki. bu yöntemle kendi iktidarı- nı da pekiştirmiş oluyordu. Bu itibarla fslamiyete dönüş olgusunda sadece De- mokrat Parti'yi suçlamak. gerçeği yaıy sıtmamaktadır. Nitekim tslamiyete dö- nüş sürecinde Demokrat Parti'yi ya da Cumhuriyet Halk Partilileri öncülük yapmakla suçlamak pek doğru sayrfa- maz (13). Köktencilik tehllkesi Türkiye'de Batı örneği bir demokra- sinin uygulamaya girmesiyle birlikte. çoğunluğu oluşturan seçmen kitlesi. ik- tidan kendi dini eğilimlerini ve arzula- nni demokratik yöntemle kabul etmeye mecbur etmiştir. Bu zorunlu ilişkiye karşın Demokrat Parti'nin seçmen kitlesine vermiş oldu- ğu ödünler, hiçbir zaman Atatürkçü dü- zenin temel ilkelerini ortadan kaldırma- yı amaçlayan şeriat düzeninin dönüşü- nü gerçekleştirebilecek kadar ileri git- memiştir. Bununla birlikte Demokratlar'ı bekle- yen gizli bir tehlike söz konusuydu. Fransa Büyükelçisi. 8 Ekim 1958 günlü raporunda. Atatürkçü devrimler konu- sunda verile'n ödünlerin içerdiği tehlike- lere şöyle değinmekteydi: "Gerçekte Atatürkçü devrimler, halkın çoğunluğunu oluşturan Ana- dolu köylüleri tarafından hiçbir za- man tamamen özümsenmemiş, yü- zeysel kalmıştır. Hükümet başkanı ilk ödünü. 1950yılında Atatürkdevrim- lerini. halk tarafından kabul edilmiş oianlar ve edilmeyenler şeklinde iki- li bir ayrıma tabi tutarak vermişti(...) İslamiyet, Doğu'da olduğu gibi Tür- kiye'de de halk kitlelerini harekete geçirebilen güçlü bir yöntemdi. An- cak Türk yöneticileri, dinde karanlık eğilim güdenleri hoş görüp mezhep- çileri özendirerek, her iki tarafı kes- kin olan bıçakla oynamaktadırlar. Her ne kadar bir varsayıtn olarak dü- şünülse de, yöneticiler bu oyunun so- nunda bir gün, fanatik Müslüman- laria başa çıkamayacak kadar tehli- keli bir durumla karşı karşıya kala- bilirler*'(14). Menderes'i putlastırma eğilimi Sonuç olarak köktendinciler. 1958 yı- lında. tüm yönleri ve ağırlıklanyla siya- set sahnesinde belirmişlerdi. Bu gelişme Demokrat Parti'nin ve hükümet başka- nının açık desteğiyle sağlanmıştı. Men- deres'i destekleyenler. onun Türk halkı- nın geleceğini saptamak için peygamber tarafından gönderilmiş olduğuna inanı- yorlardı (15). Menderes, 1959 yılında taşıdığı Müs- lüman erdemleri ve din kurallanna riaye- tiyle "Tann'nın koruduğu kişi" düze- yine yükseltilirken Necip Fazıl Kısa- kürek. devrimlerini zorla kabul ettir- mekle suçladığı Atatürk'ü, "sahte kah- Menderes, islamiyeti siyasal amaçları doğrultusunda kullanarak şeriatçılann güçlenmesine neden olmuştu. raman" olarak nitelemekteydi (16). Ancak. dini fanatizmin ve karanlık güçlerin uyanmasını içten içe yüreklen- diren. bu konuda ödünler veren siyasi iktidan hedef alan ve giderek artan bir karşı koyma hareketi gözlenmekteydi. • ^ p ^ ^ ^ ini amaçlı siyasi partiler, Türk-İslam sentezini ustaca M ^ ^ kullanmışlar. demokratik. cumhuriyetçi ve ulusal bir m • düzeni kabul etmiş olmalan sayesinde, hükümet m m koalisyonlarında yer alarak bürokrasiye sızmayı m ^w başarmışlardı. Iktidarı ele geçirmek için yürüttükleri dini m ^^ örgütlenme çalışmalarından devlet denetimini soyutlamayı hedef alan köktendincilerin amaçları. özgür düşünceye dayalı bir rejim özleminden çok. ümmetçi ve şeriatçı ilkeleri gerçekleştirmeye yöneliktir. kümet koalisyonlarında yer alarak bü- rokrasiye sızmayı başarmışlardı. Bupar- tilerin Fransız usulü laiklik peşinde koş- maları. böylece dinin devletten tama- men bağımsız kalmasını istemeleri. bi- zi yanıltmamalıdır. Bu istek. demokra- tik ve özgür bir düşünceden kaynaklan- mamaktadır. Köktendinciler. tam aksi- ne. iktidan ele geçirmek amaeıyla yürüt- tükleri dini örgütlenme çalışmalarından de\ let denetimini soyutlamayı hedef al- maktadırlar. Nitekim köktendincilerin amaçlan. özgür düşünceye dayalı birre- jim özleminden çok. Atatürkçü ilkelerin yerine ümmetçi ve şeriatçı ilkeleri ger- çekleştirmeye yöneliktir. Erbakan'ın ordu korkusu 1961 ve 1982 anayasalarında cumhu- riyetçi devletin temeli olarak yeralan la- iklik. Türkiye'yi Müslüman dünyası içinde apayrı bir konuma yerleştirmek- tedir. Böylelikle anayasa ve Türk Ceza Ka- nunu. kısmi de olsa dini ilkelere daya- nan iktisadi. toplumsal veya siyasi bir düzen kurmayı amaçlayan hertürlü der- nek veya siyasi faaliyetle birlikte hertür- lü dini aynmı kesinîikle yasaklamakta- dır(23). Bu konuda Refah Partisi'nin etkinlik- leri üzerinde önemle durulmalıdır. Par- tınin başkanı Prof. Necmettin Erba- kan; sağolsaydı Atatürk'ün Refah Par- tisi'nekatılacağınısöyleyebilecek kadar ilengitmiştir(24). Ruşen Çakır, Refah Partisi'nin görünüşte Islamcı olmasına karşın.Naik nitelikte olduğunu öne sür- mektedir(25). Prof. Erbakan'ın. Menderes gelene- gini sürdürerek demagoji üslubunu kul- landığı apaçıktır. Subayların duyarlılığından çekindiği için önlem olarak. Atatürk'e sahip çık- maya çalışan ve ağırlığı olan Türk-İs- lam sentezinin ulusçu hareketi dogrultu- ._ smj4a görünmçk, istçyen Prof. Erbakan, aslmda Atafürk ilkelerinin yoziaştrnl- masını değil. ortadan kaldırılmasını amaçlamaktadır. Öte yandan Refah Partisi'nin izlediği yöntem. bilimsel gerçeklerin dışında kalmaktadır. Adil düzen masalı Adil düzen programı. Islamiyetin ilk devrini (Peygamber ve dört halife) örnek almaktadır. Ancak tslamiyette 1920 ve 1930'lu yıllarda Arap reformcuların yaptıgı gibi "selefler dönemini" taklit eden Refah Partililerin. bu reformcular- dan farkları. modernleşmeyi reddetmiş olmalanndan kaynaklanmaktadır (26). Sonuç olarak Refah Partisi ilkel bir ekonomi düzenini ortaya koymakta, lıaksız vergilendirmenin kaldırılmasını. faizin yasaklanmasını. devalüasyonun durdurulmasını ve Merkez Bankası'nın gücünün üstünde para basmamasını. dev let kredilerinin adil kıstaslarla dağı- tılmasını öngörmektedir (27). Modern Türk ekonomisinin karmaşık gereksinimlerinden tamamen uzak olan ve tümüyle çağımızın gerçekleri dışın- da kalan bu öneriler. özellikle kentlerin gecekondu semtlerine göç eden köylü- lerle. fakir halk kitlelerirfi oluşturan seç- menlerin ılgisiniçekmek amaeıyla orta- ya atılmıştır. Dinin siyaset alanında bir araç olarak kullanılması olgusu. Menderes'le birlik- te siyasi bir yöntem haline getirilmişti. Bu yönteme Sövyetler Birliği'nin kom- şu olmasından kaynaklanan komünist tehdidi de eklenmiş ve daha sonra orta- ya çıkan"Türk-lslam sentezi"nin be- nimsenmesi kolaylaştınlmıştı. Dini amaçlı siyasi partiler. Türk-İs- lam sentezini ustaca kullanmışlar. de- mokratik. cumhuriyetçi ve ulusal bir dü- zeni kabul etmiş olmalan sayesinde. hü- Menderes'in demagoji üslubunu sürdüren Erbakan, sağ olsaydı Atatürk'ün de RP'ye katılacağını öne sürmüştü. Uluslarüstü İslamcılık tehlikesiTürk köktendincilerin. "ulus" yerine"ümmet" görüşüne ağırlık verdikleri. kendilerini açıkça destekleyen Suudi Arabistan'la kurduklan mükemmel ilişkilerden anlaşılmaktadır. Milli Selamet Partisi (MSP) Başkanı. bu görüş doğrultusunda. Atatürkçülerin özellikle bilerek ihmal ettikleri Türk- Suudi ilişkilerini yeniden canlandırmakta gecikmemişti. Ortaya çıkan uluslarüstü İslamcılık tehlikesine, 1979'da Iran'daki Islam devrimi örneği eklenmişti. 1982 yılından itibaren İran devrimi. Türkiye'deki Cumhuriyet kurumlarının yeniden İslamcı görüşe yönelmelerinde önemli bir unsur oluşturmuştu (17). 1969 yılından bu yana islam Konferansı Örgütü'ne gözlemci olarak katılan Türkiye. 1982 yılından itibaren bu örgüt nezdindeki etkiniiğini arttırmış ve 1982 yılında Turgut Özal, istanbul'da İslam, Kültür. Sanat ve Tarih Araştırmaları Merkezi'nin (İRCİCA)açılışınıyapmıştı (18). Gerçekten de 1982 yılından itibaren Atatürkçü ilkelere ve özellikle laikliğe karşı yoğunlaşan islamcı mücadele. basına ve lûtap yayınlanna yansımıştı. Eski bir imam olan Vılraaz Altıparmak'ı örnek olarak alırsak. bu yazann eserinde Atatürk'ü dinsizlikle suçlarken dolaylı yoldan tüm Atatürkçüleri dinsizlik töhmeti altında bıraktığı görülmektedir (19). Altıparmak. böylelikle Atatürkçülüğün dinde getirdiği yenilikleri sıraladıktan sonra bunlan kınamakta ve özellikle Cuma Hutbesi'nin ve Kurarfdaki dualann Türkçeleştirilmiş olmasını. camilerde sağlık koşullanna göre değişiklikler yapılmasını yermektedir (20). Ulusçuların tepkisi Ulusçular. Türkçeleştirmeye yönelik saldırılan. genellikle öfkeyle karşılamışlardır. Ahmet Ağaoğlu. daha 1926 yılında İslamiyet ile Türkçeleştirmeyi bağdaştırmak amaeıyla şu görüşlere yer vermişti: "İslam makamları, Türk dilinin kullanılnıasını yasakladılar mı? (...) Vaptığı dualann anlamını bugüne kadar bilmeyen Türkler. sahip oldukları dinin faziletlerinden voksun kaldılar... Nihayet aynı zamanda Türk ve gerçek bir Müslüman olmanın değerini kavradık. Türklük olnıaksızın Müslümanlık yaşayamaz. \iha>ette Türk. kendi içinde güçlü olmalıdır ki, İslam güç kazanabilsin" (21). Atatürk'ün kişisei düşLİncelerinin kasıtlı olarak Atatürkçülükle özdeşleştiriimeye çalışılması. ramamen kötü niyetle hareket etnıekten başka bir şey değildir. Atatürkçü düzen. tek adamın eseri olmayıp, köylü. kentli. bürokrat. aydın ve subaylann topluca sürdürdükleri bir mücadelenin eseridir. Bıınun yanı sıra laiklik. Türkiye'nin "İslamiyetten arındırılması" demek değildir. Atatürkçü düzen. İslamiyeti toplumun temel ilkesi konumundan çıkarırken. özellikle kişisel bilinç düzeyinde korumaya özen göstcrnıiştir(22). 11 bŞûkrü Esirci. Menderes Divorki. Is- tanhııl. 1967.v . 1H2 (12)0.1.B. Arnıpa 1956-196(1. Türkiye, seri 35. ulr seri 9, Büyükel(,i J.P.Garni- er ilen Bakun C. Pineau 'ya gönderilen Şıı- bal 19S7 aünlü mpor. s. 65-87 (li)O.l.B. a.g.e.. Biiyükelçi J.P.Gami- er'den Bakun Ç.Pineau'ra gönderilen 17 Ocak 1957 günlü rapor. s. 85 (14)a.g.e.. Biiyükelçi Spit:ınııller'den Bakan Coııve de Mıınille'e gönderilen 8 Ekim 1958 günlü gizli mpor. s. 133 (15)a.g.e.. Biiyükelçi Spitzmııller'den Bakan Coııve de Munille e gönderilen 20 Mart 1959 günlü rapor. s. 163 (16)a.g.e.. Biiyükelçi Spitzımtller'den Bakan Coııve de Munille e gönderilen 20 Mart 1959 günlü rapor. s. 155-156 (17)Jean Françoise Bayard. "Les Tra- jectoires de lu Republique en İran eı en Tıııyııie". ın Ghussan Salaıned. Oir. De- ınocıvties sans deınocrcııies. Paris 1994. s. 384 (I8)IRCICA. Entörmasyon Bülteni. No 23. lslanbui 1990 (19)Ydmaz Altıparmak. İslamiyet Açı- sından Aıarürk ve İnkılapları. lslanbui. 1993. s. 130-140-538 (20)a.g.e.. S. 411-434 (21)Millı\x'tGa:etesi. 11 tosan 1926 (22)Ergun Özbııdun ve Ali Kazancıgil. Atatürk. Fonareıır de la Tıııyııie Moderne. Paris. 1984, s. 12 (23/a.g.e..s 10-11 (24)Ruşen Çakır. \e Şeriat Ne Demok- rasi. Metis Yay. Istanbul. 1994. s. 13. 84 (25}a.g.e.. .v. 54. 59 (26/Binnaz Toprak. "Les Intellectueltes Islamistes ". in P. Dumont ve F.Geoıgeon, Oir. Le Tıııyııie an Seııilde I Eıırope, l Har- mutıan. Paris. 1991. s.l67-179 (2 7)Prof. Secmettin Erbakan. Adil Eko- nomik Düzen. Refah Partisi Yay.. Ankara 1991. s.32-64 Yarın: uiusçuluğa kar$ı ümmetçilik ANKARA NOTLARI MUS1AE4 EKMEKÇİ Süleyman Bey, Ektiğini miBiçiyor? Dereyi görmeden paçayı sıvayan Necrnettin Erba- kan'ın umutlan yavaş yavaş sönüyorgibi. Önceki akşam "Kanal 6" uzgörecinde (televizyonunda). arada bir geği- rerek(!) yaptıgı konuşmada, ne denli gözdağı verir görün- se de gözlerinin eski pırıltısı kalmamış gibiydi. Zaman zaman. gazetecilere "Ben sayın cumhurbaşka- nını iyi bilihm, o da beni iyi bilir" dediği günler gerıde kal- mış sanki. Belki de Süleyman Bey'ın Necrnettin Bey'i geçmişten çok iyi tanımış olması, ona başbakanlığı ver- mesinin engeli! - Biz kırk kişiyız, birbirimizi biliriz derler ya, o biçim... Pazar günkü Milliyet'te, eski Cumhuriyet'çı Nilgün Cerrahoğlu'nun, Hacı Başbuğ'la (Alparslan Türkeş) bir konuşması vardı. Cerrahoğlu soruyor: - Onlarla iktidar deneyiminiz oldu. Erbakan'ı nasıl ha- tırlıyorsunuz? - Bakın, 1991 seçimlerinde biz RP ile birlikte 61 millet- vekili çıkarttık. Demirel'e gittim ve Refah la koalisyon yap- masınıtavsiyeettim. "Aman" dedi Süleyman Bey. "12Ey- lül'den önceki koalisyon döneminde neler çektım biliyor- sunuz". "Ben ahengi sağlarım" dedim, "Hayır bu müm- kün değ\\"dedi. "Siz" dedi, "Onu benim kadar tanımaz-i sınız. Üniversiteden arkadaşımdır. Onunla ahenk falan; sağlanmaz" ve SHP ile koalisyon yaptı. - MC döneminde Erbakan ne sakınca yarattı? .' - Itirazcı ve zor bir kışilıği vardı. Tekelci davranıyordu.' Her etkiyi kendi ellehne almak istediler. Bir gün oturüyo- ruz; Bakanlar Kunılu odasında. Süleyman Bey Başbakan. '• Erbakan da ben de Başbakan Yardımcısıyız. TRT Genel Müdühüğü 6 aydan beri boş. Kimi teklif etsek, RP itiraz' ediyor. Nihayet Erbakan bize birini teklif etti. Ben "Peki"i dedim, Süleyman Bey de onayladı ve çekmeceden Ba-\ kanlar Kurulu kararnamelennden birini çıkarttı yazacak;- Necmettin Bey derhalîtirazetti: "Can\m"dedi, "Ben da-,' ha arkadaşlarla görüşmedim. Öyle aklıma geldı de söy-; ledim. Hemen yazmayın. Kabul edemem" dedi. Şaşırdık. 15-20 dakika yalvardık. "Ne olur... Altı aydır tayin yapa- mıyoruz. Bitsin bu mesele"d/ye. Ne yaptıysak olmadı. Zordur... Necmettin Bey, Odalar Birliği'nden, nasıl polis zoruy- la çıkarıldığı günleri unutur mu hiç? Onu polis zoruyla. oradan çıkaran Süleyman Bey de unutmamıştır. Bugün Süleyman Bey ne yapacak, sorun burada. Edin- diğim izlenime göre Süleyman Bey, bugün "ön danışma" niteliğinde. parti başkanlarıyla bir toplantı yapacak. Süleyman Bey, bu toplantıdan önce, uzun uzun düşün- müş, taşınmış olmalıydı. Cumhurbaşkanrnın Başbakanı ataması öyle. eski deyişle (lâyüs'el) y'ani Türkçesiyle "so- rumsuz" bir iş değildi. Bu. Anayasa Mahkemesı'ne ya da YÖK'e üyeseçmeye benzemiyordu. Orada, önerilen üç kişiden birini, az oyla da gelmış olsa. seçersiniz olur bi- terdi. Kimse de bir şey dıyemezdi. (Bu da haksız, yanlış ya neyse. konumuz o değil!) Neden en yüksek oyla gel- miş olanı seçmez ki? Hele üniversitelerde, koca koca pro- fesörler dekanlannı seçemiyorlar biliyor musunuz? Rek- tör seçımsiz dekanı atıyor! Anayasacılara göre Cumhur- başkamnın Meclis'te hükümet kurabi/ecek birini seç- mesi gerekiyor. Aksi halde, başarısızlıkta. Cumhurbaş- kanı'nın da payı var demek. Bu açıdan Süleyman Bey'in bugün başlayacak "ön çalışma"sı, bir kanıya varmasını sağlayacak, o zaman "hükümetikurma görevı"gündevne gelecek. Bu. öğleden sonra diyelim akşama doğru da gerçekleşebilir. Şimdiye değin uygulama iki çeşit olmuştu; biri, seçim- lerin ardından ant içmeden sonra: ikinci uygulama ise Meclis Başkanlık Divanı'nın oluşumundan sonra. Çünkü Cumhurbaşkanı'nın seçime götürebileceği 45 günlük sü- re, başkanlık divanının oluşumundan.spnra başjıyor. Bu- nun aK»de var; 1983 seçimlerinde. Meclis Başkanlık Di- vanı oluştuktan sonra hükümeti kurma görevi verilmiş. 1987 seçimlerinde ise ant içme töreninden sonra görev verilmişti. Bunun örnekleri çoğaltılabilir. 1 - Ant içmeden sonra hükümeti kurma görevi, 2- Meclis Başkanlık Diva- nı'nın oluşumundan sonra görev. Bunun her ikisinin de geçmişte uygulaması var. Uzmanlar. Meclis Başkanlığı için konan 10 günlük süreyi çok uzun bulmaktalar. 3-5 gün içinde Meclis Başkanı seçilebilirdi deniyor... Necmettin Erbakan'ın, yardımcısı Recai Kutan'ı ara- ya sokarak hükümeti kurma görevini Süleyman Bey'in kendisine vermesinı sağlamaya çalışması us dışı bir olay- dı. Ayrıca. anayasanın 109. maddesıne aykırıydı. 109. maddenin ikinci tümcesi şöyle: "Başbakan, Cumhurbaş- kanınca, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri arasından atanır". Çok açık, Başbakan olabilmek için önce millet- vekili olmak. yani ant içmek gerekiyor... Şimdi. soracaklar biliyorum, bugünlere gelinmesinin sorumlusu kımdir diye. Elbette. başta Süleyman Bey so- rumlu. O. cami avlusunda takke giyen ilk Başbakan ol- masaydı. bir Necmettin Erbakan. "din sömünJsü" yapa- rak bugünlere gelebilir miydi? Süleyman Bey. zamanın- da uyarılmadı mı? Çoook! Ismet Paşanın "Bir ayağı Konya müftüsünde..." dediği Süleyman Bey'den başka- sı mıydı? Sonradan çıkan boynuz kulağı geçtı işte! Nil- gün Cerrahoğlu'nun kulağını çınlattım. bir de Bedri'nin (Koraman) kulağını çınlatayım. Bedri'nin 5 ocak cuma günü Milliyet'te yinelenerek yayımlanan Türkiye Gazete- ciler Cemiyeti 1995 ödülünü alan kahkatürü unutulacak gibi değildi. Tansu Çiller, çakşırlı, beli kuşaklı Necmet- tin Erbakana yeşil cübbesini giydiriyor: Mesut Yılmaz. nalınlarını giymesine yardımcı oluyor, 1995'teki Başba- kan Yardımcısı Hikmet Çetin leğenıni. ibriğini hazırlıyor. Süleyman Bey de tepsi içinde kavuğunu getiriyor. Arka- da. öbür dünyadan Adnan Menderes. Arapça ezan lev- hasını tutmakta. Erbakan da tümüne. ağzı kulaklarında "Berhudar olunuz!.." demekte, karikatürün va mı başka bi açıklaması? Ne diyelim? Süleyman Bey, ektiğini mi biçiyor ne? Bir zamanlar, arabasında gezdirdiği Aydın Menderes şim- di nerelerde? BUIMACA 1 2 3 4 5 6 7 SOLDAN SA- ĞA: 1/Bilimsel birko- nunun incelenme- si ya da diploma- tik. ekonomik. si- yasal sorunlann tartışılması ama- eıyla yapılan top- lantı. II Kırık ke- mıkleri bir arada tutmak amaeıyla kullanılan tahta gibi düz nesne... Soylu. 3/ Kürkü değerli yırtıcı bir hayvan... Tahıl ürünlerinin alımıyla ilgili kuruluşumu- zun simgesi. 4/ Kale hende- ği... Bir müzik sesini belirt- meye yarayan işaret. 5/ Kü- çük kitap... Birhaberajansı- nın simgesi. 6/ Yeraltı suyu- nu taşıyan geçirimli katman. II İskambilde koz... Süt ço- cuklarını sallaınaya yarayan küçük karyola. 8/ Haysiyet... Kabadayı. 9/ Gerek teşhis ve tedavi. gerek koruyucu he- kimlik bakımından organizmanın tümüyle ilgili hastalıkla- ra bakan hekimlere verilen ad. VLKAR1DAN AŞAĞIVA: 1/ Buğdav. mısır gibi tahıllann kuruyemiş gibi yenilmek üzere kavrulan tanelerı. 2/ Denizayısı da denılen bir fok tü- rü... Sık gözlü ağ. 3/ K.okmuş hayvan ölüsü... Fin hamamı. 4/ Imkân... Utanma duygusu. 5/ Amerika'da yaşayan \e ge- riye doğru uçnıa özellıği de olan küçük bir kuş. 6/ Şaşnıa belirten bir ünlem... Dokuma tezgâhında tarağı tutan ağaç ya da metal parça. II Sanat öğretıcısi... Cinsıyet. 8/ Temeli taklide davanan sözsüz o>Lin... Öngün. 9/ İ.'zeri toprak ya da otla örtülii saman yığını... Halk dilinde ekilmeden bırakılmış tarlaya verilen ad.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle