Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET
OLAYLAR VE GORUŞLER
Mumcu Cinayeti - Siyasetçinin Namus Sözü!
Prof. Dr. R. KAZIM TURKER Ankara Cni. TıpFak
Farmakoloji Dalı
U
nutulmaz insan, sevgili valancıiıkvealdabcılıkgibi hiç dehoşol-
Uğur Mumcu'nun. iğ-
renç bir suikast sonucu
yaşamını yitirmesinin
ûzerinden tam 36 ay geç-
ti. Olayın şoku, Uğur'un
yüce kişilığini çok iyi bilen aydınlarara-
sında tüm tazeliğini koruyor. llk günler-
de bu alçakça düzenlenmiş örgütlü cina-
yetin faillerini yakalayıp adalete teslim
edeceklerine namus sözü verenlerin, 36
ay sonra ses ve soluklan hiç duyulmaz ol-
du. Kısa bir süre önce yeni seçilen ve iil-
kenin yönetiminde söz sahibi olacak mil-
letvekilleri, Meclis kürsüsünde ant içerek
ülkemiz, halkımız ve gelecegimiz için en
iyiyi, en güzeli yapacaklanna, halkjn hak
ve hukukunu koruyacaklanna ve ülke-
mizin çıkarlannı her şeyin üstünde tuta-
caldanna namus sözü verdiler. Bu güzel
ve anlamlı sözcük, son yıllarda sıkça ta-
nık olduğumuz gibi bazı politikacılann,
seçmenleri karşısında pek çoğu gerçeği
yansıtmayan ve laf kalabaiığından ileri
girmeyen tümeelerini süslemek için özel-
likle araya sıkıştinlan bir inandıncılık-
simgesi olarak kullanılmıştır.
Yapılanlar ve zaman içinde ülke düze-
yinde ortaya çikan gerçekler gösteriyor
ki bazı siyasetçilerin namus sözü sadece.
mayan bir anlam taşımaya yöneliktir.
Yurdumuzun bazı yörelerinde, yasal hak-
lannın çok üzerindeki fiyatlarla satış ya-
parak kendilerine haksız kazanç sağlayan
bazı çıkarcı ve dini bürün işadamlan \e
ticaretle uğraşanlann dilinde yerleşmiş
bir deyiş vardır: "Tüccar mal alıp mal
satar» Namus alıp namussatmaz-.." Böy-
lece, bu özdeyişi. alıp sattığı maldan üs-
tün görenlerin, her zaman namustan söz
ederek gereğini yerine getiremeyen si-
yasetçilerden çok daha içtenlikli olduk-
lannı düşünmek hakkımızdır. Bu siya-
setçilerde "Bizier, namus sözcüğünü sırf
süs için kuilanınz, yoksa anlamım yerine
gerinnek zorunlu degiliz" deseler daha
inandıncı olurlardı. Görülüyor ki, kimi
siyasetçilerle, kimi ticaret erbabı arasın-
da namussözcüğünü kuilanma konusun-
da böylesi bir ilginç ilişki vardır. Uğur,
bir dava adamıydı. Bir zamanlar ülke-
mizde faşist biryönetimin hukuk dışı bü-
yük baskı ve haksızhğına uğramıştı. Ken-
di deyişiyle hukukçu olmanın verdiği
merak ve dürtü ile kendine yapılan bu
haksızlığı, bir hukuk ve onur savaşı ve-
rerek büyük birbaşan ile gidermiş ve ak-
lanmıştır. Onun "Sakıncah Piyade" baş-
lıklı yapıtı, bunun tarihsel bir belgesidir.
O daima halkının çıkarlan, hak ve hu-
kuku, insan haklan için savaşmıştır. Işte
bu nedenle vurguncu, köşe dönücü, üç
kâğıtçı, halk düşmanı, çirkin siyasetçi,
dini siyasete alet eden tarikatçı, şeriatçı,
laiklik karşıtı, Atatürk dcvnmlcrinin
düşmanlan, din bezırgânhğı yaparak
kendilerine çıkar sağlayan ve iğrenç ör-
neklerine son yıllarda sıkça tanık oldu-
ğumuz yüksek düzeydeki kimi yetkilile-
rin daima korkulu rüyası olmuştur. Ka-
lemini. kişisel çıkarlan için satan ya da
kiralayan medya hacıyatmazlannı ve
"Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşa-
sın" kuralına sıkı sıkıya bağlı olan ve sırf
kendi çıkannı düşünürek meslegi, halkı
ve ülkesi için sesi soluğu çıkmayan söz-
de aydın ve bilim adamı geçinenleri her
zaman yermiş ve "namuslu vedürüst bir
aydın olmanın" en geçerli ölçütlerini
Türk insanının görüşlerine sunmuştur.
Namus sözcüğünü sırf halka şirin gö-
rünmek için Meclis kürsülerinde kulla-
nan kimi siyasetçiler, Uğur ve daha pek
çok "faili meçhul" diye nitelendirilerek
rafa kaldınlmış Türk aydınının yaşamı-
na son veren, hatta örneğini Sıvas katli-
amında gördüğümüz "kitlesel imha"
olaylannın aydınlatılmasında aynı söz-
cügü pek çok kez kullanarak "ahkâm"
kesenlerin, her halde Türk halkının her
zamanki saf hoşgörüşüne ve olaylan ça-
bucak unutma alışkanlığına sığınarak
hiçbir zaman ses ve soluklannı çıkarma-
mış ve "Nasd olsa halk bumı da unutur"
gibilerdenolaylarüzerinegitmek gereği-
ni duymamışlardır.
Üç yıl önce onun yaşamına son veren
kalleş ve asağılık saldınnın hemen son-
rası, Türk halkının Uğur'a sahip çıkma-
sı, milyonlann onu son yolculuğunda
uğurlamak üzere kenetlenmesi, tüm ya-
şamlannı "çıkar" üzerine kurmuş kimi
etkili ve yetkilileri, o coşkulu gösteri kar-
şısında telaşlandırmış ve paniğe kaptır-
mış, Uğur ile konuşmanın dahi, bu kişi-
lerinkimilerincesuçsayıldığı birortam-
da, bu \atan kurtaran aslanlann(!) bir-
den bire koruyucu melek kıiığına girme-
lcri ve gerçek anlamı ağızlanna yakış-
mayan "namus"sözcüğünü sık sık kulla-
narak "Bu katilleri vakalay ıp adalete tes-
lim etmek bizi namus borcumuzdur" di-
yerek bu talihsiz konuyu bile bir çıkar
gösterisi durumuna getirenleri kınamak
en doğal hakkımızdır. Değerli yazar
Emin Çölaşan'ın, onun ölümünden son-
rakı biryazısında sözünüettiği gibi, "bu
IdşOerin, Uğur için söyledikleri yücelrici
sözcükleri kendisi duyabilseydi kahka-
hayla gülerdi".
Bu satırlann yazan, ülkemizin, günün
birinde Uğur ve öteki faili meçhul cina-
yetler diye nitelendirilen, aydınlann ca-
nilerini ve bu canilerin arkasındaki örgüt-
leri belirleyip adaletin pençesine veren
biryönetime kavuştuğunu görebilirse iş-
te o zaman, yanm yüz yıldır özlemle bek-
lediği huzuru bulacak ve "Kuvayi Milli-
yeciier gibi namuslu siyasetçilerimiz arük
iktidardadırlar" diyebilecektir.
Uğur'un katillerinin hâlâ aramızda ol-
malannın ayıbı, namus sözü verip gere-
keni yapamayan ya da yapmak istemeyen
siyasetçi lerindir.
Ülkemizin geleceği, halkımızın mutlu-
luğu ve insanca yaşaması için daha iyi-
yi, daha güzeli bulmak, insanlanmızın,
dogmalardan uzakta kalarak bilime yö-
nelmelerinin kalkınmamızın gerçek gizi
olduğunu anlamaları için pek çok aydın
geçinen kişi ve kuruluşlann yapamadığı
çabayı sarfetmek, Atatürk devrimlerinin
yılmaz savunuculuğunu yapmak gibi en
kutsal görevleri büyük bir yüreklilik ve
özveri ile yerine getiren bu güzel insanın
yaşamına, ülkemizin en çok gereksinim
duyduğu birdönemde kalleşçe son veren
bu önemli olayın, istenirse aydınlatilma-
sının hiç de güç oimadığına inancım gün
geçtikçe daha da artmaktadır.
Bu düşüncemde yanılmış olmayı çok
isterdim. Namus sözcüğünü sık sık kul-
lanan siyasetçi ve yetkililerin, devletin
kurum ve kuruluşlanndaki kendi yetki-
lerini uygularken tıpkı benim gibi sıradan
vatandaslanmızın devletimize karşı gü-
venini sarsacak namus dışı davranışlar-
dan kaçınmalan içten dileğimizdir.
ARADABIR
Av. EROL ERTUĞRUL
Aydın Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı
Yaşıyorsun Uğur
Mumcu•••
Uğur Mumcu'nun alçakça bir saldın sonucunda
öldürülmesinin ûzerinden tam üç yıl geçti. Bu alçak-
ça saldırının aydınlatılması yolundaki çalışmalar ise
ne yazık ki hiçbir olumlu sonuca ulaşmadı.
Uğur Mumcu, eşine zor rastlanır bir araştırmacı ya-
zar ve ödünsüz bir Atatürk devrimcisi idi. En kanşık
" gibi görünen olayların bile üzerine korkusuzca gider
ve olaylan en ince ayrıntılarına kadar çözerdi. Onun
ölümü de şimdi, onun araştırdığı olaylara döndü.
Sanki gızli bir el, olay aydınhğa çıkmasın diye (bizler,
gerçek sorumlulan öğrenemeyelim diye) olayı saptı-
nyor. Olay giderek karıştınlıyor. Ve dikkatler hep baş-
ka yönlere çekiliyor. Eğer o yaşasaydı, kuşku yok ki
böyle bir olayı da çözerdi.
Bu tür olaylarda, en kötüsü, olayın zamanla unu-
tulması, toplumun zamanla duruma alışmasıdır. An-
cak sevgili Uğur Mumcu'nun ölümü, güncelliğini ko-
ruyor. Belli ki, olayın sorumlulan yakalanmadan ve
aydınlık Türkrye karşıtı görüşler seslerini duyurduk-
ça da koruyacak.
Sevgili Uğur Mumcu, karanlıkları aydınlatmaya ça-
lışan büyük, eriyip eksilmeyen bir mumdu. Bu eyle-
minde hep başanlı olurdu. Onun el attığı, onun de-
ğindiği her karanlık olay, aydınlığa çıkardı. Hep ölüm
tehditleri alarak yaşadı. Ama hiç ödün vermedi. Bir
kez bile korkuya kapılmadı. Ölüme, karanlığa, Ata-
türkçü düşünce karşıtlanna, laik cumhuriyet karşrt-
lanna karşı hep meydan okudu. Yaşasa, hiç kuşku
yok, sonucu bilse, aynı şeyleri yinelerdi. Çünkü o, yü-
rekli bir aydın, korkusuz bir Atatürk devrimcisi, gü-
nümüze kadar uzanmış, yaşayan bir Kuvayi Milliye-
ci idi. Sanki o aramızdan aynidı diye, devrim düşman-
ları, ülkemizi karanlıklara çekmek isteyenler, daha bir
azdılar. Sanki o yaşasaydı, yüreğimizi burkan bir di-
zi olayı yaşamazdık. Ya da en azından o, bu olayla-
nn üzerine korkusuzca giderdi. Ve o nedenle de bu
tür olaylar bir daha yinelenmezdi.
Uğur Mumcu'nun aramızdan ayrılmasından son-
ra oluşan olaylara karşı sanki gereği gibi ses çıkara-
mıyoruz. Bir düşünelim, sevgili Mumcu aramızdan
aynldıktan sonra neler oldu. Ve o olsaydı ne yapar-
dı; örneğin Sıvas'taki kınm için. 2 Temmuz 1993 ta-
rihinde, yurdumuzda yaşanan en kanlı, en alçakça
kıyımlardan birisi yaşandı: 37 aydın, ozan, yazar Sı-
vas'ta acımasızca yakıldılar. Eğer Uğur Mumcu ya-
şasaydı, bir düşünelim, bu olayı nasıl incelerdi, ör-
güt bağlantılannı nasıl ortaya koyardı? Ve bu olayı en
güzel biçimde nasıl kitap yapardı? Sıvas davası sa-
nıklannın duruşmalardaki tavırları karşısında neler
söylerdi; utanmaları gereken bu insanlann, utanmaz-
lıkları karşısında neler yazardı?
25 Temmuz 1995 tarihinde Gümüşhane Barosu
Başkanı A/i Günday, türbanlı hanım avukatlann tür-
ban takarak duruşmalara girmelerine engel olduğu
gerekçesi ile" bürosunda öldürüldü. Barolar, bu ola-
ya karşı gereken tepkileri gösterdiler. Ancak aslında
çağdaşlığa, laik Türkiye'ye karşı yöneltilmiş bu ola-
ya karşı yetkililer, sorumlulargerekli yanrtı verdiler mi?
Olayın nedenlerini düşünüp bu nedenlerin ortadan
kaldınlması için çalışmalar yaptılarmı? Sevgili Mum-
cu olsaydı, bu olay da gerektiği gibi araştınlır, ilgilile-
re verilmesi gereken mesajlar verilir, olayı tezgâhla-
yan örgütler, kurumlar ortaya çıkanlırdı.
Atatürkçü düşünceye karşı eylemlersayısal olarak
artınca, zamanın Başbakanı Sayın Tansu Çiller, Is-
tanbul'da, Taksim'de 'Atatürk ilkelerine bağlılık' tö-
renleri düzenledi. Ancak, göstermelik olduğu kuşku-
suz olan bu törenlere karşın, en çok imam-hatip li-
sesi, Sayın Tansu Çiller'in başbakanlığı sırasında açıl-
dı. Şube adı altında açılan yetmiş imam-hatip lisesi,
daha sonra normal liseye çevrildi. Bu mudur Atatürk
ilkelerine bağlılık? Eğer Uğur Mumcu olsaydı, bu iki-
yüzlülüğe karşı susmazdı. Korkusuzca, bu aymazlı-
ğı, bu içtensizliği ortaya sererdi.
Ölümünün üçüncü yılında onu birkez daha sevgiy-
le, saygıyla anıyoruz. Onu anyoruz ve hep araya-
cağız.
UĞUR MUMCU ANISINA
ATATÜRK VAKFI'ndan
KONFERANS-FORUM
"SUSTURULANLAR"
Konuşmacılar: UĞUR MUMCU (Video Banttan)
Şiir: AYLA ALGAIN
Müzik: SELDA BAĞCAN (UğurlarOlsun)
Gösteri: Düet (Sesleniş)
Tarih: 25 Ocak 1996
Saat: 18.30
Yer: Martı Sanatevi (Eski Dostlar Tiyatrosu
Istiklal Cad.
Baro Han Altı Beyoğlu-lst.)
Atatürk Vakfı: Tel: 0 212 293 26 33 - 34
Faks: 0 212 252 72 73
Oğretmenler Dönemeçte
Birincil görevi, insanlan (salt kendisine büyük gelirler sağlayan bir çevrenin
insanlannı değil, tüm insanlan) aydmlatmak, bıigilendirmek, bilinçlendirmek
olan öğretmen, belirli bir azınlığa kişisel yararlar sağlayan bir yanşın •
güdücüsü ve elemanı olup, sonuçta kendisi de bir yanşın içine itiliyor.
H. İBRAHÎM IŞIK Özel Moda Lisesi Felsefe Öğretmeni
G
eçen yaz döneminde 25 bine ya-
kın genç öğretmenin, ülkemizin
her köşesindeki eğitim kurumla-
nna atamalan yapıldı. Çiçeği bur-
nunda meslektaşlanmın insan
sevgisiyle yüklü bir heyecanla
yurdun her yanına dağılışlannı uzaktan düşle-
mek bile bana, bir zamanlar onlar gibi benim de
yaşadığım bir duyarlığı yeniden yaşattı. Anado-
lu'nun bilmediği köşelerine doğru gidişte Cey-
hun Atuf Kansu'nun "Şimal-i Şarki'v* Dogru" gi-
dişinde duyduğu coşkuyu duyup yasar her genç
öğretmen. Salt öğretmen mi? Herdoktor, heras-
ker, heryargıç... Cumhuriyet'e "kanatgeren" her
devlet memuru.
Ancak bu duyarlığı duyup yaşayabilenlerden-
li, duyamayanlar da var, böylesi bir duyarlığın
çok ama çok ötesinde olanlarda var. 12 Eylül'ün
kurumlaştırdığı dünya görüşü, insanlann gözün-
de toplumculuk ve özgecilik crdernlerini küçül-
terek yerine "bencillik", "köşe dönme". "çıkar-
cılık". "bana necilik" türünden olumsuz değerle-
ri getirip yüceltti. Bunun adına da "yükselen de-
ierler
r>
dediler. Atatürk ün evrensel etik'ten alıp
cumhuriyetin onlarca genç kuşağına benimsetti-
ği "Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için" ülkü-
sü, kendi halkından başka sömürecek malzeme-
si olmayan, geri kalmış ülkelere özgü şu "arabesk
kapitaltzm"in yarattığı sözde "yeni dtğerler'"e
bıraktı yerini! "Biz" yok, "sen" yok, salt "ben"
var: Benim çıkanm; benim basanm: benim yük-
selmem; benim rahatlığım...
Her alandaki özelleşme furyasına doğaldır ki
eğitim de katıldı. Bu süreç. pek çok değişimi de
kendisiyle birlikte sürüklüyor ve yeni insan mo-
delleri, yeni kişilikler, yeni kurumlaşmalar olu-
şuyor. Bu "köşe kapma" yanşında çocuklannın
"iyi bir eğitim alarak" "iyi biryerlere varmasını"
amaçlayan ana- babalar, kişi başına düşen ulusal
gelır ortalamasının onlarca kat üstündeki "biri-
ldm"lerini özel okullara ve dershanelere aktan-
yorlar. Bu kurumlarsa hep "en iyi eğitimi biz ve-
riyoruz*' afişiyle yükselmeye çabalıyorlar. So-
nuçta, oluşturduklan olanaklarla bunu gerçekten
de yapabilen kurumlar var. Bunun irdelemesi ay-
n biryazıkonusuolabilir: "İyieğitim"denncan-
laşılıyor ve ne anlasılmalı?.. gibi. Ama en azın-
dan öğrencilere sunulan olanaklar bakımından
ortada bir "iyilik" olduğu su götürmez!
Benim asıl konu etmek istediğimse oğretmen-
ler, büyük ve orta ölçekli tüm kentlerimizde, dev-
letten aldığı çok düşük bir gelirle yaşam savaşı-
mı veren öğretmenlerin yanında yeni bir öğret-
men modeli oluştu artık: Belirli bir düzenin öğ-
rencilere "yüklenmesini" istediği birtakım "söz-
de bilgi" ve "sözde beceri"leri onlara başarüı bi-
çimde "bellctebilen" bir öğretmen modeli bu. Bu
körükörfine etkinlikte "bir yerlere gelebilmek
için" kıyasıya bir yanş sürdürülü\or. Ulusal geü-
rin rrihonlan bulan inteliği bu alana akı>or ve bu
modeldeyerinialmışolan "başanlı oğretmenler"
de bundan "kendileri için uygun görülen ölçüler-
de bir pay" alıyorlar. "En iyi okul ya da "en iyi
'dershanebizimkü". "Engüçlükadrobizde!.." gi-
bi afişlerle, anamalcı düzenin "serbest rekabef'i
belki de en "serbest'biçimiyle burada, kızışarak
bü\üyor.
Bu devinimin içinde çok önemli eğitsel, top-
lumsaloluşumlarfîlizleniyor: Eğitimdealabildi-
ğine artan fırsat eşitsizliği; gerçek bilginin, kül-
türün, erdemin yerini, "yüJdeme"yle elde edilmiş
ve kişinin yargı gücüne, yarattcılığına değil, "ez-
berleme-belleme'' çabasına baglı, görece bir bil-
gililıgin alması; kendi toplumuna ve onun sorun-
lanna yabancılasma; insan emeğini küçümseyen
ve kolay para kazanma, kısa yoldan kendisine
büyük gelirler sağlayacağını beklediği işleri ve
meslekleri erek edinme.. vb. Oğretmenler yönün-
denseayn sonınlar: Birincil görevi insanlan (salt
kendisine büyük gelirler sağlayan bir çevrenin
TARTIŞMA
Çağdaş Mühendislere Çağn
1
2-13/01/1996
günkü basının
"MÜSİAI>'ın
gözü meslek
odalannda^",
"Mimarve
Mühendis Odalanna
MÜSİADçengeli"başhklı
haberleri ile; Müslüman
sanayici ve işadamlannı,
Müstakil Sanayici ve
Işadamlan Derneği
şeklinde "MÜSlAD"
majiskülündeki (büyük
harf) bir paradoks
(yanıltmaç) ile daha
doğrusu yanıltmaca ile
gizleyen, miniskül (küçük
harf) Müstakil Sanayici ve
İşadamlan Derneği
(MÜSlAD)
mensuplannın, ITO
seçimleri sonrası TMMOB
bünyesindeki meslek
odalanna karşı
örgütlendiklerini öğrendik.
Başını Istanbul'da R.T.
Erdoğan çekiyormuş.
Ankara'da da aynı şekilde
Köprülü Melih Paşa
isminde bir zatın benzer
çalışmalar içerisinde
olduklannın duyumunu
daha önce almıştık; amaç
ülkeyi tüm kurum ve
kuruluşlanyla kendi
düşünselliklerinde
temellendirmek, yani
demokratik kitle
örgütlerini, sivil toplum
örgütlerini ve meslek
odalannı kendi
siyasetlerinin egemen
piatformu haline
getirmektir, Bir şekilde de
kendi iktidarlannı
güçlendirecek kurum ve
kuruluşlan ele geçirmektir.
Demokrasiyi güçlendiren
demokratik bir istem
olarak
değerlendirilebilecek bir
savaşım kabul edilirse de.
üzerinde düşünmemiz
gereken önemli
konulardan biridir.
Demokrasinin eşsizliğini
ve doğruluğunu, hatta
erdemliliğini
yoğunlaştıran; yanlışlara.
yanlış yaklaşımlara
tahammül edebilmesidir.
Fakat burada tahammül
edilenlerin, demokrasiden
ne anladıklan ve
demokrasi ile ne yapmak
istedikleri önem
kazanmaktadır.
Demokrasiden
yararlanarak şeriatçı
diktasını getirmektir
amaçlan. Daha açıkçası
demokrasi sava^mı
içerisinde genei irade
bütünselliğinde kendi
iktidannı oluşturmaya
çalışanlar, demokrasiye
dinsel işlev yükleyerek ya
da ırkçı içerik
kazandrrarak çağın
gerisinde, evrensel likten
soyut'kendi
demokrasilerini getirmeyi
amaçlamaktadırlar.
Yıık^anda başlıklan verilen,
TMlMOB seçimlerinde
MÖSLAD'ın ve R.T.
Er doğan'ın, Ankara'da da
Köprülü Melih Paşa'nın
/yaptıklan ve yapmak
istedikJeri demokrasinin
hiçbir yanıyla
'örtüşmemektedir. Sağ
sıyasetirt radikal
unsurlannın Istanbul.
Ankara ve Türkiye
'genelindeki TMMOB'ye
mensup oda seçimlerinde
'Meslekte Birlik ve Çağn
Grubu' adı altında
örgütlenmeleri, liberallerin
de demokrasi anlayışlannı
sarsacak boyuttadır. îşin
önemi zaten burada
odaklaşmaktadır. Eğer
liberaller bunun ayırdında
(farkında) olmazlarsa,
demokrat ve çağdaş
olmayı özümsemiş olanlar.
kendilerini üşengeçlikten
(tembellikten),
ilgisizlikten
kurtarmazlarsa, onlann
demokrasilerini kabul
etmek zorunda
kalacaklannı
unurmamalıdırlar.
Şevket
ÇORBACIOĞLU
Mühendisler Birliği Onur
Kurulu Üyesi Ankara
insanlannı değil, tüm insanlan) aydmlatmak, bil- \
gilendirmek, bilinçlendirmek olan öğretmen, be-
lirli bir azınlığa kişisel yararlar sağlayan bir ya-
nşın güdücüsü ve elemanı olup, sonuçta kendisi
de bir yanşın içine itiliyor: "lyi öğretmen olmak
için ka/andıran öğretmen olniak ya da bunu be-
cerebilen özel bir kuruluşun elemanı olmak gere-
kir!" "Küreselleştiği'' söylenen dünyamızda
("Amerikaulaşan" demek daha doğru olurdu) bil-
giyi gençlere kendi anadillerinde değil, Ingiliz-
ce, Amerikanca öğretebilen öğretmen olmak;
mcsleksel ve sınıfsal dayanışma çabasının dışm-
da kalmak; öbüröğretmenlerle ve toplumun öte-
ki çalışan kesimleriyle iletişim kurmamak; öğret-
men topluluğunun ve tüm çalışan sınıflann ortak-
laşa yücelip yükselmesi yerine salt kendi "en iyi
öğretmen benim" imgesinin yücelip yükselmesi
için çaba göstermek; toplumun ve insanlığın so-
runlanna kayıtsız kalmak ya da köktenci akılcı
çözümler üretmek yerine, kolaya kaçan renkli
davranış modelleriyle işi geçiştirmek (insan eme-
ğınin yücelmesi, sömürünün ortadan kalkması,
ulusal gelirin hakça bölüşümü, dünyamızın kay-
naklannın tüm insanlar ve tüm canlılar için ras-
yonel biçimde kullanılması... gibi somnlan gö-
zardı edip, "çevrecilik'' başlığını taşıyan gözalı-
cı etkinliklerle "çok iş yapıyor" görünümü vere-
bilmek.. gibi).
Kuşkusuz, "iyi öğretmen" bunlan değil, tam
karsıtlannı yapandır. "Görünfişte yiikselen de-
ğerler'", kötüleri iyi, iyileri kötü yapıyor! Ama
ben, her atama döneminde, yurdumun her bir kö-
şesine dağılan genç meslektaşlanmın baskın ge-
leceklerine inanıyorum! Onlann, yoksul bir ya-
şam sürmeyi, sürülmeyi. kıyılmayı, vurulmayı
göze alarak kendi bireysel "yücelip yükseunesi-
ni" değil, aydınhğın,eşitliğin,emeğin, insanlığın
yücelip yükselmesini gerçekleştireceklerine son-
suz bir güven duyuyorum...
Not: Özel öğretim kuntmlannda çalışıp, ken-
dilerini bu betimlemelerin dışında tutabilen çok
sayıda meslektaşım olduğundan kuşkum vok. An-
cak ben burada "bireysel ve çokluktan ayrılan
tavırlart" değil. "genel olanı" betimlemeye
çalıştım. Bu "genel"in dtşında kalan değerli
meslektaşlanmın da bana hak vereceklerine
inanıyorum.
ANMA
MUAMVH UGUR
AKSOY MUMCU
BİRLÎKTE ANMA
HAFTASf
0İİ5IJD
ÜJLÜ1
\ İ
ESKİŞEHİR İLİ
Kalpaksız Kuvva-i Milliciler
Etkinliği
Konuşmacılar:
Ceyhan MUMCU
Mustafa BALBAY
Suphi KARAMAN
ve
A.D.D. Eskişebir Tiyatro Kolu gösterisi
Yer Yunus Emre Kültür Merkezi
Gün: 25.1.19%, saat: 18.30
birlikte analım.
ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE OERNEĞİ
ESKİŞEHİR ŞUBESİ
ACIKAYBIMIZ
17.1.1996 tarihinde elim bir trafik kazası
sonunda yitirdiğimiz
MUHARREM
KELEŞER
Merhum Ahmet Keleşer ve Nazife
Keleşer'in oğlurRana, Rahime, Behzat,
Hadi, merhum Yahya Keleşer'in abileri,
Hatice Keleşer'in değerli eşi, Sevinç,
Sevgi ve Ece'nin babalan, Veli Keleşer,
Sönmez Keleşer, A. Vahap, Ibrahim
Keleşer'in yeğeni.
Allah'tan rahmet dileriz.
SALMAN-HÜSNİYE KELEŞER