Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 OCAK 1996 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
UYCARLIKLARIN İZİNDE. OKTAY EKİNCİ
En büyük SÎT, îstanbul...
Kiiltür ve doğa mirasımızla ilgili
bu yazılarımızı izleyebilen
okurlar anımsarlar. Bu eşsiz
mirasın yoğun ve yaygın olduğu
bölgeler için alınan "SİT" kararlannı
irdelerken, yine bu terimin tarihsel
derinliğini ve uygarlık açısından
önemini en özlü bir biçimde
vurgulayan tanımlamdya Avrupa
Mimari Mirasının Korunması
Sözleşmesi'nde yer verildiğini de
sanınm birçok kez belirtmişizdir.
Türkiye'nin 1989 yılında onayladıgı
1985 tarihli bu sözJeşmenin 1/3.
maddesındeki SlTtanımı: "insan
emeği ile doğal değerlerin birieştiği
alanlar" sözüyle noktalanıyor.
Böylesi bir tanım, kiiltür varlıklannın
insanin tarih içerisindeki "eşsiz
yaratıcılığını" belgelemesı açısından da
büyük önem taşıdığını vurgularken.
aynı anda doğa! çevrenin de yine bu
yaratıcılığın uygarlığa dönüşmesi için
bir "yaşam ve ilham kaynağı"
olduğunu sanki özetliyor
Kuşkusuz. hemen tiim SİT alanlannda.
bu tanımın çağnştırdığı anlamlan
degişık açılardan gözlemek mümkün
olsa bile. denebilir ki yine aynı
tanımlamayı tüm tarihsel zenginliği ve
bunu kucaklayan doğal değerleriyle en
güçlü \een çarpıcı bire\rensel
kimlikle yansıtan yer de İstanbul olsa
gerek.
Eğer Karadeniz'le Marmara arasında.
Boğaziçi ve Haliç'in mucızevi
katkılanyla taçlanan böylesine eşsiz
bir yeryüzü cenneti binlerce yıldır var
olmasaydı.. Binlerce yıl bu cennet
Asya ile Avrupa uygarlıklannın
buluşmalanna kucak açmasaydı.. ve
Tarih Vakfi'nın yaklaşmakta olan
HABITAT doruğuna hazırladığı
serginin sloganında özetlediği gibi, bu
ayncaiıkli coğrafya "Doğu'nun en
Batılı kenti, Batı'nın ise en Doğulu
kentine" yaşam \e ilham kaynagını
sunmasaydı.. kuşkusuz ne İstanbul
olabilirdi ne de bu kent, insanlık
tarihinde böylesine evrensel bir önem
taşıyabilirdi.
Denebilir ki gerçekten tstanbul,
geçmişten bugüne insan emeği ile
doğal değerlerin inanılmaz bir uyum
ve karşılıklı saygı içerisinde
bütünleştikleri. yeryüzünün en büyük
SİT'lerinden birisidir.
Bu büyüklük. sadece. üç görkemli ve
tarihe yön veren imparatorluğa
başkentlik yapmasmın ve dünya
uygarlıklannın el sıkıştıklan bir
noktada Doğu ile Batı'yı tanıştıran bir
dünya kenti olmasının getirdiği zengin
kültürel birikiminden kaynaklanmıyor.
Bu eşsiz birikimi sarmalayan ve ona
yine tarih boyunca "can suyunu" \eren
dogal güzellikleri de tstanbul'a "en
büyük SİT" olması özelliğini geniş bir
topografya ölçeğinde de kazandıran
mirasını oluşturuyor. Kısaca tstanbul,
tarih ve coğrafyanın uygarlıklar
yaratan bütünselliğine, dünya kentleri
içerisindeki belki de en büyük örneği
sergiliyor...
Bu çarpıcı gerçek, Istanbul Büyiikşehir
Belediyesi'nce "yeniden" hazırlanan
1/50.000 Ölçekli Metropoliten Alan
Naaın Plan çalışmasına "SİT
alanlannın sınırlarının da işlenmesi"
önerisiyle bırlıkte çok daha etkılı \e
olağanüstü bovutlanyla açıga çıktı.
İstanbul'un tüm il sınırlannı içeren
metropoliten bölgede bu tarihsel
sımrlara bakıldığında. aslında SİT'lenn
de neredeyse "metropoliten ölçekte"
bir konum gösterdiği hemen fark
ediliyor.
En zengin SİT alanı Boğaziçi,
Haliç ve Marmara
Örneğin "Tarihi Yanmada" ya da en
eski kent dokusu ve merkezi olarak
"Suriçi" bölgesi, resmı olarak SİT
statüsüne ancak 1995te kavuşmasına
rağmen, 2600 yıllık yerleşme
geçmişiyle en zengin SİT alanı olarak
Boğaziçi, Haliç ve Marmara ya
egemen birkonumda lstanbul'a
görkemli kimliğini taşıyor.
Suriçi'nin hemen batısında ve Haliç'in
devamında Eyüpve ilerisindeki
Selimpaşa, K.Çekmece, Eminönü, Fatih, Eyüp,
Beyoğlu, Boğaziçi, Beşiktaş, Sanyer, Beykoz, Usküdar,
Çamlıca, Kadıköy, Adalar, Maltepe, Şile, Tuzla...
emeği zenginliğine tanıklık eden tarih
oncesı yerleşme alanlan da hem kentin
her ıkı kanadında hem de merkez
Nemtlerinde "metropoliten SİT
karakterlerine" ayn bir boyut
kazandınyor.
Uatıda. yani Avrupa yakasında
Klüçükçekmece Gölü yakınlarındaki
•prehistorva" çağlanna ait
yeriesmeler, Yanmburgaz MağarasL,
Selimpaşa ve Silivri'dekı kentsel ve
arkeolojik SlT'ler, aynı şekilde Asya
yakasında Pendik'deki binlerce yıl
önceye ait yeriesmeler. Kadıköy'deki
ünlü Fikirtepe Hövüğü, daha doğuya
doğru Tuzla Limanı ve Tuzla Gölü
çevresindeki SlT'ler.. bütün bu alanlar
da îstanbul'un bulunduğu coğrafyanın
hemen her köşesinde eşi bulunmaz bir
tarihsel serüvenin yaşandığını
kanıtlıyor.
Böylesine bir uygarlık birikimi ise
elbette ki en az kendisi kadar zengin
bir doğal çevrenin yarattığı yaşama ve
gelişme ortamı içerisinde insanlığa ve
bu ülkeye kazandınldı.
'İstanbul,
en büyük
invanın
Tarihi Yanmada'dan Boğaziçi nt doğru bakıldığında. solda Galata ve Pera. sağda ise l sküdarla biriikte dünvanın belki
deen geniş tarihsel \e kentsel SİT dokusu, Haliç ve \larmara\la da bütünleserekgözleröniineseriliyor...
ünyadaki birçok
kentin geçmişten
gelen SÎT
dokuları sadece merkez
semtlerde yer alırken,
İstanbul; Silivri'den
Tuzla'ya ve Marmara'dan
Karadeniz'e dek
"metropoliten ölçekteki"
yaygın bir tarihsel ve
doğal SİT kimliğini. yine
dünyadaki tek örnek
olarak 21. yüzyılada
taşımaya çalışıyor...
T~\ akalım yerel ve
r£ merkezi
JLJ yönetimlerde
yetkileri ellerinde
bulunduran
yöneticilerimiz,
îstanbul'un bu özelliğini
ne zaman fark edecekler?
Bir yandan "dünya
kenti" söylemine dört
elle sarılıp öbür yandan
bu tarihsel metropolü
gerçekten "dünya
kentlerinin uygarlık
lideri" yapabilecek
kültürel ve doğal mirasını
yağmaya açan
duyarsızlıklardan ne
zaman vazgeçecekler?..
Boğaziçi'nin güneyinde ve Istanbul'un
bu kez Anadolu yakasında, yine hem
kültürel birikim olarak hem de
yerleşme alanı açısından iki büyük StT,
yani l'sküdarve Kadıköv \ar. Çamlıca
Tepesi bu bölgede kentin doğal simgesi
olarak. eteklerindeki tarihsel
verleşmelerle biriikte yine ayncalıklı
bir StT özelliği gösterirken,
Marmara'ya doğru kentin diğer
"güzeüiklerüıi" oluşturan, duygu ve
şiir >üklü Prens Adalanda yine
metropoliten ölçekteki bir SİT
zincirinin sanki pırlanta gibi
halkalannı simgelıyorlar.
Bütün bir Boğaziçı'ni, Haliç'i ve
Marmara'vı sarmalayan bu tarihsel
yerleşme alanlannın yanı sıra.
îstanbul'un bu kez 7000 yıllık insan
İŞTE, DÜNYA KENTİ ÎSTANBUL'UN LAN EDİLMİŞ Sfrlfll ZNCİRİ
SİT BÖLGESİ
1 Boğaziçi (Anadolu ve Rumelı)
2 Beyoğlu (Pera ve Galata)
3 Eyüp (Kosmıdıon)
4 Kadtköy (Rasımpaşa)
5 Kadiköy (Çarşı Bölgesı)
6 K.Çekmece (Gd Batısı)
7 K. Çekmece (Iç-Dış Kumsai)
8 K. Çekmece (Soğuksu Çıft.j
9 K Çekmece (Reqıon)
10 Stlıvrı (Sunçı)
11 Çamlıca Tepelen
12 Beşiktaş (Ortaköy)
13 Şıle (Merkez)
14 Pendık (Altkaynarca)
15 Tuz/a (Lıman)
16 Tuzla (Kâmıl Rets Gölıi)
17 Maitepe (Balıkçı Köyü)
18 Selimpaşa
19 Yedıkule
20 Küçük M Paşa
21 Zeyrek
22 Sultanahmet
23 Süleymanıye
24 Cankurtaran
25 Kapalıçarşı
26 Çatalca (Merkez)
27 Usküdar (Merkez)
28 Usküdar (Karacaahmet)
29 Adalar (Prens Adaları)
30 Ihlamur Vadısı
31 Yıldız Sarayı ve Parkı
32 Tanhsel Yanmada
33 Beykoz/Kuzey ist - 1 .
34 Sarıyer/Kuzey lst.-2.
SİT ALANI TÜRÜ/ÖZELLİKLERİ
Kentsel-Dogal SİT (Aynca özel yasası ve yörtetımı var)
Kentsel SİT (Değişık kültürlenn zengm mozaığı)
Kentsel SİT (Sur dışı en eskı Osmanlı yerleşımi)
Kentsei SİT (Tanhı Halkadon, ılk yerleşım bolgesı)
Kentsel SİT-(Tarihsel tıcarı ve kulturel çekırdek)
Arkeolojık SİT (Yanmburgaz mağarası-fanh öncesı yerfeşme)
Doğal SİT ("Ponte Pıccolo" köprusö-got/denız kumsallan)
Dogal SİT (Göl kenarı plaj ve mesıre afanı)
Arkeolojık SİT (Bızans Sarayı bölgesı-Via Eqnatia yolu geçidı)
Kentsel SİT (Tanhı Fatıh mahaflesı ve çevresı)
Dogal StT (Kuçuk ve Buyük Çamlıca ıle eteklen)
Kentsel SİT (Bogazıçı ıle bütünleşık)
Doğal-Kentsel SİT (Sıvıl m'man-kıyı kuşağı)
Arkeolojık StT (I.Ö. 5000'lere aıt höyuk alanı)
Kentsel-Doğal-Arkeoiojık StT (Bizans yerieşımı-manastır alanı)
Kentsel-Doğal-Arkeolojık SfT (Mesıre yen-Lagüner alan)
Kentsel-Arkeolojik SİT (Antfk Bryas yerleşımi-tarihı doku)
Kemsel-Arkeoloıık SİT
Kentsel SfT (Sunçı'nde mevzıı koruma bolgesı)
Kentsel SİT (Sunçı'nde mevzıı koruma bölgesı)
Kentsel SİT (Sıvıl mımarı-eskı mahalleler)
Arkeoloıık SİT (Byzantıon-Osmanlı anıtsal yapılar)
Kentsel SİT (Sıvıl mımarı-eskı mahalleler)
Kents>el SİT (Sunçı-eskı yerieşmeler)
Kentsel SfT (Tıcan çekırdek-hanlar) .
Kentsel SfT (Eskı yerleşme merkezi)
Kentsel SİT (Knsopotıs/Bızans-Osmanlı kent dokusu)
Kentsel SIT (Tanhı mezaıiıklar ve çevresı)
Kentsel-Doğal SİT (Marmara Tak.m Adalan)
Kentsel-Doğal SİT (Beşıkîaş-lbiamur Kasn ve çevresi)
Kentsel-Tarihsel-Doğal SİT (Saray kompleksı ve çevresı)
Kentsel-Tanhsel-Arkeolojık SİT (Sunçı bölgesı bütunü)
Doğal SİT (Karadenız kuşağı. ormanlar. Elmalı su havzasıi
Doğai SİT (Karadenız kuşağı, ormantar, tanmsal yeriesmeler)
Nazım Plan Raporu (1995) ve Koruma Kurutlan'ndan alınan bılgılerie dertenmıştir.
Kâgıthane semtleri Osmanlı
u>garlığının kent kültürünü banndıran
SIT'ler olarak yerlerıni alıvorlar.
Yine Haliç'in bu kez kuzeyınde.
Istanbul'daki dünya uygarlığının aynası
olan Galata ve Pera bölgelennin batı
kesimınde, bugün neredeyse tamamı
kaçak yapılaşmanın işgali alıında olsa
bile, yüzlerce yıl Osmanlı'nın askeri ve
spor kültürüne hizmet \eren ve bu
kültürün "nişangâhlannın" bezedıği
tarihi Okmeydanı bulunuyor.
Galata ve Pera ise aynı tarihsel
süreklilik ıçerismde Boğaziçi kıyı
kuşağı nda Beşiktaş ve OrtaköVe, daha
gerilerde \e içerlerde ise Taksim,
Nişantaşı ve Şişli'ye doğru uzanarak
özellikle hem si\il mimari mıras ve
hem de sahil saraylanyla îstanbul'un
kültürel kent dokusunu tamanılavan
bölgelerini oluşturuyorlar.
Bızan.s'tan bu yana sevimli kıyı
köylerinin yer aldığı Boğaziçi, kentin
uygarlık birikimıni kuzeve doğru
taşıyan, ancak bunu yaparken yine
uygarlıkla doğa arasındaki tarihsel
dostluğa büyük bir saygı ve zarafet
içinde bağlılığı da elden bırakmayan
her yönüyle bir "diinva SlTn
i olarak
İstanbul bütünü içindeki "çoközeJ"
yerini güzellıkleriyle alıyor. Avrupa
yakasında Beşiktaş-Rumelifeneri. Asya
vakasında ise Anadolııl'eneri-İ sküdar
arasında ve hatta Salacak-Harem'e dek
uzanan bu kıvı \e deniz uvgarlığı. en
küçük dün\a haritalannda bile yeri
işaretlenebılecek bir SİT olarak
varlığını sürdiiriivor.
Yeniden başlangıçtaki evrensel SİT
tanımlamasına dönecek olursak,
"insan emeği ile doğal değerler" yine
bugünkü metropoliten alanı oluşturan
geniş coğrafya üzerinde bütünleştiler
ve Istanbul'u "İstanbul" yaptilar.
Bu tarihsel kucaklaşmanın yaşam
kaynagını oluşturan ve denizin
dışındaki dığer doğal zenginlikler ise
şimdiki kentsel yerleşim bölgelennin
kuzeyinde \e Karadeniz kıyılanna
dayanan "su havzalan ve orman
yörelerinde" bulunuyor. Örneğin Asya
yakasındaki Polonezköv ve çevresi,'
1994'ten bu yana "doğa parkı" statüsü
içerisinde korunmava çalışılıyor.
Yine Asya yakasında bugünkü TEM
otoyolu çevresi ve kuzeyindeki Darlık,
Ömerli. Elmalı su havzalan ve daha
kuzeydekı Beykoz-Şile kuşağı orman
alanlan ile Avrupa yakasında aynı
TEM yolundan Karadeniz'e dek
uzanan ve Sanyer, Eyüp, Çatalca
ılçelerinde kalan içme suyu havzalan
veormanlık bölgeler. 1960'lardan bu
yana geliştirilen hemen tüm nazım
planlarda "kentin yeşil koruma kuşağı"
olarak en değerli "dogal mirası"'
sayılıyor ve imar baskısından
kurtanlmaya çalışılıyor.
Tarihte Istanbul'a nasıl yaşam kaynağp
olduysa. gelecekte de yine bu dünya
kentinin yaşayabilmesi için "yegâne"
doğal kaynaklan banndıran bu koruma
bölgeleri içinde de Beykoz ve Sanyer
ilçe sınırlannda kalan alanlar, 1995'in
sonuna doğnı "SİT statüsü" içerisine
alındılar. Buna paralel olarak
üniversitelerde süren kimi çalışmalarda
ise îstanbul'un kuzey kesimlerinin
"bütünüyle'' doğal SİT olarak
belirlenmesi ve böylece "güneydeki
tarihle, kuzeydeki doğanın" uygarlık
adına bir büyük koruma alanı şeklinde
21. yüzyıla da armağan edilmesi
yönünde bilimsel raporlar geliştiriliyor.
Evet. İstanbul. hem "insan yerteşmeleri
tarihi" açısından hem de bu tarihin
doyasıya yaşandığı kentsel
coğrafyasının genişliği ve zenginliği
bakımından, hangi açıdan ele alınırsa
alınsın. tanışmasız "dünvBnınen
büyük SİT'i" unvanını elinde tutuyor.
UNESCO,bu nedenle Istanbul'u "kent
olarak" Dünya Mirası listesine aldı.
Yeryüzünün tüm yaşam ortamlannın
ve bunlar arasında özellikle kentlerin
ve metropollerin geleceğine yönelik
politikalann tartışılacağı HABITAT-II
zirvesi de aynı nedenle Istanbul'u
seçmiş olmaktan coşku duyuyor.
Bakalım yerel ve merkezi
yönetimlerde yetkileri ellerinde
bulunduran yöneticilerimiz,
istanbul'un bu özelliğini ne zaman fark
edecekler? Bir yandan "dünya kenti"
söylemine dört elle sanlıp öbür yandan
bu tarihsel metropolü gerçekten
"diinva kentlerinin uygarlık lideri"
yapabilecek kültürel ve doğal mirasını
yağmaya açan duyarsızlıklardan ne
zaman vazgeçecekler?..
Bütünleşen SÎT'lerde parçalanmış yönetim
İstanbul metropoliten alanı ve SİT bölgeleri...
Nazım planda doğa
koruma alanlan
Saziıctec^-A
Barap ~^
İstanbul'un değişik zamanlar-
da. değişik kararlarla ve değişik
hukuksal olanaklarla SlT statü-
süne alınan tanhsel, kültürel ve
doğal kbruma alanlan. metropo-
liten yerleşme ölçeğinde birbirle-
rinekomşu veyine birbirlerini et-
kileyen geniş bölgeler şeklinde
sıralanıyorlar.
Ama bu bölgeler. Prof. Dr.
Mehmet Çubuk'un da önemle
vurguladığı gibi imar sürecı ve
yönetsel açıdan "bütünleşmiş
SİT'ler"olarak yine bütünleşmiş
bir karar ve denetim sistemine
bağlı olmadıklanndan, kentin ta-
rihinden ve doğasından kaynak-
lanan "metropoliten ölçekteki ko-
ruma esaslı bir gelişme stratejisi"
de yaşama geçirilemiyor.
(Bkz. Cumhuriyet Bilim-Tek-
nik S.451 - Syf.8 / 11.11.1995)
Örneğin bu büyük SlT'in en
önemli kentsel odağı olan Tarih-
sel Yanmada, iki farklı belediye-
nin "farkü duyarülığı" elinde'kalmış. Farth Bele- nüBeledivesibir Süleymaniyeiçin kılını bile kıpır-
diyesi, kendı ilçe sınırlanndakı Zejrek, Balat, Fe- datmıyor ve burada hızla yok olan görkemli Os-
ner, Maita gıbı tarihi semtlan kurtarmak ıçın ne- manlı konaklarınm yakılmasına. yıkılmasına ve
redeyse tüm olanaklarını seferber ederken EminÖ- otopark yapılmasına seyirci kalıyor.
E ^ B e - . o g l u ^ ' "•
Ç
^
n
"
l ı c
?a #'
Kentsel gelişme alanlan SITaıanlan Ormanlar su hanalan (koruma alanlan)
Benzer şekilde İstanbul
SlT'lerinin alan olarak en bü-
vüğü ve konum olarak da ken-
tin Asya-Avrupa köpnisü kım-
liğinin sahibi olan Boğaziçi
SIT alanı da bu kez dört ilçe be-
lediyesinin ve Büyükşehir Be-
ledivesi'nin yine "farklı anla-
vışlan" elinde can çekişiyor.
Koruma Yasası dışında, aynca
1983 tarihli Boğaziçi Yasası ile
de "parçalanmış" bir imardü-
zenı altında bırakılan bu eşsiz
güzellikteki kent ve doğa me-
kânı. kımi beledivelerin duyar-
sız imar planlanna davandır-
dıklan -nıhsatlı" vapıla^mav-
la. kımi belediyelerin de açık-
ça göz yumduklan ve hatta ba-
ğış topîadıkları kaçak yapılaş-
mavla SlT karakterine ters bir
kentleşmenin açık işgalini vaşı-
yor.
İstanbul'un bütünüyle bir
SlT oldugu gerçeğini yadsıyan
imar politikalannın ise örneğin Galata ve P^ra
(Beyoğlu)bölgesi ile Dolmabahçe-Beşiktaş-Yıldız
tarihi üçgeninde "kentin bağnnasapladığı hançer-
ler". bugün özgün dokuy u v e siluetı parçalayan çır-
kin kütleler olarak imar yağmacılığinın simgeleri
şeklinde yükseliyorlar. Dev bir enkaz şeklindeki
Park Otel, tarihi saray bahçesini yutan Svtissotel,
güzelım Akaret Evleri'ni ezen BJK Plaza, Yıldız
Parkı'nı işgal eden Conrad, Boğaziçi kıyısındaki
sahil sarayının hasbahçesine kurulan Çırağan Ote-
li._ Bütün bunlar aslında hep "SİT alanlannda"
ızin verilen kentsel cinayet örnekleri.
Metropoliten alanın "doğa) koruma alaniannı"
oluşturan kuzeydeki ormanlar ve su havzalan da
yine "bütünleşık SİT" anlayışından yoksun bir yö-
netim tarzının rant yapılaşmasına verdiği ödünler
yüzünden, yasal ve yasadışı imar süreciyle tahrip
oluyor. Örneğin. ormanlık bölgelerde "ormanya-
sasından" elde edilen haklarla ve üstelik bu hak-
larda sjireklı aşılarak inanılmaz çılgınlıkta bir "vil-
ia japılaşması" sürüyor. Su havzalanndakı kaçak
kentleşme ise bir yandan bu bölgelerde yenı kuru-
lan "belde belediyeleri" eliyle özendirilirken öbür
yandan İSKİ yönetmeliğinde koruma adına imar
öne çıkanlarak yasadışı yapılaşmaya "ruhsatlıola-
nakJar' \sağlanıyor...
Sözün kısası İstanbul. 21. yüzyılı hemdünyanın
en büyük StT'i hem de yine dünyanın en "parça-
lanmış SİT"i olarak karşılamaya hazırlanıyor. Bu
parçalanmışhk ise yeryüzündeki yağmacılığın. ev-
rensel stratejisini oluşturan "böl ve yönet" politi-
kasına doğrusu çok yakışıyor ve sonuçtan elbette
ki yine yağmacılık kazançlı çıkıyor...
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Sanatçı Davetleri...
Geçen günlerde yakın bir dostum, bana şöyle bir
soru yöneltti: "Televizyonda son Çankaya davetiniiz-
liyordum, davetliler arasında seni göremedim, git-
medin mi?"
Bu dostumun sorusunu elbet sorduğu gün yanıt-
ladım. Ama aynı yanıtı yeni bir yılın ilk haftasında sev-
gili okurlarımla da paylaşmak istiyorum.
Evet, şimdi gelelim yanıta...
Hayır efendim, ben sanatçılara, yazarlara vb veri-
len son Çankaya davetinde yoktum.
Ondan öncekilerin de hiçbirinde yoktum.
Ayrıca ben, Kültür bakanlannın zaman zaman ve-
regeldikleri -üstelik bazen yaşadığım kentte, yani Is-
tanbul'da gerçekleşen- davetlerin, kokteyllerin, açı-
lış -ya da sonradan açılamayış- toplantılarının her-
hangi birinde de herhangi bir zaman hiç olmadım.
Şimdi biliyorum, bana yazımın başındaki soruyu
soran sevgili dostum gibi. sevgili okurlarımın içinden
de bu duruma şaşıranlarçıkacaktır. Tıpkı sevgili dos-
tum gibi, onlar da belki şöyle diyeceklerdir; "Bugü-
ne kadar neredeyse elli kitap çevirmiş, dergilerde ve
gazetelerde onca zaman, cnca yazı yazmış biri, na-
sıl olur da gitmez çağnldığı halde.
Soru doğrudur.
Ama sorulduğu yer, yanlışrır.
Çünkü böyle bir soru -Batı'nın hakkını her zaman
da yiyecek degiliz ya!- ancak Batı'nın sanatçı, yazar,
düşünce adamı bağlamları içerisinde sorulduğu tak-
dirde mantıklı ve de belli ölçüde ciddi olabilir.
Ülkemizde ise böyle bir soruycı sormazdan önce,
sözü edilen davetlerin yapısal özelliklerıne bir göz at-
makta yarar vardır.
Her şeyden önce belirtilmesi gereken nokta, ülke-
mizde bu türden "resmi" kokteyllerin, kelimenin tam
anlamıyla birer "kokteyl" olduklarıdır.
Çünkü ülkemizde "sanatçıların, yazatiann..." vb
çağrıldıkları bu kokteyllerde sanata yıllarını vermiş
olanlarla, iki şarkı. iki türkü ve bir kliple sanatçılıkla-
rını "tescil" ettirivermişlerin bir arada bulunmaları
âdettendir...
Bu arada, örneğin beş yıldır roman ya da öykü ki-
tabı yayımlamamış yazarlara -herhalde!- "eskidi" gö-
züyle bakılıp davetiye gönderilmezken son filmini çe-
virdikten bu yana on yıl geçmiş "starlann" davet edil-
meleri de yine âdettendir...
Açıklama girişiminde bulunmazdan önce, durumu
özetleyelim: Şu kadar romana, bu kadar çeviriye, bil-
mem kaç dergi ve gazete yazısına imza atmış olmak,
Türkiye'de insanı Çankaya tepelerine ya da Kültür
bakanlannın "huzuruna" çıkarmaya yeterli değildir.
Yeterli sayılabilmenin ek koşulu -elbette Batı'da
degil, yalnızca ve yalnızca ülkemizde.
1
- biraz, hatta
epeyce "medyatık" olmaktır.
Evet, şimdi gelelim bu konudaki kişisel yorumları-
mıza...
Batı'da "medyatik" olmak, ancak -o da bir ölçü-
de- galalar ve kimi ödül törenleri için aranan bir ko-
şuldur. Buna karşılık gerçek anlamda sanatçı olan-
lar ile henüz sanatçı olmadıkları gibi, ileride de olup
olmayacakları belli olmayanların, devlet başkanları-
nın ve bakanlann davetlerine çağnlmaları; buna kar-
şılık alanlarına yıllarını vermiş kimilerinin çağnlma-
ması, Batı'nın protokol anlayışına göre ancak bir
"skandal" diye nitelendirilebilir. Bunun nedeni, "sa-
natçı", "yazar", "düşünce adamı" ve "çevirmen" -
evet, yanlış okumadınız, Batı'da "çevirmen" diyede-
ğeri bilinen bir kıtle de vardır!- gibi kavramların çok,
ama çok ciddiye alınmasıdır.
Buna karşılık ülkemiz gibi, "sanatçı" nitelendirme-
sinin artık ayağa düşürülecek kadar bol keseden da-
ğıtıldığı, yazanlar ile yazmayanlann, düşünenlerle dü-
şünmemeyi yeğleyenlerin aynı kefeye rahatlıkla ko-
nulabildiği ortamlarda, bu görünümlerin "resm/"da-
vetlere de yansıması, yalnızca doğal karşılanmak ge-
rekir.
Yakın gelecekte bizdeki "resmi" davetler de daha
"uygun" düzenlenebilir umuduyla birkaç saptama
yapmak istiyorum.
Sanatçılara, yazarlara, bılim adamlarına, düşünür-
lere yönelik "resmi" davetler düzenlemek, ciddi iş-
tir.
Ve yine bu davetler, yalnızca "medyatık" adlara
ağırlık tanımakla, bunların arasına protokol listeleri-
ni düzenleyenlerin kendi tanıdıklannı da katmalarıy-
la üstesinden gelinemeyecek kadar ciddi ıştir!
Bu tür davetleri "olması gerektiğigibi" düzenleye-
bilmek, her şeyden önce sanatçının, yazarın, bilim
adamının, düşünce adamının kim olduğunu iyi bile-
bilme koşuluna bağlıdır!
Yanlış yorumları engellemek için bir saptama da-
ha: Bu satırtarın yazan, kalabalığa girememek gibi bir
"hastalığı" olduğundan, on yıllardır gerek bu davet-
lere. gerekse yabancı diplomatik çevrelerce "olma-
sı gerektiğigibi" düzenlenen davetlere de katılama-
maktadır. Bu durumda bundan sonra da bir değişik-
lik olmayacaktır.'
Bu nedenle bu yazı, kişisel bir davet beklentisiyle
ya da alınganlıkla kaleme alınmış değildir...
İTÜ solrstierinden keman konseri
Kültür Servisi - İTÜ
solistlen. buaün saat
19.00'daAtatürk
Kültür Merkezi'nde
bir konser \ erecek.
Konsere yaşları 13
ıle 18 arasında
değişen çok
\etenekli yedi
kemancı katılıyor.
İTÜ Türk Müziği
Devlet
Konservatuvan "Özel Eğitim Hızlı Keman Bırimı'nin
ikinci kuşak öğrencileri olan genç kemancılar aynı
zamanda Türkiye'de ilk kez uygulanan bilimsel bir
keman eğitiminin de uygulayıcılan olma özelliğini
taşıyor. Kerem Çelik, Aslıhan Ayhan, Buket Ökten,
Pınar Ertuğrul, Burcu Daşik, Didem Savaş ve Başak
Erdem'den oluşan İTÜ solistlen, keman edebiyatının
en seçkin ve zor yapıtlannın yer aldığı konserde
Paganini'den Çaykovski'ye uzanan birdizi eseri
seslendirecek. Sanatçılara piyanoda Mehru Ensari eşlik
edecek.
Prof. Dr. Bernard Levvis'nin
konferansı
Kültür Servisi - Yakındoğu ve Uzakdoğu tarihi
uzmanı Prof. Dr. Bernard Levvis 'Ortadoğu'nun Çok
Yönlü Kimliği' başlıklı bırkonferans vermek üzere
Istanbul'a geliyor. Yapı Kredi Bankası'nın konuğu
olarak gelen Levvis'nin konferansı. >arın saat 16.00'da
Yapı Kredi Plaza Konferans Salonu'nda
gerçekleştirilecek. 1916 Londra doğumlu olan Levvis,
lngiliz Akademisı, Calıfornia Üniversıtesi, Indiana
Üniversitesi. Mısır Enstitüsü ve daha pek çok
üniversitede onursal üye ve öğretim üyesi olarak çalıştı.
Prof. Dr. Levvis, Türk Tarih Kurumu'nun da onursal
üyeliğini yapıyor.