Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
25 OCAK 1996 PERŞEMBE CUlMHURlrET SAYPA
KULTUR 15
GRAMOFON İĞNESİ SELİM İLERİ
Ihııpmar'la zaıııaıı25 Ocak 1962 Ahmet Hamdi Tanpt-
nar'ın ölûm tarihi.
Tanpınar okumaya çabalamalanm da
herhalde o tarihe yakın. Bir yaz mevsi-
mi. Eniştem Dr. Talat Akdağ'ın zengin
kitaplığında, Varlık Yayınlan 'nın yan ya-
na dızildiği köşede, kenarlanna kavuni-
çi sentlergeçirilıniş, lacivert kapaklı, adı
Yaz Yağmuru olan bir kitapla karşılaşı-
yorum. Yazann adını ise hiç işitmemi-
şim: Ahmet Hamdi Tanpinar.
Öykü şöyle basjar:
"Kapıdan girip de genç kadını bardak-
tan bosanırcasına yagmurun altında, bir
elı bahçenin ortasındakj kurumuş palmi-
yenin gövdesme dayalı, yüzünde her şey-
den habersiz, çok mesut bir gülümseme,
adeta onu okşar görünce hakikaten şasır-
dı ve kendi kendıne gûldii:
- Bu da bir başka türlüsii olacak... Ne
dersin Hacivafım!
Hacivatomuzsilktı:
- Benim mecânin taifesiyle işim yok.
Ben Karagöz gibı akıl ve zevat isterim."
Itiraf edeyim ki, okuduklanmdan pek
bir şey anlamanuştım. Bırdefa, ilk cüm-
le çok kanşık gelmışti. Kapıdan giren
kinidi? Hacıvat'la konuşuyor, Hacivat da
onu yanıtlıyordu. Sonra 'mecânin taife-
si_' Hiç bilmediğim bir şey... Ne?..
Bununla birlikte yağmur bardaktan bo-
şanırcasına yağıyor, bahçede bir genç ka-
dın. dalgın, gülümseyerek duruyordu.
Kurumuş bir palmiye vardi.
Bunlar yetip artıyordu.
Sözlük, 'mecânin'içın "De_ler,çdgın-
lar, akfandan zoru oianJar" diyor. Demek
sözcük o zamanlar bile sönmüştü. Hem
sonra, yagmur altında duran kadın çıl-
gınlar arasında sayılıyor da. Hacivat'la
konuşan kişi çılgın. Hacivat'ın yanıtlayı-
şı çılgınlık sayilmıyordu...
Belki bunlar da büyülemişti.
BüyüJenmeme karşın "YazYağmuru"
öyküsünü bastan sona uzunyıllarokuya-
madım. tmgeler, sannlar, hep o yaz yağ-
muru ve resimlerdckini andınr birtakım
fîgürler, sayfalararasmda belirdi kaybol-
du, aydınlandı karardı. Ama bu uzun öy-
küyü pek çok seviyordum. Yazmsal me-
tinlere alınyazısı biçmeye kalkıştığım-
dan, tılsımlı "Yaz Yağmunı"yla aramda
birgönül bağı kurulacağmı duyumsuyor-
dum.
Ola ki şu cümle: "Çocukluğundan be-
ri onun Karagöz ve Hacivat'la konuşmak
adetivdi." Ve devamı: "Uzun süren bir
hastahk boyunca oniaria öyle haşır neşir
olmuştu ki aradan otuz sene geçüği hakfc
yine benliğinin ayrûmaz parçaian gibiy-
dfler."
Benzeri bir yaşam çizgisinden gelmi-
yor muydum? Çocukluğum boyunca
ateşli hastalıklarda resimli roman İcişile-
riyle, artık Karagöz ve Hacivat'la değil
de, Hürriyet gazetesinin her gün yayım-
ladıgı "Fatoş"larla, "Cüngörmnşter"le
dostluk kurmarruş rruydjm?
Btröykününgia
"Yaz Yağmuru" için ilginç ve öncül
bir yorum Tahir Alangu'dan gelir:
"Bu hikâyenin Huzur (1949) ve Saatle-
ri Ayarlama Enstitüsü'ndeki (1961) kiş»-
krine ve anlaöşına bağlandığı göriilmek-
tedir. Yasamayı da Dpkı rüya gibi hareket-
siz ve iradesiz kabul eden.günlük yaşama
ve çabşmalar dünyasına bağlı zamamn
dışında, derûnî bir başka ha>at >aşayan
Idşiler bunlar.
"(„) Ahmet Hamdi, astaıda bu Idşfle-
rinin saplantılannda hep kendi musallat
kişbini, içine oturmuş, hayati yaşamasına
yol vermektense onu sürekJi olarak an-
cakyorumlamaya iteliyen, kendi'ben' ini
anlatmıştır"
Öykü bir aşk öykûsü gibi gelişir. Ço-
cukluğundan beri Hacivat'la, Karagöz'le
iç söyleşilere dalmayı alışkanlıklan ara-
sına katmış Sabri,yaz yağmurunda tanı-
dığı genç kadına tutulur. Ancak birmev-
sim boyu, mevsim sona erinceye kadar
sürebilecek bu aşk, tıpkı hayat gibi, tıpkj
her günkü ilişkilerimiz gibi devingen,
canlı, kıpirdak degildir de, bir hürya par-
çalanmışlığındadır.
Genç kadın, dahası. Alangu'yu izler-
sek, "kaybotaıus ve yanmış bir esld dûn-
yayısırönayükfcnerek" bu Boğaziçi bah-
çesine gelmiştir. Onunla birlikte bütü-
nüyle silinmiş mazi bir kez daha dirile-
cek sanınz. Ama bu diriltme çabası da he-
pi topu bir sanndır:
Genç kadın. Sabri'nin gözûnde "ipi
kopmuş bir uçurtma havalTyle geldiği
gibi çekip gidecektir...
Bir aşk öyküsü, ama kültür gömleği
değiştirmenin sancılan üzerine eşsiz bir
söylence de.
"Yaz Yağmuru "nu nihayet sonuna ka-
dar okuyabilmiştim. Sonra birçok kez ye-
niden okudum. Bir zaman geldi ki, ağtr
akjşını ben de yaşamaya koyulmuştum.
Tanpınar içe işleyen yazardı.
Sözgelimi Sabri'nin dolaştığı kitaplık-
lan, yaz sıcağında bu kitaplıkJann serin
havasını ben de dolaşmakta, ben de his-
setmekteydim. Ben de Sabri gibi geçmiş
yüzyıllarda geçen bir roman yazma çaba-
sı içinde gibıydim.
Tanpınar: "Plaj tenha ve stcakn. Beyaz
aJevdalgalan içinde kavnıluyordu. Fakat
biraz evvel çık&klan kabine ıslak, loş ve
serindi" der. fşte birdenbire, gözümüzün
önünde lstanbul plajlan tekrar yaşamaya
koyulur. Sabri'nin yazıda yaratmaya ça-
lıştığı geçmiş, şimdi bizim için, o yitip
gitmiş plajlan düşünürsek, okumada ya-
şatmaya çalıştığımız bir şey olmuştur...
Belki buyüzden "Yaz Yağmuru"na gi-
zemli, gizleri olan bıröyküye yaklaşırca-
sına eğilmekte yarar var. Tanpınar'ı bu
öjküyle tanıdım. Onu hiç okumamış
olurlara, "Yaz Yağmuru "yla başlamala-
nnı salık veririm. Gönül bağı bir ömür-
boyu sürebilir.
Ama yalnız "Yaz Yağmuru" mu?
Ahmet Hamdi Tanpınar, eseri bugün
de olanca yaşarlığını koruyan bir yazar.
A hmet Hamdi
/% Tanpınar ne
-/X. sağın, ne
solun insanıdır. Ne
muhafazakârlarla
tam bir düşünce
birliği içindedir, ne
de devrimcilerle.
Şiirinden öyküsüne,
öyküsünden deneme
yazılanna, birer anıt
değerindeki
romanlanna
gönülden
eğildiğimizde bu
usta, karmaşık,
yetkin yazann,
kendisinden sonra
da süreceğini bildiği
bir 'sentez arayışı'
peşinde olduğunu
saptanz.
TT/'argaşada,
§C Saatleri
JL \ ~ Ayarlama
Enstitüsü gibisinden
göz kamaştıncı bir
ironi de yıllar yılı
ırak kalır. Huzur'da
'kendi içinden
yeniden'
doğamayan birey-
toplum anlatılmışsa,
Saatleri Ayarlama
Enstitüsü'nde de,
çalışma hayatının,
üretimin durduğu
toplumda şahlanan
acıkh güldürüye yer
verilir. Yalan dolan
işler
mekanizmasında,
Tanpınar,
Türkiye'nin
bugünkü rantiye,
batak hayatını
görmüş gibidir.
Oysadönemindeokurun ilgisineyeterin-
ce sunulmamış. Henüz bütünii yayımlan-
mamış gûncesinde yakınıyor: "Tenldt-
lerden eser vok."
Günceyi "basıma hazırlayan Ind Engi-
nün'ün önemlı açıklamasını da alıntıla-
mak ıstenm:
"Tanpınar. ş/ir kitabı çıkdktan »onra
tenkit beklemiş, fakat bir sessizlikJe kar-
şılaşmıştır. Daha sonra çıkacak birkaç
tenJodin onu çocuk gibi se\indirdiği an-
laşümakla birlikte, bu scssizliği, habraia-
nnda birkaç kere tekrarladıgı 'sükût su-
ikastı' diye nitelendinniştir/'
Hemen Tanpınar'a dönelim: "(_) mu-
hakkak olan bir şey varsa jirmi sene ev-
veJ bir şöhrerim olmuş. Kitap neşretme-
mek, aynı muhitierde yazmamak bu tesi-
rin devamını men etmiş."
Aynı muhitierde.. çevrelerde yazma-
tnak. Belki de çevreler üzerinde durmak
gerekiyor.
Karşı kanat ise Dede Efendi'den alınabi-
lecek birtadın, yeni zamana aktanlabile-
cek bir estetik değerin kalmadığını ileri
sürer. Tanpınar her kanatta yapayalnızdır.
Bu yapayalnızlığa karşın yazann. bii-
diği. ınandığı dünya görüşünde tek başı-
na yol aldığı şımdı daha açık seçik kav-
ranabiliyor. Yayımlandığı dönemde ardı-
lı çıkmamrş görüşler, savlar, düşünceler
bugünkü kargaşaya, toplumsal açmazla-
ra kılavuzluk edebilecek. büyük olasıhk-
la:
"Tenkidin, bir yıgıninkann,tekrar ka-
bul ve reddin. ümrt ve hülyanın \e zaman
zaman da gercek hesabın iklimmde ydşa-
dığımız bu macera.daha uzun zaman.ya-
ni her manasmda verimli bir çalışmanın
hayatunıa yeniden şekillendireceği güne
kadarTürk cemiyetinin hakikidramıola-
caktır.
"CkJeceğimiz jwlu hepimiz bilrvtMruz.
Fakat yol uzadıkça a> nldığımı/ âlem. bi-
Yağmuru'na
gizemli, gizleri
olan bir
öyküye
yaklaşırcasına
eğilmekte yarar var.
Tanpınar'ı bu
öyküyle tanıdım.
Önu hiç okumamış
okurlara, "Yaz
Yağmuru "yla
başlamalannı salık
veririm. Gönül bağı
bir ömürboyu
sürebilir.
Tanpınar ne sağın, ne solun insanıdır.
Ne muhafazakârlarla tam bir düşünce bir-
ligi içindedir. ne de devrimcilerle. Şiirin-
den öyküsüne. öyküsünden deneme ya-
zılanna, birer anıt değerindeki romanla-
nna gönülden eğildiğimizde bu usta, kar-
maşık, yetkin yazann. kendisinden son-
ra da süreceğini bildiği bir 'sentezarayı-
şı' peşinde olduğunu saptanz.
Doğu'dan ve Batı'dan gelgitler, onun
yazısrnda yapıtında, en görkemli sayfa-
lara açılır. Sentezi noktalayabilmiş mi-
dir? Bu ayn konu... Ne var ki bizi soru-
larla donarmıştır, can alıcı sorular, sonın-
larla:
"Tesadüfen Dedc'yi tanımısöm. tnsan-
oğın ayn bir yüziinü öğrenmişthn. Yunus
diye Wr şairim, Naci diye acayipbir şairün
var,o haideniçin btlmiyorumL Brtmesetn
rahat edebilir mi>im!.. Ve mesete kendi
kendime oh bugün bu Dede EfendPyi de
unuffum, yann da IrrTden kurrulsam- di-
vebflir nuyiz! Dememiz doğru mu?"
Tesadüfen tanıştlan Dede, ogünün mu-
hafazakârlannca bilinmekte, ama güncel
hayatın kılgısına geçinlememektedır.
zi her günden biraz daha meşgul ediyor.
Şimdi onu, hüviyetimizde gittikce biiyö-
yen bir boşluk gibi duyu>x)ruz, biraz son-
ra, bir köşede bırakıvermek için sabırsız-
landjğımız ağır bir yük oluyor. frade'mi-
zin en sağlam oMuğiı anlarda bile içbniz-
de hiç olmazsa bir sızı ve bazen de bir vk-
dan azabı gibi konuşuyor."
Denge ve ikih'kler
BeşŞehir'den bu saptayımlar. Beş Şe-
hir, Ankara'yı. Erzurum'u, Konya, Bur-
sa ve lstanbul'u dile getirirken yurdun.
yurt insanının bir "histarihi"ni de yazar.
Tanpınar, hayatımızın, "gerçek bir sorgu-
nun sûzgecinden" geçırilmesını öner-
mekte, belki de talep etmektedir.
Sorgu ve iç sorgu, Huzur romancısmın
çağdaş Türk toplumuna sunduğu tek kı-
lavuzdur. Beş Şehir, imparatorluk bas-
kenti lstanbul'u yeni başkent Ankara'ya
sıkı sıkjya kenetlerken, biryandan da top-
lumsal-tarihî uyum aranır, bu uyumu şid-
detle gereksinir.
Huzur'a gelince, roman, düpedüz bir
tedirginliğin, huzursuzluğun romanı de-
ğil midir?
Dengeyle ikilik daıma yan yanadır.
Sabahattin Eyuboğhısebebi çözümlü-
yor: "Ahmet Hamdi Tanpınar, yaşarken
de vazarken de duyguyla düşüncenin,
düşle gerçegin tam ortasında bir yerde,
zamanın hem içÛMkhem dışında yaştyor-
du. Bir şeyin birip bir başka şeyin başiar
gihi olduğıı kaypak, kıklan ince sınınn üs-
tünt'e, dünle bugiin arası alaca karanhk-
ta duraklrvordu çok zaman. Pariste fs-
tarbul'u, tstanbul'da P*aris'i, Baki 'de Va-
leryyi, Vatery'de Baki'yi özlemea, De-
bussy 3e Ftri yi, Proust'la Evliya Çele-
bı 'yi bile bir arada tadışı bundaıidL Yetiş-
figi çc\rcnin ve zamanın da beslediği bu
ikilikler Tanpınar'ın şiirinde zaman za-
man büyülü bir dengeye kavuşuyor ve
Türkçe've umulmadık bir tat kazandoı-
>«rdu."
fkilikJerden habersiz görünmeye ya-
naşmayan, biryandan da denge gereksi-
ranpınar son
yirmi yılda
gündem
oluşturan
yazarlardan sayıldı.
Onun eserini
irdeleyen önemli
yazılar, incelemeler
yayımlandı. Bu eser
çevresinde tartışıldı.
Tanpınar'ın emeği
değişik dünya
görüşlerine bağlı
yazarlarca
değerlendirildi.
nen bu şaşırtıcı yazar, dengeyi herhalde
yazısında çızısinde bulabilmişti. Dene-
melerinin başyapıtı sayılabilecek Beş Şe-
hir'de iz sürersek, Istanbul. kendine iliş-
kin sayfalarda, boyuna 'kahcı' olanı sap-
tarnaya çalışır. "Hayatımızda hüküm sû-
ren gömlek değiştirme telaşı içinde" bir
türlü gönül gözüyle göremedığımiz, gör-
meye firsat bulamadığımız bu kahcılık-
lar. öte yandan şehirden hızla silinmek-
te, yok olmaktadır. Öylesine derin bir kar-
şıtlık karşısında, iç dengenin korunabil-
mesi neredeyse imkânsızdır.
Ama yazı denge ve uyumla örülüdür.
Bakın, bir cami ve bir ayazmadan geriye
kalanlar, yıkım yazısında ışıyan estetik
uyum:
"Sümbül Sinan'ın baüfesi Merkez
Efendi. suriann dtşmda kendi yapdnhğı
caminin ve kendi bukhığu bir ayazmanm
yanında yatar. Vazık ki çocukluğıunun
hatıralan arasında kuyru vc haşyetli rah-
maniyctini güçlükle vaklaşılan bir kürsü
gibi panldayan bu Vliisliiman asklepi-
on 'u artık kay'bolmuştur. Ziyaretio kadar
karanhkyapan agaçbr kesimij, avtuda-
ki dergâh hücreieri yıkılnuş, kuyu kapa-
tümış, hulâsa sımn kendisini yapan un-
surlarortadankalkmıştır."
Bağnazhğa karşı kültür
Pekı ama sırnn yerinı ne almıştır, diye
sorabiliriz.
Tanpınar, Merkez Efendi yapılannda,
bir de "mimarisiz, düz bir kışla odasında
yatan birkaç 5lü ile ayazmanm derindeki
ha\ uzuna bakan silik yaklızlı kafesi ancak
görülen çile odası"*nı göriir.
Edebıyatının belli başlı göriinttileri,
burada olduğu gibi, yitirilmiş, sönmüş,
silinmiş, yıldızsız şeylerle donanmıştır.
Tanpınar. böylesi görüntüleri yaratan et-
kenlen, fizikötesinde değil, doğrudan
doğruya somut koşullarda arar. Her şey-
den önce iktı&adi çöküş ve yenilenişteki
verimsizlik. "Hayanmızda yarancı oU-
cağınnz güne kadar", büftin görebilece-
ğimiz, "bir hortlak hikâyesinden çıkmı-
f_" benzeyecektir.
Yazar birçok 'son' şeyin ardına takıl-
ıruştır. Bir ömek: "Son atlıkanncayı Ka-
dırga meydanında birkaç yıl evveİ gör-
müştüm."
Ne var ki 'wn atukannca'run göriile-
ceği zaten bilınmektedir. Geçmiş bir da-
ha yaşanmak içın değil, sadece kültürün
süreklilığı adına korunsun ıstenilmekte-
dir.
Beş Şehir'de Konya sayfalan Mevlâ-
na'yı bir de iktisadi koşullar ortasında
yorumlar:
"Moğoitahsildariannın korkusı üeko-
Miklarda, mağaralarda >a^a>an,o müthiş
699 >ılı kıtlığında kemirecek ot bulama-
yan, zulmün, vebanm, her türlü felaketin
harap ettiği Anadolu üzerinde bu ses bir
bahar riizgân gibi daigalanır. Dışandan
o kadar çok şeyin vıktıgı insan onu dinJe-
dikçe kendi içinden yeniden doğar."
Yıkılan Osmanlı Imparatorluğu'na
Tanpınar herhangi birgeçmişseverin ke-
deriyle bakmıyordu. Kültür değerlerinin
ışığında verimli bir yann arayışıydı en-
dişesi.
Bu endisesi, bu söylemi yazık ki uzun
yıllar örtük kalır. Tanpınar belli bir kesi-
min ya okumadjğı yazardır, ya da, karşıt
kesimin okur göründüğû...
Kargaşada, Saatleri Ayarlama Enstitü-
sü gibisinden göz kamaştıncı bir ironi de
yıllar yılı ırak kalır. Huzur'da "kendiiçin-
den yeniden" doğamayan birey-toplum
anlatılmışsa, Saatleri Ayarlama Enstitü-
sü'nde de, çalışma hayatının, üretimin
durduğu toplumda şahlanan acik.li gül-
dürüye yer verilir. Yalan dolan işler me-
kanizmasında, Tanpınar, Tûrkiye'nirfİRii
günkü rantiye, batak hayatını görmüş gi-
bidir.
Saatleri Ayarlama Enstitüsü çalışma
ahlakından yoksun toplumun genel görü-
nümünü betimler
"Eğeryaşamak kefimesinin manas her
$eyden mahrum ofanak ve tsbrapçekmek-
se,her an küçülmek \v bunu nefsinde her
lahza duymaksa, bir türlü aşamayacağı
bir çemberin içinde durmadan çırpın-
maksa, şüphesiz ben de benimkiler de en
derin şekilde yaşr>x»rduk- Vok, bu kelime-
nin içinde biraz ruh ve imkân genişligi,
birtakım haklan duymak. o içten sevm-
meJer,dışa karşı bir parçacık güven,etra-
nmızia müsa\i şartiar içinde rahat bir
karşılaşma filan varsa, o zaman iş çok de-
ğisir. Dikkat ediniz ki, bir şeyler yapmak-
tan. insanlara faydaiı ofmaktan hiç bah-
setmedim."
Kaybotduktan sonra
Tanpınar, kaybolduktan sonra gelecek
olanı satır aralannda söylemiştir. Tahlil
etmek bugüne düşüyor.
Gördüğü son resim de çoktan değiş-
miştir:
"Birdenbire hiç bekiemediğimiz bir
yerde mermer bir çeşme aynası veya ka-
pı çerçe\esi. i>i yonrulmuş taştan beyaz
Mr duvar sizc gülümscr. İki servi, bir akas-
ya veya asına küçük ve üslupsuz bir tür-
be,yahutküçük bir bahçesanacağıntz bir
mezarlık, orâda tath bir köşe yapar."
Çoktan değişmelere karşın, burada an-
latılmak istenenin bir kültür banşıklığı
olduğunu nasıl yadsıyabiliriz? Ve zaten
asıl öngörü o kültür banşıklığmda odak-
lanmıyor mu?
Tanpınar'ın kültür banşıklığı, eskiyi
reddetmekten geçmediği ölçüde. yeniye
'legende' duygusu katabilecek kadar an-
lamlıdır. Işte Beş Şehir'in 'Ankara'sın-
dan:
"Atatürk'ön hemen herkesingörduğü,
mektep kitaplanna kadar geçmiş bir fo-
toğran vardır. Anafartalar ve Dumlupı-
nar'm kahramam son muharebenin saba-
hında tek başına. ağzında sigarası, bir te-
peyedoğru ağır ağır vedüşünceli çıkar. tş-
te Ankara kaiesi muhayyitemde daima
ömrünfin en güneşli saaüne böyle yavas
yavaş çıkan büyük adamla birleşmiştir."
Tanpınar son yirmi yılda gündem oluş-
turan yazarlardan sayıldı. Onun eserini ir-
deleyen önemli yazılar, incelemeler ya-
yımlandı. Bu eser çevresinde tartışıldı.
Tanpınar'ın emeği değişik dünya görüş-
lerine bağlı yazarlarca değerlendirildi.
Ama Huzur yazan okura gerçekten
ulastınlabildi mi?
Yanya Kemal-Tanpınar ilişkisi üzerin-
de duruldu da, bir öbekte görülebiiecek
öteki ilışkilere. sözgelimi Pej'ami Safa,
Abdulhak Şinasi, Nahit Sım ve Samet
Ağaoğhı çızgilerine hiç değiniltnedi.
Sanınm gündem de usul usul elayak
çekti. Tanpınar çapında büyük bir yazar,
bana kalırsa, okurlanmızda bütün bir ders
yılı boyunca okutulmalıdır. Bu yazar ve
esen, yasadığimız toprağı külrürle. kül-
tür banşıklığıyla donatmaya devam edi-
yor.
Oysa kendisi, besbelli, çok acı çekmiş:
"Hayat acayip bir yol.. sizin bıraknğı-
nızı bir başkası yakahyor. Böylece sahne
değişiyor. Ve fakat aktörler gözünuzden
kavip oiuyor."
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Bir Ögrencimden
Öğpendiklepim...
Anadolu Üniversitesi lletişim Bilimleri Fakülte-
si'nde, birinci yanyılda verdiğim kültür tanhi dersle-
ri içinfinalsınavı yerinegeçmek üzere, öğrencilerim-
den bir ödev istedim. Odev, bir soru biçimindeydi:
"Bundanböyle kültürtarihinin değeryargılannakay-
naklık edecek biçimde işlenmesi, yannın insanının
eğitimi açısından okımkı sonuçlar doğurabilir mi?'
As/ında ben de bu köşede aynı konu üzerine bir
yazı yazmak niyetindeydim. Fakat Sinema-Televiz-
yon Bölümü'nden Meriç Eryürek adlı öğrencimin
ödevini okuyunca, bu konuyu asla onun kadar iyi iş-
leyemeyeceğimi anladım ve onun yazdıklannın bir
bölümünü okurianma aktarmayı yeğledim.
Meriç Eryürek, tarihe ilişkin açıklamalanna önce
zaman birimi olarak "Şimdi" ve "Bugün" kavramJa-
nyla başlayarak şöyle diyor: "İnsan için 'şimdi' kav-
ramı tamamen kurmacadır, çünkü hiçbir zaman
'şimdi' sözcüğüne denk gelecek bir koşut-zaman
varolamaz, 'şimdi'sözcüğü te/affuzedildiğianda bi-
le artık geçip gitmiş bir zaman parçasının haberci-
sihalinegelmiştir... Bugününyannı, 'şimdikizaman'
için hiçbirzaman dünün bugüne olduğu kadar ya-
kın degildir: Geçmişin düşünceleri, psikolojikolarak
bugün cismiyle veya cisim dışı ürünlenyle varolan
her insan için hep sahip olunmuş değerlerdir; on-
lann zaman içinde kazanıldığını ve zamanın da an-
cak geçmişin bilinmesine izin veren kurgusuz bir
dramatik akış olduğunu hep gözardı ederiz. Tarih,
'şimdi'ninancakdünün bilinmesi veyannın bilinme-
mesi sabit kurallan ile varolması gerektiğıni göste-
ren bir olaylardüzenidir. (Buradaki fiknmi şu örnek-
le daha iyi açıklayabilirim: Yazıyı ılk bulan insan ya-
zı yazmayı bilmiyordu.) 'Bugün', yaşayan insan için
bütün tarihin en baskıcı düzenidir; çünkü uç zekâ-
lar için bile dünden ve yanndan başka bir alternatif
yoktur. Sanat, dünün veyannın kurmacasının haya-
. ta geçirilmişhalidir; aynı düşüncelerin de olduğu gi-
bi.. ."Dahasonra"yaratıcılık", "rastlantısallık"ve"sı-
nıriılık" kavramlanna geçen Meriç Eryürek, şöyle de-
vam ediyor "İnsan, her ne kadar çeşıtli yapılar ve
ürünlerte karşımıza çıksa da, neticede rastlantısal-
lıklanyine de sınıriı biryaratıktır,yaratımgücünü elin-
de tutmak ve bu gücün variığını hissettiren güdüyü
de birboyundurukgibi takmakzorunda olan birya-
ratıktır hem de. Kendi çıkışlannı beliheyememesi-
nin ana nedenlerinden biri, zehih alınmış bu gücû-
dür; çünkü yaratıcılığın tek düşmanı sınıhanmaktır
ve insan, yaratıcılığında sınır tanımadan yaratama-
yacak kadar sosyal bir yaratıktır. Aklımıza gelecek
her türiû marjinal düşünce, eninde sonunda 'ehli-
leştirilmiş', birbiçime sokulmuştur; çünkü hepimiz
ortak kod ve müştereklerin sınıharında hareket et-
mekle yükümlü birer 'birey' kimliğini taşınz. Bu ku-
ral, o kadar yaygındır ki, insan kendi sınıhanna uy-
mayanlan kabul edemeyecek kadar zekidir; ya ye-
rer, izole eder onlan ya da gıptayla bakar."
Bütününü ne yazık ki buraya alamadığım çalışma-
nın doğrudan kültür tarihine ait bölümü de şu gö-
rüşleri içeriyor: "Geleftm bunun özelistm, büyükharf
Kültür Tarihi ile olan ilişkisine; değer yargılan, Kül-
tür Tarihi'nin malzemeleridir ve ne gariptirki bütün
tarihler bir değeryargısının yıkılmasına neden olan
olaylartarafından kurulmuştur. Kültür Tarihide eğer
bu düşüncenin ışığında incelenirse akışı boyunca
hep cesur ve yenilikçi fikirierin ortaya çıkışı ile şek-
linialır. Yeni düşünceler, 'şimdi'nin anlamsızlığını iyi
anlayan kafalar tarafından yanna, şimdiyı anlatma-
lan için, miras bırakılan değerierdir. Tarih ve sanat,
her zaman bugünüyanna göre inceleyebilen insan-
lar tarafından yaratılmıştır, O zaman, 'değer yargı-
lan tarihin ve sanatın oluşumununbirincilmalzeme-
leridir' demek hiç de yanlış olmayacaktır, ama de-
ğer yargılannın kültürü ve sanatıyarattığını söylemek
de birincidereceden bir hata olur; gerçekolan, de-
ğer yargılannın 'şimdiye ait' yanlışlığını görerek on-
lan yıkma yolunda yol olan insanlara bu yargılann
biritici güç, bir motorgöreviyapmasıdır. Kültür, bir
insan topluluğunun ne hızla yol alacağını belirieyen
güçlü bir motordurgerçekten deveaz önce söyle-
diğimi eğretilersek, bir motorda kullanılan yakıt ne
kadarpariayıcı ve tehlikeliyse motoro kadarkuvvet-
lidir. Ömek olarak;Anadolu Medeniyetigibikozmo-
polit, ırklan içinde eriten ve bütün bu yakıtgücünün
tesiriile kültüralanında tarih içinde ('şimdi'ye kadar,
diyelim)her zaman birkutupgörevigörmüş olan bü-
yük bir medeniyet, gücünü bu yakıtın kanşımında-
ki pariayıcılıktan almıştır; tabii ta ki belli kurallann
esaretine girip gerçek gücünü kaybedene kadar..."
Bu çalışmayı kaleme alanın yine geçtiğimiz yan-
yılda, sanattarihi üzerine hazırladığı bir başka ödev-
de, tarihin -neyin tarihi olursa olsun- mutlaka "top-
lumsal"olması gerektiğini belirtirken yaptığı birsap-
tamayı da alıntılayamadan geçemeyecegim: "Soluk
almayan bir tarihi, kendisinden sonra gelenlere ye-
ni hayatlar verecek nefesler olarak kullanamazsı-
nız..."
Evet, bütün bu satırlann yazan Meriç Eryürek, he-
nüz yirmilerinde bir üniversite ikinci sınıf öğrencisi.
Ama daha şimdiden bir "düşünce adamı" olup çık-
tığı da tartışmasız bir gerçek.
Bir üniversite hocası olmaktan duyduğum mutlu-
luğun, geniş ölçüde böyle öğrencilerin öğrencisi ola-
bilmemden de kaynaklandığını gittikce daha iyi an-
lıyorum...
İş Bankası'ndan yeni bir kitap
Kültür Servisi-Çağımızın önde gelen sosyal
filozaflanndan Friedrich A.Hayek'in "Kanun, Yasama
Faaliyeti ve Özgürlük' adlı üç ciltlik kitabının ikinci
cildi olan "Sosyal Adalet Serabı" Iş Bankası Kültür
Yayınlan Tarafından yayımlandı. "Sosyal Adalet
Serabının" ana tezi, özgür bir toplumda "sosyal
adalet" arayışının adalete hizmet etmeyip, aksine
devletin cebir mekanizmasının kötüye kullanılması
yoluyla keyfı kayırmacahğa ve adaletsizliklere yol
açtığı.
Moskova'da Türk filmlerine
biîyükügi
MOSKÖVA (AA) - Kültür Bakanlığı'mn girişimi ile
Moskova'da İ 8-23 ocak günleri arasında
gerçekleştirilen Türk Filmleri Haftası, Rus izleyicinin
yoğun ilgısi ile karşılaşti. Günde üç seans olarak ve
Moskova'nın en ünlü sinema merkezi 'Kinosentır'da
gösterilen filmJerin ilk seanşı Türk işçilerine, ikinci
seansı eleştirmen ve basın mensuplanna, üçüncü
seansı da Rus izleyicilerine yönelik olarak düzenlendi.
Yoğun ilgı üzerine Moskova'da en çok ilgiyi toplayan
'Berdel' ve 'Dönersen Islık Çal' gibi filmler 23
şubatta bir günlüğüne St. Petersburg'da göstenme
girecek.